Trafik kazası nedeniyle hakkında dava açılan bir kişinin, söz konusu bu davaya vermesi gereken cevap dilekçesi aşağıdaki gibidir.
Trafik Kazası Tazminat Davasına Cevap Dilekçesi 1
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DOSYA NO:
DAVALILAR:
VEKİLİ: Avukat Saim İNCEKAŞ- Turhan Cemal Beriker Bulvarı, Ziya Algan İş Merkezi No:9 K:5 D:41, 01010 Seyhan/ADANA
DAVACI:
VEKİLİ:
KONU: Davaya cevap dilekçemizin sunulması hakkında.
AÇIKLAMALAR
Sayın Mahkemenizde görülmekte olan … Sayılı manevi tazminat konulu davanın dava dilekçeleri müvekkilim … … da muhtara teslim, müvekkilim …’e ise …da muhtara teslim edilmiştir. Yasal süre içerisinde cevaplarımızı sunmaktayız.
1)21/10/2016 günü saat 14:35’te müvekkil …’in sevk ve idaresinde bulunan … plaka sayılı otomobil ile … Caddesini takiben … istikametinden … Caddesi istikametine doğru seyri sırasında kazam halli … Parkı önüne geldiği esnada bahse konu trafik kazası meydana gelmiştir.
2) Davacı, dava dilekçesinde söz konusu kazaya ilişkin 50.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte talep etmiştir.
3) Söz konusu kazaya ilişkin … Asliye Ceza Mahkemesi … K. ‘..TCK nun 89/1. maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, tali kusurlu oluşu göz önüne alınarak takdiren 90 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Katılanın vucudunda kemik kırığına neden olduğundan cezası TCK nun 89/2-b maddesi gereğince 1/2 oranında arttırılarak 135 birim gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,
5237 sayılı TCK’ nun 62 maddesi gereğince, sanığın duruşmalardaki iyi hali lehine hafifletici sebep kabul edilerek cezası taktiren 1/6 oranında indirilmek suretiyle sanığın 112 BİRİM GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
TCK nun 52/2 maddesi gereğince sanığa verilen adli para cezasının ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak her 1 günün 20 TL üzerinden hesap edilerek 2.240 TL. Adli para cezası olarak belirlenmesine,” karar verilmiştir.
4) … Asliye Ceza Mahkemesi … E. … K. davada Ali Tıp Kurumunun Trafik İhtisas Dairesi …. Sayılı 14/062018 tarihli raporunda ‘Yaya …’ın ASLİ KUSURLU olduğu, Sürücü …’in TALİ KUSURLU olduğu belirtilmiştir.
5) Manevi zararın para ile tazmin ve telafisi, hiç bir zaman haksız kazanca ve sebepsiz zenginleşmeye kaynak teşkil etmemelidir. Yargıtay Hukuk Dairelerinin yerleşik içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, manevi tazminatın miktarı bir tarafın zararına ve diğer tarafın zenginleşmesine neden olmamalı bununla birlikte manevi tazminatın amacı zarar uğrayanda huzur duygusu uyandırmak olup, miktarın belirlenmesinde takdir hakkı kullanılırken objektif ölçülere dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira;
Yargıtay 3.HD. 07.06.2012 Tarih, 2012/11299 E. Ve 2013/14561 K. Sayılı ilamında “ … Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. Maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Davaya konu olayda; olayın oluş biçimi, kusur durumu, olayın özellikleri, ekonomik olgular ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde mahkemece takdir olunan manevi tazminat miktarı TMK’nun 4. Maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine göre de çok fazladır.”
6) Davacı, kaza sebebiyle acı ve ızdırap duyduğundan bahisle fahiş miktarda manevi tazminat talep etmiştir. Davacının manevi tazminat talepleri günümüz şartlarına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve kazadan sonra meydana geldiği iddia olunan maluliyete uygun değildir. Müvekkile bir kusur izafesi halinde bile istenilen tazminat miktarı fahiş ve nedensiz zenginleşme niteliğindedir. YARGITAY 17.H.D. 2014 / 5146 E. Ve 2014 / 7855 K.S.lı 20.05.2014 Tarihli Kararında “…Borçlar Kanununun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önüne alarak hükmedeceği manevi tazminatın adalete uygun olması, zenginleşme aracı olmaması, özendirici nitelikte bulunmaması gerekir. Tazminatın amacı zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. Somut olayda, tarafların kusur oranı, davacıların ve ölenin yaşları, ekonomik sosyal durumları, duyulan acı gibi nedenler dikkate alındığında, davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarı yüksek düzeyde olup, hükmedilen manevi tazminatlardan bir miktar indirim yapılarak karar verilmesi gerekmektedir.” Demek suretiyle manevi tazminat isteminin fahiş ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikte olmaması gerektiğini belirtmektedir.
7) Davacı 50.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Söz konusu kazaya ilişkin dava dosyasındaki Adli Tıp Kurumu’nun kusur durumunu belirleyen raporu incelendiğinde davacı ASLİ kusurludur. ASLİ kusurlu olmasına rağmen 50.000 TL MANEVİ TAZMİNAT talepli dava açması usul ve yasaya aykırıdır.
Borçlar Kanunu III. Tazminat 1. Belirlenmesi MADDE 51- Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
İndirilmesi MADDE 52- Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına, Borçlar Kanuna ve ‘..Kimse kendi kusurundan faydalanılamaz..’ evrensel hukuk kuralı ilkelerinde göre davacı ASLİ KUSURLU olmasına rağmen MANEVİ TAZMİNAT talep etmesi hukuka aykırıdır. İşbu davanın reddi gerekmektedir.
8) Davacının kaza tarihinden itibaren faiz istemi hukuka aykırı olup; bu konuda da itiraz etmekteyiz. Yukarıda belirtmiş olduğumuz itirazlarımız doğrultusunda haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini talep etmekteyiz.
HUKUKİ NEDENLER: Borçlar Kanunu ve yasal her türlü mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER: Trafik İhtisas Dairesi Kusur Raporu, Adana Asliye Ceza Mahkemesi 12 esas 13 K sayılı davası, sosyal ve ekonomik durum araştırması, bilirkişi, tanık ve ikamesi caiz her türlü delil.
SONUÇ VE İSTEM: Arz olunan nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin de karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini müvekkillerimiz adına Saygılarımızla arz ve talep ederiz. 11.02.2019
Ek – Bir adet vekaletname örneği, Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi Raporu, Adana Ceza Mahkemesi 13 esas 14 K sayılı gerekçeli kararı
Cevap veren davalılar vekili
Trafik Kazası Tazminat Davasına Cevap Dilekçesi 2
ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
DAVAYA CEVAP VEREN/DAVALI:
KARŞI TARAF /DAVACI:
VEKİLİ:
T.KONUSU: Davacı tarafın dava dilekçesine cevap sunumu
DİLEKÇE TEB. TARİHİ:
CEVAP DİL. TARİHİ:
DAVAYA CEVAPLARIM :
Olayda tam kusurlu olduğum iddiasını kabul etmiyorum. İddianın aksini, keşif, tanık beyanları ve bilirkişi incelemesi delili ile kanıtlayacağım. Olayda kusurun tamamı davacı taraftadır.
Davadaki maddi, manevi tazminat talepleri fahiştir. İddianın aksine, davacı inşaat ustası değil, vasıfsız bir işçidir; aylık ortalama kazancı asgari ücretin bile altındadır. Manevi tazminat miktarı ölçüsüzdür.
Karşı sav ve savunmaları tanık beyanlarıyla kanıtlayacağız. Davacının davası yerinde değildir.
SONUÇ: Kısaca sunulan sebeplerle ;gerekli yargılama ve incelemenin yapılarak davacı tarafın yerinde olmayan davasının ve taleplerinin reddi kararı verilmesini; yargı giderlerinin davacı tarafa yükletilmesini dilerim.
Davaya Cevap Veren Davalı
Trafik Kazası Manevi Tazminat Davasına Cevap Dilekçesi 3
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO:
DAVACI:
VEKİLİ:
DAVALI:
VEKİLİ:
DİĞER DAVALI:
KONU: Cevap dilekçemizin sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR
Sayın Mahkemenizin yukarıda belirtmiş olduğumuz esas sayılı dosyasında, dava dilekçesi ve tensip zaptı tarafımıza tarihinde tebliğ edilmiş olup süresi içinde cevaplarımızı sunmaktayız.
Davacı tarafından tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle 50.000,00 TL talepli manevi tazminat davası açılmıştır. Öncelikle açılan bu davayı ve dava dilekçesini kabul etmiyoruz. Şöyle ki;
USUL AÇISINDAN BEYANLARIMIZ
1- Müvekkil Şirket Davalı ” ticaret ünvanı ile araç kiralama alanında faaliyet göstermekte olup, sektörde öncü firmalardandır. Diğer Davalı tarihinde Müvekkil Şirket’e araç kiralamak için gelmiş olup, dönüş tarihini belirtmeyerek plakalı aracı kiralamıştır ve taraflarca kira sözleşmesi imza altına alınmıştır. (Araç kira sözleşmesini de ekte sunmaktayız.) Araç uzun süreliğine kiralanmış olduğundan ve ‘ın dönüş tarihi belli olmadığından dönüş tarihi belirtilmemiştir. tarihinde aracın zilyetliği ve sorumluluğu ‘da iken bir trafik kazası meydana gelmiş olup, bu trafik kazası nedeniyle açılmış olunan ve tarafımızın davalı olarak gösterildiği işbu davayı pasif husumet yokluğu nedeniyle kabul etmemiz mümkün değildir. Şöyle ki ;
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu Madde 85/1’e göre:
“Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
” şeklinde düzenlenmiş olup, araç işleten ile zarara neden olan eylemin sahibinin müteselsil sorumlu olduklarını belirtmiştir. Ancak bu müteselsil sorumluluğu kaldıran ve kiracıyı işleten sayarak yalnızca onu sorumlu tutan bir düzenleme mevcuttur. 2918 sayılı KTK Madde 3’e göre uzun süreli araç kiralamada kiracının “işleten” sıfatına sahip olacağı bu nedenle de araç kiralama şirketinin sorumluluğunun kalkacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu maddeye göre;
“İşleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği veya araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.”
BU SEBEPLE MÜVEKKİL ŞİRKET ARACIN İŞLETENİ OLMADIĞINDAN HERHANGİ BİR SORUMLULUĞU BULUNMAMAKTADIR. TARAFIMIZA YÖNELTİLEN VE DAVALI TARAF OLDUĞUMUZ SAYIN MAHKEMENİZİN İŞBU DOSYASINDA , 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU’NUN 114. MADDESİ 1. FIKRASI D BENDİNE GÖRE MÜVEKKİL ŞİRKET TARAF EHLİYETİNE SAHİP OLMADIĞINDAN PASİF HUSUMET YOKLUĞU MEVCUTTUR. BU NEDENLE HMK 115. MADDE 2. FIKRASINA GÖRE DAVA ŞARTI OLAN PASİF HUSUMET YOKLUĞUNDAN İŞBU DAVANIN MÜVEKKİL ŞİRKET AÇISINDAN USULDEN REDDİ GEREKMEKTEDİR. Konuyla ilgili aşağıda belirttiğimiz üzere Yargıtay tarafından verilmiş birçok karar mevcuttur.
– “Araçların uzun süreli kira sözleşmesi ile kiraya verilmesi durumda, araç malikinin işleten sıfatı kalmadığından, hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddi gerekir.” (2918/m. 3, 85) 11.HD.05.05.2003 E. 2002/12356 – K. 2003/4414
– “Dava konusu kazayı yapan araç, uzun süreli kira sözleşmesi ile kiraya verilmiş ise, kiracı işleten olarak sorumlu olur. Bu nedenle, kira sözleşmesi uyarınca aracın kiracı şirkete teslim edilip edilmediğinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklanması gerekir.”
(2918/m. 3, 85) 11.HD. 27.04.2006 E. 2005/4642 – K. 2006/4755
– “Malikin uzun süreli olarak aracını kiralaması halinde, kiracı, “işleten” sıfatını kazanır ve işletenin hukuki sorumluluğu altına girer. (2918/m.3,85) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 3.maddesi gereğince malik, uzun süre olarak aracını kiraladığında kiracı, isleten sıfatını kazanır aynı yasanın 85.maddesi hükmü gereğince de işleten hukuki sorumluluk altına girer. Mahkemece açıklanan davalı savunmaları ile yasa hükümleri üzerinde yeterince durulup tartışılmadan yazılı olduğu şekilde davalı belediyenin de tazminattan sorumlu tutulması doğru değildir.”
19.HD.18.06.2003 E. 2003/3742 – K. 2003/6546
-“Temelde malik işletendir. Ancak yasa gereğince malik, uzun süreli olarak aracı kiraladığında, kiracı, işletenlik niteliği kazanır ve hukuki sorumluluk altına girer.”
19.HD.01.04.2002 E. 2001/7750 – K. 2002/2375
“Araç malikleri tarafından aracın herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.”
17. H.D. E. 2015/4851-K. 2017/11406
“Trafik sicilinde malik görünen kişi, karine olarak aracın işleteni sayılmaktadır. Bunun sebebi, trafik kazasında sorumlu olan şahsın kolayca belirlenmesi ve zarar görenin zararının en kısa sürede giderilmesini sağlamaktır. Belirtmek gerekir ki, sicilde malik olarak görünen kişi her zaman aracın işleteni olmayabilir. Bu durumda, araç sahibi, aracın üzerinde fiili hakimiyeti bulunmadığını, araç için bir başkasının harcamalarda bulunduğunu veya araç üzerindeki ekonomik çıkarın bir başkasına ait olduğunu, işleten sıfatının bulunmadığını kanıtlayabilirse sorumluluktan kurtulabilir”
Hukuk Genel Kurulu – 2013/379 K.
2- Müvekkil Şirketin işleten sıfatını kabul etmemekle birlikte, işleten sıfatının olması halinde dahi sorumluluktan kurtulması mümkündür. Şöyle ki; 2918 Sayılı KTK Madde 86/1’de:
“İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre Müvekkil Şirket’e ait plakalı aracı kiralayan sürücü ‘ın olay ile ilgili kusuru bulunmadığı, meydana gelen olayın müvekkile ait araçtaki bir bozukluktan kaynaklanmadığı , trafik kazasının meydana gelmesinde davacı tarafın ağır kusurunun olduğunun kuvvetle muhtemel olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde Müvekkil Şirket açısından husumetin oluşmadığı açıktır. Bu nedenle Müvekkil Şirket açısından pasif husumet yokluğu itirazımızı tekrar etmekteyiz.
KABUL ANLAMINA GELMEMEKLE BİRLİKTE;
USUL AÇISINDAN BEYANLARIMIZIN REDDİ HALİNDE ESAS AÇISINDAN BEYANLARIMIZ
1-Kabul anlamına gelmemekle birlikte; Davacı yan, araç sürücüsü tam kusurlu olduğunun tespit edildiği ve tarihli kararında da araç sürücüsü ‘ın asli kusurlu olduğu belirtilmişse de, bu konuda henüz yeterli inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Davacı olan Plakalı motosiklet sürücüsünün, kaza esnasında kasksız ve korumasız şekilde motosiklet kullanması hususuna hiç değinilmemiş olup asli kusuru plakalı araç sürücüsü ‘a atfedilmesi hakkaniyete uygun değildir. Ayrıca , Asliye Ceza Mahkemesi K. 17.11.2016 tarihli kararında da yer aldığı üzere, girilmez işaretini ağaçların kapattığını, bu nedenle tabelayı göremediğini, muhitte yabancı olduğu için yolları bilmediğini beyan etmiştir. Bahsedilen hususlar dikkate alınması gerekirken;Soruşturma dosyasında bulunan kaza tespit tutanağına dayanılarak araç sürücüsü ‘ın asli kusurlu olduğu kanısına varılmışsa da Adalet Bakanlığı Adli Tıp Şube Müdürlüğü Trafik İhtisas Dairesinden kusur tespitine ilişkin olarak rapor alınmadan araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Öncelikle Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu alınarak kusur oranlarının belirlenmesini talep ediyoruz.
T.C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2014/24006 K. 2016/6479 T. 26.5.2016 kararında motosiklet sürücüsünün kasksız araç kullanması hususuna şu şekilde yer verilmiştir:
“6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52/1. maddesi hükmüne göre zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Davaya konu olan olayda, davacıların desteğinin kullandığı motosiklete kasksız bindiği, motosikletin kendisini çeken aracın halatının dolanması sebebiyle meydana gelen trafik kazasında desteğin, trafik kazası ile husulü mümkün künt travmadan gelişen kafatası kemiği kırıkları ile birlikte beyin kanamasına bağlı komplikasyonlar sonucu vefat ettiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Desteğin motosiklete kasksız olarak binmiş olması halinde 6098 Sayılı BK’nın 52. maddesi uyarınca zarar görenin müterafik kusuru kabul edilmeli ve bu sebeple de belirlenecek kusur oranında bir indirim yapılması zorunludur. Bu itibarla somut olayda yukarda anılan kanun maddesi gereğince tazminattan indirim yapılmasının gerekip gerekmediği hususunun tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun karar yerinde değerlendirilmemiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
2-Meydana gelen olay nedeniyle üzüntü ve keder duyulması, manevi tazminata hükmedilebilmesi için yeterli değildir. Zira haksız fiil nedeniyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için haksız fiille birlikte manevi zararın doğması, manevi zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağının bulunması ve davalının sorumlu olmasını gerektiren bir kusurun varlığı koşullarının bir arada bulunması gerekmektedir. Bu durumla ilgili Yargıtay 13.HD. 12.06.2014 Tarih, 2014/2737 E. 2014/18863 K. Sayılı kararı:
“… Olay nedeniyle üzüntü duyulması doğal olup, kişilik haklarının zedelenmesi sonucunu doğurmaz. Mahkemece manevi tazminat isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken bu kalem isteğinde kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” şeklindedir. Davacı taraf bu şartların gerçekleştiğini ispata muhtaçtır.
Ayrıca 6098 Sayılı TBK madde 56/1’deki “ Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda , olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” amir hüküm gereği de her bedensel bütünlüğün zedelenmesinde manevi tazminat verilmemesi gerektiği açıktır. Dolayısıyla haksız ve hukuki dayanaktan yoksun işbu davanın reddi gerekmektedir.
3- Araç sürücüsü ‘ın kusurlu olduğunu ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini kabul etmemekle birlikte, bir kusur izafesi halinde bile istenilen tazminat miktarı fahiş olup sebepsiz zenginleşme niteliğindedir.
YARGITAY 17.H.D. 2014 / 5146 E. Ve 2014 / 7855 K.S.lı 20.05.2014 Tarihli Kararında:
“…Borçlar Kanununun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önüne alarak hükmedeceği manevi tazminatın adalete uygun olması, zenginleşme aracı olmaması, özendirici nitelikte bulunmaması gerekir. Tazminatın amacı zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. Somut olayda, tarafların kusur oranı, davacıların ve ölenin yaşları, ekonomik sosyal durumları, duyulan acı gibi nedenler dikkate alındığında, davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarı yüksek düzeyde olup, hükmedilen manevi tazminatlardan bir miktar indirim yapılarak karar verilmesi gerekmektedir.” şeklinde ifade etmek suretiyle manevi tazminat isteminin fahiş ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikte olmaması gerektiğini belirtmektedir.
4- Davalı araç sürücüsü ‘ın duruşma tutanağındaki ifadesinde de belirttiği üzere davacıya yardımcı olması ve maddi zararlarını da gidermesi, ‘ın iyiniyetli olduğunun göstegesidir. Davacının 50.000,00 TL manevi tazminat talebi de fahiş olup, 3.000,00 TL olan zararını önce 5.000,00 TL olarak istemesi tazminatları zenginleşme aracı gördüğünün ve sürücü ‘ın iyiniyetini suistimal edecek şekilde davrandığının göstergesidir.
Yukarıdaki belirtmiş olduğumuz itiraz ve cevaplarımız doğrultusunda haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini talep etme zorunluluğumuz doğmuştur.
HUKUKİ NEDENLER: KTK, BK, MK, HMK ve sair ilgili mevzuat
HUKUKİ DELİLLER: Asliye Ceza Mahkemesi E. K. Sayılı Dosyası, Asliye Ceza Mahkemesi E. K. Sayılı Dosyası, Tüm polis tutanakları (kaza tespit tutanağı, olay yeri krokisi, olay araştırma tutanağı vb.), tanık beyanları, bilirkişi, keşif ve karşı tarafın sunacağı delillere karşılık karşı delil hakkımızı saklı tutmak kaydıyla her türlü yasal delil.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda belirtmiş olduğumuz ve re’sen takdir edilecek tüm sebeplerle;
-Davanın husumet yokluğu gerekçesiyle müvekkil şirket yönünden REDDİNE,
-Yargılama ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.
Davalı
Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana Avukatlık ve Hukuk Ofisi
Bu yazımızda sizlerle trafik kazası neticesinde açılan davaya cevap dilekçelerini paylaşmış olduk. Bir diğer yaralamalı trafik kazası neticesinde açılan davaya cevap dilekçesini buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.
Trafik Kazası Davaya Cevap Dilekçesi 4
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
Dosya No:
CEVAP VEREN DAVALI :
VEKİLİ:
DAVACI:
VEKİLİ:
KONU : 1) Davacı yanın dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlara karşı cevaplarımızın ve esas hakkında beyanlarımızın sunulması;
2) Delillerimizin bildirilmesi hakkındadır.
AÇIKLAMALARIMIZ
Yukarıda tarafları ve esas numarası verilen, mahkemenizde görülmekte olan haksız fiilden kaynaklı tazminat konulu davaya ilişkin olarak müvekkil aleyhine iddia edilen hususların ve talep edilen miktarın hukuki bir dayanağı bulunmadığından ve talepler yerinde olmadığından, reddi gereken davaya ilişkin cevaplarımızı ve savunma sebeplerimizi yasal süre içerisinde bilvekale sunmak gerekmiştir. Davanın reddini gerektiren hususlar ve savunma sebeplerimiz aşağıda sırası ile ve olay örgüsü çerçevesinde açıklanmaktadır:
OLAY ÖZETİ:
Olay günü Su Deposu Mevkiinde 14 plakalı aracı ile seyir halinde olan davacı aracının kayarak karşı şeritte bulunan su kanalına girmesi ile sonrasında davacının durarak yol kenarında beklemesi ve aracın tekerleğini değiştirmek amacıyla olay yerine gelen Mehmet isimli şahsın aracını davacının aracının önüne park ettiği, müvekkil sevk ve idaresindeki 14 plakalı araç ile aracına çarptığı ve bu çarpışma esnasında davacının yaralanması iddiası kaynaklı tazminat davasıdır.
İşbu hadise sebebiyle Adana Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 11 K. Sayılı dosyada müvekkil hakkında kamu davası açılmış ve Taksirle Bir Kişinin Yaralanmasına Neden Olma suçundan müvekkil yargılanmıştır. Müvekkil için yargılama sonrasında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Karar verilmiştir. HAGB verilen müvekkilin hakkında ceza yargılamasında kesinleşmiş bir mahkeme kararı söz konusu olmadığından, hukuk hâkimini bağlayacak bir karardan söz etmenin mümkün olmayacağı açıktır.
Her ne kadar ceza davası esnasında müvekkil ve bir çok tanık tarafından müvekkilin olay esnasında bir kusurunun olmadığı, davacının yaralanmasının müvekkilin aracının çarpmasından daha önce meydana geldiği ifade edilse de yargılama usulünün “basit yargılama” olması sebebiyle eksik araştırma ile hatalı kusur tespitine dayanılarak hükme gidilmiştir.
Yargılama esnasında davacının lastiğinin patlayıp kontrolünü kaybedip su kanalına girdiği ifade edilmektedir. Fakat davacı 12 tarihli beyanında lastiğinin kaza öncesi mi kaza sonrası mı patladığını bilmediğini ifade etmiştir. Kaza mahallinde bulunan viraj, keskin bir viraj olup olay günü yağmurludur. Davacı viraja hızla girmesi sonrasında hakimiyetini kaybetmiş ve su kanalına girmiştir. Daha sonrasında yoldan geçen kimselerin yardımı ile davacının aracının su kanalından çıkarılıp oto tamirci çağrılmıştır. Lastik tamiri için gelen Hasan isimli şahıs ise aracını davacının aracının önüne park etmiştir. O esnada karşı şeritten gelen müvekkil uyarı levha ve ışıklandırmalarının olmaması ve tek şeritli yolda park halindeki araçların yolu daraltması ve yağmur ile keskin virajın etkisiyle kontrolünü yitirip tamircinin aracına çarpmıştır.
Her ne kadar davacı kaza sonrası ilk iş olarak araçtan inerek gerekli uyarı levhalarını bıraktığını ifade etse de kazaya ilk tanıklık edenlerden Tanık bilgi ve görgüsünün tespitine yönelik soruşturma aşamasında alınan beyanında; “Olay yerinde herhangi bir trafik levhası işareti veya duba yoktu. Aracımdan inip yardımcı olmak istedim.” şeklinde beyanları dosyada yer almaktadır.
Yine olay anına tanıklık eden oto tamirci vermiş olduğu 12 tarihli ifadesinde “lastik tamiri yaptığım 14 plakalı araç arasında sıkışmamak için kaçtığım sırada aracın arka kısmı ayağıma hafif şekilde çarpması sonucu yaralandım” demektedir. Olay anı tanıklarından ifadelerinde davacının iddialarının aksine iki araç arasında tamirci Hasan’ın kendisinin kaldığını ifade etmekte ve davacının söz konusu kazada yaralanmasına dair ise bir ifade de bulunmamaktadır. Yine mahkeme tarafından bu hususlar göz ardı edilip tanık Hasan’ın olayı aydınlatmak amacıyla ifadelerine başvurulmamıştır.
Dosyada tanıklığı mevcut bulunan Tanık Ayşe’nin beyanları göz ardı edilerek hatalı bir şekilde hüküm kurulmuştur. Adana Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü tarafından davacı hakkında düzenlenen 12 tarihli raporda “Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu” belirtilmiştir. Davacının iddiasına göre iki araç arasında kaldığını ifade ederken nasıl olur da davacının basit tıbbı müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı anlaşılabilir değildir.
Ve yine meydana gelen kaza öncesi davacının kendisinin tek taraflı olarak bir kaza geçirdiği sabit olup, ilk kaza sebebiyle de kendisinde de bir takım yara ve bereler kalabileceği yargılama esnasında tüm itirazlarımıza rağmen göz önüne alınmayıp bütün kaza ve kusurdan müvekkil haksız bir şekilde sorumlu tutulmaya çalışılmaktadır. Olay anında orada bulunan tamirci Hasan’ın tanıklığına başvurup ilk kaza ve ikinci kaza arasında davacının yaralanma iddiasına ilişkin beyanlarının doğruluğunun tespit edilmesi gerekir.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2019/5904E. 2020/3451 K. 17.6.2020 Tarihli kararında özetle “..Mahkemece, ceza davasında kusurlu oldukları belirlenen davalılar yönünden şahsi kusurlu oldukları nedeniyle verilen kabul kararı hatalı ve yanılgılı değerlendirme nedeniyle isabetsizdir. Şöyle ki adı geçen davalılar hakkında Of Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme neden olma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ve itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Borçlar Kanununun, Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasında münasebet başlıklı 53. ( 6098 Sayılı Kanun’un 74. ) maddesindeki, “Hakim, kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” düzenlemesinden çıkan genel sonuç olan, hukuk hâkiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük” kararı ile bağlı olmasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ceza yargılamasında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı söz konusu olmadığından, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından söz etmenin mümkün olmayacağı sonucuna ulaşılacağı belirgindir. Mahkemece zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle davalılar hakkında kesinleşen bir mahkumiyet kararının bulunmadığı gözetilerek, iş kazasının meydana gelmesinde şahsi kusurlarının bulunup bulunmadığının somut gerekçelere dayanılarak araştırılması, şahsi kusurlarının bulunması halinde kusur verilmesi gerektiğinin gözetilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden karar verilmiş olması, bozma nedenidir.” olacak şekilde hüküm ifade edilmiştir. Sayın mahkemenin müvekkil hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmadığı göz önüne alınarak davacı ve davalı ile ilgili olarak kusur ve olay araştırması yapılarak sonuca gitmesi gerekir.
Nihai olarak ifade etmek isteriz ki müvekkil meydana gelen kaza ve yaralanmalarda bir etkisi ve katkısının olmadığını, davacının kaza sebebiyle vuku bulmuş tazminata esas alınabilecek bir yaralanmasının olmadığını, vaki olan kaza bahane edilerek maddi ve manevi menfaatler temin edilmek amacıyla işbu haksız davanın açıldığını, manevi tazminat taleplerinin bir zenginleşme aracılığı olarak kullanılamayacağını belirterek haksız olarak açılan bu davanın reddini talep ederiz.
DELİLLER: 1-Tanıklarımız; 2- Adana Asliye Ceza Mahkemesinin K. Sayılı dosyası 3- Keşif 4- Yemin 5- Bilirkişi incelemesi 6- Davacı yanın delillerine karşı delil sunma hakkımızı saklı tutarak her türlü yasal delil.
NETİCE VE TALEP: Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle ve mahkemece re’sen gözetilecek nedenlerle;
1) Maddi ve hukuki dayanaktan yoksun işbu davanın esastan REDDİNE,
2) Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına; karar verilmesini vekaleten saygılarımızla arz ve talep ederiz.
Davalı Vekili
Trafik Kazası Davaya Cevap Dilekçesi 5
ADANA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA NO:
DAVALI :
VEKİLİ:
DAVACI:
KONU : Cevap dilekçesi hakkındadır.
AÇIKLAMALAR
1-USULE İLİŞKİN CEVAPLARIMIZ
1-A) DAVANIN BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILAMASI HUKUKA UYGUN DEĞİLDİR.
Bildiği üzere, belirsiz alacak davası Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107. maddesinde;
“Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında belirsiz alacak davasının hangi hallerde açılacağını, ikinci fıkra talep miktarını hangi anda artırabileceği ve üçüncü fıkrada ise kısmi eda davasının açılabildiği durumlarda hukuki yarar yokluğu itirazına tabi olmadan tespit davası açılabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda, davacı tarafından talep edilen bu bedel davacının tespit edebileceği likit bir alacak talebidir. Keza dava konusu alacak, belirsiz değil davacı vekili tarafından keşide edilmiş ihtarnamede ve dava dosyasınca yer alan diğer evraklarda belirtildiği üzere 13.750 TL ile likide edilmiş bir tutardır. Bu nedenle, davanın usul hukuku açısında reddi gerekmektedir. İhtarname ile, alacağını likit alacak olarak belirleyip, ikame edilen davanın kısmi olarak açılması usul kanunumuza aykırıdır. İhtaren bildirimin yapıldığı tarihten itibaren artık alacak likide edilerek aracın maddi zararına ilişkin bir bedel tespit edilmiş olduğundan ikame edilecek dava belirsiz alacak davası olarak görülemeyecektir. Diğer Bunlardan ötürü açılmış davanın reddini, mahkeme aksi kanaatte ise dava değeri olarak davacı yanın likide ettiği bedelin davaya esas harç olarak olarak kabul edilip eksik harcın tamamlanmasından itibaren esasa girilmesini talep ederiz.
1.B) DAVACI TARAFINDAN KTK 97. MADDESİNDE BELİRTİLEN USULE GÖRE SİGORTA ŞİRKETİNE HERHANGİ BİR BAŞVURU YAPILMADIĞI İÇİN DAVANIN DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE KARAR VERİLMELİDİR.
Mahkemenizin aksi kanaatte olması halinde ise DAVANIN SİGORTA ŞİRKETİNE İHBAR EDİLMESİ ARZ VE TALEP OLUNUR.
Kabul anlamına gelmemek kaydıyla belirtmek isteriz ki, davacı her ne kadar müteveffanın kazada kusurlu olmasından bahisle tazminat talep etmiş ise de müteveffaya ait araç ADALET Sigorta şirketi nezdinde sigortalıdır. Bu nedenle davacının talep ettiği maddi tazminatlar sigorta kapsamında karşılanması gereken zarar kalemlerini oluşturur. KTK 97 gereği husumetin sigorta şirketine yönetilmesi gereken bu davada ayrıca başvuru yapılması dava şartıdır. Ancak somut davada davacı tarafından bu şekilde bir işlem tesis edilmediği görülmektedir. Dolayısıyla davacının husumeti mirasçı küçüğe değil ilgili sigorta şirketine yöneltmesi öncesinde ise başvuru yapması gerekmekte idi. Ancak davacının usul ve yasaya uygun şekilde yasal yollara başvurmadığı sabittir. Bu nedenle sayın mahkemenizden öncelikle davanın usulden reddini talep ederiz. Mahkemenizin aksi kanaatte olması halinde ise neticei talepten sigorta şirketinin sorumlu olduğu gözetilerek davanın ADALET Sigorta şirketine ihbar edilmesini ve taraf teşkilinin sağlanmasını talep ederiz.
2- ESASA İLİŞKİN CEVAPLARIMIZ
Davacının dilekçesinde yer verdiği iddialarının kabulü tarafımızca mümkün olmadığı gibi dikkat edilir ise dosya kapsamında iddiaları destekler hiçbir somut delil bulunmamaktadır. HMK 190 gereği ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Yani davacı yan iddiasını ispatla mükelleftir.
Davacı her ne kadar davalı müteveffa Ahmet’in sevk ve idaresindeki aracın kusuru nedeniyle zararının doğduğunu ileri sürmüş ise de, bu konuda herhangi bir delil dosya kapsamında yer almamaktadır.
Dosyada yer alan tespit ve tutanaklar tamamen davacı tarafından beyan ve tanzim edilmiş evraklardır. Haliyle davacı yanın iddialarını destekleyen, objektif ve itibar edilebilir somut bir delilin var olmadığı gözetildiğinde HMK 31 gereği davacının taleplerini ispat edemediği sabittir. Mahkemenizin aksi kanaatte olması halinde ise dava konusu kazaya ilişkin kusur incelemesi yapılması talep olunur. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı Adli Tıp Şube Müdürlüğü Trafik İhtisas Dairesinden kusur tespitine ilişkin olarak rapor alınmadan araç sürücüsünü tam kusurlu olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Keza kazanın oluş şekli ve maddi vakıaları dikkate alarak doğru ve isabetli bir değerlendirme yapabilecek nitelikte uzman bilirkişi kurulundan her iki araç sürücüsü kusurlarının tespit neticesinde davanın esası tartışılabilir. Bu nedenle sayın mahkemenizden Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu alınarak kusur durumu ve oranlarının belirlenmesini talep ederiz. Keza somut davada müteveffanın mirasçısı müvekkil Mehmet’e husumet yönlendirilmiş ise mirasçı müvekkilin sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için müteveffanın kazada tam kusurlu olduğunun kanıtlanması gerekmektedir.
Yine davacı herhangi bir dayanak suret ibraz etmeksizin 13.750 TL tazminat talebinde bulunmaktadır. Kabul anlamına gelmemek kaydıyla araçta meydana gelen hasar ne şekilde tespit edilmiştir? Dosyada bu hususa ilişkin herhangi bir ekspertiz raporu, onarım faturası yahut yetkili servis tespit tutanağı yer almamaktadır. Dava dilekçesi içeriğinde ve eklerinde araçta ne şekilde bir hasar meydana geldiği, hasarın ne şekilde giderildiği, onarım yahut parça değişikliğine ihtiyaç olup olmadığı, kullanılan parçanın nevi, boya ihtiyacı olup olmadığı kısaca netice-i talepte yer verilen tazminat miktarının neye göre talep edildiğine dair herhangi bir bilgi yahut delil bulunmamaktadır. Haliyle davacı yanın dayanaksız şekilde talep ettiği tazminatın kabulü tarafımızca mümkün değildir.
Kısaca belirtmek gerekir ki, davacı tarafından dilekçe ekinde ibraz edilen ekran görüntüleri delil mahiyetine haiz olmamakla birlikte tarafımızca da katiyen kabul edilmemektedir. Davacının sunmuş olduğu ekran görüntüsü içeriklerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, müteveffaya ait olup olmadığı, tarafınca yazılıp yazılmadığı sabit değildir. Keza davaya konu kaza hadisesinden müvekkillerin haberi dahi bulunmazken davacı yanın ibraz ettiği -yasal olarak kanıt niteliği taşımayan- içeriklerin hükme esas alınması mümkün değildir. Dosyaya ibraz edilen tek evrakın iş bu ekran görüntüleri olduğu gözetildiğinde davacının taleplerini kanıtlayamadığı aşikardır.
Özetle yukarıda ayrıntılı şekilde izah edilen nedenlerle ve mahkemenizce gözetilecek sair hususlar neticesinde davanın reddine karar verilmesi arz ve talep olunur.
HUKUKİ NEDENLER : KTK, BK, MK, HMK ve sair ilgili mevzuat
HUKUKİ DELİLLER : ATK Raporu, talep edilen hasara ilişkin eksper raporu, kaza tespit tutanağı, olay yeri krokisi, olay araştırma tutanağı vb, tanık beyanları, bilirkişi, keşif ve karşı tarafın sunacağı delillere karşılık karşı delil hakkımızı saklı tutmak kaydıyla her türlü yasal delil.
NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıklanan ve Mahkemenizce resen nazara alınacak nedenlerle;
Davanın öncelikle USULDEN REDDİNE, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise öncelikle usule ilişkin eksikliklerin tamamlanması akabinde davanın esası hakkında tahkikata geçilmesine,
Davanın esasına ilişkin tahkikata geçilmesine karar verilmesi halinde davanın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası ile sigorta şirketine ihbarına ve taraf teşkilinin sağlanmasına,
Kazanın oluş şeklini ve maddi vakıaları dikkate alarak doğru ve isabetli bir değerlendirme yapabilecek nitelikte uzman bilirkişi kurulundan her iki araç sürücüsü ve hayvan sürüsü sahibinin kusurlarının tespiti için Adli Tıp Kurumundan RAPOR ALINMASINA;
Kusur raporu ve yukarıda yer verdiğimiz beyanlar doğrultusunda DAVANIN ESASTAN REDDİNE, mahkemeniz aksi kanaatte ise sorumlu sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamında zararın tazminine,
Vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına, karar verilmesini arz ve talep ederiz.
DAVALI VEKİLİ
teşekkkür ederim hakkını helal etsin. cevap dilekçelerinden çok istifade ettim. Yol gösterici oldu.