Satış Vaadine Rağmen Taşınmazın 3. Bir Kişiye Devredilmesi
Satış vaadi sözleşmesine rağmen taşınmazın tapuda başkasına devri– Vaat borçlusunun tapuda taşınmazı bir başkasına devri sonucu ifa imkansızlığı nedeniyle tescil davasının reddedileceği ancak ifayı kusuru ile imkansızlaştıran davalı aleyhine tazminata hükmedilmesi gerekeceğine dair bilgileri bu yazımızda ele aldık.
Yargıtay Kararı
💡 “Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı kayıt iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek ise, satışa konu bağımsız bölüm bedelinin vaat borçlusu davalılardan tahsili istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, tescil ve alacak istemi davalılar ile ihbar edilen davalı arasındaki sözleşmede parasal yükümlülükten yüklenici şirketin sorumlu olacağı kararlaştırıldığından, ancak bu şirket davada ihbar edilen taraf durumunda olup, aleyhine hüküm kurulamayacağından reddedilmiş, hükmü davacılar temyiz etmiştir.
Davacılar miras bırakanı ile davalılar miras bırakanı arasındaki 21.4.1995 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi biçimine uygun düzenlenmiştir. Ne var ki sözleşmede satımı vaat edilen ve sonradan ... bağımsız bölüm numarası alan yerin dava dışı M. ye tapuda satışının yapıldığı, böylelikle sözleşmenin ifa olanağı kalmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan bu sebeple mahkemenin tescil talebini reddetmesi doğrudur.
Ancak, az yukarıda söylendiği üzere, davacı ile davalılar miras bırakanları arasındaki satış vaadi sözleşmesi biçimine uygun ve geçerlidir. Vaat borçlusu bu sözleşme ile konu taşınmazın mülkiyetini devir borcu altına girmiş ve fakat sübjektif kusuru ile sözleşme ifa ile sonuçlanmamıştır.
İfa imkansızlığı davalılar miras bırakanının sübjektif kusurundan kaynaklandığı için, mülkiyet devir borcu sakit olsa dahi, bunun yerine BK m. 96 uyarınca tazminat borcu geçer. Davacıların taraf olmadığı davalılar arasındaki 25.7.2000 tarihli sözleşmedeki tazminata ilişkin hüküm, HUMK m. 299 gereğince davacılar ve murislerini bağlamaz. Diğer taraftan bu davada anılan sözleşmeye değil, 21.4.1995 günlü taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanılmıştır. O yüzden mahkemece, davacıların ikinci kademedeki tazminat istekleri incelenip değerlendirilmeli, sonucuna uygun hükme bağlanmalıdır. Bu talebin somut olaya uygun düşmeyen yanılgılı değerlendirme ile reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” (14. HD. 20.10.2005-7115/9387)