Trafik kazaları maalesef hayatımızın içerisinde yer alan bir gerçektir. Kimi zaman dikkatsizlik sonucu kimi zaman ise ihmalen trafik kazaları gerçekleşir. Ancak dikkatsizlikten de olsa trafik kazası sonucu ortaya çıkan yaralanma veya ölümün sorumlusu kusurlu olan araç sürücüsüdür.
Bu yazımızda Adana Ceza Avukatlarından Saim İncekaş tarafından trafik kazası neticesinde açılan ceza davasında sanık yönünden savunmanın nasıl yapılacağı, trafik kazası savunma dilekçesinin nasıl hazırlanacağı konuları sizlerle paylaşıldı.
Trafik Kazası Ceza Savunması Nasıl Yapılır?
ADANA … ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO :
SANIK :
VEKİLİ :
KONU : Esasına ilişkin savunmamızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR
Yukarıda numarası yazılı mahkemeniz dosyasında müvekkil hakkında taksirle öldürme suçundan yürütülen kovuşturmada müvekkilin fiilinin söz konusu suçu oluşturmadığı, müvekkilin fiili ile netice arasında illiyet bağının bulunmadığı hususları açık olup müvekkilin beraatine karar verilmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere suç; tipiklik, Maddi unsur (fiil, netice ve illiyet bağı), Manevi unsur (kast veya taksir) ile hukuka aykırılık unsurlarından oluşmaktadır. Bu anlamda bir fiilin suç olup olmadığı değerlendirilirken suça ilişkin tüm unsurların bir arada bulunması gerekmekte ve o fiilin söz konusu unsurların tamamını karşılayıp karşılamadığı hususunda değerlendirme yapılarak; fiilin suçun bütün unsurlarını taşıması halinde suç olarak kabul edilecektir. Buna karşın söz konusu unsurlardan birinin dahi olayda bulunmaması halinde fiilin suç oluşturmayacağı açıktır.
Bu anlamda huzurdaki kovuşturmaya konu olayda müvekkilin fiilinin taksirle öldürme suçunu oluşturmadığı hususu izahtan varestedir. Nitekim huzurdaki olayda fiil ve netice unsurları bulunmasına karşın söz konusu fiil ile netice arasında uygun illiyet bağından söz edilemeyecektir. Zira müvekkilin fiili ile gerçekleşen netice arasındaki illiyet bağı maktulün ağır kusur nedeni ile kesilmiştir. Dosya kapsamında mübrez tüm deliller ve bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde maktulün olay mahallinin 70 metre gerisinde yaya geçidi olmasına karşın yayaların geçişi için uygun olmayan bir mahalden ve uygun olmayan bir zamanda aniden karşıdan karşıya geçmek sureti ile kazanın vuku bulmasına sebebiyet verdiği açıktır. Nitekim işbu husus bilirkişi raporlarında müvekkile atfedilen kusuru kabul anlamına gelmemekle birlikte dosya kapsamında kusura ilişkin tanzim edilen bilirkişi raporlarında da tespit edilmiştir. Bu itibarla huzurdaki olayın vuku bulmasında maktulün illiyet bağını kesecek nitelikte ağır kusurunun bulunduğu hususu açık olup müvekkilin fiili ile gerçekleşen netice arasında uygun illiyet bağından söz edilemeyecektir.
Kaldı ki suça ilişkin unsurlardan biri olan hukuka aykırılık unsuru da kovuşturmaya konu olayda mevcut olmayıp bu anlamda müvekkilin fiilinin taksirle öldürme fiilini oluşturmadığı açıktır. Zira suça ilişkin değerlendirmede neticeyi gerçekleştiren her fiilin suç olarak kabul edilemeyeceği salt hukuka aykırı fiillerin suç olarak kabul edilebileceği açıktır. Hukuka aykırılıkla kastedilen öngörülmüş bir hukuk kuralını ihlal eder nitelikte olmasıdır. Bu anlamda dosya kapsamında mübrez tüm deliller nazara alındığında müvekkilin fiilinin ihlal ettiği bir hukuk kuralının olmadığı hususu karşısında müvekkilin fiilinin hukuka aykırı nitelikte olmadığı açıktır. Nitekim dosya kapsamında mübrez 02.10.2018 tarihli kaza tespit tutanağında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/1-a maddesi kuralını ihlal ettiğinden bahisle tali kusurlu olduğu hususunda tespitte bulunmuşsa da bu hususun kabulü mümkün değildir. Zira gerek kazanın gelişimini gerekse de kaza yeri krokisi incelendiğinde kazanın gerçekleştiği yerin 70 metre gerisinde trafik ışıklı yaya geçidinin bulunduğu, yolun genişliğinin 14 metre olduğu ve aracın yaya Cemal Enes Kaplan’a sağ ön tamponundan çarptığı hususları açıktır. İş bu hususlar nazara alındığında müştekinin 14 metre genişlikte ki bir yolda trafik ışıklı yaya yolunu kullanmak suretiyle karşıdan geçmek yerine kazanın meydana geldiği noktadan geçmesi kazanın oluşmasına sebebiyet vermiş olup bu durum karşısında müştekinin asli ve tam kusurlu olduğu hususu izahtan varestedir. Kaldı ki müvekkilin hızlı olduğunu ya da yavaşlamadığını kabul anlamına gelmemekle birlikte Yaralanmalı Trafik Kazası Tespit Tutanağında müvekkilin ihlal ettiği kural olarak belirtilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/1-a maddesinde “Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak” denilmek suretiyle sürücülerin uyması gereken kural belirtilmiş olup gerek kazanın gerçekleştiği mahal gerekse kazanın gerçekleşme şekli nazara alındığında kazanın gerçekleştiği mahal sözü edilen kanun maddesinde belirtilen yerlerden hiçbiri değildir. Zira kazanın meydana geldiği yer kavşağın ve yaya geçidinin 70 metre ilerisi olup ve anılan kanun maddesinde belirtilen yerlerle hiçbir ilgisi bulunmaması karşısında söz konusu kanun maddesinin uygulama alanı bulamayacağı hususu izahtan varestedir.
Ayrıca dosya kapsamında tanzim edilen 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda müvekkilin KTK’nın 52. Maddesinde belirtilen hız kurallarına uymadığından bahisle ikinci derecede tali kusurlu olduğu belirtilmişse de dosya kapsamında mübrez tüm deliller birlikte nazara alındığında müvekkilin hızlı olduğuna ya da hız kurallarına uymadığına ilişkin hiçbir delil mevcut değildir. Huzurda ki yargılamanın bir ceza yargılaması olduğu ve evrensel hukuk ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi nazara alındığında dosya kapsamında müvekkilin hızına ilişkin hiçbir tespit ve delil bulunmaması karşısında müvekkilin hızlı olduğu kabul edilmesi hukuka açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Zira müvekkile atfedilen kural ihlaline ilişkinde müvekkilin hızı tespit edilmemiş olup müvekkilin hızına ilişkin hiçbir delil bulunmamasına karşın müvekkilin hızlı olduğu varsayımından hareketle kusur izafe edilmesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Kaldı ki olayın meydana geldiği saat ve olay yeri de nazara alındığında söz konusu mahalde trafik yoğunluğunun fazla olacağı ve zaten 70 metre gerisinde trafik ışıklı yaya geçidi bulunması karşısında müvekkilin hızlı olduğundan bahsedilmesi hayatın olağan akışına aykırılık teşkil etmektedir. Ekte sunduğumuz Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Eğimsiz Ve Kuru Asfalt Yolda Araçların Hızlarına Göre Durma Mesafeleri incelendiğinde müvekkilin hızının söz konusu mahalde öngörülen azami hız sınırı olan 50 KM’nin altında olduğu hususu izahtan varestedir.
Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarında da sanığın hızına ya da hızını azaltıp azaltmadığına ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin kanaat oluşturacak derecede delil bulunmaması halinde sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/276 E. ve 2016/263 K. Sayılı kararında “…zeminde de herhangi bir fren izi tespit edilemeyen olayda, kırmızı ışıkta geçtiği ya da kavşak alanına süratli veya dikkatsiz ve tedbirsiz biçimde girdiği ya da mağduru görmesine rağmen hızını azaltmadığı hususunda herhangi bir delil elde edilemeyen, dolayısıyla trafik kazasının meydana gelmesinde atfı kabil kusuru bulunmayan sanığın beraatına” şeklinde karar verilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2006/3586 E. ve 2006/5159 K. sayılı kararında “Hızlı yol aldığına dair bir delil bulunmayan sanığın aniden yola fırlayan yayaya çarpması şeklindeki eyleminde kusurunun bulunmadığı gözetilerek karar verilmesi gerektiği” şeklinde karar verilmiştir. Tüm işbu Yargıtay içtihatları ve “şüpheden sanık yararlanır” evrensel ceza hukuku ilkesi doğrultusunda dosya kapsamında müvekkilin hızına ya da kusuruna ilişkin hiçbir delil bulunmadığı hususu nazara alındığında müvekkilin beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki dosya kapsamında tanzim edilen 19.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda ise müvekkilin hızlı olduğuna ilişkin hiçbir tespitin ve delilin bulunmadığı kabul edilmiştir. Ancak söz konusu raporda da müvekkilin müteyakkız seyretmediğinden bahisle kusur izafe edilmişse de işbu raporda olaya ve oluşa uygun olmayıp ceza hukuku ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Zira söz konusu raporda salt yolda müvekkilin müteyakkız seyretmediğinden bahisle müvekkile kusur izafe edilmişse de dosya kapsamında mübrez kamera kayıtları ve tüm deliller incelendiğinde müvekkilin hızının söz konusu mahalde belirtilen hız kuralları içerisinde kaldığı, müvekkilin yolun durumuna göre müteveffayı fark ettiği anda gerek sevk ve idaresi altında ki aracı sola manevra yapmak gerekse de fren sistemini kullanmak sureti ile üzerine düşen her türlü yükümlülüğü yerine getirmiş ancak gerek müteveffanın önüne aniden çıkması gerekse de müteveffa ile arasında bulunan mesafenin kısa olması sebebine binaen söz konusu kaza gerçekleşmiştir. Bu itibarla dosya kapsamında ki tüm deliller birlikte nazara alındığında müvekkilin üzerine düşen her türlü yükümlülüğü yerine getirdiği ancak müteveffanın ağır kusuru sebebi ile söz konusu kazanın meydana geldiği hususu nazara alındığında müvekkilin hiçbir kusurunun bulunmadığı hususu izahtan varestedir. Nitekim 19.04.2019 tarihli bilirkişi raporu ile müvekkile kusur izafe edilmesine karşın müvekkilin ihlal ettiği hiçbir kural ya da hukuk kuralından bahsedilmemesi karşısında salt varsayımdan hareketle müvekkile kusur izafe edilmesi evrensel ceza hukuku ilkeleri ile bağdaşmamakta olup müvekkile atfedilen kusur açıkça hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
Tüm işbu açıklamalarımıza binaen dosya kapsamında mevcut Kaza Tespit Tutanağı ve bilirkişi raporları arasında müvekkile atfedilen kusura ilişkin açıkça çelişki bulunmakta olup söz konusu raporlarda müvekkile atfedilen kusura ilişkin müvekkilin söz konusu kuralları ihlal ettiğine ilişkin hiçbir delil mevcut olmaması ve dosya kapsamında mevcut tüm açıklama, beyan ve delillerimiz ile müvekkilin hızlı olmadığı ve üzerine düşen her türlü yükümlülüğü yerine getirdiği ispatlanmıştır. Kaldı ki dosya kapsamında tanzim edilen son bilirkişi raporunda müvekkilin fiilinin ihlal ettiği hiçbir hukuk kuralı belirtilmemiş olması karşısında fiilin hukuka aykırılık vasfının bulunmadığı da açıktır. İşbu 19.04.2019 tarihli son raporda müvekkilin ihlal ettiği hiçbir hukuk kuralı belirtilmeksizin ve müvekkilin fiilinin hukuka aykırılığına ilişkin hiçbir tespit yapılmaksızın salt varsayımdan hareketle müvekkile kusur izafe edilmesi hatalı ve hukuka açıkça aykırı olup işbu raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığı hususu izahtan varestedir. Zira ceza yargılamasında şüpheden sanık yararlanır ilkesi hakim olup müvekkilin söz konusu fiilinin hukuka aykırılık vasfına ilişkin dosya kapsamında her türlü şüpheden ari kesin deliller ile ispatlanmış hiçbir kural ihlali bulunmamakla müvekkilin fiilinin hukuka aykırılık özelliğinin ve dolayısıyla müvekkilin söz konusu olayda kusurunun bulunmadığı hususu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak derecede açıktır. Nitekim dosya kapsamında da müvekkile atfedilen kusura ilişkin her türlü kural ihlali dosya kapsamında mübrez ve tarafımızca ibraz edilen deliller ile de çürütülmek sureti ile müvekkilin yargılamaya konu olayda kusurunun bulunmadığı hususu ispatlanmıştır.
Ayrıca suça ilişkin unsurlardan bir diğeri olan manevi unsurlardan taksir unsuru da kovuşturmaya konu olayda mevcut olmayıp bu anlamda müvekkilin fiilinin taksirle öldürme fiilini oluşturmadığı açıktır. Zira TCK’nın 22. Maddesinde “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” denilmek sureti ile taksirin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklanacağı düzenlenmiştir. Nitekim müvekkilin üzerine düşen her türlü dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiği hususları izahtan varestedir. Zira huzurda ki olayda müvekkilin kazanın vuku bulduğu mahalde öngörülen azami hız sınırları dahilinde hareket ettiği, aniden önüne çıkan müteveffayı fark ettiği anda, müteveffaya çarpmamak adına yoğun trafikte dahi söz konusu kazanın vuku bulmasını engellemek adına sevk ve idaresinde ki aracı sola manevra yapmak ve fren sistemini kullanmak sureti ile söz konusu kazanın vuku bulmasını engellemeye çalıştığı dosya kapsamında mübrez tüm deliller ile ortadadır. Tüm işbu açıklamalarımız karşısında müvekkilin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hiçbir fiili ya da davranışı bulunmamakta olup müvekkil söz konusu kazanın vuku bulmasını engellemek adına her türlü tedbiri almak sureti ile yargılamaya konu olaya ilişkin taksirinin bulunmadığı hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak derecede açıktır.
Tüm işbu açıklamalarımıza karşın müvekkilin kurallara uygun olarak ve üzerine düşen her türlü yükümlülüğü almak sureti ile aracını sevk ve idare ettiği esnada, müteveffanın ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin gerçekleşen netice ile fiil arasında illiyet bağının bulunmaması, müvekkilin fiilinin hukuka aykırı olmaması ve müvekkilin taksire dayalı bile olsa herhangi bir sorumluluk ile kusurunun bulunmadığı hususları tüm dosya kapsamında mübrez deliller ile ortada olup müvekkilin beraati gerekmektedir. Kaldı ki evrensel ceza hukuku ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi doğrultusunda müvekkilin fiilinin hukuka aykırı olduğuna ve müvekkilin söz konusu olayda kusurunun bulunduğuna ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin kanaat oluşturacak delil bulunmaması karşısında müvekkilin beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah olunan ve resen nazara alınacak sebeplere binaen, müvekkilin beraatine karar verilmesine, aksi taktirde lehe kanun hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederiz. tarih
MÜDAFİİ