Ayıplı Mal İstinaf Dilekçesi

ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİNE

Gönderilmek üzere

ADANA TÜKETİCİ MAHKEMESİNE

TEHİRİ İCRA TALEPLİDİR

DOSYA NO :

KARAR NO :

İSTİNAF BAŞVURUSUNDA BULUNAN DAVALI :

VEKİLİ :

DAVACI :

VEKİLİ :

KONU : Adana Tüketici Mahkemesi’nin 12 tebliğ tarihli 13 sayılı davanın kabulüne dair kararının ortadan kaldırılarak davanın reddine, istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar icranın geri bırakılmasına karar verilmesi talebimizdir.

AÇIKLAMALAR:

Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen dosyada; davacı tarafın geç teslim nedeniyle bakiye kira bedelinin tahsili ve ayıba karşı tekeffülden kaynaklı (ayıp oranında indirim seçimlik hakkının kullanılması suretiyle satış bedelinden indirim istemli) açtığı davada, yerel mahkemece davanın kabulüne ve bakiye kira alacağı ile satış bedelinden indirim miktarının davalı müvekkilden tahsili ile davacıya ödenmesine dair karar verilmiştir. Öncelikle, yerel mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan ortadan kaldırılarak davanın reddi yönünde karar verilmesi gerekir.

Şöyle ki:

1-UYUŞMAZLIK KONUSU OLAYA 4077 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI GEREKMEKTEDİR.

Gerekçede davaya konu uyuşmazlık hakkında, fiili teslim tarihi esas alınarak 6502 sayılı kanunun 8. ve devamı maddelerinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. 6502 sayılı kanunun “Yürürlük “ başlıklı 87. Maddesinde; bu kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiş olmakla, yürürlük tarihinin 28.05.2014 olduğu anlaşılmaktadır. Yine geçiş sürecini düzenleyen geçici 1 maddenin 2. fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.

Somut olayda; taraflar arasında dairenin satışına dair sözleşme 12 tarihinde imzalanmıştır. Davacı taraf, satış bedelini 13 tarihinde ödemiştir. Her ne kadar fiili teslim tarihi daha sonra olsa da, davacı taraf uyuşmazlık konusu daireyi sözleşme tarihi itibariyle kendisine sunulan teknik şartname ve projede belirtilen özellikler, imalatlar ve vaatler kapsamında satın alarak bedelini tarihinde ödemiştir. Buna mukabil satıcı davalı taraf da, alıcı davacının sunduğu koşullar ve ödeme planını kabul ederek satış sözleşmesini imzalamıştır. Bu duruma göre uyuşmazlığın, tarafların serbest iradelerinin uyuştuğu ve yazılı sözleşme metnine dönüştüğü tarih itibariyle geçerli ve yürürlükte olan yasal hükümlere göre çözümlenmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 12.02.2019 tarih 2016/26517 Esas 2019/1650 karar sayılı ilamında bir tüketici uyuşmazlığında bu hususa ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermiştir.

“…Ayrıca her uyuşmazlık sözleşmenin tanzim tarihindeki yasa kurallarına göre çözümlenir…”

Hal böyle olunca, dava konusu olaya ilişkin 4077 sayılı yasa hükümlerinin incelenmesi sonucu;

Madde 4/2; “Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.” hükmünü içermektedir.

Bu bağlamda somut olayda; kabul anlamına gelmemek ve aleyhe hususları kabul etmemek kaydıyla, bilirkişi raporunda ayıplı olduğu tespit edilen imalatların ve eksikliklerin tamamının AÇIK AYIP niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, dava dilekçesinde eksiklik ve ayıpların açık ve gözle görülebilir olduğu davacı tarafça açıkça beyan ve kabul edilmiştir.

Müvekkil satıcının, var olduğu iddia edilen ayıpları gizlemek için herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının iddia ettiği ayıp ve eksikliklerden bağımsız bölümü teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabildiği açıktır. Bu duruma göre davacı alıcı teslim tarihinden itibaren 30 içerisinde müvekkil satıcıya ayıp ihbarında bulunması gerekirdi. Oysaki, iş bu eldeki dava açılıncaya kadar herhangi bir ayıp ihbar veya ihtarında bulunmamıştır. Müvekkil şirket adına, önceki vekil meslektaşlarımız tarafından aşamalarda sunulan cevap dilekçesi dahil tüm beyan ve itiraz dilekçelerinde ayıp ihbarı defi açıkça ileri sürülmüştür. İşbu dilekçemizde de ayıp ihbarı defiinde bulunarak, yasal koşulları oluşmayan değer kaybı istemi yönünden, usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini talep ederiz.

2- KESİNLİKLE KABUL ANLAMINA GELMEMEK KAYDIYLA, SAYIN MAHKEMEDE 6502 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI GEREKTİĞİ KANAATİ HASIL OLURSA BEYANLARIMIZ:

1-Bir an için; dava konusu uyuşmazlık hakkında 6502 sayılı yasa hükümlerinin uygulanması gerektiği düşünülse dahi, davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Şöyle ki,

6502 sayılı kanunda bildirim süresine ilişkin bir hüküm düzenlenmemiş, sadece teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim tarihinde var olduğunun kabul edileceği düzenlemiştir. Bildirim yükümlülüğünün süresine ilişkin, anılan kanunun 83. maddesinin “bu kanunda hüküm bulunmaması halinde genel hükümlerin uygulanacağını” düzenlemesi dikkate alındığında; TBK’nın 223. maddesi gereğince, alıcının malı teslim aldıktan sonra işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirmesi ve satıcının sorumluluğuna ilişkin ayıp bulmuş ise bunu uygun bir süre içinde satıcıya bildirmesi gerekmektedir. Eğer alıcı, gözden geçirme ve bildirimde bulunmayı ihmal edecek olursa 223/2 fıkrası gereğince malı kabul etmiş sayılacaktır.

Somut olayda; aleyhe hususlarını kabul etmediğimiz bilirkişi raporunda açık ayıp olarak nitelendirilen ve gözle görülebilir olduğu davacı tarafça açıkça beyan edilen imalatların, olağan bir kontrolle tespit edilebilecek nitelikte oldukları anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı, dava zamanaşımı süresince seçimlik hakkını kullanabilir ise de; davacı taşınmazı teslim aldığı tarihten itibaren imkan bulur bulmaz makul bir süre içinde iddia edilen ayıpları satıcı müvekkile bildirmesi gerekirdi. Oysaki davacı, teslim tarihinden itibaren bir ihbar veya ihtarda bulunmayarak, 3 yıldan fazla bir süre sonra eldeki davayı açmıştır. Bu durum “dürüstlük kuraları” ile bağdaşmaz ve hakkın kötüye kullanımı niteliğindedir. İşbu sebeple de, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

2- Kabul anlamına gelmemek kaydıyla; mahkemede aksi kanaat oluşması halinde müvekkil lehine hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerekir.

Hakkaniyet indirimi; hükmedilen tutarın adalet duygusunu zedelememesi için yapılan bir indirim türüdür. Kimi zaman, zararın tamamından zarar vereni sorumlu tutmak adalet duygusu ile bağdaşmaz.

Sözleşmeye ilişkin hükümlerin yeterli olmadığı veya kanunda hüküm olmayan hallerde kıyasen haksız fiile ilişkin ve sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümlerin uygulanması mümkündür.

Her ne kadar; 6502 sayılı yasanın 11/1. maddesindeki seçimlik hakların kullanılmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, farklı alanlarda olduğu gibi(mesela işçi-işveren uyuşmazlıkları) hakkaniyet indirimi yapılması yaygınlaşmış bir uygulama değil ise de, genel hükümlerden hareketle her somut olayın özel koşulları nazara alınarak hakkaniyet indirimi uygulanması gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Somut olayda; davacı ile müvekkil arasında imzalanan satış sözleşmesinde taşınmazının satış bedeli 70.000 TL olarak belirlenmiştir. Oysaki, bilirkişi raporunda taşınmazın ayıplı değerinin 80.000 TL, ayıpsız değerinin ise 90.000 TL olduğu tespit edilmiştir.

Görülmektedir ki müvekkil, taşınmazı bilirkişi tarafından tespit edilen ayıplı bedelden 10.000 TL daha az fiyata satmıştır. Bu durum dahi müvekkilin iyiniyetini göstermektedir.

Yargıtay uygulamalarına göre ayıplı mal nedeniyle indirim bedeli hesaplanırken nispi metoddan yararlanıldığı bilinmektedir.

Nispi metoda göre indirilecek bedel: “Malın satış fiyatının satış tarihindeki ayıplı değeri ile çarpıldıktan sonra satış tarihindeki ayıpsız değere bölünmesi sonucu bulunacak miktarın, satış fiyatından düşülmesi sonucu elde edilecek meblağdır”

Davaya konu taşınmazın satış bedeli 70.000 TL, ayıplı değeri 80.000 ayıpsız değeri 90.000 TL olarak hesaplanmış ve

İndirimli bedel : 64.000 TL

İndirilecek bedel : 6.000 TL olarak belirlenmiştir.

Dava konusu taşınmazı bilirkişi raporu ile belirlenen ayıplı değerden daha az bedelle satan müvekkilin, ayıplı değerden daha fazla meblağa satan bir başka satıcı ile aynı usullerle sorumlu tutulması hakkaniyete, adalete ve hukuka aykırı olacaktır.

Öte yandan, davacının taşınmazı ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin teslim aldığı ve herhangi bir ayıp ihbar veya ihtarında bulunmayarak, teslimden itibaren 3 yıldan fazla bir süre sonra dava açtığı düşünüldüğünde dahi, tespit edilen bedelden hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerekmektedir.

3- DAVA KISMİ DAVA NİTELİĞİNDE OLUP, DAVACI TARAFIN ISLAH TALEBİ ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞTIR. ISLAH DİLEKÇESİNİN TEBLİGİ ÜZERİNE USULÜNE UYGUN ZAMANAŞIMI DEFİİNDE BULUNULMUŞTUR. ISLAHLA ARTIRILAN MEBLAĞIN ZAMANAŞIMINDAN REDDİ GEREKİR.

4- DAVACININ TAŞINMAZI 14 TARİHİNDE TESLİM ALDIĞINA DAİR HERHANGİ BİR İSPAT UNSURU DOSYADA BULUNMAMAKTADIR. DAVACI 12 TARİHİNDE TAŞINMAZIN ABONELİK İŞLEMLERİNİ YAPTIRMIŞTIR. TAŞINMAZIN GEÇ TESLİMİNDEN KAYNAKLI KİRA BEDELİ ALACAĞINI KABUL ETMİYORUZ.

5- TAŞINMAZI İHTİRAZİ KAYIT İLERİ SÜRMEKSİZİN TESLİM ALAN DAVACININ, GEÇ TESLİM NEDENİYLE KİRA BEDELİNİ TALEP ETMESİ DOĞRU DEĞİLDİR.

Yukarıda ayrıntı açıklandığı üzere; davacının ayıplı mal tesliminden kaynaklı değer kaybı alacağı ve geç teslimden kaynaklı kira bedeli alacağı taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesince kabullerine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru olmamıştır. Bu sebeple istinaf başvurumuzun kabulüne karar verilmesini talep ederiz.

HUKUKİ NEDENLER: Türk Borçlar Kanunu, Türk Medeni Kanununu, 4077 sayılı yasa, 6502 sayılı yasa, HMK ve ilgili yasal mevzuat.

SONUÇ VE İSTEM: Tüm bu sebepler ve resen nazara alınacak nedenlerle;

İstinaf başvurusu sonuçlanıncaya kadar icranın geri bırakılmasına,

İstinaf başvurumuzun KABULÜ İLE İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ORTADAN KALDIRILMASINA, yeniden yapılacak yargılama sonucu DAVANIN REDDİNE, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine, kabul anlamına gelmemek kaydıyla mahkeme aksi kanaatte olursa hükmedilen tutardan hakkaniyete uygun bir indirim yapılmasına, karar verilmesini vekil eden adına talep ederiz.

Davalı Vekili

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir