Uyuşturucu Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi

Uyuşturucu Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi 1

ADANA 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

Gönderilmek Üzere

ADANA 1. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

SORGU NO:

İTİRAZ EDEN (Şüpheli):

MÜDAFİİ:

KONUSU: Şüpheli hakkında Adana 1. Sulh Ceza Hakimliğince 21 tarihinde verilen tutuklama kararının İTİRAZEN kaldırılarak, şüphelinin serbest bırakılmasına karar verilmesi istemidir.

İTİRAZ NEDENLERİMİZ: Eksik inceleme sonucu müvekkilim hakkında iftiradan ibaret olan Mehmet’in söylemi üzerine, işlemediği suç şüphesinden bahisle verilen tutuklama kararına itiraz ediyoruz.

Şüphelinin gerek engelli kız kardeşinin yol açtığı başında ve ayağındaki kurşun parçaları nedeniyle tedavi görmesi, gerek bu engeli nedeniyle reçeteli olarak kullandığı ilacı günü dolmadan bittiğinden temin etmek amacıyla Mehmet ile görüşmesi, akabinde Mehmet kullanıcı olduğunu beyan ettiği halde üzerinde çıkan esrar maddesinin şüpheli müvekkil Ahmet’ten aldığını iddia etmesi üzerine müvekkilimin yakalanması ve müvekkilimin kendi rızasıyla kullandığı maddeyi teslim etmesi, yapılan kan ve idrar tahlilleri ve araçtaki diğer kişinin ifadesi ve yukarıda sayılanlar dikkate alınmadan müvekkilim hakkında asılsız bir yalan ile tutuklamaya karar verilmesi ölçülü ve hukuka uyarlı değildir.

Müvekkilim hakkında asılsız beyanda bulunan Kemal ise devlet memuru olduğunu, kullanıcı olduğunu beyan etmiş ve hatta müvekkilden esrar aldığı yalan beyanı olsa da tutuksuzdur. Eğer müvekkilim Mehmet’e esrar maddesi satmış olsaydı karşılığında para alırdı. Ticaretin mantığına aykırı olarak müvekkilin kendisine karşılığında para almadan esrar verdiği iftiradan öteye geçmemektedir. Eğer karşılığında para vermiyorsa ne verecektir? Hem müvekkilden parasız olarak esrar aldığını söylemekte hem de kendi kullandığı lyrica isimli ilacını reçeteyi yazdırıp parası olmadığından alamadığını söyleyerek müvekkilimden ilacını alabilmek için para almıştır. Müvekkilin tek suçu reçeteli ve raporlu olarak kullandığı ilacın gününden önce bitmesi nedeniyle hastanede çalışan ve kendisinin de reçeteli olarak kullandığı aynı türevdeki ilacı yazdıracağı güne kadar Mehmet’ten talep edebilmektir.

Müvekkil yaşlı annesine bakmakla yükümlü olup üç çocuğu ve eşi de mağdur olmuştur. Müvekkilin tutuklandığı gün sabahı evinin yanmış olması ve ailesinin mağduriyeti göze alınmadan tutuklama kararı verilmiştir.

CMK 100’deki koşullar oluşmamıştır.

Müvekkil her ne kadar CMK md 100/3 ‘te sayılan katalog suçlardan biriyle alakalı soruşturuluyor ve bu fıkra hükmüne binaen şüpheliye, kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı sebebiyle tutuklama kararı verilmiş olsa da; tutuklama Anayasa md 19/3 “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir.” hükmüne aykırı olup mecburi tutuklama sebebi değildir.

Bu kararı takiben verilecek olan tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlarda CMK md 100/2 fıkrasına göre şüphelinin kaçma ve delilleri karartma şüphesini ortaya koyan somut olgulara dayanılmak zorundadır.

Bu koşulların şüpheli bakımından oluşmadığı kanısındayız.

Şüphelinin kaçma şüphesi yoktur. Sabit ikametgah sahibidir.

Şüpheli delilleri karartamaz. Zira konuşma kayıtları ve şüphelinin samimi beyanlarından başka delil bulunmamaktadır.

Şüphelinin tanıklar, mağdur veya başkaları üzerinde baskı kurma olasılığı yoktur.

Tutuklamanın amacı şüphelinin haklarını korumak suretiyle maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu sebeple cezalandırmak amacıyla tutuklama yapılamaz tutuklama için ölçülülük esası aşılmıştır.

Ceza yargılamasında asıl olan soruşturma ve kovuşturmanın tutuksuz sürdürülüp sonuçlandırılmasıdır. Şartları oluşmuş olsa bile tutuklama zorunlu değil ihtiyaridir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre sadece suçun cezasının ağırlığı kaçma riski bulunduğuna gerekçe yapılamaz.

Tutuklama en son tedbirdir.

CMK 109’daki adli kontrol kurumunun tutuklamaya göre öncelikle uygulanması gerekir. Tutuklama en son tedbirdir. Mahkeme öncelikle adli kontrolü uygulamadan tutuklamaya hükmetmemelidir. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi de içtihatlarında tutuklamanın en son tedbir olarak uygulanması gerektiğinden bahsetmekte; başka bir önlemle tutuklamadan sağlanan yarar sağlanabilecekse, tutuklama yoluna gidilmemesi gerektiğini söylemektedir. Tutuklama kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesindeki koşullarla Anayasa’nın 19/3 hükümleri de dikkate alınarak verilmelidir.

HUKUKİ NEDENLER: CMK 101/5, 109/2,e ve 267, 268 vd. maddeleri.

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıkladığımız nedenler ve mahkemenin kendiliğinden takdir edeceği nedenlerle:

1- Şüpheli hakkındaki tutuklama kararının İTİRAZEN kaldırılmasını ve şüphelinin tutuksuz yargılanmasına karar verilmesini,

2- Mahkeme aksi görüşte ise, tutuklama kararının CMK 109 vd. hükümleri uyarınca “adli kontrole” çevrilmesini; şüpheli müdafii olarak saygılarımla talep ederim.

Şüpheli Müdafii

Uyuşturucu Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi 2

ADANA 3. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE

Gönderilmek Üzere;

ADANA 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

Sorgu No :

Tutukluluğa İtiraz Eden :

Müdafii :

Tutuklama Tarihi:

Konu : Şüpheli aleyhine tesis edilen tutuklama kararına karşı itirazlarımızın sunulmasıdır.

Açıklamalar:

X Uyuşturucu Suçları Soruşturma Bürosu’nun X S. Onsu ile yürütülmekte olan dosya kapsamında şüpheli X tutuklama istemiyle X Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiştir. Sulh ceza hakimliği tarafından şüphelinin tutuklanmasına karar verilmiştir.

1- X Sulh Ceza Hakimliği tarafından tesis edilen karar usul ve yasaya aykırı olup şüphelinin serbest bırakılması gerekmektedir. Şöyle ki;

Savcılık dosyasında verilen arama kararı, dinleme kararı ve diğer delillerin toplanmasına ilişkin kararlar tarafımızca incelenememiş olup bunlara ilişkin itiraz hakkımızı saklı tutmaktayız. Müvekkil X üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti; Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama suçlamasıdır. Müvekkil, hiçbir şekilde uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapmamıştır, bunu gerek karakol ifadesinde gerekse Sulh Ceza Hakimliği nezdindeki ifadesinde açıkça belirtmiştir. Müvekkil kendisinin de UYUŞTURUCU KULLANICISI olduğunu ve kendisinin de uyuşturucu almak için gittiğini bütün aşamalarda samimice anlatmıştır.

Savcılık tarafından tesis edilen arama kararına istinaden müvekkilin konutunda arama yapılmıştır. Yapılan aramada ele geçirilen maddelerin bu aşamada uyuşturucu olup olmadığı dahi belli değildir. Ancak Adli Tıp Kurumu tarafından yapılacak olan inceleme sonrasında netlik kazanacaktır. Kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için bunların uyuşturucu madde olduğu düşünülse dahi, gramaj olarak kullanma sınırında kalmaktadır. Bununla birlikte aramada her ne kadar hassas terazi olarak beyan edilen terazi ele geçirilmiş ise de bu terazi; mutfak terazisidir. Aramanın yapıldığı yer müvekkilin ailesi ile birlikte yaşadığı aile konutudur. Mutfak terazisi de yine uyuşturucu madde olduğu iddia edilen maddelerden uzakta mutfakta bir kutu içerisinde bulunmuştur. Müvekkilin eşi tarafından kullanılan bu mutfak terazisi olması gerektiği yerde mutfaktadır. Yine; bu terazinin kutu içerisinde olması ve dolabın kolay erişilemeyen rafında olması aslında çok sık kullanılmayan bir mutfak araç gereci olduğunu da göstermektedir. Şayet, müvekkil uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapıyor olsaydı mutfak terazisini aktif bir şekilde kullanır kaldırma gereği duymazdı. Bu bile müvekkile isnat edilen suçun gerçek dışı olduğunu göstermektedir.

3- Sulh Ceza Hakimliği tarafından genel geçer ifadelere yer verilerek tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Oysa her olayın kendi özelinde irdelenmesi gerektiği aşikardır. Uyuşturucu maddelerin müvekkilimize ait olduğunun hiçbir şekilde kabulü anlamına gelmemek kaydıyla aşağıdaki hususların irdelenmesi gerektiği sabittir.

Uyuşturucu madde bulundurma eyleminin, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacıdır. Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 tarihli ve 107-136 ile 06.03.2012 tarihli ve 387-75 Sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına matuf olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğreti ile uygulamada da kabul görmüş olan bazı kriterler bulunmaktadır.

Bunlardan ilki; failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğidir.

İkinci kriter, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya iş yerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucunun ev veya iş yerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, samanlık gibi bir yere gizlemesi kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

Üçüncü kriter de, bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktardır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Bu nedenle değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar ve amfetamin içeren tabletleri birlikte bulunduran sanığın bunları satmak amacıyla bulundurduğu kabul edilebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla bu hususun da değerlendirilmesi gerekir.

Yukarıda anılan kriterlerden hiçbiri müvekkilimiz açısından oluşmamıştır. Yani, maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etme davranışına girmemiştir. Uyuşturucu maddenin bulunduğu yer de müvekkilin evidir. Yine hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla evde bulunduğu iddia edilen uyuşturucu madde ticarete konu olabilecek mahiyette de değildir.

4- Şüphelinin üzerine atılı suç vasfının değişme ihtimali olduğu oldukça muhtemeldir. Bu da mevcut tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunun en açık göstergesidir.

Dosya kapsamı bir bütün olarak incelendiğinde şüpheli aleyhine hiçbir delil olmadığı ve kuvvetli suç şüphesinin varlığından söz edilemeyeceği görülecektir. Bulunan maddelerin uyuşturucu olup olmadığı dahi meçhul iken uyuşturucu madde ticaretinden adeta hüküm tesis edilmiş gibi şüpheliyi tutuklayarak hükmün infazı yoluna gidiliyormuş gibi işlem yapılması açıkça hukuka aykırıdır.

5- Şüphelinin kaçma şüphesi olduğu ifade edilmiş ise de; bu şüphenin dayanağı açıklanmamış genel geçer bir ifadeye yer verilmiştir. Şüpheli sabit ikametgah sahibi olup otomasyon işiyle ilgilenmektedir. Yani kaçma şüphesi bulunmamaktadır. Yine dosya kapsamında toplanacak herhangi bir delilinin bulunmaması dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ağır bir tedbir olarak uygulandığı aşikardır. Şüphelinin tutuklanması hem kendi mağduriyetine hem de ailesinin mağduriyetine neden olmuştur. Şüphelinin ekonomik özgürlüğü de kısıtlanmış, kazanç kayıpları artmıştır.

Dosya kapsamında delillerin toplanmış olması ve şüphelinin sabit ikametgah sahibi olduğu gözetildiğinde tahliyesine karar verilmesi gerektiği sabittir. Hakimliğiniz aksi kanaatte ise adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasını talep ediyoruz.

6- ŞÜPHELİNİN CMK.MD.100 ANLAMINDA TUTUKLUNMASI GEREKTİRİR HERHANGİ BİR DURUM SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.

Tutuklama kararının bir ceza olmadığıfakat tutuklamanın kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı bir muamele olduğu ve bu yüzden de ancak zorunlu görüldüğü anlarda uygulanmasına başvurulması gerektiği hususu önemlidir. Müvekkilimiz için CMK 100.md ve devamında müvekkilim hakkında adli kontrolün neden yetersiz kalacağı hususunda tatmin edici bir belirtme (CMK101/1) yoktur.

“Tutuklama nedenleri

MADDE 100.- (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,…”

Anayasamızda tutuklamanın ancak zorunlugörülen hallerdebaşvurulması gerekilen bir muamele olduğu, ilk önce yapılması gerekilenin tutuksuz yargılama olduğu, tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin olması ve kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerekir. Müvekkilimizin suçu işlediğini gösterir tek bir delil dahi yoktur. (CMK 100)KALDI Kİ ADLİ KONTROL TEDBİRİN UYGULANMASI GEREĞİ YAKIN TARİHLİ HUKUKSAL DÜZENLENMELERLE DAHA DA ETKİLEŞTİRİLMİŞ OLDUĞU ORTADADIR.

Hakimliğin tutuklama için sunmuş olduğu gerekçe hukukun Genel İlkeleri ile bağdaşmayan, Anayasa ve CMK gözetilmeden yapılan klasikleşmiş bir ifadedir.

TUTUKLAMA KARARI BİR CEZA OLMAYIP EN SON BAŞVURULMASI GEREKİLEN BİR KORUMA TEDBİRİDİR.

Tutuklama kişi özgürlüğünü sınırlandıran en ağır koruma tedbiridir. Tutuklama tedbirinin en son başvurulması gerekilen tedbir olduğu hususu ise uluslararası sözleşmelerde de sabittir. Tutuklama kararının hangi gerekçe ile tesis edildiği açıklanmamış, adli kontrolün yeteriz kalacağı düşünüldü ise bunun gerekçesinin ne olduğu belirtilmemiştir. Dosya kapsamında toplanmayan bir delil bulunmamaktadır.

YAPILAN BU TUTUKLAMA ANAYASAMIZDA BELİRTİLEN İLKELERE, CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNA, ULUSLARARASI ANDLAŞMALAR İLE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE AİHM KARARLARINA AYKIRIDIR.

Tutuklama ile ilgili ortaya konulan gerekçelerin net olmaması, delil olarak sunulanların CMK’ya uygun olmayan bir usulle elde edilmesi uluslararası sözleşmelerde de belirtildiği gibi tutuklama kararına en son başvurulması gerektiğive bunlar ile ilgili diğer AİHM kararları ve AİHS maddeleri göz önünde bulundurulduğunda ve temel hak ve özgürlükleri konu alanuluslararası antlaşmaların AY m.90 kapsamında iç hukukumuza direkt uygulanması zorunluluğu hususu göz önüne alındığında bu tutuklamanın yapılması kararı yukarıda uluslararası antlaşmalar ve iç mevzuatımıza aykırıdır.

Türk Ceza Hukukunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerinin esasını oluşturan Tutuksuz Yargılama, Şüpheden Sanık Yararlanır ve Masumiyet Karinesi gibi temel İnsan Hakları ilkelerinin nazara alınarak müvekkilin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını talep etmekteyiz.

Sulh Ceza Hakimliği’nin tutuklamaya gerekçe yaptığı hususların müvekkille hiçbir alakası yoktur. Tutuklama gerekçeleri müvekkil için geçerli değildir. Müvekkilin tutuklanmasını gerektirecek hiçbir delil bilgi ve belgede yoktur. Müvekkilin kaçma ve saklanma şüphesi yoktur. Müvekkil yakalanırken aramalar yapılmıştır. Bu aşamadan sonra karartılacak, değiştirilip yok edilecek hiçbir delil yoktur. Çünkü müvekkilin nüfuz edebileceği hiçbir delil kalmamıştır. Tutuklama bir tedbirdir. Müvekkilin tutuklu kalması kendisi ile birlikte ailesini de mağdur edecektir. Böyle bir suçtan tutuklu kalmakta kendisi ve ailesini ayrıca üzmekte ve telafisi imkansız manevi zararlara sebep olmaktadır.

Açıklanan tüm bu sebeplerden dolayı şüphelinin tutuklanması, tutuklamanın hukuki amacına uygun bulunmadığı gibi kamu vicdanını da rahatsız ettiği gerçeği ortadadır.

Netice-i Talep: Yukarıda arz ve izah edilen hususlar göz önünde bulundurularak ve re’sen ortaya konulabilecek nedenler ile birlikte CMK ’da açıkça belirtilen tutuklama şartlarından hiç birinin olmadığı, şüphelinin üzerinde psikolojik olarak ağır mağduriyete sebep vereceği ve tutukluluk halinin devamının müvekkilimiz üzerinde ilerde telafisi mümkün olmayan ağır zararlara sebebiyet verecek olması hasebiyle TUTUKLAMA KARARINA İTİRAZ EDİYOR, Şüphelinin öncelikle TAHLİYESİNE, Hakimliğinizce aksi kanaatte ise yargılama süresince ADLİ KONTROL TEDBİRLERİNİN uygulanmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz.

Şüpheli Müdafii

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir