Yaralama Suçu Savunma Dilekçesi -1-
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO:
SAVUNMALARINI SUNAN SANIK:
KONU: Hakkımda açılan davaya ilişkin atılı suçları işlemediğime dair YAZILI SAVUNMAMIN sunumudur.
AÇIKLAMALAR
12 tarihinde yaşanan olaydan dolayı Basit Yaralama ve Görevi Yaptırmamak için direnme suçlarından 15 tarihinde Adana Sulh Ceza Mahkemesi’nin 12 Sorgu numaralı dosyası ile haksız bir şekilde tutuklandım. 12 tarihine kadar tutuklu olarak kaldım. Atılı suçları işlemediğimden ve bu suçları işlediğime dair de tutuklanmamı gerektirecek kuvvetli suç şüphesi olmadığından ve hiçbir somut neden sebep ve delil bulunmamakla birlikte yalnızca üzerime atılı SOYUT İSNATLAR neticesinde tutuklanmama karar verilmiş olması zaten haksızdı. Neticesinde savcılık makamınca hakkımda; basit yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve hakaret fiillerinden dolayı hakkımda huzurdaki dava açılmıştır.
14 günü yaşanan olayı kısaca özetleyecek olur isem; Adana üzerinde seyir halindeyken stadyum civarına döndüm ve ….. üzerinden otobana çıktım. Bu esnada motosikletli iki kişinin beni takip ettiğini fark ettim. Bu kişilerden birinin üzerinde mavi kot, renkli ve desenli tişört ve siyah kask diğerinde ise siyah kot siyah tişört ve siyah kask bulunmaktaydı. İki kişi olduklarından dolayı korktum. Ben ticaretle uğraşmakta olduğumdan iş yaptığım birçok kişi bulunmaktadır. Yine olay gününden kısa bir süre önce iş yapmakta olduğum bazı kişiler ile aramızda bir sorun yaşandı hatta bu sorun üzerine şahıslar beni döverek şikayetçi olmamam konusunda tehdit ettiler. Olay günü sivil kıyafet ve sivil motosikletlerle beni takip eden kişilerin daha öncesinde beni döverek tehdit eden şahıslar olduklarını düşünerek onlardan kurtulmak için sevk ve idaremde bulunan araçla hızlanmak zorunda kaldım. Tek amacım bana tekrar zarar vermelerini engellemekti. Yaşanan olay anlattığım şekilde gelişmesine rağmen dosya kapsamında müştekilerin anlatımları ve diğer bilgi ve belgelerin içerikleri hem çelişkili hem de asılsızdır. Şöyle ki;
2.1. Dosyada müşteki sıfatıyla yer almakta olan polis memurları 14 tarihli ifadelerinde ; “………..” Şeklinde iddialarda bulunmuşlardır. Ancak;
Öncelikle her ne kadar polisler aracın hızının çok yüksek olduğunu ve ayrıca kendi araçlarının azami hızının 240 km olduğunu iddia etmiş olsalar da polislerin kullandığı motosikletin markası ve modeli X olup dilekçenin ekinde yer verildiği üzere bu motosikletin azami hızı 200 km/saattir. (EK-1) Bu teknik durum nazara alındığında polislerin iyiniyetli beyanlarda bulunmadığı ve başkaca görgü tanığı bulunmaması durumu da gözetilerek tamamen taraflı beyanları ile sayın soruşturma ve akabinde sayın kovuşturma makamını etkilemeye çalıştıkları açıktır. Nitekim gerçekten belirttikleri gibi yüksek hızda seyir halinde olsa idim yetişmeleri söz konusu dahi olamazdı. Kaldı ki polis memurlarının iddia ettiklerinin aksine önüme çıkan araçlara iyice yaklaşarak, tampon mesafesine kadar girerek, fırsat bulduğum anda diğer şeride makas atmak suretiyle seyretmem gibi bir durum gerçekleşmemiştir. Bu iddialar tamamen asılsız olup gerçeği yansıtmamaktadır. Verdiğim ifadelerde zaten beni takip eden sivil giyimli motosikletli şahıslardan korkarak hızlandığım yönünde dürüst beyanlarda bulundum. Ancak polislerin iddia ettiği kadar yüksek hızla seyretmemekle birlikte trafik güvenliğini tehlikeye sokacak hareketlerde de kesinlikle bulunmadım.
2.2. Yine müştekiler ifadelerinin devamında “..sapağından ayrıldıktan sonra Bölge trafiği geçerek kuzeye saptığı o esnada yavaş olduğundan yine araca yetiştik, aracın yanına girmek istediğimizde birkaç defa aracını üzerimize kırmak suretiyle can güvenliğimi tehlikeye düşürdü. Sonra iyice yavaşlayarak yaklaşık 20 km hıza düştüğünde yine motosikletle yanına geldim. Bu esnada sürücü camını indirdi, yine durmasını, polis olduğumuzu ve kenara çekmesi için bağırdım ki bu noktaya kadar motosikletimin çakar sistemi açık vaziyeteydi.” Şeklinde iddialarda bulunmuşlardır.
Her ne kadar polisler tarafından bu yönde iddialarda bulunulmuşsa da aracımı üzerlerine kırmak ve can güvenliklerini tehlikeye düşürmek gibi bir durum söz konusu olmamıştır. Aksine beni takip eden şahısların polis olduklarını bilmediğimden ve bu şahısların daha öncesinde beni döverek tehdit eden kişiler olduğunu düşündüğümden bir süre kaçmaya devam ettim. Ancak bir süre sonra durumu öğrenmek için aracı yavaşlatarak aracın camını açtım sol tarafımdan gelen motosikletli sürücü gömleğini yukarı kaldırarak bana silahını gösterdi. Bu durum benim daha da paniklememe sebep oldu. Zira o esnada silah yerine polis olduklarına dair kimlik ya da rozet göstermiş olsalardı durumu anlayarak aracı durdururdum. Kaldı ki çakar sisteminin açık vaziyette olduğunu söyleseler de hatırladığım kadarıyla araçlarda çakar bulunmamaktaydı. Eğer iddia edildiği gibi araçlarda çakar bulunsa ve açık olsaydı dahi havanın aydınlık ve güneşli olması sebebiyle görülmesi mümkün olmazdı. Motosikletli şahısların yavaşladığım esnada silah göstermesi üzerine iyice panikleyerek ve bana zarar vereceklerini düşünerek bu olay üzerine yeniden hızlanmak durumunda kaldım.
2.3. Müşteki X tarihli ifadesinde; “14 no’lu motosiklet ekibindeki arkadaşım polis memuru ……. araç kaçmasın diye ………..LI ARACIN ÖN TARAFINA MOTOSİKLETLE GEÇTİ. Araç sürücüsü bunun üzerine önünde bulunan polis arkadaşımın motosikletine hareket ederek çarpmak suretiyle motosikletle birlikte yere düştü. Sürücü yine durmayarak . ve motosikletin üzerine doğru çarpmak kasıtlı seyrine devam ettiği esnada Hakan arkadaşım ani bir refleksle aracın önünden kurtuldu. Araç dursun diye önce havaya, durmadığından dolayı da aracın lastiklerine 4-5 el ateş ettim. Ancak araç hızlanarak …..istikametine seyretti.” Şeklinde,
Diğer müşteki Ahmet ise X tarihli ifadesinde; “Ben aracın iyice yavaşlaması üzerine aracın duracağını düşünerek aracın kaçmasını engellemek amacıyla ön kısmına geçtim ve iyice yavaşladım. Bu esnada olay nedeniyle öğrendiğim …………. kullandığım motosiklete arkadan bir kez çarptı, motosikletin dengesi bozuldu ancak motosikletin dengesini sağladığım esnada şahıs ikinci defa ilkinden daha sert olmak suretiyle arkadan motosiklete tekrar çarptı. Motosikletin arka kısmı havaya kalktı sonra motosiklet devrildi, ben de motosikletin sol tarafına omuz üzerine düşerek sürüklenmeye başladım. Bu esnada araç bir an yavaşladı aniden gaza basarak üzerime doğru kasıtlı bir şekilde manevra yaptı. Bunun üzerine aracın altından kurtulmak amacıyla sola doğru yuvarlandım. Bu esnada ekip şefi ……… motosikletten aşağı inerek güvenliğini aldıktan sonra bir el havaya ateş etti. Araç durmaması üzerine 4-5 el daha aracın lastik kısmını gözeterek ateş etti. X istikametine doğru kaçtı.” şeklinde İfadeler vermiş olup bu ifadelerde belirtilen hususları kabul etmemekle birlikte polis memurlarının verdikleri ifadeler dahi kendi içlerinde çelişmektedir.
Ahmet benim motosikletine iki kez çarptığımı, ilkinde sendelediğini, ikincisinde ise daha sert çarparak motosikletin arka tekerinin kalktığını iddia etse de bu olaylar gerçekten anlatıldığı gibi yaşanmış olsaydı aynı anda orada bulunan …… bu kadar önemli bir detayı hatırlamaması söz konusu olmazdı. Polis memurları deyim yerinde ise kendi aralarında bir senaryo oluşturmuş karakolda verdikleri ifadelerini de bu senaryo üzerine oturtmaya çalışmışlar ancak bu konuda pek başarılı olamamışlardır. Tüm bu iddialar gerçeği yansıtmamakla birlikte olayın aslına kısaca değinecek olursam; Motosikletli kişilerin beni neden takip ettiğini öğrenmek isteyerek yavaşladığımda şahıslardan birinin bana silahını göstermesi üzerine panik yaparak yeniden hızlandım ve kısa bir müddet gittikten sonra beni takip eden motosiklet sürücüleri silah sıktılar. Aracın direksiyon hakimiyetini bir anda kaybettim, dikkatim sol taraftaki silahlı kişide olduğu için ve bu esnada sağ tarafıma fazla dikkat edemediğimden sağ tarafımdan gelen motosikletli hafifçe önüme kırdı ve bana çarptı. Müştekiler bu durumu dahi ifadelerinde kendi lehlerine yorumlayarak anlatmışlardır. Hatta bu olay üzerine polisten yardım istemek için 112’yi aradım ve yaklaşık 7 dakika Acil 112’de çalışan görevlilerle konuştum. Dosyada 112 arama kayıtlarım mevcut olup ben eğer ki bu kişilerin POLİS OLDUKLARINI BİLSEM NEDEN 112 ‘Yİ ARAMA İHTİYACI DUYAYIM. ASLINDA 112 Yİ ARAMIŞ OLMAM DAHİ YAŞANAN OLAYDA KİŞİLERİN POLİS OLMADIKLARI BENİM HASMIM OLDUKLARINI DÜŞÜNMEMİN EN BÜYÜK İSPATIDIR. 112 yi aramam neticesinde telefondaki görevliler beni takip eden motosikletlilerin polis olduğunu söyleyince vakit kaybetmeden ve tereddüt etmeden sevk ve idaremde bulunan aracı hiçbir zorluk çıkartmadan kendi rızamla sağa çekerek durdum.
2.4. Dosyada mevcut; Olay yakalama arama teslim tesellüm tutanağı içeriğindeki olaya dair anlatım tamamen soyut ve dayanaksızdır. Her ne kadar tutanakta olay yerine istenilen takviye ekibin …. civarında aracımı takibe aldığı ancak çok süratli seyir etmem sebebiyle yolun kesilmesinin mümkün olmadığından, sonrasında benim trafik yoğunluğunda yavaşlamamdan faydalanarak yanıma yaklaşıp “Dur! Polis, kaçma sağa çek” uyarısında bulunulduğu halde benim kaçmaya devam ettiğim yönünde iddialarda bulunulmuşsa da bunlar tamamen gerçeklikten uzaktır. Nitekim durum böyle gelişseydi 112 acil servisi kesinlikle aramazdım yahut motosikletli kişilerin polis olduklarını öğrendikten sonra da derhal aracı sağa çekip durmazdım.
Tutanağın devamında polislerin bana her defasında durmamı söylemelerine rağmen durmadığım ve görevli aracın üzerine kırmak suretiyle ekip aracına çarparak yoldan çıkmasını ve hareketsiz kalmasını amaçladığım yönünde komik iddialarda bulunulmuş olsa da öncelikle tutanakta bu olayların geçtiği yol güzergahının yoğun olduğu belirtilmiş olup bu derece yoğun bir yolda yaşanılan bu olayların olması ihtimalinde kimsenin bu olayı görmemiş olması da akıllarda soru işareti bırakmaktadır. Kaldı ki aracımla bahsedilen hareketi yapmış olsaydım aracımda buna ilişkin çizik ya da göçük meydana gelirdi ancak olayın hemen sonrasında çekilen araca ait görüntülerden de görüleceği üzere böyle bir durum söz konusu değildir. Nitekim gerçekten bahsedildiği gibi bu olaylar yaşanmış olsaydı sanıyorum ki olaya şahitlik edecek birileri olurdu. Bu da gösteriyor ki tutanakta yer alan tüm bu iddialar gerçeklikten uzak ve soyuttur.
Tutanağın devamında her ne kadar Aracın durmaması üzerine aracın lastiklerine ateş ederek beni durdurmak istediklerini ancak patlak lastiklerle tehlikeli şekilde seyrime devam ettiğimi hatta bu esnada …….. plaka sayılı araca çarptığımı, iddia ettikleri üzere patlak lastikle ekip aracına doğru manevralar yaparak kazaya sebebiyet vermeye çalıştığımı iddia etmişlerse de polisiye filmlerini aratmayan bu iddialar hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira patlak lastikle manevra yaparak ekip aracına çarpmaya çalışmak bir yana o şekilde aracın ilerleyebilmesinin dahi imkanı yoktur. Ayrıca gerçekten tüm bu iddialar yaşanmış ve gerçekleşmiş olsaydı aracın lastikleri patlak olurdu ki dilekçemiz ekinde sunduğumuz aracın olaydan hemen sonrasında çekilen fotoğraflarında araç lastiklerinde herhangi bir sorun olmadığı, iddia edildiği gibi lastiklerin patlak olmadığı görülecektir.
Tüm bu asılsız iddialarla da yetinmeyip bir süre sonra araçtan inerek yaya şekilde koşarak kaçtığımı ve kaçarken düştüğümü, yakalamak ve düştüğüm yerden beni çıkarmaya çalışmak isterken de kendilerine direnerek mukavemet gösterdiğimi ve bu nedenle bana kademeli olarak güç kullandıklarını iddia eden ve bu yönde tutanak düzenleyen polis memurları aslında tüm bu senaryoyu, bana karşı uyguladıkları orantısız güç ve darp hususlarını haklı bir sebebe dayandırmaya çalışmak amacıyla oluşturmuşlardır. Zira olay esnasında ayağımda ciddi bir rahatsızlık mevcut olup koltuk değnekleri ile yürümekteydim. Ekte sunmuş olduğum fotoğrafta (EK-2) olay günü araç içerisindeki koltuk değnekleri de bu durumu açıkça göstermekte olup ayağı sakat bir insanın jandarma ekibi ve sivil polislerden (yaklaşık 10 kişi) koşarak kaçması hayatın olağan akışına aykırı olup eğer olay bu şekilde gelişmiş ise müştekiler dışında dosya kapsamında jandarma ekibinden bir kişinin dahi dosyada tanık olarak ifadesinin alınmamış olması çelişkinin apaçık ispatıdır.
2.5. Yaşanan olaydan ötürü asıl mağdur olan, darpa maruz kalan benim. Beni takip eden motosikletlilerin polis olduğunu öğrenerek aracımı kendi rızamla durdurduktan sonra jandarma ekipleri ve sivil giyimli şahıslar yanıma gelerek beni araçtan aşağı indirdiler ve vücudumun değişik yerlerine tekme, yumrukla vurmak suretiyle darp ettiler. Olay sonrasında yapılan muayene neticesinde vücudumda tespit edilen belirtiler ve dosyaya soruşturma aşamasında ibraz etmiş olduğum fotoğraflarda bu olguyu açıkça ispatlamaktadır.
2.6. Müştekilerin iddia ettiği gibi ben müştekilere kesinlikle küfür etmedim. Müştekilerin ne polis olduğunu bilmeden ne de polis olduklarını öğrendikten sonra hakaret etmedim. Hakkımdaki tüm iddialar mesnetsiz soyut ve dayanaksız olup bu iddialara ilişkin herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Kaldı ki beni takip eden şahısların polis olduğunu bilseydim kesinlikle hızlanarak araçla seyir halinde olmaya devam etmez hemen dururdum ki zaten yardım istemek için 112’yi aradığımda ve bu esnada beni takip eden şahısların polis olduğunu öğrendiğimde de hiç vakit kaybetmeden derhal aracı durdurdum. Sayın mahkemenizin de takdir edeceği üzere iddia edildiği gibi görevi yaptırmamak için direnme kastım olsaydı 112 ile konuştuktan sonra kaçmaya devam ederdim. Ancak takip eden şahısların polis olduklarını öğrendikten sonra hiçbir zorluk çıkarmadan aracı durdurarak indim. Hatta araçtan iner inmez jandarma ekipleri ve sivil giyimli şahıslar tarafından darp edildim. Bunlara rağmen kesinlikle hakaret tehdit ve zor kullanma gibi girimlerde bulunmadım. Bu darp sonucunda boyun bölgemde, alnımda, ağzımda ve sağ kaburgamda ciddi yaralanmalar meydana geldi. Bu darp olayına ilişkin şikayet hakkımı saklı tutmaktayım.
Yukarıda ayrıntılı olarak izah ettiğim üzere;
- Olay günü motosikletle beni takip eden tamamen sivil giyimli şahısların polis olduklarını bilmemem ve bu şahısların daha öncesinde beni döverek tehdit eden kişiler olduğunu düşünerek canımı kurtarmak düşüncesi ile bir an önce onlardan uzaklaşmaya çalışmam,
- Olayı anlamak için yavaşlayarak camı açtığımda şahısların bana polis olduklarına ilişkin bir şey söylemeksizin, kimlik veya rozet göstermeksizin direk silah göstermesi üzerine daha da panik yapmam,
- Sol tarafımdan gelen şahsın silahla ateş etmesi ve tüm dikkatimin onda olması sebebiyle sağdan gelen motosikletlinin o esnada motosikletini önüme kırması,
- Şahısların bana zarar vereceklerini düşünerek ve canımı kurtarma amacıyla uzaklaşırken 112’yi arayarak yardım istemem,
- 112’deki görevlilerin, beni takip eden şahısların polis olduklarını söylemesi üzerine vakit kaybetmeksizin aracımı sağa çekerek derhal durdurmam,
- Aracı durdurduktan sonra ayağımda sakatlık olması ve koltuk değneği ile yürümem ve yanıma gelen jandarma ekipleri ve sivil giyimli şahısların vücudumun değişik yerlerine tekme, yumrukla vurmak suretiyle darp etmelerine rağmen herhangi bir zorluk çıkarmamam karşı direnmemem.
- Üzerime atılı suçların hiç birinde kasıt bulunmaması, tek amacımın kendi hayatımı korumak olduğu
Hususları nazara alındığında tarafıma isnat edilen suçlamaların haksız olduğu, bu suçları işlemediğim, herhangi bir kastımın olmadığı yalnızca hasmım sanarak meşru müdafaada bulunarak kendimi korumaya çalıştığım, kaldı ki üzerime atılı suçlamaların tamamen soyut, mesnetsiz bir senaryodan ibaret olduğu gerek dosya kapsamındaki ifadeler gerekse diğer belgeler ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu sayın mahkemenizce de takdir edilecektir. Soruşturma makamınca etkili bir soruşturma yapılsa idi söz konusu dosya sayın mahkemenin huzuruna çıkmadan takipsizlik ile sonuçlanacağı son derece açıktır. Zira müşteki olan şahıslardan birisi dosyada bizzat görev almış ve soruşturmaya katılmıştır. Polis memuru ..ın hem soruşturmayı yürüten bir kolluk görevlisi olarak delillerin toplanmasında imzası bulunmakta hem de müşteki olarak dosyada bulunmaktadır. Bu durum dahi soruşturmanın etkili bir şekilde yapılmadığını gözler önüne sermektedir. Bu sebeple soruşturma aşaması bizzat olaya karışmış polis memurlarınca yürütülmüş olduğundan bu aşamada elde edilmiş deliller objektif ve güvenilir olmayacağından hükme esas alınmamalıdırlar. Tüm bu nedenlerle iş bu savunma dilekçemin kabulünü ve devamında atılı suçlardan beraatimi talep etme zorunluluğu doğmuştur.
Hakkımdaki Adli Kontrol Kararının Kaldırılmasını Talep Etmekteyim.
Ben otomotiv sektöründe faaliyet gösteren şirket sahibi olarak sıklıkla il dışı ve yurtdışı toplantılarına ve eğitimlerine gidiyorum. Mercedes gibi uluslararası bir şirketin toplantıları yurtdışında ve İstanbul’da olmaktadır. Ancak bu dava nedeniyle hakkımda hem “haftada iki kez karakola gidip imza verme” yükümlülüğü hem de “yurtdışına çıkma yasağı” adli kontrol tedbirleri uygulanmaktadır. Savunmalarım, dosya kapsamı atılı suçların alt ve üst sınırı, işim ve yerleşik aile yaşantım gereği kaçma ihtimalim ve şüphesi kesinlikle söz konusu olmadığından haksız ve hukuka aykırı şekilde uygulanmakta olan adli kontrol kararlarının da kaldırılmasını talep etmekteyim.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda ayrıntılı olarak izah ettiğim üzerime atılı suçları işlemediğime dair yazılı savunmalarım, dosya kapsamında bu savunmamı destekleyecek her türlü belge bilgi ve husus ile Sayın Hakimliğinizce re’sen nazara alınacak sebepler doğrultusunda öncelikle BERAATİME, Sayın Mahkeme aksi görüşte ise LEHE HÜKÜMLERİN UYGULANMASINA, ADLİ KONTROL KARARININ KALDIRILMASINA, karar verilmesini saygı ile arz ederim.
Yazılı Savunmalarını Sunan Sanık
Kasten Yaralama Savunma Dilekçesi -2-
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE
DOSYA ESAS NO:
SANIK :
KATILANLAR :
VEKİLİ : Adana İncekaş Hukuk Bürosu
Adres
DAVACI : K.H
KATILAN :
KATILAN-SANIKLAR :
SUÇ : SİLAHLA KASTEN YARALAMA, 6136 S.K. MUHALEFET (RUHSATSIZ ATEŞLİ SİLAHLARLA MERMİLERİ SATIN ALMA VEYA TAŞIMA VEYA BULUNDURMA), KASTEN YARALAMA
SUÇ TARİHİ VE YERİ :
SEVK MADDESİ :
a) …’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/1, 3-e, 87/1-d, 54, 63. Maddeleri
b) …’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/1, 3-e, 87/3, 53, 54. Maddeleri
c) …’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/2, 3-e, 53. Maddeleri
d) …’a karşı eylemi- 5237 SAYILI TCK’NIN 86/2, 53. Maddeleri
6136 S.K. 13/1. Maddeleri, TCK. 53,54
KONU : … CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN … TARİH VE … SORUŞTURMA, … İDDİANAME NOLU İDDİANAME’Sİ AÇILAN KAMU DAVASINA İLİŞKİN ESASA İLİŞKİN SAVUNMA DİLEKÇEMİZDİR.
AÇIKLAMALAR :
1- MÜVEKKİL SANIK VE MÜVEKKİL KATILANLARIN BEYANLARI:
A- a) MÜVEKKİL SANIK H.Ç.’NUN, 30.04.2009 TARİHLİ EMNİYET (…İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ASAYİŞ BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ 29.04.2009 günü saat 19.00 sıralarında işten eve geldiğini, evde akşam yemeğinin hazırlanması beklerken komşunun zile basması üzerine oğlu …’ın dövüldüğünü öğrendiğini, bunun üzerine dışarıya çıktığını, oğluna ne olduğunu sorduğunu, BOĞAZ KISMINDA KIZARIKLIK, SURATINDA DARP İZLERİ BULUNDUĞUNU gördüğünde, arkadaşları … ve …’a ne olduğunu sorduğunda aynı sokakta ikamet şahısların OĞLUNU DÖVDÜKLERİNİ söylediklerini, bunun üzerine yeni taşınan bu şahısların evlerinin önüne gittiğini, yeğeni … vasıtasıyla bu şahısları konuşmak üzere çağırttığını, olayın başlangıç sebebinin bir bayanın (…’ın) oğluna tekme atması üzerine başladığını, oğlunun neden vuruyorsun demesi üzerine kadının yanında bulunan şahsın oğluna saldırdığını ve daha sonra bu dövme olayına 3 erkek şahsında katıldığını oğlu …’dan öğrendiğini, çağrı üzerine beklenilen evin önünde, evden demir çubuklarla çıkan şahısların saldırması üzerine, KENDİSİNİ SAVUNMAYA GEÇEREK içlerinden birinin elinden demir çubuğu alıp birisine vurduğunu, vurduğu şahsın ŞİŞMAN birisi olduğunu, diğer şahısların üzerine gelmeye başlaması devam ettiğinden KORKUTMAK AMACIYLA 7,65 mm. Çağlı tabanca ile yere doğru iki el ateş ettiğini, kimsenin yaralandığını görmediğini ve olay yerinden de heyecanla uzaklaştığını, olay yerinde KESER ile darp edilen bayanı ve diğer şahsı kendinin DARP ETMEDİĞİNİ, bu şahısların kavga esnasında kendisine saldıran şahıslarca darp edilmiş olabileceklerini, boğuşma esnasında kafasından darbe aldığını, bu olayın böyle olmasını istemediğini, pişman olduğunu, 40 yıldır oturduğu semtte hiçbir komşusuyla kavgalarının olmadığını’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL SANIK …’NUN, … TARİHLİ MAHKEME (… 3. SULH CEZA MAHKEMESİ’NİN … NOLU SORGU ZAPTINDAKİ) İFADESİNDE; ‘’ EMNİYETTEKİ İFADESİNİ TEKRARLA, evden çıkan beş kişiden dördünün erkek olduğunu, ELLERİNDE DEMİR ÇUBUKLARLA OLDUĞUNU, KENDİLERİNE SALDIRILDIĞINI, BAŞINDAN İSABET ALDIĞINI, KENDİSİNİ SAVUNMAYA GEÇEREK içlerinden birinin elinden demir çubuğu alıp birisine vurduğunu, diğerlerinin elinde demir çubukları görüp üzerine gelmeye devam ettiklerini anlayınca tabancayı çekip KORKUTMAK AMACIYLA yere doğru bir el ateş ettiğini, birisinin yaralandığını, sonra bir kez daha ateş ettiğini ve kimsenin yaralanıp yaralanmadığını görmediğini ve olay yerinden sonra uzaklaştıklarını, DAHA SONRA SİLAHLA BİRLİKTE TESLİM OLDUĞUNU, PİŞMAN OLDUĞUNU’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL SANIK …NUN, … TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’ Olay günü, oğlu …’ın yaralandığını görünce, kimin kendisini dövdüğünü öğrenince BUNLARIN PROBLEM ÇIKARTABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNDÜĞÜ İÇİN arabasında bulunan ruhsatsız tabancayı alarak ne olduğunu öğrenmek ve niye dövdüklerini sorabilmek için evin önünde bekleyerek yeğeni … yı onlara gönderdiğini, onların kalabalık bir şekilde ellerinde DEMİR BORULAR, KESER VE EKMEK BIÇAĞI İLE YÜRÜYEREK GELMELERİ İLE SALDIRMALARI ÜZERİNE, ÖNCE KENDİSİNİ KORUMAYA ÇALIŞTIĞINI, SONRA KENDİSİNİ KORUMAK AMACIYLA YERE DOĞRU İKİ EL ATEŞ ETTİĞİNİ, ŞAHISLARA NİŞAN ALMADIĞINI, YARALAMA KASTININ OLMADIĞINI PİŞMAN OLDUĞUNU’’ beyan etmektedir.
B- a) MÜVEKKİL KATILAN …’NUN, … TARİHLİ EMNİYET (… İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ÇOCUK BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ … günü saat … sıralarında evin yakınında bulunan bakkalın önünde otururken yakın zamanda sokaklarına taşınan birinin NE BAKIYORSUN? demesi üzerine, BAKIYORUM NE OLACAK dediğini, ARTİSTLİK YAPMA! demesi üzerine YAPARSAM NE OLACAK deyince bu şahsın ANİDEN SAĞ YANAĞINA TOKAT ATTIĞINI, kendisi savunmak için karşılık bu şahsın kaçtığını, ancak kısa bir süre sonra babası ve ağabeyi ile birlikte gelerek kendisini DARP ETTİKLERİNİ Amcasının oğlu …’nın kavgayı ayırmaya çalışırken DARP EDİLDİĞİNİ, şahısların olay yerinden gitmeleri üzerine, eve gitmekten çekindiğini, mahalleden arkadaşı Bünyamin’in baban çağırıyor demesi üzerine, BABASINA OLAYIN GERÇEK YÜZÜNÜ ANLATMADIĞINI, ANCAK AMCASININ OĞLU MUHAMMED ÇAĞRI VE OLAYI GÖREN ARKADAŞI BÜNYAMİN’İN ANLATMASI ÜZERİNE bu şahısların evlerine gidildiğini, ancak kendisini darp eden bu şahısların KESER VE SOPALARLA KENDİLERİNE SALDIRDIKLARINI, arada çıkan kavga da KENDİSİNE YAPILAN SALDIRIYI ÖNLEMEK AMACIYLA babasının 2 el ateş ettiğini, ŞAHISLARDAN BİRİNİN VURULDUĞUNU GÖRDÜĞÜNÜ, Sinan adlı şahsın ortalığı yatıştırması üzerine eve gittiklerini, sonra polislerin geldiğini, hastaneye gittiklerini, KENDİSİNİ DARP EDEN ŞAHISLARDAN DAVACI VE ŞİKAYETÇİ OLDUĞUNU, UZLAŞMAK İSTEMEDİĞİNİ’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL KATILAN … NUN, … TARİHLİ SAVCILIK (… C. SAVCILIĞININ, … SORUŞTURMA NOLU) İFADESİNDE; ‘’ Kendisinin … adlı bayana laf atmadığını, yanında bulunan 20 yaşlarında bir şahsın kendisine laf attığını, o sırada tartışma çıktığını, bu şahsın kendisini dövdüğünü, bu şahısların gidip beş dakika sonra yanlarında üç dört kişiyle gelip tekrar kendisini DÖVDÜKLERİNİ, bu olayı babası duyunca gel bakalım bunun nedeni öğrenelim demesi üzerine onların evinin önüne gittiklerini, tekrar aynı şahısların SOPALARLA VE KAZMALARLA SALDIRDIKLARINI, kimseyi dövmediğini, kimseye laf atmadığını, hakaret etmediğini, kendisini döven Gülfidan ve yanınki erkeklerden şikayetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL KATILAN …’NUN, … TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’Olay günü kendisini darp eden sanıkların evinin yakınında bulunan bakkalın önünde oturduğunu, daha önce kendisinden önce burada bulunan gençlerin gürültü yaptıklarını, buna kızan … adlı bayan ile yanında bulunan kişinin dışarıya çıkarak kendisinin buradan gitmesini istedikleri, kendisinin yanıt vermesi üzerine HAKARET ETTİKLERİNİ, bunun üzerine bu iki kişi dışında başka şahıslarında evden dışarıya kendisine SALDIRDIKLARINI, DÖVDÜKLERİNİ VE DAYAK YEDİĞİNİ, sonra babasının yanına geldiğini, KENDİSİNİ YARALAYAN ŞAHISLARIN … ADLI ŞAHISLAR OLDUĞUNU, babasının olayında kavgaya karışmadığını, bu kişilerden şikâyetçi olduğunu’’ beyan etmektedir.
C- a) MÜVEKKİL KATILAN …NUN, … TARİHLİ EMNİYET (… İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ÇOCUK BÜRO AMİRLİĞİ’NDEKİ) İFADESİNDE; ‘’ … günü saat … sıralarında bisikletini eve bırakmak üzere mahalleye geldiğinde, amcasının oğlu …’ın 3 kişi tarafından dövüldüğünü görünce ayırmak amacıyla hareket ederken, YAŞI BÜYÜK OLAN BİR ŞAHSIN KENDİSİNE YUMRUK ATTIĞINI, yine …’ı ayırmaya çalıştığını, şahısların olay yerinden ayrılmaları üzerine olayı duyan amcasının aşağıya indiğini, F.’ı sorduğunu, kendisinin ve … adlı arkadaşlarının olayı anlattıklarını, … …’ı çağırması üzerine amcasının …’dan da olayı dinlediğini, sonra bu şahısların evlerine gidildiğini, ancak bu şahısların KESER VE SOPALARLA KENDİLERİNE SALDIRDIKLARINI, arada çıkan kavga da korktuğundan eve gittiğini, amcasının ateş ettiğini görmediğini, sonra evlerine polislerin geldiğini, hastaneye gittiklerini, kendisini darp eden şahsın adını bilmediği YAŞI BÜYÜK OLAN BU ŞAHISTAN DAVACI VE ŞİKAYETÇİ OLDUĞUNU, UZLAŞMAK İSTEMEDİĞİNİ’’ beyan etmektedir.
b) MÜVEKKİL KATILAN M. Ç. Ç.’NUN, … TARİHLİ SAVCILIK (…C. SAVCILIĞININ, … SORUŞTURMA NOLU) İFADESİNDE; ‘’Kendisinin …’ın darp edildiği kavga başladığında olay yerine geldiğini, KAVGAYI AYIRMAYA ÇALIŞIRKEN KENDİSİNE DE VURULDUĞUNU, kimseye vurmadığını, kimseye laf atmadığını, hakaret etmediğini, yüzüne yumruk atan kişi ile birlikte, kendisine kavga esnasında vuran kişilerden şikâyetçi olduğunu, suçlamaları kabul etmediğini, uzlaşmak istemediğini’’ beyan etmektedir.
c) MÜVEKKİL KATILAN M. Ç. Ç. NUN, … TARİHLİ SAYIN MAHKEME NEZNİNDE BAŞLAYAN YARGILAMANIN 1. CELSESİNDEKİ İFADESİNDE; ‘’Kendisinin F. ın dövüldüğünü görünce, KAVGAYI AYIRMAYA ÇALIŞIRKEN KENDİSİNE DE VURULDUĞUNU, KENDİSİNE VURAN KİŞİNİN MÜJDAT ADLI ŞAHIS OLDUĞUNU, bu şekilde yaralandığını, amcası Hakan’a olayı anlattığını, konuşmak için bu şahısların evine gidildiğinde amcasının göndermesi üzerine kapının zilini kendisinin çaldığını, kapıyı Müjdat ve kadının açtığını, amcasının konuşmak için çağırdığını söylediğini, sonra olay yerinden ayrıldığını, olayı da evinin balkonundan seyrettiğini, olay duvarın arkasında olduğundan olayı tam olarak göremediğini, silah sesi duyması üzerine korkarak evin içine girdiğini ve şikayetçi olduğunu’’ beyan etmektedir.
2- OLAYIN HUKUKEN NİTELENDİRİLMESİ:
MEVCUT DOSYA İÇİNDEKİ DELİLLER, MÜVEKKİL SANIK H. İLE MÜVEKKİL KATILANLARIN AKSİ KANITLANMAYAN BEYANLARI, OLAYIN OLUŞ ŞEKLİ, MÜVEKKİL SANIK HAKAN’IN İÇİNDE BULUNDUĞU RUH HALİ, OLAYI ÇIKARANLARIN VE SEBEP OLANLARIN BAŞTAN BERİ KARŞI TARAF KATILAN VE SANIKLAR OLDUĞU DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE, SALDIRI EYLEMİNE KARŞI YAPILABİLECEK SAVUNMA İMKÂNLARININ KISITLILIĞI, SALDIRIYA MÜTEAKİBEN YAPILAN KARŞILIK EYLEMİN EŞ ZAMANLI OLUŞU HUSUSLARI GÖZETİLDİĞİNDE, MÜVEKKİL SANIK HAKAN’IN EYLEMİNİN 5237 SAYILI TCK.’NIN 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINA UYGUN DÜŞEN EYLEMİ OLUŞTURDUĞU KANAATİNDEYİZ.
5237 Sayılı TCK.’nın 27. Maddesine göre; (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
Madde Gerekçesi- ‘’Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hâli düzenlenmiştir.
Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlini kapsamaktadır.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.
Bölüm başlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konulmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sınırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.
Hükûmet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Oysa heyecan, korku veya telaş, ancak meşru savunma hâlinde söz konusu olabileceği için, fıkra metninin başına “meşru savunmada” ibaresi konulmuştur. ‘’
Maddenin ilgili fıkrasında geçen sözcüklerin, bilimsel açıklamalarının yapılmasının, müvekkil sanık Hakan’ın eyleminin bu tanımlara uygun olduğu, doğru, tutarlı ve daha net şekilde değerlendirilebilecektir.
Bu sebeple; söz konusu 5237 Sayılı Yasanın 27/2. Fıkrası içinde geçen ‘’heyecan, korku veya telaş’’ terimlerinin sözlük anlamındaki karşılığını, literatürdeki kaynaklar aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.
‘’Korku; Algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve nahoş bir gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik vb. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılma (heyecan) kaygı. (Kaynak: Psikoloji Sözlüğü, Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yayınları, Sh. 465)
Panik; 1.) Hızlı soluklanma, çaresizlik, dehşet duygusu vb. gibi fiziksel, özerk ve ruhsal tepkilerle yaşanan akut kaygı. Tehlike karşısında doğal ve sağlıklı bir tepki olan panik, geçici felç veya baygınlık yaratabilir. Belirsizlik, yorgunluk, telkin, engellenme ve başkalarının histerik davranışları dehşet duygusunu artırır. Panik dışsal streslerden (-dış kaynaklı) kaynaklanabileceği gibi, içsel stresten (-iç kaynaklı kaygı) de kaynaklanabilir. 2.) Gerçek veya varsayılan bir tehdit karşısında çok sayıda insanın yoğun duygularla, öz- yıkıcı, usdışı davranışlarla tepki gösterdiği bir kitlesel davranış (-bulaşma, kitle histerisi) (Kaynak: Psikoloji Sözlüğü, Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yayınları, Sh. 584)
Endişe; Tasa, kaygı, kuşku. Endişe etmek tasalanmak, kaygılanmak, endişeye düşmek, tasaya kapılmak, kaygılanmak. (Kaynak: Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1. Cilt, Sh. 711)
Vahamet; Güçsüz duruma düşmek, güçsüzlük, korkulacak tehlikeli durum, vahamet kesp etmek gittikçe zorlaşmak, tehlikeli ve korkulacak bir durum almak (Kaynak: Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Sh. 2326)…’’
AÇIKLAMALAR ÇERÇEVESİNDE, MÜVEKKİL SANIK MÜDAFİİ OLARAK MÜVEKKİLİMİN OLAY ESNASINDA RUH HALİ DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE; KARŞI TARAFÇA BAŞLATILAN SALDIRININ MÜVEKKİLİN KAPILDIĞI KORKU (KAVGA ETME DÜRTÜSÜ), PANİK (TEHLİKE KARŞISINDA DOĞAL VE SAĞLIKLI BİR TEPKİ), TELAŞ İÇİNDE İKEN, SALDIRININ DEVAMLILIĞINI ENGELLEME VE OLAYIN VAHAMETİNİ DEĞİŞTİREBİLME RUH HALİ İÇERSİNDE, EŞ ZAMANLI OLARAK YAPTIĞI EYLEMİN VAR OLAN SALDIRILARI ORTADAN KALDIRMAK AMACIYLA EYLEMDE BULUNDUĞU VE BU EYLEMİN DE SINIRIN AŞILMASI BAŞLIĞI ALTINDA DÜZENLENEN 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN 27.MADDESİNİN 2. FIKRASINDA BELİRTİLEN SUÇ TİPİNE UYDUĞU VE BU SUÇUN UNSURLARINA UYGUN DÜŞEN EYLEMİ HAKKINDA DA CEZA TAYİN EDİLEMEYECEĞİ KANAATİNDEYİZ.
3- YARGITAY KARARLARI VE DOKTRİN (ÖĞRETİ) IŞIĞINDA OLAYIMIZI İRDELEME VE DEĞERLENDİRME:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.02.1991 Tarih ve 1-4 Esas, 39 Karar Sayılı hükmün içeriğinde de belirtildiği üzere, ‘’… Ortada hiç bir şey yokken saldıran maktulün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli şekilde saldırması kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı söz konusudur. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, tecavüz henüz önlenememiştir. Sanık; “yandım” diyerek odaya giden maktulün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Fiil, kanuni savunma koşulları içinde işlenmiştir.’’ görüşünün yanında aynı şekilde, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 24.12.1999 Tarih ve 3224 Esas, 4448 Karar sayılı içtihadı içeriğinde de benzer şekilde, ‘’… bıçaklı saldırı ve yaralama eylemlerinin mutlak surette önlenmesi ve etkisiz kılınmasının zorunlu hale gelmesi, ne zaman kesileceğinin belli olmaması, cana kast eder nitelikte ve nefse yönelik sanığı yasal savunma konumuna sokmuş olması ve devam eden saldırının hangi aşamada önlenebileceği bilinmeyeceğinden, saldırının, devamından başka türlü kurtulması mümkün olmadığı, dosyadaki delillerden anlaşılmakla’’ diyen istikrar kazanmış içtihatlarının, müvekkil sanık H.’ın eylemi ile muhakkak bir surette örtüştüğü anlaşılmaktadır.
Müvekkil sanık H., kendisini savunmak amacıyla hareket ederken, orantılı güç kullanmıştır. Her ne kadar birinin elinden kaptığı demir boru ile birinin kafasına vurmuşsa da eylem bitmemiş, toplu saldırıya geçen bu gruba karşı silahla yaralanmasına kasıt ve iradi olarak istenmese de, sebebiyet vermiştir. Olayı kendi başına başlatan kendisi değildir.
‘’Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur (Manzinl, 343; Ranleri, 146; Maglore, 308; Antollsel, 212; R.De Lestang, No: 101). Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok hallerde savunma etkisini kaybetmiş olur. Örneğin, elindeki tüfeği ihtara rağmen bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi hasmını yere yıkan kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise yine saldırı sona ermiş sayılmaz (Magglore, 308). 1931 günlü İtalyan Ceza Kanunu “Saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından” söz etmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir (Parinaln, 534; R.De Lestang, No: 101;Logoz, Art. 33, No: 2 a).
Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı da, her olayın özelliğine göre saptanmalıdır. Belli bir halde zorunlu olmayan bir savunma, başka koşullar altında zorunlu görülebilir (Ralnerl, 148; Battiol, 215; Magglore, 311; Antollsel, 213; Garraud, 11 No: 446). Saldırıya uğrayanın bizzat tail olması gerekmez. Üçüncü bir kişinin tecavüze maruz kalması halinde de kanuni savunma koşulları gerçekleşebilir.
Failin kendisi veya bir başkasını savunurken karşılaştığı koşullarla ve vasıtalarla denk olmayan biçimde savunmada bulunması veya saldırganı etkisiz hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi halinde zaruret sınırının aşılması söz konusu olacaktır.
Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def’inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise “zaruret sınırını” aşma değil, ancak tahrik söz konusu olur (Majno, 1, No: 231)’’ (CGK, 18.02.1991 Tarih ve 1-4 Esas, 39 Karar).
‘’Örneğin, failin karşılaştığı şartlarla münasip olmayan vasıtalarla kendisini müdafaa etmesi veya saldırıcıyı zarar hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi takdirinde zaruret sınırının aşılması bahse konu olur.
Zaruret sınırının aşılması konusunda, failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde tutmak lazımdır. Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için, kendisinin tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmiş olan failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirim nispeti, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır. (Logoz, 136, No.6)’’ (CGK, 03.06.1985 Tarih ve 1-93 Esas, 402 Karar).
Alman Ceza Kanununda telaş, korku veya dehşet sebebiyle meşru müdafaada zaruret sınırını aşan fiilden dolayı faile ceza verilemez, demek suretiyle hakimin fiilin o anda içinde bulunduğu heyecan durumunu ve etkilenmesini iyi takdir etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yasal savunma sınırının aşılması durumunda saldırının devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi önemlidir. Eğer saldırı sona ermiş ise bundan sonra devam edebilecek fiilin icrasında yasal savunmanın aşılması değil, intikam almaya yönelik yeni bir suç doğmuştur. Ancak saldırının halen varlığını geniş manada anlamak başlayacağı artık muhakkak olan saldırı da sona ermemiş saymak zorunludur. Bu durumda önemli olan tehlikenin halen varlığını sürdürüp sürdürmediğinin tespiti gerekir.
Yasal savunma sınırının aşılıp aşılmadığını her somut olayda farklı değerlendirilmesi mümkün olduğundan, burada somut kıstaslar koymak yerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Ceza Dairelerinin örnek teşkil edecek kararlarını somut olay ile birlikte inceleyip değerlendirmek gerekir.
Meşru müdafaada zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı araştırılırken, sanığın içinde bulunduğu ruh halinin de gözetilmesi gerekir (CGK, 28.12.1987, 524/695). YARGIÇ KENDİNİ SANIĞIN YERİNE KOYARAK DEĞERLENDİRME YAPMAK DURUMUNDADIR.
‘’27/2 maddeye göre; meşru savunmada saldırı, ‘’saldırı ile orantılı bir karşı saldırı’’ ile def edilmelidir. Ancak, çeşitli nedenlerle savunma amacıyla yapılan karşı saldırı, haksız olan ilk saldırıdan güçlü olabilir. Bu durumda, meşru savunma şartları var olmasına rağmen, saldırı def edildikten başka, ayrıca fazladan etkiler meydana gelebilir. Örneğin, saldırganı yaralayarak bir yere sokmak suretiyle, silah ya da saldırı araçlarının saldırganın elinden zorla alınarak, saldırıyı önlemek olanaklı iken, saldırganın ya çok ağır yaralanması veya öldürülmesi halinde olduğu gibi. Bu durumda genellikle suçun aşıldığı belirlenmekle birlikte, kasten aşılsa bile duyarlı bir psikolojik durumda bulunan kişinin davranışlarını bir makine gibi ayarlaması ve orantılı tepki vermesi beklenemez. Kişi olayın heyecanı, telaşı ve korkusu içinde sınırı istemediği, düşünmediği halde aşabilir. Zira davranışların sağlıklı ve kusursuz biçimde yönlendirme ve denetleme yeteneği açıklanan nedenlerle çok azalmıştır. Bu özel durum nedeniyle oluşan sınır aşılması halinde, kişinin kusurlu olduğunu kabul etmek insan yaradılışına uygun düşmez.’’ (Kaynak: Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, Genel Hükümler (1-75) Birinci Cilt, İsmail Malkoç, Yargıtay Onursal Üyesi, Sh. 62, Malkoç Kitapevi, 2005, Ankara)
‘’Taarruzla müdafaa aynı zamanda olmalıdır. Tehlike veya tecavüzün herhalde mevcut olması lazımdır. Tehlike veya tecavüz sona ermiş ise müdafaa bahse konu olmaz; müdafaa yolunda işlenen fiiller suç olur. Tecavüz edenin zararsız hale getirilmesi veya kaçmış bulunması hallerinde durum aynıdır. Taarruzla müdafaanın aynı zamanda olması demek taarruzun muhakkak veya henüz başlamış olması demektir. (Kaynak: A.P.Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, 1. Cilt, Sh. 521)
Tehlikeye uğrayan kişinin hak ve çıkarları ile, olası bir tehlikeden korunmak için zarar verilen kişinin hak veya çıkarı arasında denge bulunmalıdır. Bunu yargıç veya mahkeme, her olayın özelliğine göre değerlendirip takdir etmelidir. (Kaynak: Uygulamada Ağır Ceza Davaları, Veysel Gültaş, Sh. 45-46, Adalet Yayınevi, 2002, Ankara)
YUKARIDA ANLATILAN HUSUSLARLA BİRLİKTE, TÜM AÇIKLAMALARIN IŞIĞI ALTINDA, YAŞANILAN SOMUT OLAYIN GEREK 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNU 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINDA BELİRLENEN SUÇ NİTELENMESİNE, GEREKSE MÜVEKKİL SANIK H.’IN EYLEMİ İLE ÖRTÜŞEN YARGITAY İÇTİHATLARI VE ÖĞRETİDE BELİRTİLEN ESASLAR ÇERÇEVESİNDE, MÜVEKKİLİN EYLEMİNİN TCK.’NUN27/2. FIKRASINA UYGUN DÜŞEN FİİL OLUŞTURACAĞI VE BU İTİBARLA DA, MÜVEKKİLİMİN İÇİNDE BULUNDUĞU RUH HALİNİN SAYIN MAHKEMENİZCE EN ADİL BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLEREK; SAVUNMA SINIRLARININ AŞILMADIĞI, BU İTİBARLA DA MÜVEKKİLİMİN YAŞADIĞI OLAYIN VAHAMETİ VE BUNUN DOĞURMUŞ OLDUĞU RUH HALİ DEĞERLENDİRİLEREK CEZA TAYİN EDİLMEMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN KANAATİMİZİ YENİDEN YİNELİYORUZ.
SONUÇ VE İSTEM : YUKARIDA ARZ VE İZAH EDİLEN NEDENLERDEN ÖTÜRÜ; MEVCUT DOSYA KAPSAMINDA, SANIKLAR İ. U., D. A. U. VE M. U.’IN 5237 SAYILI TCK.’NIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ GEREĞİNCE TECZİYESİNE KARAR VERİLMESİNİ KATILANLAR VEKİLİ OLARAK, ATFEDİLEN ATILI MÜSNET SUÇLARDAN DOLAYI, 5237 SAYILI TCK.’NIN 27. MADDESİNİN 2. FIKRASINA GÖRE, CEZA VERİLMEMESİNİ SANIK H.Ç. MÜDAFİİ OLARAK ARZ VE TALEP EDERİM. SAYGILARIMLA.

Silahla kasten yaralama savunma dilekçesi 3
ADANA 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE
ESAS NO :
SANIK :
MÜDAFİ :
KONUSU : Esasa ilişkin yazılı savunmalarımızdan ibarettir.
AÇIKLAMALAR
1) Sayın mahkemeniz tarafından …………. tarihinde düzenlenen iddianame ile müvekkil aleyhinde Türk Ceza Kanunu 86/1-3a-e, 87/1.d, 53 maddeleri gereğince dava açılmıştır.
2) Müvekkilim olayın gerçekleştiği gün olan ……….. tarihinde oğullarının işletmesi için açmış olduğu markete gittiğinde markette belirli eksikliklerin olduğunu fark etmiştir. Müvekkil oğlu ……..’yı daha önce marketin düzgün işletmediğini markette bu tarz eksikliklerin olmaması gerektiğini belirterek uyarmış olmasına rağmen tekrardan bu noksanlıkları fark etmesi üzerine yanında bulunan eşi …………, ………’yı uyarması gerektiğini söylemiştir. Bu konuşmanın gerçekleştiği sırada içeride bulunan oğlu Hamza Özkaraaslan yanlarına gelerek müvekkilime ‘’ ne diyorsun lan sen’’ diyerek boğazından tutup yüzüne birkaç kez yumruk atmıştır. Gördüğü darbe sonucu başı dönen müvekkil, oğlu tarafından böyle bir şiddete maruz kalmasının vermiş olduğu hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında arabasına doğru giderek silahını almıştır ve korkutma amaçlı olarak herhangi bir hedef gözetmeksizin birkaç el ateş etmiştir. Yaşanan bu üzücü hadisenin akabinde müvekkilim hiç düşünmeden polis merkezine giderek teslim olmuş ve bu durum neticesinde de ne kadar pişman olduğu da ortadadır. Olayın seyrine bakıldığı vakit hayatın olağan akışında tüm pişmanlık ve üzüntünün tepkimeleri müvekkilimce ortaya konulmuştur.
3) Yaşanan hadisenin haricinde müvekkilin ifadelerinde de belirttiği gibi oğlu ………a’nın bu olayın yaşanmasından önce de aile büyüklerinden olan babannesinin bulunduğu bir ortamda müvekkile karşı bir şiddet girişimi olmuştur. Müvekkilim her ne kadar bu tarz bir girişim gerçekleşmiş olsa da karşısındakinin oğlu olması münasebetiyle olayı sineye çekmiştir ancak son yaşanan olayda böyle bir şiddet hazmedilememiştir. Sayın mahkemece takdir edileceği üzere bir babanın oğlu tarafından bu şekilde muamele görmesi şahsında kaldırabileceği duygu devinimlerinin çok çok ötesindedir.
4) Müvekkil olay anındaki tek istek ve arzusu yaşadığı onur kırıcı durum münasebetiyle oğlunu korkutmak olsa da istenmeyen neticelerin ortaya çıkmasıyla oğlunu yaralamıştır. Müvekkilimin bilerek ve isteyerek bu suçu meydana getirmek gibi bir düşüncesi kesinlikle olmamıştır. Her ne kadar oğlunun kendisine karşı yumruk atması müvekkili derinden üzmüş olsa da öz oğlunun hayatına kast edecek kadar kontrolünü kaybetmemiştir. Olay anında gerçekleştirdiği eylemin sonuçlarını öngörebilir durumda olsa da oğluna gerçekleştirmiş olduğu haksız eylemin korkusunu yaşattırmak amacıyla içinde bulunduğu elem neticesinde fiilinin sonuçları için ‘’ne olursa olsun’’ düşüncesi içine girerek fiili gerçekleştirmiştir. Yargıtay CGK E.2014/1-314,K.2014/389 sayılı 23.09.2014 tarihli kararında “… Sanığın öldürücü niteliğe sahip, içinde çok sayıda saçma tanelerinin bulunduğu fişek olan av tüfeği ile etkili mesafeden maktulün bacağına ateş ettiğinin, ateş sonucu maktulün ağır yaralanacağının, saçma tanelerinin atış mesafesine göre bacak bölgesinde parçalayıcı bir etki doğuracağının, ciddi kan kaybına neden olabilecek arterde hasar oluşturacağının, olay yerine ve sağlık yardımı almak için hastaneye ulaşımdaki zorluk nedeniyle doku ve kan kaybı sonucu ölümün muhtemel olabileceğinin makul herkes tarafından öngörülebilir olduğu, bu öngörüye ve maktulle tanık tarafından uyarılmasına rağmen ateş etmekten vazgeçmeyip öngördüğü neticeyi istememesine rağmen olursa olsun şeklindeki bir niyet ve iradeyle hareket ettiği gözetildiğinde, neticeyi göze aldığı ve kabullendiği, bunun sonucunda maktulün ölümüne neden olduğu olayda, eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir…” görüşüne yer vermiştir. Bu sebeple müvekkilimin gerçekleştirmiş olduğu bu fiil, Türk Ceza Kanunu sistematiğinde bulunan failin kusur sorumluluklarından olan olası kast ile fiilin gerçekleştirildiği şeklinde değerlendirilmelidir.
5) Müvekkilin gerçekleştirdiği eylemin ağır tahrik altında oluştuğu su götürmez bir gerçektir. Oğlunun müvekkile yumruk atması sonucunda müvekkilin silahını alarak birkaç el ateş etmesi, savcılık makamının hazırlamış olduğu iddianamede de tespit edilmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 29.maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünde de anlaşılacağı üzere haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddetli veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi halinde ceza sorumluluğunu azaltan bir nedendir. Yargıtay 1. CD’nin E.2018/5360,K.2019/271 sayılı 23.01.2019 tarihli kararında da “…Maktulden sadır olup sanığı hedef alan ve haksız tahrik teşkil eden, sanığın konutuna izinsiz girme ve sanığa karşı yaralama şeklindeki eylemlerin ulaştığı boyut dikkate alınarak, sanık lehine makul oranda tahrik indirimi yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde en üst seviyeden tahrik indirimi yapılarak sanık hakkında eksik ceza tayini,…” diyerek, faile karşı gerçekleştirilen yaralama fiilinin ceza tayin edilirken indirim sebebi olarak görülmesi gerektiğini belirtmiştir. Müvekkilimin de bu sebepler etkisi altında fiilini gerçekleştirdiği açık olduğundan haksız tahrik hükümlerinden faydalanması gerekmektedir.
NETİCE VE TALEP : Yukarıda arz ve izah ettiğimiz hususlar çerçevesinde savunmalarımızın kabulü ile müvekkil şahsın gerçekleştirmiş olduğu fiilin olası kast kusur derecesinde değerlendirilmesini ve haksız tahrik indiriminden yararlandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
Basit Yaralama Savunma Dilekçesi 4
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO :
BEYANDA BULUNAN SANIK:
MÜŞTEKİ :
SUÇ : Basit Yaralama-Hakaret
SUÇ TARİHİ :
TEBLİĞ TARİHİ :
KONU : Tarafıma 14 tarihinde tebliğ edilen, Mahkemenizin …………… Esas sayılı dosyası kapsamında gönderilen CMK 251. MD. GEREĞİ İHTAR’a ve ………… CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ …….Soruşturma, ……Esas ve ….İddianame Nolu İddianameye karşı savunma ve beyanlarımın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR:
1-) Yukarıda esas numarası belirtilen dosya kapsamında gönderilen ihtarda, beyanda bulunmak için tarafıma tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük süre verilmiştir. Tarafıma verilen süre içerisinde beyanlarımı sunmaktayım.
2-) Şahsım hakkında, Türk Ceza Kanunu 86/2, 86/3-a, 125/1 maddeleri kapsamında BASİT YARALAMA-HAKARET iddiasıyla iddianame düzenlenmiş ise de hakkımda yapılan iddialar mesnetsizdir. Şöyle ki;
-Olayı biraz özetlemek gerekirse; İddianamede işlediğim iddia edilen hakaret ve tehdit suçuna ilişkin olarak yalnızca tanık Ahmet’in ifadesi vardır. İdil ise müştekin kızı olup annesiyle ilgili bir olayda beyanda bulunurken duygularını gerçeklere karıştırma olasılığı göz önüne bulundurulması gerekmektedir. Dosyada bu tanığın tarafsızlığına engel hiçbir bilgi/belgenin bulunmadığı görülmektedir.
-İddianamede bahsedilen hakaret ve basit yaralama suçlarını gerçekleştirmemiş olmama rağmen olay sırf annesiyle alakalalı olduğu için aleyhimde tanıklık yapmıştır. Kesinlikle açıkça taraflı olabilecek bu tanığın tanıklığını kabul etmiyorum. Sayın Mahkemenizden de yukarıda açıkladığım nedenlerle tanıklığına itibar edilmemesini talep ediyorum.
– Davaların görülme sebebi gerçekleri açığa çıkarma ve haklı haksız tarafları tespit etmedir. Bir suç oluşmuşsa bunun cezasını belirlemek kanunlar vasıtasıyla sağlanırken dava sonuçlarına göre bazı yaptırımlar uygulanır. Davalar görülürken sonuçlanması ve gerçeklere ulaşılması için maddi delillerden yararlanılır. Bu delillerden biri de tanıkların ifadeleri olacaktır. Tanık ifadeleri oldukça önemlidir ve onlardan açık gerçeği yansıtmaları beklenir. Geçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmeyen tanık ifadelerinin de bir hükmü olmayacaktır.
Tanık beyanı tek başına sanığın cezalandırılması için yeterli değildir.
3-) Ayrıca olayın gerçekliğini bilen ve tanık olan ve Sayın Mahkemenizden de duruşma açılarak dinlenmesini istediğim 2 tanığım vardır. Ekte isimlerini vermiş olduğum tanıklar olay anında orada olup geçen konuşmaları bizzat duymuş ve görmüşlerdir. Tanıkların her ikisi de müştekiye hakaret etmediğime ve yaralamada bulunmadığıma tanıklardır. Müşteki açıkça iftira atmakta ve müşteki tanığı da bu iftiraya ortak olmaktadır.
4-) Ben onlara herhangi bir zarar vermedim ve zarar meydana gelmemiş ve zarar vermemiş olduğumdan herhangi bir giderim de olmamıştır.
5-) Herhangi bir müdafii talebim yoktur.
6-) Şikayetim devam etmektedir. Ve davaya katılma talebim vardır.
7-) Hakkımda mahkumiyet verilirse seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve özellikle de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, ertelenmesine ve kamuya yararlı bir işte çalışmayı kabul ederim. Lehime olacak hükümlerin uygulanmasına muvafakatim vardır.
SONUÇ ve TALEP: Yukarıda açıklanan ve gerekçelendirilen nedenlerle ve Sayın Mahkemenizce re’sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle ; mahkemeye sunulan yazılı ve sözlü beyanlarımız doğrultusunda beraatime karar verilmesini, Mahkemeniz aksi kanaatte ise lehime olan hükümlerin uygulanmasına, ceza alırsam alternatif yaptırımlara çevrilmesi, hükmün açılanmasının geri bırakılması ya da ertelenmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 02.03.2021
Sanık
Kasten Yaralama Savunma Dilekçesi 5
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
DOSYA NO:
MÜŞTEKİ-SANIK:
MÜDAFİ:
SUÇ: Kasten Yaralama (TCK md.86)
KONU: Savunmamızın sunulması ve tevsi-i tahkikat talebimizin arzıdır.
AÇIKLAMALAR
GENEL BİLGİLER
Müvekkil müşteki-sanık Ahmet ile diğer müşteki-sanık Mehmet akraba olup; Mehmet hem müvekkilin amcasının oğlu hem de kardeşi Ayşe’nin eşidir. Müvekkil ve Mehmet arasında bir süredir iş konusuyla ilgili anlaşmazlık bulunmaktadır. Bu nedenle Mehmet ile müvekkilin oğlu Hasan arasında daha evvel bir kavga yaşanmış, fakat taraflar birbirlerinden şikâyetçi olmamışlardır.
Olay günü müvekkil, Toptancılar sitesi Adalet Market önünde çay içmekteyken, Mehmet’in Tekir Lokantası önünde park halinde bulunan aracının içinde oturduğunu ve kendisine bakmakta olduğunu görmüştür. Mehmet daha sonra araçtan inerek volta atmaya başlamış; müvekkil ise namaz kılmak üzere camiye doğru yürümeye başlamıştır. Bu esnada Mehmet müvekkilin önünü keserek cebinden çıkardığı bıçağı kendisine sallamıştır. Müvekkil tökezleyerek yere düşmüş, Mehmet ise seni öldüreceğim diye tehditler savurarak müvekkilin üstüne atlamıştır. Müvekkil Mehmet’in bıçak darbelerinden korunmak için kendini savunurken çıkan arbedede Mehmet’in elinde bulunan bıçak kendi bileğini kesmiştir. Bundan sonra ise Mehmet’in oğlu Hasan tehditler savurarak elinde bulunan satırla müvekkilin üstüne yürümüştür. Bu esnada Mehmet “öldür onu, kes onu” şeklinde ifadeler kullanarak, müvekkile zarar vermesi için oğlunu teşvik etmiştir. Ardından olay yerine çevredeki esnaf gelmiş ve tarafları ayırmıştır.
Mehmet, 16 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadesinde; 15 tarihinde işten çıktıktan sonra Adalet Kafeye gittiğini, müvekkilin Adem ile birlikte kafenin yanında oturduğunu, kendisinin kafe kapanınca kafenin yanında bulunan marketten maden suyu ve bisküvi alıp arabasında yemeye başladığını, bu esnada müvekkilin tek başına oturduğunu, kendisinin bir süre sonra kalkıp cami avlusuna gittiğini, dönüşte müvekkilin kendisine doğru sopayla geldiğini gördüğünü, bunun üzerine kendisinin cebinden çakısını çıkardığını, yanına yaklaşan müvekkilin kendisine şerefsiz diye bağırdığını ve kafasına sopa ile vurduğunu, ardından kendisinin kaçmaya başladığını, müvekkilin koşarak kendisine yetiştiğini ve sustalı bıçakla kendisini kolundan yaraladığını iddia etmiş, müvekkilden hakaret ve yaralama nedeniyle şikâyetçi olduğunu bildirmiştir.
Yapılan soruşturma sonucunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16 tarih ve 12 sayılı iddianamesi ile müvekkil Ahmet ve Mehmet hakkında kasten yaralama suçu bakımından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış, tehdit suçu bakımından ise müvekkil hakkında ek takipsizlik kararı verilmiştir.
SAVUNMAMIZ
MÜVEKKİLİN EYLEMİ MEŞRU SAVUNMA KAPSAMINDADIR.
Genel Olarak Meşru Savunma
Meşru savunma TCK’nın 25. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez(TCK md.25/1).” Değinilen düzenleme çerçevesinde meşru savunmadan bahsedilebilmesi için, saldırı ve savunmaya ilişkin olarak kanunda öngörülen koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Kanunda saldırıya ilişkin şartlar; bir saldırının bulunması, bu saldırının haksız olması, saldırının meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olması olarak gösterilmiştir.
Düzenlemeye göre saldırı mevcut olabileceği gibi, başlayacağı muhakkak olan bir saldırı bakımından savunmayı imkânsız kılacak veya güç hale getirecek bir durum varsa–saldırı başlamamış olsa bile- meşru savunmadan söz edilebilir. Bunun yanında, saldırı bitmiş olmasına rağmen tekrarı ihtimal olarak görülüyorsa yine bu saldırı bakımından da meşru savunma gündeme gelebilir. Savunmaya ilişkin şartlar ise; savunmanın zorunlu olması, saldırana karşı olması, saldırıyla eş zamanda olması ve saldırı ile savunmanın ölçülü olması olarak sayılmıştır. Buna göre saldırının zorunlu olması ile kast edilen, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır. Savunmanın ölçülü olması ise kendini veya bir başkasını savunan kişinin saldırıyı def edecek oranda güç kullanmasıdır. Buna göre savunma yapanın hareketleri salt saldırıyı durduracak ölçüde olmalı, saldırana onun kendisine vereceği zarardan daha büyük bir zarar vermemelidir. Keza bu anlamda ölçülülük, silahların ölçülü olmasını da ifade eder. Belirtmek gerekir ki meşru savunmada orantılılık ilkesinin ihlal edildiği bazı hallerde ‘sınırın aşılması’ söz konusu olabilmektedir. Bu durum TCK’nın 27. maddesinde düzenlenmiş olup, kanun koyucu sınırın kast olmadan aşılması haline maddenin ilk fıkrasında “kusurluluğu azaltan sebep” olarak yer vermiştir. Buna göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.(TCK md.27/2)” Ölçünün heyecan, korku veya telaştan ileri gelerek aşılması hali ise aynı maddenin ikinci fıkrasında “kusurluluğu ortadan kaldıran sebep” olarak düzenlenmiştir Anılan düzenlemeye göre, “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmişse faile ceza verilmez” (TCK md.27/2).
Tüm bu açıklamalardan olarak; meşru savunma, bir kimsenin kendisine veya başkasına karşı yapılan saldırı karşısında, savunma amaçlı olarak saldırıyı uzaklaştırmak için ölçülü kuvvet kullanılması olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle, bir kişinin uğradığı bir saldırıyı def etmek için, yapılan saldırıya ölçülü olarak karşı koymak suretiyle, saldırgana zarar vermesi meşru savunmadır. Meşru savunmada sınırın aşılması ise bu durum failin kusurundan ve/veya kastından ileri gelmiyorsa, duruma göre kusurluluğu kaldıran ve/veya azaltan sebep olarak değerlendirilmekte olup, bu bakımından faile ya hiç ceza verilememekte, ya da verilecek cezada indirim uygulanmaktadır.
- Somut Olay Açısından Değerlendirme
Yukarıda değinildiği üzere, müvekkil olay günü market önünde çay içmekteyken müşteki sanık Mehmet’in kendisine bakmakta olduğunu görmüştür. Müvekkil namaz kılmak için camiye gitmek üzere yürümeye başladığında ise, müşteki-sanık Ahmet müvekkilin yolunu bıçakla kesmiş ve müvekkile saldırmıştır. Mehmet, daha evvel pek çok kez müvekkili gördüğü yerlerde müvekkile bıçak göstermek suretiyle kendisini tehdit etmiştir. Belirtmek gerekir ki her ne kadar Mehmet elindeki silahın çakı olduğunu iddia etmişse de, Mehmet’in elinde bulunan silah çakı değil bıçaktır. Müvekkil Mehmet’in kendisine bıçak çektiğini görünce kendisini korumak için hemen civarda bulunan bir sopayı almış ve kendini koruma amaçlı sallamıştır. Mehmet’in başına isabet etmiştir. Arbede sırasında müvekkil tökezleyip düşmüş, bunun üzerine Mehmet elinde bulunan bıçağı müvekkilin boğazına dayamak isteğiyle müvekkilin üzerine çıkmış ve “öldüreyim mi seni” şeklinde konuşmuştur. Müvekkil ise Mehmet’in kendini kaybettiğini fark ederek kendisini öldüreceğini düşünmüş ve Mehmet’in elindeki bıçağı alarak onu etkisiz hale getirmek istemiştir. Bunun için Mehmet ile mücadele etmiş, bıçağı almak üzere Mehmet’in bileğini kıvırdığında ise bıçak Mehmet’in bileğini kesmiştir. Yaşanan arbede sırasında müvekkil de çeşitli yerlerinden yaralanmış olup, bu husus dosyada mevcut olan Seyhan Hastanesinin 12 tarih ve 13 sayılı raporu ile sabittir.
Somut olayda meşru müdafaaya ilişkin kanunda aranan bütün şartların olduğu açıktır. Zira aralarındaki husumet nedeniyle öncelikle Mehmet, müvekkile bıçakla saldırmış, müvekkil ise çevreden bulduğu bir sopayı eline alarak kendini savunmuştur. O halde ortada mevcut ve haksız bir saldırının bulunduğu, bu saldırının müvekkilin meşru savunma ile koruyabileceği vücut bütünlüğüne yönelik olduğu, saldırı ve savunmanın orantılı olduğu ortadadır. Nitekim müşteki- sanık Mehmet, saldırıda bıçak kullanırken, müvekkil, sopa kullanmış olup sopayı sadece Mehmet’in kendisine zarar vermesini engellemek için rastgele sallamıştır. Müvekkil bütün olay boyunca Mehmet’e zarar vermek amacıyla değil, kendisini savunmak amacıyla hareket etmiştir. Nitekim Mehmet kendi bıçağı ile yaralandıktan sonra da müvekkil imkânı olmasına rağmen eylemlerini sürdürmemiş, haksız saldırıyı def ettikten sonra müşteki-sanığa hiçbir zarar vermemiştir. Buna rağmen müşteki-sanık Mehmet haksız hareketine yaralandığı için devam edemediğinden olay yerine gelen oğlu Hasan’a “öldür onu, kes” gibi söylemlerde bulunarak oğlunun devam etmesini sağlamaya çalışmıştır.
Tüm bu açıklamalardan olarak; müvekkilin eylemlerinin meşru müdafaa niteliğinde olduğu açık olduğundan beraatına karar verilmesini talep etmekteyiz.
- SAYIN MAHKEME MÜVEKKİLİN EYLEMLERİNİ MEŞRU SAVUNMA ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRMEDİĞİ TAKDİRDE, HAKSIZ TAHRİK HÜKÜMLERİNİ GÖZ ÖNÜNE ALMALIDIR.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle müvekkilin eylemlerinin meşru müdafaa kapsamında kaldığını düşünüyoruz. Bununla birlikte -asla aksini kabul anlamına gelmemek üzere- Sayın mahkemenizce “meşru müdafaaya (TCK md. 25/1)” ilişkin savunmamızın kabul edilmemesi halinde “kusurluluğu etkileyen (kaldıran veya azaltan)” nedenlerden “haksız tahrik (TCK md. 29)” hükümlerinin mevcudiyetinin göz önünde tutulmasını talep etmekteyiz. Belirtelim ki, Kanunun düzenlemesi ile doktrin ve Yargıtay uygulamasında kabul gören anlayışa göre haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için somut olayda aşağıdaki hususlar bulunmalıdır:
a) Tahrik oluşturan haksız bir fiil olmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır (CGK, 03.07.2012, 2012/1–76, 2012/258).
Yukarıda açıklanan şartlar bağlamında, müvekkilin eylemlerinin meşru müdafaa olarak kabul edilmediği takdirde, haksız tahrik çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Müvekkilin oğlu ile müşteki-sanık Mehmet arasında daha önceden –Mehmet’in haksız olarak sebep olduğu ve başlattığı – bir kavga yaşanmış ve taraflar karakolluk olmuşlardır. Müvekkil her ne kadar yaşanan bu tartışmanın dışında kalmaya çalışmış ise de, bu tarihten sonra Mehmet, müvekkili her görüşünde kendisini bıçak çekerek tehdit etmiş, bu husus birçok insanın önünde cereyan etmiştir. Müvekkil ve Mehmet aynı iş çevresinde çalışmakta olup, aynı zamanda akrabadırlar. Bu nedenle müşteki sanığın eylemleri müvekkili hem iş çevresinde hem de aile içinde zor duruma düşürmüş, bu husus müvekkili olumsuz etkilemiştir. Müşteki sanığın müvekkili her gördüğü yerde bıçak çekerek tehdit etmesi ve olay günü de açıkça bıçakla üstüne atlayıp seni öldüreceğim gibi sözler sarf etmesi, müvekkilin eylemlerini haksız tahrik altında gerçekleştirdiğinin açık göstergesidir. Bu halde müvekkilin eylemleri -yukarıda anlatıldığı üzere esasen meşru müdafaa niteliğinde olmakla birlikte- bu kapsamda değerlendirilmediği takdirde, her koşulda müvekkilin haksız tahrik altında bulunduğunun göz önünde tutulmasını talep etmekteyiz.
- MÜŞTEKİ-SANIK MEHMET’İN İDDİALARINI DOĞRULAR HİÇBİR DELİL BULUNMAMAKTADIR.
Yukarıda değinildiği üzere müşteki-sanık Mehmet, müvekkilin elinde bir sopa ve bıçak ile kendisine saldırdığını, kendini korumak için cebinde bulunan çakıyı çıkardığını, kendisine saldıranın müvekkil olduğunu iddia etmektedir. Belirtmek gerekir ki müşteki-sanık Mehmet’in bu iddiaları gerçek dışı olup, dosya kapsamında bu iddiaları destekler hiçbir delil bulunmamaktadır. Zira soruşturma aşamasında olay anının görüntülerine ulaşmak için civarda güvenlik kamerası bulunan yerlerden kamera görüntüleri istenmiş ise de, olay yerini gören hiçbir kamera görüntüsü bulunamamıştır. Yine bununla birlikte, dosya kapsamında olayın nasıl başladığını gören hiçbir tanık da yoktur. Zira çevrede bulunan esnaf ancak taraflar arasında arbede yaşandıktan sonra olay yerine gelmiş ve tarafları ayırmışlardır. Bunun yanında, müvekkilin suçta kullandığı iddia edilen bıçak da bulunamamıştır. Burada tekraren belirtmek isteriz ki müvekkil olayda bıçak kullanmamış, Mehmet kendi bıçağıyla yaralanmıştır. İşin aslı budur. Müşteki-sanık Mehmet’in müvekkil hakkında öne sürdüğü bütün iddialar soyut, dayanaksız ve tutarsızdır. Zira her ne kadar Mehmet müvekkilin bir elinde sopa bir elinde bıçak olduğunu iddia etmiş ve kendi elinde çakı olduğunu öne sürmüşse de müvekkilin -elinde kesici bir alet olan Mehmet’e karşı- elinde bulunduğu iddia edilen bıçağı kullanmak yerine sopa kullanması mantık dışıdır. Bu durum müvekkilin kendini savunmaya çalışırken Mehmet’i sadece sopa ile yaraladığını, bileğinde gerçekleşen yaralanmanın Mehmet’in kendi bıçağı ile gerçekleştiğini ve müvekkilin olayda hiçbir şekilde kesici delici alet kullanmadığını ispatlar niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle mevcut delil kapsamıyla müvekkil hakkında mahkûmiyet hükmü kurmak mümkün değildir.
TEVSİ-İ TAHKİKAT TALEBİMİZ
İddianamede müvekkilin TCK’nın 87/1-d maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış yaralama suçunun seçimlik bir hali olan bu madde, yaralama fiilinin mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir duruma sebebiyet vermesini suçun daha fazla cezayı gerektirir nitelikli hali olarak düzenlemektedir. Belirtmek gerekir ki müvekkilin fiilinin Mehmet’in yaşamını tehlikeye sokan bir duruma sebebiyet verip vermediği şüpheli olup, bu hususun araştırılması gerekmektedir.
Mehmet, Seyhan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine götürülmüş, burada yapılan ilk tetkik neticesinde tanzim edilen 12 tarih ve 13 sayılı “hayati tehlikesi yoktur” raporuna istinaden Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş, tedavileri yapıldıktan sonra ise taburcu edilmiştir. Soruşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu’ndan rapor talep edilerek yaralanmamın Mehmet’in yaşamını tehlikeye sokup sokmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Buna göre Adli Tıp Kurumu’ndan gelen 12 tarih, 13 ve 14 tarih, 15 sayılı raporlarda, özellikle hangi arterde kesi olduğunu net belirten tıbbi evrakın temin edilmesi talep edilmiştir. Eksikliğin tamamlanması üzerine oluşturulan 15 tarih ve 16 sayılı raporda ise, Adana Numune E.A. hastanesinin 14 yatış 15 çıkış tarih ve 16 sayılı rapor fotokopisinin tetkikinden yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğuna ilişkin tek hekime ait kanaat sunulmuştur. Belirtmek gerekir ki Adli Tıp Kurumu’nun bu incelemesi tamamen evrak üzerinden yapılmış olup, müşteki-sanık Mehmet fiziki olarak muayene edilmemiştir. Yine Adli Tıp Kurum kanaati, Mehmet’in ilk tedavi gördüğü hastanedeki doktor raporuyla da çelişkilidir. Çelişkinin giderilmesi adına yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma sebebiyet verip vermediği hususunda Mehmet’in fiziki muayenesi de yapılmak suretiyle konusunda uzman en az üç kişiden oluşacak bir heyetten yeni bir rapor alınmasını talep etmekteyiz.
SONUÇ VE TALEP: Ayrıntıları ve dayanakları yukarıda izah edilmeye çalışıldığı üzere;
- Müvekkil hakkında CMK md. 223 gereğince BERAAT kararı verilmesi,
- Bu talebimizin kabul görmemesi halinde;
- Yaralamanın Mehmet’in yaşamını tehlikeye sokan bir duruma sebebiyet verip vermediği hususunda konusunda uzman en az üç kişiden oluşacak bir heyetten yeniden bir rapor alınması ve neticesine göre bir karar verilmesi,
- Haksız tahrike ilişkin lehe hükümlerin uygulanması,
- Temel ceza ile -uygulandığı takdirde- artırımların alt sınırdan belirlenmesi,
- Lehe olan diğer bütün kanuni ve takdiri indirim nedenlerinin tatbiki,
- Hapis cezası söz konusu olduğu takdirde lehe olacak şekilde seçenek yatırmalara çevrilmesi ve/veya koşulları oluştuğu takdirde öncelikle CMK md. 231 gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması, bu mümkün olmadığı takdirde ise TCK md. 51 uyarınca verilecek cezanın ertelenmesi,
- Müvekkilin müşteki-sanık Mehmet’in eylemleri nedeniyle yaralandığının sabit olması nedeniyle bu dosyaya katılan vekili olarak kabulümüze karar verilmesi ve müşteki sanığın TCK’nın 86/3 maddesi uyarınca cezalandırılması,
Bilvekale arz ve talep olunur.
Müşteki- Sanık Müdafileri
[1] Dönmezer, Sulhi, Genel Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013, s. 166.