Ağır Ceza Temyiz Dilekçesi

Ağır ceza temyiz dilekçesi örneği, temyiz dilekçesi nereye verilir?

Temyiz dilekçesi genellikle avukatlar tarafından hazırlanıp ilgili mahkemeye gönderilir. Ceza davalarında disiplin ve kararlılık mühimdir. Zira temyiz dilekçesinin süresinin kaçırılması telafisi güç hak ve yaşam kesiti kaybına yol açacaktır. Bu nedenle güvendiğiniz ve dosyanızı sıkı takip edebilecek bir ceza avukatı ile yola çıkmanız gerekir.

Ağır Ceza Temyiz Dilekçesi 1

YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİNE

Gönderilmek Üzere

ADANA AĞIR CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO   :

KARAR NO  :

TEMYİZ EDEN SANIK:

MÜDAFİİ:

DAVACI:

KATILAN:

VEKİLİ:

KONU: Adana Ağır Ceza Mahkeme’sinin 12 Esas, 13 Tarih ve 14 Karar sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması talebimize havi dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR

Yerel mahkeme tarafından “Her ne kadar sanıklar kaçak araç girişi nedeniyle takip ettikleri şahısların mağdurun işlettiği kafeye girdiklerini gördüklerini, içeri girdiklerinde bu şahısların kürek ve bıçaklarla kendilerine saldırdıklarını, kendilerinin kimseyi darp etmediklerini ileri sürerek suçlamayı reddetmiş iseler de, mağdur …in aşamalardaki beyanlarında sanık …’ın kürekle şiddetli bir şekilde alnına vurduğunu, yere düştüğünde diğer şahısların da kendisine vurduklarını beyan etmiş ve … tarihli teşhis tutanağı içeriğine göre sanık …’ı kendisini darp eden şahıslardan biri olarak teşhis etmiş olması, yukarıda özetlenen uzmanlık raporunda olay yerinde bulunan küreğin ağız kısmından alınan kan örneğinin mağdurun DNA yapısı ile uyumlu olduğunun belirtilmesi, delil durumu ve bütün dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların inkâra yönelik beyanlarının yalnızca suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, tespit edilen gerçeklik ile örtüşmediği anlaşılmış ve savunmalarına itibar edilmemiştir.” şeklinde gerekçelendirilmek suretiyle müvekkil sanık hakkında neticeten 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hüküm kurulmuştur. İşbu karar ile müvekkilime ceza verilmesinin hukuki hiçbir dayanağı bulunmadığından anılan kararın bozulması gerekmektedir. Şöyle ki:

1- Teşhis İşlemi Hukuka Aykırı Olup Delil Niteliği Taşımamaktadır. Karar Aşamasında Delil olarak Değerlendirilmesi ve Hükme Esas Alınması Hukuka Aykırıdır.

Teşhisin kanunda düzenlenmiş olmasının ardından, bu düzenlemelere uygun olarak gerçekleştirilen teşhis işlemleri sonucu elde edilen delillerin ceza yargılamasında kullanılabilmesi ve hükme esas teşkil etmesi, işlemin belirtilen şartlara ve usule uyularak gerçekleştirilmesini gerektirir. Aksi takdirde hukuka aykırı elde edilmiş bir delil söz konusu olacak ve bu işlemler sonucu elde edilen deliller de CMK m. 217/2’de yer alan “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” ve Anayasa m. 38/6’da yer alan “ Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükümleri kapsamında yasak delil olarak değerlendirilerek ceza muhakemesinde kullanılamayacaktır.

PVSK Ek m.6/9’da teşhise ancak zorunlu olması halinde başvurulması düzenlenmiştir. Zira  tanık, mağdur veya suçtan zarar gören, çeşitli sebeplerle yalan tanıklık yapabilir, gerçeğe aykırı beyanda bulunabilir. Bilimsel delillerin somut olması ve yanılma payının çok daha düşük olması sebebiyle DNA incelemesi ve parmak izi araştırmaları gibi yöntemlere öncelikle başvurulması, ancak bunun mümkün olmadığı hallerde teşhis yapılması mümkündür. Olayda kürek üzerinden olası şüphelileri gösterebilecek DNA örnekleri yahut parmak izi alınmamış olup doğrudan teşhisle delil elde edilmesi hukuka aykırıdır.

Teşhis, kimlik tespit etme amacına yönelik bir işlem olup olayda olduğu şekilde zaten tanınan bir şüpheli bakımından tespit yapmak suretiyle delil elde etme yoluna gidilmesinin bir mantığı olmadığı gibi müştekiye polis memurları arasından müvekkil teşhis ettirilmeye çalışılmıştır. Müşteki, Sanık ….’i zaten tanımaktadır. Tanınan birinin teşhis ettirilmesi yoluyla delil üretilmeye çalışılmasının kabulü mümkün değildir.

Yukarıda açıklanan sebeplerle yapılan teşhisin delil olarak kabul edilip hükme esas alınması hukuka aykırıdır.

2- Yargılama Sürecinde Masumiyet Karinesine ve Bu Karinenin Bir Uzantısı Olan “Şüpheden Sanık Yararlanır” İlkesine Aykırı Hareket Edilmiştir.

Bu hususta; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin 2. Fıkrası ile varlığı kabul edilen ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında da benimsenen, ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir.

Buna göre bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için o kimsenin söz konusu suçu işlediğinin yüzde yüz oranında ispatlanmış olması gerekir. Bu noktada ortaya çıkacak yüzde bir oranındaki şüphe dahi sanığın beraatına karar verilmesini gerektirir. Zira basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi ancak ve ancak bu şüphenin tamamen yenilmesi ile sona erecektir. Bu ilkenin temeli masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması düşüncesinin daha üstün tutulması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. 

Dolayısıyla, ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan maddi gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Zira ihtimali düşüncelerden aleyhe sonuçlar çıkarılamaz.

Yerel mahkemenin verdiği mahkumiyet kararına dayanak olarak kullandığı delillerin çoğu …’un zarar gördüğünü ispatlar nitelikte olup bu zararın müvekkil sanık …. tarafından verildiğine ilişkin ele alınan deliller yalnızca müşteki beyanları ile hukuka aykırı olarak elde edilen teşhis işleminden ibarettir. Bu halde müvekkil sanığın suç konusu fiili işlediğinin kabulü mümkün değildir. Zira olayda yaklaşık 20 kişinin bulunduğu bir arbede söz konusudur. Bu denli büyük bir kargaşanın içinde, suça ilişkin eylemi gerçekleştirenin müvekkil sanık olduğuna ilişkin somut bir veri bulunmadığından kesin ve açık bir ispattan söz edilemeyecektir.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda ortada müvekkilin suçlanması için basit şüpheden öteye gidemeyen iddialar olmasına rağmen müvekkil asılsız olarak suçlanmıştır. İşbu nedenle “Şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ihlal edilmiştir.

3- Müvekkilin Suç Konusu Fiili Gerçekleştirdiğinin Kabulü Halinde Haksız Tahrik Hükümlerinden Yararlandırılması Gerekirken Gerekçeli Kararda Bu Tartışmaya Yer Dahi Verilmemiştir.

Müvekkil, olay yerine gitmesi ile birlikte müştekilerin saldırılarına maruz kalmış, olay yerinde yaklaşık 20 kişinin dahil olduğu bir toplu kavga yaşanmıştır. Tüm sanıklar olay yerinde müştekinin ve yanındakilerin elinde bıçak olduğunu beyan etmişlerdir. Müştekinin kendi çocukları da dahil olmak üzere aşamalarda dinlenen tanıklar, müvekkilin müştekiye kürekle vurduğunu görmediğini beyan etmişlerdir. Kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkilin suç konusu fiili işlediğinin baz alındığı takdirde dahi cezanın belirlenmesi sırasında yerel mahkemenin, olayda onca kişinin dahil olduğu bir arbedenin söz konusu olmasından bahisle, haksız tahrik hükümlerini uygulaması gerekmektedir. Buna karşın  “sanıkların cezalarından başkaca indirime yer olmadığına” şeklinde bir gerekçe gösterilerek haksız tahrik hükümlerine ilişkin değerlendirme dahi yapılmamıştır.

NETİCE VE TALEP: Yukarıda etraflıca açıkladığımız nedenlerle gerek yerleşik Yargıtay içtihatları ve gerekse dosyadaki delil durumu ve daireniz tarafından gözetilecek gerekçeler uyarınca yerel mahkemenin kararının temyizen incelenerek BOZULMASINA karar verilmesini, vekâleten talep ederiz.

Sanık Vekili

Ağır Ceza Temyiz Dilekçesi 2

YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere;

ADANA 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO :

TEMYİZ EDEN SANIK :

VEKİLİ :

KATILAN :

VEKİLİ :

T. KONUSU : Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 12 sayılı ilamının bozulması istemiyle gerekçeli temyiz dilekçemizin sunulmasıdır.

AÇIKLAMALAR

Adana 2. Ağır ceza mahkemesinin 12 tarihli 13 esas 14 karar sayılı ilamında müvekkil aleyhine “Sanık üzerine atılı bulunan mağdura yönelik birden fazla kişiyle gece vakti silahla yağma suçunu işlediği toplanan delillerle sabit olduğundan 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına” dair karar verilmiştir. İşbu karar yetersiz araştırma ve inceleme neticesinde verilmiş olup hukuk ve usule aykırıdır. Şöyle ki;

Müvekkil taşerondur. Ahmet ise akrabası olup yanında işçi olarak çalışmaktadır. Yaklaşık 7-8 yıldır müştekinin işlerini yapmaktadır. Aralarında samimi bir dostluk ve iş ilişkisi vardır. Zaman zaman aralarında para ve senet olayları daha önceki zamanlarda da olmuştur. Müvekkil alacaklarının birikmesi üzerine toplu olarak karşılığında bir ev almak üzere müşteki ile anlaşmışlardır. Ancak aradan uzun yıllar geçmesine rağmen müştekinin ev vermeye yanaşmaması ve müvekkilimizin alacaklarını da ödememesi nedeniyle müvekkilimizi mali yönden sıkıştırmıştır. Yanında çalıştırdığı İdil gibi kişilere borçlanmıştır. Müştekinin müvekkilimizi alacakları için sıkıştırması üzerine Hasan’ın kendisinin de şahit olması için müşteki ile görüşmesine şahit olmasını istemiştir.

Müvekkilimizin müşteki ile görüşmesi sonucu müşteki kendisine akşam görüşelim demiştir. Müştekinin dediği saatte müvekkil müştekiyi evinin yakınındaki marketin önünden tek başına almış müştekinin isteği üzerine müştekinin inşaatına gitmişlerdir. Burada karşılıklı konuşma üzerine alacağın 400.000,00 TL olduğu konusunda anlaşmışlar ve müşteki emanete alınan 400.000,00 TL’lik senedi gönül rızası ile imzalamış ve müvekkilimize vermiştir. Daha sonra müştekiyi evine bırakmış ve öpüşerek ayrılmışlardır. Bu hususlar etraftaki işyerine ait kamera kayıtlarında mevcuttur. Ayrıca müşteki de beyanlarında kendisini eve bıraktığını ve elini öptüğünü kabul etmiş ancak kendisini affetmesi için eline kapandığını –minareyi çalan kılıfını hazırlar misali– diye ifade etmiştir. Ancak hayatın olağan akışında yağma suçunun veya herhangi bir suçun faili, suçun hemen ardından mağdura yalvarmaz, affetmesini istemez. Aksine suçtan kalan delilleri karartmaya, yok etmeye çalışır.

Ancak müvekkilimiz suç işlemediği içindir ki işlediği iddia edilen suç konusu senedi arabasında unutmuştur.

Kuşkudan sanık yararlanır

Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.

Tüm bu ilkeler göz önünde bulundurularak sayın yerel mahkeme toplanan delilleri ve tüm dosyayı, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin bozma ilamı kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; toplanan deliller, sanıkların savunmaları, katılanın beyanı, tanıkların ifadeleri ve tüm dosya kapsamı birlikte ele alınarak değerlendirilmiş olup her ne kadar katılan, sanıkların silah zoruyla senet imzalatmak suretiyle kendisini yağmaladıklarını iddia etmişse de; müvekkil sanık “aralarındaki alacak borç ilişkisi nedeniyle katılanın rızası ile senedi imzalayarak sanığa verdiği” şeklindeki beyanları sayın yerel mahkemece haklı görülmüş 12 tarihli 13 Esas ve 14 Karar sayılı ilamında “aksini ispatlayacak her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı” gerekçesiyle müvekkil sanığın beraatine karar vermiştir. Verilen bu karar hukuka uygundur.

Müsnet suçu kesinlikle kabul etmiyoruz. Müşteki, müvekkile olan borcunu ev verme vaadiyle yıllarca vermemiş bunun karşılığında vermiş olduğu senedi de yine ödememek için müvekkile iftira atarak sebepsiz yere bu davanın açılmasına neden olmuştur. Hem devlet makam ve mercilerini boş yere meşgul etmiş hem de borcunu yine ödemekten kurtulmuştur.

Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 12 tarihli 13 Esas ve 14 karar sayılı ilamında; “Dosya kapsamında bulunan tüm delillerden uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde; mahkememizin 12 tarih ve 13 Esas 14 Karar sayılı ilamında belirttiğimiz gerekçeye ek olarak belirtilmesi gereken hususlar şunlardır: dosya kapsamında bulunan 15 tarihli üçlü bilirkişi raporunun “esasa dair incelemelerim” kısmında değinildiği üzere a) dosyaya sunulan sigorta hizmet listesi ve 4A hizmet dökümlerinin incelenmesinde Adalet İnş. Tic. Ltd. Şti.’nin 2015 Şubat ayı hizmet listesinde firmada (şirkette) çalışan 24 sigortalının görüldüğü, 2014 Ocak ayı hizmet listesinde çalışan sayısının 11 olduğu ve 2018 Eylül ayında 4 sigortalı çalışan personelin olduğu,

-Adalet İnş. Ltd. Şti.’nde çalışan personellere ait sigorta hizmet dökümlerinin aşağıya tablo halinde düzenlendiği, (sunulan evraka göre işe giriş veya işten çıkış tarihlerinin birçoğunun belli olmadığı) kısımlarına bakıldığında Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma ilamında değindiği hususlarda tacir sayılan limited şirketinin kayıtlarının eksik olduğu, birbirini teyit etmediği ayrıca şekli yargılama yapan 6100 sayılı HMK’nın 222. maddesinde sayılan hususlarda eksik bilgi içeren ticari defter ve kayıtlarının müştekinin lehine delil olarak sayılmaması gereklidir.

Çünkü yukarıda bahsettiğimiz HMK’nın 222. maddesindeki gibi şartları taşımayan hizmet döküm kayıtlarının (işe giriş-çıkış hususunda) eksikliğini geçerli bir delil saymayan bir hukuk düzeninin, maddi gerçeği araştırdığı, ‘in dubio pro reo’ ilkesi gibi bir evrensel hukuk ilkesini benimsediği, kabul ettiği düşünülecek olursa katılanın sunduğu delilleri de sanıkların cezalandırılması için kanuni dayanak almaması evleviyetle gereklidir. Tüm bu sebeplerle kayıtların bir çoğunun belli olmadığı belgelerin sanıkların cezalandırılması için dayanak teşkil etmeyeceğinden hareketle yukarıda esas ve karar numarası verilen gerekçemiz ve bu gerekçeye inzimam eden direnme gerekçemiz, in dubio pro reo ilkesi doğrultusunda Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin bozma ilamına direnilmesi kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.” şeklinde muhalefet şerhi konulmuştur. Açıklanan tüm bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı işbu kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmekteyiz.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan ve sayın mahkemenizin re’sen nazara alacağı diğer nedenlerle; hukuka aykırı olan yerel mahkeme kararının incelenerek BOZULMASINA karar verilmesi için gereğinin yapılmasını vekaleten arz ve talep ederiz.

Temyiz Eden Sanık Müdafii

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir