Yukarıda esas numarası yazılı mahkemeniz dosyasında müvekkil 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesini ihlal etmiş bulunmasından bahisle cezalandırılması için açılan davada dava dilekçesi müvekkile 15/01/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davanın esasına ilişkin savunmalarımızı sunmaktayız.
Müvekkilimiz borçlunun vermiş olduğu ödeme taahhüdü, yukarıda Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı ve Yerleşmiş Yargıtay kararları tarafından geçerlilik unsurları içermemektedir. Hukuken geçerli olmayan taahhüdün yerine getirilmemesi nedeni ile, müvekkilimiz borçlunun mahkumiyeti karar verilmesi açıkça hukuka aykırılık teşkil edecektir. HESAPLAMALAR YANLIŞ YAPILMIŞTIR.
Yargıtay kararlarında belirtilen eksiklikler müvekkilin mahkum edilmesine neden olma ihtimali bulunan Adana İcra Müdürlüğü 2020/785. sayılı dosyasındaki taahhüt metninde AÇIKÇA İHLAL EDİLMİŞTİR.
İcra ve İflas Yasası’nın “Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza” başlığını taşıyan 340’ıncı maddesinde; Alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Nitekim; Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki “makbul sebep” kavramının, Anayasa’nın 38. maddesinin 9. fıkrasındaki “yerine getirememe” kavramından daha dar olduğu belirtilerek Anayasamızın bu madde ile, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik aciz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumakta olduğu belirtilmiştir.
Müvekkil borçlu tarım ürünleri satan bir esnaftır, ülkemizi saran Covid 19 salgını sebebi ile işleri bozulmuştur. İş yapamaz duruma gelen müvekkil evli ve bir çocuk babasıdır, geçimini zor temin etmektedir. Kasten borç ödememe veya hile ile borçtan kaçma gibi bir durumu yoktur. Covid-19 sürecinin doğurduğu koşulların mücbir sebep sayıldığı hukuki bir gerçek. Dolayısıyla müvekkil borçlunun sırf Covid-19 sebebiyle taahhüdünü ihlal ettiği ortadadır, bu sebeple İİK md 340’daki “makul sebep” ile müvekkil borçlu borcunu ödeyememiştir.
Anayasamızın ve Kanunlarımızın amir hükümleri gereği; Sadece “ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları zorunludur. Bu nedenle müvekkil borçlunun geçim kaynaklarının neler olduğu, yaşayış tarzı ve gelir kaynaklarının tespiti ile ilgili hiçbir ara karar kurulmamıştır, müvekkil borçlunun borçtan hile ile kaçınıp kaçınmadığının ve bu bilgiler ışığında yargılanması yapılması gerekirken, mahkemece bu konuda hiç bir araştırılma yapılmamıştır. Bu nedenle, müvekkil borcu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Taahhüt tarihinde yapılan faiz ve tutar hesaplamaları yanlış yapılmıştır, tebligat gideri yazılmamıştır, bu sebepler ile bilirkişi marifeti ile yeniden hesaplama yapılmasını talep ediyoruz.
Ayrıca müvekkil hakkında sosyal ve ekonomik durum araştırması yaptırılmamıştır bu hususa ilişkin olarak ara karar da kurulmamıştır.
Yerleşik Yargıtay uygulamalarından da anlaşılacağı üzere taahhüdü ihlal suçlaması ile ceza verilmesi çok sıkı şartlara bağlanmıştır, bu şartların oluşmaması ve ceza verilmesi durumunda telafisi güç zararlara yol açacaktır, taleplerimizin yerine getirilmesini ve yukarıda açıklamış olduğumuz re’sen göz önüne alınacak sebeplerle, müvekkil sanık hakkında unsurları oluşmayan taahhüdü ihlal suçundan beraatine karar verilmesini talep etme zorunluluğumuz hasıl olmuştur.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah olunan ve resen gözönünde bulundurulacak nedenlerle müvekkil Hüseyin Rençber’in beraatine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.