Kadastro Tespitine İtiraz Dilekçesi Nasıl Hazırlanır? Dava Dilekçesi Örneği
Adana İncekaş Hukuk Bürosu avukat ekibi olarak bu yazımızda kadastro tespitine itiraz dava dilekçesinin nasıl hazırlanacağı ve örneklerini ele aldık.
Kadastro Tespitine İtiraz Dava Dilekçesi
ADANA KADASTRO MAHKEMESİNE
İhtiyati Tedbir İstemli
Davacı :
Davalılar :
Konu : Kadastro tespitine itiraz
Açıklamalar : 1. ……….. ili, ……….. ilçesi, ………….. mahalle/köy, ………. mevkiinde bulunan taşınmazım kadastro tespitinde davalılar adına yazılmış olduğunu yapılan askı sonucu öğrenmiş bulunuyorum.
Bu taşınmazımda buğday ekilidir ve hasat mevsimi yaklaşmıştır. Taşınmazım bana babam D…’den intikal etmiş olup adıma ….. günlü ….. yevmiye sayılı tapu senedi ile kayıtlıdır.
Davalıların taşınmazımda bir hak ve ilgileri yoktur. Uzun zamandan beri tarafımdan da ekilip biçilmektedir. Kadastro tespiti yanlış yapılmıştır. İptali için işbu davayı açmak zorunda kaldım. Ayrıca, buğday ekili tarlamın işbu dava sonuna kadar davalılarca hasatının kaldırılmaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini de talep etmekteyim. Davamı kanıtlayacağım.
Sonuç ve istem : Gerekli inceleme ve araştırma yapılarak, davalılar adına tespit olunan …….. ada, ……. parsel sayılı tapu kaydının, itirazımın kabulü ile, iptali ile, …. günlü, …….. yevmiye sayılı tapu kaydım uyarınca adıma tashihan tespitine ve tapuya tesciline, masrafların davalılara yükletilmesine, dava sonuna kadar, mahsulün toplanmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
Deliller: Tapu kaydı, kadastro tespit tutanağı, Mirasçılık belgesi, Nüfus kayıtları, Keşif ve bilirkişi incelemesi, Tanık vesair her türlü yasal delil.
Tespite itiraz eden
Davacı Vekili
Avukat Saim İncekaş – Adana Barosu Sicil 4293
Kadastro Tespitine İtiraz Dava Dilekçesi -2-
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
İhtiyati Tedbir Taleplidir.
DAVACI:
DAVALI:
DAVA: 3303 sayılı yasaya göre yapılan kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına beyanlar hanesinde kullanıcı tespitine ilişkin kaydın düzeltilmesi ve .. payın kullanıcısının davacı olduğunun tespiti ile beyanlar hanesine yazılması talebidir. (Harca Esas Değer: )
AÇIKLAMA : 1-X Merkez’de 3303 sayılı taşkömürü havzasındaki taşınmaz malların iktisabına dair kanunun ek 1.maddesi gereğince Kadastro Müdürlüğünce tespit çalışmaları yapılmış ve yeni ada ve parsel numaraları belirlenerek beyanlar hanesine kullanıcıları yazılmıştır.
2-Bu çalışmalar kapsamında .. Mah. … Ada … Parsel olarak Maliye Hazinesi adına oluşturulan tapu kayıtlarının beyanlar hanesine “14.11.1999 tarihinden evvel olmak üzere …. Kullanımındadır” yazılarak zilyetleri davalılar olarak tespit görmüştür. Kadastro tutanakları askı süresi içerisinde bilgisi olmayan müvekkil tarafından itiraz edilmediği için … tarihinde askıdan indirilerek kesinleştirilmiştir.
3-Davalılar adına yapılan ve beyanlar hanesine yazılan tespit doğru değildir.
4-Söz konusu nedenlerle 3303 sayılı yasaya göre yapılan kadastro çalışmaları sırasında beyanlar hanesinde kullanıcıya ilişkin davalılar adına yapılan tespitin iptali ve düzeltilmesi ile bu parsellerde kullanıcı tespitinin …. Adına yapılmasını dava ediyoruz. Davamız kadastro ve tapu kayıtları, keşif, bilirkişi incelemesi, mahalli bilirkişiler, tanıklar, ödeme belgeleri, ecrimisil belgeleri ile kanıtlanacaktır.
HUKUKİ NEDENLER : TMK, Kadastro Kanunu, 3303 sayılı Kanun, HMK
DELİLLER: … kadastro ve tapu kayıtları, Zonguldak Milli Emlak Müdürlüğü kayıtları, mahalli bilirkişiler, tanıklar, keşif, bilirkişi incelemesi, ecrimisil belgeleri, ödeme dekontları
SONUÇ: Açıkladığımız gibi, 3303 sayılı yasaya göre yapılan kadastro çalışmaları sırasında … Mah. …Ada…Parsel sayılı taşınmazlarda beyanlar hanesinde davalılar adına kullanıcı tespitine ilişkin kaydın düzeltilmesi ve… karar verilmesini, 3303 sayılı yasaya göre taşınmazların hazine tarafından davalılara devrinin yapılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, masraf ve vekillik ücretinin davalılara yüklenmesini arz ve talep ederim.
Avukat Saim İncekaş – Adana Barosu Sicil 4293
Kadastro Tespitine İtiraz Cevap Dilekçesi 3
ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA NO :
DAVAYA CEVAP VEREN DAVALI:
VEKİLİ:
DAVACI:
VEKİLİ:
D.KONUSU: Davaya cevap ve delil bildirimi hk.
İZAHAT
Davacı tarafça müvekkil aleyhinde açılan işbu davada tapuda müvekkil adına kayıtlı Adana ili Adalet Köyü 12 parselin yaklaşık 1500 m2’lik kısmının müvekkil davalı adına yolsuz olarak tescil edildiği, tapu kaydının yolsuz olduğu, sınırlarının ve mülkiyet durumunun yolsuz tescil kapsamında düzeltilerek 15 no’lu parsele eklenmesi gerektiği, zira bahse konu yerin 50 yıldan beri davacı ve ataları tarafından kullanıldığı, dava konusu yer üzerinde davacıya ait müştemilatların bulunduğu, 500.000,00 TL’lik harcama yapıldığı, davalının dava konusu yerde zilyetliğinin olmadığı, neticeten 12 parsel içerisindeki 1500 m2’lik kısmın yolsuz tescil kapsamında iptali ile 15 no’lu parsele dâhil edilmesine karar verilmesi iddia olunarak tapu iptali ve tescil talep olunmuştur.
Dosya içerisinde bulunan 12 tarihli fenni bilirkişi raporuna göre davacı tarafın dava konusu ettiği yerin 500 m2 olduğu ve bu yerin müvekkil davalı adına tapuda kayıtlı 12 parsel içerisinde kaldığı belirtilmiştir.
Dava Konusu Taşınmazın Kadastro Tespiti 1980 Yılında Kesinleşerek Çap Kaydı Oluşmuştur.
Dosya içerisinde bulunan dava konusu 12 parsele ilişkin tapu kaydı ve tapulama tutanağına göre dava konusu yerin 1980 yılında yapılan tespitle Ahmet adına tespit gördüğü, yapılan tespitin itirazlar üzerine 1985 yılında kesinleştiği ve Ahmet adına tapu kaydının oluştuğu, 1990 tarihli bağışlama işlemiyle de Hasan adına devredildiği görülmektedir.
Yolsuz Tescil Durumunda 3402 Sayılı Kanunun 12/3. Maddesindeki Hak Düşürücü Süre Uygulanamasa Da; Somut Olayda Yolsuz Tescil Yoktur. Hukuki Nitelendirme Hakime Aittir. Dava Kadastro Öncesi Sebeplere Dayalı Olarak Açılmış Olup, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. Maddesindeki Hak Düşürücü Süre Dolduktan Sonra İkame Edilmiştir. Davanın Hak Düşürücü Süre Yönüyle Reddi Gerekir.
Davacı tarafça açılan davada ilk yapılan tespitin başından itibaren yolsuz olduğu iddia edilerek iş bu dava açılmıştır. Gerçekten de yapılan tespitin yolsuz olması durumunda böylesine bir tescil malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı gibi sicilin de hiçbir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edilebileceği, bu durumda 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin de uygulanamayacağı, yasal mevzuat ve Yargıtay uygulamaları dâhilindedir.
Bir diğer husus hâkim istem sahibinin dava dilekçesindeki hukuki nitelendirmeyle bağlı olmayıp, hukuki nitelendirme hâkime aittir. Davacı taraf dava dilekçesinde her ne kadar davanın hukuki nitelendirmesini yolsuz tescil olarak nitelendirmiş ise de; dava yolsuz tescil kapsamında dinlenebilecek bir dava değildir. Zira dava dilekçesindeki anlatımlar itibari ile davacı taraf kadastro tespitinin yanlış yapıldığını, dava konusu parseli 50 yıldır kendileri kullandıkları halde davalının adına tespit gördüğünü, yapılan tespit işleminin doğru olmadığını iddia etmektedirler. Tespit işleminin yanlış yapılmış olması, kadastro tespitindeki sınırların yanlış alınması yolsuz tescil kapsamında değerlendirilemez. Davacı tarafın iddiası esasında kadastro öncesinde sebeplere dayalı itirazdır. Az yukarıda belirtildiği üzere 23.01.1974 tarihinde kesinleşen kadastro tespitine açılacak olan kadastro öncesi sebeplere dayalı davanın 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesinde ön görülen hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmektedir. Oysaki davacı taraf bu süre geçtikten sonra eldeki davayı ikame etmiş olup, bu davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır.
Yolsuz tescilin olabilmesi için bağlayıcı olmayan bir hukuki işlemin veya hukuki sebepten yoksun tescilin bulunması gerekmektedir.(TMK 1024/2) somut olayda ise yapılan kadastro tespitinin ise hukuki dayanaktan yoksun olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Zira kadastro tespiti mahalli bilirkişi beyanları esas alınarak yapılmış olup, hukuki sebebe dayalıdır.
Yargıtay Hukuk Daireleri konuyla ilgili defaatle vermiş olduğu kararlarda yolsuz tescil uygulamasını 2. kez uygulanan kadastro uygulamalarında ve taşınmazın malikinin rızası hilafına el değiştirmesi durumlarında kabul etmektedir. Öyle ki; örneğin öncesinde orman kadastrosu içerisinde kalan bir yerin sonradan arazi kadastrosu sonucu şahıs adına tescilinde sonradan yapılan tescilin yolsuz olduğunu değerlendirmektedir. Keza malikinin elinden hile yoluyla alınan ve bir üçüncü şahsa devredildiği durumda da tescilin yolsuz olduğunu değerlendirmektedir. Somut olayda ise davacı taraf yapılan tespitin doğru olmadığını iddia etmektedir. Zira dava konusu taşınmazın 50 yıl öncesinden itibaren ataları tarafından kullanıldığını ve tespitin aslında ataları adına yapılması gerektiğini iddia etmektedirler. Dolayısıyla bu iddia az yukarıda belirtilen gerekçelerle yolsuz tescil kapsamında değildir. Bu iddia kadastro öncesi sebeplere dayalı iddia olup 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesinde belirtilen hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir.
Ekte Emsal Yargıtay Kararı Sunulmuştur.
Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesi ve 2007/6927 E, 2007/9221 K ve 01.10.2007 tarihli kararında:
“…Davacı, maliki olduğu 324 nolu parsel ile davalılara ait 360 no’lu parsel aralarındaki sınırın kadimden beri mevcut ve sınır ihtilaflarının bulunmadığını, davalıların 360 no’lu parseli ifraz ettiklerini ancak, ifraz işleminde hata yapılarak zeminin esas alınmadığını ve kendi parselindeki evin bir kısmının da davalıların parseli içerisinde bırakıldığını ileri sürerek, hatalı ifraz işleminin ve tapunun iptali ile 324 no’lu parsele ilave edilerek tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, ifraz işleminin belediye encümen kararına dayanması sebebiyle idari yargının görevli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, ifraz işleminin iptali isteği bakımından görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizliğe, tapu iptal ve tescil istemi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Selda Özer’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
Karar: Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece isteğin idari yargının görevi kapsamında olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 324 nolu parselin davacıya, 360 nolu parselin 1/2 davalılara ait olduğu, 360 parsel sayılı taşınmazın 3194 Sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca ifraza tabi tutulduğu ve yeni ifraz parsellerinin oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan bu ifraz işlemi yapılırken kendisine ait 324 no’lu parselin bir bölümünün davalılara ait ifraz parseli içerisinde bırakıldığını ileri sürerek bu bölüm ile ilgili olarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
İddianın bu nitelendirmesine göre, davacının mülkiyet hakkına dayandığı oluşan yolsuz tescil sebebi ile sicile yönelik iptal istediği sabittir.
O halde, davanın belirlenen bu niteliğine göre genel mahkemelerin görevinde olduğu ve idari yargının görevli olmadığı kuşkusuzdur.
Ne var ki, mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve özellikle uygulama sonucunda teknik bilirkişilerce düzenlenen krokide (A) ve (B) harfleriyle gösterilen ve ihtilaflı olduğu ileri sürülen bölümlerin davacının çap kapsamında kalmadığı, davalılara ait çap kapsamında bulunduğu belirtilmiştir. Davacı, öteden beri taşınmazın fiili sınırları doğrultusunda kullanıldığını aralarında herhangi bir sınır ihtilafının bulunmadığını belirtmesine karşın yukarıda değinilen teknik belirlemeye göre davacının davalıların çap kaydı kapsamında kalan yeri kullandığı ve iptal ve tescil davasında da bu yerleri istediği anlaşılmaktadır.
Öyle ise, davacının isteğinin kadastrodan önceki sebeplere dayalı olduğu tartışmasızdır. Kadastro tespitinin yapıldığı tarih gözetildiğinde davada dayanılan sebep yönünden dava tarihine göre Kadastro Yasası’nın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği de kuşkusuzdur.”
Şeklinde değerlendirmelerde bulunmuş olup, somut olayın aynısı olan olayda davanın kadastro öncesi sebeplere dayalı olduğunu değerlendirerek hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini değerlendirmiştir.
Dava Dilekçesinde İddia Edilen Hususların Hukuki Ve Maddi Dayanağı Yoktur. Davanın Esastan Da Reddi Gerekir.
Tüm bu hususlar kabul edilmese bile davacı tarafın dava dilekçesinde izah etmiş olduğu hususların hukuki ve maddi dayanağı bulunmamaktadır. Davacı taraf müvekkil davacının yokluğunu fırsat bilerek dava konusu taşınmaza sahip olmak istemektedirler. Dava konusu taşınmaz evveliyatından itibaren müvekkil ve öncesinde de babasının kullanımında idi. Davacı taraf buraya zorla sahip olmak istemektedir. Müvekkilin tapulu arazisine yerleşmek istemektedirler. Tüm bu hususlar mahkemece keşif yapılması halinde dinleteceğimiz tanık beyanlarıyla da ispat olunacaktır. Anılan nedenle de davanın esastan reddi gerekir. Aşağıda tanık listemizi sunuyoruz.
Müvekkilim Dava Konusu Taşınmazı Bağış Yoluyla Devralan 3. Kişi Konumundadır. Kötü Niyet İddiasında Bulunulmuş Da Değildir.
Bir diğer husus müvekkilim dava konusu taşınmazın tapu kaydında sabit olduğu üzere 1990 yılında bağış yoluyla devralınmış olup, iyi niyetli 3. kişi konumundadır. İyi niyetli 3. kişiye tapu iptali ve tescil davasının dinlenme olanağı bulunmamaktadır.
Yapılan Harcamalara Dayalı Olarak Cebri Tescil Esaslarına Dayalı Tapu İptali Ve Tescil Davası Açılabilir.
Davacı taraf dava konusu taşınmaz üzerinde 500.000,00 TL’lik harcama yaptığını iddia etmekte ise de müvekkil davacının tapulu arazine haksız olarak yapılaştığından davacı tarafın bu iddiasına da itibar edilemez. Davacı taraf yapmış oldukları bu harcamaları söküp alması gerekir. Yine de bu yapılaşmaya dayalı olarak hak iddia ediyorlarsa yapı değerinin zemin değerinden fazla olduğunu gerekçe göstererek cebri tescil esaslarına dayalı tapu iptali ve tescil davası açmakta serbesttirler. Anılan nedenle de davanın reddini talep ediyoruz.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle ve mahkemenizce de resen gözetilecek hususlarla; eldeki dava her ne kadar mülkiyet hakkına dayalı yolsuz tescil sebebiyle tapu iptali ve tescil davası şeklinde açılmış ise de; dava dilekçesindeki anlatımlar itibari ile ve özellikle de 50 yıldan beri dava konusu taşınmazda zilyet olunduğunun ve kadastro tespitinin yanlış yapıldığının iddia olunmuş olması karşısında, yani kadastro öncesi kullanıma dayalı olarak iş bu davanın açılmış olması karşısında; davacı tarafın bu iddiasının yolsuz tescil kapsamında değerlendirilemeyeceği, hukuki nitelendirmenin hâkime ait olduğu hususu göz önünde bulundurularak davanın kadastro öncesi sebeplere dayalı olarak açıldığı ve 1985 yılında kesinleşen tescile dayalı olarak 3402 sayılı kanunun 12/3 maddesinde belirtilen hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın öncelikle HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE YÖNÜNDEN reddine, bu husus mümkün olmadığı takdirde müvekkil davacının bağış yoluyla 1990 yılında dava konusu taşınmazı devralması ve TMK 1023. maddesine göre müvekkilin iyi niyetli bu konumunun korunması gerektiği sebebiyle reddine, tüm bu hususlar kabul edilmese bile esastan yapılacak yargılama neticesinde davanın reddine, yargılama harç ve giderleriyle ücreti vekâletin davacı taraftan alınarak müvekkile ödenmesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederiz.