Yalan Tanıklık Savunma Dilekçesi 1
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO :
SANIK :
MÜDAFİİ :
KONUSU : Müvekkil üzerine atılı suça ilişkin beyanlarımızın sunulmasına ilişkin savunma dilekçesidir.
SUÇ : Türk Ceza Kanunu m. 272/3, m. 272/5 yollamasıyla m. 109/1
BEYANLARIMIZ :
Öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki, Adana Cumhuriyet Savcılığı’nın 12 tarih 13 E. sayılı “İddianamesi” ile Müvekkil üzerine atılı TCK md 272/3’de düzenlenen “Yalan Tanıklık” suçuna ilişkin yasal unsurlar oluşmamıştır. Ayrıca, TCK. md 109/1’ da düzenlenen “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma” suçu ile Müvekkil arasında illiyet bağı bulunmamaktadır.
Öte yandan Müvekkil, üzerine suçları hiçbir şekilde işlememiş, işlemeyi de düşünmemiştir, amaçlamamıştır. Şöyle ki,
A. Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13 E. Sayılı Dosyasına Konu Olaya İlişkin Olarak Müvekkil Tarafından Verilen İfadeler
1. Seyhan Caddesi üzerinde bulunan Disko Bar isimli mekanda yapılan eğlence organizasyonu esnasında meydana gelen münakaşa sırasında Müvekkil, başına bira şişesi vurulmak suretiyle yaralanmıştır. Ayrıca dava dışı Ahmet de çıkan kargaşada bacağından silahla vurulmak suretiyle yaralanmıştır.
2. Söz konusu olay Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11 E. sayılı dosyasına konu olmuş, yapılan yargılama neticesinde Ahmet’in yaralanması ile ilgili olarak dava dışı Kemal suçlu bulunmuş ve cezalandırılmasına karar verilmiştir.
3. Bu hususta Müvekkil, dosyanız kapsamında onaylı örnekleri bulunan tutanaklarda da sabit olduğu üzere, Polis Merkezi Amirliği ve Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nda mağdur sıfatıyla ve Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nde de tanık sıfatıyla özet olarak aşağıda belirtilen şekilde ifade vermiştir.
Müvekkil, Polis Merkezi Amirliği’nde saat 02.30’ da MAĞDUR SIFATIYLA ALINAN SORGUSUNDA özet olarak; “Kemal benim yanımdan geçti, arkamdan bira şişesi fırlattı, tartışmaya başladık, üzerime çullandılar, bana vurmaya başladılar, mekanda bulunan diğer kişiler bizi ayırdı, bu esnada Necmi ve Ferhat isimli şahıslar ellerinde bulunan silahlar ile bizim bulunduğumuz tarafa doğru ateş ettiler, yaklaşık bir dakika sonra Mehmet bana abi ben vuruldum diyerek yere yattı, Mehmet’i kimin vurduğunu görmedim, ancak olay anında Necmi ve Ferhat bizim bulunduğumuz istikamete ateş etiler, o anda vurulmuş olabilir, beni yaralayan ve üzerimize silahla ateş eden Necmi ve Ferhat ve soy ismini bilmediğim Kemal isimli şahıstan şikayetçiyim, uzlaşmak istemiyorum.” şeklinde ifade vermiştir.
Müvekkil, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturma Bürosunda 12 tarihinde yine MAĞDUR SIFATIYLA “YEMİNSİZ OLARAK” ALINAN İFADESİNDE özet olarak; “…baktığımda Necmi ve Ferhat’ın elinde silah vardı. Rastgele ateş ediyorlardı. Bu ateş sonucu Mehmet yaralandı. Kimin silahından çıkan ateş sonucu Mehmet yaralandığını bilmiyorum. Olay nedeniyle kimseden davacı ve şikâyetçi değilim.” şeklinde beyan vermiştir.
Müvekkil son olarak, Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11 E. sayılı dosyası kapsamında usulüne uygun yemini yaptırılmak suretiyle TANIK OLARAK DİNLENMİŞTİR. Müvekkil, 13 tarihli beyanında özet olarak; “dışarı çıktım, tekrar itişmeye başladık, bu sırada kimsede silah görmedim, Ferhat geldi silahını çekti, havaya ateş etti, Mehmet vuruldum dedi, vurulma anını görmedim, ben Ferhat’tan başka silah görmedim, bir de Necmi’de silah olduğunu söylediler.” şeklinde beyan vermiştir.
Müvekkile polis merkezinde MAĞDUR SIFATIYLA verdiği ifadesi okunarak çelişki nedeniyle tekrar sorulduğunda, “ben Necmi’nin de ceza almasını istedim, sinirliydim, o sebeple Necmi’de silah olduğunu, bize doğru ateş ettiğini söyledim.” şeklinde ek beyan vermiştir.
B. “Yalan Tanıklık” Suçunun Unsurları Yönünden
1. Belirtmek gerekir ki, Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinde düzenlenen “Yalan Tanıklık” suçunun unsurları yargılama konusu olay bakımından oluşmamıştır. Şöyle ki,
2. Bilindiği üzere, Türk Ceza Kanunu’nun 43 ila 61 maddeleri arasında, adaleti yanıltmaya neden olabilecek gerçeğe aykırı tanıklıkta bulunulması olarak düzenlenen yalan tanıklık suçunun maddî unsuru, yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan ANCAK KENDİSİNİN KATILMADIĞI, İÇİNDE BULUNMADIĞI OLAYLARA İLİŞKİN BİLGİYİ, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır.
Malum olunduğu üzere, yalan tanıklık suçunun oluşması için, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılmasının zorunlu bulunması gerekmektedir.
Eş söyleyişle, HUKUKSAL BİR UYUŞMAZLIĞA VEYA BİR CEZA YARGILAMASINA KONU OLAN BİR OLAYLA İLGİLİ OLARAK BİLGİSİNİ AKTARAN KİŞİNİN YASALAR GEREĞİ “TANIK SIFATIYLA” DİNLENİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Aksi halin varlığı halinde suçun unsurlarının oluşmamış olduğu izahtan varestedir.
3. Bu anlamda, adli görevleri nedeniyle kolluk görevlilerinin olayla ilgili görgüsü olan kişileri “ifade sahibi” sıfatıyla dinlemeleri, onlara “tanık” sıfatını vermemekte ve yasadaki tanıklığa ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektirmemektedir. Dolayısıyla doktrinde de belirtildiği üzere, kolluğun “tanık dinleme” yetkisi bulunmamaktadır.
4. Keza, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanıklara Yemin Verilmesi” başlıklı 54. maddesinin 2. fıkrasında Kanun Koyucumuz, “soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcıları da tanıklara yemin verirler.” buyurmuştur.
5. Nihayet, yalan tanıklık suçunun faili, tanık sıfatıyla dinlenen kişidir. Bilindiği üzere, suçun mağduru, çoğu zaman olayın en yakın görgü tanığı konumunda olur. Ancak burada mağdurun beyanı teknik olarak tanık beyanı olarak nitelendirilemez.
C. Müvekkil İfadelerinin Suçun Maddi Unsuru Bağlamında Değerlendirilmesi
1. Öncelikle, Müvekkilin 14 tarihli ifadesi, Polis Merkezi Amirliği’nde alınması hasebiyle, tanıklık ifadesi olarak kabul edilemez. Şu kadar ki, Müvekkil, bu ifadesini “ifade veren mağdur” sıfatıyla, esasen tanık dinleme yetkisi olmayan kolluk görevlilerine vermiştir.
Belirtmek gerekir ki, polis merkezinde alınan ifade yargılama konusu olaydan yaklaşık 2 saat sonra alınmıştır. Bu esnada sanık müvekkilin almış olduğu alkolün etkisi geçmemiş ve olay anında başına aldığı bira şişesi darbesi sebebiyle kanama geçirmektedir. Bu sebeplerle ifade esnasında Müvekkil muhakeme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiş haldedir. Zaten, Müvekkil, bu hal ve şerait içinde iken her üç şüpheliden de şikâyetçi olmuştur.
Bilindiği üzere, yasal düzenlemelerimizde polisin tanık dinleme yetkisi öngörülmediğinden, soruşturmanın kolluk tarafından yürütülen aşamalarında, “ifade sahibi” sıfatıyla bilgisine başvurulan kişinin gerçeğe aykırı beyanları, yalan tanıklık suçunu oluşturmaz.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 24.06.2009 tarih 2009/16212 E. ve 2009/12656 K. sayılı kararında Yüksek Mahkeme; “Yalan tanıklık yapmak suçunun oluşması için tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması gerekir. Kolluğun tanık dinleme yetkisinin bulunmadığı dikkate alındığında suçun oluşmadığı kabul edilmelidir.” şeklinde karar vererek hakkında yalan tanıklıktan dava açılan sanığın bu davadan beraatına karar vermiştir.(Ek 1)
2. Müvekkilin Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nda alınan ifadesi de, Polis Merkezi Amirliği’nde alındığı gibi, “MAĞDUR SIFATIYLA” alınmış bir ifadedir. İlk ifadesinden yaklaşık 14 gün sonra alınan bu ifadesinde Müvekkil, araya aile büyüklerinin girmesi nedeniyle bu sefer şikâyetinden vazgeçmiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, hukuksal bir uyuşmazlığa konu bir olayla ilgili olarak bilgisini aktaran kişinin yasalar gereği “TANIK SIFATIYLA” dinlenilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, bu hususta olayla ilgili olarak ifadesine başvurulan Mehmet tanık sıfatıyla dinlenmiştir.
Bu anlamda, tanık sıfatıyla dinlenilmeyen, bu aşamada Savcılık nezdinde hala mağdur konumunda olduğu kabul edilen Müvekkilin yalan tanıklık suçunu işlediği her halde söylenemez.
Kaldı ki, Müvekkilin Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan ifadesi, CMK’nın 54. maddesinin 2. fıkrasında yazılı amir hükmü uyarınca yeminli olarak da alınmamıştır. Nihayet, bilindiği üzere, tanıklığına başvurulacak kişiler CMK’nın 53. maddesi uyarınca, tanıklığına ilişkin bilgilendirme yapılması gerekmektedir.
Belirttiğimiz usul eksiklikleri göz önüne alındığında, Müvekkilin 12 tarihli ifadesinin tanıklık ifadesi olarak değerlendirilmesi ve yalan tanıklık suçuna konu edilmesi hukuken mümkün değildir, kabul edilemez.
3. Son olarak, Müvekkil, Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13 E. sayılı dosyası kapsamında usulüne uygun yemini yaptırılmak suretiyle TANIK OLARAK DİNLENMİŞTİR.
BELİRTMEK GEREKİR Kİ, MÜVEKKİLİN MAHKEME HUZURUNDA VERDİĞİ İFADE, TANIK OLARAK VERDİĞİ İLK VE TEK İFADEDİR.
Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 E. sayılı dosyasının 13 tarihli celsesinde mahkeme tarafından “tanığın polis merkezinde verdiği ifadesi okundu çelişki nedeniyle soruldu” lafzı ile duruşma zaptına geçen soru hukuken hatalı bir tespit içermekte ve sanığı yanlış bir ifade vermeye zorlamaktadır. Zira yasal ve usulüne uygun olarak alınmış tek bir ifade vardır ki, o da 13 tarihli yeminli ilk ve tek tanık ifadesidir.
Sonuç olarak, yukarıda izah ettiğimiz nedenlerle de açık olduğu üzere, tanıklık ifadesi olarak kabul edilemeyecek olan Polis Merkezi Amirliği’nde alınmış “mağdur ifade tutanağı” ile sabit 14 tarihli tanık ifadesi arasındaki çelişkinin Müvekkile soru sorulması hukuken hatalı bir tespit neticesinde Müvekkilin yalan tanıklıkla suçlanmasına sebep olmuştur.
Kaldı ki, çelişki nedeniyle sorulan soru da Müvekkil tarafından mahkeme baskısı altında “polis merkezindeki ifadesinde neden Ferhat’ta silah olduğunu söyledin” şeklinde anlaşılmıştır. Müvekkil soruya cevaben, polis merkezindeki ifadesinde bulunduğu ruh hali içerisinde Ferhat’ta silah olduğunu söylediğini ifade etmiştir. Müvekkil, o anda olayın sıcaklığı ile Ferhat’ın sebepsiz yere kavga çıkartıldığını düşünmektedir. Durup dururken kafasına bira şişesi yiyen ve üç kişinin üzerine çullanmak suretiyle vurması sonrasında nasıl bir ruh hali içinde olabileceğini Sayın Mahkemenin taktirine bırakıyoruz. Bu anlamda Müvekkilin kasten söyledim lafzı ile vücut bulan ifadesi salt o an içinde bulunduğu durum ile alakalıdır ve hiçbir şekilde suç işleme kastı, düşüncesi yoktur.
4. Son olarak eklemek gerekir ki, Asliye Ceza Mahkemesi’nin 4 E. sayılı dosyasının 25 tarihli celsesi duruşma zaptında Müvekkilin imzası da bulunmamaktadır. Bu hususu Sayın Mahkemenizin takdirine bırakıyoruz.
5. Tüm bu anlatımlarımız bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Türk Ceza Kanunu m. 272 maddesine konu “yalan tanıklık” suçunun unsurlarının da oluşmadığı sabit olup, Müvekkilin beraatına karar verilmesini talep ederiz.
D. “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma” suçu ile Müvekkilin eylemi arasında İlliyet Bağının Yokluğu ve İddianamenin İadesi Bakımından
1. TCK’ nın 272/5. maddesinde Kanun Koyucumuz, “Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.” şeklinde buyurmuştur.
2. Cumhuriyet Savcılığı’nın 12 tarih 20 E. sayılı “İddianamesi” ile Müvekkilin “yalan tanıklık” suçundan ayrı olarak, TCK’nın 272. maddesinin 5. fıkrası yollaması ile 109. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hakkında kovuşturma yapılarak cezalandırılması talep edilmiştir.
3. Müvekkilin hiçbir şekilde yalan tanıklık yaptığını kabul etmemekle birlikte, dava dışı Ferhay’ın, salt Müvekkilin Polis Merkezi Amirliği’nde “mağdur sıfatıyla” vermiş olduğu ifadesi neticesinde tutuklandığını söylemek mümkün değildir.
Şu kadar ki, yargılama konusu olaya ilişkin olarak Polis Merkezi Amirliği’nde tanık ve mağdur olarak ifadelerine başvurulanlar da, Müvekkil ile aynı yönde ifade vermişlerdir. Dosyanız kapsamında onaylı birer örnekleri bulunan tutanaklarda sabit olduğu üzere, diğer tanık ve mağdurlar “Ferhat ve Necmi’nin elinde silah vardı, ateş açtılar.” şeklinde ifade vermiştir.
OLAYA İLİŞKİN OLARAK MAĞDUR, TANIK VE ŞÜPHELİLERDEN ALINAN TÜM İFADELER SONRASI, ŞÜPHELİ FERHAT, MAĞDURUN YARALANMASI VE DİĞER SUÇLARLA İLGİLİ OLARAK 13 TARİHİNDE TUTUKLANMA İSTEMİYLE MAHKEMEYE SEVK EDİLEREK TUTUKLANMIŞTIR.
4. Kanaatimizce, huzurdaki dava ile kovuşturmasına başlanan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 14 sayılı iddianamesinin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olup, iadesi gerekmektedir.
Şu kadar ki, Savcılık Makamı, Müvekkilin Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadeden sonra Ferhat’ın tutuklanmaya sevk edildiğini mütalaa etmiştir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz üzere, Ferhat, 14 tarihinde tüm mağdur ve tanık ifadeleri akabinde tutuklanmaya sevk edilerek tutuklanmıştır.
5. Bu anlamda, dava dışı Ferhat’ın salt Müvekkilin Polis Merkezi Amirliği’nde vermiş olduğu ifade ile tutuklandığını söylemek hak ve hukuk ile bağdaştırılamaz. Kaldı ki, tutukluluk, cezalandırma amacından çok esasen tedbir niteliğinde işlem olup, bu haliyle sanığı koruma amacı bulunmaktadır. Nihayet tutuklanan şahsın adli sicil kayıtlarının göz önüne alınması neticesinde de sanığın tutuklanmasında Müvekkilin bir eylemi, kusuru bulunmamaktadır.
E. Müvekkilin Yaşadığı Mağduriyet ve Müvekkilin Adli Sicil Kaydı Bakımından
1. Müvekkil eğlenmek amacıyla gittiği bir yerde, anlamsız bir tartışmanın ortasında kalmış, darp edilmiştir.
2. Yaşanılan tatsız olay yargılama konusu olmuş akabinde Müvekkil aile yakınlarından birinin yanında sigortalı olarak çalıştığı işinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Müvekkil, yeni bir olay çıkmaması adına Adana dışına çıkmıştır, uzun bir süre evinden ve ailesinde ayrı kalmıştır.
3. Bu esnada geçinmek durumunda olan Müvekkil geçici bir takım işlerde, yol şantiyelerinde kötü koşullar altında sigortasız olarak çalışmak zorunda kalmıştır. Düzenli bir gelir elde edemeyen Müvekkil salt bu nedenle kredi kartı borçları ödeyememiş, aleyhine olarak icra takip işlemleri başlatılmıştır.
4. Yaşanan tüm olaylar nedeniyle, Müvekkilin yaşadığı maddi ve manevi kayıp gerçekten büyüktür.
5. Son olarak dosyanız kapsamında örneği bulunan sabıka kaydı sorgulama sonucunda görüleceği üzere de Müvekkilin adli sicil ve arşiv kaydında herhangi bir kayıt bulunmaktadır. Müvekkil çevresinde çok sevilen, saygılı, efendi bir kişidir. Müvekkilin yukarıda belirttiğimiz sıkıntılı dönem içinde yaşadığı bir iki icra dosyası hariç adliye ile işi olmamıştır.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerden ötürü ve resen gözetilecek sebeplerle;
1. Müvekkilin hiçbir şekilde suç işleme kasıt ve iradesinde olmaması göz önüne alınarak, yalan tanıklığa ilişkin suçun maddi unsurlarının yargılama konusu olay bakımından meydana gelmemesi ve nihayet, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmaya ilişkin eylem ile sonuç arasında illiyet bağı olmaması nedeniyle, Müvekkilin üzerine atılı olan tüm suçlardan BERAATİNE,
2. Sayın Mahkemede aksi kanaatin oluşması halinde Müvekkil lehine olan tüm yasal ve takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına, lehe olan tüm yasal hükümlerin uygulanması ile HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASINA,
3. Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin kamu üzerine bırakılmasına karar verilmesi saygı ile vekaleten arz ve talep olunur.
Sanık Müdafii
Yalan Tanıklık Savunma Dilekçesi 2
ADANA CEZA MAHKEMESİ
DOSYA NO :
SANIK :
MÜDAFİİ :
MÜŞTEKİ :
VEKİLİ :
KONU : Esasa İlişkin Savunmalarımızı İçerir Dilekçemizdir.
AÇIKLAMALAR
1-) Yalan Tanıklık suçunu işlediği iddiasıyla müvekkilimiz hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 13 no’lu iddianamesi ile mahkemeniz nezdinde 11 E. Sayılı dosyası ile dava açılmıştır. Yalan tanıklık suçlaması ile açılmış olan iş bu davadaki suçlamaları kabul etmiyoruz.
2-) Müvekkilimiz 15 tarihinde polis merkezinde vermiş olduğu ifadesinden “Gerçekleşen kazayı Ahmet’in yaptığını, kazanın ne şekilde gerçekleştiğini ise bilmediğini” ifade etmiştir. Öncelikle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun oluşması için tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması zorunlu olduğu, Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili hükümleri uyarınca ise kolluğun yeminli tanık dinlenme yetkisinin bulunmadığı açık olup müvekkilimizin kolluk tarafından alınmış beyanı esas alınarak yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı dikkate alınarak ilgili suçtan beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle, sanık müvekkilin, üzerine atılı bulunan suçtan beraatine, mahkemenizce yapılacak değerlendirme sonunda aksi kanaate ulaşılırsa, sanık müvekkil hakkında lehe olan yasa maddeleri ile yasal indirim nedenlerinin uygulanmasına karar verilmesini, vekaleten talep ederiz.
Sanık Müdafii