6. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE
Gönderilmek Üzere
5. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE
Sorgu No :
Tutuklamaya İtiraz eden :
Müdafii :
Konusu : Adana Sulh Ceza Hakimliği’nin 14 sorgu sayılı dosyasından 15 tarihinde verilen adli kontrol kararının itirazen kaldırılmasına ilişkin talebimiz hakkındadır.
AÇIKLAMALAR
1-) Müdafisi bulunduğum şahıs “Görevi Yaptırmamak İçin Direnme” suç şüphesi ile 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin 14 Sorgu 15 tarihli kararı ile hakkında tutukluluk kararı verilmesinin ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edeceğinden CMK 109/3-j maddesi gereğince “konutu terk etmemek” şeklinde yükümlülüğe tabi olarak adli kontrol altına alınmasına karar verilmiştir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; Verilen adli kontrol kararı usule, kanuna ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına aykırılık teşkil edecektir. Şöyle ki;
TCK 265. Maddesinde düzenlenmiş olan görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurları düzenlenmiştir. Kamu görevlisine karşı pasif direnme, suç olarak kabul edilmemektedir. Görevi yaptırmamak için direnme suçu seçimlik hareketli bir suç olup, kamu görevlisine karşı icrai nitelikte davranışlar olan tehdit veya cebir fiillerinin işlenmesiyle oluşur. İlgili kanunun 1. fıkrasında açıkça belirtildiği üzere cebir veya tehdit kullanan kişi ibaresine yer verilmiştir. Dosya kapsamında müdafisi olarak bulunduğum X’in ifadesinde kamu görevlilerine direnmediğini, bıçağı kendi boğazına dayamak suretiyle sadece kendisine tehlike oluşturduğunu, tehlike konusu kesici aleti direnmeden rızasıyla verdiğini dile getirmiştir. Mahkemenizce değerlendirildiğinde görülecektir ki söz konusu direnme neticesinde mağdur taraf bir kamu görevlisi değildir.
Bu kapsamda şüpheli X’in eylemlerinin “Görevi yaptırmamak için direnme” suçunun unsurlarını taşımadığı gereği sübut bulacaktır. Yargıtay 18. Ceza dairesi -2018/2138 E. Sayılı – 2019/12775 Karar numaralı dosyasında da “TCK’nın 265. maddesinde “görevi yaptırmamak için direnme” başlığıyla “seçenekli hareketli” ve “amaçlı bir fiil” olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının “cebir veya tehdit” şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alındığında… Bozmayı gerektirmiş ve sanık X ve katılan X vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.” ilgili kanun maddesi gereğince suç unsurlarının yokluğu halinde hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Müdafisi olduğum X işsiz birisidir. Ailesiyle olan sıkıntıları da göz önünde bulundurulduğunda hakkında karar kılınan konutu terk etmeme suretiyle adli kontrol tedbiri kapsamında geri dönülmesi mümkün görünemeyen mağduriyetler yaşayabilir. Kendisinin mevcut ruhsal bunalımı neticesinde bu tedbir süresince bir geçim kaynağı olmayacağı ayrıca hayatın olağan akışı gereğince de aile fertleriyle ciddi sıkıntılar içerisinde olduğundan kendilerinden yardım alamayacağı gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu durum neticesinde şüpheli X kendi hayatını idame ettiremeyecektir.
Mevcut dosya içeriğine bakıldığında da görüleceği üzere müvekkilimin üzerine atılı suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmamaktadır Bunlar; “cebir” ve “tehdit”dir. Bu iki durumdan birisinin varlığı halinde ancak tutuklama kararı veyahut adli kontrol altına alınması kararı verilebilir. Bu iki halden birinin varlığı halinde dahi adli kontrol kararı verilmesi zorunlu değildir, hakimin takdir yetkisi içerisindedir.
Soruşturmaya konu olayda ne “delilleri karartma tehlikesi” ne de “kaçma şüphesi” bulunmaktadır. Müvekkil sabit ikamet sahibidir ve kaçma gibi bir düşüncesi de olmayıp, kaçacağını gösteren herhangi bir belirti de söz konusu değildir.
Günümüz hukuk sistemlerinde de kesin kanaate veya mahkumiyete yeter delil bulunmaması halinde beraat kararı verilmesi ilkesi kabul edilmiştir. Böyle bir kuralın varlığına sebep; bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun mahkumiyetine tercih edilmesi ve suçluluğu sabit oluncaya kadar sanığın masum sayılmasıdır. O sebepledir ki, kesin hüküm verilene kadar kişi, suçlu değil, şüphelidir. Anayasa’nın 38. Maddesinin 4. Fıkrasında ifade edilen “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılamayacağı güvencesinden şüpheli X de yararlanmalıdır.
Dava konusu olayda CMK 109/3-j maddesi dışında başka bir tedbirle amaca ulaşmak mümkündür. CMK m. 109 ve devamı maddelerde düzenlenen başkaca “adli kontrol” tedbirleri ile ulaşılmak istenilen amaca ulaşmak mümkündür. Somut olayda farklı bir “adli kontrol” ile istenilen tedbir sağlanılabilir.
2-) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Açısından
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunmaması halinde, şüpheli hakkında tutuklama kararı verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. Maddesinde düzenlenen “hürriyet ve güvenlik hakkı”nın ihlali oluşturmaktadır. Kişi özgürlüğünün kamu makamları tarafından keyfi olarak sınırlandırılmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi onaylamamaktadır. Kişi özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli ve vazgeçilmez unsurlarındandır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakacak her türlü önlemin keyfi olarak değil ancak iç hukukun öngördüğü usuller çerçevesinde, yetkili organların kararı ile adil bir şekilde alınması ve uygulanması zorunludur. İç hukukta öngörülen usul kurallarının milli makamlarca ihmal edilmesi halinde Avrupa İnsan hakları mahkemesi denetim yetkisini kullanmakta ve bu eksikliği tespit etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, sanığın kaçma tehlikesi sadece işlediği suçun ve kendisine verilmesi muhtemel cezanın ağırlığıyla haklı çıkarılamaz. Kaçma tehlikesinin var olup olmadığının belirlenmesinde, bütün faktörler ve özellikle, sanığın karakteri, evi, mesleği, malları ve aile çevresine ilişkin bütün bilgiler ve yargılandığı ülkeyle olan bağlarının derecesi de göz önüne alınmalıdır (Şeref Ünal, 1995, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Basımevi, s. 139).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutukluluk süresinin makul olup olmadığının belirlenmesinde, öne sürülen tutuklama gerekçelerinin yeterli ve geçerli olup olmadığı ve tutuklamanın gereksiz yere uzatılıp uzatılmadığı konuları üzerinde durmaktadır. Tutuklamanın gerçekten ihtiyaç olduğu tutuklama kararı veren makam tarafından ortaya konulmazsa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır.
Müvekkilim, sabit ikametgah sahibi olup kaçma durumu da söz konusu değildir. Soruşturma aşamasında daha fazla konutu terk etmemek adli kontrol tedbirine tabi olması telafisi güç zararlara neden olabilir.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah ettiğimiz sebeplerden ötürü; karara süresinde itiraz ediyor CMK 109/3-j maddesi doğrultusunda verilen adli kontrol altına alınması tedbirinin kaldırılmasını ve talebimizin reddi halinde dosyanın Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
MÜDAFİİ