Tüketici Cevap Dilekçesi

Tüketici Mahkemesi Davaya Cevap Dilekçesi Örneği 1

ADANA TÜKETİCİ MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE

Dosya No:

DAVALI:

VEKİLİ:

DAVACI:

KONU: Dava dilekçesine karşı cevaplarımız, usule ve esasa ilişkin itirazlarımız ve davanın reddine karar verilmesi ile birlikte yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı üzerine bırakılması talebimizdir.

AÇIKLAMALAR

Davacının dava dilekçesi tarafımıza X tarihinde tebliğ edilmiş olup, haksız ve dayanaksız işbu davaya karşı itirazlarımızı süresi içerisinde cevap dilekçemizi sayın mahkemenize sunmaktayız.

USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ

1- Dava Yetkisiz Mahkemede Açılmıştır.

Davacı taraf işbu davasını yetkisiz mahkemede ikame etmiştir. HMK Md. 6, genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin yerleşim yeri olduğunu düzenlemiştir. Davalı müvekkilin ticaret sicil kayıtlarında sabit olan adresi de AFYONKARAHİSAR olduğundan, yetki itirazımız değerlendirilerek, sayın mahkemenizce yetkisizlik kararı verilerek, davanın yetkili Afyonkarahisar Mahkemelerine gönderilmesi gerekmektedir.

Davacı davasını müvekkil ile arasında mevcut olan sözleşmeye dayandırmaktadır. Davacının davasını kabul anlamına gelmemek kaydı ile HMK Md. 10 gereği, sözleşmeden doğan davalarda yetkili mahkeme sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesidir. Yine kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacının dayanak olarak sunduğu sözleşmenin 13. maddesi de uyuşmazlık çıkması halinde yetkili mahkemelerin Afyonkarahisar Mahkemeleri ve icra daireleri olduğunu düzenlemektedir.

Yine davayı kabul anlamına gelmemek kaydı ile dava dilekçesinde beyan olunan, satışı yapılan hisseli gayrimenkullerin mevcut olduğu, Afyonkarahisar Mahkemelerinde açması gerekir idi. HMK Md. 12 gereği, taşınmazın aynından doğan davalarda yetki, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Bu nedenlerle dava yetkisiz mahkemede açılmıştır. Kaldı ki işbu davada yetkili mahkeme Afyonkarahisar Mahkemeleridir.

2-Dava Görevsiz Mahkemede Açılmıştır.

Davacı taraf dava dilekçesinde sözleşmelerin devre mülk amacıyla yapılan sözleşmeler olduğunu ifade etmiştir. İddia olunan sözleşmelerin devre mülk sözleşmesi olduğunu kabul etmemekle beraber, geçerli hisseli gayrimenkul satış sözleşmesinin olmadığının kabulü halinde de genel mahkemelerin görevli olduğu açıktır.

Davacının talebinin 4077 Sayılı kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. 4077 Sayılı Kanun kapsamında olmayan uyuşmazlığın genel mahkemelerde çözülmesi gerekmektedir. Tüm bunların reddi halinde dahi devre mülk sözleşmeleri Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi olup 4077 S. Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02.03.2005 tarih, 2005/13-165 E. 2005/120 K.

“Davacı, davalı ile aralarında 22.7.1999 tarihli devre mülk satış sözleşmesi yapıldığını, ancak sonradan dava konusu devre mülkü almaktan vazgeçtiğini ve sözleşmenin 10. maddesine göre ödediği paranın tahsili için davalı hakkında icra takibinde bulunduğunu, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Devre mülk satışı, taşınmaz satışı olup, 4077 sayılı kanunun kapsamı dışındadır. O nedenle de taşınmaz satımına ilişkin uyuşmazlıklarda genel mahkemeler görevlidir. Mahkemece işin esası incelenmeli ve ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir”

Yargıtay 13. HD. 2005/15059 E. 2006/76 K. ve 04.01.2006 tarihli kararında, “Uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülmesi için geçerli bir sözleşme olması gerekir. Sözleşme resmi şekilde yapılmamıştır. Bu nedenle 4822 sayılı kanun ile değişik, 4077 sayılı kanundan kaynaklanan bir uyuşmazlık yoktur. Dava Borçlar Kanununun Genel Hükümlerine göre açılmış sözleşmenin iptali ve geçersiz sözleşme nedeniyle ödenen paranın tahsili isteğine ilişkin olması nedeniyle dava genel mahkemelerde görülmelidir” şeklinde karar vermiştir.

Kaldı ki, İzmir 1. Tüketici Mahkemesinin 01.12.2016 tarih 2016/494 Esas ve 2016/831 Karar sayılı emsal kararında da görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi değil, genel mahkeme olduğu ve dosyanın İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi yönünde karar tesis edilmiştir. İşbu kararda ‘’dava konusu olayda davacının 4 payın tamamını tüketim maksadıyla almış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dolayısıyla davacının devre mülkleri devre tatil sözleşmesini gelir elde etmek amacıyla yaptığı…’’ şeklinde gerekçelendirilmiş ve davacının tüketici sayılamayacağı hususu belirtilmiştir. Sayın mahkemenizde ikame edilen işbu davada da davacı taraf 7 adet hisse satın aldığını ikrar etmiştir ve bu durum tüketici tasarrufu olarak nitelendirilemez. Tüm bu anlatılanlarla işbu davada görevli mahkeme genel mahkemelerdir ve dosyanın usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir. (Ek: İzmir 1. Tüketici Mahkemesinin 01.12.2016 tarih 2016/494 Esas ve 2016/831 Karar sayılı emsal kararı)

3-Dava dilekçesi eksik hazırlanmıştır.

Davacının dava dilekçesinde bulunması gereken hususları HMK Md 119 saymıştır. Sayılı bazı hususların dava dilekçesinde olmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilecektir. HMK Md 119/e-f, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve bu vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının dava dilekçesinde belirtilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır. Davacının davaya konu iddiası hem hukuki dayanaktan yoksun hem de iddiasını dayanak delilleri mevcut değildir. Soyut beyanlarla davasını ispat etmeye çalışan davacının dava dilekçesi eksik olduğundan HMK Md 119/2 gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

4-Dava dilekçesindeki ekler tarafımıza tebliğ edilmemiştir.

Davacı dilekçesinin ekler kısmında sözleşme, tapu kaydı  vs. yazmışsa da, dava dilekçesinin ekinde tarafımıza hiçbir ek gönderilmemiştir. HMK Md. 121 gereği, davacının, dava dilekçesinde gösterilen belgelerin davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin mahkemeye verilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Davacı eklerini müvekkile gönderilecek şekilde hazırlamamıştır. Hal böyle olunca müvekkilin savunma hakkı kısıtlanmıştır. Kanun gereği bu eklerin davalıya da tebliği zorunludur. Bu nedenle kabul anlamına gelmemek kaydı ile davanın kabulü halinde, tarafımıza tebliğ edilmeyen belgeler ile ilgili itiraz ve beyan sunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu bildiririz.

ESASA İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ

Davacı taraf dilekçesinde, sözleşmelerin geçersiz olduğunu, müvekkil şirket tarafından kandırıldığını, cayma hakkının devam ettiğini ve kullanmak istediğini, müvekkil şirketin sebepsiz zenginleştiğini, sözleşmelerin feshi ile ödediği bedellerin iadesini talep ettiğini beyan etmiştir. Davacı tarafından belirtilen bu hususların ve diğer tüm aleyhe olan hususların tarafımızca kabulünün mümkün olmamasının yanında itiraz ettiğimizi belirtiriz.

1– Davacı taraf dava dilekçesinde, sözleşmenin devre mülk olduğu iddiasından bahisle sözleşmelerin 634 sayılı K.M.K’ ya ve yasalara uygun olarak resmi şekilde düzenlenmediklerinden dolayı ve 6502 sayılı TKHK’na aykırı olduğundan geçersiz olduklarını iddia etmiş olup, söz konusu beyanlarının tarafımızca kabulü imkanı yoktur. Hisseli gayrimenkul satış sözleşmesi başlığını taşıyan sözleşmeler, açık bir şekilde  devre mülk sözleşmesi şartlarını taşımamaktadır, dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin hisseli gayrimenkul satış sözleşmesi olduğu ortada olup sözleşmelerin geçersizliği söz konusu değildir.

Sözleşmeler alanında irade serbestisi ilkesi söz konusudur. İrade özerkliği sözleşmeler alanına sözleşme özgürlüğü olarak yansır. Sözleşme özgürlüğü, iradesi özerk olarak kabul edilen kişilerin emredici kurallara, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmadıkça her konuda sözleşme yapıp yapmamakta karar verme serbestisidir. Sözleşme özgürlüğünün kişinin dilediği kişiyle sözleşme yapma (taraf seçme serbestisi), dilediği içerikte sözleşme yapma (tip serbestisi), dilediği şekilde sözleşme yapma (şekil serbestisi) olarak kabul edilmektedir. Davacı taraf ile müvekkil şirket arasında tanzim edilen sözleşme de sözleşme serbestisi kapsamında, tarafların özgür iradeleri ile yapılmış bir sözleşmedir. Kaldı ki, davacı taraf sözleşmeye istinaden müvekkil şirkete ödemeler yapmış ve sözleşmeyi kabul iradesi göstermiştir.

2- Davacı, dava dilekçesinde, taşınmazların teslim tarihinin geçmesine rağmen müvekkil şirketin belirtilen tarihe kadar bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirtmiş ise de, müvekkil şirket söz konusu sözleşme gereği, üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Söz konusu taşınmazlar, müvekkil şirket tarafından konaklamaya hazır bir şekilde teslim edilmek üzere hazırlanmıştır. Bölümlerin kullanılması ve yararlanma talepleri müvekkil şirkete iletildiğinde, satın alınan bölüm fiilen teslim edilmemiş olsa dahi hali hazırda aktif olan bloklar müşterilerin hizmetine sunulmakta ve faaliyette olan bölümlere yerleştirilen müşteriler tesis imkânları ile sözleşme şartları dâhilinde tüm imkânlardan faydalanabilmektedir. Kaldı ki, davacı tarafın sahibi olduğu daire hazırdır ve kullanımdadır. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde,  davacının itirazları ve beyanları tamamen kötü niyetli ve haksız kazanç sağlamaya yöneliktir.

3- Sözleşmenin 11. maddesi alıcının hakları ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Buna göre alıcı, öncelikle sözleşme bedellerini müvekkil şirkete ödemeli, sözleşmede belirtilen taşınmazın kendi adına devri ve teslimi için, satıcıya noter tasdikli bir vekaletname vermekle yükümlüdür ve tapunun çıkarılması esnasındaki tüm masraflardan alıcı sorumludur. Sözleşme bedelleri ve tapu masraflarının alıcı tarafından ödenmeden tapu devrinin gerçekleştirilmeyeceği sözleşmeden anlaşılmaktadır. Davacı tarafça ilgili madde gereği gerekenlerin yapıldığı hisseler için tapu devri gerçekleştirilmiştir. Afyonkarahisar İli, Yaylabağı Mah. X Pafta, X Ada, X Parselde kayıtlı hisseleri tapuda davacı adına devretmiştir (Ek: Tapu Kaydı). Sözleşme gereği tapu devir işlemini davacı adına yapan müvekkil şirketin üzerine düşen edimi yerine getirmediği iddiaları tarafımızca kabul edilemez bir durumdur. Davacı tarafın bu talepleri haksız kazanç elde etmeye yöneliktir.

4- Kaldı ki, davacı taraf, sözleşmelere istinaden müvekkil şirket tesislerinde konaklama haklarını da kullanmış olup, 09.06.2015-18.06.2015, 14.10.2015-24.10.2015, 11.12.2015-21.12.2015, 10.01.2016-20.01.2016, 01.02.2016-11.02.2016, 07.02.2016-17.02.2016, 16.02.2016-26.02.2016 (3 dönem hakkı) ve 17.09.2016-27.09.2016 tarihleri arasında konaklama hakları kullanılmıştır (Ek: Konaklama Belgeleri). Gayrimenkuller üzerinde bu denli konaklama haklarını dahi kullanan davacının, sözleşmelerin geçersiz olduğunu iddia etmesi ve müvekkil şirketin yükümlülüklerini yerine getirmediği şeklindeki iddiaları kötü niyetli iddialar olup kabulü mümkün değildir. Müvekkil şirket tesislerinde 10 dönem kullanım hakkını değerlendiren ve tesisin tüm imkanlarından faydalanan davacının sunmuş olduğu dava dilekçesinde oldukça sert bir üslup kullanmış olması ve sözleşmelerin feshini talep etmesi haksız kazanç elde etmeye yöneliktir.

