Senedin Yağması Suçu İstinaf Dilekçesi

ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİ’NE

SUNULMAK ÜZERE

ADANA AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO :

KARAR NO :

C.SAVCILIĞI ESAS NO :

KARARIN İSTİNAFINI İSTEYEN SANIK :

VEKİLİ :

KARAR TARİHİ :

KONU : Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nin X tarihinde tarafımıza tefhim edilen karar ile müvekkil müşteki sanık hakkında verilen düşme kararı haksız ve hukuka aykırı olduğundan mahkeme kararının kaldırılarak istinaf mahkemesinde yeniden yargılama yapılmasına, davanın istinaf mahkemesinde yeniden görülmesi mümkün değil ise, bu takdirde hükmün kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi talepleri ile istinaf sebeplerinin sunulmasıdır.

A- MÜVEKKİLE İSNAT EDİLEN SUÇLARIN YASAL KOŞULLARI OLUŞMAMIŞTIR.

1- SUÇUN MADDİ VE MANEVİ UNSURLARINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME;

5237 sayılı Ceza Kanununun “Yağma” başlıklı 148. Maddesine bakıldığında;

“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Denilmek suretiyle söz konusu suçun temel şeklini düzenlemiştir. İşbu düzenlemeye göre;

BAŞKASINA AİT BİR MALI TESLİME VEYA MALIN ALINMASINA KARŞI KOYMAMAYA MECBUR KILMA,

CEBİR VEYA TEHDİT unsurlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Suçun iki unsurunun birlikte gerçekleşmesi bir yana tek biri bile müvekkil tarafından gerçekleştirilmemiştir. Hatta ve hatta müvekkil kapora ücretini verdiği ve kendisi için getirilen cihazı dahi tatsızlığın büyümemesi için

X isimli şahsa verilmesine rıza göstermiştir. Nitekim beyanlarda Müvekkil cebir kullanması veya tehdit etmesi bir yana tartışmayı ayırmak için araya girmiştir. Gerekçeli karardaki sanık ve tanık beyanlarında bu hususlar belirtilmiştir.

Suçun temel şeklinden ayrı olarak 149. Maddede ayrıca fiilin “SİLAHLA-BİRDEN FAZLA KİŞİ TARAFINDAN BİRLİKTE” işlenmesi hali de nitelikli yağma olarak düzenlenmiştir. Somut olayda müvekkil haksız ve hukuka aykırı olarak birden fazla kişi tarafından birlikte silahla yağma isnadı altındadır. Müvekkil tarafından müşteki cebir veya tehdit altında bırakılmamıştır. Ayrıca müvekkil müştekiye ait malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur da bırakmadığından mevcut durumda müvekkil tarafından gerçekleştirilen fiiller bu suçun oluşumuna vücut vermemiştir.

Bu suçun oluşabilmesi için aranan diğer bir şart manevi unsura bakıldığında fail tarafından gerçekleştirilen eylemlerde ÖZEL KAST İLE HAREKET EDİLMESİ ŞARTI aranmaktadır. Suçun oluşumuna sebebiyet veren özel kast unsuru “MÜLKİYET EDİNME SAİKİ YAHUT ALINAN ŞEYDEN/MALDAN FAYDA SAĞLAMA” amacıdır. Somut olayda müvekkile sağlanan herhangi bir fayda bulunmamaktadır. Fayda bulunamaması bir yana müştekinin müvekkil için getirdiği cihazı dahi müvekkil iktisap edememiştir. MÜVEKKİL NE DAVA KONUSU OLAN CİHAZI NEDE SENEDİ SÖZ KONUSU SUÇUN OLUŞUMUNA VÜCUT VERECEK ŞEKİLDE KENDİSİNE FAYDA SAĞLAYARAK ZİLYETLİĞİNE GEÇİRMEMİŞTİR. Neticede faydadan ziyade müvekkilin zararı bir nebze daha artmıştır. Yerleşik Yargıtay İçtihatlarında görüldüğü üzere fayda unsuru yağma suçunda cezalandırma için aranan en önemli şartlardandır.

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ’NİN 05.05.2016 TARİHLİ, 2013/31417 E. VE 2016/4925 K. SAYILI KARARI;

“Yağma suçu failin, bir başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir malı, zilyedinin rızası bulunmaksızın, FAYDALANMAK VEYA MÜLK EDİNMEK AMACIYLA, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle zilyedini, bu malı kendisine teslimine veya bulunduğu yerden alınmasına karşı koymamaya zorlamasıdır”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.10.2016 tarihli, 2016/6-331 E. ve 2016/352 K. sayılı kararı;

“Yaşadıkları anlaşmazlık ve kavgaların sonucu olarak sözle de ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tek taş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, FAYDALANMA AMACIYLA HAREKET ETTİĞİ SABİT OLMADIĞINDAN, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdureye karsı gerçekleştirdiği eylemlerin tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir”.

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ, 06.11.2014 GÜN, 2013/8640 E. VE 2014/19715 K. SAYILI KARARI;

“Sanıkların mağdurun iletişim kurmasını engellemek için cep telefonunu aldığının iddia edilip, bu iddianın sanıklarca inkar edildiği, fakat Yerel Mahkemece kabul edildiği olayda, Yerel

Mahkemenin sanıklarda YAĞMA KASTI OLMADIĞI, YANİ CEP TELEFONUNUN MÜLK EDİNMEK AMACIYLA ALINMADIĞINI KABUL EDEREK BERAATİNE”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.01.2016 tarihli, 2015/6-709 E. ve 2016/33 K. sayılı kararı;

“Bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup SANIĞIN FAYDALANMAK AMACIYLA TELEFONU ALDIĞI SABİT OLMADIĞINDAN, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karsı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir” DENİLMEK SURETİYLE YAĞMA SUÇUNUN TANIMINDA BİZZAT ÖZEL KAST ŞARTINA YER VERMİŞ VE FAYDALANMA YAHUT MÜLK EDİNME KASTI TAŞIMAYAN FİİLLERİN YAĞMA SUÇUNA VÜCUT VERMEYECEĞİNE AÇIKÇA DÜZENLEMİŞTİR.

Bu sebeple somut olayda müvekkil tarafından kendisine yahut bir başkasına fayda sağlayacak yahut mülkiyet edinme hakkı tanıyacak bir husus bulunmadığından ilgili suçun hem maddi hem de manevi unsurlarının oluşmadığı açıktır.

2- SUÇUN BİRDEN FAZLA KİŞİ TARAFINDAN BİRLİKTE İŞLENMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME;

Somut olayda müvekkil tarafından kullanılan yahut müvekkil nezdinde bulundurulan herhangi bir silah bulunmamaktadır. Mevcut olayda silah bulunduğuna dair müşteki beyanından başka herhangi bir somut delil bulunmamaktadır. Somut olaydaki tanıkların ikiside ifadesinde herhangi bir silah görmediğini hatta silahı gördükleri taktirde kişilerin içeriye dahi alınmayacağını dile getirmişlerdir. Somut delilden ziyade ayrıca bir silahın mevcudiyetine delalet edecek herhangi bir veri yahut yaralanmada yoktur. İşbu sebeple müvekkilin birden fazla kişi tarafından birlikte silahla yağma suçuna vücut verecek herhangi bir fiili bulunmadığından müvekkile isnat edilen bu unsur haksız ve hukuka aykırıdır.

B- MÜVEKKİL TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN FİİLLERİN “MAĞDURUN SENET HALİNE GETİRİLEBİLECEK BİR KÂĞIDI İMZALAMAYA MECBUR EDİLMESİ SURETİYLE YAĞMA” SUÇUNA VÜCUT VERMESİ HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİLDİR.

5237 sayılı Ceza Kanununun “Yağma” başlıklı 148/2. Maddesine bakıldığında;

“Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kâğıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.” Denilmek suretiyle söz konusu suça ilişkin maddi ve manevi şartları düzenlemiştir.

Bu kanun hükmü gereği mağdurun cebir veya tehditle senet haline getirilebilecek bir kâğıdı imzalamaya, imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi gerekmektedir.

SOMUT OLAYDA MÜŞTEKİ BORCUNUN KARŞILIĞI OLARAK HERHANGİ BİR CEBİR YAHUT ŞİDDETE MARUZ KALMADAN SÖZ KONUSU SENEDİ İSİMLİ ŞAHSA VERMİŞTİR.

Müvekkilin bu senet alıp verme ve ciro işlemi ile ilgili herhangi bir fiili yahut faydası bulunmadığından müvekkile yönelik gerçekleştirilen bu suç isnadı haksızdır. Aynı zamanda müvekkilin bu eylemlerde bulunduğuna dair kesin bir delilde dosyada mevcut değildir.

CEZA HUKUKUNDA “ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” İLKESİ (İN DUBİO PRO REO)

“Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “ şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ispat konusunda bir hususun şüpheli kalması hâlinde sanık lehine yorum yapılarak bir karara varılması anlamına gelmektedir. Nitekim suçsuzluk karinesi ile hukuk devleti ilkesinin bir sonucu olarak, ceza yargılaması sonucunda suçsuz bir kimsenin cezalandırılmasındansa suçlu bir kimsenin cezasız kalması tercih edilmektedir. Aksi takdirde, hakkındaki şüpheye itibar edilerek suçsuz bir kimsenin cezalandırılması, toplumun adalet duygusunu zedeleyeceği gibi hukuk devleti ilkesine aykırı düşecek, toplumsal huzur ve hukuki güvenden söz edilemeyecektir. Centel ve Zafer bu durumu, “Ceza muhakemesinde yaşanan tecrübeler sonucunda ‘bir masumu yanlışlıkla mahkûm etmektense on suçluyu serbest bırakmanın’ daha iyi olacağı sonucuna ulaşılmıştır” şeklinde ifade etmişlerdir.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin, ceza muhakemesinde ispat yükümlülüğü bulunmamasının temelini oluşturduğu ifade edilmektedir. Bu doğrultuda, hakkında suç isnadı olan kişi, kendisini bu isnattan kurtarma yükümlülüğü altında değildir. Dolayısıyla sanığın suçsuzluğunu ispat edememesi onun aleyhine sonuç doğurmayacak ve isnadın doğruluğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilmediğinde, şüphe sanık lehine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü tesis edilmeyecektir. Öte yandan şüpheden sanık yararlanır ilkesinin dayandığı temellerden biri olan hukuk devleti ilkesi gereğince, sanığın suçunun ceza muhakemesi kurallarına uygun şekilde ispat edilmesi gereklidir.

Anılan ilke, ceza davasını esastan çözen ve yargılama aşamasını sona erdiren bir hüküm verme kuralı olarak değerlendirilmektedir. Yargılamanın herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda, kararın gerekçesinde şüphe uyandıran veya imada bulunan bir ifade ve açıklama bulunması suçsuzluk karinesinin ihlalini oluşturmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında, zamanaşımı nedeniyle sona eren bir davada yargılama giderinin suçluymuş gibi davranılarak sanığa yükletilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 2. fıkrasına aykırılık olarak değerlendirmiştir.

Yargıtay verdiği kararlarda bu temel hukuk ilkesinin uygulanmasında son derece titizlikle davranmakta ve suçluluğun kesin olarak ortaya konması gerektiğini aksi durumda şüpheden sanığın yararlanacağını belirtmektedir. Ceza Genel Kurulu 2012/6-1309 Esas, 2013/258 Karar sayılı kararında bu ilkeye yer vererek görüşünü açıklamıştır.

YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No:2012/6-1309 Karar No:2013/258 Karar Tarihi: 20.05.2013

Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, sanığın atılı suçu işlediğini kabul eden Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, sanığın beraatı yerine, birbiriyle çelişkili ve kesin bir kanaat vermekten uzak delillere dayanılarak mahkumiyetine hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No:2017/723 Karar No:2018/562

“…Bilindiği üzere; ‘…Ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.” Görüldüğü üzere Ceza Genel Kurulu, sanığın cezalandırılabilmesi için yüzde yüzlük bir bellilik oranı aramaktadır.

Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi bulunan şüpheden sanık yararlanır ilkesine göre yapılan ceza muhakemesinin sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği %100 anlamda kesinliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.

Bu sebeple bu ilkenin müvekkil nezdinde dikkate alınması ve düşme kararı yerine beraat kararı verilmesi gerekirdi.

Yukarıda açıklanan hususlarla görülmektedir ki müvekkil hakkındaki atılı suçun yasal koşulları oluşmamıştır. İşbu sebeple müvekkilin söz konusu suçtan beraatine karar verilmesi mahkeme aksi kanaatte ise müvekkil lehine olan ve yukarıda açıklanan kanun maddelerinin uygulanması gerekmektedir.

TALEP VE SONUÇ : Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle;

1- İstinaf başvurumuzun kabulüne,

2- Hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

3- Hükmün bozulması yerine, davanın Bölge Adliye Mahkemesi’nde yeniden görülmesine karar verilirse; ilk derece mahkemesinin hükmünün KALDIRILMASINI ve duruşmalı yapılacak istinaf incelemesi neticesinde YENİDEN HÜKÜM KURULARAK müvekkile isnat edilen suçların yasal koşulları gerçekleşmediğinden ilgili suçlardan müvekkilin BERAATİNE,

4- Mahkeme aksi kanaatte ise müvekkil hakkında ETKİN PİŞMANLIK VE DİĞER LEHE OLAN HÜKÜMLERİN UYGULANMASINA karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim.

Yazar Hakk覺nda: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir