Boşanmada Mal Paylaşımı (Mal Rejiminin Tasfiyesi) Emsal Yargıtay Kararları

Bu makalede, Yargıtay'ın mal rejimi tasfiyesi konusundaki emsal kararlarını kategorik olarak inceleyerek, edinilmiş ve kişisel malların ayrımı, katkı payı hesaplamaları, değer artış payları, aile konutunun durumu ve zamanaşımı süreleri gibi kritik konularda Yüksek Mahkeme'nin yerleşik içtihatlarını size sunuyoruz. Bu emsal kararlar, hem hukukçular için yol gösterici olmakta hem de vatandaşların haklarını koruma noktasında önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.

Sayfa içeriği:

  71 Dakikalık Okuma

1. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi Hakkında Yargıtay Kararları

1.1 Diğer Eşin Hiçbir Katkısı Olmasa Dahi Edinilmiş Malın Yarısına Hak Kazanır

TMK’nun 231 ve 236/1 maddeleri uyarınca, “01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin Yasa’dan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır.” Yargıtay kararında vurgulandığı üzere, “bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir” ve “katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur.” Katılma alacağı hesaplamasında “eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak” hesaplama yapılır. (🧾 Y8HD, 28.04.2015, E. 2013/23822, K. 2015/9565)

1.2. Mal Rejimi Tasfiyesinde Kaynağı İspatlanamayan Mallar Edinilmiş Mal Sayılır

Yargıtay, edinilmiş mallara katılma rejiminde ispat yüküne ilişkin önemli bir karar vermiştir. Kararda, “Katılma alacağı rejiminde karine evlilik birliği içinde edinilen malın edinilmiş mal olmasıdır. Aksini iddia edenin malın kişisel malı olduğunu ispat etmesi gerekmektedir” ve “Bir eşe ait olduğu saptanan, ancak kişisel mallara mı edinilmiş mallara mı girdiği saptanamayan mallar aksi ispat edilene kadar edinilmiş mal sayılır” ilkeleri vurgulanmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 13.06.2011, E. 2010/5757, K. 2011/3446)

1.3. Mesleki Faaliyet ve İşletme Faaliyetinden Doğan Mal Varlığı Edinilmiş Mal Statüsündedir

Kararda, eşlerin mesleki veya işletme faaliyetlerinden elde ettikleri mal varlığının edinilmiş mal rejimindeki durumu açıklanmıştır. Yargıtay, “TMK’nın 221. maddesi hükmüne göre, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan mal varlığı eşler arasında yapılan mal rejimi sözleşmesiyle aksi kararlaştırılmamışsa edinilmiş mallardan sayılır ve tasfiyeye katılır” ifadesiyle, mesleki kazançların edinilmiş mal statüsünde olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu karar, eşlerin çalışarak elde ettikleri gelirlerle edindikleri varlıkların, mal rejimi sözleşmesiyle özel olarak kişisel mal olarak belirlenmediği sürece, boşanma durumunda tasfiyeye tabi tutulacağını ve eşler arasında paylaşılacağını ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2010/58, K. 2010/1634, T. 6.4.2010)

1.4. Aracın Satışından Elde Edilen Paranın Edinilmiş Malın Yerine Geçen Değer Olarak Kabulü

Kararda, evlilik süresince edinilen ve sonradan satılan bir aracın değerinin tasfiyedeki durumu incelenmiştir. Yargıtay, “söz konusu aracın dosya arasında bulunan trafik kaydına göre 19.4.2002 tarihinde alındığı ve T.M.K.nun 219. maddesi gereğince edinilmiş mal olduğu konusunda duraksamamak gerekir” tespitini yaparak aracın edinilmiş mal statüsünü kesin olarak belirlemiştir. Kararda kritik nokta, “Aracın satışından elde edilen para da aynı maddenin 2. fıkrasının 5. bendi gereğince edinilmiş malın yerine geçen değer olarak kabul edilmektedir” hükmüyle, araç satıldığında elde edilen paranın da tasfiyeye tabi olduğunun açıkça belirtilmesidir. Mahkeme, paranın ev alımına harcanmadığına ve “T.M.K.nun 6 ve 221/1. maddeleri gereğince herkes iddia ve savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür” ilkesine dayanarak, satılan malın değerinin tasfiyede dikkate alınması gerektiğine hükmetmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2013/11453, K. 2013/9715, T. 20.6.2013)

1.5. Evlilik Süresince Edinilen Şirket Hisselerinin Boşanmada Katılma Alacağına Konu Olabilmesi

Kararda, evlilik birliği içinde edinilen şirket hisselerinin mal rejiminin tasfiyesinde nasıl değerlendirileceği açıklanmıştır. Yargıtay, “Dava konusu Büyük ABC Eğitim ve Güvenlik Bilgisayar Hizmetleri İnşaat Gıda Spor Turizm ve Pazarlama İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti.nin dosyaya getirtilen belgelere göre evlilik birliği içinde kurulduğu ve edinilmiş mal olduğu” tespitini yaparak, şirket hisselerinin edinilmiş mal statüsünde olduğunu açıkça belirtmiştir. Mahkeme, “14.06.2007 tarihinde davalı adına edinilen ve mal rejiminin sona erdiği tarihte halen davalı adına mevcut bulunan % 97,60 hissenin katılma alacağına esas artık değer miktarının 433.469,71 TL ve buna göre katılma alacağının yarı oranda 216.734,85 TL olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik yoktur” diyerek, edinilmiş mal niteliğindeki şirket hisselerinin değerinin %50’sinin diğer eşe katılma alacağı olarak verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2014/9624, K. 2015/1085, T. 20.01.2015)

1.6. Katılma Alacağı Davalarında Faiz Tasfiye (Karar) Tarihinden İtibaren İşler

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejimi sırasında alınan bir taşınmazla ilgili verdiği kararda faiz başlangıç tarihi hususunu vurgulamıştır. Kararda, “TMK’nın 239/son maddesi gereğince bu davalarda tasfiye (karar) tarihinden geçerli olarak faize hükmedilmesi gerektiği de açıktır” ifadesiyle, katılma alacağına faizin dava veya ıslah tarihinden değil, tasfiye tarihinden itibaren işletilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. (🧾 Y8HD, 28.04.2015, E. 2013/23822, K. 2015/9565)

1.7. Mal Rejiminin Sona Erdiği Tarihteki Banka Hesabı Bakiyesi Aksi İspatlanmadıkça Edinilmiş Mal Sayılır

Yargıtay, mal rejiminin sona erdiği tarihte davalının banka hesabında bulunan paranın edinilmiş mal (evlilik süresince edinilen ve eşler arasında paylaşıma tabi mal) olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “aksi davalı tarafından ispat edilememesi sebebiyle edinilmiş mal kabul edilmesinde” ifadesi kullanılmıştır. Bu karar, mal rejiminin sona erdiği tarihteki banka hesabı bakiyesinin, aksini ispatlayacak delil sunulmadıkça edinilmiş mal olarak değerlendirileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Yargıtay, “mal rejimi sona erdiği tarihteki miktarı dikkate alınması gerektiğinden bu tarih sonrası karar tarihine yakın tarih itibarıyla yasal faiz yükseltilerek bu miktarın dikkate alınması doğru değil” diyerek, değerlendirmede mal rejiminin sona erdiği tarihteki miktarın esas alınması gerektiğini vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/18689 E., 2014/152 K.)

1.8. Boşanma Davasından Hemen Önce Satılan Araç Mal Paylaşımına Dahil Edilir

Yargıtay, boşanma davasından kısa süre önce eşlerden biri tarafından satılan aracın edinilmiş mal olarak değerlendirilerek mal rejimi tasfiyesinde hesaba katılması gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “davaya konu edilen aracın davalı/karşı davacı adına kayıtlı olduğu, boşanma davasından iki hafta önce kayıt maliki eş tarafından 3. kişiye satıldığı” belirtilmiş ve satışı gerçekleştiren eşin “gösterdiği delillerle iddiasını kanıtlayamamıştır” tespiti yapılmıştır. Yüksek mahkeme, bu durumda “alacağa konu edilen edinilmiş mal niteliğindeki aracın aynı zamanda kayıt maliki olan davalı-karşı davacı tarafından satılarak elden çıkartıldığından TMK’nun 229. maddesi kapsamında ‘edinilmiş mallara eklenecek değer’ olarak kabul edilmeli” diyerek, boşanma davasından hemen önce satılan malların mal rejimi tasfiyesinde dikkate alınması gerektiği ilkesini ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 09.11.2015, E. 2015/13448, K. 2015/20074)

1.9. Emeklilik İkramiyesinin Mal Rejiminde Bölünerek Tasfiyesi İlkesi

Türk yargı içtihatlarında önemli bir yer tutan kararda, boşanma davalarında emeklilik ikramiyesinin nasıl paylaştırılacağına ilişkin önemli bir ilkeye vermiştir. Kararda, “emekli ikramiyesi yönünden emekli olduğu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadarki döneme ilişkin olarak PMF tablosu ve TMK’nun 228/2. maddesi göz önünde bulundurularak kişisel mal ve edinilmiş mal olan bölümleri belirlenmelidir” ifadesi kullanılmıştır. Bu karar, emeklilik ikramiyesinin evlilik öncesi çalışma süreleri için kişisel mal, evlilik dönemindeki çalışma sürelerine karşılık gelen kısmının ise edinilmiş mal (paylaşıma tabi mal) olarak ayrıştırılması gerektiğini işaret etmektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 09.04.2015, E. 2015/3029, K. 2015/8128)

1.10. Muaccel Olmayan Emeklilik Fonları Mal Rejimi Tasfiyesine Dahil Edilemez

Yargıtay, boşanma davalarında henüz tahsil edilebilir durumda olmayan emeklilik fonlarının mal rejimi tasfiyesine dahil edilip edilemeyeceği konusunda önemli bir ilkeye hükmetmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “OYAK’dan konut ön biriktirim rezervindeki davalı eş adına bulunan hesabın muaccel olmadığı, diğer anlatımla tasfiye tarihinde yasal olarak ödenebilir durumda bulunmadığı anlaşıldığından tasfiye hesabında nazara alınmamış olması doğrudur“. Bu karar, eşlerin henüz tahsil hakkı doğmamış, yasal olarak çekilemeyen veya nakde dönüştürülemeyen emeklilik fonlarının ve birikimlerinin, mal rejimi tasfiyesinde hesaba katılmayacağı ilkesini ortaya koymaktadır. Böylece, sadece boşanma davasının açıldığı tarihte hukuken talep edilebilir durumda olan malvarlığı değerlerinin mal rejimi tasfiyesinde dikkate alınabileceği açıkça vurgulanmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 09.04.2015, E. 2015/3029, K. 2015/8128)

1.11. Fiili Ayrılık Döneminde Edinilen Mallarda Dahi Katılma Alacağı Talep Edilebilir İlkesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, eşlerin fiilen ayrı yaşadıkları dönemde edinilen mallarda dahi katılma alacağı talep edilebileceğini açık bir şekilde hükme bağlamıştır. Kararda belirtildiği üzere, “Fiili ayrılık tek başına boşanma nedeni değildir” ve “Fiili ayrılık halinde haklarının zarar göreceğini düşünen eş haklı sebebin de bulunması halinde TMK.nun 206.maddesine göre mal ayrılığına geçilmesi isteğinde bulunabileceği gibi sözleşme ile mal rejiminin değiştirilmesi yoluna da gidebilecektir.” Bu tür durumlarda kritik nokta, “Katılma alacağı için eşin herhangi bir katkısı gerekmemektedir. Bu hak yasadan kaynaklanmaktadır. Resmi evlilik devam ettiği sürece edinilen malların mal rejiminin sona erdiği anda mevcut olması durumunda (TMK.nun 235.m.) tasfiye edileceği yasa gereğidir.” Bu nedenle mahkeme, “tarafların fiilen ayrı yaşıyor olmaları katılma alacağını ortadan kaldırmadığına” hükmetmiştir, zira mal rejimi ancak boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer ve fiili ayrılık TMK’nın 225. maddesinde mal rejiminin sona erme sebepleri arasında sayılmamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 11.12.2012, E. 2012/8516, K. 12142)

1.12. Mal Paylaşımı Davalarında Eşin Sadece Alacak (Nakit Para İsteme) Hakkı Vardır, Mülkiyet Hakkı (Tapu İptal) Yoktur

Türk Medeni Kanunu’na göre, edinilmiş mallara katılma rejimi süresince edinilen mallarda eşlerin doğrudan ayni (mülkiyet) hakkı bulunmamaktadır. Yargıtay bu konuda net bir içtihat oluşturmuştur: “Dava konusu arsa vasıflı taşınmaz 21.3.2007 tarihinde taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli bulunduğu dönemde satın alma suretiyle davalı adına tescil edilmiştir. Edinilmiş mallara katılma rejimi süresince edinilen mallarda eşler ayni hak sahibi değildir. Başka bir anlatımla rejim süresince edinilen mallarda eşlerin alacak hakkı söz konusudur (TMK md 236/1).” Bu karar, mal rejimi tasfiyesinde eşlerin, diğer eşin adına kayıtlı taşınmazların kendilerine devredilmesini veya tapularının iptal edilerek kendi adlarına tescilini talep edemeyeceklerini, yalnızca bu malların değeri üzerinden alacak hakkına sahip olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. (🧾 Y8HD, 26.05.2011, E. 2010/6579, K. 2011/3097)

1.13. Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Eşler Diğer Eşin Rızası Olmadan Malları Üzerinde Tasarrufta Bulunabilir

Edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerin malları üzerindeki tasarruf yetkisine ilişkin önemli bir karar: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Kararda, “Edinilmiş mallara katılma rejiminde, her eş yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş malları üzerinde diğerinin rızasına bağlı olmaksızın tasarrufta bulunabileceğine (TMK.m.223/1) göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” ifadesiyle, Türk Medeni Kanunu’nun 223/1 maddesi gereğince, eşlerin malları üzerinde diğer eşin onayını almadan yasal sınırlar içinde serbestçe tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu karar, mal rejimi içerisinde eşlerin bireysel mülkiyet haklarının korunduğunu ve malları üzerinde tasarruf özgürlüğüne sahip olduklarını teyit etmektedir. (🧾 Y2HD, 28.03.2011, E. 2010/16294, K. 2011/5465)

1.14. Evlilik Süresince Edinilen Malın Üçüncü Kişiye Ait Olduğu İddiası İspatlanamadığında Edinilmiş Mal Sayılır

Yargıtay kararında belirtildiği üzere, “belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” ve “ispat külfeti bunu aksini iddia eden davalı erkektedir.” Bu nedenle, “davalının kanuni bir karineye karşı yapmış olduğu savunmasını yeterli nitelikte delillerle ispatlayamadığı” gerekçesiyle aracın edinilmiş mal sayılması ve bu doğrultuda katılma alacağının hesaplanması gerekmektedir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.04.2024, 2023/2-467 E., 2024/199 K.)

1.15. Banka Hesabındaki Talep Edilen Paranın Karar Tarihine En Yakın Güncel Değerinin Ekonomik Göstergelerle Güncellenmesi Zorunludur

Yargıtay kararında açıkça belirtildiği üzere: “Banka hesabındaki para yönünden yapılan değerlendirmede; davalıya ait Akbank’daki hesapta boşanma davası açılmadan 7 gün önce bulunan 10.280,00 TL yönünden tasfiye hesabında bir isabetsizlik olmamakla birlikte, işbu paranın karar tarihine yakın tarihteki güncel değerinin hesap edilmediği, buna göre denkleştirici adalet ilkesi uyarınca TÜİK’in TEFE-TÜFE endeksleri ile altın ve döviz fiyatları, memur maaş katsayıları ve benzer ekonomik etkenler gözetilerek bankada bulunan 10.280,00 TL’nin karar tarihi itibari ile güncel değeri konusunda bilirkişiden rapor alınarak belirlenen miktarın yarısı üzerinden katılma alacağına hükmedilmesi gerektiği” vurgulanmıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 31.10.2023, 2022/3531 E., 2023/4991 K.)

1.16. Anne ve Baba Tarafından Eşlere Yapılan Bedelli Temlik İşlemleri Edinilmiş Mal Sayılır (İçtihat Değişikliği)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin bir kararda içtihat değişikliğine gitmiştir. Kararda, “eşlerden her birinin kendi anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi fiili karine olarak karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirilmektedir” şeklindeki yerleşik uygulamadan dönülmüştür. Yeni içtihada göre, taşınmazlar edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı-davacı erkek adına satın alındığından, kanuni karine gereğince edinilmiş mal olup aksinin ispat külfeti davalı-davacı erkektedir (TMK mad. 6, HMK mad. 190). Bu içtihat değişikliği ile Yargıtay, anne-baba tarafından resmi kayıtta bedelle yapılan temlik işlemlerinin artık fiili karine olarak bağış değil, kanuni karine gereği edinilmiş mal olarak değerlendirileceğini kabul etmiştir. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/3443, Karar No: 2022/5629, 13.06.2022)

1.17. Mal Paylaşımında Şirket Değerlemesinde Sektörel Faktörler ve Finansal Tahminler Dikkate Alınmalıdır

Temyiz Mahkemesi, boşanma nedeniyle mal rejiminin tasfiyesinde dava konusu şirketin değerlemesinde kapsamlı bir analiz yapılması gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak belirlenir” ifadesi yer almaktadır. Mahkemenin sadece öz sermaye değerini ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkları dikkate alarak hesaplama yapması hatalı bulunmuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2015/6299 E., 2016/15819 K., 21.11.2016 tarihli karar)

Boşanmada Mal Paylaşımı Emsal Yargıtay Kararları - Banner

2. Katkı Payı Alacağı İle İlgili Yargıtay Kararları

2.1. Katkı Payı Oranlarının Belirlenmesinde Tarafların Sosyal Statüleri, Mesleki Kariyerleri ve Tasarruf Kapasitelerinin Değerlendirilmesi Gerekir

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 07.06.2011 tarihli, E. 2011/1307, K. 2011/3242 sayılı kararında, evlilik birliği içinde edinilen taşınmazlara ilişkin katkı payı hesaplamasında “tarafların her birinin sosyal statüleri, konumları ve mesleki kariyerleri gözetilerek yapabilecekleri kişisel masraflarının ayrı ayrı hesaplanması” gerektiği vurgulanmıştır. Kararda, hesaplama yapılırken “743 sayılı TKM.nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü gözetilerek” erkeğin harcamalarının dikkate alınması ve “her birinin bu durum karşısında yapabilecekleri tasarruf miktarlarının ayrı ayrı saptanarak tarafların toplam tasarruf miktarı içerisindeki katkı oranlarının belirlenmesi” gerektiği belirtilmiştir.

2.2. Eş Adına Kayıtlı Taşınmaz Bedelinin Diğer Eş Tarafından Ödenmesi Otomatik Olarak Bağış Sayılmaz ve Katkı Oranında Alacak Hakkı Doğurur

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, evlilik birliği içerisinde bedeli koca tarafından ödenen ancak eşi adına tapulanan taşınmazın otomatik olarak bağış sayılamayacağına hükmetmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “davalı kadın adına kayıtlı dava konusu taşınmazın edinilmesinde kocanın emekli ikramiyesi ile katkıda bulunmasının münhasıran dayanışma dolayısıyla davacının kendisinin de yararlanacağı düşüncesiyle yapıldığını, bağışlama amaçlı olmadığının kabulü gerekir.” Yüksek Mahkeme, “Evlilik içinde tarafların katkıları ile satın alınan bir taşınmazın eşlerden biri adına tescil edilmiş olması halinde diğer eşin katkısı oranında alacak isteme imkanı bulunmakta” olduğunu vurgulayarak, “toplanan delillerden ve özellikle davalı tanık beyanlarından, taşınmazın edinilmesine davacı kocanın emekli ikramiyesi ile katkısı yanında, davalı kadının da katkısının bulunduğu” gerçeğine dikkat çekmiştir. Bu nedenle Mahkeme, “tarafların dava konusu taşınmaza katkı oranları belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi” gerektiği sonucuna vararak, yerel mahkemenin bağış nitelendirmesini bozmuştur. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 26.03.2014 Tarih, 2013/8-640 Esas, 2014/386 Karar) (Benzer yönde farklı karar: 🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 14.01.2013 Tarih, 2012/5183 Esas, 2013/38 Karar)

2.3. Eski Medeni Kanun Döneminde Edinilen Taşınmazlara Yapılan Katkı Payı Hesaplamasında Eşlerin Tüm Gelirleri ve Harcamaları Dikkate Alınmalıdır

Yargıtay katkı payına yönelik içtihadında, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmazlara ilişkin katkı payı hesaplamasında izlenmesi gereken yöntemi detaylı şekilde belirlemiştir. Kararda, “tarafların evlenme tarihinden, taşınmazların edinildiği tarihe kadar tüm gelirleri ayrı ayrı toplanmalı, tarafların her birinin sosyal statüleri, konumları ve mesleki kariyerleri gözetilerek yapabilecekleri kişisel harcamaları ayrı ayrı hesaplanmalı, asıl davada davacı kocanın 743 sayılı TMK’nın 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü de gözetilerek her birinin bu durum karşısında yapabilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı saptanmalı, toplam tasarruf miktarı içerisindeki tarafların katkı oranları belirlenmeli” ifadesi yer almaktadır. Mahkeme, “konunun uzmanı bir hukukçu ve bir mali müşavir veya muhasebeci bilirkişilere verilerek tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli rapor alınmalıdır” vurgusuyla, eksik araştırmaya dayalı kararı bozmuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 26.01.2015, E. 2015/117, K. 2015/1517)

2.4. Olağan Olan Evlilik Birliği İçinde Edinilen Taşınmaza Ev Hanımı Olan Kadının Var Olan Ziynetleri İle Katkı Yapmasıdır

Hukuk Genel Kurulu, mal ayrılığı rejiminde katkı iddiasında bulunan eşin katkı varlığını ispatlaması durumunda gelirin katkıda kullanıldığının fiili karine olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “katkı iddiasında bulunan eş, anlatılan şekilde katkısının olduğunu ispatladığı takdirde, hayatın olağan akışı uyarınca elde edilen gelirin katkıda kullanıldığı fiili karine olarak kabulü gerekir. Bundan sonra gelirin başka yerde kullanıldığını iddia eden diğer eş, fiili karinenin aksini ispatlamalıdır. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir” ifadelerine yer verilmiştir. Somut olayda, kadının düğünde takılan ziynetlerle katkısını ispatladığı durumda, Yargıtay “olağan olan, evlilik birliği içinde edinilen taşınmaza ev hanımı olan kadının var olan ziynetleri ile katkı yapmasıdır” değerlendirmesiyle ispat yükünün erkek eşe geçtiğini vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2022/2-1273, K. 2023/1238, T. 13.12.2023)

2.5. Mal Ayrılığı Rejiminde Düzenli Gelire Sahip Eşin Tasarruf Oranında Katkıda Bulunduğu Kabul Edilir

İçtihat Mahkemesi, mal ayrılığı rejiminde eşlerin katkı payı hesaplamasına ilişkin önemli bir ilke kararı vermiştir. Kararda, “Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vb.) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir.” ifadesi yer almaktadır. Mahkeme, eşlerin çalışma süreleri ve gelirlerine ilişkin belgelerin eksiksiz olarak getirtilmesi, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile kocanın evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcamaların belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2022/7888, K. 2023/5951, T. 06.12.2023)

2.6. Belirsiz Alacak Davası Şeklinde Açılan Katkı Payı Alacağında Faizin Tüm Alacak İçin Dava Tarihinden İtibaren Başlatılması Gereği

Boşanmada Mal Paylaşımı Yargıtay Kararları

8. Hukuk Dairesi, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı alacağı talebiyle açılan belirsiz alacak davasında önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “Dava, 08.07.2014 tarihinde açılmıştır. Belirsiz alacak davası, yukarıda belirtildiği üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle kabul edilmiştir. Bu durumda eldeki davanın açıldığı tarihte Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlükte olduğuna göre, belirsiz alacak davası ile ilgili hükümlerin uygulanması gerekir. Dava, katkı payı alacağı isteğine ilişkin olup, belirsiz alacak davası niteliğinde olduğundan davacı tarafça sunulan 12.02.2021 tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi değil, talep açıklama dilekçesi olduğu kabul edilmelidir. O halde, Mahkemece, kabul edilen alacak miktarının tamamına dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.” Böylece Yargıtay, belirsiz alacak davasında sonradan açıklanan tutar için de faizin dava tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/1976, Karar No: 2021/5201, 17.06.2021)

Katılma Alacağı Davalarında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Boşanma sürecinde edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi, birçok teknik detay içeren karmaşık bir süreçtir. Adana’da güvenilir boşanma avukatı ile çalışmak, bu süreçte haklarınızın korunması açısından hayati önem taşır. Özellikle zamanaşımı sürelerinin doğru hesaplanması, mal varlıklarının doğru değerlendirilmesi ve katılma alacağının hesaplanması konularında profesyonel hukuki destek almak, ileride telafisi mümkün olmayan hak kayıplarının önüne geçecektir.

3. Değer Artış Payı Konusundaki Yargıtay Kararları

3.1. Evlilikten Önce Alınan Meskene Evlilik Süresince Ödenen Taksitler Değer Artış Payı Oluşturur Mu?

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, evlilikten önce alınan ancak evlilik süresince taksitleri ödenen konut hakkındaki değer artış payı talebini incelemiştir. Kararda, “Uyuşmazlık konusu mesken, tarafların evlendiği 09.09.2007 tarihinden önce 08.05.2007’de alınmıştır.” Yüksek Mahkeme, konutun evlilik öncesi alınmasına rağmen “tarafların evlendiği 09.09.2007 tarihi ile boşanma davasının açıldığı 22.01.2008 tarihleri arasında ödenen kredi taksitlerinin davalı kocanın edinilmiş malından davalı eşin kişisel malına yapılan katkı olduğunun kabulü gerekir” değerlendirmesini yapmıştır. Ayrıca, davacının “dava konusu taşınmazın satın alınması sırasında borç olarak alınan peşinatın da düğünde takılan ziynet eşyalarının satılması suretiyle ödendiğini iddia ettiği” hususunun da araştırılması gerektiğine hükmetmiştir. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2010/6921, K: 2011/3949, T: 05.07.2011)

4. Kişisel Mal Sayılan Değerlere Dair Yargıtay Kararları

4.1. Üçüncü Kişi Tarafından Ödenen Kredi Taksitleri Mal Rejimi Tasfiyesinde Kişisel Mal Olarak Değerlendirilebilir

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, kredi ile alınan taşınmazın gerçekte üçüncü kişiye ait olduğu iddiasında ispat yüküne ilişkin önemli bir karar vermiştir. Kararda, “TMK’nun 222/son maddesi uyarınca bir eşin bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş maldır. Kural bu olmakla birlikte, eşlerden birine ait malın edinilmiş mal olmadığını her türlü delille kanıtlamak mümkündür.” ilkesi vurgulanmıştır. Somut olayda mahkeme, “davalı, taşınmazın kendisine ait olmadığını, Hüseyin G.ye ait olup Hüseyin tarafından konut kredisi kullanabilmek amacıyla satış yapılmış gibi kendi adına tescil edildiğini, kredi taksitlerinin Hüseyin tarafından ödendiğini beyan etmiştir.” tespitini yaparak, “kredinin kim tarafından ödendiği tespit edilerek 3. kişi tarafından ödendiğinin ispatı halinde davanın reddine, edinilmiş maldan karşılanan taksitler nedeniyle TMK’nun 227. maddesine göre değer artış payı hesaplanarak tespit edilecek değer artış payı alacağına karar verilmesi” gerektiğini belirtmiştir. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2013/10290, K: 2013/9617, T: 20.06.2013)

4.2. Üçüncü Kişilerden Alınan Borçların Kişisel Mal Olarak Değerlendirilmesi

Boşanmada Mal Paylaşımı Yargıtay Kararları2

Yargıtay, eşin üçüncü kişilerden aldığı borçların kişisel mal olarak sayılacağına hükmetmiştir. Kararda, “Mahkemece, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre taşınmazların karar tarihine en yakın belirlenen tripleks villa için 635.000 TL arsa için 185.000 TL dikkate alınarak bu değerlerden davalı lehine kişisel mal ve gelir niteliğinde olduğu banka dekontları ve tanık beyanları ile anlaşılan gerek anne ve babasının katkıları, gerek üçüncü kişilerden aldığı borçlara ilişkin değerler ile kredi ödemelerinin boşanma dava tarihi sonrasına isabet eden bölümleri düşülerek artık değerlerin villa için 269.041 TL arsa için 51.447 TL bulunması (TMK.nun 231 .m.) bu artık değerin yarısı oranında davacının villa için 520 TL., arsa için 25.723 TL. (TMK.nun 236/1.m) katılma alacağı olduğunun kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” ifadeleri yer almaktadır. Bu karar, mal rejimi tasfiyesinde eşin üçüncü kişilerden aldığı borçların ve bu borçlarla yapılan ödemelerin kişisel mal kapsamında değerlendirileceğini ve mal rejimi tasfiyesinde hesaplamalar yapılırken bu durumun dikkate alınması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2010/5842, K. 2011/3445, T. 13.06.2011)

4.3. Akraba Bağışları Kişisel Maldır ve Edinilmiş Mal Tasfiyesinde Denkleştirme Olarak Düşülür

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejimi sırasında alınan taşınmazın ödenmesinde kullanılan akraba bağışlarının hukuki niteliğini açıklığa kavuşturmuştur. Kararda, “davalının babası tarafından verilen 45.000 TL ile davalının ablası tarafından verilen 25.000 Dolar davalıya bağışlanmış sayılır ve karşılıksız kazanma niteliğindeki bu miktarlar davalının kişisel malı niteliğindedir (TMK’nın m.220/2).” Yargıtay, bu kişisel malların “TMK’nın 230. maddesi gereğince denkleştirmeden elde edilen miktar olarak re’sen tasfiyede dikkate alınması gerekir” diyerek, ilk derece mahkemesinin bu tutarları denkleştirme miktarı olarak tasfiyede dikkate almamasını bozma nedeni saymıştır. (🧾 Y8HD, 28.04.2015, E. 2013/23822, K. 2015/9565)

4.4. Evlilik İçinde Eşler Arasında Yapılan Mal Transferleri Otomatik Olarak Bağış Sayılmaz

Yargıtay, eşler arasındaki mal transferlerinin niteliğini açıklayan önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez” ilkesi vurgulanmıştır. “Bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı” açıkça ortaya konulmuştur. (🧾 8. Hukuk Dairesi 2015/21613 E., 2017/16643 K.)

4.5. Yurtdışında Yaşayan Eşin Mülk Edinimi İçin Gönderdiği Paralar Bağış Değil Taşınmaz Ediniminde Katkı Sayılır

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, yurt dışında yaşayan eşler arasındaki para transferlerinin hukuki niteliğine ilişkin önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “bu hususun yurt dışında yaşayan karı-koca arasında olağan bir davranış tarzı olduğu ve davacı kocanın bu nedenle taşınmazların edinmesine katkısının bulunduğu kabul edilmelidir” ifadesiyle, yurtdışından gönderilen paraların otomatik olarak bağış sayılamayacağı vurgulanmıştır. Mahkeme, “Daha açık bir deyişle davacıda (para göndererek) bağış kastı ve iradesinin olduğunu söylemek mümkün değildir” diyerek, bu tür ödemelerin taşınmaz ediniminde katkı olarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu karar, özellikle yurtdışında çalışan ve Türkiye’de taşınmaz edinen eşler arasındaki mali ilişkilerin değerlendirilmesi bakımından emsal niteliği taşımaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 15.11.2012 Tarih, 2012/2475 Esas, 2012/10534 Karar) (Benzer yönde farklı bir karar: 🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 02.12.2013 Tarih, 2013/6039 Esas, 2013/18126 Karar)

4.6. Eş Adına Tapulanan Taşınmazın Diğer Eşin Geliriyle Alınması Tek Başına Bağış İradesi Göstermez

Yüksek Mahkeme’nin ilgili dairesi, evlilik birliği içinde edinilen ve eşlerden biri adına tapuya kaydedilen taşınmazın otomatik olarak bağış sayılamayacağına dair yerleşik içtihadını yinelemiştir. Kararda vurgulandığı üzere, davacı vekili “dava konusu taşınmazın müvekkilinin kendi gayreti ve çalışmasından elde ettiği gelirle alındığını ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesine karar verilmesini istemiştir” ve dosya kapsamında “bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze rastlanılmamıştır.” Mahkeme, evlilik ilişkisi bağlamında “karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği, eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinilmeleri mümkündür. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür” ifadesiyle, eşler arası para transferlerinde bağış niyetinin varsayılamayacağını açıkça belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, “taşınmazın davalı adına tescil edilmiş olması Dairemiz ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre, tek başına davacının gizli bağış iradesini ortaya koyduğunu göstermez” diyerek, tapu kaydının tek başına bağış kastını ispatlayamayacağı ilkesini teyit etmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 17.02.2014 Tarih, 2014/182 Esas, 2014/2488 Karar)

4.7. Evliliği Sürdürme Amacıyla Yapılan Eş Arası Mal İntikalleri Bağış Olarak Nitelendirilemez

Mal rejimi uyuşmazlıklarına ilişkin yerleşik içtihat, evlilik birliği içerisinde eşler arasında yapılan mal transferlerinin hukuki niteliğine açıklık getirmiştir. Kararda vurgulandığı üzere, “Eşler arasında; karşılıklı sevgi, saygı, sadakat ve fedakarlık esastır” ve “evliliğin ömür boyu süreceği inancıyla, ailenin geleceğinin garanti altına alınması amacıyla güvene dayanarak birlikte tasarrufa bulunmaları, yatırım yapmaları mümkündür.” Mahkeme, evlilik içindeki bu tür duygu ve güven ortamının daha sonra “davacı aleyhine delil olarak kullanılması mal rejimlerinin niteliğine ve mal rejimi hakkında geçerli bulunan kurallara, aykırı” olduğunu tespit etmiştir. Özellikle kritik olan husus, “Zaman zaman geçimsizlik yaşayan eşlerin barışmak, birlikte yaşamaya devam etmek evliliğin uyum ve huzurunu temin etmek amacıyla bir eşin diğer eşe tapuda satış göstermek suretiyle yapmış olduğu intikaller bağış olarak değerlendirilemez” ilkesidir. Bu karar, evlilik sorunlarını çözmek amacıyla yapılan mal transferlerinin, sonradan mal rejimi tasfiyesinde bağış olarak nitelendirilemeyeceğini net biçimde ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 15.06.2015 Tarih, 2014/4684 Esas, 2015/13212 Karar)

4.8. Eş Adına Alınan Taşınmaz ve Araç, Karşı Tarafın Barış Kastının Açıkça Belirlendiği Durumlarda Bağış Sayılır

Türk yargı içtihatlarında önemli bir istisna oluşturan kararda, yurtdışında çalışan kocanın Türkiye’de eşi adına aldığı taşınmaz ve aracın hukuki niteliği incelenmiştir. Davacı dilekçesindeki ifade biçimi, dosyadaki tanık beyanları ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, Yüksek Mahkeme “davacı tarafından ileri sürülen bu nitelikteki işlemin Borçlar Kanununun 234 ve devamı maddeleri gereğince gizli bağış niteliğinde bulunduğu açıktır” sonucuna varmıştır. Kararda, özellikle “dava dilekçesinin 2, 5 ve 7. bentlerinde belirtilen hususlar da nazara alındığında, davacının bağış kastı ve iradesi taşıdığı anlaşılmaktadır” ifadesiyle, kocanın dilekçesindeki beyanlarının bağış iradesi olarak yorumlanabileceği vurgulanmıştır. Bu karar, diğer kararlardan farklı olarak, davacının beyanları açıkça bağış iradesini gösterdiğinde, mal rejimi tasfiyesinde bunun bağış olarak kabul edileceğini ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 21.06.2012 Tarih, 2011/6983 Esas, 2012/5981 Karar)

4.9. Jest Yapma Düşüncesiyle Eş Adına Taşınmaz Tescil Ettirilmesi Gizli Bağış Sayılır ve Mal Rejimi Tasfiyesinde Alacak Talebine Konu Edilemez

Emsal niteliği taşıyan kararda, eşin bilinçli olarak diğer eşe jest yapma amacıyla taşınmazı onun adına tescil ettirmesinin hukuki sonuçları açıklanmıştır. Yüksek Mahkeme, “erkek tarafından alınmış olmakla birlikte tapuda eşinin mutlu olması, eşine jest yapma düşüncesi ile Zülal adına tescil ettirilmesi Dairemizin ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre Borçlar Kanununun 244 ve devamı maddeleri gereğince gizli bağış niteliğindedir” ifadesiyle, jest yapma amacının açıkça belirtildiği durumlarda bunun bağış olarak kabul edileceğini vurgulamıştır. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “Hibe edilen taşınmazla ilgili olarak mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğinde bulunulamaz” ve bu nedenle “taşınmazla ilgili karar davanın reddedilmiş olmasında bir isabet-sizlik yoktur”. Bu karar, eşlerden birinin diğerine bilinçli olarak jest yapma amacını açıkça ortaya koyduğu durumlarda, bu işlemin gizli bağış olarak kabul edileceğini ve mal rejimi tasfiyesinde geri istenemeyeceğini net biçimde ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 16.10.2012 Tarih, 2012/7473 Esas, 2012/9313 Karar)

4.10. Kadına Sosyal Güvence Amacıyla Yapılan Taşınmaz Tescili Bağış Sayılır ve Katkı Payı Talep Edilemez

Mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazların hukuki niteliğine ilişkin önemli bir kararda, eşin açık beyanının bağış iradesini gösterdiği durumlara açıklık getirilmiştir. Yüksek Mahkeme, “Davaya konu taşınmazlar mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde üçüncü kişiden satın alınarak davalı adına tescil edildiğine, dilekçesi ve aşamalarında açıkça taşınmazın evlilik birliğini sürdürmek ve kadının sosyal güvencesi amacıyla davalı adına tescil edildiği ileri sürüldüğüne” atıfta bulunarak, bu tür beyanların bağış iradesini gösterdiğini kabul etmiştir. Kararda, “böyle bir taşınmazın davalıya bağışlandığının kabulü gerektiğine, karşılıksız kazandırma yoluyla davalıya geçen taşınmazlarda kişisel katkıya davalı olarak katkı payı alacağı istenilmesi mümkün bulunmadığına” ifadesiyle, bağış niyetiyle yapılan taşınmaz tescillerinde sonradan katkı payı talebinde bulunulamayacağı net biçimde ortaya konulmuştur. Bu karar, eşin özellikle diğer eşe sosyal güvence sağlama amacını açıkça beyan ettiği durumlarda, işlemin bağış olarak kabul edileceğini göstermektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 23.09.2014 Tarih, 2014/7676 Esas, 2014/16680 Karar)

4.11. Anneden Oğula Yapılan Satış Devrinin Karine Olarak Bağış Olduğu Kabul Edilmelidir

Mal paylaşımı uyuşmazlıklarında emsal niteliği taşıyan kararda evlilik birliği içinde davalı kocanın annesinden satış yoluyla edindiği taşınmazın, hayatın olağan akışına göre bağış olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “Yargıtay’ın ve Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre, eşlerden birinin anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi bu tasarrufi işlem, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmektedir.” ifadesi yer almaktadır. Mahkeme, bu karinenin aksini ispat yükünün davacı eşte olduğunu ve “parası ödenerek taşınmazın davalının annesinden satın alındığını ispat edemediğine göre satış işleminin gerçek olmadığının kabulü gerekir” diyerek, taşınmazın davalının kişisel malı olduğuna ve tasfiyeye dahil edilemeyeceğine karar vermiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2016/2236, K. 2017/3533, T. 14.3.2017)

4.12. Kocanın “Jest Olarak” Eşine Yaptığı Taşınmaz ve Araç Tescilleri Bağış Olarak Kabul Edilir İlkesi

Yargıtay, eşler arasındaki mal transferlerinin hukuki niteliğinin değerlendirilmesinde, tarafların açık irade beyanlarının belirleyici olduğuna hükmetmiştir. Davacı kocanın kendi ifadelerinde “jest olarak eşimin adına tescil ettirdim” ve “eşimin rahatlık ve huzur içinde olması bakımından… eşimin adına tescil ettirdim” şeklindeki açıklamaları, yapılan işlemlerin bağışlama niyetiyle gerçekleştirildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Mahkeme, bu beyanlar ışığında taşınmazların ve araçların “davacı Bülent tarafından davalı Ayşe’ye bağışlandığının” kabulüyle, söz konusu malvarlığı değerlerinin Türk Medeni Kanunu’nun 220/2. maddesi uyarınca “davalının kişisel malı” olduğuna hükmetmiştir. Bu karar, eşler arasındaki mal transferlerinde, işlemin hukuki niteliğinin belirlenmesinde açık irade beyanlarının bağlayıcı olduğu ilkesini teyit etmektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 27.12.2011, E. 2011/6811, K. 2011/7727)

4.13. Evlilik Süresince Güven Tazelemek İçin Verilen Para Bağış Niteliğinde Olup İade İstenemez

Temyiz incelemesini yapan ilgili Yüksek Mahkeme dairesi, eşler arasındaki para transferlerinin hukuki niteliğini değerlendirdiği önemli bir karara imza atmıştır. Davada, davacı koca “evlilik birliğini devam ettirmek ve tekrar bir araya gelerek karşılıklı güveni sağlamak amacıyla emekli ikramiyesinden” verdiği paraların iadesini talep etmiştir. Ancak mahkeme, “davacı koca tarafından davalı eşe verilen paranın gizli bağış olduğu hususunda duraksamamak gerekir” tespitinde bulunmuştur. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “Kişisel mal üzerinde kocanın alacak talebinde bulunma imkanı bulunmadığından mahkemece, davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken” ifadesiyle, evlilik birliğini korumak amacıyla yapılan para transferlerinin bağış niteliğinde olduğu ve boşanma sonrasında geri istenemeyeceği ilkesi açıkça ortaya konmuştur. Bu karar, evlilik içinde “güven tesisi” gibi amaçlarla yapılan ödemelerin bağış sayılacağı ve kişisel mal olarak kabul edileceğini hükme bağlamaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 04.07.2011, E. 2010/6243, K. 2011/3931)

4.14. Müşterek Banka Hesabından Eşlerin Bireysel Hesaplarına Aktarılan Paraların Kişisel Mal Olarak Kabulü İlkesi

2. Hukuk Dairesi, müşterek banka hesabından eşlerin bireysel hesaplarına aktarılan paraların kişisel mal olarak kabul edileceğine hükmetmiştir. Kararda, “İmar Bankasından gelen yazı cevabına göre, taraflar adına müşterek hesap olarak açılan hesaplarda bulunan paraların tarafların Ziraat Bankasındaki bireysel hesaplarına her bir mudinin hesabına olacak şekilde 16.01.2004 tarihinde 53.310,64 TL ve 16.735,74 TL, 15.10.2007 tarihinde 128.168,94 TL yattığı anlaşılmakla, Ziraat Bankası hesabında bulunan 128.168,94 TL İmar Bankasındaki açılan müşterek hesaptan her bir mudinin hesabına devredilen miktar olup, her bir mudinin hesabına yatan miktar yönünden eşlerin serbest iradeleriyle paylaşım gerçekleştirdikleri, diğer bir deyişle, her bir payın o eşin kişisel mal grubuna terk edildiğinin kabul edilmesi gerekir” ifadesiyle, eşlerin mal rejimi tasfiyesinde banka hesapları için önemli bir ilke ortaya konulmuştur. Ayrıca kararda, taşınmazlar yönünden ispat külfetinin TMK’nın 222. maddesi uyarınca “aksini iddia eden davalı-davacı erkekte” olduğu vurgulanmıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/3443, Karar No: 2022/5629, Karar Tarihi: 13.06.2022)

4.15. Eşlerin Evlilik Birliği Devam Ederken Serbest İradeleriyle Paylaştıkları Mallar Kişisel Mal Grubuna Dahil Olur

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal kararına göre, evlilik birliği devam ederken eşlerin kendi serbest iradeleriyle aralarında paylaştıkları mallar, her bir eşin kişisel mal grubuna dahil olmaktadır. Kararda, “eşlerin birlik devam ederken serbest iradeleriyle gerçekleştirdikleri bu paylaşımla, her bir payın o eşin kişisel mal grubuna terk edildiği kabul edilmelidir” ifadesi kullanılmıştır. Somut olayda eşler, evlilik birliği devam ederken müteahhitten iade alınan 75.000 TL’yi kendi aralarında 28.000 TL erkek eşe, 47.000 TL kadın eşe verilmek suretiyle paylaşmışlardır. Mahkeme, “hayatın olağan akışına göre bunun aksini iddia eden eş iddiasını ispatlamakla yükümlüdür” diyerek, eşlerin ortak kararla yaptıkları bu paylaşımın geçerli olduğuna hükmetmiştir. (🧾 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2019/8-301, Karar No: 2022/79, Karar Tarihi: 08.02.2022)

📍 AVUKAT SAİM İNCEKAŞ ADANA HUKUK BÜROSU

Seyhan, Çukurova ve tüm Adana ilçelerinde Av. Saim İncekaş ve ekibi 15+ yıllık yerel tecrübesi ile hukuki hizmet sağlamaktadır. Av. Saim İncekaş ile görüşmek için tıklayın veya arayın: 0534 910 97 43

5. Eklenecek Değerler ve Mal Kaçırma İle İlgili Yargıtay Kararları

5.1. Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Mal Kaçırma Amacıyla Yapılan Devirlerin Tasfiyeye Etkisi

Kararda, edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerden birinin mal kaçırma amacıyla yaptığı devirlerin tasfiyedeki sonuçları incelenmiştir. Yargıtay, bir taşınmazın üçüncü kişiye devredilmesi durumunda “taşınmazların üçüncü kişiye devredildikleri tarihteki değerlerinin yarısına katılma alacağı olarak karar verilmesi doğrudur” şeklinde hüküm kurmuştur. Ayrıca atıf yapılan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi içtihadında Türk Medeni Kanunu’nun 229/2. maddesine göre, “eşlerden birinin mal rejiminin devamı süresince diğerinin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler, tasfiyede edinilmiş mallara eklenecek değer olarak dikkate alınabilir” ilkesi vurgulanmıştır. Önemli bir husus olarak, “Yapılan devir işleminin katılma alacağını azaltmak amacıyla yapıldığı sabit olsa bile, tasfiyede bedeli hesaba katılacağından, tapunun iptal ve tesciline karar verilemez” tespiti yapılmıştır. Yani mal kaçırma durumunda tapu iptali değil, sadece devir tarihindeki değer üzerinden katılma alacağı hesaplanması gerekmektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2013/18595, K. 2014/19017, T. 23.10.2014)

5.2. Edinilmiş Malların Evlilik Sonrası Elden Çıkarılması Halinde İkame (Kaim) Değerlerin Tasfiyeye Dahil Edilmesi

Kararda, evlilik süresince edinilen malların boşanma davası açılmadan önce elden çıkarılması durumunda tasfiye esasları açıklanmıştır. Yargıtay, “mal rejimi, boşanma davasının açıldığı durumlarda TMK’nun 225/2. fıkrası gereğince, boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermektedir” ilkesiyle başlayarak, “Edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde mal ister elde bulunsun, ister bulunmasın değerleriyle tasfiyede yer alırlar” tespitini yapmıştır. Kritik olarak, satılan taşınmazın yerini alan “ikame değer” veya “kaim değer” adı verilen varlıkların TMK’nun 219/2-5. bendi uyarınca edinilmiş mal sayılması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, edinilmiş malın boşanma davası tarihinden önce elden çıkarılması durumunda “TMK’nun 235/2. fıkrası gözetilerek aynı Kanun’un 232. maddesi uyarınca, devredildiği tarihteki sürüm değeri tasfiyede değerlendirilir” sonucuna varmıştır. Bu karar, tasfiye sırasında malın fiziken mevcut olmamasının, katılma alacağı talebinin reddedilmesi için geçerli bir gerekçe olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2013/15306, K. 2013/17269, T. 21.11.2013)

5.3. Mal Rejimi Tasfiyesinde Verilen Bilgiler Çerçevesinde Mahkemece Malvarlığı Araştırması Yapılması Ve Gelen Cevaplara Göre Talep Açıklattırılması Gerekir

2. Hukuk Dairesi, mal rejiminin tasfiyesi davasında davacının belirttiği veya verdiği bilgilerden tespiti mümkün olan malvarlıkları için gerekli araştırmaların yapılması gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “Mahkemece, davacının açıkça bildirdiği malvarlıkları ile dava, açıklama ve cevaba cevap dilekçelerinde verdiği bilgilere göre tespiti mümkün olan malvarlıkları için ilgili tapu, ticaret sicil, banka ve belediye gibi kurumlara yazı yazılarak, gelen yazı cevaplarına göre davacıdan talebini açıklattırarak, mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihi itibariyle davalıya ait tasfiyeye tabi tutulacak mal bulunup bulunmadığının tespit edilmesi” gerektiği belirtilmiştir. Kararda, dava konusu tüm malvarlıkları tespit edilmeden henüz dava konusu tam olarak belli değilken davacıdan talep sonucunu netleştirmesini istemenin hatalı olduğu vurgulanmıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/4697, Karar No: 2023/3420, Karar Tarihi: 21.06.2023)

5.4. Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Yapılan Taşınmaz Satışları TMK 229 Kapsamında Eklenecek Değer Olarak Değerlendirilemez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, TMK 241. maddesi gereğince üçüncü kişiden eksik kalan katılma alacağının tahsili talebine ilişkin davada önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “Öncelikle TMK 241. maddesi gereğince açılacak alacak davalarında tasfiyeye konu malvarlığı TMK 229. maddesi gereğince eklenecek değer olması, diğer bir deyişle, tasfiyeye konu malvarlığının mal rejiminin devamı sırasında 3. kişiye devri gerekir. Somut olayda davalı 3. kişiye satış boşanma dava tarihinden sonra, yani mal rejimi sona erdikten sonra devredilmiş olup, TMK 229. maddesi gereğince eklenecek değer değildir.” ifadesiyle, boşanma davası açıldıktan sonra yapılan taşınmaz satışlarının, “katılma alacağını azaltmak kastıyla yapılan devirler” kapsamında değerlendirilemeyeceği ve üçüncü kişilerin bu satışlardan sorumlu tutulamayacağı açıkça ortaya konulmuştur. Bu karar, mal rejiminin sona erme anı ve üçüncü kişilerin sorumluluğunun sınırları açısından emsal niteliği taşımaktadır. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/5633, Karar No: 2022/3253, 04.04.2022)

5.5. Mal Rejimi Kaynaklı Alacağa Zarar Vermek İçin Yapılan Muvazaalı Taşınmaz Devirlerinde Tüm Aracı Malikler Davalı Olmalıdır

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, muvazaa iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil davasında önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “tapu iptal ve tescil davaları tapu kayıt malikine karşı açılır. Muvazaanın tespiti sözleşmeyi yapan kişilerin gerçek iradelerinin belirlenmesine dayandığından sadece kayıt malikinin değil, sözleşmenin tüm taraflarının (devreden borçlu ile devralıp şeklen kayden görünen malik) davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir. Çünkü, muvazaalı sözleşmeyi yapanlar, üçüncü kişiler aleyhine el birliği içerisinde bir haksızlık yaparak onları zarara uğratmışlardır.” ifadesiyle, taşınmazın birçok defa el değiştirdiği durumlarda “kötü niyet zincirinin tespiti, araya iyi niyetli kişilerin girmesi suretiyle bu zincirin kopup davacı ile son malik arasında mülkiyet yönünden hukuki irtibatın kesilip kesilmediğinin, ara malik ile de yapılan sözleşmenin muvazaalı olup olmadığının tespiti bakımından, son kayıt maliki yanında diğer ara maliklerin tümünün davalı gösterilmesinde de fayda, hatta zorunluluk vardır” tespitinde bulunmuştur. (🧾Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2019/(17)4-854, Karar No: 2022/200, 24.02.2022)

5.6. Mal Paylaşımı Davasında Para Alacağına Hükmedilmiş Olması Muvazaa Sebepli Tapu İptal Davasını Engellemez

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, boşanma sürecinde eşin mal kaçırma kastıyla yaptığı muvazaalı işlemlere karşı açılan tapu iptal ve tescil davalarının, ayrı bir davada mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağına hükmedilmiş olması gerekçesiyle konusuz kalamayacağına hükmetmiştir. Kararda, “davacının mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağına dair hüküm tesis edildiğinden bahisle davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması doğru olmamış” ifadesine yer verilmiştir. Yüksek Mahkeme, “muvazaa nedeniyle hakları zarara uğratılanlar, tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler” gerekçesiyle, para alacağı ve taşınmazın aynını ilgilendiren davaların farklı hukuki sebeplere dayandığını vurgulamıştır. (🧾 T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/16403, Karar No: 2021/4072, Karar Tarihi: 01/07/2021)

5.7. Muvazaalı İşlemlerle Mal Kaçırma Davalarında Aile Mahkemesi Değil Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir

Eşlerden birinin mal rejiminden doğan alacağı akamete uğratmak için yaptığı iddia edilen muvazaalı işlemlere ilişkin davalarda Aile Mahkemesi değil, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Kararda, “davanın dayanağı TMK’nın ikinci kitabında yer almayıp, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde yer alan genel muvazaa hukuksal nedeninden kaynaklandığına göre, davanın genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde çözümlenmesi gerekirken Aile Mahkemesi tarafından davaya bakılıp yargılamanın sonuçlandırılması doğru görülmemiştir” denilmiştir. Mahkeme, her ne kadar devir işlemleri “boşanma davası ve mal rejiminin tasfiyesinden doğan katılma alacaklarını akamete uğratma kastıyla yapıldığı” iddia edilse de, dava konusunun 4787 sayılı Kanun’un 4. maddesinde sayılan Aile Mahkemelerinin görev alanına girmediğini belirtmiştir. (🧾 T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Esas No: 2020/1290, Karar No: 2021/889, Karar Tarihi: 01.03.2021)

5.8. Tasarrufun İptali Davasında Yabancı Boşanma İlamının İncelenmesi Mahkemenin Yükümlülüğüdür

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tasarrufun iptali davasında, davacının Fransa’da açtığını bildirdiği boşanma davasına ilişkin belgelerin mahkemece resen getirtilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “mahkemece davacı tarafça Fransa’da açıldığı bildirilen ve davalı tarafça da doğrulanan boşanma davasının kesinleşmiş karar örneği, Türkiye’de tenfiz edilmiş ise buna ilişkin karar örneği getirtilmeli, kararda boşanmanın mali sonuçları ile ilgili hüküm olup olmadığı saptandıktan sonra davacının dava açmakta hukuki yararının olup olmadığı irdelenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir” ifadesine yer verilmiştir. Mahkeme, davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığını belirlemek için yabancı mahkeme kararının incelenmesi gerektiğini vurgulayarak, “eksik inceleme ve araştırma yapılarak tarafların Anayasa ile güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünü zedeleyecek biçimde karar verilemez” demiştir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/17-1507 E., 2020/525 K., 07.07.2020 tarihli karar)

5.9. Mal Rejimi Sona Ermeden Devredilen Taşınmazın Değeri Karar Tarihindeki Rayiç Bedel Üzerinden Hesaplanmalıdır (Değişen Uygulama – Güncel İçtihat)

Yargıtay, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, mal rejimi sona ermeden devredilen meskenin değerlendirilmesinde yeni bir yaklaşım benimsemiştir. Kararda, “davacı lehine katılma alacağı hesaplaması yapılırken, yukarıda belirtilen ilke ve esaslar gözetilerek meskenin üçüncü şahsa devredildiği 30.06.2009 tarihindeki nitelik ve özellikleri dikkate alınarak tasfiye karar tarihindeki sürüm (rayiç) değeri esas alınması gerekirken, devir tarihi olan 2009 yılı itibariyle meskenin değeri tespit edilerek yapılan hesaplama hatalı olup bozma konusu edilmiştir” ifadesi yer almaktadır. Önceki içtihatlarda devredildiği tarihteki sürüm değeri esas alınmaktayken, yeni yaklaşımla devredildiği tarihteki niteliğe göre karar tarihindeki güncel değerin esas alınması hakkaniyete daha uygun bulunmuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2015/7311 E., 2016/15935 K., 22.11.2016 tarihli karar)

6. Aile Konutu İle İlgili Yargıtay Kararları

6.1 Aile Konutu Özgülemesinde Mülkiyet Yerine İntifa Hakkı Tesisi İçin Haklı Sebep Şartı

Boşanmada Mal Paylaşımı Yargıtay Kararları3

Yargıtay, ölen eşe ait aile konutu üzerinde sağ kalan eşin intifa hakkı talep ettiği davada önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “TMK’nın 652. maddesi gereğince aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesinde öncelikle mülkiyet hakkının tanınması istenebilecek olup, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınması ancak haklı bir sebebin bulunduğunun kanıtlanması halinde mümkündür” ifadesi yer almaktadır. Yüksek Mahkeme, davacının “taşınmazın mülkiyetini, bedelini karşılayamayacağı için intifa veya oturma hakkı tanınmasını” istemesini yeterli görmemiş, haklı sebebin varlığı için “davacı vekilinin sözünü ettiği davacının malik olduğu taşınmaz ile mevcut malvarlığı araştırılarak” değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, “intifa hakkı TMK’nın 794 ve devamı maddelerinde; oturma hakkı ise TMK’nın 823 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup” hükümde hangi hakkın tesis edildiğinin açıkça belirtilmemesi de bozma sebebi sayılmıştır. (🧾 Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2015/2814, K. 2015/10100, T. 10.11.2015)

Konuyla yakından ilgili “Boşanma Sürecinde Evde Kim Kalır? Boşanmada Evde Oturma Hakkı” yazımızı incelemenizi tavsiye ederim.

6.2 Sağ Kalan Eşin Aile Konutunda Katılma Alacağına Mahsuben İntifa/Oturma Hakkı Talep Koşulları

Yargıtay, eşin ölümüyle birlikte sağ kalan eşin aile konutunda oturma hakkı talebine ilişkin verdiği kararda, TMK’nun 240. maddesinin uygulanabilmesi için gerekli şartları açıkça ortaya koymuştur. Kararda “davacı sağ eşe konut üzerinde intifa ve oturma hakkının tanınması için; aile konutu olması, mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ eşin katılma alacağının bulunması gerekir” ifadesi yer almaktadır. Ayrıca Yüksek Mahkeme, “intifa veya oturma hakkının tanınmasını gerektiren yasal koşulların davacı sağ eş lehine gerçekleştiğinin kanıtlanması durumunda, katılma alacağına mahsuben, yetmezse belirlenecek ilave bedelin davacı tarafça mahkeme veznesine depo ettirilmesi sağlandıktan sonra mahkemece özgüleme hakkında karar verilmelidir” şeklinde hüküm kurarak, bu hakkın kullanımı için izlenmesi gereken usulü de belirlemiştir. Mahkeme ayrıca, “aile konutu ölen eşin kişisel malı ise sağ eş lehine intifa veya oturma hakkı tanınmamaktadır” şeklinde önemli bir ilkeye de yer vermiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2015/15144, K. 2015/15890, T. 09.09.2015)

6.3. Sağ Kalan Eşin Ortaklığın Giderilmesi Davası Açması TMK 240 ve 652’deki Özgüleme Haklarından Feragat Anlamına Gelir

Yargıtay, sağ kalan eşin miras bırakanın adına kayıtlı taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti istemli davasında önemli bir hukuki ilkeyi ortaya koymuştur. Kararda, “davacının, Bakırköy 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2021/539 esas sayılı dosyası ile ortaklığın giderilmesi davası açarak, dava konusu taşınmazın mülkiyetine yönelik dava açma hakkından bir anlamda vazgeçmiş olduğundan artık bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı” belirtilmiştir. Ancak ortaklığın giderilmesi davasının yargılama sırasında sonuçlanıp kesinleşmesi nedeniyle, aile konutu tespiti davasının reddedilmesi yerine “Karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulması gerektiğine karar verilmiştir. Yargıtay, sağ kalan eşin ortaklığın giderilmesi davası açarak TMK 240 ve 652 maddelerindeki haklarından vazgeçmiş sayılacağı ilkesini benimsemiştir. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/6439, Karar No: 2022/9394, Karar Tarihi: 22.11.2022)

6.4. Sağ Kalan Eş TMK 240 ve 652 Maddelerindeki Hakları Kullanabilmek İçin Aile Konutu Tespiti İsteyebilir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşin ölümü halinde sağ kalan eşin, mirasçılık haklarını kullanabilmek için aile konutu tespiti davası açabileceğine hükmetmiştir. Kararda “davacının, Türk Medeni Kanununun 240. ve 652. maddelerinin kendisine tanıdığı hakları kullanabilmesi için, böyle bir tespit kararı istemekte hukuki yararı mevcuttur” ifadesine yer verilmiştir. Mahkeme, 4721 sayılı Kanun’un 652. maddesine atıfla “eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben, mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini” vurgulamıştır. Ölen eşin mirasçılarının izaleyi şuyu davası açması durumunda bile, sağ kalan eş taşınmazın aile konutu olduğunun tespitini isteyerek yasal haklarını koruma hakkına sahiptir. (🧾 T.C. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/418, Karar No: 2021/4910, Karar Tarihi: 16.06.2021)

6.5. Sağ Kalan Eş, Ölen Eşin Kişisel Malı Olan Aile Konutu Üzerinde Özgüleme Davası Açamaz

Yargıtay, edinilmiş mallara katılma rejiminde aile konutunun ölen eşin kişisel malı olması durumunda sağ kalan eşin TMK’nın 240. maddesi kapsamında mülkiyet hakkı talebinde bulunamayacağına hükmetmiştir. Kararda, “aile konutu ölen eşin kişisel malı ise sağ eş lehine mülkiyet hakkı tanınmamaktadır” ifadesi yer almaktadır. Mahkeme, sağ kalan eşin TMK 240. maddesindeki haklardan yararlanabilmesi için “aile konutu olması, mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ eşin katılma alacağının olması ve haklı sebeplerin bulunması” gerektiğini belirtmiştir. Davada ayrıca, mal rejiminin tasfiyesi sonucunda belirlenen katılma alacağı terekeye ait borç olduğundan, mirasçı konumundaki davalı-davacının da “miras payı oranında sorumlu olduğu miktarın hüküm fıkrasında gösterilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek tasfiye alacağının tamamından davacı-davalı Necla K.’yı sorumlu tutmak doğru olmamıştır” tespiti yapılmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/1375 E., 2016/13579 K., 11.10.2016 tarihli karar)

7. Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler Konusundaki Yargıtay Kararları

7.1. Boşanma Sonrası Katılma Alacağı Davalarında Zamanaşımı Süresi On Yıldır

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, edinilmiş mallara katılma rejimine tabi mallar için boşanma sonrası açılan katılma alacağı davalarında uygulanacak zamanaşımı süresini kesin olarak karara bağlamıştır. Kararda, “Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı” açıkça belirtilmiştir. Yüksek Mahkeme, “mal rejiminin boşanma nedeniyle sona ermesi halindeki zamanaşımı süresini, salt TMK’nun 178. maddesindeki ‘evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları’ ifadesine dayandırmak kanun koyucunun amacına da uygun düşmez” gerekçesiyle bir yıllık süreyi reddetmiş ve “katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146 (mülga 818 sayılı BK m. 125) uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır” sonucuna varmıştır. Dolayısıyla yerel mahkemenin, ıslah edilen talebin zamanaşımına uğramadığına dair direnme kararı isabetli bulunmuştur. (🧾 Y. Hukuk Genel Kurulu 2016/1061 E., 2016/959 K., 05.10.2016)

7.2. Katılma Alacağı Davalarında Zamanaşımı Süresinin On Yıl Olarak Uygulanması

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2016/1061 E., 2016/959 K. sayılı kararında, boşanma durumunda edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davalarında zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu hükme bağlanmıştır. Kararda, “katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı” ve “katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK’nun 178. Maddesi uyarınca belirlenmesine imkân bulunmamaktadır” ifadelerine yer verilmiştir. Ayrıca, “katılma alacağının Kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olup, doğumuyla birlikte temlik edilebilir, haczedilebilir ve rehnedilebilir” nitelikte olduğu belirtilerek, “katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146 uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır” sonucuna varılmıştır. Bu kararla, TMK m.178’deki bir yıllık zamanaşımı süresinin sadece boşanmanın fer’i niteliğindeki nafaka ve tazminat gibi haklar için geçerli olduğu, katılma alacağının ise bunlardan ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir.

8. İspat Yükü ve Deliller Hakkında Yargıtay Kararları

8.1. Mal Rejiminin Tasfiyesinde Eşlerin Yurtdışı Çalışmalarından Kaynaklanan Katkı Payı Alacağının İspatı

Kararda, 1989’da evlenen ve 2000’de boşanan çiftin mal rejiminin tasfiyesi talebi ele alınmıştır. Davacı, “yurtdışında çalışmaları nedeniyle elde ettikleri ortak birikimlerle taşınmazların edinildiğini açıklayarak” katkı payı talebinde bulunmuş, Mahkeme ise davayı reddetmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, “Davacı da çalışarak belirli bir gelir elde ettiğine göre kural olarak davalı adına kayıtlı 411 ada 1 sayılı parsele katkısının olduğunun kabulü gerekir” gerekçesiyle ve “davacı tarafa davalıya yemin teklif hakkı bulunduğu hatırlatılarak” ek taşınmazlar için ispat imkanı tanınmadığından kararı bozmuştur. Ayrıca, “konunun uzmanı bilirkişi kurulundan rapor alınması suretiyle davacı ile davalının çalışmaları karşılığında elde ettikleri gelirle sağlayabilecekleri katkı miktarının ayrı ayrı saptanması” gerektiğini belirtmiştir. Yerel mahkeme ise önceki kararında direnmiştir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – 2014/48 E., 2014/554 K.)

8.2. Mal Rejimi Tasfiyesinde Cevap Dilekçesi Süresinde Olmasa Dahi Mirastan Gelen Para İddiası Araştırılması Yasal Zorunluluktur

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi, katılma alacağına ilişkin davada, taşınmazın mirastan gelen para ile edinildiği iddiasının araştırılmasının yasal zorunluluk olduğuna hükmetmiştir. Mahkeme, “cevap dilekçesinin süresinde verilmediği kabul edilse dahi TMK’nın 230 ve 231. maddeleri uyarınca mahkemenin savunma doğrultusunda evin mirastan gelen para ile alındığı iddiasını araştırmasının yasal zorunluluk olduğu” gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmıştır. Kararda, “davalı vekili tarafından dosyaya sunulan tapu kayıtları ve banka kayıtları celbedilerek dava konusu taşınmazın edinilmesinde davalının kişisel mallarından ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edildikten sonra davacı tarafın katılma alacağının belirlenmesinin gerekeceği” vurgulanmıştır. (🧾 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi, E. 2017/351, K. 2017/302, T. 05.04.2017)

8.3. Evlilik Birliği İçinde Yapılan Ödemelerin Katkı Payı Sayılabilmesi İçin Hangi Mal Varlığına Katkı Sağlandığının İspatlanması Gerekir

Yargıtay bir başka kararında, mal rejimi tasfiyesi davasında, evlilik birliği içinde yapılan her ödemenin katılma alacağı hesabında dikkate alınamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Kararda, “davacının evine maddi destek olmak amacıyla verdiği 1.000 TL’nin evlilik birliği içinde yapılan harcamalara ilişkin olabileceği bu miktarla hangi mal varlığına katkı sağladığı iddiasının ispat edilemediği, eşlerden her birinin gücü oranında evlilik birliği içinde yapılan giderlere katılma yükümlülüğünün bulunduğu” ifadesi kullanılmıştır. Mahkeme, bu gerekçeyle davacının parayı spesifik bir mal varlığının edinilmesine katkı olarak verdiğini ispatlayamadığını ve katkı iddiasının ispatsız kaldığını vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2020/3974 E., 2021/4527 K.)

8.4. Eşin İddiasını İspatta Soyut Tanık Beyanlarının Yetersiz Olduğu

Daire, tanık beyanlarının ispat değerini değerlendirmiştir. Mahkeme, eşin babasının ödemesine katkı sağladığı iddiasına ilişkin olarak, “konu ile ilgili dinlenen tanıklar da soyut, duyuma, Abdullatif’in anlattıklarına ve tahmine dayalı açıklamalarda bulunduklarına göre Abdullatif vekili iddiasını ispat edememiştir” gerekçesiyle, soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarının mal rejimi davalarında yeterli ispat aracı olmadığını açıkça ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 10.11.2015, E. 2015/12278, K. 2015/20136)

Boşanma Davasında Hakim Nelere Dikkat Eder? Eşlere ve Tanıklara Ne Sorar? yazımız boşanma ve mal paylaşımı davalarında ispat konusunda tecrübeye dayalı detaylar içermektedir.

8.5. Mal Rejimi Tasfiyesinde Eşlerin Katkı İddialarını Somut Delillerle İspatlaması Zorunluluğu

Yargıtay Dairesi, mal rejimi tasfiyesinde eşlerin katkı payı iddialarının ispatında somut delil gerekliliğine dikkat çeken önemli bir karar vermiştir. Kararda, “Davacının çalışarak elde ettiği gelir dışında gerek ziynetler gerek ailesinden aldığı borçile katkısını, davalının ise savunmasında belirttiği babasına ait traktör ve hayvanların satışından gelen paranın alımda kullanıldığı hususlarını soyut tanık beyanları dışında ispatlayacak bir maddi ve somut belge veya delil sunmadıkları görülmektedir” ifadesiyle, mahkeme tarafların iddialarını destekleyecek somut delil sunmamaları nedeniyle, sadece tanık beyanlarına dayanarak katkı payı hesaplaması yapılamayacağını açıkça ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 20.03.2012, E. 2012/856, K. 2012/2009)

8.6. Karşı Taraf Babasının Tanıklığı Kişisel Malların İspatında Güçlü Delil Olarak Kabul Edilir

Daire, mal rejimi tasfiyesinde tanık beyanının değeri konusunda çarpıcı bir karara imza atmıştır. Kararda, “evlilik öncesi edinilen aracın satılarak edinilen paranın davalı tarafından kooperatifin ara taksitlerine ödendiği bu hususun davacının babası E. Ü.’nün yargılama oturumunda alınan beyanıyla sabit bulunduğundan davalının kişisel malı olarak hesaplamada gözetilmesi gerekir” ifadesi kullanılmıştır. Bu karar, özellikle karşı tarafın yararına olan bir konuda kendi babasının verdiği ifadenin, kişisel mal iddiasının ispatında güçlü ve somut bir delil olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Burada tanık beyanı, aleyhte sonuç doğurabilecek bir konuda yakın akrabanın karşı taraf lehine beyanda bulunması nedeniyle mahkemece güvenilir kabul edilmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2013/10621, K. 2013/9724, T. 20.6.2013)

8.7. Boşanma Davalarında Banka Hesaplarının Detaylı İncelenmesi Zorunluluğu

Yargıtay, mal rejimi tasfiyesinde banka hesaplarının detaylı incelenmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “davalının İş Bankası’nda hangi tarihte açtığı belli olmayan hesaptaki kayıtlara göre, 28.09.2008 tarihinde 175.000 TL miktarında fon aldığı 02.11.2009 tarihinde 184.000 TL olarak sattığı” tespit edilmiş ancak “anılan hesabın kaynağı bilinmediği gibi hangi tarihte açıldığı da araştırılıp belirlenmemiştir” denilerek eksik incelemeye dikkat çekilmiştir. Yüksek mahkeme, banka hesaplarının “kaynağının, ilk açıldığı tarihin araştırılıp belirlenmesi, buna göre mal rejiminin sona erdiği anda mevcut varlık olup olmadığı, kötüniyetle elden çıkarılmış olup olmadığının değerlendirilmesi” gerektiğini vurgulayarak, bankadaki mevduatların edinilmiş mal kapsamında olup olmadığının tespiti için kapsamlı inceleme yapılmasının zorunlu olduğunu açıklamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 09.04.2015, E. 2015/3029, K. 2015/8128)

8.8. Mal Ayrılığı Rejiminde Eşlerin Katkı Paylarının Hesaplanmasında Toplu Para ve Düzenli Gelir Ayrımı İlkesi

8. Hukuk Dairesi, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallara yönelik katkı payı hesaplamasında iki aşamalı bir yöntem benimsemiştir. Kararda, “öncelikle, tasfiyeye konu malın edinildiği tarih itibarıyla başka malvarlıklarından elde edilen toplu para ile yapılan katkının, dava konusu malın bedelinin tamamı karşısındaki oranı saptanmalıdır” ilkesi getirilmiştir. Geriye kalan kısım için ise “eşlerin çalışmaları karşılığı elde edilen düzenli gelirlerle yapılan katkı oranının belirlenmesi” için “eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmeli” ve “her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM md 152 gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama kendi gelirlerinden düşülerek” ancak bundan sonra tasarruf miktarları ve katkı oranları belirlenmelidir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 05.07.2018, E. 2016/3672, K. 2018/15037)

8.9. Toplu Paranın Taşınmaz Alımında Kullanıldığının İspatı

Yargıtay, mal paylaşımı davalarında ispat yükü konusunda önemli bir içtihat oluşturmuştur. Kararda, eşlerden birine ödenen kıdem tazminatının kısa süre içinde edinilen taşınmazın alımında kullanıldığı kabul edilmiştir. Mahkeme “…31.712,47 TL kıdem tazminatı ödenmiştir. Bu ödemeden 7 gün sonra tasfiyeye konu dava konusu 550 ada 30 parseldeki 3 nolu bağımsız bölüm satın alınarak davalı adına tescil edilmiştir. Davalının kıdem tazminatını başka şekilde değerlendirdiği veya harcadığı iddia edilip ispatlanamadığından hayatın olağan akışına göre söz konusu bağımsız bölümün alımında kullanıldığının kabulü gerekir…” ifadesiyle, paranın başka bir yere harcanmadığı ispatlanamadığı takdirde, o dönemde alınan taşınmaza yatırıldığını “hayatın olağan akışı” çerçevesinde değerlendirmiştir. (🧾 Y8HD, 01.04.2015, E. 2013/22773, K. 2015/7351)

8.10. Akrabalık İlişkisi Tek Başına Tanık Beyanının Değerini Düşürmez ve Aksine Delil Olmadıkça Tanıkların Doğruyu Söylediği Kabul Edilir

Kararda açıkça belirtildiği üzere, “Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.” Bu temel hukuk prensibi, mahkemenin davacının annesi ve arkadaşının tanıklıklarını değerlendirirken kullandığı ölçüt olmuştur. Yargıtay, tanığın beyanının gerçek olmadığını kabule yeterli delil ve olgu bulunmadığı takdirde, tanık sözlerine değer verilmesi gerektiğini vurgulamış ve dava konusu ziynet eşyalarının varlığı ve akıbeti konusundaki kararını bu tanık beyanlarına dayandırmıştır. Bu karar, aile içi uyuşmazlıklarda sıkça karşılaşılan tanıklık durumlarında, salt akrabalık ilişkisinin tanıklığı değersizleştirmeyeceği prensibini hukuk sistemimize yerleştirmiştir. (🧾 Y3HD, 09.04.2018, E. 2017/14028, K. 2018/3703)

8.11. Farklı Davalardaki Çelişkili Sosyal ve Ekonomik Durum Araştırma Raporları Yeniden İnceleme Gerektirir

Yargıtay, boşanma davası ile mal rejiminin tasfiyesi davası arasındaki sosyal ekonomik durum araştırma raporlarındaki çelişkilerin giderilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “dosya içerisinde yer alan sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağı ile yine taraflar arasında Şanlıurfa 2. Aile Mahkemesi’nin 2020/225 Esas sayılı dava dosyasında görülmekte olan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak davasında aldırılan sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağı arasında açık çelişki bulunduğu anlaşılmaktadır.” gerekçesiyle, “davalı erkeğin gayrı resmi birlikte yaşadığı birisinin varlığının tespiti halinde nüfus kayıtları ve diğer deliller de toplanmak ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu davanın reddine karar verilmesi” uygun görülmemiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/6156 E., 2024/2847 K., 25.04.2024 tarihli karar)

9. Borçlar ve Krediler Konusunda Yargıtay Kararları

9.1. Evlilik Süresince Kredi ile Alınan Taşınmazlarda Mal Paylaşımı Hesaplama Yöntemi

Boşanmada Mal Paylaşımı Yargıtay Kararları4

Yargıtay, evlilik süresince kredi ile satın alınan ve ödemeleri evlilik sonrasına da sarkan taşınmazların mal rejimi tasfiyesinde uygulanacak hesaplama yöntemini açıkça ortaya koymuştur. Kararda, “iki döneme yayılan kredi borcu ödeme tablosu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir. Tespit edilen bu oranın, taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın) sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir” ifadesi yer almaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2019/1827, K. 2019/7402, T. 11.09.2019)

9.2. Taşınmaz Alımındaki Banka Kredisi Borcunun Mal Paylaşımı Hesabında Dikkate Alınması Zorunluluğu

Yargıtay, boşanma sonrası mal paylaşımında eşin adına çekilen banka kredisiyle alınan taşınmazda, ödenmemiş kredi borcunun hesaplamaya dahil edilmesine ilişkin önemli bir karara imza atmıştır. Yüksek Mahkeme, “Taşınmaz alımında kullanıldığı dosya kapsamından sabit olan ve mal rejiminin sona erdiği tarih itibariyle mevcut borç olan İş Bankası kredisi yönünden hesaplama yapılarak davacı lehine katılma alacağının belirlenmesi gerekirken” ifadesiyle, taşınmaz alımında kullanılan kredinin hesaplamaya dahil edilmediği bilirkişi raporunu hatalı bulmuştur. Kararda, kredi ödemelerinin mal rejiminin devamı süresince ve sonrasında yapılması durumunda, “mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir” şeklinde net bir hesaplama yöntemi de ortaya konulmuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2016/3975, K. 2017/13047, T. 17.10.2017)

9.3. İpotekli Taşınmazların Mal Rejimi Tasfiyesinde Değerlemesi

Yargıtay, katılma alacağı hesaplanmasında ipotekli taşınmazların değerlemesi ve miras yoluyla edinilen paylara ilişkin önemli bir karar vermiştir. Mahkeme, “Bir taşınmazın ipotekli ve ipoteksiz değeri arasında fark olacağı açıktır” gerekçesiyle, taşınmazlar üzerindeki ipoteklerin keşif tarihi itibariyle güncel durumunun araştırılması ve “ipoteğin bağlı olduğu borcun ödenmediğinin tespit edilmesi halinde, taşınmazların ipotekle yükümlü değerleri için bilirkişiden ek rapor alınması” gerektiğini vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2014/137, K. 2015/8283, T. 13.04.2015)

9.4. Üçüncü Kişinin İhtiyati Tedbire İtirazında Duruşma Yapılmadan Karar Verilmesi Bozma Nedenidir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, boşanma davası sırasında davalı eş adına kayıtlı taşınmaza konulan ihtiyati tedbire ilişkin verilen kararı değerlendirmiştir. Uyuşmazlıkta, “taşınmaz üzerinde lehine ipotek tesis edilmiş olan Ziraat Bankası vekili tarafından itiraz edilip, tedbirin kaldırılması talep edildiğine göre; belirtilen yasal düzenleme karşısında duruşma açılıp, taraflar davet edilerek inceleme yapılması gerekirken evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı” bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı HMK’nun 394/3 maddesine göre ihtiyati tedbir kararına itirazın dilekçe ile yapılması ve mahkemenin ilgilileri duruşmaya davet etmesi gerektiğini vurgulayarak, yerel mahkemenin duruşma yapmaksızın verdiği kararı bozmuştur. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E: 2013/16031, K: 2013/21011, T: 16.09.2013)

9.5. Kredi ile Alınan Taşınmazlarda Mal Rejimi Tasfiyesinde İpotek Borcu Nasıl Değerlendirilir?

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma sonrası mal rejimi tasfiyesinde, kredi ile alınan taşınmazın değerlendirilmesine ilişkin önemli ilkeler belirlemiştir. Kararda, “tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir” ifadesi yer almaktadır. Yüksek Mahkeme, “mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı” bulunarak hesaplanması gerektiğini vurgulamış ve ilk derece mahkemesinin “tapu kaydında meskenin satın alındığı 04.09.2009 tarihli borçlusu davalı gözüken İş Bankasına ait 150.000,00 TL ipotek şerhi” bulunmasına rağmen bunu araştırmadan karar vermesini bozma nedeni saymıştır. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2016/8044, K: 2017/11048, T: 19.09.2017)

9.6. Boşanma Davası Sonrası Konulan İpotek, Mal Rejimi Tasfiyesinde Kişisel Mal Olarak Değerlendirilemez

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma sonrası mal rejimi tasfiyesinde eşin katılma alacağı hesaplanırken, boşanma davası açıldıktan sonra konulan ipoteğin değerlendirmesine ilişkin önemli bir karar vermiştir. Kararda, “dava konusu taşınmazın 25.09.2007 tarihinde edinilen Sincan 2184 ada 3 parselde 4 numaralı mesken olduğu” ve “dava konusu 4 numaralı meskene ait tapu kaydında davalının kardeşi lehine taraflar arasında ilk boşanma davasının açıldığı 08.05.2007 tarihi sonrası 29.07.2008 tarihinde konmuş bulunan ipoteğin hesaplamada davalının lehine kişisel mal olarak değerlendirme imkanı bulunmamaktadır” tespiti yapılmıştır. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2013/13152, K: 2013/16403, T: 12.11.2013)

9.7. Konut Kredisiyle Alınan Taşınmazın Mal Rejimi Tasfiyesinde Ödenen Taksit Oranının Önemi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejiminde, uzun vadeli konut kredisiyle alınan taşınmazın tasfiyesinde önemli bir hesaplama yöntemi ortaya koymuştur. Kararda, “dava konusu taşınmaz edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olunan dönemde alınmış olup; davalının kişisel malı olduğu kanıtlanamadığına göre edinilmiş mal olduğunun kabulü ile davacının katılma payı alacağının varlığına hükmetmek gerekir” tespiti yapılmıştır. Yüksek Mahkeme, “taşınmaz davalı tarafından 120 aylık konut kredisi kullanılarak alınmış ve boşanma davasının açıldığı tarihe kadar iki taksit ödenmiştir. Bu durumda 120 aya göre ödenen 2/120 oranı edinilmiş mallara katılma rejimi için gözetilmesi gereken artık değer olarak kabul edilmesi gerekir” formülünü belirleyerek, “kalan 118/120 oran ise, davalı tarafından ödenmesi gerektiği düşünülerek onun kişisel malı (borcu) olduğunun kabulü ile belirtilen oranlara göre hesabın yapılması gerekmektedir” sonucuna varmıştır. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2012/1885, K: 2012/4079, T: 10.05.2012)

9.8. Kredi ile Alınan Taşınmaz Bölüşümünde Ödenmemiş Taksitlerin Hesaplamaya Etkisi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma sonrası mal rejimi tasfiyesinde, kredi ile alınan taşınmazın hesaplanma yöntemine ilişkin önemli bir karar vermiştir. Kararda, “tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir” ilkesi belirtilmiştir. Yüksek Mahkeme, somut olayda “davalı yanca taşınmazın satın alınmasından bir hafta önce 10.06.2011 tarihinde HSBC Bankasından 120 ay vadeli 75.000-TL bedelli kredi çekildiği, kredinin mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihi olan 01.08.2011 tarihine kadar 1 taksidinin ödendiği, sonraya 119 taksidin kaldığı” tespitini yaparak, mahkemenin “bu kredinin hesaplamada tasfiyeye konu taşınmazın borcu olarak dikkate alınmaması” uygulamasını bozma nedeni saymıştır. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2015/4850, K: 2016/14588, T: 27.10.2016)

9.9. Kredi ile Alınan Taşınmazda Evlilik Süresince Ödenen Taksit Oranı Katılma Alacağının Hesaplanmasında Esas Alınır

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejiminde kredi ile alınan taşınmazın tasfiyesinde önemli bir hesaplama formülü ortaya koymuştur. Kararda, “banka kayıtlarından, davalının taşınmazı satın aldığı tarihte Vakıfbank’dan 120 ay vadeli konut kredisi çektiği ve borç ödemelerinin mal rejiminin sona erdiği tarih itibariyle devam ettiği” belirtilerek, kredinin taşınmaz alımında kullanıldığının kanıtlanması durumunda “120 aya göre ödenen 19/120 oranın edinilmiş mallara katılma rejimi için gözetilmesi gereken artık değer olarak kabul edilmesi, kalan 101/120 oranın ise, davalı tarafından ödenmesi gerektiği düşünülerek onun kişisel malı ile ödenecek miktar (borcu) olduğunun kabulü” gerektiği vurgulanmıştır. Yüksek Mahkeme, “taşınmazın sürüm değeri/120 X 19 = bulunacak artık değerin yarısı” şeklindeki hesaplama formülünü benimseyerek, evlilik süresince ödenen taksit oranının katılma alacağı hesabında dikkate alınması gerektiğini karara bağlamıştır. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2012/11719, K: 2013/7824, T: 23.05.2013)

9.10. İpoteğin Kaldırılması Talebi Aile Mahkemesinin Görev Alanı Dışındadır

Yargıtay Hukuk Dairesi, ipoteğin kaldırılması davalarında Aile Mahkemelerinin görevli olmadığını kesin bir şekilde hükme bağlamıştır. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “davanın şahsi hakka dayalı ipoteğin kaldırılmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İddianın ileri sürülüş biçimi ve davanın belirlenen niteliğine göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri, HUMK. nun 1 vd. maddeleri (HMK.nun 1.m.) uyarınca genel mahkemeler olup Aile Mahkemesinin görev kapsamı dışında kalmaktadır.” Bu karar, ipoteğin kaldırılması gibi şahsi hakka dayalı taleplerin, aile hukuku kapsamında değerlendirilmeyip, genel mahkemelerin (Asliye Hukuk Mahkemesi) görev alanına girdiğini ortaya koymaktadır. İpotekli gayrimenkul aile konutu olsa dahi, ipoteğin kaldırılması talebi Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmelidir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 27.12.2011, E. 2011/7459, K. 2011/7763)

9.11. Taşınmaz Üzerindeki İntifa Hakkı Değeri Mal Rejimi Tasfiyesinde Mahsup Edilmelidir

Mal rejiminin tasfiyesi sırasında, taşınmaz üzerinde bulunan intifa hakkının değeri, taşınmazın toplam değerinden düşülmelidir. Yargıtay kararında belirtildiği üzere: “Mal rejimi sona erdiği anda mevcut olan malların o andaki durumları, nitelikleri göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri hesaplanması gerektiği, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın değerine ilişkin belirleme yapılırken tapu kaydında bulunan intifa hakkı tesisine ilişkin şerhin göz ardı edildiği” tespiti yapılmıştır. Taşınmaz değerlendirilirken üzerindeki intifa hakkının ekonomik değeri de hesaplanarak, bu değerin taşınmazın toplam değerinden mahsup edilmesi gerekir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.02.2024, 2022/10447 E., 2024/1071 K.)

9.12. Malik Olmayan Eşin Ölümü Halinde Aile Konutu İpoteğinin Kaldırılması Davası Konusuz Kalır

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, aile konutunun maliki olmayan eşin açtığı ipoteğin kaldırılması davasında, davacının yargılama sırasında ölmesi durumunda davanın konusuz kaldığına hükmetmiştir. Kararda, “malik olmayan eş ölmüş, sağ kalan eş zaten dava konusu taşınmazın maliki konumundadır. Dolayısıyla 4721 sayılı Kanun hükümleri ile aile konutunda malik olmayan eşin şahsına tanınan haklardan yola çıkılarak, malik eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan yasa maddeleri gerekçe yapılıp, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi hatalı olduğu gibi evlilik birliği ölüm ile sonuçlanmış olsa da sağ kalan malik eş bakımından malik olmayan eşin dava açarken var olan hukuki yararının ölmesi hâlinde de devam edeceğine ilişkin düşünce somut olayın özelliğine uygun bulunmamıştır” ifadelerine yer verilmiştir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2023/2-159, K. 2024/38, T. 31.01.2024)

9.13. Alacaklıların TMK 213 Kapsamında Borçlu Eşin Mal Rejimi Tasfiyesinden Kaynaklanan Alacak Haklarını Talep Edebilme Yetkisi

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, banka müdür yardımcısı olarak görev yaparken zimmet suçu işleyen bir kadının, alacaklı bankadan mal kaçırmak amacıyla eşiyle anlaşmalı boşandığı iddiasıyla açılan davada, alacaklının borçlu eşin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan haklarını kullanabileceğine hükmetmiştir. Kararda, “TMK 213. maddesi kanunun dördüncü bölümü olarak düzenlenen ‘Eşler Arasındaki Mal Rejimi’ bölümünde birinci ayırımda ‘Genel Hükümler’ kısmında ‘Alacaklıların korunması’ başlığı altında ‘Mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi, eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının, üzerinden haklarını alabilecekleri malları sorumluluk dışında bırakamaz” hükmünün, “eşler arasındaki mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi halinde, üçüncü kişi olan alacaklı hakkını alabilmek için dava açabilecektir” anlamına geldiği belirtilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin alacaklı üçüncü kişilerin dava açma hakkı bulunmadığı yönündeki kararının aksine, Yargıtay TMK 213 maddesinin sağladığı korumayı vurgulayarak, mal rejimi işlemlerinin alacaklıları koruma amacına hizmet etmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/7048, Karar No: 2022/5951, Karar Tarihi: 16.06.2022)

10. Davadaki Usul Kurallarına Dair Yargıtay Kararları

10.1. Boşanma Kararı Kesinleşmeden Mal Paylaşımı Davası Görülemez

Yargıtay kararlarına göre, evlilik birliği içinde edinilen malların paylaşımı için mal rejiminin tasfiyesi talepleri, ancak boşanma kararının kesinleşmesinden sonra incelenebilir. Boşanma yönünde oluşacak hüküm kesinleşmedikçe, mal paylaşımına ilişkin taleplerin incelenmesi yasal olarak mümkün değildir. Bu durumda mahkemenin yapması gereken, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin talebi tefrik etmek (ayırmak) ve boşanma davasının sonucunu beklemektir. (🧾 Y2HD, 02.06.2011, E. 2010/16206, K. 2011/9656)

10.1. Mal Rejimi Tasfiyesi Davalarının Belirsiz Alacak Davası Olarak Kabulü

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma sonrası mal paylaşımı davalarının hukuki niteliğini belirleyen önemli bir karara imza atmıştır. Kararda açıkça “Mal rejiminin tasfiyesi davalarının niteliği gereği ‘BELİRSİZ ALACAK davası olduğunun kabulü gerekir” ifadesi yer almaktadır. Bu karar, mal rejimi tasfiyesi davalarında talep sonucunun tam olarak belirlenemediği durumlarda, davacıların HMK m.107 kapsamında belirsiz alacak davası açabileceğini ve böylece dava dilekçesinde talep sonucunu tam olarak belirtmek zorunda olmadıklarını teyit etmektedir. Bu durum, özellikle eşlerin mal varlıklarının tam olarak tespit edilemediği, katkı payı ve değer artış payı hesaplamalarının ancak bilirkişi incelemesi sonucunda netleşebileceği boşanma davalarında, davacılar için önemli bir hukuki güvence sağlamaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2014/19870, K. 2016/1924, T. 08.02.2016)

10.2. Mal Rejimi Tasfiyesi Davalarında Talep Konusu Miktarın Hangi Mala Ne Miktarda Özgülendiği Açıkça Belirtilmelidir

Kararda, mal rejiminin tasfiyesi davalarında talep konusunun açıkça belirtilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Yargıtay, “dava dilekçesinde; üç parça taşınmaz bakımından dava açılmış, harca esas değer olarak 50.000 TL bildirilmiş ancak bu değerin dava konusu hangi taşınmaz için olduğu, hangi taşınmaz için ne miktar alacak istendiği açıklanmamıştır” tespitini yaparak, taleplerin somutlaştırılması gerektiğini belirtmiştir. Karar, “davaya konu edilen mal varlıklarının ne olduğu tek tek belirtilmeli ve her bir mal için neden ve ne miktarda hak talep edildiği açık olarak ortaya konmalıdır” ilkesini ortaya koymuştur. Mahkemeye, “Mahkemece, tespit edilsin ve tespit edilen duruma göre davacıya ait değer artış payı alacağı veya katılma alacağı verilsin denilemez” uyarısı yapılarak, HUMK’un 75/2, 213 ve 230. maddeleri gereğince hâkimin davacıya açıklama yapma imkânı vermesi ve her bir taşınmaz için ayrı karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2010/5842, K. 2011/3445, T. 13.06.2011)

10.3. Bölge Adliye Mahkemesinde Yapılan Mal Rejimi Tasfiyesinde Malların Sürüm Değeri Karar Tarihine En Yakın Tarihe Göre Belirlenir

Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında hüküm kurularak mal rejimi tasfiyesi yapılması durumunda, tasfiyelik malın sürüm değerinin Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihine en yakın tarihe göre belirlenmesi gerekir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararında açıkça belirtildiği üzere, “Artık değere katılma alacağı ve değer artış payı alacağı miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (4721 sayılı Kanun md. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre tasfiye tarihi, karar tarihi olup Bölge Adliye Mahkemesince tasfiyenin yapılması halinde karar tarihi Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihidir.” Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi, araç değerini 27.12.2022 tarihli kararında yaklaşık beş yıl önceki 09.01.2018 tarihindeki değeriyle hesaplayarak hatalı bir uygulama yapmıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 04.07.2024 tarihli, 2023/4239 Esas, 2024/5363 Karar sayılı ilamı)

10.4. Belirsiz Alacak Davasında Bozma Sonrası Verilen Dilekçe Talep Açıklama Niteliğindedir

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, katkı payı ve katılma alacağına ilişkin davada, belirsiz alacak davası olarak açılan davaların niteliğine ve incelenmesine önemli bir açıklık getirmiştir. Mahkemenin verdiği kararda Yargıtay, “dava belirsiz alacak davası olduğundan davacı tarafça sunulan 29.12.2014 havale tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi değil, talep açıklama dilekçesi olduğu kabul edilmelidir” şeklinde hüküm kurarak, bozma sonrası ıslah yapılamayacağına ilişkin içtihadı birleştirme kararına rağmen, belirsiz alacak davasında verilen dilekçenin niteliğini açıklığa kavuşturmuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2017/14704, K. 2018/19438, T. 29.11.2018)

10.5. Mal Rejimi Tasfiyesinde Dava Dilekçesinde Belirtilen “Sonradan Tespit Edilecek Malvarlıkları” İfadesi İddianın Genişletilmesi Sayılmaz

Mal rejimi uyuşmazlıklarına ilişkin yerleşik içtihat, mal rejimi tasfiyesi davasında davacının dilekçesinde “evlilik birliği içinde edinilen ve sonradan tespit edilecek malvarlıklarıyla ilgili de taleplerinin olduğunu” belirtmesi halinde, yargılama sırasında tespit edilen ikinci bir taşınmaza ilişkin talebin iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir. Kararda, davacının “dava dilekçesinde ilerleyen aşamalarda tespit edilen malvarlıklarının da tasfiyede dikkate alınması talep edildiğine göre, 3057 ada 4 parselde kayıtlı 8 numaralı bağımsız bölümle ilgili talebin iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilmesi doğru görülmemiştir” ifadesiyle, mahkemenin “eksik araştırma ve incelemeyle birleşen davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir” sonucuna varılmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2020/3974 E., 2021/4527 K.)

10.6. Mal Rejimi Tasfiyesinde Farklı Değerleme Zamanlarının Uygulanması İlkesi

Yargıtay, mal rejimi tasfiyesinde hangi değerlerin esas alınacağına ilişkin önemli bir ilkeye hükmetmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “mal rejimi sona ermeden elden çıkartılan malvarlığı için devir, mal rejimi sona erdiği sırada mevcut bulunan malvarlığı için karar tarihine en yakın piyasa sürüm değerlerinin doğru olarak dikkate alındığına” ifadesi kullanılmıştır. Bu karar, mal rejimi tasfiyesinde iki farklı değerleme zamanı olduğunu ortaya koymaktadır: Evlilik devam ederken elden çıkarılan mallar için devir anındaki değer; mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olan mallar için ise mahkeme karar tarihine en yakın piyasa değerinin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu ilke, özellikle uzun süren boşanma davalarında mal değerlerinin güncel tutulması açısından büyük önem taşımaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 31.03.2015, E. 2014/19995, K. 2015/7311)

10.7. Boşanma Davası Reddedilirse Mal Paylaşımı Davası Da Reddedilir

Daire, evliliğin devam ettiği süre içinde mal rejimi tasfiye davası açılamayacağı ilkesini net biçimde ortaya koymuştur. Kararda, “19.08.1992 tarihinde evlendiği anlaşılan tarafların 11.08.2005 tarihinde açılan boşanma davasının reddine ilişkin hükmün 07.01.2010 tarihinde kesinleşmesi nedeniyle halen evliliklerini sürdürdükleri belirlendiğine ve bu durumda taraflar arasındaki mal rejimi henüz sona ermediğinden mal rejiminin tasfiyesine ilişkin eldeki davanın dinlenme olanağı kalmadığından” ifadesiyle, mal rejiminin ancak evlilik sona erdikten sonra tasfiye edilebileceği vurgulanmıştır. Bu karar, boşanma davası reddedilen ve evliliği devam eden çiftler arasında mal rejimi tasfiyesi talebinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 27.06.2011, E. 2010/6238, K. 2011/3715)

10.8. Bölge Mahkemesi Hem Kaldırma Hem Başvurunun Esastan Reddine Karar Veremez

Yargıtay, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak davalarında aynı hukuki sebebe dayanan talebin bölünemeyeceğine hükmetmiştir. Kararda, “mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak talebinin niteliği gereği hukuki sebebi aynı olan tek alacak davası olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesince tasfiye konusu malların bir kısmı yönünden başvurunun esastan reddine, tasfiye konusu malların bir kısmı yönünden kesin nitelikte İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesi şeklinde infazda tereddüt oluşturacak şekilde karar verilmesi ve kararın bölünmesi hatalı olmuştur” gerekçesiyle, aynı davada hem istinaf başvurusunun esastan reddine hem de kararın kaldırılmasına aynı anda karar verilemeyeceği belirtilmiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/3670 E., 2024/4927 K., 27.06.2024 tarihli karar)

10.9. Katkı Payı Alacağından Feragat Artık Değere Katılma Alacağı Hakkını Ortadan Kaldırmaz

Boşanma davasında yapılan “katkı payı alacağından feragat” beyanının artık değere katılma alacağı hakkını etkilemez. Yargıtay kararında, “feragatin somutlaştırılmış bir hak ile ilgili kayıtsız ve şartsız, herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık olması gerekir” denilerek, “boşanma davasındaki duruşmada davacının ‘…katkı payı alacağı talebim yoktur…’ şeklindeki beyanı sadece katkı payı alacağına ilişkin olup artık değere katılma alacağı yönünden de feragat olarak kabul edilmesi mümkün değildir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu karar, farklı mal rejimi haklarının açıkça belirtilmediği sürece feragat edilmiş sayılmayacağını ve her bir hakkın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/7011 E., 2024/1935 K., 20.03.2024 tarihli karar)

10.10. Katılma Alacağının Hesaplanması İçin Özel Uzmanlık Gerekmediğinde Bilirkişi Raporu Şart Değildir

Yüksek Mahkeme, mal rejiminin tasfiyesinde hesaplamaların her zaman bilirkişi gerektirmediğine hükmetmiştir. Kararda, “somut olayda katılma alacağının hesabının özel veya teknik bilgiyi gerektirmediğinden” vurgusu yapılarak “kişisel mal olduğunun ispat yükü davalıda iken, davacının bilirkişi ücretini yatırmadığı gerekçesiyle bilirkişi incelemesinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur” ifadesi yer almaktadır. Ayrıca kararda, “taşınmaz edinme tarihi itibariyle edinilmiş mal olup aksini, yani kişisel mal olduğunu ispat yükü davalıdadır” belirtilerek ispat yükünün doğru belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Mahkemenin, “4721 sayılı Kanun’un 236. maddesinin birinci fıkrası uyarınca davacının yarı oranında katılma alacağı bulunduğundan” katılma alacağının hesaplanması mümkün iken, bilirkişi ücreti yatırılmadığı gerekçesiyle davayı reddetmesi bozma sebebi olmuştur. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2022/10035, K. 2024/171, T. 11.01.2024)

10.11. İspat Yükü Taşımayan Tarafın Yemin Teklifi Hukuken Geçersizdir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, tapu iptal-tescil ve alacak davasında önemli bir hukuki ilkeyi ortaya koymuştur. Kararda, yeminin ispat vasıtası olarak kullanılması konusunda “Yemini, kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın da yemin teklif etmesine gerek yoktur” ifadesi yer almaktadır. Davacının iddialarını delillerle ispatlayamadığı, ancak dava dilekçesinde yemin deliline dayandığı gözetilerek, mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi bozma sebebi sayılmıştır. Mahkemenin usule ilişkin bu eksikliği, “davacının dava dilekçesinde açıkça ‘yemin’ deliline dayandığı gözetilerek Mahkemece, davacı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuş” şeklinde değerlendirilmiştir. (🧾Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2023/5582, K. 2023/4231, T. 27.09.2023)

10.12. Bozmaya Konu Edilmeyen Diğer Mal Varlıklarının Güncel Değerlemesi Yapılmaz

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mal rejimi tasfiyesi davasında ilk kararda 437.569,70 TL olarak hükmedilen alacağın, bozma sonrası yargılamada sadece belirli mallar için değil tüm mallar için güncel değerleme yapılarak 680.504,03 TL’ye çıkarılmasını usuli kazanılmış hak ilkesine aykırı bulmuştur. Kararda, “Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından diğer temyiz itirazları reddedilerek, sadece 197 ada 108 parsel, 233 ada 22 parsel ve 06 TP 07 plakalı araç yönünden davalı erkeğin kişisel mal savunmasının araştırılmasına yönelik bozma kararı verildiği” halde “bozma kapsamı dışına çıkılarak hatalı olarak bozmaya konu edilmeyen dava konusu diğer mal varlıklarının da güncel değerleri tespit edilmek suretiyle alacağın belirlendiği” vurgulanmıştır. Yargıtay, “bozma ilamına uyulmakla bozma kararı lehine olan taraf yararına usul kazanılmış hak doğar” ilkesi gereğince, “ilk kararı temyiz edenin davalı olduğu, bozma ilamına uyulmakla davalı lehine usul kazanılmış hak oluştuğu” dikkate alınarak sınırlı inceleme yapılması gerektiğine hükmetmiştir. 🧾 (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/5404, Karar No: 2022/4863, Karar Tarihi: 25.05.2022)

10.13. Mal Paylaşımı Davasında Taleplerin Somutlaştırılmaması Usulden Ret Sebebidir

Temyiz incelemesini yapan ilgili Yüksek Mahkeme dairesi, davacının mal paylaşımı davasında hangi mal varlığına ne şekilde katkıda bulunduğunu ve ne istediğini yeterince açıklamadığı durumlarda, davanın usulden reddedilebileceğini kabul etmiştir. Kararda, “davacının dava dilekçesinde hangi somut olaya dayanıyorsa hangi dava konusu mal varlığına dayanıyorsa bunu açıkça bildirmesi ve katkısı varsa katkısının nelerden ibaret olduğu HMK’nun 119 maddesi gereğince açıklaması gerektiği” belirtilmiştir. Mahkemenin “davacı tarafın hangi mal varlığına ne şekilde katkıda bulunduğu ve ne istediğini dilekçede yeterince açık olmadığı ve bunun düzeltilmesi için de davacı tarafa ihtarat yapılmasına rağmen duruşma öncesi verilen dilekçede de yine net bir açıklama bulunmadığı” gerekçesiyle davayı usulden reddetmesi yerinde görülmüştür. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/21960 E., 2017/1929 K., 16.02.2017 tarihli karar)

10.14. Mal Rejiminde Taşınmazlar Rejimin Sona Erdiği Tarihteki Durumları Esas Alınarak Karar Tarihindeki Değerleriyle Hesaplanmalıdır

Yargıtay, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, taşınmazların değerlemesinin nasıl yapılacağına ilişkin önemli bir ilke kararı vermiştir. Kararda, “malvarlıkları, mal rejiminin sonra ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye, aşama vs.) göre değerlendirilir” ve “bu malların, kural olarak tasfiye anındaki (TMK’nun m. 227/1 ve 235/1), sürüm (rayiç) değerleri (TMK’nun m. 232, 239/1) hesaba katılır” denilmektedir. Mahkeme, tasfiyeye konu taşınmazların kredilerinin “mal rejiminin sona erdiği tarihten (boşanma dava tarihi) sonrasına sarkan bölümünün taşınmazın TMK 230/2. maddesi gereğince, edinilmiş malın borcu olarak düşümünün yapılması” gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, “kişisel mal niteliğindeki şirket üzerinde davacı eşin mal rejiminin tasfiyesi sonucu oluşacak alacak hakkı bulunmamaktadır. Ne var ki; aksi kararlaştırılmadığından şirket geliri edinilmiş mal olduğundan, mevcut ise tasfiye davasının konusu olabilir” tespitini yaparak, şirket gelirlerinin tasfiyede nasıl değerlendirileceğini açıklamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/15695 E., 2016/13500 K., 10.10.2016 tarihli karar)

11. Mal Paylaşımı Dava Masrafları, Ödeme Seçenekleri, Takas, Harçlar, Giderler ve Avukatlık Ücretine Dair Yargıtay Kararları

11.1. Davanın Reddi Veya Kabulü Halinde Nispi Avukatlık Ücreti Harç Tamamlanan Değer Üzerinden Hesaplanır

Yüksek Mahkeme’nin ilgili dairesi, reddedilen mal rejimi tasfiyesi davasında avukatlık ücretinin nasıl hesaplanması gerektiğine ilişkin önemli bir karara imza atmıştır. Dava başlangıçta maktu harçla açılmış, ancak daha sonra davacı vekili tarafından dava değeri 30.000 TL olarak belirlenmiş ve harçlar tamamlanmıştır. Yüksek mahkeme, “Mahkemece dava reddedildiğine, yargılama oturumlarında davalı taraf vekille temsil edildiğine göre hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12.maddesi gereğince harcı tamamlanan 30.000 TL. değer üzerinden davalı lehine nisbi avukatlık ücreti takdiri gerekirken yazılı şekilde maktu avukatlık ücreti takdir edilmesi doğru olmamıştır” gerekçesiyle, reddedilen davalarda vekâlet ücretinin, davanın harcı tamamlanan değeri üzerinden nispi olarak hesaplanması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 20.12.2011, E. 2011/4784, K. 2011/7390)

11.2. Mal Rejimi Tasfiyesinde Borçlu Eşin Katılma Alacağını Ayın Olarak Ödeme Hakkı Mahkemece Değerlendirilmelidir

Mal rejimi uyuşmazlıklarına ilişkin yerleşik içtihat, mal paylaşımı davalarında borçlu eşin borcunu para yerine ayın (mal) olarak ödeme teklifinin mahkemece mutlaka değerlendirilmesi gerektiği ilkesini vurgulamıştır. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “TMK’nin 239/1. fıkrasında; ‘katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir’ denilmektedir” ve “borcun ayın olarak ödenmesi borçlu eşe tanınmış bir haktır.” Bu sebeple, “borçlu eş isterse, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava sonuçlanıncaya kadar borcunu ayın olarak ödemeyi kabul edebilir.” Yerel mahkemenin, davalı-karşı davacının “davacı kadının katılma alacağını ayın olarak ödeme teklifinde” bulunmasına rağmen “bu hususta olumlu olumsuz bir değerlendirme yapılmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı” bulunarak bozma sebebi sayılmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 12.03.2019, E. 2018/13790, K. 2019/2561)

11.3. Dava Ön Şartı Yokluğu Nedeniyle Reddedilen Mal Rejimi Tasfiye Davalarında Davalı Lehine Maktu Vekalet Ücreti Ödenmesi Zorunludur

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mal rejimi tasfiyesi davalarında usuli eksiklikler nedeniyle reddedilen davalarda dahi kazanan taraf lehine vekalet ücretinin mutlaka belirlenmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Kararda, “Davacının mal tasfiyesine yönelik davasının dava ön şartının yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği halde kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi gereğince maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken vekalet ücreti takdir edilmemesi doğru değil” şeklinde açık bir tespit yapılmıştır. Mahkemenin bu hatası, yeni bir yargılama gerektirmeden düzeltilmiş ve “575.00 TL. maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine” karar verilmiştir. Bu karar, usuli nedenlerle reddedilen davalarda bile kazanan tarafın vekalet ücretine hak kazandığını teyit etmektedir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 27.09.2010, E. 2009/13941, K. 2010/15271)

11.4. Karşılıklı Mal Paylaşımı Davalarında Katılma Alacakları İçin Takas Talebine Gerek Bulunmaksızın Kanun Gereği Hakim Kendiliğinden Takas Uygular

Yargıtay Hukuk Dairesi, karşılıklı değer artış payı ve katılma alacağı davalarında takas defi ileri sürülmemiş olsa bile hâkimin kendiliğinden takas uygulaması gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “4721 sayılı Kanun’un 236. maddesinin birinci fıkrasında, her eşin veya mirasçılarının, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olacakları, alacakların takas edileceği düzenlenmiştir” denilerek, “karşı dava olarak alacak talep edilmesi, yapılan yargılama neticesinde karşılıklı davalar kapsamında iki tarafın da alacağının bulunduğunun kabul edilmesi halinde, tarafların karşılıklı alacaklarının… ayrı bir talep bulunmasa dahi kanunun emredici düzenlemesi uyarınca takas edilmesi yasal zorunluluk olup” şeklinde hükme bağlanmıştır. Mahkemenin “aşamalarda takas definin ileri sürülmediği şeklinde yerinde olmayan gerekçe ile takas talebinin reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı” bulunmuştur. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/1039 E., 2024/1963 K., 21.03.2024 tarihli karar)

11.5. Mal Rejiminin Tasfiyesinde Döviz Alacağı Talebi Türk Lirası Cinsinden Belirlenmelidir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mal rejiminin tasfiyesi davasında yabancı para cinsinden tahsilat yapılmasının hatalı olduğuna hükmetmiştir. Kararda, “somut olayda, Mahkemece USD cinsi para yönünden USD olarak tahsile karar verilmesi hatalı olmuştur” ifadesi ile “katılma alacağının belirlenmesinde tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri esas alınması gerekli olup söz konusu paranın tasfiye tarihi itibariyle değeri (bozmadan sonrası verilecek karara en yakın tarih) itibariyle reel (güncel) kur karşılığı tespit edildikten sonra katılma alacağı belirlendikten sonra, talep miktarı ve usuli kazanılmış haklar da gözetilerek karar verilmesi gerekirken bu hususun gözetilmemesi hatalı olmuş” açıklaması yer almaktadır. Kararda bir muhalif görüş de bulunmakta olup bu görüşe göre “eşlerin yarı yarıya hak sahibi olduğu banka hesabındaki birikimin (USD) cinsinden para olduğu gözetildiğinde bu paranın yarısına yine (USD) cinsinden hükmetmenin TMK’nın 5. maddesinin delaletiyle TBK’nın 99. maddesi ve TMK’nın 232. maddesine aykırı olmadığı” belirtilmiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2022/9765, K. 2024/632, T. 07.02.2024)

11.6. Dava Dilekçesindeki Her Bir Bağımsız Talep İçin Ayrı Başvurma Harcı Alınması Zorunludur

Hukuk Dairesi, aynı dava dilekçesinde yer alan mal rejimi sözleşmesinin iptali ile ziynet eşyalarının iadesi taleplerinin ayrı ayrı dava konusu olduğuna ve her biri için ayrı harç alınması gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “somut olayda, davacının dava dilekçesinde sözleşmenin iptali ile düğünde takılan ziynet eşyalarının ve paranın aynen, mümkün olmaması halinde bedelinin iadesine yönelik iki ayrı asli talebini ileri sürdüğü, ancak sadece hükmedilmesi istenen ziynet miktarı (2.000,00 TL) üzerinden başvurma ve nispi karar harcı ödenmek suretiyle davanın açıldığı” ve “sözleşmenin iptali talebi yönünden harcın tamamlanmadığı” belirtilmiştir. Mahkeme, “492 sayılı Kanuna göre, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun Mahkemece kendiliğinden gözetileceğini” vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2022/5215, K. 2023/4065, T. 20.09.2023)

11.7. Mahkemenin Eksik Başvuru Harcı İşlemine Rağmen Üç Yıl Yargılama Yapması Tarafı Bağlamaz

Genel Kurul, dava açılırken başvuru harcı yatırılmadan açılan ve mahkemenin eksik harç konusunda işlem yapmayarak yargılamaya üç yıl boyunca devam ettiği bir mal rejimi davasında önemli bir karara imza atmıştır. Kararda, “eksik karar ve ilam harcı tamamlatılıp eksik olan başvuru harcı konusunda hiç bir işlem yapılmayarak yargılamaya üç yıl boyunca devam edildiği, taraflardan delillerinin sorulup tanıkların da dinlendiği, yapılan yargılama ile davanın esası hakkında bir karar verileceği hususunda davacı tarafta haklı bir beklentiye yol açıldığı” belirtilerek, “Mahkemeye güvenerek hareket eden tarafa sorumluluk yüklenmesi sonucuna gidilemez” değerlendirmesi yapılmıştır. Bu ilke kararı, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında açılmış bir davanın varlığının kabulünü gerektirmektedir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2022/8-1042, K. 2023/1101, T. 15.11.2023)

11.8. İcrada Yapılan Önceki Ödemelerin Bozma Sonrası Güncel Değerle Mahsup Edilmesi Zorunluluğu

Yüksek Mahkeme, mal rejimi tasfiyesinde daha önce icra dosyasında yapılan ödemelerin güncel değerleri hesaplanmadan doğrudan alacaktan düşülmesinin hatalı olduğuna hükmetmiştir. Kararda, “mahkemece, tasfiyeye konu taşınmazın güncel değerine (Ocak/2020) göre belirlenen katılma alacağından bozma öncesi hükmedilen alacağın icra takibi sonucunda 19.02.2015 tarihinde ödenen miktarı düşülerek bakiye kısım yönünden karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece, davalının icra dosyasında yaptığı ödeme miktarının güncellemesi yapılmadan alacak miktarından düşülmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir” ifadesiyle, yapılan ödemelerin güncel değerlerinin hesaplanarak mahsup edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca kararda, ispat külfetinin davalıya geçtiği ve “davalı yaptığı savunma ile davacı tarafından gönderilen paranın düğün masraflarına kullanıldığını ispatlaması gerekir” ilkesi de dile getirilmiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2022/6021, Karar No: 2022/7840, Karar Tarihi: 10.10.2022)

11.9. Katılma Alacağında Bozma Öncesi Değerler Esas Alındığında Faiz İlk Karar Tarihinden Başlatılmalıdır

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, mal rejiminin tasfiyesi davasında taşınmazlara ilişkin katılma alacağının bozma öncesinde belirlenen değerler üzerinden hesaplanması durumunda, faizin de bozma öncesi karar tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda, “dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, bozma kapsamı dışında kalan taşınmazların bozma öncesi belirlenen sürüm (rayiç) değerlerine göre tespit edilen katılma alacağı miktarına faizin bozma öncesi verilen karar tarihinden başlatılması isabetli olduğuna” belirtilmiştir. Mahkeme, “dava konusu taşınmazlara ilişkin, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2016/200-10417 E-K sayılı ilamı ile kesinleşen ilk kararda tespit edilen 63.219,95 TL’nin ilk karar tarihi olan 13.10.2015 tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte” ödenmesine karar vermiştir. (🧾 T.C. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas No: 2020/4239, Karar No: 2021/1822, Karar Tarihi: 02.03.2021)

12. Özel Durumlar ve İstisnai Haller Konusundaki Yargıtay Kararları

12.1. Akrabalardan Edinilen Taşınmazların Mal Rejimi Tasfiyesindeki Hukuki Durumu ve İspat Yükü

Yargıtay, boşanma sonrası mal paylaşımında ebeveynler veya yakın akrabalardan edinilen taşınmazların hukuki niteliğine ilişkin önemli bir içtihat oluşturmuştur. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “Dairemiz’in yerleşmiş uygulamasına göre; mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, karşılıksız kazandırma (TMK mad. 220/2) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde olduğu” kabul edilmektedir. Bu durumda, “eşe geçen bu malvarlığının onun kişisel malı olduğu kabul edilse de; bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eş; başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayabilir.” Yüksek Mahkeme bu ilke doğrultusunda, anne-babadan edinilen taşınmazların karine olarak bağış kabul edileceğini, ancak bu karinenin aksinin ispat edilebileceğini ve ispat yükünün gerçek bir satış olduğunu iddia eden tarafa ait olduğunu net biçimde ortaya koymuştur. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2019/1827, K. 2019/7402, T. 11.09.2019)

12.2. Yargıtay, Boşanma Sonrası Mal Paylaşımı Davasında Eksik Belge Tespiti Yaparak Dosyayı İade Kararı Verdi Mi?

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma ve mal paylaşımı (değer artış payı, alacak ve katılma alacağı) davasında yerel mahkemenin verdiği kararı incelemek için gerekli belgelerin eksik olduğunu tespit ederek dosyayı iade etmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “boşanma dosyasının onaylı suretinin, taşınmazlara ait tapu kayıtlarının, Vakıfbank’tan çekilen kredilere ilişkin belgelerin ve taraflara ait araçların alım-satım bilgilerinin” getirtilmesi talep edilmiştir. Yüksek mahkeme, “eksikliklerin tam olarak yerine getirildiği hususunda Mahkeme Hakimi tarafından denetim yapılması, ondan sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere” dosyanın yerel mahkemeye iadesine 17.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar vermiştir. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2014/4689, K: 2014/12713, T: 17.06.2014)

12.3. Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Eşin Katkı Payı Talebi Kabul Edildi, Kira Geliri Talebi Reddedildi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan alacak davasında, davacının “evlilik birliği içinde kişisel malları ile alımına katkıda bulunduğu” taşınmazlar için katılma alacağı talebini kabul etmiştir. Kararda, davacının taşınmazlardan elde edilen kira gelirleri talebi ise “boşanma dava tarihi itibariyle mevcut mal rejimi sona ermiş olduğundan kira gelirlerinin tasfiye hesabına konu edilmesi mümkün görülmediği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahkeme, davacının taşınmazlara ilişkin taleplerini kabul ederek “283.365,25 TL’nin karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” hükmetmiştir. (🧾 Karar Bilgileri: Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2015/17223, K: 2017/6666, T: 09.05.2017)

12.4. Boşanma Sonrası Eşin Yaptığı Satış İşleminin İptali Davasında Görevli Mahkeme Tespiti

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, mal rejiminin sona ermesinden sonra yapılan taşınmaz satışının iptali talebine ilişkin önemli bir karar vermiştir. Kararda, “tasfiyeye konu taşınmaz, mal rejiminin sona ermesinden sonra 17.04.2008 tarihinde davalı eş tarafından diğer davalı …’ye satılmıştır. Buna göre uyuşmazlık, TBK’nun 19. maddesi uyarınca genel hükümlere göre çözümlenmelidir.” tespitini yaparak, “adı geçen davalı …’ye ilişkin talep bölümünün temyize konu iş bu dosyadan tefrik edilerek bu talep yönünden görevsizlik kararı verilmek suretiyle dosyanın görevli ve yetkili Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır” sonucuna varmıştır. Böylece Yüksek Mahkeme, Aile Mahkemesinde görülen mal rejimi tasfiyesi davasında, mal rejiminin sona ermesinden sonra yapılan muvazaalı satış iddialarının Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini belirtmiştir. (🧾Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E: 2016/21228, K: 2016/16789, T: 08.12.2016)

12.5. Kuruluşu 2002 Öncesi Limited Şirketin 2002 Sonrasına Denk Gelen Faaliyetlerinden Katılma Alacağı Talep Edebileceği

Kararda, 1980-2007 yılları arasında evli kalan çiftin mal rejimi tasfiyesi incelenmiştir. Yargıtay, “eşler arasında 1.1.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK.nun 170. maddesi uyarınca ‘mal ayrılığı’ bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı 9.6.2004 tarihine kadar ise yasal ‘edinilmiş mallara katılma’ rejimi geçerlidir” tespitini yaparak iki farklı mal rejiminin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Kararda kritik nokta, “davacı kadının çalışmadığı, ev hanımı olduğu açık olup” 1.1.2002 öncesi ev kadınlığının katkı olarak kabul edilemeyeceği, ancak “1996 yılında kurulan ve davalının yarı oranda hissedar olduğu limited şirketin 1.1.2002 sonrası faaliyetleri sebebiyle davacının katılma alacağının bulunması mümkündür” tespiti ile ev kadınının şirket hissesinden 2002 sonrası edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında pay alabileceğinin vurgulanmasıdır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2011/2643, K. 2011/3780, T. 28.06.2011)

12.6. Şirket Ortaklık Payının Doğru Tespitinin Katılma Alacağı Hesaplanmasında Zorunluluğu

Kararda, şirket hissesine dayalı katılma alacağı hesaplanmasında ortaklık payının kesin tespitinin önemi vurgulanmaktadır. Yargıtay, Atak Gümrükleme Ticaret Limited Şirketindeki ortaklık payı konusunda dosyada “11.11.2008 tarihli yargılama oturumunda % 80 payının olduğu belirtilmiş iken Mersin Ticaret Sicil Müdürlüğünün 11.10.2006 tarihli yazısında ise, katıldığı sermaye oranının % 75 olduğu bildirilmiş, hükümde ise şirket ortaklık payının %90 olduğunun kabulü ile hüküm kurulmuştur” şeklinde çelişki olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, “davalı-karşı davacı Hamit’in, Atak Gümrükleme Ticaret Limited Şirketindeki ortaklık payı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmeli” diyerek, şirket payının kesin tespitinden sonra katılma alacağı hesabı yapılması gerektiğini, aksi halde “yanlış hesaplama sonucu bir karar verilmesi doğru değildir” sonucuna varmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2011/2285, K. 2011/3963, T. 05.07.2011)

12.7. Limited Şirket Adına Kayıtlı Araçlar İçin Katılma Alacağı Hesaplanmasında Şirketin Borçlarıyla Birlikte Bütün Olarak Değerlendirilmesi Gerekliliği

Kararda, eşlerden birinin ortak olduğu şirket adına kayıtlı araçların katılma alacağı hesaplanmasında izlenecek yöntem belirlenmiştir. Yargıtay, “TMK.nun 221.maddesi hükmüne göre, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan mal varlığı eşler arasında yapılan mal rejimi sözleşmesiyle aksi kararlaştırılmamışsa edinilmiş mallardan sayılır ve tasfiyeye katılır” ilkesini belirtmekle birlikte, “Şirket adına kayıtlı araçlarla ilgili katılma alacağı hesabının araçların şirketten bağımsız oldukları sonucunu doğuracak şekilde yapılması doğru değildir” tespitini yapmıştır. Mahkeme, araçların ayrı ayrı değerlendirilmesi yerine, “şirkete ilişkin muhasebe kayıtları incelenmeden, şirketin aktif ve pasifi diğer bir ifade ile kar ve zarar durumu ile davalı adına yapılan ödeme ve kar payları belirlenmeden davalının ortağı bulunduğu şirkete ait araçlar nedeniyle ayrı ayrı araçlar değerlendirilerek davacının katılma alacağı hakkı bulunduğu sonucuna varılamaz” sonucuna varmıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2011/2285, K. 2011/3963, T. 05.07.2011)

12.8. Şirket Araçlarının Mal Rejimi Tasfiyesinde Şirketten Bağımsız Değerlendirilemeyeceği ve Eski Araç Satışlarının Kişisel Mal Savunmasına Etkisi

Kararda, eşe ait şirket adına kayıtlı araçların katılma alacağı hesaplanmasında izlenecek yöntem incelenmiştir. Yargıtay, “TMK.nun 221.maddesi hükmüne göre, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan mal varlığı eşler arasında yapılan mal rejimi sözleşmesiyle aksi kararlaştırılmamışsa edinilmiş mallardan sayılır ve tasfiyeye katılır” ilkesini belirtirken, “Aynı kanunun 220/4. bendine göre de, kişisel malların yerine geçen değerler kişisel mal sayılır” kişisel mal savunmasına da dikkat çekmiştir. Mahkeme, “şirket üzerinde kayıtlı 16 adet aracın edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 2003, 2004 ve 2005 yıllarında gerek şirkete ait eski araçların satışından elde edilen gelir, gerekse diğer şirket gelirleri kullanılarak” alındığını tespit etmiş, ancak “Şirket adına kayıtlı araçlarla ilgili katılma alacağı hesabının araçların şirketten bağımsız oldukları sonucunu doğuracak şekilde yapılması doğru değildir” uyarısını yaparak, araçların değil şirket hissesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi – E. 2011/2285, K. 2011/3963, T. 05.07.2011)

12.9. Evlilik Birliği İçerisinde Yapılan Muhdesatın Edinilmiş Mal Sayılacağı ve Şirket Karlarından Katılma Alacağı Hesaplanması Kararı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/16341 E. ve 2015/1094 K. sayılı kararında, evlilik birliği içerisinde taşınmaz üzerine yapılan muhdesat (bina) niteliğindeki yapıların edinilmiş mal olduğu kabul edilmiştir. Kararda, “evlilik birliği içerisinde yapıldığı anlaşılan ve davalının kişisel malı ile yapıldığı ileri sürülmeyen muhdesatın edinilmiş mal olduğu hususunda duraksamamak gerekir” denilerek, ilk derece mahkemesinin 108 parsel yönünden davayı reddetmesi bozma nedeni sayılmıştır. Ayrıca, şirket katılma alacağı hesaplanırken “sermaye artırımı yapılıp yapılmadığı, kâr payının sermayeye ilave edilip-edilmediği, şirket bilançosuna göre, dağıtıma esas kârın mevcut bulunup-bulunmadığı” gibi hususların araştırılması gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay, mahkemenin eksik inceleme ile verdiği kararı bozmuştur.

12.10. Emeklilik ve Yardım Sandığı Ödemelerinin Mal Rejiminde Bölünme Esası

Yargıtay, emeklilik ve yardım sandığı ödemelerinin mal rejimi tasfiyesinde nasıl değerlendirileceğine ilişkin önemli bir karara imza atmıştır. Mahkeme, “davalıya Oyakbank yardım sandığı ile emekli sandığı tarafından yapılan ödemelerin mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla öncesinin edinilmiş mal sonrasının ise kişisel mal olarak kabul edilerek yapılan hesaplama ile katılma alacağının 450,55 TL olarak belirlenmesinde de bir yanlışlık bulunmadığına” hükmederek, emeklilik ve yardım sandığı ödemelerinin mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla ayrıştırılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu karara göre, mal rejiminin sona erme tarihinden önceki döneme ait ödemeler edinilmiş mal (eşlerin evlilik süresince birlikte edindiği, paylaşıma tabi mallar) olarak kabul edilirken, sonraki döneme ait ödemeler kişisel mal olarak değerlendirilmektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 28.06.2011, E. 2011/2207, K. 2011/3787)

12.11. Onaylanmamış Boşanma Protokolünün Mal Rejimi Tasfiyesinde Delil Olarak Kullanılamayacağı İlkesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, boşanma davası sırasında usulüne uygun havale edilmeden sunulan ve mahkemece onaylanmayan protokollerin, mal rejimi tasfiyesi davalarında bağlayıcı delil niteliği taşımayacağına hükmetmiştir. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “protokolün mahkeme tarafından onaylandığı, kararın eki şeklinde hükme esas alındığı anlamına gelmeyeceği” ve “tarafların duruşmada alınan ifadelerinin mahkeme içi ikrar olarak nitelendirilmesi mümkün ise de bu beyanlarda mal rejiminin tasfiyesine yönelik hiçbir açıklama olmaması” nedeniyle, mahkemenin “tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delilleri toplanarak sonucuna göre bir hüküm kurulması” gerekmektedir. Bu karar, boşanma protokollerinin mal rejimi tasfiyesinde kullanılabilmesi için mahkemece açıkça onaylanması ve mal paylaşımına ilişkin net hükümler içermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 20.01.2015, E. 2014/12747, K. 2015/1086)

12.12. Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı Anlaşması Zorunlu Değil, İhtiyaridir

Yargıtay, anlaşmalı boşanma davalarında eşlerin mal rejimi tasfiyesi konusunda anlaşma yapmalarının zorunlu olmadığını açıkça hükme bağlamıştır. Kararda net bir şekilde belirtildiği üzere, “Tarafların anlaşmalı boşanma halinde sadece boşanma ve ferileri hakkında anlaşmaları zorunludur. Mal rejiminin tasfiyesi konusunda anlaşmaları zorunlu değildir.” Mahkeme, boşanmanın mali sonuçları konusundaki zorunlu anlaşma şartının yalnızca “maddi ve manevi tazminat”, “yoksulluk nafakası” ve “iştirak nafakası” gibi Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerinde düzenlenen konularla sınırlı olduğunu vurgulamaktadır. Bununla birlikte, eşler kendi istekleriyle boşanma protokolünde mal paylaşımı konusunda anlaşma yaparlarsa ve bu anlaşma mahkeme tutanağına geçirilerek onaylanırsa, bu düzenlemeler yasal olarak bağlayıcı hale gelmektedir. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 24.02.2015, E. 2014/16757, K. 2015/4903)

12.13. Mal Rejiminden Kaynaklı Alacak Dava Devam Ederken Üçüncü Kişilere Devredilebilir

Yargıtay, mal rejiminin sona ermesinden sonra mal rejiminden kaynaklı alacakların üçüncü kişilere devredilebileceğine hükmetmiştir. Somut olayda, “Afyonkarahisar 3. Noterliğinde yapılan 05.11.2020 tarih ve 13870 yevmiye numaralı ‘Alacağın Devri’ sözleşmesi ile davacı İbrahim’in alacağını dava dışı İbrahim T.’ye devrettiği” tespit edilmiştir. Mahkeme, bu devri göz ardı ederek karar verdiğinden, Yargıtay “6100 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca işlem yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken” hüküm verilmesini hatalı bulup kararı bozmuştur. Buna göre alacağı devralan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçmeli ve dava kaldığı yerden devam etmelidir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/6691 E., 2024/4203 K., 04.06.2024 tarihli karar)

12.14. Boşanma Protokolündeki Genel Beyan Mal Rejiminin Tasfiyesi Anlamına Gelmez

Anlaşmalı boşanma protokolünde “Malvarlığı talebimizin olmadığına” şeklinde bir ibare bulunması, duruşmada buna ilişkin açık bir beyan olmaması ve boşanma hükmünde mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir düzenleme yapılmaması halinde, mal rejiminin tasfiye edildiği kabul edilemez. Yargıtay kararında açıkça belirtildiği üzere: “Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davasının fer’isi niteliğinde olmayıp protokoldeki düzenlenmenin duruşmada beyan edilmediğine ve hükümde de bir düzenleme yapılmamış olmasına göre, tarafların mal rejimini tasfiye ettikleri kabul edilemez.” Bu nedenle, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin ayrıca inceleme yapılması gerekmektedir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.02.2024, 2022/10451 E., 2024/1072 K.)

12.15. Eşin Malları Gizlediği İddiası Olduğunda Boşanma Protokolündeki Genel Feragat İfadesi Mal Rejimi Tasfiyesini Engellemez

Anlaşmalı boşanma protokolünde “bunun dışında karşılıklı olarak hiçbir şey talep edilmeyecektir” şeklindeki genel feragat beyanı, davacı kadının iddia ettiği gibi davalı erkek tarafından muvazaalı işlemlerle gizlendiği ileri sürülen mallar için mal rejiminin tasfiyesi talebini engellememektedir. Yargıtay kararında açıkça belirtildiği üzere: “Davacı taraf aşamalardaki beyanlarında, davalı erkeğin evlilik birliği içerisinde edindiği bir kısım malları kendisinden gizlediğini, bu maksat ile muvazaalı işlemler yaparak bir kısım mal varlığını yakınları adına tescil ettirdiğini, yine mal varlığını eşinden gizlemek amacıyla yakınları adına şirket kurduğunu” iddia etmiş ve mahkeme “artık davacı kadının anlaşmalı boşanma protokolü kapsamındaki beyanlarının, kendisinden gizlendiği iddia edilen mal varlığını kapsadığından söz edilemeyeceği” gerekçesiyle davacı lehine karar vermiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 08.02.2024, 2022/8549 E., 2024/697 K)

12.16. Anlaşmalı Boşanma Protokolündeki Konut Kullanımı ve Eşya Bırakma Anlaşması Mal Rejimi Tasfiye Hakkını Ortadan Kaldırmaz

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, anlaşmalı boşanma protokolünde yer alan davalının davacıya ait evde oturmaya devam edeceği ve evdeki eşyaların davalıya ait olacağına ilişkin düzenlemenin, mal rejiminin tasfiyesi davası açma hakkını engellediği iddiasını reddetmiştir. Kararda, “mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’isi niteliğinde olmayıp; eşler, tasfiyeyi anlaşmalı boşanma ile birlikte yapabilecekleri gibi bu yöndeki haklarını zamanaşımı süresi içerisinde daha sonra da kullanmak isteyebilirler” vurgusu yapılmıştır. Ayrıca, “tarafların sırf anlaşmalı olarak boşanmış olmaları aralarındaki mal rejimini de tasfiye ettikleri anlamında kabul edilemez” ve “salt ‘davalının davacıya ait evde oturacağına’ ilişkin anlaşma hükmünden eşlerin mal rejimini tamamen tasfiye ettiklerini değerlendirmek mümkün değildir” ifadeleriyle açık ve net bir mal rejimi tasfiye anlaşması olmadığı sürece, eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan haklarının devam ettiği ilkesi benimsenmiştir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2019/8-335, Karar No: 2022/850, Karar Tarihi: 07.06.2022)

12.17. Asıl Alacak Davasında İstenmeyen Faiz Daha Sonra Ayrı Bir Dava ile Talep Edilebilir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, asıl alacak davasında faiz talep edilmemiş olmasının, daha sonra faiz için ayrı dava açılmasına engel olmadığına hükmetmiştir. Kararda, “faiz asıl alacağın bir bölümü olmayıp, onun feri nitelikte bir alacak olduğundan faiz istenmeden asıl alacak için açılan dava, bir kısmi dava olmayıp tam davadır” ve “alacak davasında faiz talep edilmemiş olsa da davacı, faiz alacağından zımni olarak feragat etmiş sayılmaz ve TBK’nın 131. maddesi gereğince asıl borç sona ermedikçe faiz alacağı ayrı bir dava ile istenebilir” ilkeleri açıkça ortaya konulmuştur. Mahkeme, katılma alacağı davasında talep edilmeyen faizin daha sonra ayrı bir takip ve dava yoluyla istenebileceğine ve buna engel bir durum bulunmadığına karar vermiştir. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/5626, Karar No: 2022/6737, Karar Tarihi: 05.07.2022)

12.18. Ölüme Bağlı Mal Rejimi Tasfiyesinde Mirasçı Davacının Sorumluluk Oranının Hükümde Gösterilmemesi Bozma Nedenidir

Yüksek Mahkeme, mal rejiminin tasfiyesi sonucunda belirlenecek katılma alacağının terekeye ait borç olduğunu ve davacı mirasçı dahil tüm mirasçıların bu borçtan miras payları oranında sorumlu olduklarını belirtmiştir. Kararda, “davacı mirasçı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle talep ettiği ve terekeye ait borç sayılan alacak miktarından, davanın mirasçılar arasında görülmesi nedeniyle, davacı da dahil bütün mirasçılar miras payları oranında sorumludurlar” ifadesi yer almaktadır. Yargıtay, hüküm altına alınan tereke borcundan davacının da miras payı oranında sorumlu olduğunun gözetilerek, mirasçı davalılardan tahsiline karar verilecek miktarın hüküm fıkrasında gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/17282 E., 2018/19778 K., 05.12.2018 tarihli karar)

12.19. Boşanma Sürecinde “Mal Talebi Yoktur” Beyanı Sonraki Mal Rejimi Tasfiye Davasını Engeller

Yargıtay, boşanma davasında “davalıdan mal talepleri olmadığını” beyan eden davacının sonradan mal rejiminin tasfiyesi davası açmasını “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirmiştir. Kararda, “davacı ile vekilinin Mahkeme’nin 2010/816 Esas sırasında kayıtlı boşanma davasının 10/03/2011 tarihli duruşmasında ‘davalıdan mal talepleri’ olmadığını belirtmeleri ve davacı ile vekilinin yukarıda yer verilen beyanlarının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188/1 maddesi uyarınca kesin delil niteliğini haiz mahkeme içi ikrar niteliğinde olması ve eldeki dava bakımından kendilerini bağlayacağı” ifadesi yer almaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27/11/2013 tarihli kararına da atıf yapılarak “tarafların karşılıklı mal taleplerinin bulunmadığına ilişkin protokoldeki ifadenin mal rejiminden kaynaklanan alacağı da kapsadığı da açık bir şekilde vurgulanmıştır.” (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/21885 E., 2017/1388 K., 09.02.2017 tarihli karar)

12.20. Sadakatsizlik Boşanma Sebebi Olsa Da Mal Paylaşımında Etkili Değildir

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin verdiği karara göre, boşanma davasında sadakatsizlik (zina) sebebiyle boşanma gerçekleşse bile, bu durum mal paylaşımını etkilemez. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “TMK’nın 161. maddesinde yazılı zina sebebiyle değil 166. maddesine göre boşandıkları dikkate alındığında katılma alacağı bakımından da bu maddenin uygulanmasının mümkün bulunmadığına” hükmedilmiştir. Mahkeme, edinilmiş mallara katılma rejiminde, sadakatsizliğin mal paylaşımında herhangi bir artırım veya azaltım nedeni olmadığını vurgulamıştır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2014/14397, K. 2014/18285, T. 14.10.2014)

Adana’da Mal Paylaşımı Davası mı Açacaksınız? Uzmanlık alanı mal paylaşımı ve boşanma hukuku olan Adana Avukatı Saim İncekaş ile görüşün ve haklarınızı koruyun! Adana Boşanma Avukatı Ücretlerini ise detaylı sayfamızdan öğrenebilirsiniz.

13. Mal Paylaşımında Yabancılık Unsuru Konulu Yargıtay Kararları

13.1. Yabancı Mahkeme Boşanma Kararları Tanınmadan İlgili Mal Rejimi Tasfiye Protokolleri Türkiye’de İnfaz Edilemez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yabancı ülkelerde alınan boşanma kararlarının ve bu kararlar kapsamında onaylanan mal paylaşımı protokollerinin Türkiye’de hukuki etki doğurabilmesi için öncelikle boşanma kararının Türk mahkemelerince tanınması gerektiği ilkesini net biçimde ortaya koymuştur. Kararda açıkça belirtildiği üzere, “Tarafların boşanmalarına dair Almanya İnpolstadt Sulh Hukuk Mahkemesinin boşanma kararı tanınmadığı sürece malların paylaşımı ve tasfiyesine ilişkin yabancı mahkeme hakiminin onayladığı protokolün infazı istenemeyeceğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Bu karar, milletlerarası özel hukuk bağlamında yabancı mahkeme kararlarının tanınma prosedürünün tamamlanmasının, ilgili mal rejimi tasfiye anlaşmalarının Türkiye’de uygulanabilmesinin ön koşulu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24.02.2011, E. 2010/12912, K. 2011/3212)

13.2. Yabancı Mahkeme Kararları Yalnızca Açıkça Belirtilen Yurtdışı Malları Kapsar, Türkiye’deki Malları Kapsamaz

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, yabancı mahkemelerin mal rejimi tasfiyesine ilişkin kararlarının ülkesel sınırlarını netleştiren önemli bir içtihada imza atmıştır. Kararda açıkça vurgulandığı üzere, yabancı mahkeme kararında “sadece yurtdışındaki mallara ilişkin hüküm kurulduğu” tespit edilmiş ve bu yabancı mahkeme kararının Türkiye’deki malvarlığı değerlerinin tasfiyesini kapsamadığı hükme bağlanmıştır. Bu karar, uluslararası evliliklerin boşanmayla sonuçlanması durumunda, yabancı mahkemelerce yapılan mal paylaşımı düzenlemelerinin yalnızca kararın açıkça kapsadığı yurtdışındaki mallar için geçerli olduğunu, açıkça belirtilmeyen ve özellikle Türkiye’de bulunan mallar için ayrıca Türk mahkemelerinde mal rejimi tasfiyesi davası açılması gerektiğini ortaya koymaktadır. (🧾 Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2015/21613 E., 2017/16643 K.)

13.3. Yabancı Ülke Evliliği Türk Nüfus Siciline Tescil Edilmemiş Olsa Bile Evlilik Hukuken Geçerlidir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yabancı ülkede yapılan evliliklerin Türk hukukunda geçerliliğine ilişkin önemli bir karara imza atmıştır. Davada, “5718 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca evlenmenin maddi şartları her bir eş yönünden, onun evlenme anındaki milli hukukuna tâbi kılınmıştır” ve “Evlenmenin şekli şartları ise, evliliğin gerçekleştiği ülke hukukuna göre belirlenir” ilkeleri vurgulanmıştır. Kararda, İsveç’te yapılan evliliğin “Fatma K. ile Yakup Ş. 29.08.1984 tarihinde evlendi” şeklindeki kayıtla tespit edildiği, bu evliliğin “yetki Türk makamlarına bildirilmemiş olması bu evliliğin geçersiz olduğu sonucunu doğurmaz” denilerek, eşlerin taşınmaz ediniminde katkı payı davası için evliliğin geçersizliği gerekçesiyle davanın reddedilemeyeceğine karar verilmiştir. (🧾 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2023/2-470 E., 2024/295 K., 29.05.2024 tarihli)

13.4. Yabancı Mahkeme Boşanma Kararlarında Mal Rejimi Zamanaşımı Başlangıcı Yabancı Boşanma Kararının Kesinleşme Tarihidir (Güncel İçtihat)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yabancı ülke mahkemesinde gerçekleşen boşanma davalarında mal rejiminden kaynaklanan alacak davalarında zamanaşımının başlangıcını önemli bir karara bağlamıştır. Kararda, “tarafların yabancı mahkeme kararı ile boşanmalarına karar verilmiş olması durumunda; 5718 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi uyarınca yabancı ilâmın kesin delil veya kesin hüküm etkisinin yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği düzenlendiğine göre, eşler arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davasının zamanaşımı süresinin başlangıcında, yabancı mahkeme ilâmının kesinleşme tarihinin esas alınması gerekmektedir” ifadesine yer verilmiştir. Bu karar, tanıma-tenfiz kararının kesinleşme tarihinden değil, yabancı ülkedeki boşanma kararının kesinleşme tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağını açıkça ortaya koymuştur. (🧾Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2022/2-1205, K. 2023/1188, T. 29.11.2023)

13.5. Yabancı Ülkede Alınan Boşanma Kararlarında Mal Rejimi Alacağı Zamanaşımı Tenfiz Kararının Kesinleşmesiyle Başlar (Eski İçtihat – Güncel Uygulama 13.4. Başlığındadır)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun verdiği karara göre, yabancı mahkeme kararıyla boşanan eşler arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davalarında zamanaşımı süresi, yabancı mahkeme kararının kesinleşme tarihinden değil, Türk mahkemelerince verilen tenfiz kararının kesinleşme tarihinden itibaren işlemeye başlar. Kararda, “yabancı mahkemece verilen boşanma kararına bağlı olarak Türkiye’de açılacak tazminat, nafaka ve mal rejiminin tasfiyesi gibi dava hakları, ancak Türk mahkemelerince verilecek tanıma tenfiz kararından sonra ileri sürülebilirler” ifadesine yer verilmiştir. Ayrıca, “bir alacak davası olan mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin boşanmanın malî sonuçlarına bağlı dava haklarının kullanılabilir hâle geldiği, tanıma-tenfiz kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren istenebilir hâle geldiğinin kabulü gerekir” ilkesi benimsenmiştir. (🧾 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2018/8-471, Karar No: 2021/1586, Karar Tarihi: 07.12.2021)

Hukuki Yardım Almanın Önemi

Boşanma sürecinde mal paylaşımı, son derece karmaşık ve teknik bilgi gerektiren bir alandır. Yukarıda kategorize edilmiş Yargıtay kararları, bu alandaki temel ilkeleri göstermekle birlikte, her dosyanın kendine özgü koşulları vardır.

Mal rejimi tasfiyesi davalarında haklarınızı tam olarak koruyabilmek için, bu alanda deneyimli bir boşanma avukatından destek almanız büyük önem taşır. Boşanma sürecinde edinilmiş malların doğru tespit edilmesi, katkı paylarının hesaplanması ve zamanaşımı sürelerinin takibi, maddi haklarınızın korunması için kritik öneme sahiptir.

Uzman bir avukat, Yargıtay’ın güncel içtihatları doğrultusunda dosyanızı değerlendirecek ve mevcut Yargıtay kararlarına uygun şekilde hukuki stratejinizi belirleyecektir. Böylece, hakkınız olan katılma alacağını eksiksiz almanız mümkün olacaktır.

Boşanma sürecinde mal paylaşımı konusunda profesyonel hukuki destek almak için bugün bir randevu alın ve haklarınızı koruma altına alın.

📞 Bize ulaşmak ve randevu almak için: 0534 910 97 43 – 0322 245 00 44
📧 E-posta: incekashukuk@gmail.com
📍 Adres: Ziya Algan İş Merkezi, Seyhan/Adana

  • İlk yayınlanma tarihi: 11 Mayıs 2025

Edinilmiş Mal

  • Çalışma sayfasında aşağıdaki başlıklara dair daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.
  • Edinilmiş mallara katılma rejimi süresince edinilen mallarda eşler ayni hak sahibi değildir.
  • Minibüs Hattının Değeri Mahkemede Nasıl Belirlenir?
  • Evlilik Öncesi Başlayan İnşaatın Evlilik Sonrası Tamamlanması Durumunda Edinilmiş Mal Hesabı Nasıl Yapılır?
  • Boşanma Davasında Ortak İşletilen Fırına Kayyım Atanabilir
  • Şirket üzerine kayıtlı taşınmaz bakımından katılma alacağı hesabı yapılamaz.

Kişisel Mal - Bağış

  • Çalışma sayfasında aşağıdaki başlıklara dair daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.
  • “Tapusunu iyi niyetli olarak davalı üzerine yaptım” ifadesi gizli bağış iradesini ortaya koymaz.
  • Eşin Diğerine Yaptığı Her Katkı Bağış Olarak Kabul Edilemez.
  • “…araları çok iyiydi, aramızda ayrı gayrı yok derlerdi, kadın kocasına çok güveniyordu…”, “birbirlerine çok güveniyorlardı, demek ki güvendiler…” şeklindeki ifadeler karşısında tapudaki yarı paylı olarak tescil işleminin esasında gizli bağış niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
  • Bağıştan Sonra Taşınmaza Yapılan Harcamalar Talep Edilebilir Mi?
  • “Bunu sorun yapan davalıya” tapuda devredildiğini açıklayarak edinilmiş mallara katılma rejimi gereği
  • Peşinatın Eş Adına Ödenmesi Bağışlama Sayılır Mı?
  • Eşe Barışmak İçin Verilen Hediye Gizli Bağış Sayılır
  • Boşanma Davası Tarihinden Sonra Alınan Mal Bölüşülmez

Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı

  • Çalışma sayfasında aşağıdaki başlıklara dair daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.
  • Anlaşmalı Boşanmada Kişisel Mal Protokole Konu Olabilir Mi?

Özel Durumlar - İstisnai Haller

  • Çalışma sayfasında aşağıdaki başlıklara dair daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.
  • Konut Kredisi İçin Yapılan Ödemelerin Kira Sayılamayacağına İlişkin Yargıtay Kararı
  • O Ses Türkiye’de Kazanılan Para Ödülü Boşanmada Nasıl Paylaşılır?
  • Eşe Ait Ödenen Kredi Borçları Geri İade İstenebilir Mi?
  • Emekli ikramiyesi yönünden emekli olduğu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadarki döneme ilişkin olarak PMF tablosu ve TMK’nun 228/2. maddesi göz önünde bulundurularak kişisel mal ve edinilmiş mal olan bölümleri belirlenmelidir.
  • Mal Rejimi Tasfiyesinde Oyak Kar Payı ve Nema- Yargıtay Kararı

Türk Medeni Kanunu Madde 206 - Olağanüstü mal rejimi; Eşlerden birinin istemi ile; Karar

  • Madde 206 – (1) Haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir.(2) Özellikle aşağıdaki hâllerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir:
    – Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
    – Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
    – Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
    – Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması,
    – Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.
    – Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.

Türk Medeni Kanunu Madde 219 - Edinilmiş mallar

  • Madde 219 – (1)  Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
    (2)  Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
    – Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
    – Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
    – Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
    – Kişisel mallarının gelirleri,
    – Edinilmiş malların yerine geçen değerler.

Türk Medeni Kanunu Madde 220 - Kişisel mallar; Kanuna göre

  • Madde 220 – (1) Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
    – Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
    – Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
    – Manevî tazminat alacakları,
    – Kişisel mallar yerine geçen değerler.

Türk Medeni Kanunu Madde 221 - Sözleşmeye göre

  • Madde 221 – (1) Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler.
    (2) Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler.

Türk Medeni Kanunu Madde 222 - İspat

  • Madde 222 – (1) Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
    (2) Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.
    (3) Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.

Türk Medeni Kanunu Madde 222 - Mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye; Sona erme anı

  • Madde 225 – (1) Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer.(2) Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.

Türk Medeni Kanunu Madde 227 - Değer artış payı

  • Madde 227 – (1) Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.
    (2) Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması hâlinde hâkim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.
    (3) Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler.

Türk Medeni Kanunu Madde 228 - Eşlerin paylarının hesaplanması; Kişisel malların ve edinilmiş malların ayrılması

  • Madde 228 – (1) Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.
    (2) Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.

Türk Medeni Kanunu Madde 229 - Eklenecek değerler

  • Madde 229 – (1)  Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:
    – Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
    – Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
    – Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.

Türk Medeni Kanunu Madde 231 - Artık değer

  • Madde 231– (1) Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.
    (2) Değer eksilmesi göz önüne alınmaz.

Türk Medeni Kanunu Madde 232 - Değerin belirlenmesi; Sürüm değeri

  • Madde 232 – Mal rejiminin tasfiyesinde malların sürüm değerleri esas alınır.

Türk Medeni Kanunu Madde 235 - Değerlendirme anı

  • Madde 235 – Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar.Edinilmiş mallara hesapta eklenecek olanların değeri, malın devredildiği tarih esas alınarak hesaplanır.

Türk Medeni Kanunu Madde 236 - Artık değere katılma; Kanuna göre

  • Madde 236– (1) Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir.
    (2) Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.

Türk Medeni Kanunu Madde 239 - Katılma alacağının ve değer artış payının ödenmesi; Ödeme ve ertelenmesi

  • Madde 239 – (1) Katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir. Aynî ödemede malların sürüm değeri esas alınır; bir mesleğin icrasına ayrılmış birimler ile işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir.
    (2) Katılma alacağının ve değer artış payının derhâl ödenmesi kendisi için ciddî güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir.
    (3) Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür; durum ve koşullar gerektiriyorsa ayrıca borçludan güvence istenebilir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçindekiler

İçindekiler
Bize WhatsApp'tan ulaşın!