İş Kazası Bilirkişi Raporuna İtiraz

İş Kazası Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi -1-

ADANA İŞ MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

DOSYA NO: 2013/357 Esas

RAPORA BEYANDA

BULUNAN DAVALI: X Madencilik San. ve Tic. A.Ş.

VEKİLİ: Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana

DAVACI:

VEKİLİ:

KONUSU: 15/05/2019 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarımızın sunulmasıdır.

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil işveren X Madencilik San. ve Tic. A.Ş.’nin %80 oranında, davacı işçi Y’ın ise %20 oranında kusurlu olduğu sonucunu içeren tarafımıza 11/06/2019 tarihinde E-Tebligat yolu ile tebliğ edilen bilirkişi raporu, hatalı ve çelişkili değerlendirmeler içermesi nedeniyle  tarafımızca kabul edilemez. Şöyle ki;

Müvekkil İşveren, İşçilere İşyerinde Karşılaşılabilecek Riskler Ve Alınması Gerekli Önlemler Konusunda İş Sağlığı Ve Güvenliği Eğitimi Vermiş, Teknolojik Olarak Alınması Gereken Önlemleri Almış Ve Gerekli Teçhizatı Sağlayarak Üstüne Düşen Yükümlülükleri Yerine Getirmiştir.

Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere somut olay, iş sağlığı ve güvenliği tedbiri almak amacıyla gerçekleştirilen maden içerisindeki taş, toprak ve kaya kütlesinin düşmesini engellemek amacıyla yapılan tahkimat işlemi sırasında gerçekleşmiştir. Dava konusu kazanın galeride iş sağlığı ve güvenliği için tavan ve duvar güçlendirme işlemi sırasında gerçekleşmesi nedeniyle müvekkil işverenin işyeri güvenliği için üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğinden ve gerekli önlemleri almadığından bahsedilemez. Raporda müvekkil işverenin işyerinde tehlikelere karşı yeterli koruma sağlayacak şekilde tedbir almadığına dair yapılan değerlendirmeler; kaza sırasında işçiler tarafından ‘iş güvenliğini sağlama amaçlı hazırlık galerisinde delik delinmesi’ işlemi yapıldığı dikkate alındığında raporun kendi içinde çelişkili olmasına yol açmaktadır.

Bilirkişi raporunun ‘Tespit Edilen Hususlar’ başlıklı kısmında kaza esnasında çalışma alanında olan diğer bir işçi Z’in ”olayın tavan güçlendirmesi için çelik hasır çekilmesi amacıyla delik delme işini yaptıkları sırada gerçekleştiğini, meydana gelen kazanın önlenebilme ihtimalinin çok düşük olduğunu, kazanın patlamanın etkisiyle sarsılan galeride gözle görülmeyen kılcal faydan kopan parça sebebiyle oluştuğunu ve kılcal fayın önceden tespit edilmesinin mümkün olmadığını” beyan ettiği ifadesine yer verilmiştir.

Dosya kapsamında mevcut olan dava konusu kaza ile ilgili olarak Çan Asliye Ceza Mahkemesinde görülmüş olan 2014/… Esas sayılı davada ise tanık A’in ”Bize işyerinde 15 güne bir sürekli madende çalışırken neye dikkat edeceğimiz hususunda eğitim veriliyordu, sürekli iki mühendisle gözetim altındaydık. Ekipman olarak baretimiz, gözlüğümüz mevcuttur, olayın gerçekleştiği yerde biz tavan tahkimatı güçlendirme çalışması yapıyorduk daha önceden yapılmamıştır, bu güçlendirme çalışmalarını yaparak ilerliyorduk.” şeklinde beyanı bulunmaktadır. Bilirkişinin raporunda bu beyanı dikkate almamış olması da raporda eksiklik oluşturmaktadır.

Görüldüğü üzere; müvekkil şirketin üzerine düşen gerek işçilere verilecek iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri gerek işyerinde alınacak önlemler açısından her türlü yükümlülüğü yerine getirmiş olduğu tanık beyanları ile de sabittir. Zaten kazanın da maden içerisinde oluşabilecek tehlikelerin önüne geçebilmek amacıyla maden duvarlarına çelik hasır gerilmesi ve püskürtme beton atılması amacıyla delik delme işlemi yapılırken oluşması müvekkil şirketin işyerinde çalışanların sağlığının ve güvenliğinin korunması için üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirme çabası içerisinde olduğunun açık bir göstergesidir.

Yukarıda açıkladığımız tüm hususlara rağmen eksik incelemeye dayanan bilirkişi raporunda müvekkil işverenin işyerini tehlikelere karşı yeterli koruma sağlayacak şekilde organize etmemesi, işyerinde risklere karşı yeterli denetimi sağlamaması, işyerinde karşılaşılabilecek riskler ve alınması gerekli tedbirler konusunda iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermemesi nedeniyle X Madencilik San. ve Tic A.Ş.’nin olayın meydana gelmesinde %80 kusurlu bulunması hukuka aykırıdır.

Davacı İşçi Y, Kendi Kusuru Ve İhmalkar Davranışı Nedeniyle Kazanın Oluşmasına Sebebiyet Vermiştir.

Müvekkil işveren kendi yükümlülüğünde bulunan iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tüm önlemleri almış, bu hususta gerekli teçhizatı sağlamış ve iş güvenliği için işyerinde yetkilendirdiği kişilerce çalışma alanlarının kontrolünü sağlayarak iş yerinde emniyeti sağlamıştır. İşyerinde tahkimat ekibinde yer alan işçilerle birlikte tüm işçilere iş yeri güvenliği ve özellikle kavlak kontrolü ile ilgili

Kazazede işçi Y, bilirkişinin de belirttiği üzere, deneyimli bir maden işçisidir. Kazazedenin tahkimat ekibinde olması sebebiyle yaptığı işin iş güvenliğini sağlama amacıyla güçlendirme çalışmalarının bir aşamasını oluşturduğundan herhangi bir işçiden daha fazla dikkat ve özen göstermesi gerekmektedir. Kazazede işçi çalışmaya başlamadan önce çatlak ve kavlak kontrolü yapmaksızın gerekli önlemleri almayarak veya alınması için yetkililere haber vermeyerek emniyetsiz davranışta bulunmuştur. Bu şekilde kişisel güvenliği konusunda azami özeni dahi göstermemesi sebebiyle iş güvenliğini tehlikeye sokmuştur ve kazanın gerçekleşmesinde kusurludur.

Bilirkişi, raporun ‘İnceleme ve Mevzuata Göre Değerlendirme’ başlıklı III. Bölümünün 7. maddesinde ‘Çalışanlar kendilerinin ve yaptıkları işten etkilenebilecek diğer çalışanların sağlık ve güvenliğini tehlikeye atmamak için azami dikkati göstermelidirler. Kazazede Y, daha önce maden işletmelerinde çalışmış tecrübeli bir maden işçisi olarak riskleri fark edip kendi emniyet ve güvenliğini sağlamalı, çalıştığı alanın güvenliği için çalışmaya başlamadan önce çatlak ve kavlak kontrolü yaparak askıdaki malzemeyi düşürmeli ve yetkililere haber vermesi gerekirdi.’ şeklinde değerlendirme yaparak davacı kazazede işçinin düşme tehlikesi bulunan kavlakların tarama ile düşürülmesi işini yapmayarak ve galeride dört işçi ile birlikte çalışarak iş güvenliği hakkında azami özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu olduğu tespitini yapmıştır.          

Yukarıdaki tespite rağmen raporun aynı bölümünün 1. maddesinde ise bilirkişinin ‘çalışanların bu alanda çalışmaya başlamasından önce galeri aynası ve tavanında gerekli kontrol ve tarama çalışmaları yapılmamıştır.’ şeklinde değerlendirme yaparak müvekkil işverende %80 oranında kusur bulması raporun çelişkili olmasına yol açmıştır.

Raporda bilirkişinin, davalı işyerinde çalışmasına başlamadan önce başka şirketler nezdinde farklı maden ocaklarında da çalışması olan dolayısı ile tecrübe sahibi davacı işçinin çalışmaya başlamadan önce çatlak ve kavlak kontrolü yapması gerektiğini belirtmişken müvekkil işverende %80 oranında kusur bularak davacı işçinin kusurunun %20 olduğu sonucuna varması raporun hatalı olmasına yol açmıştır. Rapor bu haliyle hukuka aykırı olduğu için hükme esas alınamaz.

Bilirkişi Raporunda Yer Alan Çelişkiler Raporu Hatalı Hale Getirmektedir.

Bilirkişi raporunun ‘İnceleme ve Mevzuata Göre Değerlendirme’ başlıklı bölümün 2. maddesinde tahkimat yapılması için delik delindiği belirtilmiş olmasına rağmen galeride güçlendirme faaliyeti yapılmakta iken oluşan kazada püskürtme beton uygulaması yapılması gerektiğinden bahsedilmiştir. Ancak söz konusu kaza zaten tahkimat aşamasında duvara püskürtme beton uygulanabilmesi ve çelik hasır döşenebilmesi gibi tavan güçlendirilmesi   yapılması için hazırlık aşamasında delik açılması sırasında meydana gelmiştir. Bu yönüyle mantığa aykırılık teşkil eden bilirkişi raporunda müvekkil şirketin %80 kusurlu bulunması açıkça hukuka aykırıdır.

SONUÇ VE İSTEK             : Yukarıda izah ettiğimiz nedenlerle;

Dosya kapsamındaki 15/05/2019 tarihli bilirkişi raporu kendi içinde çelişkili olduğu ve somut olaya uymayan hatalı tespitler içerdiği için bu yönüyle hükme esas alınamayacağından itirazlarımızın değerlendirilerek yeni bir bilirkişi raporu alınması Sayın Mahkemenizden vekaleten arz ve talep olunur.

Davalı X Madencilik San. Ve Tic. A.Ş.

Vekili Av.

Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana – Boşanma ve Ceza Avukatı

İş Kazası Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi -2-

ADANA İŞ MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

DOSYA NO:

DAVALI:

VEKİLİ:     

DAVACI:

VEKİLİ:

KONU: 17/10/2019 tarihinde tarafımıza tebliğ edilen hesap bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarımızın sunulmasıdır.

AÇIKLAMALAR

Yukarıda esas numarası yazılı mahkemenizde görülmekte olan dava dosyasında alınan hesap bilirkişi raporu tarafımıza 17/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yasal süresi için hesap bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarımızı sunuyoruz.

ÖNCELİKLE BELİRTMEK GEREKİR Kİ 12.06.2015 tarihinde mahkemenize sunulan bilirkişi raporunda” kazanın olduğu tarihte ……………………….. Tic. ve San. A.Ş.  İle ilişiği bulunmayan müvekkil şirketin kazanın meydana gelmesinde KUSURLU OLMADIĞI TESPİT EDİLMİŞTİR. YİNE 23.08.2017 tarihinde mahkemenize sunulmuş olan bilirkişi raporunda da ” kazanın olduğu tarihte ilgili satın alma işlemini yapmamış olan müvekkil şirketin KAZANIN MEYDANA GELMESİNDE KUSURLU OLMADIĞI TESPİT EDİLMİŞTİR. İşbu sebeple hesap bilirkişi raporunda hesaplanan geçici iş görmezlik zararı ve daimi iş görmezlik zararı müvekkil şirket bakımında sorumluluk doğurmamakta olup, tarafımızca kabulü mümkün değildir. Sayın mahkemeniz aksi kanaatte ise kabul anlamına gelmemek üzere alternatifli hesaplanan geçici iş görmezlik zararı ve daimi iş görmezlik zararı kabulü mümkün olmayıp , hatalı ve hukuka aykırıdır. Şöyle ki;  Hesap bilirkişi raporunda davacının çalışmakta olduğu 03.10.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası olayında maluliyet oranı hususunda Adli Tıp İkinci Üst Kurulu ve Kocatepe Sosyal Güvenlik Merkezince belirlenen iş gücü kaybı oranları dikkate alınmak suretiyle terditli hesaplama yapıldığı hususunda rapor tanzim edilmiştir.  Hesap bilirkişi tarafından dikkate alınan “kusur” ve “maluliyet” hesaplanmasında raporlar arasındaki çelişki giderilmeden ve itiraz nedenlerimiz dikkate alınmadan yukarıda ismi geçen raporlara istinaden hesap bilirkişi raporu düzenlenmesi hatalı ve hukuka aykırıdır. İş bu sebeple raporlar arasındaki fahiş çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulu tarafından giderilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu olgular gözetilmeksizin söz konusu çelişkiler giderilmeden hükme varılacak olması durumu usul ve yasaya aykırı olacaktır. (SGK Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığına müracaatının sağlanması ve usulüne uygun şekilde sürekli iş göremezliğinin tespitine ilişkin rapor alınarak kesinleştirilmesi; itiraz halinde sırasıyla SGK Yüksek Sağlık Kurulu’ndan ve Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alınması; mevcut raporlar arasında çelişki oluşması halinde ise; raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmak suretiyle giderilmesinin ardından çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi – Karar: 2015/1648).

Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; “Hesaplamada işlemiş  ve işleyecek dönemdeki zararın gerçek gelir olan AGİ dahil ücret üzerinden hesaplamaya  esas alınacağı bildirilmiştir. Oysaki  Yargıtay Hukuk Dairelerinin vermiş olduğu kararlar gereği AGİ.’ nin hesaplamaya dahil edilmemesi gerekecektir. Bilirkişi raporunda hesaplamalar da AGİ dahil edilmesi hatalı ve hukuka aykırıdır.

Yukarıda izah edilen nedenlerden dolayı öncelikle mahkemenize sunulan bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere müvekkilimiz şirketin KUSURLU OLMADIĞI KUŞKUYA YER OLMAYACAK ŞEKİLDE AÇIKTIR. Sayın mahkemeniz aksi kanaatte ise yukarıda açıklanan itiraz, savunma ve beyanlarımız doğrultusunda kusur oranın tespiti ve hesap bilirkişinden ek rapor alınmasınına dair karar verilmesi zorunluluğu hasıl olmuştur.

SONUÇ VE İSTEM :

Tüm yukarıda açıkladığımız ve re’sen dikkate alınacak nedenler dolayısıyla;

Mahkemenize sunulan bilirkişi raporunda müvekkil şirketin KUSURLU OLMADIĞI DİKKATE ALINARAK hesap bilirkişi tarafından hesaplanan zararların müvekkil şirket bakımında sorumluluk doğurmayacağının kabulü ;

Mahkemeniz aksi kanaatte ise raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için incelemesi yaptırılmasına ve akabinde, hesap raporuna itirazlarımızı değerlendirecek mahiyette yeni bir bilirkişiden rapor alınmasına dair karar verilmesini vekil eden adına saygıyla arz ve talep ederiz.

DAVALI VEKİLİ

İş kazası kusur raporuna itiraz dilekçesi -3-

ADANA … İŞ MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

KUSUR VE HESAP

BİLİRKİŞİ RAPORLARI İLE

ISLAHA İLİŞKİN BEYANDA

BULUNAN (DAVALI):

VEKİLİ:

DAVACI:

VEKİLİ:

DİĞER DAVALI:

VEKİLİ:

KONU: Kusur ve Hesap Bilirkişi Raporları ile ıslaha ilişkin itiraz ve beyanlarımızın sunulmasıdır.

BEYANLARIMIZ:

Bilirkişi Raporunda özetle: “…Kusur Yönünden Sonuç:

“Olayın bir iş kazası olup, müvekkil Ilgın İnş. İç ve Dış Tic. A.Ş.’ye ait toplu konut inşaatında çalışan davacı …’in 11.08.2008 tarihinde asma iskelede mantolama yaparken iskelenin sağ tarafındaki halatın bağlantı yerinden kopması sonucu asma iskelenin sağ tarafının çökmesi ile düşerek yaralanması olduğu, davacı Cuma Ecer’in asma iskelede dış cephe mantolaması yaparken kendisini, kendisine verilen emniyet kemeri ile asma iskeleye bağlamadığı, emniyet kemerini kullanmadan elektrikle çalışmayan mekanik kolla aşağı yukarı hareket eden trifor adı verilen asma iskelede çalışan davacının, asma iskelenin tek taraflı halatının kopması ile sarkan iskeleden düşerek yaralandığı, asma iskelede inşaatın mantolamasını yaparken kendi can güvenliğini dikkate almadığından bu olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu, kaldı ki işçilerin işin gerektirdiği usul ve esaslara, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine uyması, tehlikeli duruş ve davranışlardan kaçınmaları gerektiği, asma iskelenin sağlam olmadığından binen yüke dayanamayıp, halat ve makaralardan kurtulması ile aşağıya sarkan iskeleden zemine düşerek yaralandığı, diğer davalı TOKİ’nin yaptırdığı inşaatın projesine, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurullarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları kontrol etmek zorunda olduğu, TOKİ’nin ihale yolu ile anahtar teslimi vermiş olsa da inşaatın şartnamelere, projesine, fen ve sanat kaidelerine uygun yapılıp yapılmadığını kontrolle yükümlü olduğu, bu durumda TOKİ’nin denetim, gözetim, emir ve talimatının yürürlükte olduğunu, TOKİ’nin kontrol görevini yerine getirmek için yapı denetimi görevlisi tayin etmek zorunda olduğu, ancak inşaatın yapı denetim sorumlularının, yapının ruhsat ve eklerine uygun yapılmasından sorumlu olup inşaattaki iş güvenliğinden sorumlu olmadıkları, yapı denetim elemanlarının inşaatta iş güvenliği ile ilgili herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, ve inşaatta iş güvenliği ile ilgili tedbirleri almakla da yükümlü olmadıkları, sonuç olarak davacı Cuma Ecer’in %20, müvekkil Ilgın İnş. İç ve Dış Tic. A.Ş.’nin %80 oranında kusurlu olduğu, diğer davalı TOKİ’ye kusur izafe edilemeyeceği” görüş ve kanaatine varılmıştır.

İş Kazası Nedeni İle Tazminat Hesaplamasına İlişkin Raporda:

Bilirkişi Hesap Raporunda özetle; “Hesaplamada davacının kaza tarihindeki PMF Yaşam Tablosu’na göre bakiye ömür hesaplaması yapıldığı, davacının buna göre söz konusu olay olmasaydı 60 yaşına kadar fiilen çalışacağının kabul edildiği, davacının kazancının TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nden sorulup, gönderilen cevabi yazıda T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İnşaat Birim Fiyatlarına Esas İşçilik Ücretlerinin bildirildiği, ayrıca Sayın Mahkemeniz tarafından yine davacının kazancının sorulması için Türkiye Yol  İş Sendikasına yazı yazıldığı, gönderilen cevabi yazıda düz işçi pozisyonunda çalışan bir işçinin emsal ücretlerinin belirtilmişse de hesaplamada davacının sıva ustası olarak çalıştığının anlaşılıp Türkiye Yol İş Sendikası’nca bildirilen ücretlerin esas alınmadığı, hesaplamada bilinmeyen dönem için %10 oranında artış uygulandığı, hesaplamada kullanılan ücretlerin T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İnşaat Birim Fiyatlarına Esas İşçilik- Araç ve Gereç Rayiç Listeleri, müteahhitlerin hak ediş hesaplamalarına esas alınan brüt işçilik ücretleri olduğu, bu şekilde hesap edilen brüt günlük ücretlerden sigorta primi, 2008 yılı başından itibaren asgari geçim indirimi dikkate alınarak gelir vergisi ve damga resmi tenzil edilerek net günlük asgari ücretlerin bulunduğu, kaza tarihinden rapor tarihine kadar geçen dönemdeki kazançların iskontoya tabi tutulmaksızın aynen değerlendirilip, rapor tarihinden sonraki döneme ilişkin net kazançların ise 1/kn formülü ile ve %10 iskonto esasına göre tespit edilen katsayılarla çarpılmak sureti ile her yıl ayrı ayrı iskontolu olarak hesaplandığı, dönem zararlarının toplamının maluliyet oranı ile çarpıldıktan sonra müterafık kusur indirimi yapılarak gerçek zararın belirlendiği, 01.10.2008 tarihinden önce meydana gelen iş kazaları nedeni ile açılan rücuan alacak davalarında 506 sayılı Kanun, 01.10.2008 tarihinden sonra meydana gelen iş kazaları nedeni ile açılacak rücuan alacak davalarında 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı, buna göre 01.10.2008 tarihinden öne meydana gelen iş kazası nedeni ile SGK tarafından açılacak rücuan alacak davasında 506 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağı, bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilecek kısmı ile sigortalının belirlenen gerçek zararının karşılaştırılmasına (gerçek zararın aşılıp aşılmadığının kontrolüne) gerek bulunmayacağı, dosyada aldırılan kusur bilirkişi raporu ile müvekkil şirketin %80, davacının %20 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğinden, Kurum tarafından ilk peşin değerli gelirin ve geçici iş göremezlik ödeneğinin %80’nin rücu imkanı bulunduğu, SGK tarafından davacıya 99.648,69-TL ilk peşin değerli sermayenin bağlandığı, 3.573,61-TL geçici iş göremezlik ödeneğinin ödenmiş olduğundan bahisle rücu imkanı olan kısımların belirlenip hesaplama yapıldığı, sonuç olarak davacının karşılanmamış gerçek zararının toplam 46.336,74-TL olduğu” görüş ve kanaatine varılmıştır.

Davacı yan, ıslah dilekçesi ile bu defa; davacı Cuma Ecer için 46.336,00-TL maddi tazminatın 11.08.2008 kaza tarihinden itibaren işleyecek en yüksek yasal faizi ile birlikte müvekkil şirket ve diğer davalı TOKİ’den müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş olup, maddi tazminat bakımından davasının müddeabihini 6.000,00-TL’den 46.336,00-TL’ye çıkartmak suretiyle davayı 40.336,00-TL olarak ıslah etmiş olduğunu belirtmiş, manevi tazminat bakımından da 80.000,00-TL tazminatın müvekkil Ilgın İnşaat İç ve Dış Tic. A.Ş.’den kaza tarihinden itibaren işleyecek en yüksek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.    

Bilirkişi Raporu kabul edilemez nitelikte fahiş değerlendirme hatası ürünü olup, denetime ve hüküm kurmaya elverişsizdir. Bilirkişi raporunda belirlenen kusur ve tazminat miktarı ve ıslah ile arttırılan dava miktarı da fahiş ve kabul edilemez niteliktedir. Şöyle ki;

A-KUSUR TESPİTİNE YÖNELİK İTİRAZLARIMIZ:

Bilirkişi kusur raporunda; dava konusu iş kazasının meydana gelmesinde kusur bakımından afaki bir takım çıkarımlarla kusur tespiti yapılmış olup, kusur raporuna öncelikle bu bakımdan itiraz etmekteyiz.

  1. ÖNCELİKLE SAYIN BİLİRKİŞİNİN, MÜVEKKİL ŞİRKETE %80 ORANINDA KUSUR İZAFE ETMESİ HAKSIZ VE DAYANAKSIZDIR. ZİRA MÜVEKKİL ŞİRKET İŞ KANUNU, İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ TÜZÜĞÜ, YAPI İŞLERİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ TÜZÜĞÜ VE BENZERİ MEVZUAT GEREĞİNCE ÜZERİNE DÜŞEN TÜM YÜKÜMLÜLÜKLERİ YERİNE GETİRMİŞ ANCAK DAAVACI YANIN DİKKATSİZ VE TEDBİRSİZLİĞİ NEDENİ İLE SÖZ KONUSU KAZA KAÇINILMAZ OLMUŞTUR.

Sayın bilirkişinin, kusura ilişkin raporunda; iş güvenliğine aykırı biçimde inşaat alanında bulunmakta olan ve üzerine düşen dikkat ve özen yükümüne aykırı davranan davacıya %20 oranında kusur izafe ederken, müvekkil şirkete %80 oranında kusur izafe etmesi haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur.

Dava dosyası içeriğindeki bilgi ve belgelerden de açıkça anlaşılacağı gibi; dava konusu iş kazasında, gerekli güvenlik önlemlerini almayan davacının, meydana gelen kazada %20 oranından daha fazla oranda kusurlu olduğu görüş ve kanaatindeyiz. Şöyle ki, Bilirkişi Kusur Raporu’nda da açıkça belirtildiği gibi;

  1. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü; İşçiler, İşin gerektirdiği usul ve esaslara, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine uymak zorunda olup, tehlikeli duruş ve davranışlardan kaçınacaklardır. Davacı yan, iş bu yükümlülüğe aykırı hareketleri sebebi ile huzurdaki davaya konu iş kazasına sebep olmakla asli ve tam kusurludur. Kaldı ki, müvekkil şirket, iş yeri ve işçilerin güvenliği bakımından yasalara uygun koşullara sahip olup, işçilerin bu kurallara aykırı hareketinden sorumluluğu yoluna gidilmesi haksız ve dayanaksızdır.
  1. Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş güvenliği Tüzüğü Madde 7; Yapı işlerinde kullanılan iskeleler, platformlar, geçitler, korkuluklar, merdiven parmaklıkları, güvenlik halatları ve güvenlik fileleri, zincirler, kablolar ve diğer koruma tedbirlerine ait araç ve gereçler ve işçilere verilen güvenlik kemerleri ile diğer malzeme ve araçlar; yapılan işe uygun ve işçileri her çeşit tehlikeden korumaya yeterli olacak ve kullanılan tesisat, tertibat, malzeme veya araçlar, kaldırabilecekleri yüke dayanacak nitelik ve sağlamlıkta bulunacak; alet, parça, malzeme gibi cisimlerin düşmesi muhtemel yerlerde çalışan işçilere koruma başlığı (baret) verilecektir. Yine bu madde içeriğindeki tüm koşulları sağlayan müvekkil şirket iş sahasında davacı işçi ve diğer işçilere koruma başlığı (baret) verilmiş olup, kaza esnasında davacı işçinin koruma başlığı ve benzeri güvenlik ekipmanlarını kullanıp kullanmadığının tespit gerekmektedir. Bilirkişi kusur raporu bu bakımdan eksik inceleme ile oluşturulmuştur.

Kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesi gereğince; davacı yanın hem kazaya sebep olup ve hem de fahiş miktarlarda tazminat talebinde bulunması ve davacı yanın talepleri doğrultusunda eksik inceleme ile düzenlenen bilirkişi raporları haksız ve dayanaksızdır.

Kaldı ki, günümüzde bu ve benzeri iş kazalarında örnek nitelikte Mahkeme Kararları tesis edilerek, iş güvenliğinde örnek oluşturması gerektiği düşüncesindeyiz. Gazete, televizyon, internet ve benzeri iletişim araçlarında da her gün karşılaştığımız gibi, işçiler üzerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmeyip, aksi davranışlarla daha tehlikeli boyutlara ulaşabilen ihmali davranışları nedeni ile hem kendilerinin ve hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmaktadırlar.

Sonuç olarak, davacı gibi, kendi can ve mal güvenliğini tehlikeye atarak bazı sonuçların meydana gelmesine sebep olan kişilerin kusurunun daha az oranda ve fakat bu kişilerin sebep olması sonucu meydana gelen olaylarda, kazaya engel olamayan ve kazanın kaçınılmaz olduğu durumlarda elinden geleni yapsa dahi sonuçta zarar meydana geldiğinde, kazanın meydana gelmesini önleyemeyen işverenlerin kusur oranının daha fazla olduğu anlayışı, temel sorumluluk hukuku ilkelerine aykırıdır.

Atfedilen kusur oranları, tazminat hesaplamasında ve sorumluların kusuru doğrultusunda hükmedilecek tazminat miktarları bakımından da büyük önemi haizdir. Bu nedenle sorumluluk tespiti amacı ile düzenlenen kusur raporuna itiraz etme gereği doğmuştur.

Ve tüm bu hususların tekrar değerlendirilmesi gerektiği görüşümüz ile Sayın Mahkemeniz tarafından yeni bir kusur raporu alınması gerektiği kanaatindeyiz.  

B-TAZMİNAT HESAP RAPORUNA YÖNELİK İTİRAZLARIMIZ:

  1. DAVACININ ZARARI SGK TARAFINDAN BAĞLANAN AYLIĞIN PEŞİN SERMAYE DEĞERİ İLE KARŞILANMIŞ OLUP, DAVANIN, MADDİ TAZMİNAT BAKIMINDAN REDDİ GEREKMEKTEDİR.

Bilirkişi raporunda ifade edildiği ve dosya kapsamından da açıkça anlaşıldığı üzere davacı yana SGK tarafından 99.648,69-TL’lik peşin değerli gelir bağlanmış, ayrıca 3.573,61-TL’lik geçici iş göremezlik ödeneği ödenmiştir. Buna göre davacı yanın, maddi zararının iş bu ödemelerle karşılanmış olduğu, davacı yanın fazlaya ilişkin talep hakkının sebepsiz zenginleşme sonucunu doğuracağı da açıkça ortadadır. Tüm bu nedenlerle davacı yanın, maddi tazminata ilişkin taleplerinin reddi gerektiği kanaatindeyiz.

  • BİLİRKİŞİ RAPORUNDA İSKONTOLU KAZANÇ VE İSKONTOLU EMEKLİLİK DÖNEMİ HESAPLAMASI YAPILIRKEN 2040 YILI İKİ DEFA ESAS ALINMIŞ OLUP, İŞ BU HUSUSA DA İTİRAZ ETME GEREĞİ DOĞMUŞTUR.

Bilirkişi raporunda, işlemiş kazanç dönemi, iskontolu kazanç dönemi ve iskontolu emeklilik dönemi hesaplamasına esas alınan tabloda da açıkça görüleceği gibi iskontolu kazanç ve iskontolu emeklilik döneminde 2040 yılı itibari ile mükerrer hesaplama yapılmış olup, bilirkişi raporuna iş bu bakımdan da itiraz etme gereği doğmuştur.

  • BİLİRKİŞİ HESAPLAMASINDA UYGULANAN FAİZ ORANI DA FAHİŞ OLUP, SÖZ KONUSU HESAPLAMADA %3 ORANINDA FAİZ ORANI UYGULANMALIDIR.

Hesaplamanın yapıldığı tarihte bilinen son gelir miktarı esas alınarak ve her yılın toplam gelir miktarı esas alınarak ve her yılın toplam geliri %10 oranında arttırılmak ve yine %10 oranında indirilmek sureti ile hesaplama yapılmaktadır.  Tazminat hesaplamaları yapılırken gelir artışı ile peşin değer uygulaması yapılarak faiz oranı arasında fark olması gerektiğini ve bu farkın peşin değer tarafında olduğunu göstermektedir. Gelirdeki artış yüzdesi ile peşin değerde kullanılacak faizin arasında yaklaşık %10 fark olduğu görülmektedir. Ülkemizde 2005 yılına kadar gerçekleşen enflasyon oranında maaşlara zam yapılırken, günümüzde gelecek yıl gerçekleşmesi hedeflenen enflasyon oranında gelirlere zam yapılmaktadır ve gerçekleşen enflasyon oranı hedeflenen enflasyon oranının altında kalmaktadır. Maddi zarar hesapları ileriye yönelik olarak uzun süreli varsayımlara dayalı hesaplar olduğundan ve ekonomik koşullarda oluşabilecek değişimler nedeni ile kullanılacak olan faizin en fazla %3 olması (faiz oranı düştükçe hesaplanan tazminat tutarı artmaktadır) gerekmektedir. Bu nedenle Huzurdaki davaya konu dosyanın bilirkişi incelemesinde esas alınan oranlar fahiş olup, davacı yanın sebepsiz zenginleşmesine sebep olacak miktardadır.

 
Kısaca En basit anlatımı ile 100 TL %10 ile arttırıldığında 100 TL * (1 + %10) = 110 TL olmaktadır.
Bu 110 TL %10 ile indirildiğinde (peşin değeri alındığında)
110 TL / (1 + %10) = 100 TL olmaktadır ve başlangıç değerine dönülmektedir. Bu uygulama
kaç yıl için yapılırsa yapılsın hep başlangıç değeri elde edilmektedir. Bir diğer ifade ile hiç
peşin değer uygulaması yapılmadan yıllık gelir yaşama süresi ile çarpılarak tazminat
belirlenmektedir. Halbuki yaşam süresince oluşacak olan zarar tesbit edildikten sonra bugünkü
değerinin bulunması yani peşin değer uygulamasının yapılması gerekmektedir. Basit anlamda;
elde edilen gelirin enflasyon düşüldükten sonraki kalan reel getirisi, uygulanması gereken faiz
oranını göstermektedir.
Bu konuyu daha detaylı açıklamak için düzenlenen aşağıdaki Tablo, TUİK verilerinden alınan
TÜFE oranlarının bir önceki yılın aynı ayına göre değişimini göstermektedir.   TÜFE Aylar/Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Ocak 9,23 7,93 9,93 8,17 9,50 8,19 4,90 Şubat 8,69 8,15 10,16 9,10 7,73 10,13 4,16 Mart 7,94 8,16 10,86 9,15 7,89 9,56 3,99 Nisan 8,18 8,83 10,72 9,66 6,13 10,19 4,26 Mayıs 8,70 9,86 9,23 10,74 5,24 9,10 7,17 Haziran 8,95 10,12 8,60 10,61 5,73 8,37 6,24 Temmuz 7,82 11,69 6,90 12,06 5,39 7,58 6,31 Ağustos 7,91 10,26 7,39 11,77 5,33 8,33 6,65 Eylül 7,99 10,55 7,12 11,13 5,27 9,24 6,15 Ekim 7,52 9,98 7,70 11,99 5,08 8,62 7,66 Kasım 7,61 9,86 8,40 10,76 5,53 7,29   Aralık 7,72 9,65 8,39 10,06 6,53 6,40  
 
Yıllık mevduat getirisine ilişkin T.C. Merkez Bankası İstatistik Genel Müdürlüğü (Paralar ve
Finansal Veriler Müdürlüğü) verilerinden oluşan Tablo ise aşağıdadır. Ağırlıklandırılmış Yıllık Mevduat Getirisi       Aylar/Yıl 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Ocak 20,83 16,29 17,63 16,95 18,86 10,03 8,50 Şubat 19,49 16,45 18,02 17,26 17,43 9,86 8,29 Mart 19,42 16,43 18,32 16,95 16,94 9,30 8,38 Nisan 19,18 16,19 18,32 16,82 16,44 9,23 8,69 Mayıs 19,18 15,85 18,23 16,85 16,17 9,13 8,79 Haziran 18,94 16,32 18,19 16,78 15,33 9,16 9,10 Temmuz 18,63 16,24 18,16 18,30 13,56 9,23 9,65 Ağustos 18,18 16,37 18,06 18,61 12,78 9,08 9,79 Eylül 17,36 16,49 18,05 18,59 12,15 9,16 9,79 Ekim 16,85 16,34 17,93 18,76 11,67 9,03 9,76 Kasım 16,98 16,69 17,90 19,11 10,87 9,04 Aralık 16,57 16,99 17,15 19,12 10,31 8,97
 
  • BİLİRKİŞİ TARAFINDAN YAPILAN HESAPLAMADA YAŞAMA OLASILIĞINI İÇEREN HERHANGİ BİR FORMÜL KULLANILMAMIŞTIR.

Uluslar arası Hesaplama Biliminde Genel kabul görmüş olan ax,n= (Nx-Nx+n )/Dx formülü ve CSO 1980 %2 tablosu kullanılarak hesaplama yapılarak tespit edilirken formülde yer alan x hesaplama yapılan kişinin hesap tarihindeki yaşı, n ise destek süresini göstermektedir.

Bu hususlar göz önünde bulundurulmamış, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada herhangi bir yaşama olasılığı içeren formül kullanılmamıştır.

C-MALULİYET ORANINA İTİRAZLARIMIZ

Davacı yanın %33,2 oranındaki maluliyet hesaplamasına itiraz etme gereği doğmuştur. Zira, Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, çalışmakta iken sakat kalan davacının uğradığı maddi zararın hesaplanmasında, uğradığı sakatlık oranı değil, bu sakatlık nedeniyle ortaya çıkan iş göremezlik, diğer anlatımla, çalışma ve kazanma gücündeki kayıp oranı esas alınmalıdır. Bunun için de Adli Tıp Kurumu’ndan, SSK Sağlık İşleri Tüzüğünde öngörülen kriterlere göre zararın hesaplanmasına temel oluşturacak iş göremezlik oranının sorulması, sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

Tüm bu nedenlerle eksiklikler konusunda davayı ve talebi kabul anlamına gelmemek üzere, dava konusu iş kazası nedeni ile doğru bir değerlendirme yapılabilmesi için;

  • ÖNCELİKLE ADLİ TIP KURUMU’NDAN MALULİYETE İLİŞKİN RAPOR ALINMASI,
  • DOSYANIN KUSUR TESPİTİ İÇİN YENİ BİR HEYETE GÖNDERİLMESİNİ,
  • SAĞLIKLI VE GERÇEKÇİ BİR TAZMİNAT HESAPLAMASI YAPILABİLMESİ İÇİN DE “MADDİ TAZMİNAT”A İLİŞKİN TALEBİN DEĞERLENDİRİLMESİ AMACI İLE YENİDEN KONUSUNDA UZMAN BİR BİLİRKİŞİNİN GÖREVLENDİRİLMESİNİ,

TALEP ETMEKTEYİZ.

D-MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ İLE BEYANLARIMIZ:

Borçlar Kanunu`nun 47. Maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalıya verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.06.2004, 13/291-370 )

Manevi zarar tazmininin, bu alanda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kişinin duyduğu ağır manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmaktan; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekten, bir teselli, bir avunma, bir ruhi tatmin aracı olmaktan ibarettir.

Esasen manevi tazminat ne bir ceza, ne de gerçek anlamda bir tazminattır. 22.6.1969 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde belirtildiği gibi, ceza değildir; çünkü, davacının yararı düşünülmeksizin sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük değildir. Mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği için de, gerçek anlamda bir tazminat sayılamaz. Manevi tazminat, yukarıda da belirtildiği gibi mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu doğurmalıdır. Manevi tazminata temel olan ana düşünce budur. Onun içindir ki; takdir edilecek manevi tazminat miktarı felaketi ya da haksız eylemi özlenir hale getirecek oranda veya mağdur için zenginleşme aracı olacak tutarda olmamak, diğer bir değimle diğer tarafın müzayaka haline düşmesine, onun mahvına da meydan vermemek ve eylemle tazminat arasında makul ve muhik bir orantı bulunmak gerekir.

Somut olayda talep edilen manevi tazminat miktarı ise oldukça fahiş ve özendirici mahiyette olup, tarafımızca kabulü mümkün değildir. Zira, bilirkişi raporunda hesaplanan maddi tazminat miktarı 46.336,74-TL olmasına rağmen, talep edilen manevi tazminat miktarı ise maddi tazminatın 2 katı olarak talep edilmiş olmakla, Yargıtay Yerleşik Kararları gereğince de maddi tazminat miktarından fazla oranda manevi tazminat talep edilemeyeceği gibi, maddi tazminattan daha fazla miktarda manevi tazminata da hükmedilmemesi gerekmekte olup, davacı yanın, 80.000,00-TL’lik manevi tazminat talebinin sebepsiz zenginleşmeye yönelik olduğu ve kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla; hükmedilecek maddi tazminat göz önünde bulundurularak tespiti gerektiği kanaatindeyiz.

E-AŞAĞIDA ARZ VE İZAH EDİLEN NEDENLERDEN ÖTÜRÜ DAVACININ ISLAH DİLEKÇESİ DE KABUL EDİLEMEZ NİTELİKTEDİR. ŞÖYLE Kİ;

1-DAVACININ ISLAH TALEBİ  ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞTIR. ŞÖYLE Kİ;

Borçlar Kanunu 72nci maddesi uyarınca, “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.düzenlemesi gereğince davacının talebi zamanaşımına uğramıştır.

Davaya dayanak iş kazası 11.08.2008 tarihinde meydana gelmiş olup, davacı yan huzurdaki dava ile anılan kaza nedeniyle tazminat talebinde bulunmaktadır. Ancak dava konusu kaza, 11.08.2008 günü meydana gelmekle birlikte, huzurdaki davada ıslah tarihi dikkate alındığında;

DAVACININ ISLAH TALEBİNİN DE ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ OLDUĞU AÇIKÇA ORTADA OLUP, tarafımızdan yasal süresi içinde ve usulünce ISLAHA KARŞI zamanaşımı def-inde bulunulmakta olup, huzurdaki davanın ve davacının ıslah talebinin de gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle reddi gerekmektedir.

BK 128 nci maddesinde; “Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar; Alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.”düzenlemesi yer almaktadır.

“Sözleşmeden doğan alacaklarda zaman aşımı, alacağın muaccel olduğu tarihten başlar…… Temerrüt tarihi bu bakımdan önem taşımaz. Zaman aşımının başlaması için alacaklının muacceliyetten haberdar olması şart değildir.”Turgut Uygur Borçlar Kanunu Cilt IV s. 4157-4158

“Alacağın muacceliyetinin bir ihbar vukuuna tabi olan halleri BK 128 nci maddenin 2 fıkrası düzenlemiştir. Bu hükme göre zamanaşımı haberin verilebileceği günden itibaren  işlemeye başlayacaktır. Kanun koyucu burada haberin verileceği değil, verilebileceği günün zamanaşımına  başlangıç olarak kabul edilmesi gerekeceğini öngörmüştür. O halde bu durumda zamanaşımının başlayabilmesi için fiilen haberin verilmesi şart olmayıp, verilmesi mümkün olan zamanın tespitini yeterli görmüştür. …. Görüldüğü gibi BK nun 128 nci maddesinin  2nci cümlesiyle alacaklı, muacceliyetten, hatta alacağın varlığından haberdar olmasa bile, zamanaşımının borcun muaccel  olduğu tarihten başlayacağı kuralına istisna getirilmiş olmaktadır.  Eğer bu istisnai hüküm olmasaydı zamanaşımının başlaması, ihbar hakkına sahip alacaklının keyfine bırakılmış olacaktı. Alacaklı ihbarda bulunmadıkça alacak muaccel olmayacak, bu sebeple de zamanaşımı başlamayacaktı. Yasa koyucu sakıncaları önlemek için BK’nun 128 nci maddesinin 2 nci cümlesini düzenlemiş bulunmaktadır.   Turgut Uygur Borçlar Kanunu Cilt IV s. 4158-4159

“BK m. 128’deki hüküm, zamanaşımının başlangıcını mutlak surette alacaklının arzusuna tabi kılmayı önleme amacına yöneliktir. Zamanaşımının başlangıcı alacaklının arzusuna bağlanamaz”Y. 11. HD 31.12.1973 T., 4675 E, 4692 K

Davacı yan BK 72 nci madde uyarınca ISLAH TALEBİNİ DE 2 YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇERİSİNDE ÖNE SÜRMEMİŞ olduğundan taleplerinin tamamı zamanaşımına uğramış olup, anılan nedenlerle yasal süresinde öne sürülen zamanaşımı def’imizin kabulüne karar verilmesini arz ve talep ederiz.

2-Davacının ıslaha ilişkin talepleri de haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olup, dava dilekçesine yönelik olarak sunmuş olduğumuz tüm yanıt ve itirazları ıslah talebi yönünden de aynen tekrar eder, ıslah talebinin aynı gerekçelerle reddedilmesini talep ederiz.

3-Davacının ıslah ettiği kısım için kaza tarihinden itibaren işleyecek en yüksek yasal faiz talebi de haksız ve kabul edilemez niteliktedir.

Dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılmıştır. Davacı, kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, dava konusunun artırılmasını önleyen HUMK.nun 87/son cümlesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi karşısında, aynı davada ıslah dilekçesi verip, harcını yatırmak suretiyle de talep edebilir. Kısmi davanın, dava konusunun dava edilmeyen bölümü için borçluyu temerrüde düşürmeyeceği kuşkusuzdur. Bu nedenle müvekkil şirket temerrüde düşmemiş olup, ancak ıslah edilen kısım için ISLAH TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ BAŞLAYABİLECEKTİR.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıkladığımız ve re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle, denetim ve hüküm kurmaya elverişsiz bilirkişi raporu ile ıslah dilekçesine itirazlarımızı sunmakla;

-Öncelikle kusur bakımından tesis edilen rapordaki, davacıya %20 oranında kusur izafe edilirken, müvekkil şirkete %80 oranında kusur izafesi haksız ve dayanaksız olup, rapora yönelik itirazlarımızın kabulüne ,

-Dosyanın maluliyet oranının tespiti için Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine,

-Ardından yeniden uzman bir bilirkişiye gönderilerek tazminat hesaplamasının yapılmasına,

-Davacı yanın ıslah talebi zamanaşımına uğramış olduğundan, taleplerinin zamanaşımından reddine,

-Islah ettiği kısım bakımından kaza tarihinden itibaren en yüksek yasal faiz işletilmesine ilişkin talebin reddine,

-Haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini vekil olarak saygılarımla dilerim.

Davalı

İş Kazası Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi -3-

ADANA 4. İŞ MAHKEMESİNE

DOSYA NO:

DAVALI:

VEKİLİ:

DAVACI:

VEKİLİ:

KONU: 07.08.2020 tarihli ek bilirkişi raporuna karşı itirazlarımızdan ve davaya ilişkin beyanlarımızdan ibarettir.

AÇIKLAMALAR:

07.08.2020 tarihli ek bilirkişi raporu tarafımıza 09.09.2020 tarihinde tebliğ olmuş olup, beyan ve itirazlarımızı süresinde Mahkemenize işbu dilekçe ile sunarız. Öyle ki;

Ek raporda müvekkil şirketin 3. kişi olarak kabulü ile hesaplama yapılmış olup, 175.000 TL tutardan sorumlu olduğu tespit edilmiştir. Ek raporda yer alan aleyhe hususları, müvekkil şirket üzerine atfedilen kusur oranını ve sorumluluk tutarını kabul etmiyoruz.

Husumet yokluğu nedeniyle, açılan davanın reddi gerekmektedir.

Davacı ile müvekkil şirket arasında X tarihleri arasında iş akdi yapılmıştır. Dava konusu kaza ise 17.09.2019 tarihinde meydana gelmiştir. Davacı işçi, kazanın olduğu tarihte diğer davalılar …. Şti ortak girişiminin işçisidir. Olay tarihinde davacı ile müvekkil şirket arasında işçi işveren ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının uğradığı zarardan müvekkil sorumlu değildir.

07.08.2020 tarihli kusur bilirkişi raporunda müvekkil üzerine atfedilen %60 kusur oranını ve bu rapora göre hazırlanan ek rapordaki sorumluluk tutarlarını kabul etmiyoruz.

Davacı işini ifa ederken, kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermemiştir. Kazanın oluşmasında ağır kusurludur. Dava dilekçesinde, ….. Müdürlüğü yetkilisi …’in talimatıyla resmi bir görevlendirme olmadan, müvekkil şirkete ait  bahçe evi inşaatında çalıştırıldığı sırada kazanın gerçekleştiği iddia edilmiştir. Davacının görev yeri içinde bulunmayan işleri kabul etme yükümlülüğü olmadığından, oluşan kazadan dolayı meydana gelen zarardan kendisi sorumludur. Ek raporda, davacının %0 kusurlu olduğu kabul edilerek yapılan hesaplamalar hakkaniyete aykırıdır.

Dava konusu kaza, davacının spiral kesme makinesiyle asma tavana 10×10 ebatında 6 metre uzunluğundaki demir profillerden 1’er metrelik kesimler yapması anında gerçekleşmiştir.  Davacı spiral kesme makinesi ile profilleri keserken, oluşma ihtimali olan tehlikeler, spiral kesme makinesinin iş için uygun olup olmadığı, muhafazasının bulunup bulunmadığı ve kesme işleminin atölye ortamında sabit kesme makinesi ile yapılması gerekip gerekmediği hususlarında işverene danışmadan çalışmıştır. Davacı profilleri keserken korunaklı bir duruş sergilememiş, makineyi sıkı tutarak yere sıkı ve dengeli bir şekilde basmamıştır. Gücünü spiral kesme makinesine kontrollü bir şekilde uygulayamamıştır. Makinenin geri sekmesiyle, davacının sağ ayak bileği yaralanmıştır.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Çalışanların yükümlülükleri” kenar başlıklı 19. maddesi aşağıdaki gibidir:

“(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür.

 (2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır:

a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.

b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.

c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek.

ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.

d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.”

Davacı yasaya aykırı olarak, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiştir. Makineyi kurallarına uygun şekilde kullanmamıştır.  Güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmamıştır. Kişisel koruyucu donanımı kullanmamıştır. İş yerindeki makinede sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştığında ve koruma tedbirinde eksiklik gördüğünde işverene derhal haber vermesi gerekirken, yanlış ekipman kullanmakta ısrar edip kazaya kendi elleriyle zemin hazırlamıştır. Görev alanı olduğu iddia edilen yerde iş güvenliğinin sağlanması için işvereni ile iş birliği yapmamıştır. Davacının kendi kusuruyla kazaya sebep olması sebebiyle, müvekkilin iş yeri güvenliği için üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğinden ve gerekli önlemleri almadığından bahsedilemez.

Müvekkil şirketin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir kusuru, ihmali veya kastı yoktur.  Mezkur olayda müvekkil şirketin yürüttüğü iş ile meydana gelen kaza arasında illiyet bağı oluşmamıştır. Davacı işçi kendi kusuruyla kazaya sebebiyet vermiştir. Müvekkil şirket, işçinin veya diğer alt işverenlerin kusurlarından dolayı, uğranılan zarardan sorumlu tutulamaz.

İşvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)

Somut olayda müvekkil şirket, davacının işvereni sıfatını haiz değil ise de; kazanın müvekkil şirket bünyesinde gerçekleştiği iddiası mevcuttur. Müvekkil iş sağlığı ve güvenliğini korumak için alması gerekli tedbirleri her fırsatta yerine getirmiştir. Ancak davacı işçi iş güvenliği konusunda alınması gereken tedbirlere aykırı davranarak yaralanmasına sebebiyet vermiştir.

Öte yandan somut olayın gerçekleştiği belirtilen prefabrike ev 2011 tarihinde yapılmıştır. Davacının iş kazası geçirdiğini iddia ettiği evde, olay tarihinde bir inşaat bulunmamaktadır. Davacının diğer davalı alt işveren tarafından görevlendirilmiş olması karşısında, müvekkil şirketin oluşan kazadan bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Ek raporda müvekkil şirket aleyhine yapılan hesaplamalar fahiş miktarlarda olduğundan, raporu kabul etmiyoruz.

SGK tarafından davacıya X tarihleri arasında toplam 2.500 TL geçici iş göremezlik ödeneği ödemesi yapılmıştır. Bu ödeneğinin tamamı, toplam net gelirden mahsup edilmelidir.  

Sayın bilirkişi “geçici iş göremezlik nedeniyle maddi zarar hesabı” başlıklı kısımda SGK tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek kısmını %70 oranını baz alarak hesaplamıştır. Söz konusu ödemenin tamamının, toplam net gelir olan 3.108,73 TL üzerinden mahsup edilerek, geçici iş göremezlik nedeniyle maddi zarar hesabı yapılması gerekir. Ek raporun 2. sayfasında yer alan 2.556,64 TL x %70 = 1.789,65 şeklindeki hesabı kabul etmiyoruz. Aynı şekilde raporun son sayfasındaki sürekli iş göremezlik ödeneğinin %70 oranı üzerinden, SGK ilk PSD’nin rücu edilebilecek kısmına dair hesabı kabul etmiyoruz. Ödeneğin tamamının maddi zarardan mahsubu gerekmektedir.

SGK Adana Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi,  …. tarih ve 00693 sayılı kararıyla davacı sigortalının sürekli iş göremezlik oranını %29 olarak belirlemiştir. Sayın bilirkişi %29 oranı üzerinden hesap yapmıştır. SGK tarafından raporun alınmasının üzerinden 5 yıl süre geçmiştir. Davacının bu süre içinde iyileşme durumu göz önüne alınarak, maluliyet oranın yeniden tespit edilmesini talep ediyoruz.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin  03.07.2006 tarihli ve 2006/3357 E. 2006/10142 K. Sayılı ilamı “Dosya içerisinde bulunan gelir bağlama kararında, sigortalıda oluşan % 18 meslekte kazanma gücü kaybı oranı bakımından. 01.04.2005 tarihinde kontrol kaydı bulunmasına, giderek bu durumun, gerek rücu alacağına gerekse tavanı oluşturan miktara doğrudan etkili bulunması karşısında, kontrol sonucu araştırılarak, kazanma gücü kaybında bir değişiklik olduğunun belirlenmesi halinde, sigortalı tarafından açılan maddi tazminat davasında kesinleşen hesap öğeleri dikkate alınarak sürekli iş göremezlik oranına göre hesap raporunda yapılacak uyarlama ile karar vermek gerekirken, sigortalının kesinleşen meslekte kazanma gücü kaybı oranı belirlenmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması. usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” şeklindedir. Yargıtay içtihatları doğrultusunda, hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşacak meslekte kazanma güç kayıp oranının hiçbir duraksamaya yer vermeksizin saptanması gerekir.

Sonuç olarak, mezkur olayın meydana gelmesinde müvekkil şirketin kusursuz olması sebebiyle, müvekkil üzerine düşen kusur oranını ve sorumluluk tutarını kabul etmiyoruz.

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda izah edilen ve re’sen göz önüne alınacak sebeplerle;

1.Ek raporda yer alan kusur oranını ve sorumluluk tutarını kabul etmediğimizi belirterek, kusur raporunun alınmasının üzerinden geçen uzun zaman dilimi dikkate alınarak, davacının sürekli iş göremezlik oranının Adli Tıp Kurumundan rapor alınmak suretiyle yeniden tespit edilmesini,

2.Davacının kazanın gerçekleşmesindeki ağır kusuru dikkate alınarak, hatalı hazırlanan kusur raporu yerine, taraflarının kusur oranlarının tespiti için yeniden rapor aldırılmasını,

3.Haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddini vekaleten arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

İş kazası kusur raporuna itiraz dilekçesi 4

ADANA İŞ MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE

DOSYA NO :

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALILAR :

VEKİLİ :

KONU : SGK Tahkikat Raporuna Karşı Beyanlarımızın Sunumu

AÇIKLAMALAR :

Sayın Mahkemenizin yukarıda belirttiğimiz esasınıza kayıtlı dosyanız kapsamında 11.03.2021 tarihli duruşmanın 1 No’lu ara kararı ile tarafımıza Adana SG İl Müdürlüğü’nden gelen belgeleri inceleyip beyanda bulunmak üzere 2 hafta kesin süre verilmiş olup süresi içinde beyanlarımızı sunuyoruz. SGK Tahkikat dosyasındaki lehe olan hususları kabul etmekle birlikte aleyhe olan kısımları kabul etmiyor ve aleyhe hususlara itiraz ediyoruz. Şöyle ki;

KUSUR ORANINA YÖNELİK BEYANLARIMIZ;

Sosyal Güvenlik Kurulu Adana Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından hazırlanan İnceleme Raporunda davacı müvekkilin %20 oranında kusurunun bulunduğuna dair tespitleri kabul etmiyor, davacı müvekkil aleyhine olan tespitlere ve davacı müvekkile atfedilen KUSUR ORANINA İTİRAZ EDİYORUZ. Dava konusu iş kazası davalı yanın iş güvenliğine önem vermemesi ve iş güvenliğine ilişkin önlemleri almaması sonucu meydana gelmiştir. SGK tarafından hazırlanan tahkikat dosyası ile de işverenin Yasalardan kaynaklı kendi üzerine düşen edimlerin hiçbirini gerçekleştirmediği sabittir. Bu durumda davacı müvekkile atfedilebilecek bir kusur durumu mevzubahis bile değildir. Kaldı ki SGK İnceleme Raporu’nda; davacıya atfedilen kusurun hangi eylemine dayandığı somut bir şekilde açıklanamamış, farazi değerlendirmeler ile yetinilmiştir. Raporda davacı müvekkil hakkında ileri sürülen “Temel İSG Eğitimi aldığı halde dikkatsiz ve itinasız davrandığı” yönündeki iddialar; soyut, gerekçesiz, ve asılsız olup, tarafımızca kabulü asla mümkün değildir. Yaptırılacak bilirkişi incelemesi neticesinde davacı müvekkilin kusursuz olduğu ve davalı işverenin %100 kusurlu olduğu ortaya çıkacaktır. Bu cihetle kusur durumunun tespiti için DOSYANIN BİLİRKİŞİ HEYETİNE TEVDİİNE karar verilmesini talep ediyoruz.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2016/12417 E. 2018/4973 K. Sayılı 28.05.2018 Tarihli Kararı; “İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işverenin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. (Hukuk Genel Kurulunun 16/06/2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir )

Somut olayda, davalı şirketler arasında iş bu dava konusu olayla ilgili hukuki ilişkiye ilişkin her türlü sözleşme, geçici kabul ve kesin kabul tutanakları ile Ceza Dava Dosyası kapsamındaki bilgi ve belgeler de dosya arasına getirtilerek, olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanununun 77. maddesi ile yönetmelik hükümleri göz önünde tutularak yöntemince A sınıfı iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyetinden tarafların kusur oranlarının açıkça tespitine ilişkin kusur raporu almak, çıkacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, davalı … … ve … A.Ş.’nin kusuru hakkında yeterli inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmamıştır.” Şeklindedir.

Davacı müvekkile atfedilen KUSURA ve davacı müvekkilin davaya konu iş kazasında kusurlu olduğunu kabul etmemekle ve asla kabul anlamına gelmemekle birlikte KUSUR ORANINA da açıkça itiraz ediyoruz.

MALULİYET ORANINA YÖNELİK BEYANLARIMIZ;

Adana Kurum Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen Sürekli İş Göremezlik Derecesi tespitine ilişkin 11.11.2019 tarihli 20194500400 karar sayılı sağlık kurulu kararında davacı müvekkilin iş göremezlik derecesi %11,30 olarak tespit edilmiştir.

Davacı müvekkilin Kurum nezdinde yapmış olduğu itirazı üzerine verilen Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu 13.01.2020 tarih, 2020/3 Toplantı, 2020/734 Karar Sayılı kararında da davacı müvekkilin iş göremezlik derecesi %11,3 olarak tespit edilmiştir.

Adana Kurum Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen Sürekli İş Göremezlik Derecesi tespitine ilişkin 11.11.2019 tarihli 20194500400 karar sayılı KURUM SAĞLIK KURULU kararında davacı müvekkilin iş göremezlik derecesi için %11,30 olarak yapılan tespite İTİRAZ ediyoruz. Bu oranın tarafımızca kabulü mümkün değildir. Ayrıca Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 2020/3 Toplantı Sayılı, 2020/734 Karar Sayılı ve 13.01.2020 tarihli kararında yer alan %11,3 tespiti ve diğer tespitleri kabul etmiyor ve açıkça itiraz ediyoruz. Söz konusu inceleme usule, yasaya ve Yargıtay’ın Yerleşik İçtihatlarına açıkça aykırı şekilde eksik ve hatalı yapılmıştır.

Öncelikle yerleşik Yargıtay Kararları doğrultusunda, eldeki davaya konu iş kazasının gerçekleştiği 29.03.2018 tarihi dikkate alındığında, davacı müvekkilin maluliyet oranının, Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine göre belirlenmesi gerekirken, önceki mevzuat olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği göre belirlenmesi açıkça usule, yasaya ve Yerleşik Yargıtay İçtihatlarına aykırılık teşkil etmektedir. Bu haliyle kurulan hükümler Yargıtay tarafından eksik inceleme ile hüküm kurulmuş sayılarak bozulmaktadır. Davanın mahiyeti gereği önem arz eden bu eksikliğin giderilmesini talep ediyoruz.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/13321 E. – 2019/6555 K. Sayılı ve 22.05.2019 Tarihli Kararında; “Maluliyete ilişkin alınacak raporlar 11.10.2008 tarihinden önce; Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında; Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonra da; Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’ne uygun olarak düzenlenmesi gerekir.” Şeklindedir.

Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 2016/12807 E. 2019/5897 K. Sayılı 13.05.2019 Tarihli İlamında; “Davacı …’de oluşan gerçek zararın belirlenebilmesi açısından maluliyetin ve oranının usulüne uygun şekilde tespiti gerekmektedir. Maluliyete ilişkin alınacak raporların 11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Eldeki davada kaza tarihi 05.09.2013 dür. Maluliyet oranının, Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine göre belirlenmesi gerekirken, önceki mevzuata göre belirlendiği görülmüş, bu husus bozmayı gerekirmiştir.

O halde mahkemece, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez.” Şeklindedir.

Bütün bu açıklamalarımızın yanında davacı müvekkile verilen %11,30 meslekte kazanma gücü kaybı oranının tarafımızca kabulü mümkün değildir. Zira davaya konu iş kazası sebebiyle davacı müvekkil SAĞ ELİNDEN AĞIR ŞEKİLDE YARALANMIŞ, SERÇE PARMAĞI KOPMUŞ, YÜZÜK PARMAĞI KIRILMIŞ, ORTA PARMAK VE İŞARET PARMAĞI EZİLMİŞ VE BAŞ PARMAĞININ ETİ SOYULUP SADECE KEMİĞİ KALMIŞTIR. Müvekkilin sağ elindeki ağır hasar, görmüş olduğu tüm tedavilere rağmen giderilememiş ve netice itibariyle davacı müvekkil sağ elinden sakat kalmıştır. Davacı müvekkilin iş göremezlik derecesi %11,30 dan ÇOK DAHA FAZLADIR. Davacı müvekkil hala daha geçirmiş olduğu kazanın etkisindedir ve kaza sebebiyle sağ elinde hala hasar mevcut olup, davacı müvekkil hali hazırda sağ elini kullanamamaktadır. Dolayısıyla belirlenen %11,30 oranındaki iş göremezlik derecesi oranı BAŞLI BAŞINA ÇOK DÜŞÜKTÜR.

Bu nedenle davacı müvekkilin %11,30 olarak belirlenen sürekli iş göremezlik oranına itiraz eder, itirazlarımız doğrultusunda Adli Tıp Kurumu’ndan yahut Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan maluliyet oranının tespitine ilişkin rapor alınmasını talep ederiz.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2010/6056 Esas – 2012/979 Karar sayılı ve 02.02.2012 tarihli kararı; “…Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulu’nca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumu’nu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu, giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.” Şeklindedir.

Eksik inceleme ve hatalı değerlendirme neticesinde hazırlanmış olan itirazımıza konu %11,30 olarak tespit edildiği belirtilen davacı müvekkilin sürekli iş göremezlik oranı; hakkaniyete aykırı olduğu gibi davacı müvekkil açısından da çok büyük bir hak kaybına sebebiyet verecektir. Bu nedenle %11,30 olarak tespit edildiği belirtilen sürekli iş göremezlik oranına itirazlarımızın kabulü ile yeni bir rapor alınmasını talep ederiz.

NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıklanan ve Sayın Mahkemenizce re’sen nazara alınacak nedenlerle,

1-SGK İnceleme Raporunda davacıya %20 oranında atfedilen kusura ve kusur oranına İTİRAZLARIMIZI SUNAR ve dosyanın kusura ilişkin rapor aldırılmak üzere usul ekonomisi gereğince DURUŞMA GÜNÜ BEKLENMEKSİZİN bilirkişi heyetine tevdii edilerek kusur raporu aldırılmasına,

2-Adana Kurum Sağlık Kurulu 11.11.2019 tarihli 20194500400 karar sayılı Sağlık Kurulu Kararında davacının maluliyetine ilişkin %11,30 ve Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu 13.01.2020 tarih, 2020/3 Toplantı Sayılı, 2020/734 Karar Sayılı kararında davacının maluliyetinin %11,3 olarak tespit edildiği belirtilen maluliyet oranına ilişkin itirazlarımızı sunar, itirazlarımız doğrultusunda; davacının davaya konu iş kazası dolayısıyla maluliyetinin belirlenmesi amacıyla usul ekonomisi gereğince DURUŞMA GÜNÜ BEKLENMEKSİZİN Adli Tıp Kurumu yahut Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan maluliyet raporu alınmasına,

Karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir