Şantaj Suçu Savunma Dilekçesi 1
ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA ESAS NO :
SANIK :
DİLEKÇE KONUSU : Savunma dilekçesidir.
AÇIKLAMALAR
1. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 iddianame no’lu iddianamesi ile; şahsımın borcumu ödememeyi sağlamayı teminen müştekiye hakaret ve şantaj suçunu işlediğim iddia edilerek kamu davası açılmıştır.
2. Müşteki tarafından adliyeye yansıtılan sözler adeta cımbızla çekilmek suretiyle olayların bir kısmı yansıtılmış ve hakkımda işbu dava açılmıştır.
3. Oysa müşteki ile yapılan yazışmalar daha öncesine dayanmakta olup işbu yazışma kayıtlarını da ayrıca mahkemenize dilekçe ekinde ibraz ediyorum.
4. 15 tarihinde saat 02:00 itibariyle tarafıma IBAN numarası gönderen müşteki 02:50’den itibaren şahsıma “sen nasıl bir hayvansın”, “kurban olduğum Allah seni kahretsin”, “Senin baban belli mi acaba mayası bozuk kavat”, “sen şerefsizsin”, “Ananın da babanın da seni dünyaya getirip takip etmeyen şerefsizlerin Allah belalarını versin” , “Artık günah benden gitti”, “Senin aileni de arıcam işyerini de araycam yaptıklarını bütün arkadaşlarına anlatıcam, pazartesiye suç duyurusunda bulunacağım, dolandırıcı olduğunu kanıtlayana kadar” şeklinde tehdit, şantaj ve hakaret içerikli mesajlar yazmış; tarafımdan 1……TL.sı parası olduğunu iddia ederek maddi çıkar elde etmeye çalışmıştır.
5. Kendisine dönem dönem yardımcı olmak maksadıyla borç para vermemden faydalanarak oluşturduğu kurgu ile şahsımdan alacağı olduğunu iddia eden müştekinin tüm amacı para alabilmektir. Bunu kanıtlayan en çarpıcı mesajı “hafta sonuna kadar bir şeyler yapamazsan evden atacaklar beni”. Nitekim “Olduktan sonra ben sana her zaman yardımcı olurum, bunu bil “ şeklindeki mesajımdır.
6. Müştekinin bana para verdiği iddiası kesinlikle gerçek değildir. Hal böyle iken, iddianamede borcun ödenmemesini teminen şantaj suçunu işlediğim iddiası faraziyeden öteye gitmemektedir. Nitekim bu hususa ilişkin hiçbir delil bulunmamaktadır.
7. Hakaret iddialarına gelince, şahsıma karşı yapılan onca hakaret, tehdit ve şantaj içerikli mesajlardan bunaldığım aşamada acizsin, güçsüzsün şeklindeki ifadenin hakaret olarak vasıflandırılması hukuka aykırıdır. Bir kişiye yapılan bu niteleme hakareti içerir bir kelime değildir. Bir kişinin acizliğini, güçsüzlüğünü yüzüne vurmanın hakaret anlamını taşımayacağı aşikardır.
8. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/4-292 Esas 2014/436 Karar sayılı içtihadında da ifada olunduğu üzere; “Şantaj suçu, 5237 sayılı TCK’nın 107. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında; “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenen bu suçta, anılan hükmün yeterli olmadığı ve eksik yönlerinin bulunduğu, bunun sonucu olarak da şantaj oluşturabilecek bazı eylemlerin bu madde kapsamında kalmayacağı eleştirileri üzerine, 5237 sayılı TCK’nın 107. maddesine, 08 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun ile; “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur” biçiminde ikinci fıkra eklenmiştir.
Nitekim, değişikliğe ilişkin gerekçede de; “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin ‘sair kötülük’ kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir” denilmektedir.
Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren ve birinci fıkrasından farklı unsurlar içeren ikinci fıkrasına göre, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunan fail maddenin birinci fıkrasında öngörülen hapis ve adli para cezası ile cezalandırılacaktır.
Tehdit suçunun özel bir görünüm şekli olan bu suçtaki seçimlik hareketler mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulmasıdır. Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde; “başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer” olarak tanımlanan ve “kişilik değeri” olarak da isimlendirilebilecek olan şeref, insanın sosyal ve ahlaki değerlerinin bütününden oluşmakta ve insanın kendisine karşı hissettiği iç değer ile başkalarının gözündeki saygınlığını da kapsamaktadır. Saygınlık ise, “saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij” anlamlarına gelmektedir.
Söz konusu suçta açıklanacağı veya isnat edileceği ifade edilen hususların insanın şeref ve saygınlık değerlerine zarar verecek nitelikte olması gerekmektedir. Açıklanacağı tehdidinde bulunulan hususun suçtan önce gerçekleşmiş, diğer bir deyişle geçmişte kalmış olması fiilen zorunlu olmakla birlikte mağdurun bu duruma düşmesinde failin etkisinin olup olmamasının veya açıklanacağı tehdidinde bulunulan durum itibariyle mağdurun meşru zeminde olup olmamasının suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Açıklanacağı bildirilen hususların herkes tarafından bilinmeyen olgular olması da zorunludur, zira herkesin bildiği bir durum yeteri kadar korkutuculuk sağlamayacağından, suçu oluşturmaya elverişli olmayacaktır. Suç ile elde edilmek istenilen yarar üzerinde de kısaca durmakta fayda bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına BİR YARAR SAĞLAMASININ İSTENİLMESİ bu suçun oluşumu için şarttır. TCK’n un 107. maddesinin birinci fıkrasında “haksız bir çıkar” denilmesine karşın uyuşmazlık konumuzla ilgili ikinci fıkrasında sadece “yarar” ifadesine yer verilmiş olması, bu iki kavramın birbirinden farklı olduğu anlamına gelmemektedir. İkinci fıkrada belirtilen yararın da haksız bir yarar olması suçun oluşması bakımından gereklidir, talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp, yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir.”
9. Yukarıda içtihat ışığında; iddiaya göre hangi yararı istediği hususu açıklığa kavuşturulmamıştır. İddia çerçevesinde atılı şantaj suçunun unsurları oluşmamıştır. Şahsıma yapılan (anneme, babama, işyerime, arkadaşıma karşı karakter suikastı yapacağını açıkça belirleyen müştekinin) onca hakaret ve tehdidine karşı, mukabil olarak sarf ettiğim cümlelerin hiç birinde şantaj ve hakaret kastı bulunmamaktadır. Belirtilen nedenlerle atılı iddiaların gerçekliği bulunmadığı gibi suçun yasal unsurları da oluşmamıştır. Beraatime karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ediyorum.
Sanık
Şantaj Suçu Savunma Dilekçesi 2 (Savcılık Aşamasında)
ADANA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
SORUŞTURMA NO:
ŞÜPHELİ/MÜŞTEKİ:
VEKİLİ:
ŞİKAYETÇİ/ŞÜPHELİ:
VEKİLİ:
KONU: Dosyaya beyanlarımız, şikâyete itirazlarımızın sunulması ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve şikayetçi/şüpheli hakkındaki şikayetlerimizin arzından ibarettir.
AÇIKLAMALAR
Müvekkilim hakkında şikayetçi/şüpheli tarafından 12 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na sayın savcılığınıza gönderilmek üzere, kendisine hakaret edildiğinden, iftira atıldığından ve şantaj yapıldığından bahisle şikayette bulunulmuş olup müvekkilim 13 tarihinde savunmasını Seyhan Polis Merkezi amirliğinde vermiştir. Söz konusu dosyanın Savcılığınıza intikal edilmesi ile işbu savunma dilekçesini verme zorunluluğumuz hasıl olmuştur. Şöyle ki;
Müvekkilim üniversite mezunu olup Öğretmen olarak görevini sürdürmektedir. Soruşturmaya konu olay vuku bulana kadar müvekkilim hiçbir dosyada ne tanık ne şüpheli/sanık ne de müşteki sıfatı ile yer almıştır. İşbu husus UYAP sistemi üzerinden yapılacak olan adli sicil kaydı ile de ortaya çıkacaktır.
Müvekkilimin ilk kez bir dosyada şüpheli olarak yer alması müvekkilimi ziyadesi ile üzmüştür. Şüpheli/Şikayetçi hukuka ve yasaya aykırı olmayan aşağıda belirteceğimiz söylemlerinden dolayı müvekkilime rahatsızlık vermek isteyen şüpheli/şikayetçinin kamu kurumlarını meşgul ettiği ortadadır.
Müvekkilimin 15 tarihinde Seyhan Polis Merkezi amirliğinde vermiş olduğu savunmasında da belirtmiş olduğu gibi şüpheli/şikayetçinin müvekkilime “kendisinin mesleğini ve aile hayatını bitireceği” şeklinde söylemlerde bulunmaya başlaması ile müvekkilimin şüpheli/şikayetçinin sakinleşmesine yönelik uğraş ve çabalarına rağmen şüpheli/şikayetçinin bu ithamlarına gerek sosyal medya gerekse de telefon aracılığıyla devam etmesi üzerine işbu diyaloglar oluşmuştur.
Şüpheli/Şikayetçi tarafından adliyeye yansıtılan sözler adeta cımbızla çekilmek suretiyle olayların bir kısmı yansıtılmış ve müvekkilim hakkında işbu şikayette bulunulmuştur. Oysa Şüpheli/Şikayetçi ile yapılan yazışmalar daha öncesine dayanmakta olup işbu yazışma kayıtlarını da ayrıca sayın savcılığınıza dilekçe ekinde ibraz ediyoruz. Ekteki yazışmalarda da aynen şüpheli/şikayetçi şu ifadeleri kullanmıştır.
Hakaret iddialarına gelince, müvekkile yönelik yapılan onca hakaret, tehdit ve şantaj içerikli mesajlardan müvekkilimin bunaldığı aşamada “sen yaparsan ben de sana yaparım” şeklindeki ifadelerin şantaj olarak vasıflandırılması hukuka aykırıdır. Bir kişinin sadece kendisini savunmasının şantaj anlamını taşımayacağı aşikardır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/4-292 Esas 2014/436 Karar sayılı içtihadında da ifade olunduğu üzere;
“Şantaj suçu, 5237 sayılı TCK’nun 107. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında; “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenen bu suçta, anılan hükmün yeterli olmadığı ve eksik yönlerinin bulunduğu, bunun sonucu olarak da şantaj oluşturabilecek bazı eylemlerin bu madde kapsamında kalmayacağı eleştirileri üzerine, 5237 sayılı TCK’nun 107. maddesine, 08 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun ile; “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur” biçiminde ikinci fıkra eklenmiştir. Nitekim, değişikliğe ilişkin gerekçede de; “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin ‘sair kötülük’ kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir” denilmektedir…
…Suç ile elde edilmek istenilen yarar üzerinde de kısaca durmakta fayda bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına BİR YARAR SAĞLAMASININ İSTENİLMESİ bu suçun oluşumu için şarttır. TCK’nın 107. maddesinin birinci fıkrasında “haksız bir çıkar” denilmesine karşın uyuşmazlık konumuzla ilgili ikinci fıkrasında sadece “yarar” ifadesine yer verilmiş olması, bu iki kavramın birbirinden farklı olduğu anlamına gelmemektedir. İkinci fıkrada belirtilen yararın da haksız bir yarar olması suçun oluşması bakımından gereklidir, talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp, yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir…”
Yukarıdaki içtihat ışığında; iddiaya göre hangi yararı istediği hususu açıklığa kavuşturulmamıştır. İddia çerçevesinde atılı şantaj suçunun unsurları oluşmamıştır. Müvekkilime yapılan (müvekkilin ailesine, işyerine, arkadaşlarına karşı karakter suikastı yapacağını açıkça belirleyen şüpheli/şikayetçinin) onca hakaret ve tehditine karşı , mukabil olarak müvekkilimin sarf ettiği cümlelerin hiç birinde şantaj ve hakaret kastı bulunmamaktadır. Belirtilen nedenlerle atılı iddiaların gerçekliği bulunmadığı gibi suçun yasal unsurları da oluşmamıştır.
MÜVEKKİLİM TARAFINDAN YUKARIDA BELİRTİLEN SUÇLARIN NE MADDİ NE DE MANEVİ UNSURLARI GERÇEKLEŞTİRİLMEMESİNE RAĞMEN ŞÜPHELİ/ŞİKAYETÇİ HUKUKA VE GERÇEĞE AYKIRI İDDİALARDA BULUNARAK MÜVEKKİLİM HAKKINDA SORUŞTURMA YAPILMASINA SEBEBİYET VERMESİ SADECE VE SADECE ŞÜPHELİ/ŞİKAYETÇİNİN MÜVEKKİLİMDEN İNTİKAM ALMA SAİKİ İLE HAREKET ETTİĞİNİN GÖSTERGESİDİR. KALDI Kİ ŞÜPHELİ ŞİKAYETÇİNİN ŞİKAYETİNDE MÜVEKKİLİMİN KENDİSİNE NE ŞEKİLDE HAKARET ETTİĞİ VEYA NE ŞEKİLDE İFTİRA ATTIĞINI ŞÜPHEYE MAHAL VERMEYECEK ŞEKİLDE AÇIKLAMAMASI TAKDİR EDERSİNİZ Kİ ŞÜPHELİ/ŞİKAYETÇİ’NİN MÜVEKKİLİMDEN KENDİNCE İNTİKAM ALMA SAİKİNİN BİR DİĞER DELİLİDİR. AYRICA MÜVEKKİLİM ŞÜPHELİ/ŞİKAYETÇİNİN KENDİSİNE ATTIĞI MESAJLARA KARŞILIK TAMAMEN KENDİNİ SAVUNMAK AMACIYLA HAREKET ETMİŞTİR.
Yukarıda da izah ettiğimiz üzere müvekkilime isnat edilen suçların maddi manevi unsuru oluşmadığından müvekkilimin şüpheli/şikayetçi iddia ettiği suçları işlemediği açıkça ortaya konmuştur. Şüpheli/şikayetçi aralarında olan husumetten dolayı müvekkilimi zor durumda bırakmak kastı ile hareket etmesi ve söz konusu görüşmelerde müvekkilime kusur izafe etmeye çalışması tarafımızca kabul edilemeyeceği gibi kolluk kuvvetlerini ve adli makamlarını da keyfiyet verici şekilde meşgul etmesi de kabul edilemez bir durumdur.
Netice itibari ile müvekkilimin kendisine isnat edilen suçu/suçları işlemediği şüpheli şikayetçinin beyanının aksine soruşturmaya konu görüşmede suç teşkil edecek hiçbir eylem/eylemlerin sübut bulmadığı bilakis şüpheli /şikayetçinin müvekkilime karşı agresif tutumlar ile tehditkar söylemler içinde bulunduğu ortaya konulmuştur.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan ve re’sen dikkate alınacak sebeplerle;
1) Gerek maddi gerek manevi unsuları oluşmayan bahse konu suç/suçlardan müvekkilim hakkında KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR VERİLMESİNE,
Müvekkilimin iş arkadaşlarına ve kardeşlerine olayları anlatmak hususunda müvekkilimi 5235 Sayılı TCK’nın 106. Maddesinde belirtilen tehdit suçunu işleyen ve gerçeğe aykırı beyanlar ile müvekkilimin işlemediği suçları işlemiş gibi kolluk makamlarına bildirerek hem müvekkilime karşı 5235 Sayılı TCK’nın 267. Maddesinde belirtilen iftira suçundan hem de 5235 Sayılı TCK’nın 271. Maddesinde düzenlenen suç uydurma suçunu işlediğinden bahisle şüpheli/şikayetçi hakkında gerekli soruşturmaların yapılarak şüpheli/şikayetçinin cezalandırılmasını teminen dava ikame edilmesine karar verilmesini vekaleten saygılarımla arz ve talep ederim.
Müşteki/Şüpheli Vekili
Şantaj Suçu Savunma Dilekçesi 3
ADANA AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA
DOSYA NO:
SANIKLAR:
MÜDAFİİ:
KONU: Esas hakkındaki savunmalarımız hk.
AÇIKLAMALAR
Yukarıda dosya numarası yazılı Sayın Başkanlığınız derdest ceza dava dosyasında sanık müvekkiller aleyhine olan tüm hususları, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını kabul etmiyoruz. Aşağıda ayrıntılı açıklayacağımız nedenlerle müvekkillerin üzerine atılı suçların unsurlarının oluşmadığını düşünmekteyiz.
1- Öncelikle sanık ile müşteki uzunca bir süre beraberlik yaşamışlardır. Müştekinin beyanındakinin aksine sanık ile müşteki defalarca kez cinsel birliktelik yaşamışlardır. Müştekinin, sanık ile cinsel beraberliğini saklamaya çalışmasının nedeni; tüm gerçekleri açıkça anlatamamasından kaynaklanmaktadır. Müşteki gerçekleri saklayarak Sayın Başkanlığınızı yanıltma gayesi içerisindedir. Müşteki, sanık müvekkilimi gece hayatında çalışmaması karşılığında tüm gider ve ihtiyaçlarını karşılayacağı ve aylık ortalama kazancını vereceği konusunda ikna etmiş, müvekkil de beraberlikleri boyunca çalışmamış ve müştekinin göndermiş olduğu paralar ile hayatını ikame etmeye çalışmıştır.
2- Müşteki beraberlikleri süresince sanığın işine gitmemesi ve sadece onunla ilgilenmesini istemiştir. Müvekkil sanık defalarca kez müştekiye yük olduğunu ve bu sebeple beraberliklerini bitirme konusunda teklifte bulunmuş ancak müşteki müvekkile “Ben seni seviyorum, seninle çok mutluyum, gece hayatında çalışmanı istemiyorum, çalışmana da gerek yok ben senin ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı çekmiyorum demesi üzerine bu beraberlik devam etmiştir.
3- Sanık müvekkilim müştekiden rızası dışında bir para almamıştır. Zaman zaman müştekinin, müvekkilin ihtiyaçlarını karşılayamadığı dönemlerde aralarında tartışmalar olmuştur. Bu tartışmalar esnasında müvekkil sanık müştekiye, benim ihtiyaçlarımı karşılayamayacaksan neden çalışmama engel oluyorsun dediğinde müşteki “ben seni seviyorum, tamam kızma ve çalışma ben ne kadar para gerekiyorsa göndereceğim ve gönderirim demek suretiyle birçok kez yine kendi rızası ile para göndermiştir. İfadelerden de anlaşılacağı üzere, müşteki, paraları birçok kez rızası ile gönderdiğini kabul etmektedir.
4- Sanık müvekkil Özlem ile diğer sanık müvekkil arkadaştır. Sanık İzmir’de yaşadığı süre boyunca müştekinin gönderdiği paraları günlük para çekme limiti 1.000,00-TL olduğundan tek seferde bankadan çekemediğinden birçok kez yakın arkadaşı olan Ahmet’in banka hesabına yatırmasını ve o hesaptan çekebileceğini söylemesi üzerine müşteki bir miktar parayı sanık hesabına göndermiştir. Sanık, hesabına müşteki tarafından gönderilen paraları çekip sanığa teslim etmiştir. Bu konuda sanığın açık ifadesi ve kabul beyanı bulunmaktadır. Sanık müvekkil müştekiyi tanımaktadır. Defalarca kez oturup görüşmüşlerdir. Ancak müşteki savcılık ifadelerinde sanık müvekkili tanımadığını beyan etmiştir. Bunun sebebin müştekinin sanıklar arasında birliktelik olduğunu düşünmesi ve bu durumu gururuna yedirememesi olduğunu düşünmekteyiz. Ancak sanıklar arasında duygusal bir birliktelik yoktur. Müşteki, sanığın kendisinin gönderdiği paraları diğer sanık ile birlikte kullandığını düşündüğünden ve bu durumu bizce gurur yaptığından dosya kapsamında kurgudan ibaret ev kiralama ve evin yanması olayını ortaya atmıştır. Taraflar arasında bir ev kiralama, bu evin yanması, sanık Hasan’ın bu eve zarar vermesi gibi bir olay olmamıştır. Bu olay tamamen hayal ürünüdür. Dosya kapsamında aksi ispat edilmiş değildir.
5- Taraflar arasındaki oluşan olaylar müşteki tarafından abartılarak, olmayan hayal ürünü olaylar da eklenerek Savcılığa oradan da Sayın Başkanlığınıza intikal etmiştir. Söz konusu olaylar müştekinin sanık müvekkilin gece kulüplerinde garson olarak çalışmasını istememesi ve müvekkilin tüm ihtiyaçlarını karşılayacağını, kazancını ona çalışmaması karşılığında vereceğini beyan etmesi üzerine başlamıştır. Ancak daha sonra cinsel birliktelik yaşadığı kadına hibe olarak vermiş olduğu paraları bir şekilde geri almak isteyen müşteki suç atfında bulunarak bu iddiaları ortaya atmıştır.
6- Zira müştekinin sanıklar tarafından şantaja maruz bırakılması için sanıkların elinde müştekiye karşı kullanacakları belge, görüntü vb. şeylerin olması gerekir. Ancak savcılık ifadesinde müştekiye sorulduğunda, böyle bir belge, resim, kayıt vb. bir şeyin olmadığını beyan etmiştir. Yani müştekinin şantaja maruz kalması için ona karşı sanıklar elinde var olan bir belge, resim, kayıt, video gibi bir şey olması gerekirdi. Hal müştekinin anlattığı gibi gerçekleşmiş olsa idi sanıkların bu şantaj konusunda beyan edecekleri hususları müştekinin ailesine, eşine ispat etmesi gerekirdi. Sanıkların elinde bir kanıt olmaması durumunda müştekinin bundan korkmasında da bir mana bir anlam yoktur. Zira sanıklar böyle bir iftirayı ortaya atarsa bunun ispat edilmesi imkânsız olduğundan müştekinin ailesi ve eşinin de sanıkların söylemlerine itibar etmesi mümkün olmazdı. Aksi halde müştekiyi herhangi bir insanın tehdit etmesi veya şantaja maruz bırakması çok kolay olurdu. Müşteki bu kadar büyük meblağdaki parayı sanığa gönderirken eşinden ve ailesinden korkmuş ve duymamaları için bu kadar büyük meblağda parayı göndermiş ancak şimdi her nedense bu korkusundan uzaklaşmış mıdır? Müşteki, olayın ve yaşananların mağduruymuş gibi gösterip bir gün yaptıkları, yaşadıkları ortaya çıkarsa çevresine ve ailesine ben mağdur edildim demek için bu yola başvurmuştur.
7- Ayrıca müşteki 12 tarihli savcılık ifadesinde; sanığın borç para istediğini beyan etmiştir. Müşteki tüm dosya kapsamında yaşananları çarpıtarak anlattığı gibi burada da rızası ile vermiş olduğu parayı borç olarak kabul etmiştir. Taraflardan Hasan ile müşteki arasında para ilişkisinin varlığı doğrudur ancak müşteki sanığın hem borç olarak istediğini kabul ediyor hem de şantaja uğradığını beyan ediyor. Müştekinin ifadeleri irdelendiğinde bu çelişkiler açıkça ortaya çıkacaktır. Müşteki ilk ifadesinde sanıktan şikâyetçi olmamıştır ancak her neden ise ikinci ifadesinde şikâyetçi olmuştur. Müşteki dosya kapsamında çok kez çelişkili ifadeler vermiştir.
8- Müşteki kira sözleşmesi dolayısıyla sanığa para gönderdiğini söylemektedir. Müşteki bir iş adamıdır. Az çok ticari bilgisi, yaşamışlığı, görmüşlüğü vardır. İmzalamadığı bir kira sözleşmesi onun adına dahi düzenlense bu sözleşme için kimsenin ondan para talep edemeyeceğini gayet iyi bilmektedir. Buna rağmen sanığa para gönderdim demesi bazı gerçekleri saklamasından ileri gelmektedir.
9- Müştekinin bu paraları baskı ve şantaj altında sanıklara gönderdiği, somut her türlü şüpheden uzak, kesin deliller ile kanıtlanmamıştır. Ayrıca müşteki savcılık ifadelerinde sanığa birçok kez parayı rızası ile ya da borç olarak verdiğini yahut sanığın borç olarak istediğini beyan etmiştir. Müştekinin çelişkili ifadeleri neticesinde şantaj olgusunun varlığının kabul edilmesi mümkün değildir. Sanıkların elinde müştekiye karşı şantaj yapabilecekleri herhangi bir somut belge, resim, ses veya görüntü kaydı, vb. belge bulunmadığı müşteki beyanı ile sabittir. Sanıklara ceza tayinin usul ve yasaya aykırı olacağı düşüncesindeyiz.
10- Sanık müvekkil, müştekinin kendisine rızası ile göndermiş olduğu paraların büyük bir kısmını aralıklarla müştekiye görüştükleri zaman iade etmiştir. Bu hususların müştekiden sorulması ve aydınlatılması gerektiği düşüncesindeyiz.
11- Nitelikli yağma suçunun oluşabilmesi için kanunun aradığı vücut veya cinsel dokunulmazlığa yönelik saldırı gerçekleşmesi, malvarlığı itibariyle büyük bir zarara uğrayacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanmak suretiyle bir malı teslime, malın alınmasına karşı koymaya mecbur kılma söz konusu değildir. Cebir, şiddet veya tehdidin hayata, vücut bütünlüğüne ya da malvarlığına büyük bir zarara uğratmaya yönelik olması gerekir. Cebir, şiddet veya tehdidin bu bahsedilenlerden başka bir değere yönelmesi durumunda yağma suçu oluşmaz. Bu hususta şerefe, haysiyete karşı yönelik tehdit yağma suçunun konusunu dahi oluşturmaz. Ayrıca söz konusu olayda bir malı teslime veya bir malın alınmasına karşı koymaya yönelik tehdit yoktur. Bu nedenle sanık müvekkiller hakkında TCK’nın 149/1-C maddesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Müvekkillerin üzerlerine atılı Nitelikli Yağma suçundan ayrı ayrı BERAATLARINA karar verilmesini talep ederiz.
12- Sanık müvekkiller hakkında Şantaj suçunun unsurlarının oluşmadığı düşüncesindeyiz. Zira müşteki paraları rızası ile gönderdiğini beyan etmiştir. Sanıkların elinde şantaj yapabilecekleri herhangi bir materyal de bulunmamaktadır. Bu hususlar müşteki ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Müştekinin bu kadar uzun süre şantaja maruz kalması müştekinin yaşı, hayat tecrübeleri, hayatın olağan akışı ile bağdaşmamaktadır. Aleyhe olan tanık ifadeleri de samimi değildir. Zira tanıklar görgüye dayalı bir bilgiye sahip değildirler. Olayları müştekiden duymuşturlar. Müştekinin tanıkları yönlendirme ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Tanıkların hepsi müştekinin çalışanıdır. Atılı şantaj suçunun unsurlarının oluştuğu her türlü şüpheden uzak somut deliller ile ispat edilmiş değildir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi de dikkate alınarak sanık müvekkillerin ayrı ayrı atılı şantaj suçundan BERAATLARINA karar verilmesini talep ederiz.
13- Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır.(CGK. 31.03.2009- 2009/256-79)
14- Dosya kapsamında dinlenmesini talep ettiğimiz savunma tanıklarımız bulunmaktadır. Bu tanıklarımızın dinlenmesi talebimizi yineliyoruz. Ayrıca telefon kayıtları dökümü incelendiğinde müştekinin de sanıklardan Hasan’ı defalarca kez aradığı anlaşılacaktır. Şantaja maruz kalan kişinin şantaj failini araması pek de olağan değildir. Sayın Başkanlığınızdan bu hususlara önemle dikkat edilmesini talep ediyoruz.
15- Sayın Başkanlığınızda aksi kanaat hâsıl olması halinde ve ceza tayini yoluna gidilecekse, müvekkillerin sabıkasız oluşları dikkate alınarak, cezaların alt sınırdan tayinine, sanıklar hakkında tüm lehe yasa hükümlerinin uygulanmasına, takdiri ve yasal indirim sebeplerinin uygulanmasına, verilecek cezanın ERTELENMESİNE ve HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİYE BIRAKILMASINA karar verilmesini talep ediyoruz.
NETİCE ve TALEP: Açıklanan ve re’ sen dikkate alınacak sebeplerle;
1- Sanık müvekkillerin üzerine atılı tüm suçlamalardan ayrı ayrı BERAATLARINA,
2- Sayın mahkemeniz de aksi kanaat hâsıl olmuş ise lehe yasa hükümlerinin uygulanmasına, cezanın alt sınırdan tayinine, müvekkillerin sabıkasız oluşları da dikkate alınarak verilecek cezanın ERTELENMESİNE yahut Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılmasına karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederiz.
Sanıklar Müdafii