İnançlı İşleme Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Dilekçe Örneği 1
ADANA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR
DAVACI:
VEKİLİ: Av. Saim İNCEKAŞ – Adana Hukuk ve Danışmanlık Bürosu
DAVALI:
KONU: İnançlı işlem nedenine dayanarak davalı adına tescil edilen … Parselde kayıtlı Blok … Kat Bağımsız bölüm numaralı mesken niteliğindeki taşınmaza ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, mümkün olmaması durumunda fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydı ile inançlı işlem nedeniyle uğranılan zararın müştereken ve müteselsilen tazminine, davaya konu gayrimenkulün 3. kişilere devrinin önlenmesi için TAPU KAYITLARINA TEMİNATSIZ OLARAK İHTİYATİ TEDBİR KONULMASI, Mümkün olmaması durumunda tapu kayıtlarına ilgili taşınmaz ile ilgili DAVALIDIR ŞERHİ DÜŞÜRÜLMESİ adına tarafımıza tapuya sunulmak üzere elden takipli olarak davalıdır şerhi kararının verilmesi taleplerimizden ibarettir.
HARCA ESAS DEĞER: 1.000,00 TL (Harca esas bedel keşif sonucu tespit edileceğinden eksik harç gerçek değerin tespitinden sonra tamamlanacaktır.)
AÇIKLAMALAR
Müvekkil davacının, hayatı boyunca edinebildiği tek mal varlığı huzurdaki davaya konu taşınmazdır. Bunun dışında müvekkilin tek varlığı ise ailesidir. Aile hayatına büyük önem vermektedir. Tabiri caizse ailesinin saadeti ve aile huzuru için hayatını ortaya koyabilecek birisidir. Davacı müvekkil lise mezunudur. Ömrü boyunca resmi muamelelerde bulunmamıştır. Her ne kadar okuryazar da olsa yapılan işlemlerin ne anlama geldiğini tam olarak anlayabilecek durumda değildir.
Müvekkilin oğlu …., ……isimli şirkette bir kaç yıldır çalışmıştır. Şirket sahiplerinden … ile kardeşi dava dışı ….’ın davacının oğlu ….’a şirket borçlarını ödeyemediklerini bu sebeple zor durumda olduklarını söyleyerek yardım istemiştir. …… ve …….. davacının oğluna davacı müvekkilin evine ipotek tesis ettirerek borçlarına karşılık bulmak istediklerini söylemişlerdir. Davacının oğlu da davacı müvekkile gelerek oturdukları evi ipotek göstereceklerini, onlar borçlarını ödeyince evi geri alacaklarını söylemiştir. Oğluna düşkün olan müvekkil, ısrarları kıramayarak bu bu teklifi kabul etmiştir.
Müvekkil davacının da kabulü ile davalı ……….. ile müvekkil davacı görüşmüştür. Davalı ……. müvekkile ”evinize hiç bir şekilde halel gelmeyecektir. Oğlunuz benim arkadaşımdır. Siz de benim annem sayılırsınız. Yapacağımız işlem sadece şirketimizin borcuna teminat olacaktır. Hiç bir şekilde eviniz elden çıkmayacak, borcumuzu ödediğimizde ipoteği kaldıracağız” demiştir. Davalının davranışlarına, tatlı diline inanan ve oğlunun işvereni olması nedeniyle ona güvenen müvekkil ile davalı arasında vekalet verilmesi hususunda anlaşılmış ve inançlı işlem sözleşmesi sözlü olarak akdedilmiştir.
Sözlü olarak akdedilen inançlı işlem sözlemesi gereğince müvekkil … Noterliği tarafından düzenlenen …. tarih ….. yevmiye numaralı vekaletname ile davalı ……..’ı vekil tayin etmiştir. Vekaletname 29.03.2016 tarihine kadar geçerli olmak üzere süreli olarak tanzim edilmiştir. Vekaletnamenin süreli verilmesi; işlemin inançlı işlem sözleşmesi sonucu yapıldığını açıklar niteliktedir. Vekalet verme işleminin ardından müvekkil davacı İstanbul’a torun bakmaya gitmiştir. Kalan süreçten detaylı bir şekilde haberi olmamıştır.
Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla davaya konu taşınmaz aynı zamanda ”aile konutu” niteliğindedir. Aile konutuna ipotek tesis edilmesinden ve devamında yapılan işlemlerden, müvekkil davacının eşinin rızası olmadığı gibi işlemlerden haberi de olmamıştır.
Bahsedilen vekaletname ile … Tapu Müdürlüğü ….. Ada, ….. Parsel, … Blok ….. Bağımsız Bölüm nolu taşınmaza 02.03.2016 tarih …… yevmiye ile Davalı ……….. lehine ipotek tesis edilmiştir.
Gerek müvekkil, gerekse oğlu birlikte bu süreçte ……….’a yardımcı olmuştur. ……….. şirketin borçlarını ödemeye devam ettiğini söylemiş ve güven tazelemeye devam etmiştir.
Bahsedilen borcun ödemesi devam ederken davalı … İcra Müdürlüğü …………. e. Sayılı dosyası ile İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yolu İle Takibe girişmiştir. Durumdan haberdar olan müvekkil davacı, davalılara neden böyle bir şey yaptıklarını sorduğunda, yapılan işlemlerin standart prosedür gereği olduğunu, taşınmazın her halükarda müvekkile ait olduğunu, borcun tamamı ödenince ipoteği kaldıracaklarını ifade ederek müvekkilin güvenini istismar etmeye devam etmişlerdir. Bilgileri verilen icra dosyasında işlemlere devam edilmiş nihayetinde taşınmazı satışı gerçekleşmiştir. Müvekkile süreç içerisinde devamlı, borç tamamen ödenince evi kayıtsız, nizasız şekilde tekrar müvekkile teslim edeceklerini, taşınmazı satın alan … ile de arkadaş olduklarını ifade ederek müvekkilin güvenini sağlamışlardır. Müvekkilin oğlu, … birlikte müvekkile evin tapu harcını toplayınca evi tekrar teslim edeceklerini söylemiştir. …….. kendisi maddi olarak zor duruma düştüğünü o sebeple evi satacağını söylemiştir. Bu sebeple yine oğlunun arkadaşı olan beraber çalıştıkları …………… adlı şirketin sahibi ………..’ün babası ………’e ev devredilmiştir. Nihayetinde ……… evi boşalt deyince müvekkil olayın iç yüzünü anlamıştır. Davaya konu taşınmaz bu zamana kadar birden fazla el değiştirmiştir. Ancak maliklerin tamamı müvekkilin oğlunun iletişimde olduğu kişilerdir. Ayrıca davacının oğlunun işvereni davalı ………’ın da arkadaşlarıdır. Bu husus mesajlaşmalar ve tanık beyanlarıyla ispatlanacaktır. Davaya konu taşınmaza süreç boyunca malik olanların tamamının müvekkilin oğluyla olan iletişimi iyiniyeti ortadan kaldırmaktadır.
Anlatılan süreç boyunca müvekkil evinde oturmaya devam etmiştir. Evinde oturmaya izin verilmesi de müvekkilin davalılara duyduğu güvenin sarsılmamasına neden olmuştur. Müvekkil gerçekten borcun ödemesi bitince evine tekrar kavuşacağı ümidiyle davalılara güvenerek yaşamına devam etmiştir.. Ancak nihayetinde müvekkile evi boşaltması gerektiği söylenmiştir. Müvekkil de artık olayın iç yüzünü öğrenmiş ve tarafımıza başvurmuştur.
Yukarıda yaptığımız açıklamalar ile eklerde sunulu davalılar ile müvekkil arasında yapılan mesaj kayıtları ve konuşma kayıtları, davalı tarafından mesaj kayıtlarında söylemlerimizi doğrular beyanlar, ve tarafımızca bildirilecek tanıkların dinlenmesi, birlikte değerlendirilerek davaya konu taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ve müvekkil adına tescili gerekmekte aksi durumda müvekkilin uğramış olduğu zararların tazmini gerekmektedir.
1.YHD 2012/452 E., 2012/1796 K.
“Vekil vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil sorumludur.
Vekil ile sözleşme yapan 3. kişi iyiniyetli ise vekille yaptığı sözleşme geçerlidir. Vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise vekil eden, sözleşme ile bağlı değildir”
EVRENSEL BİR İLKE OLAN DÜRÜSTLÜK KURALINA GÖRE HİÇ KİMSE HAKLARINI KULLANIRKEN DÜRÜSTLÜK KURALLARINA AYKIRI HAREKET EDEMEZ VE BİR HAKKIN AÇIKÇA KÖTÜYE KULLANILMASI HİMAYE EDİLEMEZ. BU HALDE HERHANGİ BİR SÜREYE BAĞLI OLMAKSIZIN HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI, DÜRÜST HAREKET EDİLMEMESİ VE KÖTÜNİYETLE HAREKET EDİLMESİ GEREKÇESİYLE YAPILAN İŞLEMLER GERİYE DOĞRU OLARAK İPTAL EDİLMELİDİR.
1. YDH 2010/106 E., 2010/2876 K.
“BK’da sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde “Vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsniniyetle ifa ile mükelleftir..” hükmüne yer vermiştir.
…Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkı vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası sonucu sorumlu olur…
… Ayrıca üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor ve bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelikte olduğundan hakim tarafından resen göz önünde bulundurulmalıdır. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur…”
VEKALET GÖREVİ KÖTÜYE KULLANILMIŞTIR.
Vekil olarak görevlendirilen … TBK’nunda vekalet akdi ile yetkilendirilen vekilin yükümlülüklerini ihlal ederek kendisine verilen görevi kötüye kullanmıştır.
TBK MADDE 505:
“Vekil, vekalet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekalet verenden izin alma imkanı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hallerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekalet borcunu ifa etmiş olmaz”
TBK MADDE 506:
“Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür”
T.C YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ 16.05.2019 tarihli ilamında;
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır. Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK’nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK’nin 19. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı karar uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur.
Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
Hemen belirtmek gerekir ki; taraflar arasındaki ilişki ve çekişmenin çözüme kavuşturulması bakımından yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile ispatı gerekmekte ve fakat böylesine bir belgenin bulunmadığı anlaşılmakta ise de; davacıların sunmuş olduğu dekontların bu ilişki ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde gözardı edilemeyeceği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 202. maddesi hükmü gereğince delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesinin mümkün olduğu açıktır.
Aynı kanunun 227/1 maddesi; “Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.” şeklinde kat’i delil olan yemin teklifini düzenlemektedir.
Davada taraflardan herhangi birisi istek ve savunmasının ispatı için takdiri veya kanuni(kesin) delillerden herhangi birisi ile birlikte hasmına yemin yöneltmiş olursa bu durumun ispatın yalnız yemine bırakıldığı, gösterilen diğer delillerden vazgeçildiği şeklinde yorumlanamaz. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeler Usulü, 6. Baskı, cilt 3, sh:2493) Bu durumda tarafın diğer delillerinden vazgeçmediği ve münhasıran yemin deliline dayanmadığı gözetilerek ilk önce diğer delilleri incelenir, diğer delillerle iddia veya savunma ispat edilemediği takdirde yemine başvurulur.
Hâl böyle olunca; öncelikle kredi ödemesine ilişkin dekontların okunabilir asıllarının ibrazının sağlanması, dekontların davacıların elinde bulunması hususu da gözetilerek delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi, bu nitelikte sayılması durumunda dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, kredi borcunun kim tarafından ödendiği üzerinde durulmak suretiyle, bu aşamada 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA…. Hükmü amir olup, bu sebeple dava dilekçesinde sunulu belgelerin incelenmesi sonucunda tarafımızca belirtilecek tanıklarımızın sayın mahkemece dinlenilerek davaya konu taşınmazın müvekkil adına tesciline karar verilmesini aksi durumda ise müvekkilin uğramış olduğu zararların işleyecek faiz ile birlikte müvekkile ödenmesi adına tazminata karar verilmesini talep etme zarureti hasıl olmuştur.
HUKUKİ DELİLLER:
1) Tapu Kayıtları (CELBİ)
2) Mesaj kayıtları,
3) Whatsapp ekran görüntüleri,
5) Tanıklar, YEMİN , Keşif, Bilirkişi ve sair tüm yasal deliller.
HUKUKİ SEBEPLER:
HMK, TMK, BK ve ilgili yasal mevzuat.
SONUÇ VE TALEP:
Yukarıda açıklanan ve re’sen nazara alınacak nedenlerle fazlaya ilişkin her türlü hukuksal hak ve talebimiz saklı kalmak üzere;
1) Davaya konu taşınmazın 3. kişilere devrinin önlenmesi için teminatsız olarak tedbir konulmasına mümkün olmaması halinde davalıdır şerhi işlenmesine (davalıdır şerhi işlenmesi adına tarafımıza elden takipli müzekkere verilmesine),
2) Haklı davamızın kabulü ile … Bağımsız bölüm numaralı mesken niteliğindeki kaydının iptali ile davacı adına tesciline, mümkün olmaması durumunda fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydı ile inançlı işlem nedeniyle uğranılan zararın müştereken ve müteselsilen tazminine,
3) Yargılama harç ve giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini vekaleten talep ederiz.
Davacı Vekili
İnançlı İşleme Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Dilekçe Örneği 2
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
İhtiyati Tedbir Taleplidir
Davacı:
Vekili:
Davalı:
Dava konusu : Tapu iptali ve Tescil
Dava Değeri : Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000.00 TL
Açıklamalarımız :
1. Davacı müvekkil Adana ili Seyhan ilçesinde yaşamakta ve yine burada açtığı emlakçılık ofisinde gayrimenkul alım satım ve kiralama işleri ile uğraşmaktadır. Davacı müvekkil, mesleği icabı önüne çıkan fırsatları değerlendirmek adına dönem dönem nakit paraya ihtiyaç duymuş, bu kapsamda nakit para tedarikini amcası Ahmet’ten yüksek oranda faiz karşılığı borç paralar alarak sağlamaya çalışmak zorunda kalmıştır.
2. Davacı ile davalı arasındaki borç para alışverişine ilişkin hukuki ilişkiler, protokol başlığı altında mukaveleler imza edilerek detaylar senet üzerine aktarılmıştır. Kısaca bu protokollerde; alınan borç miktarı, borcun teminatı olarak alacaklı şahsa teminat amaçlı verilen tapulu taşınmaza ilişkin bilgilere yer verilmiş, borç ödendiği takdirde protokollerde bilgileri açık ve seçik olarak belirtilen taşınmaz tapularının tekrardan borçluya devredileceği teminat alan ve teminat veren sıfatlarıyla imza edilip kayıt altına alınmıştır.(EK:1 LİSTE)
3. Davacı ile davalı arasında uzun yıllar boyunca bu şekilde para transferleri olmuştur. Davacı her seferinde üzerine düşen anapara borcu ve yüksek faiz miktarlarını ödemek zorunda kalmış sonrasında alacaklı ile ibralaşmışlardır. Ancak son dönemlerde davacı müvekkil ekonomik açıdan sıkıntı yaşamış ve son protokollerdeki anapara ve faiz borçlarını ödeyememiştir. Bu borçların ödenmesi davacının ekonomik açıdan mahvına sebep olacak derecede imkânsızdır. Zira son borç paranın alındığı tarihteki EURO/TL kuru ile borcun muaccel olduğu tarih arasında merkez bankası verilerine göre %30 u aşan bir kur farkı mevcuttur. Bu durum yetmezmiş gibi sözleşmede EURO üzerinden kararlaştırılmış yıllık %20 yabancı para borcu faizi de eklediğinde davacı müvekkilin bu borcun altından kalkması fiilen imkânsızdır. Davacı müvekkil, davalıya olan para borcunu, kendisine teminat amaçlı bıraktığı tapuların gerçek bedelleri üzerinden davalıya bırakmayı ve karşılıklı mahsuplaşmayı teklif etmişse de davalı yan bunları her seferinde reddetmiş ve ısrarla “ben sana para verdim paramı isterim” şeklinde savunmalar yapmıştır. Davalı yanın bu ret nedenleri kötü niyetlidir ve TMK m.2 gereği hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan hukuken itibar edilemez. Davalı yan, davacı müvekkilin üzerine kalan faiz borcunun katlanarak artmasını fırsat bilip, müvekkilin içine düştüğü zor durum nedeniyle müvekkili sömürmeyi hedeflemiştir. Davalı yanın, müvekkilin içine düştüğü zor durumdan istifade ederek sömürme kastı 6098 Sayılı TBK m.28’de aşırı yararlanma teşkil etmektedir. Bu sebeple zor durumda olunmasından dolayı aşırı yararlanma neticesinde elde edilen hukuki menfaatinde iadesi zorunluluğu doğmuştur.
4. Ayrıca, hukuken satış ve trampa olarak gösterilmiş olan işlemler esasen teminat amaçlı inançlı temlik işlemleridir. Taraflar kendi arasında akdettikleri protokol başlıklı gizli anlaşmalarla yaptıkları işlemlerin teminat sözleşmeleri olduğunu ve bu sözleşmelere itibar edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Tarafların bu şekildeki işlemleri hukuki olarak muvazaalı işlemlerdir. Olayda muvazaanın bir türü olan nispi muvazaa söz konusudur. Nispi muvazaa da ortada iki ayrı sözleşme vardır. Bunların ilki gizli işlem-anlaşma(tarafların mutabık olduğu ve esasen geçerli olmasını istedikleri), tarafların iradesine uyan işlem, diğeri ise görünürdeki işlem bu ise üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla akdedilmiş işlemlerdir. Bilindiği üzere taraflar sözleşme yaparken sözleşmenin en temel koşulu sözleşme yapma iradesine sahip olmalıdırlar, sözleşme yapma iradesi olmadan ve sözleşmenin esaslı unsurları üzerinde uyuşulmadan sözleşme kurulmuş sayılamaz. Bu noktada ise davacı müvekkil ile davalı arasında satış sözleşmesi kurma iradesinin olmadığı mahkemenize sunmuş olduğumuz protokoller incelendiğinde çok açık bir şekilde anlaşılacaktır. Ayrıca arada nispi muvazaanın konusunu oluşturan gizli anlaşma( teminat-ipotek anlaşması) resmi şekilde yapılması gerekirken bu şekle uyulmadığından( TBK m. 27 gereği kanunun emredici hükümlerine aykırılık) görünürdeki satış işlemi ise sözleşme kurma iradesinin olmamasından dolayı geçersiz olması nedeniyle ortada mutlak butlan yaptırımına tabi hukuken yolsuz bir tescil mevcuttur.
5. Ortada bir satış sözleşmesi varmış gibi görünse de; satış sözleşmesinin asli unsurlarından biri olan satılan mal karşılığı belirlenen paranın alacaklıya ödenmiş olması gerekirdi. Ne var ki davacı müvekkile ödenen tek para, borç ilişkisinden kaynaklı paradan ibarettir bunun haricinde herhangi bir para transferi gerçekleşmemiştir. Borç verilen miktarlar ise devredilmiş tapuların gerçek değerinin çok altındadır dolayısı ile borç verilen paranın satış bedeli olduğu savunması şimdiden kabul edilemeyecektir, zira tapuda satış bedeli olarak gösterilen fiyatlar belediye rayici üzerinden gösterilmiş olup gerçek değeri yansıtmamaktadır. Buna mukabil davalı yan aradaki hukuki ilişkinin sağlamış olduğu haktan daha fazla zenginleşmiş vaziyettedir. Bu zenginleşme ise haklı ve hukuken korunabilecek bir sebebe dayanmamaktadır. Bu durum ise hukuken TBK m.77 anlamında sebepsiz zenginleşme teşkil etmektedir.
İhtiyati Tedbir Nedenleri : HMK md 389 ve devamındaki koşullar oluşmuş olup; Davacı ve davalı arasında iş bu davaya konu teşkil eden taşınmazlar muvazaalı işlemler ve gabinden dolayı (görünürde satış işlemleri ile) mülkiyeti davalıya nakledilmiştir. Şu aşamada ve davanın ilerleyen aşamalarında davalıya ait aşağıdaki taşınmazların davalı yan tarafından bu yargılamayı akamete uğratmak ve davanın konusuz kalmasını bırakmak maksadıyla üçüncü kişilere devredilme olasılığı bulunmaktadır. Bu ihtimale binaen, mahkemeniz tarafından uygun görülecek bir miktar teminat karşılığında Seyhan Tapu müdürlüğüne yazılacak bir tedbir kararı ile dava konusu taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ederiz.
1. Mesken niteliğindeki 14 no’lu bağımsız bölüme,
2. Arsa niteliğindeki 15 no’lu taşınmaza,
3. Arsa niteliğindeki 16 no’lu taşınmaza,
4. Arsa niteliğindeki 16 no’lu taşınmaza,
5. Arsa niteliğindeki 11 No’lu taşınmaza
Hukuki nedenler : HMK, TMK,TBK, ve ilgili tüm yasal mevzuat
Deliller :
1. Taraflar arasında akdedilen protokoller
2. Tanık, bilirkişi ve her türlü hukuki deliller
Netice Ve Talep : Yukarıda arz ve izah edilen nedenlere göre davamızın kabulü;
1. Öncelikle ve ivedilikle iş bu dava sonuçlanıncaya kadar yukarıda tapu bilgileri verilen taşınmazlara tedbir konulması,
2. Davalı karşı taraf üzerine muvazaalı işlemlerle devredilmiş tapuların iptaline ve davacı müvekkil üzerine tesciline,
3. Bilindiği üzere TBK’da hakimin, değişen koşullarda sözleşmeyi yeni duruma göre uyarlama yetkisi bulunmaktadır. Temeli çökmüş olan bu sözleşmenin yeni ve makul kabul edilebilir koşullara uyarlanmasını,
Yargılama giderleri, dava harç ve masrafları ile vekalet ücretinin davalı karşı taraf üzerine bırakılmasını ve taleplerimiz doğrultusunda karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.
Davacı Vekili
İnançlı İşleme Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Dilekçe Örneği 3
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
“İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR”
DAVACI:
VEKİLİ:
DAVALI:
T.KONUSU: Müvekkilin davalıya sonradan geri almak koşuluyla intikal ettirdiği Adalet Mahallesi 12 ada 11 parsel numaralı taşınmazın davalı adına tapu kaydının iptaline ve müvekkil adına tapu tesciline karar verilmesine ilişkindir.
DAVA DEĞERİ: 50.000,00 TL. ( Harca esas değer)
AÇIKLAMALAR:
1) Müvekkil davalı ile 1980 yılında evlenmiştir. Müvekkil evlilikten önce olduğu gibi evlilikten sonra da Almanya’da işçi olarak çalışmaya devam etmiştir ve birikimlerini ülkemizde değerlendirerek dava konusu taşınmazı satın almıştır. Söz konusu taşınmaz müvekkil tarafından 11 tarihinde kooperatif hissesi olarak (iki dükkan) Ahmet’ten satın alınmıştır. Ekte sunduğumuz müvekkil ile Mehmet’in imzaladığı 16 tarihli satış sözleşmesinden de dava konusu taşınmazın parasını müvekkilin ödediği açıkça anlaşılmaktadır. (EK-2)
2) Müvekkil yurt dışında çalışıp ülkemizde yatırımlar yaparak hatırı sayılır bir malvarlığına sahip olmuştur. Bu durum ve benzer mal/miras paylaşım hususları müvekkilin özellikle kardeşi Ayşe ve kardeşinin kayınpederi Hasan’ın müvekkile karşı husumet beslemelerine neden olmuştur. Söz konusu kişiler müvekkilin malvarlığından pay alabilmek veya mirastan müvekkile mal vermemek için müvekkili tehdit etmeye hatta toplum içinde saldırmaya başlamıştır. Söz konusu saldırılar yıllarca devam etmesi neticesinde ekte sunduğumuz üzere müvekkil 2002 yılında Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunmuştur. (EK-3)
4) Müvekkil, kardeşi Ayşe ve kardeşinin kayınpederi Hasan’ın kendisine karşı saldırılarından, tehditlerinden ve zorla mallarını elinden alacakları korkusundan üzerine kayıtlı taşınmazlarını tehlike geçinceye kadar güvendiği aile bireyleri üzerine intikal ettirmiştir. Bu intikal işlemlerinden biri de davalıya verilen Adalet Mahallesi 11 ada 12 parsel numaralı taşınmazdır. Söz konusu taşınmazı müvekkil davalı eşine 1995 yılında kooperatif hissesi olarak üzerindeki tehlike geçinceye kadar intikal ettirmiştir. Ekte sunduğumuz tapu senedinden de anlaşılacağı üzere kooperatif hissesini 2000 yılında kat mülkiyetine çevrilerek bağımsız bölüm olarak davalı adına tescil edilmiştir. (EK-4) Dava konusu taşınmaz bugün Adalet Mahallesinde kiracı tarafından işyeri olarak işletilmektedir.
5) Müvekkil, dava konusu taşınmazı davalı eşine önceki paragraflarda da açıkladığımız üzere mallarına yönelik tehlike geçinceye kadar devretmiştir. Davalı taraf söz konusu tehditleri, tehlikeyi ve müvekkilin hangi niyetle kendisine taşınmazı intikal ettirdiğini eşi olması itibariyle çok iyi bilmektedir. Zira taşınmaz ile ilgili tüm resmi iş ve işlemler müvekkil tarafından yapılmıştır. Ekte sunduğumuz dilekçeden anlaşıldığı üzere müvekkil Kooperatif Yönetim Kurulu üyesi olarak 1996 yılında Seyhan Belediye Başkanlığı’na su aboneliğiyle ilgili yazı yazmıştır. (EK-5) Ayrıca Seyhan Vergi Dairesi’nce yapılan işe başlama/işi bırakma tutanağı müvekkil adına düzenlenmiştir. (EK-6) Yine 2005 yılından beri kiracı tarafından işyeri olarak kullanılan dava konusu taşınmaza ilişkin kira sözleşmesi müvekkil ile kiracı arasında yapılmıştır. (EK-7) Kiracılar, komşu veya yakın esnaf, işyeri olarak kullanılan taşınmazdaki çalışanların tümü dava konusu taşınmazın maliki olarak müvekkili bilmektedir.(tanıklar dinletilecektir)
6) Müvekkilin son dönemlerde davalı eşiyle arasının açılması ve fiili olarak ayrı yaşamaya başlamaları ve davalının müvekkile ekte sunduğumuz 1123 sayı ve 2020 tarihli dava konusu taşınmaza ilişkin azilname (EK-8) göndermesi üzerine müvekkil, eşine güvenerek malvarlığına yönelik tehlike geçinceye kadar intikal ettirdiği taşınmazın kendi adına tapu tescili için dava açmak mecburiyetinde kalmıştır.
HUKUKİ SEBEPLER: BK, TMK, TK ve ilgili mevzuat.
DELİLLER: Tanık beyanları (tanıklar bildirilecektir), Yemin, Bilirkişi ve her türlü yasal delil.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz ettiğimiz neden ve delilleri binaen davamızın kabulüne, davalı adına tapu kaydının iptaline ve taşınmazın müvekkilin adına tapuya tesciline karar verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesini vekaletin arz ve talep ederim.
Davacı Vekili
EKİ:1- Vekaletname, 2- 28.06.1985 tarihli satış sözleşmesi, 3-Taşınmaza ait tapu senedi, 4- 06.04.1996 tarihli Kooperatif Yönetim Kurulu yazısı, 5- 03.11.1998 tarihli Yoklama Fişi, 6- Kira Sözleşmesi, 7- 1944 sayı 02.06.2016 tarihli Azilname, 8- Su Faturası, 9- Elektrik Talep Projesi.