5- Davacı taraf sözleşmelerin geçersizliği iddiasından bahisle sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca verilenlerin iadesini istemiş olup, bu hususa ilişkin itirazlarının da kabulü mümkün değildir. Davacı taraf hem sözleşmeye dayanarak ödemeler yaptığı iddialarında bulunmuş hem de sözleşmelerin geçersizliğini ileri sürerek ödemelerin iadesini talep etmiştir.  Sözleşmelerin geçersizliği söz konusu olmamakla birlikte, Taraflar arasındaki hisseli gayrimenkul satış sözleşmesinde cayma hakkı düzenlenmiş olmasına rağmen davacı taraf süreye uymamıştır. Cayma hakkı yasayla düzenlenmiş olup, sözleşmede de davacının hakkına halel getirmeyecek şekilde yer verilmiştir. Davacının tek taraflı fesih bildiriminde bulunabilmesi için taraflar arasında kararlaştırılan süre, imzalanan gayrimenkul satış sözleşmelerinin 3. maddesi uyarınca 10 gündür. Bu nedenle bildirimini sözleşmede belirtilen sürede yöneltmeyen davacının sözleşmenin iptali talebi geçerli değildir.

Sözleşmelerin akdedildiği tarihlerden sonra davacının herhangi bir şekilde müvekkil şirkete ilettiği cayma talebi bulunmamaktadır. Davacının tesisi görerek, muayene ve tecrübe ederek satın almış olması nedeni ile cayma hakkı süresi sona ermiştir. Her halükarda; sözleşmeyle belirlenen gayrimenkul hisseleri tapu da davacı adına tescil edilmiş olup bu tarihten itibaren dahi tarafımıza iletilen bir cayma talebi bulunmamaktadır. Cayma hakkı kalmayan davacının davası haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur. Tüm bu beyanların reddi ile birlikte, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3. maddesinde sözleşme akdedildikten on gün geçtikten sonra iptal edilen sözleşmeler için ödenen peşinatın müvekkil şirkete irat kaydedileceği belirtilmiştir.

T.C.YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ  E. 2004/5531 K. 2004/14707 T. 18.10.2004 tarihli kararında özetle;

  • DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Kapıdan Satış Niteliğinde Olduğu – Cayma Hakkı/7 Günlük Tecrübe ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım Başlangıcı Tarihi Olacağı )
  • KAPIDAN SATIŞ ( Devre Tatil Sözleşmelerinin Bu Nitelikte Olduğu – Kullanım Başlangıcının İleri Bir Tarih Olup Cayma Süresinin Ancak Bu Tarihte Başlayacağı )
  • TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Devre Tatil Sözleşmelerinin Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da Düzenlendiği – Kapıdan Satış Niteliğinde Olduğu/Cayma Süresinin Başlangıcı )
  • SÖZLEŞMEDEN CAYMA HAKKI ( Devre Tatil Sözleşmesi – 7 Günlük Tecrübe ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım Başlangıcı Tarihi Olacağı/Kapıdan Satış Niteliğinde Olduğu )
  • SÜRE ( Devre Tatil Sözleşmesi/Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da Düzenlendiği – 7 Günlük Tecrübe ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım Başlangıcı Tarihi Olacağı )

818/m.19 4077/m.1,6/B,8/2,9

ÖZET : “…Bu tür satışlarda 4077 sayılı Yasanın 8/2. maddesinde kararlaştırılan cayma hakkının ne zaman başlayacağı önemlidir. Sözleşmenin taraflarca imzalanması ile cayılıp cayılmayacağının bildirilmesi arasında süresinde sözleşme henüz hükümlerini doğurmaz. Sözleşmenin hükümleri bu aşamada askıda olup, tüketici bu süre içinde caymazsa sözleşme başladığından itibaren hükümlerini doğurur, cayması halinde başlangıcından itibaren hüküm doğurmaz.

Olayda, taraflar arasında devre satış sözleşmesi imzalanmakla birlikte, kullanım başlangıcı ileri bir tarih olup dönem tarihinin ise 10. hafta olarak kararlaştırılması karşısında cayma süresinin ancak bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.

KARAR : “…Taraflar arasında yukarıda açıklanan tanıma uygun olarak 5.3.2003 tarihinde sözleşme yapıldığı, tarafların iddia ve savunmaları ile ibraz edilen belgeler gözetildiğinde bu sözleşmenin kapıdan satış niteliğinde olduğu ve kullanım başlangıcının ise 5.3.2003 tarihli olup tahsis edilen dönemin ise 10 hafta olarak kararlaştırıldığı dosyada yer alan sözleşmeden anlaşılmaktadır. …Kapıdan satışlar işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları dışında önceden mutabakat olmaksızın yapılan tecrübe ve muayene koşullu satışlar olarak tanımlandıktan sonra, aynı yasa maddesinde bu tür satışlarda tüketicinin 7 günlük  tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir gerekçe göstermeden reddetmekte serbest olduğu vurgulanmıştır. …Burada üzerinde durulması gereken konu bu tür satışlarda yasanın 8/2. maddesinde kararlaştırılan cayma hakkının ne zaman başlayacağı yönü üzerinde durmak gerekir. Az yukarıda açıklandığı gibi satışın tecrübe ve muayene koşullu olduğu açık ve belirgin bulunduğuna göre, cayma süresinin malın teslimi ile sözleşmenin aynı tarihte yapılması durumunda sözleşmenin düzenlendiği tarihten, malın tüketiciye teslimi sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra ise, malın teslim tarihinden, mesafeli satışlar da malın tüketiciye ulaştığı tarihten, hizmet edimlerinde ise hizmet ediminin tüketiciye ifa edildiği anda işlemeye başlayacağının kabulü gerekir. BK’nın 219-221. maddelerinde tecrübe ve muayene şartlı satım alıcının malı tecrübe ve malı muayene edip tasvip etmesi irade şartına bağlı olarak yapılan satım olarak tanımlanmıştır. 4077 sayılı Kanunun 8. maddesinde düzenlenen satışlar ise BK’nın anlamında tecrübe ve muayene şartıyla satışlardan olup burada sözleşmeden dönme hiçbir objektif koşula bağlanmamış, tamamen tüketicinin iradesine bırakılmıştır. Sözleşmenin taraflarca imzalanması ile cayılıp cayılmayacağının bildirilmesi arasında süresinde sözleşme henüz hükümlerini doğurmaz. Sözleşmenin hükümleri bu aşamada askıda olup, tüketici bu süre içinde caymazsa sözleşme başladığından itibaren hükümlerini doğurur, cayması halinde başlangıcından itibaren hüküm doğurmaz. Taraflar arasında devre satış sözleşmesi imzalamakla birlikte, kullanım başlangıcının 5.3.2003 tarihi olup dönem tarihinin ise 10. hafta olarak kararlaştırılması karşısında cayma süresinin ancak bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.

6- Davacı tarafın ve diğer tüm müşterilerin kullanmamış oldukları konaklama hakları müvekkil şirket tarafından saklı tutulmaktadır. Müşteriler diledikleri zaman kullanmadıkları haklarını müvekkil şirket tesislerinde kullanabilirler. Ayrıca müşteriler tarafından satın alınan bağımsız bölümün ve bağımsız bölümün bulunduğu binanın bakım, onarım, emlak vergisi, doğal afet sigorta, temizlik, su kullanımı vb. giderler alıcılar tarafından ödenen aidatlardan karşılanmaktadır. Müşterilere daha iyi bir hizmet verebilmek adına aidat miktarlarının müvekkil şirkete ödenmesi gerekmektedir. Davacı tarafın da imza altına alınan sözleşmelere istinaden toplam 3.168,00-TL müvekkil şirkete ödemesi gereken aidat borcu bulunmaktadır. Davacı tarafça ödenmeyen aidat miktarlarına ilişkin olarak her türlü yasal yollara başvurma hakkımızı saklı tuttuğumuzu bildiririz.

7- Davacı tarafın beyanlarının gerçeği yansıtmadığı, tamamen asılsız ve dayanaksız taleplerinin, müvekkil şirketin tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olması nedeni ile reddine karar verilmesi gerekmektedir. Müvekkil şirket sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmiştir. Tüm bu anlatılanlar nedeni ile davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun işbu davasının reddi ile yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini sayın mahkemenizden saygı ile arz ve talep ederiz.

8- Sayın mahkemeniz tarafından gönderilen 06.03.2017 tarihli müzekkere ile müvekkil şirketten davacı ile imzalanan sözleşmelerin, ödeme belgelerinin ve taşınmazın tapu kayıtlarının mahkemenize gönderilmesi rica olunmuştur. İşbu sözleşmeler ve belgeler dilekçemiz ekinde sayın mahkemenize sunulmaktadır.

HUKUKİ SEBEPLER: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri

Kanunu, 4077 Sayılı Kanun Ve Sair İlgili Yasal Mevzuat

DELİLLER:

1- Sözleşmeler,

(Davacı ile müvekkil şirket arasında akdedilmiş hisseli gayrimenkul sözleşmesidir. Davacının davasının haksız olduğunun ispatı için sunulmuştur.)

2- Tapu Kaydı

(Müvekkil şirketin sözleşmeler gereği üzerine düşen edimi yerine getirdiğinin göstergesi olarak sunulmuştur.)

3- Konaklama Belgesi

(Davacı tarafın müvekkil şirket tesislerinde konaklama hakkını dahi kullandığının ve davanın haksız olduğunun ispatı için sunulmuştur.)

4- Keşif ve Bilirkişi tespiti

(Müvekkil şirketin sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğinin ve tesislerin hazır olduğunun, kullanıma açık olduğunun ispatı için sunulmuştur.)

5-Ticari defter kayıtları,

6- Tanık, Yemin, Yargıtay Kararları ile karşı tarafın delillerine karşı delil bildirme hakkımız saklı kalmak kaydı ile her türlü yasal delil.

NETİCE VE TALEP: Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, öncelikle yetki ve görev itirazlarımızın değerlendirilmesi, usule ilişkin tüm itirazlarımız değerlendirilerek, usule ilişkin itirazlarımızın kabul görmemesi halinde esasa ilişkin itirazlarımız değerlendirilerek davacı tarafından ikame edilen haksız DAVANIN REDDİNE karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini vekâleten saygı ile arz ve talep ederiz.

EK: Tapu Kaydı, Konaklama Belgeleri, Ödeme Belgeleri,

İzmir 1. Tüketici Mahkemesinin 01.12.2016 tarih 2016/494 Esas ve 2016/831 Karar sayılı emsal kararı

Tüketici Mahkemesi Davaya Cevap Dilekçesi Örneği 2

ADANA TÜKETİCİ MAHKEMESİNE,

DOSYA NO:

DAVACI:

VEKİLİ: Adana Avukat İncekaş Hukuk Bürosu

DAVALI:

VEKİLİ:

KONU : Davacı tarafın 17.08.2020 tarihli dava dilekçesine karşı cevaplarımızın ve delil listemizin sunumundan ibarettir.

AÇIKLAMALAR

İstanbul Anadolu 10 Sulh Ceza Hakimliği 17.11.2015 tarih 2015/2903 D. İş sayılı kararı ile müvekkil şirket yönetimi kayyımlara devredilmiş, sonrasında ise 677 Sayılı ve 22.11.2016 tarihli  KHK ile TMSF’ ye devredilmiştir.

USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ

  • YETKİ İTİRAZIMIZ
 
   
  • MÜVEKKİL ŞİRKET, 22.11.2016 TARİHLİ VE 677 SAYILI KHK İLE TMSF’YE DEVREDİLMİŞTİR. DAVA ŞARTI YOKLUĞU SEBEBİYLE İŞBU DAVANIN REDDİ GEREKMEKTEDİR.

Müvekkil şirket yönetimi, İstanbul Anadolu 10. Sulh Ceza Hakimliğinin 17.11.2015 tarih 2015/2903 D. İş sayılı kararı ile kayyumlara devredilmiş, sonrasında ise 677 sayılı KHK ile 22.11.2016 tarihinde TMSF’ye devredilmiştir.

Açıklanan bu nedenle huzurdaki davanın öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerekmektedir.

  • DAVA, YETKİLİ YER MAHKEMESİNDE AÇILMAMIŞTIR.

Huzurdaki uyuşmazlık konusu davada müvekkil şirket aleyhine işçi alacakları bakımından talepte bulunulmuş olup,  6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. Maddesinde bulunan genel yetki kuralları uygulanacak ise müvekkil şirket merkezinin; İstanbul  ili, Bağcılar ilçesinde mukim olması nedeni ile, şirket merkezi sınırları içerisindeki Mahkemelerin yetkili olduğu  kabul edilmesi gereken bir husustur.

 Genel yetkili mahkeme

MADDE 6- (1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

(2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.

 Yerleşim yeri

Madde 51- Tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.

Buna göre Müvekkil şirketin yerleşim yerinin belirtilen adresi olduğu ve İstanbul ilinde olduğu açıktır. Öte yandan Yargıtay 6. HD., E. 2016/7517 K. 2016/7471 T. 14.12.2016 sayılı kararında da açıkça ifade edildiği üzere;  şubelerin ayrı bir tüzel kişiliği olmadığı, ayrı bir tüzel kişiliği olmayan şubenin adresinin de şirketin yerleşim yeri adresi olamayacağını vurgulamıştır. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 890. Maddesinde özel yetkili mahkeme de belirlenmiştir.

Yargıtay 6. HD., E. 2016/7517 K. 2016/7471 T. 14.12.2016 sayılı kararı

 

“Anonim şirketler tüzel kişiliğe sahip sermaye şirketlerindendir. Yürütülen ticari faaliyetlerin yaygınlaşması nedeniyle işlerin tek bir merkezden yönetiminin zorlaşması halinde kurulan ve şirketi temsil eden şubelerin ise ayrı bir tüzel kişiliği yoktur. Zira şubeler ticari işletmenin bir parçası olarak merkeze bağlıdır, şubenin kar ve zararı merkeze aittir; şube aracılığıyla elde edilen hakların, üstlenilen borçların sahibi de, şube değil işletmenin kendisidir. O halde, taraf ve dava ehliyeti şubenin bağlı bulunduğu gerçek veya tüzel kişiye aittir. “

 Bu nedenle yetkili mahkeme şirket tüzel kişiliğinin bulunduğu İstanbul ili Bakırköy İş Mahkemeleridir. Bu yönüyle dosyada yetkisizlik kararı verilmesini talep etmekteyiz.

Genel yetki kuralları dava şartlarından olduğundan, bu hususların da ayrıca Sayın Mahkeme’ce resen araştırılmasını ve usule aykırılığın tespiti halinde, dava şartlarının yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesini talep ediyoruz.

ESASA İLİŞKİN BEYANLARIMIZ

  1. TAŞIMA SÖZLEŞMESİ BAKIMINDAN;

Kargo taşımacılığında taraflarca kabul edilen taşıma sözleşmesi gereğince; gönderici Ticari gönderilerinin TAŞIYICI’ya teslimi esnasında, sevk irsaliyesini, ayrıca varsa gümrük belgelerini, eşyanın taşınması için gerekli olan tüm vesikaları vermek zorundadır. Bu belgelerin hakikate ve şekle uygun almamasından, eksikliğinden veya yokluğundan GÖNDERİCİ sorumludur.

Bu sözleşme maddesinin gerekçesi; kargo taşımacılığında kargo şirketleri paketin içeriği ile ilgili bilgi sahibi olma olanağına sahip değildir. Söz konusu mahkemeniz dosyasında da gönderen kargo içeriği ile ilgili müvekkil şirkete herhangi bir bilgi vermemiştir. İçerisinde hangi model hangi marka telefon olduğu belli olmayan yalnızca ” gözlük –  telefon ” ibaresi bulunan kargo kabul fişinde de görüldüğü üzere gözlük ve telefon ile ilgili tür, adet, özellik gibi bilgiler bulunmamakta, müvekkil şirketin taşımaya konu kargo içeriğinden bilgisi bulunmamaktadır.

 Müvekkil Şirket’e verilen kargolar kapalı şekilde verilip, kapalı bir şekilde de alıcısına teslim edilir. Sadece şikayetçinin beyanına dayanılarak kargo içeriğinin cep telefonu ve gözlük olduğu,  bu eşyaların da  dava dilekçesi ile beraber ibraz edilen SAM2017000011097 ve 67637 numaralı faturalar ile 15.2900,00TL  değerinde olduğu kabul edilemez. Müvekkil şirket göndericilerinden kargoları tüm evrakları ile beraber teslim almakta olup kabul fişine dahi yazılmayan, yazılmadığı gibi faturaları da ibraz edilmeyen eşyaların değerinin 15.290,00 TL olduğu iddiasını şikayetçi yanın ispat etmesi gerekmektedir.

  1. DAVACI YANIN İBRAZ ETTİĞİ FATURALAR BAKIMINDAN; 

 Davacı yanın delil olarak sunduğu faturalar incelendiğinde optik malzemesi içeren ürün için gönderim tarihinden sonraki bir tarihte yani ileri tarihli fatura düzenlenmiş olduğu görülmektedir.(EK-2 de sunulan kargo kabul fişinden anlaşılacağı üzere) Faturaya konu olan ürün ise Numaralı Propesiz Gözlük Camı ve optik çerçeve olup markası ya da ayırt edici herhangi bir özelliği müvekkil şirkete bildirilmemiştir. İşbu tazminat talepli dilekçeye konu olan telefonun faturası ise; 12/12/2017 düzenleme tarihli olup YUNUS EMRE SARAÇ adına düzenlenmiştir. Davacı yanın taşımaya konu eşyalar hakkında müvekkil şirkete taşıma öncesinde veya sonrasında detaylı bilgi vermemiş olması, taşıma sözleşmesi ve kabul fişi tanzim edilirken faturalarının sunulmamış olması gibi davranışları şahsımızda kötüniyetli olarak algılanılmasına sebep olmuştur.

67637 Numaralı davacı yana ait olan  9.190,00 TL bedelli faturada ise malın özelliklerine dair hiçbir kayıt olmaması, yalnızca bedelin belirtilmesi ve tarih kısmında tahrifat yapılmış olması ise VUK 359. Maddesi gereğince değerlendirilmelidir.

  1. SÖZ KONUSU GÖNDERİNİN ALICISINA TESLİM EDİLMESİ BAKIMINDAN;

Davaya konu gönderi, 28.03.2019 tarihinde müvekkil şirketin Araklı Şubesinden kabul fişi ile İçerik Kısmına; Gözlük ibaresi ve 3AN-2019000005643 sayılı fatura numarası ile alıcı HALİL İBRAHİM SARAÇ’a teslim edilmek üzere şube çalışanı Abdullah ERBAŞ tarafından dosya gönderimi şeklinde teslim alınmıştır.

Yine aynı gün müvekkil şirketin Aktarma Merkezi olan TRABZON- SAMANDRA’dan aktarılarak 30.03.2020 günü Atalar şubeye teslim edilmiştir. Davacı yan dava dilekçesinde de belirttiği üzere işbu şubeyi arayarak kargosunun varış şubesine getirildiğini teyit etmiş, dağıtıma çıkarılmadan önce de ilgili şubeye gelerek kargosunu teslim almıştır. Alıcının bizzat kendisinin gönderileni teslim aldığına dair ıslak imzalı tutanakların bir örneği EK-3’te sunulmuştur.  6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun  876. Maddesi gereğince taşıyıcı müvekkil şirketin sorumluluğu davaya konu olan kargonun alıcıya teslimi ile son bulmuştur.

  Sorumluluktan kurtulma  a) Taşıyıcının özeni

MADDE 876- Zıya, hasar ve gecikme, taşıyıcının en yüksek özeni göstermesine rağmen kaçınamayacağı ve sonuçlarını önleyemeyeceği sebeplerden meydana gelmişse, taşıyıcı sorumluluktan kurtulur.

İşbu davaya konu olan kargo paketi 30.03.2020 tarihinde HALİL İBRAHİM SARAÇ tarafından teslim alınmıştır.(EK-4 de sunulan Kargo teslim belgesi)

Davacı yanın imzaları ve yazı örnekleri incelendiğinde teslim alanın kendisi olup olmadığı tespit edilebilecektir. (incelenilmesini talep etmekteyiz.) Ancak ilgili şube personeli tarafından alıcının ibraz ettiği kimlik bilgilerini inceleme yetkisi kısıtlı olup teslim alan kişinin gerçekte bu kişi olup olmadığını tespit etmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Kargo teslim belgesi Kargoların, alıcısına teslim edilirken imza ve kimlik bilgilerinin yazıldığı fatura nüshasıdır. (Maliye onaylı yasal belgedir.) Bu belgede sahtecilik yapılması, sahtecilik yapan ilgili kişinin cezai ve hukuki sorumluluğu kapsamında kalmaktadır.

  1. TAŞIMA FAALİYETLERİ SIRASINDA SORUMLULUK BAKIMINDAN;

Belirtmek gerekir ki taşıma faaliyetinde bulunan kargo firmaları sigorta şirketi değildir. İşbu nedenle 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 882. Maddesinde taşıma işlerinde kargo firmalarının sorumluk sınırlarını belirlemiştir.

Söz konusu maddede “Gönderinin tamamının zıyaı veya hasarı hâlinde, 880 ve 881 inci maddeler uyarınca ödenecek tazminat, gönderinin net olmayan ağırlığının her bir kilogramı   için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır.” hükmü yer almaktadır.

Madde hükmünde sorumluluğun kargo paketinin içeriğine göre değil, paketin ağırlığına göre belirlenmesi esas alınmıştır. Davacının fatura bedellerine ilişkin talebi TTK’nın taşıyıcının sorumluluğunu düzenleyen hükümlerine aykırıdır. Sorumluluğun kargo paketinin ağırlığına göre belirlenmesi gerekmektedir. Ancak gönderici, gönderileni dosya olarak teslim etmiş olup gönderilenin desisi ve kilogramı belirsizdir.

Yukarıda yer alan itirazlarımızın kabul görmemesi durumunda ise; TTK 882. Maddesi uyarınca kaybolan kargonun ağırlığına göre SDR hesaplaması yapılarak tazmin yoluna gidilmelidir.

6102 sayılı TTK’nin  882. Maddesi gereğince;

(1) Gönderinin tamamının zıyaı veya hasarı hâlinde, 880 ve 881 inci maddeler uyarınca ödenecek tazminat, gönderinin net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır.

(2) Gönderinin münferit parçalarının zıyaı veya hasarı hâlinde taşıyıcının sorumluluğu;

a)   Gönderinin tamamı değerini kaybetmişse tamamının,

b)  Gönderinin bir kısmı değerini kaybetmişse, değerini kaybeden kısmının,

net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır.

(3) Taşıyıcının, taşıma süresinin aşılmasından doğan sorumluluğu, taşıma ücretinin üç katı ile sınırlıdır.

(4) Özel Çekme Hakkı, eşyanın taşıma amacıyla taşıyıcıya teslim edildiği tarihteki veya taraflarca kararlaştırılan diğer bir tarihteki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenen değerine göre Türk Lirasına çevrilir

  1. MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ BAKIMINDAN;

Manevi tazminat, Borçlar Kanununda iki ayrı maddede düzenlenmiş olup, bunlardan birinde (BK.47,TBK.56) cana gelen zararlar ve ötekinde (BK.49, TBK.58). kişilik haklarına verilen zararlar yer almıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda düzenlenen taşıma sözleşmelerinde sorumluluk bakımından tazminat kalemleri olarak yalnızca maddi tazminat düzenlenmiş olup davacı vekilinin bihaber olduğu manevi tazminat istem hakkı düzenlenmemiştir. Manevi tazminat ancak şu hallerin bir araya gelmesi ile talep edilebilir:

  1. Hukuka aykırı bir biçimde bedensel zarara veya ölüme neden olunmalıdır.
  2. Zarar ile eylem arasında nedensellik bağı kurulabilmelidir.
  3. Zarar veren, az çok kusurlu olmalı, sorumluluğu gerektiren koşullar oluşmalıdır.
  4. Maddi tazminattan farklı olarak, zarar gören, bedensel zarara uğramasa bile, fiziksel kişilik değerleri etkilenmiş; eylem veya olay, ruhsal sarsıntı ve sinir bozukluğu yaratmış olmalıdır.
  5. Beden bütünlüğü bozulan veya ölümden etkilenen bazı kişiler, zarar gördükleri kesin olmakla birlikte, (bir takım katı kurallar ve hesaplama yöntemleri yüzünden) hiç maddi tazminat alamamış veya aldıkları maddi tazminat yetersiz kalmış olmalıdır.

Sonuç olarak; yukarıda açıklanan tüm bu sebeplerle davacı yanın kargosu müvekkil şirket tarafından hukuka uygun olarak teslim edilmiş olup kanundan yada taşıma sözleşmesinden  kaynaklı olarak müvekkil şirketin ne kusurlu ne de kusursuz sorumluluğu söz konusudur.

HUKUKİ NEDENLER : Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve İlgili Mevzuat.

DELİLLER : Taşıma ilişkisine ilişkin belgeler, gerekli olması durumunda bilirkişi incelemesi, yemin ve her türlü yasal delil.

SONUÇ VE TALEP : Yukarıda açıklanan ve resen göz önüne alınacak nedenlerle, öncelikle

  1. Haksız ve hukuka aykırı olarak açılmış bulunan işbu davanın reddine karar verilmesini,
  2. Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini müvekkil Şirket adına saygıyla arz ve talep ederim.

Davalı Vekili

Tüketici Cevap Dilekçesi 3

TÜKETİCİ MAHKEMESİ’NE

DOSYA NO :

DAVALI :

VEKİLİ :

DAVACI :

KONU : Cevap dilekçemizin sunulmasından ibarettir.

AÇIKLAMALAR :

Davacı taraf ile müvekkil firma X tarihinde mobilya satımı konusunda anlaşmıştır. Davacı taraf; müvekkil ile imzalanan satım sözleşmesine konu eşyaların, ayıplı olmasından bahisle malların bedelinin davanın sonuçlandığı tarihteki değeri karşılığında faizi ile birlikte ödenmesi talep etmiş ve huzurdaki davayı açmıştır. Davacı tarafından ileri sürülen iddia ve taleplerin hukuka aykırı olması nedeniyle tarafımızca kabulü mümkün değildir. Şöyle ki;

Davacı ile müvekkil firma X tarihinde, müvekkil firmanın ürünü olan X KOLTUK TAKIMI(3+3+1+1), X SEHPA, X YEMEK ODASI, X TV ÜNİTESİ satımı konusunda anlaşmışlardır. Satış sözleşmesine konu olan ürünlerde farklı kumaş seçimi yapılarak renk değişimi tarafımızca kararlaştırıldığı üzere gerçekleştirilmiştir. Davacı taraf ile yapılan anlaşma üzerine mobilyalar X tarihinde davacı X’in ikamet adresi olan İstanbul İline eksiksiz teslim edilmiştir.

Dava dilekçesinde davacı tarafın ”…mobilyalar geç teslim edilmiş olduğu gibi ürünler çizik, yırtık, kırık ve çökük olarak getirdiler…” şeklinde ki ifadesi gerçeği yansıtmaması nedeniyle tarafımızca kabulü mümkün değildir. Şayet ; müvekkil ile davacı mobilyaların teslimat tarihine beraber karar vermiş olup davalı firmaca kararlaştırılan tarihte usulüne uygun şekilde teslimat yapılmıştır. Davacı tarafça kötü niyetli ve gerçeklerden uzak nitelikteki işbu iddiaların hükme esas alınmaması yerinde olacaktır.

Taraflarca kararlaştırılan ürünler müvekkil firma tarafından özenle paketlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Kararlaştırılan ürünlerin davacının adresine taşınması sırasında birkaç ürün üzerinde ufak ayıplar (konsol ve masa üst bölümünde yüzeysel çizilme, konsol ayağında darbeden oluşan ezilme) meydana gelmiş olması üzerine müvekkil firma, davacı Mehveş ile oluşan hasarları tespit edip kayıt altına alınmıştır. Kayıt altına alınan hasarların müvekkil tarafından giderilmesi kararlaştırılmış ve yapılan hatalı teslimattan yaklaşık bir haftalık sonra müvekkil, davacının adresine tekrar giderek tarafların birlikte tespit ettiği ayıplı olan ürünlerden, Konsol ve Masa Üst bölü, Konsol ayakları ve TV ünitesinin üst bölümünün değişimi kararlaştırıldığı üzere gerçekleştirmiştir.

Davalı tarafından nakliyat kaynaklı hasarlı ürünlerin değişiminin yapılmasından sonra davacı taraf ”….koltuk takımım çöktü, koltuğun alt kısmında bulunan ağaç kırıldı bu yüzden astar kısmında gözüktü…” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bunun üzerine müvekkil firmanın önceliği olan müşteri memnuniyeti ve şikâyet edeni mağdur bırakmamak için kendisine ayıplı olduğunu iddia ettiği koltuğun tamiri yerine, yeni koltuk takımı gönderimi yaparak değişimini sağlayacaklarını bildirmiştir.

Müvekkil firma, X tarihinde tüketicinin kayıtlı olan adresine giderek yeni koltuğun eksiksiz ve ayıpsız şekilde kurulumunu gerçekleştirerek teslim etmiştir. Tüketicinin şikayetinde belirttiği üzere ayıplı olduğunu iddia ettiği koltuk takımının alınarak onarım sonrası geri getirildiği durumu gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkil firma koltuk takımını temin ettiği firmadan aynı koltuğun yenisini sipariş etmiş ve tüketiciye yeni koltuk teslim etmiştir.

Müvekkil firma müşteri memnuniyeti ilkesini benimsemiş olması sebebiyle, tüketiciye teslim etmiş olduğu yeni koltuk takımıyla, ilk siparişinde almış olduğu sandalye takımı arasında renk ve ton farklılığı olmamasına rağmen, müşteri memnuniyetinde eksilik olmaması düşüncesiyle sandalye ve koltuk kombinasyonu uyumu için hiçbir ücret veya fark istemeden kendi inisiyatifi ile sandalye takımının tamamında kumaş değişimi yapılmıştır. Yenisiyle değişim yapılan koltuğa bakıldığındaysa, bahsi geçen ağacın kırılmamış olduğu yalnızca destek süngerinin taşması sonucu alt kısımda astardan belli olduğu fark edilmiştir. Müvekkilimizin bu durumu tüketiciye iletmesi sonrasında ise tüketiciden “Ben o kadar dikkatli bakmadım. Ağaç olduğunu düşündüm.” cevabını almıştır.

Davacı tarafın müvekkil firmaya yöneltmiş olduğu beyanlarından anlaşılacağı üzere müvekkil firma müşterisinin memnuniyetini sağlmak maksadıyla elinden gelen tüm çabayı göstermesine rağmen, tüketicinin iyi niyet kurallarına aykırı davrandığı açıkça görülmektedir. Şayet müvekkil firma kurulduğu ilk günden itibaren kendisine ilke edinmiş olduğu müşteri memnuniyetinin tahsisi konusunda bir çok defa uğraşmış olmasına karşın davacı tarafın her seferinde memnuniyetsizliği ve kötü niyeti ile karşılaşmıştır.

Türk Medeni Kanunun 2. maddesi “ Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Mevzuatımız da açıkça düzenlendiği üzere bir hakkın kötü niyetli olarak kullanılması hukuk düzenince korunmayacaktır. Yargılamaya konu uyuşmazlık işbu kanun maddesi uyarınca incelendiği takdirde müvekkilin müşteri memnuniyetini esas alan anlayışı davacı tarafça kötüye kullanılmıştır. Bu nedenle davacı tarafça X tarihinde sayın mahkemenize sunulmuş olan dava dilekçesindeki taleplerin tümünün reddine karar verilmesi hukuka uygun olacaktır.

Müvekkil firmaca davacının tüm isteklerinin yerine getirilmesinden kısa bir süre sonra davacı tekrar davalıyı arayarak pantolon boyasının koltuk kumaşına geçtiğini, koltuk kumaşının hatalı olduğunu söylemiştir. Bu durum üzerine müvekkil firma, tedarikçi firmayı arayarak tüketicinin şikayetini bildirmiş, tedarikçi firma; koltuk kumaşında bir hata olmadığını ve sorunun pantolon kumaşından kaynaklı olduğunu, boya döken ve hata veren kısmın pantolon kumaşından kaynaklandığını müvekkil firmaya iletmiştir.

Müvekkil söz konusu sorunun kendisinden kaynaklanmadığını öğrenmiş olmasına karşın müşteri memnuniyetinin tahsisine önem vermesi nedeniyle tüm maddi sorumluluğu üstlenip zarara uğrama pahasına mevcut koltuğun kumaşını değiştirmek yerine yeni bir 3+3+1+1 koltuk takımı teslim etmeyi davacıya teklif etmiştir. Bunun üzerine davacı; değişime gerek olmadığını hatanın kendilerinden de kaynaklanabileceğini müvekkil firmaya beyan etmiştir. Davacı tarafın değişim istemediğine ilişkin beyanına karşın müvekkil firma yeni bir uyuşmazlık yaşamak istemediği için ısrarcı davranmış ve müşterisinin memnuniyeti için yeni bir koltuk takımını davacıya teslim ederek değişimi sağlamıştır.

Değişim esnasında nihai asıl tüketici olan Nazlı Hanım ise orada bulunan teslimatla görevli personelimize “…Benim istediğim ürünleri almadılar. Siz de böyle uğraşıyorsunuz işte…” şeklinde beyanda bulunmuştur. İşbu beyandan da açıkça anlaşıldığı üzere; davacı tarafın yapmış olduğu davranışlarının kasıtlı şekilde davalı firmanın müşteri memnuniyeti ilkesinin kötüye kullanılmaya amaçlandığı ortaya çıkmıştır.

YUKARIDA DETAYLI OLARAK AÇIKLANDIĞI ÜZERE; MÜVEKKİL FİRMA TARAFINDAN, DAVACININ TÜM TALEPLERİ MÜVEKKİL TARAFINDAN EKSİKSİZ VE KUSURSUZ OLARAK YERİNE GETİRİLMİŞTİR. TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKLARI TÜKETİCİ TARAFINDAN KULLANILMIŞTIR.

Mevzuatımızda açıkça düzenlendiği ayıplı bir mal ile karşılaşan tüketici kanunun verdiği seçimlik haklarını tek seferlik kullanabilir. Şayet mevcut bir hukuki ilişkiden kaynaklanan ve hukuki ilişkinin kurulması, değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılmasını amaçlayan yenilik doğuran hakların kullanılarak arzulanan hukuki sonucun meydana gelmesiyle artık bu haklar sona ererler. Yenilik doğuran haklar, varlıklarını, bir hukuki ilişkinin kurulması, değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması sonucunu meydana getirecek şartların gerçekleşmesinden sonra tek taraflı bir hukuki işlemle kullanılmasına kadar sürdürecektir. Sözü geçen şartların gerçekleşmesi ile hak sahibi tek taraflı irade beyanında bulunarak, hukuki ilişkinin muhatabının onayını almaya ihtiyaç duymaksızın ve onun işleme katılmasına gerek bulunmaksızın hakkını kullanır ve kullanılan hak tekrarı mümkün olamayacak şekilde sona erer.

Tüketicinin ayıplı bir mal nedeniyle kullanabileceği seçimlik haklar;

Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,

Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,

Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,

İmkan varsa satılanın ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep etme;

Şeklinde TKHK ‘da düzenlenmiştir. Sayılan seçimlik hakların kullanılmakla tükenecek nitelikte olması nedeniyle tüketicinin seçimi uygulamada önem teşkil etmektedir.

Yargılamaya konu uyuşmazlık kapsamında, müvekkil firma X tarihinde yapılan teslimattaki malların ayıplı olması sebebiyle davacı tüketicinin seçimlik haklarından malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakkını kullanmasıyla sıfır ve hiç kullanılmamış ürünleri X tarihinde tüketicinin kayıtlı olan adresine teslim etmiştir. Davalı müvekkil tarafından sözleşme hükümlerine uygun şekilde sağlanan işbu teslimattan sonra davacının her seferinde farklı sorunlarla yeniden mobilya teslimatını talep etmiş olması kötü niyetli olduğunu ispatlat niteliktedir. Davacı tüketicinin misliyle değişimi talep etmiş olması sonucunda X tarihinde sonra eren seçimlik haklarına rağmen müvekkil firma iyi niyetli olarak ilerleyen günlerde ısrarcı davranarak müşteri memnuniyeti ilkesi uyarınca yeni bir koltuk takımı teslimatı yapmıştır.

Tüm bu açıklanan nedenler ışığında, müvekkil firma müşteri memnuniyeti için elinden gelen tüm çabayı sarf etmiş olup, müşterinin ayıplı olduğunu iddia ettiği ürünleri yenisi ile değiştirmiş, tüketici tarafından seçimlik hakları kullanılmıştır. Müvekkil firma tarafında tüketiciye talebi üzerine teşhir ürünü üzerinden istediği değişikliler yapılarak özel ve sıfır ürün temin edilip, teslim edilmiştir. Müvekkil firma üzerine düşen tüm sorumluluklarını eksiksiz ve tam olarak yerine getirmesine rağmen tüketicinin şikayetinin gerçeklikten uzak, iyi niyet kurallarına aykırı ve haksız olduğu açıkça görülmektedir. Hal böyle olması sebebiyle şikayet edenin taleplerinin reddine karar verilmesiniz müvekkil firma adına saygıyla arz ve talep ederiz.

HUKUKİ NEDENLER : 6502 S. K. Ve 6100 S. K. ilgili maddeleri.

HUKUKİ DELİLLER : X tarihli sözleşme, X tarihli sipariş fişi, X tarihli sipariş fişi, X tarihli sözleşme, tanık, bilirkişi incelemesi ve her türlü yasal delil.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle;

Öncelikle davaya karşı cevaplarımızın kabulüne,

Cevaplarımız doğrultusunda, müvekkil aleyhine açılmış haksız davanın REDDİNE,

Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini davalı vekili sıfatıyla talep ederiz.

Davalı vekili

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir