Trafik Kazası Adli Tıp Raporuna İtiraz

ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE

Dosya No:

ADLİ TIP KURUMU RAPORUNA İTİRAZ EDEN SAVUNMALARINI SUNAN SANIK:

MÜDAFİİ:

MAKTUL:

KONU: Adli Tıp Kurumu Adana Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı Sayı: 14 ve 15 tarihli rapora ilişkin itirazlarımızın ve savunmalarımızın sunulmasından ibarettir.

AÇIKLAMALAR

……… tarihinde diğer sanık ………. idaresindeki ……… plakalı araç ile babası maktul ………… Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kent Estetiğin Daire Başkanlığı nizamiyeden “çıkış” kapısına dik olarak, çıkış kapısını kapatacak şekilde, aracını durdurmuştur. Müvekkil idaresindeki …………… numaralı iş makinası ile Kurumdan çıkış yaptığı esnada, müvekkilin kullandığı iş makinesinin kepçe kısmı aracın sağ kapısına çarpmış ve araçtan inmek isteyen ………. sağ bacağının kapı ile araç arasında sıkışması sonucu yaralanmalı trafik kazası gerçekleşmiştir. Kazada yaralanan ………… tedavi gördüğü Adana Numune Hastanesinde …………. tarihinde kazadan 3 gün sonra vefat etmiştir. Müvekkile iddianamede TCK 85/1 Taksirle Ölüme Neden Olma ve TCK 53/6 maddeleri isnad edilmiştir.

UYUŞMAZLIĞIN İSABETLİ BİR HUKUKİ ÇÖZÜME KAVUŞTURULABİLMESİ BAKIMINDAN, ÖNCELİKLE TAKSİR VE UNSURLARI ÜZERİNDE DURULMASI GEREKMEKTEDİR.

Taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Hukuki anlamda; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi şeklinde de olabilir. Taksir, öğreti ve yargısal kararlarda; Failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi şeklinde tanımlanmıştır. 

Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de, birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.11.2014 gün ve 179-499; 18.02.2014 gün ve 10- 80; 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da kabul edildiği üzere taksirin unsurları;

1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradiliği,

3- Neticenin iradi olmaması,

4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.

Uyuşmazlığa konu somut olayda taksirin unsurları arasında gösterilen “hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması” şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.

Olayda öncelikle nedensellik bağı ortaya konulmalı, sonrasında gerçekleşen neticenin müvekkile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. Hukukumuzda objektif isnadiyet, neticenin belirli bir insanın eseri olarak görülüp görülemeyeceği anlamına gelmektedir. Eğer meydana gelen netice, üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri ise müvekkile isnat edilemeyecektir. Keza gerçekleşen netice müvekkilin hareketiyle tesadüfen birleşen başka sebeplerden meydana gelmiş ise bu durumda da neticenin isnat edilmesinden bahsedilemeyecektir. Tüm bu koşullar kurulamıyorsa, meydana gelen neticeten sanık sorumlu tutulamaz.

Maktulün kazada sağ bacağının kepçe ile aracın sağ kapısı arasında sıkışması nedeni ile yaralanmış ve olay yerinden hastaneye yaralı olarak sevk edilmiştir. Sevk edildiği Adana Numune Hastanesinde kazadan 3 gün sonra hayatını kaybetmiştir. Bu husus dikkate alındığında müvekkilin maktulün ölmesindeki, kusur oranı ve nedensellik bağının sayın mahkemenizce araştırılması gerekmektedir.

NİTEKİM KAZAYA İLİŞKİN OLARAK ………… TARİHİNDE DÜZENLENEN BİLGİ ALMA TUTANAĞINDA BU HUSUSA DEĞİNİLMİŞTİR;

“Müvekkil ………’ın maktul …….’ün bulunduğu otomobile çarpmamak için kurtarması en muhtemel bölge olan yerleşkeden çıkış istikametinde sol cenaha manevra yaptığı ancak, ……..’ün es zamanlı otomobilin sağ ön kapısını açarak sağ bacağını uzatmış iner vaziyette olduğu, ……..’ın tüm kurtarma çabasına rağmen iş makinesinin kepçesinin e sağdaki tırnağının otomobilin sağ ön kapısına dar açıda çarpması sonucu ………’ün sağ bacağının diz altı bölümünde ezilme ve açılmalar meydana geldiği…”

“Olay sonrası ambulansın 20 dakika içeriside olay yerine geldiği, maktulün aynı gün saat 21:00 da ameliyata alındığı, HASTANEDE AMELİYATA GİRECEK DOKTORALARIN GEÇ GELDİĞİ, ameliyat öncesi hazırlık sürecinin uzun sürdüğü..”

“……….. hastaneye sevk edildiği esnada bilincinin açık olduğu, konuşabildiği ve aynı zamanda çok acı çektiği, ameliyata girmeden hemen önce çok yorgun göründüğü, ameliyattan hemen sonra yoğun bakıma alındığı..” belirtilmiştir.

Bilgi alma tutanağında ki hususlar dikkate alındığında müvekkilin olay anında elinden gelen tüm çaba ve özeni gösterdiği ancak diğer sanık sürücü ve maktulün de kusurlu davranışları sebebi ile maktulün kazada yaralandığı açıktır. Müvekkil kaza sonrası da elinden gelen tüm çabayı göstermiş ve maktulün hastaneye sevki için yapılması gereken her şeyi yapmış ve destek olmuştur. Hastaneye yaralı olarak giden maktul hastanede oluşan komplikasyonlar nedeni ile kazadan 3 gün sonra vefat etmiştir. Bu husus dikkate alındığında müvekkil ancak kazaya ilişkin kusuru oranında maktulün yaralanması ile sorumlu tutulabilir.

Bilgi Alma Tutanağında açıkça belirtildiği üzere hastaneye giderken ve hatta ameliyata alınmadan önce dahi maktulün bilinci açıktır. Ameliyat sonrası hemen yoğun bakıma alınması, doktorların ameliyathaneye geç gelmesi ve ameliyat hazırlık sürecinin uzun tutulması maktulün ölümüne sebebiyet vermiş olabilir. Tüm bu hususların mahkemenizce araştırılarak kusur değerlendirmesi yapması gerekmektedir. Nitekim böyle bir durumda müvekkilin eylemi ile sonuç arasındaki illiyet bağı kopacağından; müvekkile taksirle ölüme neden olma suç isnadında bulunulamayacaktır. 

Amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinin birisi de ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesidir. Buna göre; Göz önünde tutulması gereken herhangi bir meselede baş gösteren kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulan bu kural, suç işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi, davada cezayı kaldıran veya hafifleten nedenlerin bulunup bulunmadığı hususlarında sanık lehine uygulanır. Mahkemenizin karar aşamasında bu ilkeyi de göz önünde bulundurmasını talep ediyoruz.

SÖZ KONUSU TRAFİK KAZASININ OLUŞ ŞEKLİ, KUSUR ORANLARI, KAZAYA SEBEBİYET VEREN HUSUSLAR VE MAKTULÜN ÖLÜMÜ İLE MÜVEKKİLİN EYLEMİ ARASINDAKİ İLLİYET BAĞI ARAŞTIRILMALIDIR. MÜVEKKİLE SUÇ İSNADINDA BULUNABİLMEK İÇİN OLAYDAKİ NEDENSELLİK BAĞINI ORTAYA KOYMAK GEREKİR.

TAKSİRLE İŞLENEN SUÇLARDA “NETİCENİN ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİ” ŞARTI İLE İLGİLİ OLARAK CEZA GENEL KURULUNUN 12.10.2004 GÜN VE 163-194SAYILI KARARINDA; “Neticenin istenmemiş olması (iradi olmaması), taksirin önemli bir özelliğini oluşturmakta ve onu kasttan ayırmaktadır. Yine, neticenin öngörülebilir olması, taksirin başlıca şartını hatta sınırını oluşturur. Netice öngörülebilir değilse, bu gibi neticeleri doğurabilecek hareketlerde bulunmaktan çekinmesi kimseden doğal olarak istenemeyeceği için, ortada kusurluluk kalmaz ve artık bir kaza veya tesadüfün bulunduğundan söz edilir”; 11.05.2004 GÜN VE 97-115 SAYILI KARARINDA DA; “Neticenin öngörülebilmesi (tahmin edilebilmesi) ise failin hareketlerinin sonuçlarını tahmin edebilme yeteneğini ifade eder. Bu bakımdan failce neticenin öngörülebilir olup olmadığının belirlenmesi bakımından failin yaş, görgü, meslek vs. gibi niteliklerinin nazara alınmasını zorunlu kılar. Zira öngörülebilmenin imkansız olması durumunda taksirden değil, kaza ve tesadüflerden söz edilebilir. Denilerek taksirin oluş biçimi açıkça ortaya onulmuştur. Olayımızda müvekkilin çıkış kapısında yaya indiren bir araç olduğunu öngörebilmesi imkansızdır.

Müvekkile suç isnadında bulunabilmek için öncelikli olarak bu nedensellik bağını ortaya koymak gerekir. İlk olarak trafik kazasının oluşunda kusur oranları dikkate alınmalıdır. Maktulün oğlu, aracını Nizamiyenin “ÇIKIŞ kapısına dik şekilde durdurmuş ve normal koşullarda yaya indirilmeyecek noktada durarak kusurlu davranışı ile maktul ise trafikte yaya olarak bulunulmaması gereken yerde bulunarak, kazaya sebebiyet vermişlerdir.

ADANA ADLİ TIP KURUMU TRAFİK İHTİSAS DAİRE BAŞKANLIĞININ ………… SAYI VE ……….. TARİHLİ RAPORUNU KABUL ETMİYORUZ. RAPOR USUL VE YASAYA AÇIKÇA AYKIRIDIR. ŞÖYLE Kİ;

Raporda müvekkilin “asli kusurlu”, diğer sanık …….. ise “kusursuz” olduğu kanaati bildirilmişse de; Adli Tıp Kurumu dosyaya sunduğu raporda hız incelemesi, kaza anında alınan önlemler ve trafik kuralları gereği, sürücülerin ve yayaların yapması gereken kuralların, kaza anında taraflarca yapılıp yapılmadığına, yapıldı ise kusur oranına etkisi ilişkin araştırma yapmadan eksik ve hakkaniyete aykırı bir rapor hazırlandığı açıktır.

Raporda kusur tespiti yapan Adli Tıp Kurumu maktulün tarikte “yaya” olarak bulunduğunu ve kazada kusuru olup olmadığını dikkate almamıştır. Nitekim “trafik” sadece araçları değil, yayaları da içerisinde barındıran bir terimdir. Olayda yaya olarak araçtan iniş yapan maktulünde kusuru durumu araştırılması gerekirken, adli tıp bu hususu dikkate almamıştır.

Raporda çelişkili ifadeler yer almaktadır. Nitekim kazanın Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kent Estetiğin Daire Başkanlığı nizamiyesinde “çıkış” kapısında gerçekleştiğini belirtmesine rağmen, diğer sanık sürücü …….. bulunduğu yerde çıkış kapısına dik olarak aracını durdurduğu ve trafik kural ihlali yaptığı kaza tespit tutanağında da açık olmasına rağmen rapor bu hususları kanaatine yansıtmamıştır. Devamında müvekkilin kontrolsüzce ve gereken dikkatli davranışta bulunmadığı ve asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Hayatın olağan koşulları içerisinde çıkış noktasında, yaya indirmek için duran bir araç olacağını bilmek ve buna göre olay anında davranış biçimi oluşturmak ve kontrollü davranış oluşturmak mümkün değildir. Trafik kuraları gereği trafik içerisinde sürücülerden “olağan durumlara göre” dikkat ve özen göstermeleri beklenir.

Raporda “OLAY” başlığı altında açıklanan kısımda olayın oluş şekline kısaca ve gerekli hususlar göz önüne alınmadan değinilmiş olup, olaya ilişkin hız, fren, manevra, yaya alt ve üst geçidi olup olmadığı vb. hususlar dikkate alınmadan olay kısa ve net şekilde özensizce anlatılmıştır.

Raporun devamında ise “İRDELEME” başlığı altında trafik kazasının yaşandığı noktadaki yine sadece sürücülerin suça neden olan eylem ve hareketleri değerlendirilmiş ancak bu hususların hukuka aykırılıkları hakkında değerlendirme yapılmamıştır. Bu durum açıkça hukuka aykırı olduğundan Raporu kabul etmemiz mümkün değildir.

Kaza Tespit tutanağında müvekkil ………. 2918 sayılı KTK’nın 52/1-b “Araçların hızlarını, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak.” maddesini ihlal ettiği belirtilmişse de müvekkilin kaza anında hızı azami hızı aşmamaktadır. Müvekkilin aracın iş makinası olmasına rağmen müvekkil, çıkış noktasında diğer araca çarpmamak için kurtarması en muhtemel manevrayı yaptığı bilgi alma tutanağında açıkça belirtilmiştir. Müvekkilin söz konusu maddeyi ihlali olmadığı açıktır.

Müvekkil kazaya tek başına sebebiyet vermemiştir. Maktulün oğlu, aracını Nizamiyenin “ÇIKIŞ” kapısına dik şekilde durdurmuş ve normal koşullarda yaya indirilmeyecek noktada aracı durdurarak kusurlu davranışı ile kazaya sebebiyet vermiştir. Kaza tespit tutanağında diğer sürücü ………. Karayolları Trafik Kanunu Madde 58 de “Sürücüler aksine bir işaret bulunmadıkça, araçlarını gidiş yönlerine göre yolun en sağ kenarında durdurmaya, yolcularının iniş ve binişlerini sağ taraftan yaptırmaya ve yolcular da iniş ve binişlerini sağ taraftan yapmaya zorunludurlar. Maddesini ihlal ettiğibelirtilmiştir. Ancak Adli Tıp Kurumu raporda kaza tespit tutanağından bahsetmişse de, bu hususu dikkate almamış ve diğer sanık hakkında kusursuz olduğu kanaati bildirmiştir. Bu durum raporun yanlış ve yasaya aykırı olduğunu başlı başına kanıtlar mahiyettedir.

RAPOR HEYETİNDE BULUNAN UZMAN İDARE HUKUKÇUSU OLUP; İŞBU DOSYADA GÖRÜŞ BİLDİRME YETERLİLİĞİNE SAHİP DEĞİLDİR.

Kaldı ki;2659 sayılı Adli Tıp Kanununun 23/C-III fıkrasında; “Adli Tıp Genel Kurul kararları nihai (kesin) olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz” denilmiştir. Görüldüğü gibi, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin üzerinde yer alan ve itiraz merci olarak görev yapan Adli Tıp Genel Kurulu’nun kesin nitelikte olan kararları dahi mahkemeleri bağlamaz. Tüm bu nedenlerle …….. tarihli Adli Tıp Kurumu Adana Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının kararına itiraz eder söz konusu kararın hukuka aykırı olduğunu yineler ve yeni bir rapor alınmasını talep ederiz.

MÜVEKKİLE YÖNELİK OLARAK İDDİA MAKAMININ TALEP ETTİĞİ TCK 53/6 MADDESİNİN UYGULANMASI DURUMUNDA MÜVEKKİL TELEFİSİ İMKANSIZ MAĞDURİYET YAŞATACAKTIR; TCK m.53/6 “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma, hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar”.Denmektedir. Kanun koyucu, kasten işlenen suçlardan farklı olarak fıkrada gösterilen taksirli suçları işleyenler hakkında uygulanmasını öngördüğü, meslek veya sanatın icrasının yasaklanması veya sürücü belgesinin (ehliyetin) geri alınması uygulamasına başvurulması konusunda yargı makamına bir mecburiyet yüklememiştir. Bir başka ifadeyle yargı makamı takdir yetkisine sahip kılınmıştır.

Ancak müvekkil şoförlük mesleğini icra etmektedir ve ehliyeti (sürücü belgesi) olmadan geçimini ikame ettirebilmesi mümkün değildir. Bu fer’i ceza değerlendirilirken müvekkilin sicilinin temiz olması, daha önce bir kaza yapmamış olması hayat koşulları ve şartlarının dikkate alınmasını talep ediyoruz. Olası bir TCK 53/6 maddesinin uygulanması durumunda müvekkil işsiz kalacak ve telafisi mümkün olmayan büyük bir mağduriyet yaşayacaktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle müvekkil dikkat ve özen yükümlülüğü içerisinde iş makinası ile nizamiyeden çıkış yaparken, maktul yaya ve diğer sürücü …….. trafik kuralları gereği durmaması gereken “çıkış” kapısının önünde durması, özensiz ve kusurlu davranışı nedeniyle kaza meydana gelmiştir. Müvekkilin kazayı önlemek için yaptığı eylemler, maktulün ameliyata kadar bilincinin açık olması ve maktulün kazadan 3 gün sonra oluşan komplikasyonlar sonucu vefat etmesi hususları da dikkate alınarak; müvekkilin olaya ilişkin kusuru bulunmamakta olup, Kusursuzdur. Adli Tıp Kurumu raporu, eksik ve doğru analiz yapılmadan hazırlanmış bir rapordur. Bu rapora uyularak karar verilmesi hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırı olacaktır.

SONUÇ: Yukarıda açıkça bahsettiğimiz nedenlerle, 19 tarihli Adli tıp kurumu Adana Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca hazırlanan rapora itirazlarımızın kabulü ile, yeniden ve itirazlarımızda belirttiğimiz hususları da kapsar şekilde rapor incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini, Müvekkil hakkında uygulanan ADLİ KONTROL KARARININ KALDIRILMASINI, müvekkilin eylemi ile sonuç arasında nedensellik bağı olmadığından müvekkil hakkında BERAAT kararı verilmesini, mahkemeniz aksi kanaatte ise TCK’nın lehe olan maddelerinin uygulanmasını sanık müdafii olarak saygı ile arz ve talep ederim.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir