İştirak Nafakası Nedir?
Bilindiği üzere henüz 18 yaşına erişmemiş çocuğa verilen nafakaya “iştirak nafakası” denir. İştirak nafakası velayet sahibi hangi eş ise onun lehine verilir. Velayet sahibi eş iştirak nafakası sayesinde çocuğunun iaşesi ve geçimini sağlayacaktır. Peki bir kez hükmedilen iştirak nafakası daha sonra tekrardan artırılabilir mi?
İştirak Nafakası Arttırılabilir Mi?
Hâkim, istem üzerine çocuğa verilmekte olan iştirak nafakası miktarını yeniden belirler. İştirak nafakası artırılabileceği gibi azaltılması da mümkündür.
Boşanmanın çocuklara ilişkin sonuçları kesin hüküm oluşturmaz. Başka bir anlatımla velâyet, kişisel ilişkinin düzenlenmesinde olduğu gibi hâkim ana, babanın ve çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir ve hatta kaldırabilir.
Aile mahkemesi hâkimi çocuklara ilişkin önlemleri kapsayan boşanma hükmünün çocuklarla ilgili kısmını değişen şartlara uydurabileceğinden ancak koşullar varsa iştirak nafakasını arttırabilir.
İştirak Nafakasının Arttırılmasına Yüksek Mahkeme Nasıl Bakıyor?
“Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere, Türk Medeni Kanunu’nun 330. maddesinde “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur. Nafaka her ay peşin olarak ödenir. Hakim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
Yine Türk Medeni Kanunu’nun 331. maddesi; “ Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” hükmünde belirtildiği üzere, iştirak nafakasında artırım veya indirim istenebilmesi mümkündür. Ne var ki, nafaka miktarının arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu öngörmesi gerekmektedir” (Y2HD, 09.04.2014, E. 2013/24303, K. 214/8398)
İştirak Nafakası Nasıl Arttırılır?
Hâkim iştirak nafakasına ilişkin düzenlemeyi önüne gelen bir dava dolayısıyla kendiliğinden yapabileceği gibi ana ya da babanın usulüne uygun şekilde açabileceği bir dava ile de yapabilir. Hakime, çocuklara ilişkin önlemleri kapsayan boşanma hükmünün çocuklarla ilgili kısmını değişen şartlara uydurma olanağı ve yetkisini veren yasal dayanak Türk Medeni Kanunu’dur.
İştirak Nafakasının Arttırılması Şartları Nelerdir?
Nafakanın ÜFE Oranında Arttırılması Gerekir
“Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, takdir edilen nafaka miktarının gelecek yıllarda artırılması konusunda oran olarak TÜİK’in yayınladığı yıllık ÜFE oranı benimsenmekte olup, mahkemece; takdir edilen nafaka miktarının tefe-tüfe oranında artırılmasına karar verilmesi de isabetli bulunmamıştır.” (Y3HD, 25.01.2017, E. 2016/10852, K. 2017/640)
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansız ve hatta kaçınılmaz olduğundan “iştirak nafaka miktarı az da olsa artırılmalıdır” görüşündedir.
İlk Nafaka Kararından Bu Yana Makul Bir Süre Geçmelidir
“….Davada, önceki iştirak nafakasının yetersiz kaldığı belirtilerek artırılması istenilmiş; mahkemece, artırılması istenen nafaka karar tarihinden bu dava tarihine kadar 5 aylık bir süre geçtiği bu zaman içinde tarafların sosyo-ekonomik koşullarında bir değişiklik olmadığı,mevcut nafaka miktarının küçüğün ihtiyaçları için yeterli bulunduğu gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, TMK’nun 331. maddesine göre: “Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler…”Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır.
Ayrıca her davanın açıldığı günkü koşullarda değerlendirilmesi esastır. Somut olayda artırılması istenen önceki nafaka 02.10.2002 tarihindeki şartlara göre takdir edilmiş olup, işbu davanın açıldığı 06.10.2003 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında değişme olduğu açıktır.
Bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansızdır. Kaldı ki bu süre içinde çocuğun yaşı ve eğitim düzeyine göre ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. Böylece TMK‘nun 4. maddesinde vurgulanan “hakkaniyet” ilkesine ve 330. maddesine göre ihtiyaca uygun bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken istemin tümüyle reddi doğru görülmemiştir. “ (Y3HD, 6.4.2004, 3086-3303.)
“….önceki dava 25.9.2002, bu dava ise 26.9.2003 tarihinde açılmış olup bir yıllık süre dolduktan sonra istemde bulunulduğu gibi, bu süreçte tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının günün ekonomik koşulları gözetildiğinde olumlu olarak değişeceği ve müşterek çocuğun yaş ve eğitim düzeyi itibariyle ihtiyacının da doğal olarak artacağı, böylece mevcut nafakanın da artırılmasının kaçınılmaz olduğu dikkate alınmadan, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Mahkemece TMK‘nun 4. maddesinde vurgulanan “hakkaniyet” ilkesi de gözetilerek nafaka miktarı az da olsa artırılmalıdır.”(Y3HD, 17.5.2004, 4976–5214)
Tarafların Ekonomik Durumunda Değişiklik Olabilir
İştirak nafakasının arttırılması için tarafların mali durumlarının değişmesi gerekir. Bu değişiklik olağanüstü veya olağan olabilir.
İştirak nafakası alacaklısı davacının ihtiyaçları ile iştirak nafakası yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik varsa TMK 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde iştirak nafakasının artırımına gidilmesi gerekir.
“...mahkemece bir yıl önce takdir edilen iştirak nafakasının; çocuğun ihtiyaçlarının artması, ülke ekonomisindeki gelişmeler ve yüksek enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücünün azalması hususları gözönünde bulundurularak, TMK.nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak uygun bir miktarda artırılması gerekir.”(Y3HD, 4.3.2004 , 1735-1617 )
“Tarafların 01.06.2005 tarihinde boşandıkları, boşanma neticesinde müşterek çocuklar Derya ve Zehra‘nın velayetlerinin davacı anneye verildiği ve çocuklar lehine aylık 75’er TL iştirak nafakalarına hükmedildiği, müşterek çocuklardan Zehra‘nın yatili olarak fen lisesinde eğitim gördüğü, diğer müşterek çocuk Derya‘nın ise Anadolu Lisesi‘nde eğitimine devam ettiği, davalının ise berber olarak çalışıp aylık 1.200 1.300 TL geliri bulunduğu anlaşılmaktadır. Boşanma kararının kesinleştiği 24.03.2006 tarihi ile eldeki artırım davasının açıldığı 13.01.2015 tarihi arasında geçen yaklaşık 9 yıllık sürede müşterek çocuklarının ihtiyaçlarının arttığının sabit olması karşısında, müşterek çocuklar için hükmedilen iştirak nafakalarında TMK 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde artırımına gidilmesi gerekirken, mahkemece yanılgılı değerlendirme ile TÜİK‘in belirlediği ÜFE oranında artışa hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”(Y3HD, 12.06.2017, E. 2016/22622, K. 2017/9770 )
“....önceki nafakanın 2001 yılında takdir edildiği aradan 3 yıl geçtiği bu süreçte çocuğun yaşı ve eğitim düzeyi itibariyle ihtiyaçlarının doğal olarak arttığı anlaşılmaktadır. Böylece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocuğun artan ihtiyaçları dikkate alınarak nafakanın az da olsa “hakkaniyet” ölçüsünde artırılmasıgerektiği gözetilmeden tümüyle reddi doğru görülmemiştir.” (Y3HD, 19.4.2003, 3354-3886)
Çocuğun İhtiyaçlarının Göz Önüne Alınması Gerekir
“Türk Medeni Kanunu’nun 182/2 maddesi gereğince; velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafin ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmelidir.Dosya içeriğinden, tarafların boşanması ile birlikte müşterek çocuk 2001 doğumlu Tuba Ebrar ve 2004 doğumlu Ayşe Sude’nin velayetinin davacı anneye bırakıldığı, boşanma kararı ile birlikte müşterek çocuklar için ayrı ayrı aylık 100 TL iştirak nafakasına karar verildiği, artırım davası neticesi iştirak nafakasının aylık 150 TL’ye yükseltildiği, davacının ev hanımı olup, üç ayda bir 500 TL sosyal yardım aldığı, aylık 500 TL’ye kirada oturduğu, davalının ise ziraat mühendisi olup aylık 3500 TL maaş aldığı, aylık 300 TL’ye lojmanda oturduğu, üzerine kayıtlı bir evi ve aracı bulunduğu, yeniden evlendiği anlaşılmaktadır. Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında yaklaşık üç yıl süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, müşterek çocukların yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve müşterek çocukların yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetildiğinde; yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarı az olup, hakkaniyete uygun bulunmamıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocukların yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, TMK’nun 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun bir nafakaya hükmetmek olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” (Y3HD. 08.03.2017, E. 2016/13807, K. 2017/2728)
Tarafların Ekonomik Durumunda Kayda Değer Bir Değişiklik Yoksa
İştirak nafakası alacaklısı davacının ihtiyaçları ile iştirak nafakası yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; iştirak nafakasının TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırımına gidilmesi gerekir.
“...Davalının, zabita araştırmasındaki kendi beyanından; önceki davadaki ekonomik durumuna göre, gelirinin arttığı anlaşılmaktadır.Nafakanın takdirinde, davalının hayat koşulları ve ödeme gücünün de dikkate alınması gerekmekte ise de; bu durum, yani davalının gelir seviyesinin düşüklüğü, nafakanın artırılması gerekliliğini büsbütün ortadan kaldırmaz. Hakim, nafaka takdirinde; nafaka alacaklısı kadının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumu arasındaki dengeyi kurarak, hakkaniyet ölçüsünde nafakayı artırmalıdır. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde ret kararı verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.” (Y3HD, 24.5.2004, 5719-5483)
“...Davalının önceki boşanma davasına göre maaşı artmıştır. Nafakanın takdirinde, davalının hayat koşulları ve ödeme gücünün de dikkate alınması gerekmekte ise de; bu durum, yani davalının gelir seviyesinin düşüklüğü nafakanın artırılması gerekliliğini büsbütün ortadan kaldırmaz. Hakim, nafaka takdirinde; nafaka alacaklısı kadının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumu arasındaki dengeyi kurarak, hakkaniyet ölçüsünde (az da olsa) nafakayı artırmalıdır. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde red kararı verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”(Y3HD, 7.6.2004, 6624-6158 212)
“...Davalının gelirinde önemli ölçüde bir artış olduğunun anlaşılmasına göre, nafakanın da en az bu ölçüde artırılması gereklidir. Her ne kadar, davalı tanıkları, davacının camcı dükkanı açtığını beyan etmişler ise de, bu husus kanıtlanmış değildir. Soyut ifadelere dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiştir” (Y3HD, 16.2.2004, 961-914)
İştirak Nafakasının Hakkaniyetin Gerektirdiği Miktarda Arttırılması Gerekir
İştirak nafakasının artırımı için hakkaniyet de bunu gerektiriyor olmalıdır. Yani hakim tarafından tüm sosyal dinamik ve değişkenler göz önünde bulundurulur ve vicdanı rahatlatacak bir şekilde karar verilir.
“... iştirak nafakasının; çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşullarındaki paranın alım gücü ile genel ihtiyaçlarına uygun olarak ana-babanın mali durumları da gözetilmek suretiyle takdiri gerekir. Somut olayda, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre ve özellikle davacı annenin öğretmen olup, gücü oranında çocuğun bakım ve eğitim masraflarına katkısının olacağı dikkate alındığında; henüz ilkokula giden küçük çocuk için takdir edilen nafaka fazladır. Buna göre, mahkemece TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan “hakkaniyet” ilkesi doğrultusunda daha uygun bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.” (Y3HD, 22.12.2003, 15004-14569)
“…. davalının Astsubay olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Tarafların mali ve sosyal durumları ile çocuğun ihtiyaçları dikkate alındığında takdir edilen iştirak nafakası hak ve nesafete uygun olmayacak şekilde düşüktür. Mahkemece, TMK’nun 4. maddesinde vurgulanan “hakkaniyet” ilkesi ölçüsünde nafaka artırılarak hükmedilmelidir.” (Y3HD, 19.4.2004, 3866-3887)
Nafaka Artırım Davası İçin Belli Bir Zaman Geçmesi Gerekmez
İştirak nafakasının artırımını isteyebilmek için belirli bir sürenin geçmiş olması gerekmemektedir.
“…. Yasada nafakanın artırılabilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır. Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilecektir” (Y3HD, 9.3.2004 , 1740-1789)
“Davacı vekili dilekçesinde; tarafların 7. Aile Mahkemesinin 2011/1033 Esas 2012/1912 Karar sayılı kararı ile boşandıklarını, 2006 doğumlu müşterek çocuk Elif Nil’ in velayetinin müvekkiline bırakıldığını ve müşterek çocuk için 800,00 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini; 2012 yılında hükmedilen 800,00TL’nin müşterek çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini, müşterek çocuğun koleje devam ettiğini, servis kullandığını ileri sürerek; daha önce hükmedilen nafakanın aylık 2.000,00TL ye çıkartılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin iştirak nafakasını düzenli olarak icra kanalıyla ödediğini, çocuğun nafaka dışındaki ihtiyaçlarını da karşıladığını; boşanma aşamasında müvekkilinin İstanbul’a yerleştiğini ve çalıştığı yer tarafından ödenen kira yardımının kesildiğini, yabancı dil tazminatının da 22.11.2014 ten itibaren kesileceğini, müvekkilinin en son 5.711,28 TL maaş aldığını; davacının çalıştığını ve aylık en az 3.000 TL geliri olduğunu, davacının aylık maaşı, ek ders ve sınav gözetmenlik ücretleri dikkate alındığında müvekkiline yakın bir maaş aldığını; davacıya 2014 yılında maddi manevi tazminat, mal tasfiyesi adı altında ödenen 57.910,92 TL’nin müvekkilini maddi anlamda yıprattığını, davacının maddi durumunda müvekkilinin aksine artış meydana geldiğini, boşanma kararının 27.01.2014 tarihinde kesinleştiğini, aradan henüz bir yıllık süre dahi geçmeden eldeki davanın açıldığını, talebin fahiş olduğunu savunarak; davanın reddini ve nafakanın her yıl TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranlarına göre artırılmasını talep etmiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, iştirak nafakasının dava tarihinden itibaren 1.000 TL’ye yükseltilmesine, nafakanın gelecek yıllarda ÜFE-TÜFE oranlarında artırılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafindan süresinde temyiz edilmiştir. TMK.’nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.
Diğer taraftan iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafin bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması da gerekmektedir.
Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların, 26.12.2012 tarihli karar ile boşandıkları,2006 doğumlu müşterek çocuğun velayetinin anneye verildiği, karar ile müşterek çocuk lehine 800 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verildiği, kararın temyiz edilmesi sonucunda Yargıtay 2. Hukuk Dai resinin 27.01.2014 tarih ve 2013/8658 E.2014/1434 K. sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği, hükmün 14.03.2014 tarihinde kesinleştiği; davacı kadının öğretmen olduğu, 2.300 TL civarında maaş aldığı, annesine ait evde kira vermeden oturduğu, 2000 model Opel Corsa marka otomobili olduğu, müşterek çocuğun Pinar koleji ilkokul 4. sınıf öğrencisi olduğu; davalı babanın ise, Vakıfbank Bilgi işlemde çalıştığı, aylık 5.000 TL gelirinin bulunduğu, babasına ait evde kira vermeden oturduğu, 2004 model Opel Vectra marka otomobili olduğu anlaşılmaktadır.Dosya içerisine alınan belgelerden, davacının 2014/8. dönemi maaş bordrosunda 2.355,3 TL, 2015/1-10 aylarında 2.444,9 TL ile 2.650,57 TL arasında maaş aldığı, bu dönem içinde 276,51 TL ile 692,15 TL arasında değişen miktarda ek ders ücreti aldığı; davalının ise, 2014 yılı içerisinde almış olduğu maaş, ikramiye, net ödeme, performans primi, temettü, ödeme farkı ve sözleşme farkı ödemeleri dikkate alındığında aylık ortalama 11.538,20 TL geliri olduğu görülmüştür.
Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Tarafların 26.12.2012 tarihinde boşandıkları, boşanma kararının iştirak nafakası yönünden 14.03.2014 tarihinde kesinleştiği, iş bu nafaka artırım davasının ise 01.10.2014 tarihinde açıldığı görülmüş olup, nafakanın takdir edildiği tarihten itibaren eldeki dava arasında geçen süre içerisinde müşterek çocuğun yaşı ve eğitim durumu dikkate alındığında ihtiyaçlarının da doğal olarak arttığının kabulü gerekmektedir. Hal böyle olunca, davaya konu nafakanın niteliği, tarafların boşanmaları ve nafaka takdiri sonrasında aradan geçen süre, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçlarındaki artış, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafaka yükümlüsü davalı babanın ekonomik durumu ve ödeme koşulları hep birlikte, dikkate alındığında takdir edilen ve artırılan nafaka miktarı azdır. Mahkemece; TMK.nun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde nafakanın artırımına gidilmesi gerekirken, yazılı şekilde az miktarda iştirak nafakası takdiri isabetli olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” (Y3HD, 20.10.2016, E. 2016/7595, K. 2016/11886)
Nafakanın Kaldırılması Davası Varsa İştirak Nafakasının Arttırılması İçin Bu Davanın Sonucu Beklenmelidir
İştirak nafakasının artırılması istenilmişken nafaka yükümlüsü de iştirak nafakasının kaldırılmasını istemişse, arttırma davasına bakan hâkim diğer davanın sonucunu beklemelidir. (Y2HD,27.3.1998. 3381/3804)
Nafakanın Arttırılması Davası Nasıl Açılmalıdır?
İştirak nafakasının artırılması usulüne uygun açılmış olan bir dava ile gerçekleştirilebilir.
“…..Bozmadan önce müşterek çocuk için 300 milyon iştirak nafakası takdir edilmiş ve bu yön kesinleşmiştir. Mahkemece bu kesinleşme dikkate alınmadan iştirak nafakasının 50 milyon artırılması isabetsizdir. Hükmün bu yönden bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.“(Y2HD, 21.02.2005, 16825–2372)
İştirak Nafakasının Arttırılması Davasında Tebligat Süreci
İştirak nafakası artırım davası usulüne uygun şekilde incelenmelidir.
“Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; tarafların boşanmalarından sonra müvekkilinin ve müşterek çocuğunun davalıya ait konutta yaşadıklarını, ancak, davalının bu konutun tahliyesi ve ecrimisil talebi ile açtığı dava sonunda Küçükçekmece 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/12/2014 günlü kararı ile 33.250.00 TL ecrimisilin davacı tarafından davalıya ödendiğini, davacının ekonomik yönden sıkıntıya düştüğünü; ayrıca, geçen yıllar içerisinde küçüğün büyüdüğünü, eğitim ve sosyal giderlerinin arttığını, paranın alım gücündeki düşüş de dikkate alınarak; aylık iştirak nafaka sinin 700.00 TL ye yükseltilmesine ve her yıl artışına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; davalının bilinen adreslerine tebligat yapılamadığından, davalinin avukatı tarafından Küçükçekmece 5.Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açarken vermiş olduğu “Dedo Çanta Şevketpaşa Mahallesi, Şahinkaya Sokak, No:28. Kat :3 Okmeydanı/İSTANBUL’ adresine tebligat yasasının 35. maddesi uyarınca 28/04/2015 tarihinde tebligat yapılmış ise de; davalının süresi içinde cevap vermediğinin anlaşıldığı ve davacının mali durum araştırmasına göre bu dava tarihinde çalıştığı, aylık ücretinin 2.000,00 TL olduğunun anlaşıldığı gibi, davalının ise; dosya kapsamına göre Avcılar ilçesinde bir konutunun bulunduğu, davacıdan ecrimisil bedeli olarak Küçükçekmece 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/12/2014 tarihli kararı ile bir miktar para aldığı, ayrıca, işyerinin bulunduğu boşanma davasındaki mali durum araştırması itibariyle çalıştığı, sürekli ve düzenli gelirinin bulunduğu; bu durumda, nafakanın takdir edildiği tarihten itibaren yaklaşık 5 yıllık süre içerisinde nafakada artış olmadığı, küçüğün eğitim, öğretim ve sosyal giderlerinin arttığı; davalının, küçük ile annesini kendisine ait konuttan çıkarttığı gibi davacıdan ecrimisil bedeli adı altında mahkeme kararı ile bir miktar para aldığı, davacı yönünden davacının geliri ile küçüğün giderlerinin karşılanmasının güç olduğu anlaşıldığından; hakkaniyet kuralları uyarınca daha önce belirlenen aylık 200,00 TL iştirak nafakasının dava tarihinden geçerli olmak üzere aylık 500,00 TL’ye yükseltilmesinin uygun görüldüğü gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre; “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” “(Ek fikra: 11/01/2011-6099 S.K./3. mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayit sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” Belirtilen yasal düzenleme uyarınca, muhataba çıkarılacak tebligat, öncelikle muhatabın bilinen en son adresinde Tebligat Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre yapılacak, bilinen en son adrese çıkartılan bu tebligattan sonuç alınamaz ise, Tebligat Kanunu’nun 10. maddesi gereği muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi esas alınarak (Tebligat Kanunu’nun madde 21/2 uyarınca) tebliğ işlemleri yapılacaktır.
Yine, 6099 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile değişik 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesinin ikinci fikrasına göre, “Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Tüm bu düzenlemeler gözetildiğinde, artık, adres kayit sisteminde yazılı adresi bulunanlara, 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebligat yapılamayacak olup; bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, adres kayıt sisteminde yazılı adresine, 21. maddenin ikinci fıkrasına göre tebliğ yapılması gerekecektir. Dosyada; dava dilekçe sinin tebliği için davalı adına çıkarılan tebligat evrakının, davalının başka bir dava açarken beyan ettiği ‘Dedo Çanta Şevketpaşa Mahallesi, Şahinkaya Sokak, No:28. Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL’ adresine çıkarıldığı, bu tebligatin sonuçsuz kalması üzerine ise , davalının adres kayıt sisteminde mevcut güncel bir adresinin bulunup bulunmadığı araştırılmaksızın, sonraki tebliğ işlemlerinin Tebligat Kanunu’nun 35. Maddesi hükümlerine göre yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu nun 27. Maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı; Avrupa İnsan Hakları Söz leşmesinin 6. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir parçasını oluştur maktadır. Madde gereğince davanın tarafları kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak iddia ve savunmanın bir parçasıdır ve temel dayanağını Anayasanın 36. Maddesinde yer alan hak arama özgürlüğüne ilişkin düzenlemeden alır.
Anayasanın 36. Maddesine göre, herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mecileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Maddeye göre, hukuki dinlenilme hakkı yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirme yapmasını ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir. Dolayısıyla, hukuki dinlenilme hakkı, davanın tarafları için bir hak olarak ortaya çıktığı halde, mahkemeler için bir ödev niteliğindedir.
Davalıya çıkartılacak tebligatin usulüne uygun şekilde düzenlenip tebliğ edilmesi hukuki dinlenilme hakkının gereğidir. Mahkemece, tebligat usulüne uygun yapılmadığından, davalı aleyhine açılan işbu davadan ve verilen karardan haberdar olamamıştır. Davalıya yapılan tüm tebligatlar Tebligat Kanununun 35. Maddesine göre yapılmış ve tebliğler geçerli sayılmıştır. Oysaki, 35. maddede açıkça düzenlendiği üzere adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği takdirde adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi mevcutsa yani, davalının mernis adresinin bulunması halinde artık 35. maddeye göre tebligat yapılamaz. Mernis kayıtlarına bakılması durumunda, davalının adres kayıt sistemindeki tebligat adresine ulaşılması mümkündür. Mahkeme, davalının mernis adresini araştırdığına veya bulunamadığına yargılamanın hiçbir aşamasında değinmemiştir.Davalının sosyal ve ekonomik durum araştırması raporunun cevabi yazısinda dahi mahkemece gösterilen adreste oturmadığı ve Adres Kayıt sisteminde yeni bir adresinin bulunduğu belirtilmiş, ancak, mahkeme işbu yazının cevabını beklemeden karar vermiştir. Öyle ise, mahkemece; bu ilkeler gözetilerek, davalı tarafa usulünce tebligat yapılıp, taraf teşkilinin sağlanmasından sonra, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davalının yokluğunda yapılan yargılama sonucu hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.”(Y3HD, 15.02.2016, E. 2015/16808, K. 2016/1713)
İştirak Nafakası Davasına Derdestlik İtirazında Bulunulamaz
Daha önce açılan iştirak nafakası artırım davasının kesinleşmemiş olması yeni bir iştirak nafakası artırım davasının açılmasına engel değildir.
“Davacı -karşı davalı vekili dilekçesinde; Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/67 Esas ve 2006/117 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, söz konusu karar ile davalı lehine aylık 50,00 TL yoksulluk nafakası, müşterek çocuk 1998 doğumlu Ayşe için ise 50 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini; davalı tarafından Afyonkarahisar Mahkemesi’nin 2010/85 Esas sayılı dosyası ile artırım talepli dava açıldığını, bu karar ile davalı lehine aylık 50,00 TL yoksulluk nafakasının 100 TL’ye, müşterek çocuk Ayşe için 50 TL iştirak nafakasının 100 TL’ye yükseltildiğini, Afyonkarahisar Mahkemesi’nin 2012/525 Esas sayılı ilamı ile de, müşterek çocuk Ayşe için 100 TL iştirak nafakasının 200 TL ye yükseltildiğini, müvekkilinin bu nafakaları ödemekte zorlandığını ayrıca davalının başka biriyle evliymiş gibi yaşamını sürdürdüğünü, bu nedenle yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, mahkeme aksi kanaatte ise hakkaniyete uygun bir miktar indirim yapılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediğini, davacının iddialarının asılsız olduğunu davanın reddi ile aradan geçen zamanda takdir edilen nafakaların ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığını bu nedenle, yoksulluk nafakasının 300,00 TL’ye; iştirak nafakasının 400 TL’ye çıkartılmasını talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; asıl davanın reddi ile yoksulluk ve iştirak nafakaların artırımına ilişkin karşı davanın ise der dest olduğu, artırım talebinin ayrı bir dava olarak görülemeyeceği gerekçesi ile karşı davanın reddine karar verilmiş, hüküm davali-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Asıl dava; yoksulluk nafakasının kaldırılması; karşı dava ise iştirak ve yoksulluk nafakasının artırımı istemine ilişkindir. Anne baba, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.(TMK m.182) Anne ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.(TMK m.328/1) Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçlarıyla anne ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafakanın takdirinde çocuğun alıştığı yaşam şekli dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan nafaka miktarı belirlenirken, çocuğa fiilen bakan anne babanın, bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olan harcamalarin dikkate alınması zorunludur. Hakim, nafaka takdirinde; nafaka alacaklısı çocuklarin ihtiyaçlarıyla nafaka yükümlüsünün gelir durumu arasındaki dengeyi kurarak, hakkaniyet ölçüsünde nafakaya hükmetmelidir. Yine, TMK. nun 176/4. maddesine göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oraninda artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.
Somut olayda; tarafların Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/67 Esas ve 2006/117 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, söz konusu karar ile davacı lehine aylık 50,00 TL yoksulluk, müşterek çocuk Ayşe için ise 50 TL iştirak nafakasina hükmedildiğini, davacı tarafından Afyonkarahisar Mahkemesi’nin 2010/85 Esas sayılı dosyası ile artırım talepli dava açıldığını bu karar ile davacı lehine aylık 50,00 TL yoksulluk nafakasının 100 TL‘ye, müşterek çocuk Ayşe için 50 TL iştirak nafakasının 100.00 TL ye yükseltildiği, söz konusu kararın 24.01.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Derdestlik itirazına konu edilen Afyonkarahisar Mahkemesi’nin 2012/525 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde ise, davacısının Ünzile Kartop ,davalının ise Mehmet Şahin olduğu, dava tarihinin 13.06.2012 olup, işbu dava tarihi olan 22.04.2014 tarihinden yaklaşık olarak 2 yıl kadar önce açılıp derdest olduğu, yapılan yargılamada müşterek çocuk Ayşe için 100 TL iştirak nafakasının 200 TL ye yükseltildiği, davacının yoksulluk nafakasının artırılması talebinin reddine karar verildiği, söz konusu kararın salt yoksulluk nafakasının TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması gerektiği belirtilerek, bozulmasına karar verildiği ve bozma sonrası ilgili bozma ilamına direnilmek suretiyle yoksulluk nafakası yönünden yargıla maya devam edildiği anlaşılmaktadır.
Her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir. Yoksulluk ve iştirak nafakasının artımına ilişkin davanın kesinleşmemiş olması nafakaların artırılması için yeni bir dava açılmasına engel değildir. Nitekim, derdestlik itirazına konu edilen Afyonkarahisar Mahkemesinin 2012/525 esas sayılı dosyasının dava tarihinin 13/06/2012 olup, iş bu dava tarihinin 22/04/2014 olduğu anlaşılmakla, iki davanın açıldığı tarihlerin arasında iki yıl geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. O halde, mahkemece; derdestlik koşullarının oluşmadığı dikkate alınarak; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakaların niteliği, davacı-karşı davalının gelir durumu, küçüğün yaşı, eğitim düzeyi ve ihtiyaçları nazara alınarak, davalı-karşı davacı ve müşterek çocuk için TMK md. 4’de vurgulanan hakkaniyet ilkesi uyarınca karar verilmesi gerekirken, karşı davanın reddine şeklinde karar verilmiş olması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Y3HD, 09.05.2016, E. 2016/3096, K. 2016/7350)
“4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Tazminat ve Nafakanın Ödenme Bi çimi” başlıklı 176. maddesinin 1.fikrasında “Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.” 4.fikrasında da; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” denilmekte; “Hakimin Takdir Yetkisi” başlıklı 182 maddesinin 2.fıkrasında;”Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur.
Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” ; 3. fikrasında da “Hakim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” hükmü yer almaktadır. Yine aynı Kanunun “Durumun Değişmesi” başlıklı 331. maddesinde; “Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde taraflarca her zaman nafaka artırımı davası açılabilir. Aynı konuda, fakat değişik dönemlere ilişkin olmak üzere daha önce açılan davaların derdest olması ya da karara bağlanıp ta kararın kesinleşmemesi takip eden dönem için nafaka artırım davası açılmasına engel değildir. (YHGK, 15.07.2009, E. 2009/3-352, K. 2009/348)
“…Davada, önceki iştirak nafakasının yetersiz kaldığı ileri sürülerek artırılması istenilmiş; mahkemece, derdestlik nedeniyle istemin reddine karar verilmiştir. Oysa, her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir. Önceki nafaka artırım davasının kesinleşmemiş olması yeni dava açılmasına engel değildir. Nitekim iki dava tarihi arasında yaklaşık 1 yıl geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. O halde mahkemece, derdestlik koşullarının (dönem itibariyle) oluşmadığı dikkate alınarak derdestlik itirazının reddi ile küçüğün yaşı, eğitim düzeyi ve davalının ekonomik gücü doğrultusunda önceki davanın kesinleşmesi de beklenerek sonucuna göre “hakkaniyete” uygun bir miktar nafaka artırılarak hükmedilmelidir.”(Y3HD, 29.3.2004, 2744-2916)
Anlaşmalı Boşanma Davasında Verilen İçin Açılabilir
Anlaşmalı boşanma sonucu verilen iştirak nafakası da değişen durumlar ve hakkaniyet gerektiriyorsa değiştirilebilir.
“Davacı, boşanma kararı ile davalı eş için hükmedilen aylik irat şeklindeki yoksulluk nafakasının ve çocuk için hükmedilen iştirak nafakasının mali durumundaki bozulma nedeniyle indirilmesini talep etmiştir. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirmesi halinde; irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakaların artırılması veya azaltılması mümkün ise de, davacı mali durumunda ciddi olarak olumsuz yönde bir değişiklik olduğunu kanıtlayamamıştır. Bu durumda davanın reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. “(Y2HD, 22.04.2015, E. 2015/5903, K. 2015/8335)
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulmuşsa, taraflar; artık o akitle bağlı tutulamazlar. Değişen bu koşullar karşısında sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler görüşünü sergilemiştir:
“Davacı, anlaşmalı boşanma neticesinde müşterek çocukları olan 2013 doğumlu Efsa Deniz‘in velayetinin davalıya verildiğini, davalı için aylık 300 TL ve müşterek çocuk için ise aylık 700 TL nafakalara hükmedildiğini, kendisinin ekonomik durumunun boşanma sonrasında olumsuz olarak değiştiğini ve iflas ettiğini, sonrasında ise askere gitmek zorunda kaldığını ileri sürerek, kendisinin mecburi askerlik yapması nedeniyle askerliğe başladığı tarihten askerliğin bitiş tarihine kadar nafakadan muaf tutulmasına yönelik tedbir kararı verilmesini ve davalı ile müşterek çocuk Efsa Deniz için boşanma neticesinde hükmedilen nafakaların 100,00‘er TL‘ye indirilmesini istemiştir.
Davalı, davacının askerliğinin geçici bir durum olduğunu, boşanma davası sonuçlandıktan sonra askere giden davacının askerliğinin bitmek üzere olduğunu, kaldı ki askere gideceğini bile bile 1.000,00 TL ödeyeceğini belirten anlaşmalı boşanma protokolüne imza atmasının da davacının kötü niyetini gösterdiğini, davacının maddi durumunun iyi olduğunu, üzerine kayıtlı kilit taşı fabrikası olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; davalı ve müşterek çocuk için boşanma neticesinde belirlenen toplam 1.000,00 TL‘lik yoksulluk ve iştirak nafakasının dava tarihi olan 20.03.2015 tarihinden itibaren davacının askerlik hizmetini yaptığı 20.10.2015 tarihleri arasında tedbiren durdurulmasına, bu tarihler arasinda davacının nafaka ödeme borcundan muaf tutulmasına; 20.10.2015 tarihinden itibaren yoksulluk ve iştirak nafakasının yeniden düzenlenmesine, bu kapsamda 20.10.2015 tarihinden itibaren davalı için aylık 300,00 TL yoksulluk nafakası, müş terek çocuk için aylık 300,00 TL iştirak nafakası olmak üzere aylık toplam 600,00 TL nafakanın davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı ta rafından temyiz edilmiştir.
1- Dava; anlaşmalı boşanma neticesinde hükmedilen iştirak ve yoksulluk nafakalarının azaltılması istemine ilişkindir. Somut olayda; taraflar yaptıkları protokol gereği Gaziantep 6. Aile Mahkemesi’nin 18.07.2014 tarih ve 2014/577 E.- 2014/611 K. sayılı kararı ile TMK’nun 166/3 madde hükmü gereğince anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Bu durumda, yapılan protokol hukuki niteliği itibariyle, Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir.
Böylece, taraflar, kanunun emredici nitelikte olan kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK. md.19). Aynı zamanda, sözleşenler, ifanın her yıl ne miktarda ve ne şekilde bir artışla yapılacağını da kararlaştırabilirler. Nitekim, taraflar arasında yapılan protokol ile ödenecek nafaka miktarı kararlaştırılmış ve bu anlaşma, boşanma davasında, mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun bulunmuş verilen karar 13.01.2015 tarihinde temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
TMK’nun 176/4. maddesi hükmü ile; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir ” düzenlemesi getirilmiştir. Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir. Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırilabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetindedir.Bunun gibi, sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafin mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.
Taraflar, nafaka miktarını, protokol ile; başka bir anlatım ile “sözleşme” ile kararlaştırmışlardır. Yapılan sözleşme hükümleri ile davacı koca, boşanma davasında, davalı tarafa aylık 300,00 TL yoksulluk nafakası ve müşterek çocuğa da aylık 700,00 TL iştirak nafakası ödemeyi kabul etmiştir. O nedenle; taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlıkta Borçlar Kanununun uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır. Sözleşme hukukuna hakim olan asıl ilke sözleşmeye bağlılık ilkesidir. Nafaka hükümleri bakımindan ise, sözleşme hukuku kural ve ilkeleri ile TMK’nın 176/4 hükmünün birlikte uygulanması icap eder. Bu halde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan ciddi olarak bozulacak olursa müdahale gerekebilir. Böyle bir gelişme olmadığı takdirde, taraflar, yaptıkları sözleşme ile bağlıdırlar. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.” (Y3HD, 28.11.2016, E. 2016/18321, K. 2016/13538)
“Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulmuşsa, taraflar; artık o akitle bağlı tutulamazlar. Değişen bu koşullar karşısında Medeni Yasanın 2. maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler.” (Y3HD, 21.6.2004, 6609-6826)
İştirak Nafakası Davasını Kim Açar?
Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı iştirak nafakası davası açabilir. Davayı kimin açacağı noktasında en önemli husus çocuğa fiilen kimin baktığıdır.
Ayırt etme gücüne sahip olmayan küçük için gereken hâllerde nafaka davası, atanacak kayyım veya vasi tarafından da açılabilir. Ayırt etme gücüne sahip olan küçük de nafaka davası açabilir.
İştirak nafakası boşanma davasında hiç verilmemiş ise ya da verilen iştirak nafakasının artırılması isteniliyorsa dava velâyet hakkı kendisine verilen ana ya da baba tarafından açılır. Çocuk ana, babanın velâyeti altına konulacağı yerde vesayet altına alınmışsa istek vasi tarafından gerçekleştirilir.
“….Davacı Meryem ile davalının boşanmaları sonucu velayeti davacı anneye bırakılan Selcan 11.09.1981 doğumlu olup dava tarihi olan 30.6.2000 tarihinde ergindir. Bu halde davacı Meryem, Selcan için iştirak nafakası isteyemez. Selcan’ın düzenlediği davayı açan veya takip eden vekillere verilmiş bir vekaletname olmadığı gibi, Selcan tarafindan düzenlenmiş davaya icazeti gösteren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 67. maddesi çerçevesinde bir dilekçe de yoktur. Şu halde Selcan için tayin olunan iştirak nafakasının artırılması dair isteğin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.” (Y2HD, 04.02.2002, 17620-1272)
İşte bu gibi durumlarda davacının öncelikle velâyetin kendisine verildiğine ilişkin karar örneğini mahkemeye sunması gerekmektedir. Dava dilekçesine vasi olduğuna ya da velâyetin kendisine verildiğine ilişkin karar örneği eklenmemişse hâkimin kendiliğinden bu durumu araştırması gerekir. Unutulmamalıdır ki taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkin olup davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilir.
Hâkim açılan davada yaptığı araştırma sonucu çocuğun velâyetine ilişkin bir düzenleme yapılmadığını tespit edebilir. Hâkim önüne gelen iştirak nafakasına ilişkin davada öncelikle velâyet konusunu hallederek sonucuna göre nafaka davasını sonuçlandırmalıdır. (YHGK. 4.5.1994, 83-293)
Hâkim velâyetin ana ya da babaya verilmesini çocuğun güvenliği açısından sakıncalı buluyorsa bir vasi tayin edilmesi için sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunmalıdır. Aile mahkemesi hâkimi sulh hukuk mahkemesindeki davanın sonucunu beklemeli, tayin edilen vasiyi duruşmalara çağırmalı, onun da göstereceği kanıtları toplamalı ve çocuğa iştirak nafakası vermelidir. Kuşkusuz hem ana hem de baba yoksul, çalışamayacak durumda ve hiçbir gelirleri gerçekleşmemişse iştirak nafakasına hükmedilemeyecektir.
İştirak nafaka davasının davacıları aşağıdakilerdir. 1- İştirak Nafakasında Davacı Ana veya Baba İştirak nafakası davası ana veya baba tarafından açılabilir.
“….Her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. Küçük Özlem 1.12.1982 doğumlu olup, dava tarihinde (20.9.2000) henüz reşit olmamıştır. Davacı annenin velayeten dava açması yasal olup, yargılama sırasında küçüğün reşit olması davanın reddini gerektiren bir husus değildir. Mahkemece, küçüğün reşit olduğu tarihe kadar geçen süre için nafakaya hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.”(Y3HD, 29.3.2004, 2817-2846)
İştirak nafakası davası küçüğe fiilen bakan ana veya baba tarafından açılabileceği için ergin çocuk adına dava açılamaz.
“…Müşterek çocuk Tuğba 7.4.1983 doğumlu olup, dava tarihinde (14.8.2003) re şittir. Davacı (anne), reşit olan çocuk adına velayeten iştirak nafakasının artırılmasını isteyemez. Küçük reşit olduktan sonra da eğitimine devam ediyorsa (TMK’nun 328/2 ve 364. maddeleri gereğince) ancak, bu takdirde; kendisi yeni bir dava açarak yardım nafakası talebinde bulunabilir. Mahkemece, çocuk Tuğba yönünden husumet yoklu ğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. (Y3HD, 12.4.2004, 3494-3520)
Eğer ki “kısıtlanma nedeniyle velayet altına alınma” gibi bir durum söz konusu ise bu durumda iştirak nafakası davası açılamaz.
“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı kadın ergin olmasına rağmen kısıtlanarak velayeti altına konulan or tak çocuk için iştirak nafakası talep etmiş ise de, ergin çocuk için iştirak nafakası değil, yardım nafakası isteyebileceğinin (TMK m. 364) ve mahkemece de yardım nafakasına hükmedildiğinin anlaşılmasına göre davacı kadının tüm, davalı erkeğin ise aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”(Y2HD, 10.03.2016, E. 2015/12173,K. 2016/4775)
“Tarafların özürlü olan ergin çocuğu Duygu kısıtlanıp davacı annenin velayetine bırakılmıştır. Bu şekilde kısıtlanıp ana veya babanın velayetine bırakılan ergin ço cuklar için iştirak nafakası talep edilemez. İştirak nafakası ergin olmayan velayete tabi çocuklara özgüdür. Ortak çocuk Duygu için, Duygu adına açılmış bir yardım na fakası (TMK. m. 364) davası da bulunmamaktadır. Bu durumda; ortak çocuk Duygu için istenen iştirak nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; mahkemece isteğin yardım nafakası olarak kabul edilip, yazılı şekilde nafakaya hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş; bozmayı gerektirmiştir.”(Y2HD, 26.06.2012, E. 2012/555, K. 2012/17628)
Yine Çocuk Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından çocuk adına iştirak nafakası istenemez ve dava açılamaz.
“…Kurum, kendisine yardımda bulunduğu kişiler için Türk Medeni Kanunu hü kümlerine göre nafaka ile yükümlü bulunanlar hakkında dava açmak hakkına sahiptir. (2828 S.K. md. 30) Çocukların anne yanında kaldıkları sabittir. Kurum, bakımı altın daki çocuklar için, nafaka ile yükümlü olandan anne yararına nafaka talebinde bulu namaz. Nafaka talep hakkı, çocuğa fiilen bakan ana veya babaya tanınmış olup, bu hak çocuk için ancak diğer ebeveyne karşı ileri sürülebilir. (TMK. md. 329) Annenin, çocukları için babadan herhangi bir nafaka talebi bulunmamaktadır. Kurumun anne yararına çocuklar için nafaka isteme hakkının olmadığı, gözetilmeden yazılı şekilde nafakaya hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”(Y2HD, 08.03.2007, 12735-3642)
İştirak Nafakası Davası Kime Karşı Açılır?
İştirak nafakasının değiştirilmesine ilişkin dava, velâyet kendisine verilmeyen ana ya da babaya karşı açılır. Çocuk velâyet değil de vesayet altına alınmışsa koşulları varsa dava hem anaya hem de babaya karşı açılabilir. Ana ya da babanın iflâsı hâlinde davanın iflâs idaresine karşı açılması zorunludur. (Y2HD, 22.10.1990, 9738–976)
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Bazen velayet bir eşte olsa da çocuğa fiilen diğer eş tarafından bakıldığı söz konusu olabilmektedir. Böyle durumlarda çocuğa fiilen bakan eş velayet hakkına sahip olmasa da bu fiili durumu kanıtlayarak iştirak nafakası davası açabilecektir.
Vasi veya Kayyım Tarafından İştirak Nafakası Davası Açılabilir Mi?
TMK. m. 329 f. II hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip olmayan küçük için gereken hâllerde nafaka davası, atanacak kayyım veya vasi tarafından da açılacak davalar; TMK. m. 326 f. III hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip olan küçük tarafından açılacak davalar ile çocuğun yerleştirildiği kurum tarafından açılan davalarda iştirak nafakası davası küçüğün ana ve babasına karşı açılabilir.
İflas İdaresi İştirak nafakası davası iflâs idaresine karşı açılabilir. “Ana ya da babanın iflâsı hâlinde davanın iflâs idaresine karşı açılması zorunludur.”(Y2HD, 22.10.1990, 9738-976)
İştirak Nafakası Davasında Ne Kadar Harç Alınır?
İştirak nafakası, boşanma davası içinde (boşanmanın eki olarak) talep edilmişse harca bağlı değildir. İştirak nafakası, boşanma davası ile birlikte talep edilmeyerek bağımsız bir dava ile istenilmişse harca bağlıdır.
“Davacı erkek dava dilekçesinde velayetin değiştirilmesi yanı sıra iştirak nafakalarının da geriye dönük olarak kaldırılması talebinde bulunmuştur. Dava açılırken alınan başvuru harcı, dava dilekçesindeki isteklerin tümünü kapsar. Davacı erkeğin iştirak nafakasının geriye dönük olarak kaldırılması talebi velayetin değiştirilmesi talebinin eki niteliğinde olmayıp nispi harca tabidir. Bu talep nedeniyle davanın açılması esnasında nispi harç alınmadığı gibi bu eksiklik yargılama sırasında da giderilmemiştir. Nispi harç tamamlattırılmadan müteakip işlemler yapılamaz. Mahkemece, davacı erkeğe kaldırılmasını talep ettiği bir yıllık iştirak nafakası miktarı üzerinden nispi harcın ikmali için süre verilmesi (Harçlar Kanunu m, 10-32) harç noksanlığı giderildiği takdirde, bu talebin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi, harcın ikmal edilmemesi halinde ise Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılması gerekir“(Y2HD, 10.01.2017, E. 2016/25506, K. 2017/182)
“Davacı kadın dava dilekçesinde boşanma kararından sonra doğan Ayşegül’ün velayetinin düzenlenmesinin yanı sıra yoksulluk nafakası ve velayeti kendisinden bulunan orta çocuk Aybüke için daha evvel takdir edilen iştirak nafakasının da arttırılması talebinde bulunmuştur. Dava açılırken alınan başvuru harcı, dava dilekçe sindeki isteklerin tümünü kapsar. Davacı kadının yoksulluk nafakası ve ortak çocuk Aybüke için takdir edilen iştirak nafakasının arttırılması talebi ortak çocuk Ayşegül‘ün velayetinin düzenlenmesi talebinin eki niteliğinde olmayıp nispi harca tabidir. Bu ta lep nedeniyle davanın açılması esnasında nispi harç alınmadığı gibi bu eksiklik yargılama sırasında da giderilmemiştir. Nispi harç tamamlattırılmadan müteakip işlemler yapılamaz. Mahkemece, davacı kadına arttırılmasını talep ettiği bir yıllık yoksulluk ve iştirak nafakası miktarları üzerinden nispi harcın ikmali için süre verilmesi (Harçlar Kanunu m. 30-32) harç noksanlığı giderildiği takdirde, bu talebin esasinin incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi, harcın ikmal edilmemesi halinde ise Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılması gerekirken, belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.“(Y2HD, 10.01.2017, E. 2016/25335, K. 2017/187)
İştirak Nafakası Davasında Yetkili Mahkeme Hangisidir?
İştirak nafakasına ilişkin hükmün değiştirilmesinde yetkili mahkeme; nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi, davalının yerleşim yeri ve küçüğün oturduğu yer mahkemesi yetkilidir.
İştirak Nafakasının Arttırılması Davası İçin Belirli Bir Süre Geçmesi Gerek Mi?
İştirak nafakasına ilişkin düzenlemenin değiştirilmesi bir süreye bağlı değildir. Bir yıl dolmadan değişiklik istenemez diye bir kural da yoktur. Tarafların ve çocuğun gereksinimlerinin artması (ya da azalması) ekonomik ve sosyal durumlarının bozulması (ya da iyileşmesi) gibi durumların gerçekleştiği her durum ve her zamanda dava açılabilir.
Boşanma kararının çok kısa süre önce kesinleşmiş olması da sonucu değiştirmez. Yeter ki tarafların ekonomik, sosyal durumları ile çocuğun yeni ortaya çıkan gereksinimi ileri sürülmüş ve kanıtlanmış olsun.
İştirak Nafakasının Artırımı Davasında Faiz İstenebilir Mi?
Nafaka, hâkimin takdirine bağlı bir hükümdür. Bu sebeple dava tarihinde muayyen ve muaccel olmadığı için doğal olarak dava tarihinden itibaren faiz istenebilmesi olanaklı değildir. Hükmedilen nafakaya faiz yürütülebilmesi için; nafaka muaccel olmalıdır, nafaka yükümlüsü temerrüde düşürülmelidir ve faiz istemi bulunmalıdır.
“…Yoksulluk ve iştirak nafakalarına faiz ancak işlemiş ve muaccel hale gelmiş nafakalar yönünden yürütülebilir. Bu yön gözetilmeden yoksulluk ve iştirak nafakasına hükmün kesinleşmesi tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi doğru değildir. Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu yönden düzeltilerek onanması gerekmiştir. (HUMK, mad.438/7) Sonuç: Temyiz edi len hükmün 2. bentte gösterilen sebeple gerekçeli kararın hüküm kısmının 3 nolu ben din son cümlesi olan “hükmün kesinleşmesi tarihinden itibaren yasal faiz yürütül mesi” cümlesinin çıkarılarak hükmün bu kısmının düzeltilmiş şekliyle, temyize konu diğer hususların 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına, aşağıda yazılı harcın da valıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde ka rar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.” (Y2HD, 22.11.2004, 12464-13550)
“… İşlemiş ve muaccel hale gelmiş nafaka bulunmadıkça faize hükmedilemez. Kaldı ki davalı-davacı kadının nafakalara faiz istemi de yoktur. Talep aşılarak velayeti anneye bırakılan küçükler için takdir edilen nafakaya faiz yürütülmesi doğru olmamıştır.”(Y2HD, 12.01.2005, 15162-265)
Nafaka Artırım Davasına Karşı Dava Açarak Nafakanın Kaldırılmasını İstemek
Size karşı eski eşiniz nafaka artırım davası açtı diyelim, bu durumda siz de karşı dava açarak nafakanın kaldırılmasını talep edebilirsiniz. Karşı davayı ayrı bir dava olarak değil direkt mevcut davaya cevap olarak açmanız mümkün. Yani özet olarak açılan asıl davanın adı “Nafakanın Artırımı” olacağı için karşı dava açarak “Nafakanın Kaldırılması” talep edilmelidir.
Şunu da belirtmemde fayda var hükmedilen nafaka zamanında anlaşmalı boşanma protokolü neticesinde belirlenmiş ise, bu durumda nafakanın kaldırılması talebini kabul ettirmeniz bir hayli zor. Bu noktada ahde vefa ilkesi üzerinden bir düşünce yapısı bulunuyor Yüksek Mahkemenin.
Yeri gelmişken şuna da değinmek istiyorum; örneği nafaka borçlusu eş nafaka artırım davasında yapılan SED(Sosyal Ekonomik Durum Raporu) araştırmasında sigortalı olarak çalışmadığını beyan etti ve siz de bu şahsın sigortalı çalıştığını tespit ettiniz. Bu şahıs hakkında yalan beyanda bulunmak nedeniyle şikayetçi olabilir misiniz? Hayır, olamazsınız. Bunun gerekçesi ise Anayasal bir hak olan “hiç kimsenin kendi aleyhinde beyanda bulunmak zorunda olmamasıdır.“
Nafaka Artırım Kararı Sonrasında Mevcut İcra Dosyasına Ek Talepte Bulunmak
Diyelim ki nafakanın artırılmasına karar verildi. Sizin de nafakanın önceki haliyle hali hazırda açılmış bir icra takip dosyanız var. Bu durumda mevcut icra takibi dosyasına ek bir talepte bulunmak mı gerekir? Evet, mevcut icra dosyasına ek bir talepte bulunarak nafaka artırım miktarı üzerinden takibin devamını sağlayabilirsiniz. Bir diğer yandan yeni bir icra takibi başlatarak da mükerrer hesaplama ve tahsile meydan vermeme amaçlı olarak birleştirme talep edebilirsiniz.
SONUÇ OLARAK; iştirak nafakasının arttırılması davası uzmanlık gerektiren bir alandır. Dava sürecinin hızlı bir şekilde ilerlemesi ve arttırım miktarının yüksek olması için profesyonel bir avukat ile çalışmanız önerilir. ADANA Avukat Saim İNCEKAŞ Hukuk Ofisi olarak iştirak nafakasının arttırılması davasında bu detayların göz önünde bulundurulmasını ısrarla önermekteyiz.