Tehdit Suçu HAGB’ye İtiraz Dilekçesi

ADANA SULH CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO :

İTİRAZ EDEN SANIK :

MÜDAFİİ :

MÜŞTEKİ :

KONU : Mahkemeniz tarafından verilen 12 Tarih ve 13 E, 11 K Sayılı Kararına İtirazlarımız İle Kararın Ortadan Kaldırılması ve Sanığın Beraatine Karar Verilmesi Talebimiz Hakkında.

AÇIKLAMALAR :

Sayın Mahkemeniz tarafından 13 tarihli celsede, Sanık hakkında tehdit suçundan dolayı 5 ay hapis ve hakaret suçundan dolayı 2.000 TL adli para cezasına hükmedilmiş ve her iki ceza için de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir.

İş bu karara itirazımızı bildirir süre tutum dilekçesi daha önce tarafımızca sunulmuştur. Gerekçeli kararı 15 tarihinde tebliğ almış olmakla süresi içinde karara karşı itirazlarımızı sunuyoruz.

İTİRAZ NEDENLERİMİZ;

1-KARARA DAYANAK YAPILAN ADLİ TIP KURUMU RAPORU YETERSİZ VE HATALIDIR.

Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu, düzenlediği raporda; dokuz ayrı muayene sonucundan bahsetmiştir. Ancak raporun sonuç kısmında sadece Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu tarafından yapılan muayenelerin değerlendirilmesi ile müvekkilin cezai sorumluluğuna ilişkin görüş beyan edilmiştir. Raporda diğer muayene sonuçları dikkate alınmamış ve neden dikkate alınmadığı da açıklanmamıştır.

Ayrıca raporda esas alınan muayene raporlarının tarihlerine bakıldığında 2 ve 3 numaralı muayene raporlarının dışındakilerin suç tarihinden çok sonraki döneme ait olduğu görülecektir. Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluk şartı suçun işlendiği tarih itibari ile olması gereken ve ancak bu halde ceza verilmesini gerektiren bir şarttır.

Bu bakımdan dosyada mübrez Adli Tıp Raporunda bahsedilen muayene raporlarından esas alınması gerekenler; Adana Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 5 giriş, 6 çıkış tarihli 1187234 protokol no’lu tutanağıdır. Nitekim isnat edilen suç tarihi 5 olarak gösterilmiştir.

Sayın Mahkemeniz tarafından da bilindiği üzere müvekkilin suç tarihi itibari ile cezai ehliyetinin olup olmadığı konusunda en doğru bilgiyi suç tarihine en yakın muayene sonuçları verir. Zira suç tarihinde var olan ve cezai sorumluluğu kaldıran akıl hastalığı, daha sonra ortadan kalkmış olabilir. Yukarıda bahsettiğimiz iki muayene sonucunda da müvekkilde paranoid tutum, abuk subuk konuşmalar gözlenmiş ve psikoz, şizofreni, şizoaffektif bozukluklar ve manik tip tanısı konulmuştur. Özellikle 2010 yılında, yani isnad edilen suçu işlediği belirtilen yıl müvekkilde mevcudiyeti tespit edilen bu akıl hastalıkları, kesinlikle TCK madde 32 uyarınca cezai sorumluluğu ortadan kaldıracak mahiyettedir.

Suç tarihi esas alınarak bu iki muayene raporunun değerlendirilmesi ile oluşturulması gerekirken, suç tarihinden çok sonra 2012 ve 2013 yıllarındaki muayene raporlarının değerlendirilmesi ile oluşturulan adli tıp raporunun karara dayanak yapılması hukuka ve hakkaniyete aykırıdır.

Adli Tıp Kurumu tarafından müvekkilin gözlem altına alındığı süre de cezai ehliyeti konusunda karar vermek için yeterli değildir. Zira, müvekkil Adli Tıp Kurumunda 3 ve 8 tarihleri arasında olmak üzere, sadece beş gün kalmıştır. Beş gün içinde bir kimsenin ceza almasını gerektirecek derecede akıl hastalığı olup olmadığının saptanması mümkün değildir.

Nitekim müvekkilin yukarıda bahsettiğimiz hastane raporlarında saptanan akıl hastalıkları da kısa sürede kendini gösteren, sürekli dışarıdan hissedilen hastalıklar olmayıp, zaman zaman aniden etkileri görülen hastalıklardır. Bu tür akıl hastalıkları gizli hastalıklar olup, beş gün gibi kısa süre içerisinde gözlemlenmesinin mümkün olmadığı herkesçe de bilinen bir gerçektir.

Müvekkilin akıl hastalığı olduğu, düşünce ve davranışlarını yönlendirme problemi yaşadığı konuşmalarına da yansımaktadır. Müvekkil akıl hastasıdır. Mahkeme kararında gerekçe olarak gösterilen tanık beyanında dahi tanık Şaban Çiçekli, müvekkilin normal olmadığını beyan etmiştir. Bu nedenlerle, müvekkilin akıl hastası olup olmadığının tespiti için makul bir süre gözlem altında tutularak yeniden bir rapor düzenlenmelidir. Şüphesiz ki bu durumda daha doğru ve hukuka uygun bir karar oluşturulabilecektir.

Açıkladığımız gibi; Sayın Mahkeme tarafından gerekçeli kararda; Adli Tıp Raporu esas alınarak müvekkilin cezai sorumluluğunun tam olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Karara dayanak gösterilen rapor yetersiz ve hatalı olduğundan, mahkeme kararı da hukuka aykırıdır. İşbu sebeple karar ortadan kaldırılarak müvekkilimin beraatine karar verilmesi gerekmektedir.

2-KARARA DAYANAK GÖSTERİLEN TANIK BEYANI OBJEKTİFLİKTEN UZAKTIR.

Sayın Mahkeme kararında; müşteki beyanları ile tanık Mehmet’in beyanlarının örtüştüğünü ifade ederek, bu hususun da kanaatinin oluşmasında etkili olduğunu belirtmiştir. Ancak tanığın beyanları objektiflikten uzaktır. Zira tanık, müştekinin çalışanıdır. Hal böyle iken işinden olma endişesi ile tanığın doğru ve objektif olarak beyanda bulunması beklenemez. Bu durum Sayın Mahkemenizin de malumudur. Aksi durum hayatın olağan akışına da aykırıdır.

Tanık, beyanında her ne kadar olay sırasında olay mahallinde olduğunu belirtmişse de, sadece bu beyanı olayların anlattığı şekilde geliştiğini göstermez. Tanık, öncesinde ezberletilmiş gibi müşteki ile bire bir aynı ifadeleri kullanarak beyanda bulunmuştur. Bu durumdan dahi açıkça anlaşılmaktadır ki; tanık, müştekinin çalışanı olduğundan müştekinin yönlendirmesi ile beyanda bulunmuştur. Objektif ve gerçeğe uygun olmadığı bu denli aşikarken bu tanık beyanına dayanarak müvekkilimin cezai sorumluluğu olduğuna karar verilmesi yasaya aykırıdır.

III-MÜVEKKİLİN CEZADAN KAÇMAYA YÖNELİK SAVUNMA VERDİĞİ YÖNÜNDEKİ GEREKÇENİN KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Müvekkilim, savunmasında müştekiye karşı atılı suçları işlemediğini beyan etmiştir. Bu şekilde ifade veren müvekkilimin cezadan kaçmaya yönelik savunmada bulunduğu gerekçesi ile aleyhine kanaat edinmek hakkaniyete aykırıdır. Müvekkilimin beyanları gerçeğe uygun olup, herhangi bir hukuka aykırılık söz konusu değildir.

Müvekkil, beyan ettiği üzerine atılı suçları işlememiştir. Kaldı ki bir an için atılı suçlara uyan eylemleri gerçekleştirmiş olsa dahi kendisinde mevcut akıl hastalıkları cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle müvekkilim hakkında hükmedilen ceza hukuka uygun değildir. Yeniden adli tıp raporu alınarak, müvekkilimin atılı suçlar yönünden cezalandırılması yönünde karar verilmelidir.

Açıkladığımız nedenlerle; Sayın Mahkemeniz tarafından verilen iş bu karar usul ve yasaya aykırı olduğundan itiraz etme zorunluluğu doğmuştur. Kararın ortadan kaldırılması ile sanığın beraatine karar verilmesini talep ediyoruz.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah edilen nedenler ve Sayın Mahkemeniz tarafından resen belirlenecek durumlar karşısında; Adana 7. Sulh Ceza Mahkemesi’ nin 12 E, 13 Karar sayılı kararının ortadan kaldırılarak, müvekkilin beraatine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

İtiraz Eden Sanık Müdafii

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir