Göçmen Kaçakçılığı Tutuklamaya İtiraz Dilekçesi

Tutuklamaya İtiraz Dilekçesi 1

ADANA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

SORUŞTURMA NO :

ŞÜPHELİ :

MÜDAFİİ :

KONU : Tutuklamaya itiraz Hakkında

AÇIKLAMALAR :

1. Müvekkilim … tarihinde … 2 Sulh Ceza Hâkimliği’ nin 20../… sorgu sayılı kararıyla Göçmen kaçakçılığı suçundan tutuklanmıştır.

2. Öncelikle tutukluluğun bir tedbir olduğu düşünüldüğünde olayın oluş şekli ve müvekkilin anlatımları dikkate alındığında somut olay bakımından tutukluluk tedbiri ağır bir tedbir olmuştur.

3. Tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların” bulunması gerekir. Yani, şüpheli veya sanığın suç işlediğini gösterir yüksek derecede kuşku ve büyük olasılığın bulunması durumudur. Dava açmak için ise, CMK. nun 170.maddesine göre, toplanan delillerin, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması halinde davanın açılması mümkündür. Bu durum karşısında tutuklama için, davanın açılmasını gerektiren nedenlerden daha güçlü nedenlerin bulunması istenilmektedir (Kuvvetle Mahkûm olmasını gerektirecek veya Beraat etmeyecek derecede).

4. Bir tutuklamaya karar verebilmek için ‘’kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular – deliller ve bir tutuklama nedeni’’ bulunmalıdır. Ayrıca, verilecek kararda ’’ÖLÇÜLÜLÜK’’ ilkesine uyulacaktır. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez. Günümüzde işlenen suç ile ilgili gayet ölçülü güvenlik tedbirleri uygulanabilmektedir. Örneğin kolluk kuvvetine haftanın belli günleri imza atmak veya ev hapsi gibi… Bu tedbirler somut olay için tutukluluktan çok daha ölçülü tedbirlerdir. Tutuklama ise bir koruma tedbiridir; bir ceza değildir. Ayrıca, tutuklama kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.maddesindeki koşullarla Anayasa’nın 19/3 hükümleri de dikkate alınarak verilmelidir.

5. Kanunda tutuklama nedenlerinin var sayılacağı durumlar açıkça yazılmıştır. Buna göre; şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutuklama tedbirine başvurulabilir. Müvekkilim kendisine sorulan sorulara samimi bir şekilde cevap vermiş ve olayın nasıl gerçekleştiğini anlatmıştır. Müvekkilimin delilleri yok edeceğine, gizleyeceğine veya değiştireceğine veya kaçacağına dair şüphe uyandıran somut olgular da gerçekleşmemiştir.

6. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olaylar bulunması halinde tutuklama kararı verilebilir. Şüpheli veya sanık, tutuklanmaktan ya da ilerde

alacağı cezadan kendisini kurtarmak için, olaydan hemen sonra bulunduğu yeri terk edip gitmiş, izini kaybettirmiş, arandığı halde bulunamamış ise, onun kaçıp saklandığı kabul edilmeli ve tutuklama kararı verilmelidir. Şüpheli veya sanık henüz kaçmamış, ancak kaçacağı şüphesini uyandıran olaylar içindeyse, örneğin, oturduğu yeri değiştirmiş veya pasaport almış ya da araç sağlamaya kalkışmış ise, bu gibi durumlarda, yargıç ya da mahkeme, tutuklama kararı verebilir. Yalnız şüphe yeterli değildir. Şüpheye yol açacak olayların somut emarelerin bulunması şarttır. Ancak söz konusu bu olayda somut böyle bir emare ve delil bulunmamaktadır.

7. Suçun delillerinin korunması amacıyla, tutuklama kararı verilebilir. Doğal olarak bu hususta da maddî bir takım vakıalar aranmalıdır. Yoksa sanığın kanıtlara zarar vereceği soyut düşüncesiyle bu ek koşulun gerçekleştiği kabul edilemez. Şüpheli veya sanığın delilleri yok etme, gizleme veya değiştirmeye çalıştığı hususunda kuvvetli suç şüphesinin oluşması gerekir. Olayımızda böyle bir kuvvetli şüphe ve endişe yer almamaktadır, zira deliller ekseriyetle toplanmıştır.

8. Şüpheli ve ya sanık, olayla ilgili olarak tanıklarla konuşmaya çalışıyor ya da mağdurla görüşme çabalarını gösterir tavırlar sergiliyorsa, baskının varlığını kabul etmek gerekir. Şüpheli ve sanık ile şerikleri arasında kanuna aykırı uzlaşma ve iştiraklerin önlenmesi için de tutuklama kararı verilebilir. Uyuşturucu madde kaçakçısı şüpheli veya sanığın, diğer suç ortaklarıyla telefonda konuşuyor, toplantı yapıyor ya da evine gidip görüşüyorsa onun, suçu ortaklardan birisinin üzerine yükleyerek, kendisini ya da diğerlerini kurtarmak için, uzlaşmaya çalıştığını kabul etmek ve tutuklama kararı vermek gerekir. Ayrıca konuşma ve görüşmelerin gerçekten bu yolda olduğunu belirlemeye ihtiyaç yoktur. Oysaki olayımızda bu hususta da somut bir emare veya izlenim söz konusu olmadığı gibi böyle bir endişe de bulunmamaktadır.

9. Tutuklama bir ceza değil, koruma tedbiridir. Tutuklama kararı vermek, yasada emredici nitelikte değildir. Tutuksuz yargılanma esas, tutuklu yargılanmak ise istisnadır.

10. Ceza Muhakemesinin sağlıklı işleyişi açısından bir koruma tedbiri olarak öngörülen Tutuklama en son seçenek olmalıdır. CMK 109’daki adli kontrol kurumunun tutuklamaya göre öncelikle uygulanması gerekir. Tutuklama en son tedbirdir. Mahkeme, öncelikle adli kontrolü uygulamadan tutuklamaya hükmetmemelidir. AİHM de içtihatlarında tutuklamanın en son önlem olarak uygulanması gerektiğinden bahsetmekte; başka bir önlemle tutuklamadan sağlanan yarar sağlanabilecekse, tutuklama yoluna gidilmemesi gerektiğini söylemektedir.

11. Tutuklama kararı gerekçeli olmalıdır (Any. 141/3, CMK 34). Hâkim, tutuklama kararı verirken, tutuklama sebeplerinin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda olgulara dayanan ayrıntılı gerekçe vermek mecburiyetindedir. Gerekçesiz tutuklama kararı, insan hakları ihlalidir.

12. “Delil durumu”, “şüphelinin kaçma ihtimalinin varlığı”, “şüphelinin delilleri karartma ihtimalinin varlığı”, “henüz bütün delillerin toplanmamış olması”, “tüp dosya kapsamı” gibi ifadeler hiçbir şekilde gerekçe değildir.

13. Tutuklama kararının gerekçesinde kuvvetli suç işleme şüphesinin dayanağı olan olgular gösterilmelidir. İlk tutuklama kararı verilirken, maddi olgu gösterilmemesi hukuka aykırıdır. İtiraz üzerine tutuklama kararını inceleyen makam, bu hukuka aykırılığı gidermelidir. Somut olgu göstermeme şeklindeki hukuka aykırılık, iç hukukta itiraz yolu ile de giderilmediği takdirde, Sözleşmenin 5. maddesine aykırılık oluşur.

14. Tutuklama kararında veya tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda hangi nedenlerden dolayı adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı hususu somut olarak ortaya konulmalıdır. Somut olayımızda hangi nedenlerden dolayı adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı hususu somut olarak ortaya konulmamıştır.

SONUÇ VE TALEP :

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

a. Müvekkilim hakkında verilen tutuklama kararının kaldırılarak TAHLİYESİNE karar verilmesini,

b. Cumhuriyet Başsavcılığınız aksi kanaatte ise, müvekkilimin ADLİ KONTROL TEDBİRLERİ UYGULANMAK SURETİYLE veya uygun görülecek bir KEFALET KARŞILIĞINDA SERBEST BIRAKILMASINA,

c. Cumhuriyet Başsavcılığınız aksi kanaatte ise, dilekçemizin itiraz merciine gönderilmesine,

Karar verilmesini arz ve talep ederiz.

Müdafii

Tutuklamaya İtiraz Dilekçesi 2

ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2021/ Esas Tutuklu

SORUŞTURMA NO :

İTİRAZ EDEN :

MÜDAFİ :

KONU : Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Talebimizden İbarettir.

AÇIKLAMALAR

Müvekkilim suç işlemek amacıyla değil, pandemi sürecinin de olumsuz etkisiyle bir defalığına mahsus kendi işinin yanında para kazanmak amacıyla kabul ettiği yasal bir teklif nedeniyle, nasıl kandırılmaya maruz bırakılıp hataya düşürüldüğü, müvekkilim Adana’da yaşamadığı halde ve diğer şüpheliler Adana’da yaşadığı ve ikamet ettiği halde sırf kendilerini bu dosyadan sıyırmak adına müvekkilimi tanımadıkları halde diğer şüphelilerin, müvekkilimi nasıl bu dosyaya sürüklediklerini aşağıda detaylı bir şekilde anlatacağız;

OLAY GÜNÜ YAŞANANLAR

Müvekkilim; dilekçemizin EK1 evrakında da görüleceği üzere “Adana” adresinde ikamet etmekte olup orada çalışmaktadır. (EK1 İKAMEGAH E DEVLET ÇIKTISI) Müvekkilimin şirketine ait .. plaka sayılı aracın tamirini yaptırmak için İstanbul iline gelmiştir. Müvekkilim şirketine ait aracı ile ilgili işlemleri hallettikten sonra … sahiline doğru hareket etmiştir. Müvekkilim … sahilinde manzarayı izlemek için beklerken yanına birileri gelmiştir. Bu kişiler şu şekildedir;

(Dosyada şüpheli olarak ekli değil, tespit edilememiş, tarafımızca da kim olduğu bilinmemektedir.)

ŞÜPHELİ

( Müvekkilim kendisini tanımamaktadır, polisler tarafından olay yerinde suçu işlerken yakalanmıştır. İsmi tarafımızca bu şekilde öğrenilmiştir.

İSMİNİ BİLMEDİĞİMİZ 2 KİŞİ

(Bu kişiler Devran ve Şüpheli .. ile birlikte idi.

Yukarıda ismini yazdığımız ve kendisini devran şeklinde tanıtan kişi tarafından, yanında bulunan 3 arkadaşını …’e bırakması halinde 150 TL ödeyeceğini söylemiştir. Müvekkilimiz ise bu olağan teklifi kabul ederek; devran isimli şahsı, ismini soruşturma dosyası ile öğrendiği Şüpheli … ve yanlarında bulunan ve ismini bilmediği iki kişiyi taksicilik yapmak suretiyle toplam 150 TL karşılığında …’e bırakmıştır. Müvekkilim bu kişileri tanımamaktadır. Tamamen tesadüf üzerine müvekkilimiz bu kişilerle tanışmıştır. Müvekkilim bu kişileri istedikleri adrese bıraktıktan sonra bu kişilerin yanından ayrılmıştır. Müvekkilim akabinde bir şeyler atıştırıp, … da kaldığı otele geri dönmüştür. Polis tarafından müvekkilime ulaşıldıktan sonra müvekkilim, polisin konum attığı noktaya bizzat kendisi gitmiştir.

TCK’nun 30. maddesi hata hallerini düzenlemektedir. Şöyle ki; “Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz.” yani suçun maddi unsurlarındaki hata kastı ortadan kaldırmaktadır. Müvekkilim iyi niyete dayalı istenilen adrese götürmüş, sonradan oradan ayrılmıştır. Dolayısıyla müvekkilim insanların nereden geldiğini, ne amaçla nereye gitmek istediklerini bilmemektedir. Suçun maddi unsurlarını bilmeyen bir kimsenin kastının varlığı düşünülemez. Bu durumda kanunda da zaten belirtilmiştir. Kasten hareket etmeyen, maddi unsurlarda hataya düşen müvekkilimin, daha önce de herhangi bir suça iştiraki bulunmamaktadır.

Şimdi şüpheli beyanlarına gelecek olursak, olay yerinin şüphelilerden …’ın taşınmazının önünde gerçekleşmesi ve müvekkilimizi tanımadığını söylemesi, şüpheli … ise .. plaka sayılı araç ile yakalandığı halde nasıl çelişkili beyanlarda bulunduğunu aşağıda detaylı anlatacağız

Şüpheli … ifadesinde; .. sayılı yerde bulunan ikamet ettiğini, aynı binanın giriş katında annesinin ve babasının ikamet ettiğini, zaman zaman dairesini sözlü olarak yabancı vatandaşlara kiraladığını ve herhangi bir suret almadığını beyan etmiştir. Özellikle müvekkilimizi tanımadığını beyan etmiştir.”

Şüpheli …; taşınmazını sözlü olarak yabancılara kiralıyor, akabinde taşınmazının bulunduğu adreste evinin önünde … plaka sayılı araç ile TCK 79. Suçu işleniyor fakat şüpheli tarafından bir bilgisi olmadığını iddia etmektedir. Bu durum hayatın olağan akışına aykırıdır. Şüpheli … evinin önünde gerçekleşen suçtan bir haber olmadığı kanaatindeyiz.

Şüpheli … ifadesinde müvekkilimizi tanımadığı kısmı doğrudur, çünkü müvekkilimiz gerçekten tesadüfen bir günlüğüne orada bulunmuş, müvekkilim iyi niyete dayalı istenilen adrese götürmüş, sonradan oradan ayrılmıştır. Şüpheliler yakalandıktan sonra suçlarını perdelemek adına müvekkilimin plakasının ismini verip, polis ekipleri müvekkilime ulaşmıştır. Polis ekipleri müvekkilime ulaştıktan sonra bizzat kendisi polis ekiplerinin yanına gitmiştir. Burada şu sonuca varılmalıdır ki, müvekkilim insanların nereden geldiğini, ne amaçla nereye gitmek istediklerini bilmediği için kast varlığı ortadan kalkmış, maddi olarak hataya düşürülmüştür.

Şüpheli … çelişkili beyanlarına gelecek olursak ifadesinde; “Taşımacılık işi yaptığını, olay tarihinde .. numaralı hattan görüşme yaptığını, kendisini … olarak tanıtan kişinin yönlendirmesi neticesinde yakalandığı yerde bulunduğunu, .. plaka sayılı aracın kendisini karşıladığını, gelen şahsın kamyonunun arka kısmını açması sebebiyle mültecilerin kamyonuna bindiğini beyan etmişti” Şimdi şüpheli … i beyanları baştan aşağı yalan beyanlar içermektedir. Müvekkilimiz şuanda bu şüpheli yüzünden tutuklu bulunmaktadır. Doğruluğu olmayan yalan beyanlarda bulunmuştur. Tüm bu yalan ve çelişkili beyanları aşağıda anlatacağız:

Olay günü … İlçesi .. sayılı yer önünde park halinde bulunan .. plaka sayılı Ford marka kamyonun direksiyonunda şüpheli … bulunmuştur. Müvekkilimiz olay yerinde dahi olmamasına rağmen kendisi suç işlenecek … plakalı araç üzerinde tespit edilmiştir. Müvekkilimiz olay ile bağlantısı olmadığı halde olay yerinde bulunmadığı halde bu şahıs müvekkilime ait aracın plakasını öne sürerek olayla ilgisi olmayan bir kurgu yaratmaya çalışmaktadır.

Bu şahıs tekrardan savcılık soruşturma sürecinde kendisinin kullandığı .. telefon hatta yabancılara aittir. Öncelikle bu yabancılara ait hatlara nasıl ulaşmakta olup, nasıl bilmediğini iddia edip bu telefonlar üzerinden tasarruf yapabilmektedir.

Bu şüpheli şahıs, ismini devran olarak bildiğimiz şahısla müvekkilimin aracına binmiştir. Nasıl olur da bu şahsı tanımadığını iddia etmektedir. …’da ikamet eden kişi, bilmediği bir Türk vatandaşı ve 2 yabancı ile birisinin aracına binmekte ve bu durumu inkar etmektedir. Bu durum olağan akışa aykırıdır. Kaldı ki, müvekkilim istedikleri konuma onları bıraktıktan sonra polis ekipleri tarafından müvekkilime ulaşıldıktan sonra kendi iradesi ile polis konumuna gelmiştir.

Netice olarak, şüphelilerden … ve dosya da yer almayan … isimli şüpheliler birbirlerini çok iyi tanımaktadırlar. Bu bahsettiğimiz şüpheliler …’da ikamet etmekte ve olay günü aynı adreste TCK 79 suçunu uygularken tespit edilmişlerdir. Müvekkilimiz ise, olay yerinde olmadığı halde, şüphelileri tanımadığı halde, şüphelilerden … değil de müvekkilimizi tanımadığını ikrar etmesine rağmen, şüphelilerden …’in kurgusuna kurban gitmiştir. Müvekkilimiz ne bu şahsı ne de diğer şahısları tanımaktadır. Kaldı ki; …’da dahi ikamet etmemektedir.

SUÇUN MADDİ VE MANEVİ UNSURU OLUŞMAMIŞTIR

Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve dosya içeriğine göre; şüphelinin yüklenen suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller dosyamızda mevcut değildir. Söz konusu suç TCK 79. maddesinde düzenlenen Göçmen Kaçakçılığı suçudur. Kanun söz konusu suçun oluşması için özel kast unsurunu aramıştır. Kanunun tanımıyla “maddi menfaat elde etmek amacıyla” ibaresi kullanılmıştır. Nitekim söz konusu suç ile elde edilecek menfaat arasında büyük bir fark vardır.

CMK 100 üst temel normlar olan AİHS ve AY’dan daha sıkı koşullarla tutuklamayı düzenlemiştir. Buna göre, bir tutuklamaya karar verebilmek için “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren SOMUT OLGULAR”ın varlığı gerekmektedir. Ayrıca, verilecek kararda “ÖLÇÜLÜLÜK” ilkesine uyulacaktır. Bu belirlenirken de işin öneminin, verilmesi beklenilen ceza ve güvenlik tedbiri ile ölçülü olması koşulu kesin olarak aranacaktır. Eşdeyişle, somut olayda başka bir önlemle ya da güvenlik tedbiriyle (örneğin adli kontrolle) bir sonuca ulaşılabilmesi mümkünse tutuklamaya karar verilemeyecektir. Mahkeme şüphelinin ifadelerini ve olayın özelliğini yeterince değerlendirmeden bu kanaate varmıştır. Zira müvekkilim ifadesinde polis ekipleri tarafından müvekkilime ulaşıldıktan sonra kendi iradesi ile polis konumuna geldiğini beyan etmiştir. Tüm yaşananları samimi olarak anlatmıştır. KAÇMAYI DÜŞÜNEN BİRİ NEDEN OLAY YERİNE VEYAHUT POLİS EKİPLERİNİN ATTIĞI KONUMA GERİ DÖNSÜN???

Müvekkilimin şirketleri bulunmaktadır. Müvekkilimin tutukluluğunun devam etmesi halinde mesleki faaliyeti son bulacaktır, hem kendisi hem de maddi destekte bulunduğu ailesi mağdur olacaktır. Müvekkilimin eşi doğum yapmak üzeredir. Ailesinin geçimini de müvekkilim sağlamaktadır. Mevcut durumda delillerin yok edilmesi, karartılması, değiştirilmesi ya da gizlenmesi söz konusu değildir. Çünkü şüpheli hakkında tüm deliller adli makamlara intikal etmiştir. Kaldı ki müvekkilimi tutuklamaya sevk ettirecek delil de bulunmamaktadır.

CMK m.100/2-b de tutuklama koşulu olarak belirtilen şüpheli veya sanığın davranışları:

“Delileri yok etme, gizleme veya değiştirme; tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturma şartları dosyamızda söz konusu değildir.”

Müvekkilim hakkında yargılama sonunda mahkumiyet kararı verilse bile isnat edilen suçun vasfinin değişmesi ihtimali çok yüksektir. Yargılamanın muhtemel sonuçlarını göz önüne aldığımızda tutukluluk hali çok ağır bir tedbirdir. Kişinin Özgürlük ve Güvenlik hakkı hem anayasa (m.19) hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce (m.5) teminat altına alınan temel haklardandır. Tutuklama işlemleri bir tedbir niteliğindedir, tutuklama koşulları yok ise tutuklama şüpheliye verilen bir ceza olarak kabul edilmektedir.

Nitekim CMK md. 100, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilmez hükmünü taşımaktadır. Bu açıdan şüpheli bakımından tutuklamaya ilişkin koşullar oluşmamıştır. Ayrıca, tutuklama kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.maddesindeki koşullarla Anayasa’nın 19/3 hükümleri de dikkate alınarak verilmelidir.

TUTUKLAMA EN SON TEDBİRDİR:

“CMK 109’daki ADLI KONTROL kurumunun tutuklamaya göre öncelikle uygulanması gerekir. Tutuklama en son tedbirdir. Mahkeme, öncelikle adli kontrolü uygulamadan tutuklamaya hükmetmemelidir.”

“AİHM ve AYM’de içtihadlarında tutuklamanın en son önlem olarak uygulanması gerektiğinden, tutuklama kararının ÖLÇÜLÜLÜK ilkesine uygun olmasI gerektiğinden bahsetmekte; başka bir önlem ile tutuklamadan sağlanan yarar elde edilebilecekse, tutuklama yoluna gidilmemesi gerektiğini ifade etmektedir.

” Haksız bir yere bir insanın bir gün bile içerde kalmasının bedelini hiçbir devlet hazinesi ödeyemez ” sözü bugünün çağdaş ceza hukukunun temel felsefesini oluşturmaktadır. Günümüzün evrensel İnsan Hakları kriterlerine göre de bir insan için en temel yaşamsal unsur herşeyden önce adalet kavramının egemen olduğu bir ortamda yaşamasıdır. Bunun hissedilmediği ortamda ise adaletsizlik duygusunun egemen olacağı kaçınılmazdır.

Müvekkilimizin bu dosyadan beraat alacağına inancımız tamamdır. Müvekkilim ivedilikle tutukluluk halinin kaldırılmaması halinde geriye dönülmez hataya sebebiyet verilmiş olacaktır. Müvekkillim hiçbir suça iştirak etmemiştir. Bahse konu şu işlememiştir. MÜVEKKİLİM ŞÜPHELİLERDEN BİRİ TARAFINDAN KURGU BİR DURUMA MAĞDUR EDİLMİŞTİR. Müvekkilimin ikametgahı sabit, soruşturmaya yardımcı olmasına rağmen EV HAPSİ uygulanmamış, tutuklama kararı verilmiştir. Dosyadaki deliller göz önüne alındığında ADLİ KONTROL TEDBİRİ uygulanmalıdır.

HUKUKİ NEDENLER : TCK, CMK Ve her türlü yasal delil

SONUÇ ve İSTEM : Belittiğimiz nedenler ve mahkemenin kendiliğinden takdir edeceği nedenlerle;

1-) Şüpheli hakkındaki tutuklama kararının İTİRAZEN KALDIRILMASINI ve şüphelinin tutuksuz yargılanmasına karar verilmesini,

2-) Mahkeme aksi görüşte ise, tutuklama kararının CMK 109 vd hükümleri gereğince “ADLİ KONTROLE” çevrilmesini;

Şüpheli müdafii olarak saygılarımla talep ederim.

MÜDAFİİ

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir