Medeni Kanunumuz iyiniyeti 3. maddesinde düzenlemiş fakat onu tanımlamamıştır. İyiniyet bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen herhangi bir hususun hakkı kazanacak olan kimse tarafından bilinmemesi demektir. O halde bir kişi, hakkın kazanılması için gerekli olan unsurların mevcut olduğunu veya hakkın kazanılmasını önleyen bir hususun mevcut olmadığını zannediyor, yani bu hususta bilgisizlik veya yanlış bir bilgiye sahip bulunuyorsa, o kimse “iyiniyetli”dir. Ancak bu kişi, biraz dikkat etmiş olsaydı yanlış bir bilgi sahibi olmayacak idiyse, artık iyiniyetli sayılamaz.
Medeni Kanunumuzun 3. maddesinde “Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz” denilmektedir.
Hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir. Herhangi bir kimsenin bir hakka sahip olabilmesi için, o hakkı kazanması (iktisap etmesi) gerekir.
İyiniyet, daha çok hakların devren kazanılmasında rol oynar. Taşınırlar veya taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının devren kazanılabilmesi için, kanunen gerekli olan şartların mevcut bulunması ve kazanmaya (iktisaba) engel olan bir durumun mevcut bulunmaması gerekir. Eğer gerekli şartlardan biri bulunmuyor veya ortada hakkın geçişini (intikalini) engelleyici bir sebep mevcut bulunuyorsa, o hak geçerli surette kazanılmış olmaz. Eğer devreden, o eşya üzerinde mülkiyet hakkına veya tasarruf yetkisine sahip bulunmuyorsa, bu hak ondan devren kazanılmış olmaz. Oysa Medeni Kanunumuz iyiniyet kurumunun yardımıyla bu gibi hallerde dahi hakkın geçerli surette kazanılmasını mümkün kılmaktadır.
İyiniyet Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar?
İyiniyet hakların kazanılmasında başvurulan bir hukuki yol olup, özellikle eşya hukukunda mülkiyet hakkının kazandırılmasında önem taşır. Ancak aile hukuku ve borçlar hukukunda da önemli işlevleri bulunmaktadır.
1) Eşya hukukunda İyiniyet
İyiniyetli olmanın sonucu kendisini en çok eşya hukukunda ayni hakların, özellikle mülkiyet hakkının kazanılmasında gösterir. İyiniyetin mülkiyet hakkının kazanılmasındaki işlevini taşınırlarda ve taşınmazlarda ayrı ayrı inceleyelim:
Taşınırlar (menkuller) üzerindeki mülkiyet hakkının kazanılmasında iyiniyetin rolü
Taşınır (menkul) eşya, nitelikleri itibariyle bir yerden başka bir yere taşınabilen maddi şeyler ile taşınmaz mülkiyetine girmeyen ve edinmeye elverişli olan doğal güçlerdir. O hâlde, kitap, otomobil, hayvanlar, saat, mobilya, kömür vs. hep taşınır eşyadandır. Aynı zamanda elektrik ve buhar enerjisi, havagazı, doğalgaz da taşınır eşya hükmündedir.
Taşınırlar üzerindeki mülkiyet hakkının kazanılması konusunun “sahibinin elinden rızası ile çıkan taşınırlar” ve “sahibinin elinden rızası olmadan çıkan taşınırlar” şeklinde bir ayırım yaparak incelemek gerekmektedir:
a) Sahibinin elinden isteğiyle çıkan taşınırlarda
Bir taşınır eşyanın sahibinin elinden isteğiyle (rızasıyla) çıkmış olması demek, o eşyanın bir hukuki işlem ile sahibi tarafından belli bir süre için bir başkasına verilmiş olması demektir. Sahibinin elinden kendi isteğiyle çıkmış olan bu eşyalara tevdi edilmiş (bırakılmış) eşyalar denir. Kiraya verilmiş veya rehnedilmiş (rehin verilmiş) olan taşınırlar da sahibinin elinden isteğiyle çıkmış yani tevdi edilmiş eşyalardır. İşte, iyiniyet esasen bu gibi taşınır eşyalar üzerindeki mülkiyet hakkının kazanılmasında önemli bir rol oynar. Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım:
Ali, kitabını bir süreliğine, okuması ve daha sonra iade etmesi şartıyla arkadaşı Mehmet’e verir ve kitabı okumak üzere alan Mehmet bir süre sonra bu kitabı Ahmet’e satarsa durum ne olacaktır? Eğer Ahmet, satın almış olduğu kitabın aslında onu kendisine satan Mehmet’e ait olmadığını bilmiyorsa ya da Mehmet’i kitabın maliki zannediyorsa ve bu bilgisizliği veya yanlış bilgisi de hoş görülebilecek bir bilgisizlik veya yanlış bilgi ise, yani gerekli dikkat ve özeni göstermiş olmasına karşın bu kitabın Mehmet’e ait bir kitap olmadığını öğrenememişse iyiniyetlidir ve kitap üzerinde mülkiyet hakkını da geçerli bir şekilde kazanmıştır. Çünkü, bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur. Bu eşyaların gerçek sahibi olan Ali, Ahmet’e başvurarak kitabın kendisine geri verilmesini isteyemez; çünkü o artık kendisine ait olan bu eşya üzerindeki mülkiyet hakkını kaybetmiş, bu hakkı iyiniyetli olan Ahmet kazanmıştır.
Üçüncü şahsın emin sıfatıyla zilyetten iktisap ettiği hak ayni bir hak olmalıdır. Şahsi bir hak söz konusu ise, bu hakkını malike karşı kullanamaz. Örneğin, (A) bir eşyasını (B)’ye ödünç vermiş ve (B)’de bu eşyayı, (Ü)’ye kiralayarak ona teslim etmiştir. Olayda (Ü)’nün kazandığı hak, şahsi bir hak olduğundan, kira sözleşmesini, (A)’ya karşı ileri süremez. Fakat (B), bu malı (Ü)’ye rehnetseydi, taşınır rehni, ayni bir hak sağladığından, bunu malik (A)‘ya karşı ileri sürebilirdi.
b) Sahibinin elinden isteği olmadan çıkan taşınırlarda
Sahibinin elinden isteği olmadan (rızası dışında) çıkan taşınır eşyadan maksat, çalınmış, kaybedilmiş veya gasp edilmiş (zorla alınmış) olan eşyadır. Bu tür taşınırlar üzerinde iyiniyetle mülkiyet hakkının kazanılması kural olarak mümkün değildir.
Ahmet, kitabını otobüste unutmuştur. Bu kitabı Mehmet bulmuş ve Ali’ye satıp teslim etmiştir. Ali, iyiniyetli olsa, yani bu kitabın Ahmet tarafından otobüste unutulduğunu bilmese veya yanlış olarak onun Mehmet’e ait olduğunu zannetse bile, kitabın mülkiyetini kazanamaz; zira bu kitap, sahibi Ahmet’in elinden isteği olmadan çıkmıştır. O halde Ahmet, mülkiyet hakkına dayanarak beş yıl içerisinde açacağı bir menkul (taşınır) davası ile iyiniyetli Ali’den kitabını geri alabilir. Bu süre geçtikten sonra artık Ali iyiniyetli olması sayesinde kitabın mülkiyetini kazanmış olur.
Kanun, sahibinin elinden isteği olmadan çıkmış olan taşınır eşyalar söz konusu olunca iyiniyetli kimseleri değil, asıl hak sahiplerini korumakta ve ayni hakkın kazanılmasını mümkün kılmamaktadır.
Sahibinin elinden isteği olmadan çıkan taşınır eşyalar üzerinde iyiniyetle ayni bir hak kazanmak kural olarak mümkün değildir. Ancak, Kanunumuz bu kurala bir istisna getirmiştir. Bu istisna ise şu şekildedir: “Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile, para ve hamile yazılı senetleri iyiniyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz.”
Demek ki para ile hamile yazılı senetler, örneğin böyle bir çek veya pay (hisse) senedi, sahibinin elinden isteği olmadan çıkmış olsalar, yani çalınsalar, kaybedilseler veya gasp edilseler dahi, bu durumu bilmeyen kimseler, yani iyiniyetli kişiler bunları kazanabileceklerdir.
Kanunumuz iyiniyetli olan kişileri tamamen de korumasız bırakmış değildir. Gerçekten MK m.989/11 hükmüne göre bir kimse, sahibinin elinden isteği olmadan çıkmış olan bir taşınır eşyayı bu durumu bilmeyerek, yani iyiniyetle açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan satın almışsa, bu durumda yine de o eşya üzerinde mülkiyet hakkını kazanamaz; fakat taşınır davasıyla bu eşya ondan, ancak ödemiş olduğu bedel kendisine verilmek şartıyla geri istenebilir. Buna doktrinde bedel karşılığı geri verme (bedel mukabili iade) denir. Böyle bir durumda iyiniyetli olan üçüncü kişi, 5 yıl sonra o taşınırın mülkiyetini kazanacağından, artık bundan sonra bedel mukabilinde olsa bile herhangi bir talepte bulunulamaz. Aynı şekilde üçüncü kişi kötüniyetli ise, bedel ödenmeden de iade talebinde bulunulabilecektir.
Ahmet saatini çaldırmış, çalınmış olan bu saati Mehmet bir saatçi dükkanının vitrininde görüp beğenerek + 200 bedelle satın almıştır, fakat bunun çalınmış bir saat olduğunu da bilmemektedir. 5 yıl süre içinde Ahmet çalınmış olan saatini Mehmet’in kolunda gördüğü zaman, saatin kendisine geri verilmesini isterse, Mehmet bu saati almak için saatçiye ödemiş olduğu t 200’lik satış bedeli (semen) Ahmet tarafından kendisine ödenmedikçe onu Ahmet’e geri vermek zorunda değildir.
Taşınmazlar (gayrimenkul) üzerindeki mülkiyet hakkının kazanılması
Taşınmaz (gayrimenkul), yerinde sabit olan, bulunduğu yerden başka bir yere taşınamayan eşya demektir. Taşınmazlar şu şekildedir: arazi, “tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir.
Taşınmaz eşya üzerinde mülkiyet hakkı veya sınırlı ayni haklar da iyiniyetle kazanılabilir.
Bir taşınmaz üzerinde mülkiyet veya bir sınırlı ayni hakkın kazanılması, kural olarak tapu kütüğüne tescil ile mümkün olur. Tapu sicili resmi sicillerden olduğu için sicildeki kayıtların doğru olduğu hakkında adi bir karine mevcuttur. O halde, herkes bu kayıtların doğruluğuna güvenebilir; bu güven de kanun tarafından korunmaktadır. Kanunumuz da. tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunduğunu söyler.
Ahmet’e ait bir tarlanın mülkiyeti tapu kütüğüne yanlışlıkla Mehmet adına tescil edilmiştir. Ali, tapu kütüğündeki bu tescile dayanarak sözü geçen tarlayı tapuda halen malik olarak görünen Mehmet’ten satın alırsa iyiniyetli olduğu, yani tapudaki kaydın yanlış olduğunu bilmediği takdirde, tarla üzerinde mülkiyet hakkını kazanır. Tarlanın asıl maliki olan Ahmet tapu sicilinin düzeltimi (tashihi) ya da uygulamadaki adıyla tapu iptali ve istihkak davalarını açarak tarlasını Ali’den geri alamaz.
2) Aile hukukunda İyiniyet
İyiniyetli olmanın aile hukukunda da önemi vardır. Örneğin, evli olan bir kimse ikinci bir evlenme yapamaz. Bu kimse her nasılsa ikinci bir evlenme yapmış ise, yapılan bu evlenme mutlak butlan ile sakatlanmıştır, yani iptal davası açılarak ortadan kaldırılabilir. Fakat ikinci evlilik henüz iptal edilmeden önce birinci evlilik ölüm veya boşanma sebebiyle ortadan kalkmışsa ve ikinci evlenmede diğer eş de iyiniyetli ise, yani evlendiği kişinin halen evli olduğunu bilmiyor idiyse, artık ikinci evlenmenin butlanına karar verilemez.
3) Borçlar hukukunda İyiniyet
Borçlu, alacağın temlik edildiğinden (devredilmiş olduğundan) haberdar olursa borcunu artık alacağı devralmış olan yeni alacaklıya ödemekle yükümlüdür. Fakat alacağın temlik (devir) edildiği kendisine bildirilmemişse, borcunu eski alacaklısına ödemekle borcundan kurtulur.
Sonuç olarak; Medeni Kanunumuz, kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan, iyiniyetin varlığıdır demek suretiyle, herkesin iyiniyetli olduğunu varsaymış ve kabul etmiştir. Bu suretle de iyiniyet bir karine mahiyeti kazanmıştır.
İyiniyet karinesi de bir kimseyi, iyiniyetli olduğunu ispattan kurtarır. Karşı taraf, bu kişinin iyiniyetli olmadığını, yani iyiniyet karinesinin bu kişi hakkında geçerli olamayacağını ispat etmek zorundadır.
13.06.2013 tarihinde 9821 m2 olana kurulu süt fabrikamı komple 1o yıllığına sözleşme ile kiraya verdim. sözleşmede kiracıma bınalarda tadilat yeni bina yapma yet kısı de verdim. kiracim bu yetkiye dayanarak.30.10.2015 tarihinde boş arasayı tarıf ederek tefrık değil. 900m2 sını başka birisine kiraladı alt kira sözleşmesiyle. alt kiracı 900m2 kare yere otel yapmak ini ilçe belediyesınden sölu olur alamadı kiraladığın arsa küçük otel yapamadı. şimdi geliyorum asıl konuya bir yıl sonra otel yapamayan alt kiraci Malsahibine banagelerek süt fabrıkasının idarı bınası ve mısafırhanesını yıkarak aynı yere ve 3900.m2 diğer boş alanları kullanarak otel yapmak üzere anlaştık. 01.11.2016 tarihinde YAP İŞLET DEVRET ESASLI KİRA SÖZLEŞMESİ yaptık. 7. yıl hıç kıra ödemeyecek, 10 yıl 7500 dolar aylık kıra ödemek kaydıyla 01.11.2033 tarıhınde bınayı sağlam olarak teslım edecek. imzalayanlar Malsahımı ve mutahıt sözleşmelerde taraf kiraci şirket yetkılısı damgasını vurak 3 kışı imzaladık. 7 yıl bıttı kıra ödemeye sıra geldi, kiraci benı mahkemeye verdı M.K.724 temlıken tapu tescil istiyor. 21.12.2023 tarıhınde keşıf karaı alındı . keşifte ne söylemelıtyım. saygılarımla.