Ceza Hukukunun Temel İlkeleri Nelerdir?
Bireylerin temel haklarına müdahalede bulunan çağdaş ceza hukuku sistemlerinde bu hakları güvence altına almak için bir takım ilkeler benimsenmiştir. Bunların başlıcaları;
- İnsancıllık ilkesi,
- Kusur ilkesi,
- Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi,
- Kanun önünde eşitlik ilkesi,
- Orantılılık ilkesidir.
İnsanilik İlkesi
Suç işleyen kişiler hakkında cezanın insani olması gerekir. Bu ilke hem yargılamanın yapılması hem de cezanın türü ve yerine getirilmesi sırasında aranmalıdır.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz. Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz ( Anayasa m. 17). Anayasal bu ilkenin sonucu olarak ceza hukukunda beden bütünlüğüne zarar veren; hadım etme, kol kesme, katıksız hapis gibi cezalar yer almaz. Anayasada çerçevesi çizilen bu ilke ile cezaların insani olması hedeflenmiştir.
Çağdaş ceza hukukunun benimsediği bu ilkenin bir sonucu olarak yeni Ceza Kanunumuzda ömür boyu belli haklardan mahrumiyet uygulamasına son verilmiştir.(TCK m.53).
Ömür boyu belli hakları kullanmaktan mahrum bırakma sona ermiştir. Fakat görev sırasında din mtM hizmetlerini kötüye kullanan kamu görevlileri, ömür boyu din hizmetlerinde görev almaktan yasaklanabilir (TCK m. 219/2). Bu madde yeni Ceza Yasasının sistematiğine uymamaktadır.
Çağdaş ceza hukukunun önemli ilkelerinden olan bu ilke ile kişiler arasında ceza yasalarının uygulanması açısından ayrımcılık yapmanın önüne geçilmeye çalışılır. Herkes yasalar karşısında eşittir.
Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında; ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz ( Anayasa m. 10, TCK m. 3).
Çağdaş ceza hukuklarına göre; fiilin ağırlığıyla verilen ceza arasında bir oran bulunmalıdır. Ağır fiile ağır ceza, hafif fiile hafif ceza verilmelidir. Ceza ile fiilin ağırlığı arasındaki oranı tartarak cezanın miktarını takdir etme hakkı kanun koyucudadır.
Bu ilke kapsamında Ceza Kanunu suç işleyen kişiye işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunmasını emretmiştir(TCK m.3/1).
Kanunilik İlkesi
Kanunsuz suç ve ceza olmaz (kanunilik) ilkesi çağdaş ceza hukukunun önemli ilkelerinden biridir. Bu ilkenin benimsenmesi, kişilerin keyfi olarak cezalandırılması ihtimalini ortadan kaldırır. Hâkim, yasada suç tanımında gösterilen unsurları taşımayan bir eylemi suç sayamaz ve yasada gösterilmeyen bir cezaya hükmedemez. Bireyler ise, bu ilke dolayısıyla, suç teşkil eden eylemlerin ve bunlara öngörülen cezaların neler olduğunu önceden öğrenme, buna göre davranma olanağını elde ederler. (Anayasa m.38, AİHS m.11).
Ceza Kanunumuza göre; “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz” (TCK m.2/1).
Ceza Kanunu, hem suçlarda hem de güvenlik tedbirlerinde kanunilik ilkesini benimsemiştir.
Örnek: Zina fiili Türk Ceza Kanununda yer almadığı için suç olarak değerlendirilemez. Tüzel kişilere iznin iptali ve müsadere güvenlik tedbiri uygulanabilir (TCK m. 60). Kanunda düzenleme olmadığı için tüzel kişilere başka bir güvenlik tedbirinin veya ceza yaptırımının uygulanması mümkün değildir.
Ceza normunun yaratılması konusunda hukuk sistemlerinin kabul ettiği temelde iki sistem mevcuttur. Bunlar biçimsel kanunilik ilkesi ve öze ilişkin kanunilik ilkesidir.
Biçimsel kanunilik ilkesinde fiilin cezalandırılması ve güvenlik tedbiri uygulanabilmesi için kanunda açıkça düzenleme olması gerekir. Öze ilişkin kanunilik ilkesinde ise fiilin cezalandırılabilmesi için anti sosyal olması yeterlidir. Türk Ceza Kanunu biçimsel kanunilik ilkesini benimsemiştir. Biçimsel kanunilik ilkesine göre; anti sosyal olsalar bile kanunun açıkça suç saymadığı fiiller cezalandırılmaz. Kanunun açıkça suç saydığı hareketler, sosyal yönden tehlikeli olmasalar bile cezalandırılır. Fiile suç olma özelliğini veren, kanunun açıkça fiili düzenlemiş olması ve kanunun fiil için tespit ettiği müeyyidenin cezai nitelik taşımasıdır. Biçimsel kanunilik ilkesi, hâkimlerin keyfiliğini önlemeye hizmet eder. Fakat anti sosyal bazı fiiller cezasız kalırlar. Çoğunlukla suçluların bu ilke ile korunduğu düşünülür.
Öze ilişkin kanunilik ilkesi; biçimsel kanunilik ilkesinin aksine, kanunda açıkça suç olarak öngörülmemiş olsalar bile, anti sosyal fiillerin suç sayılmaları ve bu tür fiillere amaca uygun cezaların uygulanmasını gerektirir.
Bu ilkeden çıkan sonuçlar; kanun tarafından açıkça suç haline getirilmiş olmasalar bile sosyal yönden tehlikeli olan hareketler cezalandırılabilir. Kanun tarafından suç sayılsalar bile sosyal yönden tehlikeli olmayan hareketler cezalandırılmayan hareketlerdir. Fiile suç olma özelliğini veren onun sosyal tehlikeliliğidir.
Öze ilişkin kanunilik ilkesi anti sosyal bir fiili kanunda olmasa bile cezalandırılabildiği için daha iyi sosyal savunma sağlamaktadır. Fakat yargıcın keyfiliğini önleme konusunda yetersiz kalmaktadır.
Kanunilik İlkesinin Sonuçları
Türk hukuk sisteminde kanunilik ilkesinin kabulü; suç ve cezanın yasa ile konulmasını, suç ve cezanın açıkça ve belirli şekilde düzenlenmiş olmasını, kıyasın yasaklanmasını, aleyhteki ceza yasalarının geriye etkili olmamasını gerektirir.
Suç ve Cezanın Kanunla Konulması
Yasallık ilkesi suçların, bunlara uygulanacak cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yasalarla belirlenmesini gerektirir. Yasa TBMM tarafından belirtilen şekillerde çıkartılabilir(Anayasa m. 87).
Uluslararası sözleşmeler TBMM tarafından uygun bulma kanunu ile kabul edildiğinde kanun hükmünde sayıldıklarından uluslararası sözleşmeler ile de suç, ceza ve güvenlik tedbirleri yaratmak mümkündür.
Suç ve ceza ancak yasa ile konulabileceğinden, örf ve adet kuralları doğrudan bir fiilin suç sayılması veya suç olmaktan çıkması sonucunu doğurmaz. Fakat hâkim yasa metnini yorumlarken örf, adet ve kurallarından faydalanabilir. Suç ve cezalarda yorum yasak değildir. Maddi ceza hukukunda yasak olan kıyastır.
Hâkim o yörede hangi sözlerin “hakaret” sayılabileceği yönünde yorum yaparken örf, adet ve ahlak kuralından faydalanabilir.
İdarenin çıkarmış olduğu tüzük, yönetmelik, sirküler gibi düzenleyici işlemler ile suç ve ceza yaratılamaz (TCK m. 2/2).
Anayasa mahkemesi kararları ve içtihadı birleştirme kararları bağlayıcıdır. Anayasa mahkemesi veya içtihadı birleştirme kararları ile doğrudan suç ve ceza yaratılamaz. Fakat içtihadı birleştirme kararları ceza normunu açıklayan, yerine göre tamamlayan kurallardır. Bu nedenle ceza normunun doğrudan kaynağıdır. Anayasa mahkemesinin iptal kararları da ceza normunun doğrudan kaynakları arasında yer alır[4].
Bakanlar Kurulunun TBMM’ den aldığı yetki kanunu ile çıkardığı kanun hükmünde kararname ile suç ve ceza yaratılması mümkün değildir. (Any m.91/1).
Suçta ve Cezada Belirlilik/Açıklık
Kanunilik ilkesi suçta ve cezada belirliliği gerektirir. Suçun unsurları, suç karşılığında verilecek ceza, ağırla- tıcı nedenler, güvenlik tedbirleri yasada açıkça belirlenmiş olmalıdır. Aksi takdirde yapılan hareketin suç oluşturup oluşturmadığı tereddüde yol açar.
Suçta ve cezada belirlilik hem suçun unsurlarının hem de suç karşılığında öngörülen cezanın yasada açık, seçik ve herkesçe anlaşılabilir bir biçimde belirtilmesini gerektirir. Gerçekleşen fiil ceza normunda yer alan kurala tıpa tıp benzemelidir.
Ceza hukukunda, suçlar ceza normları ile düzenlenmiştir. Cezai nitelikteki her bir kanun hükmüne “ceza normu” adı verilmektedir.
Suç ve ceza yaratan ceza normları; kural (unsur) ve müeyyideden(yaptırımdan) oluşur. Kural, belirli bir davranışta bulunma emridir. Belirli bir davranışı yapma veya yapmama emridir. Müeyyide ise kuralın ihlalini izleyen hukuki sonuçtur.
Zilyedin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Yukarıda verilen hırsızlık suçunda kural “zilyedin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak maksadıyla almak” müeyyide ise “bir yıldan üç yıla kadar hapis” cezasıdır.
Yukarıda düzenlenmiş hırsızlık suçunda olduğu gibi ceza normunda hem kuralın hem de yaptırımın tartışmaya yer vermeyecek biçimde açıkça düzenlenmiş olması gerekir.
Ceza hukukunda her suç bir ceza normu ile yaratılmıştır. Ceza normu, bir takım özellikler taşır. Öncelikle ceza normu emredicidir. Emredici olan bu ceza normuna uyulması zorunludur. Norma aykırı insan davranışı gerçekleşirse yaptırımlar devreye girer. Ceza normları tekelcidir. Ancak yasama organı tarafından yaratılabilir. Ceza normları açık seçik olmalıdır. Kişilerin hangi fiillerin suç oluşturduğunu önceden bilme imkanına sahip olabilmeleri için açık seçik kanunla düzenlenmiş olması gerekir. Normun açık seçik olması hakimin keyfi davranmasını da engeller.
Kural ve yaptırımdan oluşan bir ceza normunda kuralın ihlalini çoğu zaman bir müeyyide takip eder. Ceza normları çoğunlukla bu şekilde düzenlenmiştir. Yukarıda hırsızlık fiiline ilişkin düzenleme bu şekilde bir ceza normudur. Bu tip ceza normlarına tam veya eksiksiz ceza normları denir.
Kural ve müeyyide her zaman tek bir normda düzenlenmiş olmayabilir. Eğer bir normun kural ve müeyyidesi başka başka yerlerde düzenlenmişse bu tür normlara eksik veya tam olmayan ceza normları denir.
Kıyas (Benzetme) Yasağı
Kıyas, yasada açıkça yazılı olmayan bir eylemi, yasada suç olarak gösterilen bir eyleme benzeterek cezalandırmak demektir. Buna olanak tanımak kanunilik ilkesi ile bağdaşmaz. Maddi ceza hukukunda yani suçları ve cezaları düzenleyen normlarda kıyas kabul edilmemiştir.
Kanunun ikinci maddesi, “kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinde kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamazhükmünü getirmiştir.
Kıyas: Kanunda öngörülen durumlar veya genel ilkelerden elde edilen sonuçları kanunda öngörülmeyen durumlara benzetip, akıl yürüterek sonuca ulaşma işlemidir. Kıyas bir başka açıdan olanı olmayana benzeterek boşluk doldurmadır.
Yorum: Mevcut bir hükmü hakimin değerlendirmesi, somut olay açısından hükmün anlamının ortaya çıkarılmasıdır.
Ceza hukukunda kıyas yasaktır. Kıyas, normun içinde olmayanı norma dahil etmektir. Kelimenin anlamının dışına çıkmaktır. Ceza hukukunda yorum veya yorumda genişe kaçmak yasak değildir. Yasak olan kıyastır. Somut fiili, soyut kuralın içine aktarırken ceza hâkimi yorum yapabilir. Hatta bunu yapmak zorundadır. Hakim yorumu yaparken genişe kaçabilir. Fakat kanunda yer alan kelimenin anlamının dışına çıktığı an veya farklı bir anlam yüklediği an kıyas yapmış olur.
“Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir fe yıla kadar hapis cezası verilir” (TCK m.120).
Birinin bavulunu, çantasını, cebini, arama kararı olmaksızın arayan kamu görevlisine norma aykırı tipik davranıştan ceza verilir. Hakim tipik fiili soyut kuralın içine aktarırken yorum yapabilir. Olayı yorumlayan hakim “çanta, bavul eşyadır”. “Cepte yapılan arama ise üstte icra edilmiştir”. Bu nedenle norma aykırı davranış gerçekleşmiştir, yorumunu yapabilir. Fakat birinin evinde yapılan arama için madde hükmü uygulanamaz. Konut, eşya sayılmaz. Konut yerleşmek amacıyla bulunulan yerdir. Konutta yapılan arama için madde hükmünü uygulayan hakim “eşya” kelimesinin anlamının dışına çıktığı için kıyas yapmış olur. Konutta arama kararı olmaksızın yapılan arama “konut dokunulmazlığını ihlal” suçunu oluşturur (TCK m. 116/1,119/1 -e).
Kanunun suç ve ceza içeren hükümlerinde kıyas yasaktır. Fakat suç ve ceza içermeyen hükümler yönünden kıyas yapılması mümkündür. Örneğin usul hükümlerinde kural olarak kıyas yapılabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuz yurt içi mesafe suçlarında yetkili mahkemenin neresi olduğu konusunda düzenleme yapmamıştır. Böyle bir durumda hareketin gerçekleştiği yargı çevresinde veya neticenin gerçekleştiği yargı çevresinde yargılama yapılabilir. Doktrin bu konuda Türk Ceza Kanunu sekizinci maddede yer alan düzenlemeyi kıyasen kullanarak hareketin veya neticenin gerçekleştiği yer mahkemesinin yetkili olduğunu söyler.
Aleyhte Yasanın Geriye Etkili Olmaması
Ceza kanunları yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşmiş fiillere uygulanır. İhdas edilmiş yeni bir ceza normu asla geçmişte işlenmiş fiillere uygulanmaz. Ancak sonradan yürürlüğe giren norm, önceden var olan normu failin lehine değiştirmişse, sonraki lehe kanun geçmişe yürür.
Bu ilke “kanunun zaman bakımından uygulanması” konusu içerisinde ayrıntılı olarak anlatılacaktır.
Sonuç olarak;
Ceza hukuku toplum yapısının şekillenmesinde yegane etkendir. İçerisinde sosyoloji ve psikoloji gibi derin disiplinleri barındırır. Ceza hukuku ilkelerinin toplumda uygulanmaması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmek iyi bir ceza avukatının yüklenebileceği bir iştir.