Hırsızlık Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi

Hırsızlık Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi 1

ADANA 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

Gönderilmek Üzere

ADANA 1. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

SORUŞTURMA NO: 

SORGU NO:

ŞÜPHELİ:

MÜDAFİİ:

KONU: Adana 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 16 Sorgu numaralı dosyasında şüpheli hakkında 12 tarihinde vermiş olduğu tutuklama kararına itirazımızdır.

AÇIKLAMALAR

X 1. Sulh Ceza Hakimliği 2018/554 Sorgu sayılı kararıyla müdafisi olduğum hakkında 03.11.2018 tarihinde tutuklanması yönünde karar vermiştir. Verilmiş olan bu tutukluluk kararı hukuka ve ilkelere aykırı olmakla birlikte müvekkilin tutukluluk hali söz konusu somut olay değerlendirildiğinde ağır ve ölçülülük ilkesinin dışında bir tedbirdir. Bu duruma karşı itirazlarımız mevcuttur. Şöyle ki;

Öncelikle belirtmek gerekir ki tutuklama kararı bir ceza değildir ancak uygulanması halinde kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı bir muameledir. Bu yüzden de ancak zorunlu görüldüğü takdirde uygulanmasına başvurulması gerektiği hususu önemlidir. Anayasada da tutuklamanın ancak zorunlu görülen hallerde başvurulması gereken bir muamele olduğu, öncelikli yapılması gerekenin tutuksuz yargılama olduğu, tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin olması ile kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerekir. Fakat mahkemenin ve hâkimlik kararlarının tutuklama için sunmuş olduğu gerekçeler hukuk ilkeleri, Anayasa ve CMK gözetilmeden yapılan klasikleşmiş ifadelerdir.

Tutukluluk, Ceza Muhakemeleri Kanununun 100. Maddesinde gösterilmiş ve hangi hallerde tutukluluk kararının verilebileceği bu maddede gösterilmiştir. Buna göre öncelikle söylemek gerekir ki müvekkilin üzerine atılı suçun maddi ve manevi unsurları oluşmamıştır. Yine müvekkilin kaçma şüphesi bulunmamaktadır. Müvekkil ailesiyle beraber yaşamakta, ailesinin geçimini sağlamak amacıyla çalışmaktadır ve sabit ikametgah sahibidir. Bu sebeple de tutukluluk tedbirinin uygulanması sadece müvekkil şüpheli açısından değil aynı zamanda ailesi açısından da ağır bir tedbir olarak görünmektedir. Müvekkil şüphelinin delilleri karartma ihtimali de bulunmamaktadır. Zira müvekkil üzerine atılı suç ile ilgili delillerin tamamı toplanmıştır. Başkaca toplanacak bir delil de bulunmamaktadır. Müvekkil şüphelinin tanıklar, mağdur veya başkaları üzerinde baskı kurma olasılığı da yoktur.

Tutuklama kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.maddesindeki koşullarla Anayasa’nın 19/3 hükümleri de dikkate alınarak verilmelidir. Bu koşulların şüpheli bakımından oluşmadığı kanısındayız. Tutuklama en son tedbirdir: Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 109’daki adli kontrol kurumunun tutuklamaya göre öncelikle uygulanması gerekir. Mahkeme, öncelikle adli kontrolü uygulamadan tutuklamaya hükmetmemelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de içtihatlarında tutuklamanın en son önlem olarak uygulanması gerektiğinden bahsetmekte; başka bir önlemle tutuklamadan sağlanan yarar sağlanabilecekse, tutuklama yoluna gidilmemesi gerektiğini söylemektedir. Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 100 ise üst temel normlar olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızdan daha sıkı koşullarla tutuklamayı düzenlemiştir. Buna göre bir tutuklamaya karar verebilmek için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular ve ayrıca bir tutuklama nedeni bulunacaktır. Ayrıca, verilecek kararda “ölçülülük” ilkesine uyulacaktır. Bu belirlenirken de işin öneminin, verilmesi beklenilen ceza ve güvenlik tedbiri ile ölçülü olması koşulu kesin olarak aranacaktır. Somut olayda ise başka bir önlemle ya da güvenlik tedbiriyle bir sonuca ulaşılabilmesi mümkünse tutuklamaya karar verilemeyecektir. Söz konusu açıklamalar ışığında, müvekkil hakkında adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi mümkünken tutukluluk kararı verilerek bu tedbirin uygulanması ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır.

Ceza Muhakemeleri Kanununun 101. maddesinde “(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir. (2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir” denilmiştir. Kararı vermiş olan Eskişehir 1. Sulh Ceza Hakimliği ise kararında genel geçer ifadelerden bahsetmiş, hiçbir hukuki ya da fiili nedene yer vermemiştir. Bu nedenle de verilmiş olan bu tutukluluk kararı ölçülülük ilkesine aykırı olmakla birlikte aynı zamanda usulen de eksik ve kanuna aykırıdır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama istemleri ve tutuk halinin devamı kararlarında basmakalıp gerekçeler kullanılmasını sözleşmenin 5/1.c hükmünün ihlali olarak görmektedir.

Somut olayın özellikleri dikkate alındığında ise her ne kadar soruşturmayı yürüten Savcılık ve sorgu sonrası müvekkilin tutukluluğuna karar veren Sulh Ceza Hakimliği müvekkil üzerine atılı suçu Hırsızlık suçu olarak değerlendirse de bu değerlendirme hatalıdır. Müvekkil beraber alkol almış olduğu arkadaşı yönlendirmesi ile yanında bulunmuş ancak suça yönelik bir kastı mevcut değildir. Ayrıca çalındığı iddia edilen motoru bir süre kullanmışlar daha sonrasında ise teslim etmek amacıyla aynı sokakta bırakmışlardır. Hırsızlık suçuna ilişkin olarak da bir kasıt bulunmamaktadır. İlgili suçun TCK md 146’da tanımlı “kullanma hırsızlığı”nı oluşturduğu gözetilmelidir. Ayrıca müvekkil doğmuş olan zararı gidermeyi taahhüt ederek etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemektedir. Dolayısı ile suçun vasfının ve mahiyetinin müvekkil şüpheli lehine değişme ihtimali ağırlıklı halde mevcuttur. İşin önemi de dikkate alındığında tutukluluk tedbiri müvekkil açısından geri dönülemeyecek zararlara yol açacak ve müvekkilin özgürlüğünü kısıtlayacak bir tedbir olarak ortaya çıkacaktır.

Tüm bu açıklamalar ışığında; müvekkil hakkında X 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 03.11.2018 tarih ve 2018/554 Sorgu sayılı kararı ile verilmiş olan tutukluluk kararının Ceza Muhakemeleri Kanununun tutukluluğa ilişkin maddeleri ve somut olayın özellikleri dikkate alındığında kaldırılarak müvekkilin tahliyesi ile ve gerekli görülürse tutukluluk tedbiri yerine diğer bir güvenlik tedbirinin uygulanması gerekmektedir.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz ve izah edilen hususlar göz önüne alınarak; Sayın Hakimliğinizce de ortaya konulabilecek sebeplerle birlikte Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça belirtilen tutuklama şartlarının hiç birinin gerçekleşen somut olayda bulunmadığı göz önünde tutularak, X 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2018/554 Sorgu ve 03.11.2018 günlü müvekkilin tutuklanmasına ilişkin vermiş olduğu kararının kaldırılarak MÜVEKKİLİMİZİN TAHLİYESİNE karar verilmesini, ŞAYET MAHKEME AKSİ KANAATTE İSE ADLİ KONTROL HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASINA KARAR VERİLMESİNİ müvekkilimiz adına vekaleten talep ederiz.

ŞÜPHELİ MÜDAFİİ

Hırsızlık Suçu Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi 2

ADANA 3. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE

Sunulmak Üzere,

ADANA 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE

SORUŞ. NO:

SORGU NO :

TUTUKLULUĞA İTİRAZ EDEN/ŞÜPHELİ :

MÜDAFİİ:

KONU: Usul ve yasaya aykırı olarak tutuklanan müvekkil için tutukluluğun ölçülü bir tedbir olmaması ve yanı sıra mevcut olayda kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin olmaması nedenleriyle, tutukluluk halinin oluşturabileceği mağduriyetler de nazara alınarak; tutuklama kararına itirazımızın sunulması hakkında.

AÇIKLAMALAR VE İTİRAZ NEDENLERİ

1- Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 soruşturma sayılı yazısı ile müvekkilin “Bina içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık ”suçundan CMK 100. Maddesi gereğince tutuklanmasına karar verilmesi talebiyle yapılan sorgu sonucunda Adana 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13 sorgu sayılı kararıyla müvekkilin tutuklanmasına karar verilmiş bulunmaktadır.

2- Mevcut olayda müvekkilin tutuklu olarak yargılanmasını gerektirecek hiçbir neden vaki değilken, oluşa ve yasaya aykırı olarak devam eden tutukluluk halinin kaldırılması ve müvekkilin tahliyesine karar verilmesi gerekmektedir. Şöyle ki:

3- Tutuklama şartlarını düzenleyen CMK’nın 100. maddesine bakıldığında olayda tutuklama şartlarının bulunmadığı çok açık bir şekilde görülecektir. Nitekim müvekkil sabit ikametgâh sahibi olup istenildiği zaman kendisine ulaşılabilecektir.

4- Nitekim dosya muhteviyatına kazandırılan güvenlik kamerası görüntülerine bakıldığında yüzünün büyük bir bölümü görünmeyecek şekilde kapüşon – şapka takmış bir şahıs görünmektedir. Kamera kaydı görüntülerindeki şahsın yüzü net olmadığı gibi şahsın müvekkil olduğunu gösterecek en ufak bir detay da bulunmamaktadır. Dosya kapsamındaki diğer somut deliller de göz önünde bulundurulduğunda açıkça görüleceği üzere dosyada şüpheli müvekkilin savunmasının aksini gösterir hiçbir delil bulunmamaktadır. Müvekkil hakkında en aleyhe yorum yapıldığında bile müvekkilin olaya karışıp karışmadığına ilişkin şüphelerin giderilemediği görülmektedir. Hal bu iken; soruşturma konusu dosyadaki olayın faillerinin başka kişi veya kişiler olduğu açıkça görülmektedir. Müvekkil tutuklanmış olmakla büyük bir mağduriyet ve hak ihlaline uğramış bulunmaktadır.

5- Dünyaya yayılan ve ülkemizi de etkisi altına alan Coronavirüs’ün son zamanlarda cezaevlerine de sıçradığı, binlerce hükümlü ve tutuklunun enfekte olmasıyla koğuşların karantina altına alındığı ve son olarak virüsün genç yaşlı fark etmeksizin insan ölümlerine neden olduğu hususları bir arada değerlendirildiğinde alternatif adli kontrol tedbirlerinin uygulanması yerine doğrudan en ağır tedbir olan tutuklama tedbirinin uygulanması müvekkilin yaşam hakkının göz ardı edildiği anlamına gelmektedir.

6- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tutuklamanın, suçun ciddiyeti ve verilmesi muhtemel cezayla ölçülü olması gerektiğini vurgulamaktadır. Dava konusu fiilin (işin) önemi ve uygulanabilecek ceza veya güvenlik tedbiri dikkate alındığında tutuklama haksızlığa sebep olabilecekse, tutuklamaya karar verilemez. Bunun gibi, tutuklama yerine bir başka ceza muhakemesi önlemiyle amaca ulaşılabilecek olduğunda da tutuklamaya karar verilemez. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Hürriyet ve Güvenlik Hakkı’nı ele alan 5. Maddesi ve Anayasamızın Kişi Hürriyeti Ve Güvenliğini içeren 19. Maddesi esas alınarak olaya bakıldığında müvekkil hakkında verilen tutuklama kararının hak ihlali niteliğinde olabileceği açıkça görülür.

7- Suçlama ile ilgili delillerin toplandığı, müvekkilin kaçma ya da delil karartma şüphesi içinde olabileceğini gösterecek herhangi bir delilin bulunmadığı, isnat edilen suçun Ceza Muhakemeleri Kanununun 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan katalog suçlardan olmadığı, müvekkilin sabit ikametgâh sahibi olduğu, istenildiği zaman herhangi bir çağrı ile hazır edilebileceği açıktır. Dolayısıyla tutuklu olarak yargılanmasını gerektirecek herhangi bir neden vaki olmamıştır. Bunun yanı sıra tutuklamanın en son tedbir mahiyetinde olduğu hususu da göz önünde bulundurulmalıdır.

8- Hal bu iken, müvekkilin üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceği, dosyada mevcut durum bu olunca yapılacak yargılama sonucunda müvekkilin üzerine atılı suçlamadan beraat edeceği açıkça görülmektedir. Bu yönüyle olayda tutuklama için temel şart olarak yasada kabul edilen kuvvetli suç şüphesi olgusunun olayda vücut bulmadığı açıktır.

9- Anılan tüm nedenlerin bir bütün halinde değerlendirilmesi neticesinde, tutukluluğun yasal şartlarının olayda gerçekleşmemesi ve isnat edilen suçun unsurlarının oluşmadığı da dikkate alınarak ağır sonuçlar doğurabilecek tutukluluk halinin kaldırılmasının yasa gereği olduğu görülür. İşbu nedenle öncelikle müvekkilin tahliye edilmesini, sayın mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise bir veya birkaç adli kontrol tedbirine hükmedilmesini talep etme gereği hâsıl olmuştur. Aksi bir düşünceyle hareket edilmesi halinde yasa koyucunun tutuklamaya alternatif olarak düzenlemiş olduğu adli kontrol tedbirlerinin düzenlenmesinde amaçlanan hedeflere uygun hareket edilmeyeceği sonucunu ortaya koyar. Bu bakımdan gelinen aşamada tutuklama gibi ağır bir tedbir yerine alternatif bir adli kontrol kararının olaya daha uygun düşebileceği aşikârdır.

H. NEDENLER: Anayasa, CMK ve sair mevzuat hükümleri.

DELİLLER: Dosya kapsamı ve her türlü yasal delil.

TALEP SONUCU: Gerek yukarıda özetle sunulan temel nedenler gerekse sayın mahkemece talebimizin değerlendirilmesi sırasında resen takdir olunacak sebepler muvacehesinde, müvekkilin usul ve yasaya aykırılığı açık olan tutukluluk halinin, oluşturabileceği mağduriyetler de nazara alınarak değerlendirilerek kaldırılmasını ve müvekkilin tahliyesine karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.

ŞÜPHELİ MÜDAFİİ

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir