Karar Düzeltme Dilekçesi Örneği

Karar Düzeltme Dilekçesi Örneği -1-


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere

İZMİR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

Dosya No:

KARAR DÜZELTME TALEBİNDE BULUNAN DAVALI:

VEKİLİ: Adana İncekaş Hukuk Bürosu – Av. Saim İncekaş

DAVACI:

VEKİLİ:

KONU: Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021 sayılı kararının onanmasına ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2021 sayılı kararının düzeltilmesi talebimizi havi karar düzeltme dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR:

Yerel Mahkeme, 15 sayılı kararı ile davacının 180 m2’lik arsasının tek başına kiraya verilebilir bir mülk olmadığı, bu nedenle intifadan men koşulu aranması gerektiği karşısında, intifadan men koşulunun gerçekleşmediğinden bahisle davanın reddine karar vermiştir.

Yerel Mahkemenin işbu kararı davacı tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin sayılı kararı ile Yerel Mahkemenin kararı oybirliği ile onanmıştır.

Yerel Mahkeme tarafından verilen hüküm karar düzeltme sınırının altında olmasına rağmen davacı vekili tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup Yargıtay 3. Hukuk 12 sayılı kararı ile karar düzeltme sınırının altında olmakla kesinleşmiş bulunan karar hakkında hatalı olarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme kararı karar düzeltme sınırının çok altında olduğundan dolayı temyiz incelemesi neticesinde Yerel Mahkeme kararı kesinleşmesine ve Yargıtay ilamında “karar düzeltme yolu açık olmak üzere” ibaresi yer almamasına rağmen dolayısıyla kesinleşmiş bir karar ile ilgili davacı tarafından başvurulan karar düzeltme yolunda Yerel Mahkeme kararının bozulması açıkça hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Buna rağmen Yerel Mahkeme tarafından Yargıtay kararı ile hatalı olarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Yerel Mahkemenin işbu kararı hem tarafımızca hem de davacı tarafça temyiz edilmiş olup karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 13 sayılı kararıyla bozulmuştur.

Yerel Mahkemenin 12 sayılı kararı ile Yargıtay bozma ilamına uyulmuş ve bu kapsamda davanın kabulüne karar verilmiş olup Yerel Mahkeme’nin işbu kararı da tarafımızca temyiz edilmiştir. Ancak Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 14 sayılı kararı ile Yerel Mahkemenin kararı onanmıştır. Yargıtay’ın işbu ilamına karşı tarafımızca karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup işbu talebimiz Yargıtay 12 sayılı kararı ile Yerel Mahkeme kararının karar düzeltme sınırının altında olduğundan bahisle reddedilmiştir. Yani davacının karar düzeltme yoluna başvurmasında dikkate alınmayan karar düzeltme yoluna başvurma sınırı tarafımızca karar düzeltme yoluna başvurulması neticesinde bu kez tarafımıza karşı dikkate alınmıştır. BURADA ASIL TALEBİMİZ İKİ TARAFA AYNI HUKUKUN UYGULANMAMASI BOYUTUNDA GERÇEKLEŞEN HUKUKSUZLUĞUN GİDERİLMESİDİR.

Davacının, karar düzeltme sınırının oldukça altında olmasına rağmen karar düzeltme yoluna başvurması ve bunun neticesinde Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 11 sayılı kararı ile Yerel Mahkeme kararının bozulması nedeniyle açık bir hukuka aykırılığın bulunduğu izahtan varestedir. Bunun yanında Yerel Mahkemede yapılan yargılamada intifadan men koşulunun da gerçekleşmediği izahtan varestedir. Davacı tarafın müvekkile kullanma ile ilgili muvafakatinin bulunmadığına ilişkin herhangi bir bildirimi bulunmadığı gibi dava konusu paylı mülkiyete tabi taşınmaz üzerindeki dükkan müvekkil tarafından inşa edilmiş olup bu husus davacı tarafından da kabul edilmiştir. Davacının 108 m2’lik arsasının da tek başına kiraya verilebilir bir mülk olmadığı, çevrede bu tarz ve çok daha büyük bir çok boş arsa olduğu, tanık beyanları ve keşif sırasında açıkça görülmüştür. İntifadan men koşulunun aranması gerektiği sabittir. Hal böyle iken ispatlanmayan bu koşul nedeniyle davanın reddi hukuka uygundur. Dolayısıyla davacının, dükkanın inşasında herhangi bir katkısı olmaması karşısında dükkan üzerinden gelen gelir bakımından ecrimisil hesabı yapılamayacağı da izahtan varestedir.

SAYILAN NEDENLERLE, YARGITAYDAN ONANARAK DÖNEN VE KARAR DÜZELTME SINIRININ ALTINDA OLMASI NEDENİYLE KESİNLEŞMİŞ BULUNAN KARARA RAĞMEN, DAVACININ KARAR DÜZELTME BAŞVURUSUNUN KABULÜ KARŞISINDA, TARAFIMIZIN KARAR DÜZELTME TALEBİNİN İSE SINIRIN ALTINDA OLMASINDAN BAHİSLE REDDEDİLMESİ KARŞISINDA, BU KEZ AYNI HUKUKUN İKİ TARAFA DA UYGULANMASI TALEBİYLE VE YUKARIDA SAYILAN SEBEPLERLE KARAR DÜZELTME TALEBİNDE BULUNMA ZORUNLULUĞU DOĞMUŞTUR.

NETİCE VE TALEP: Yukarıda arz ve izah olunan sebeplerle ve tetkikiniz esnasında ortaya çıkacak sair sebeplerle, Adana 1. Asliye Hukuk 12 sayılı kararının onanmasına ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 14 sayılı kararının DÜZELTİLMESİNE ve Adana 1. Asliye Mahkemesinin 12 sayılı kararının BOZULMASINA karar verilmesini saygılarımızla bilvekale arz ve talep ederiz.

Karar Düzeltme Talebinde Bulunan

Davalı Vekili

Karar Düzeltme Dilekçesi Örneği -2-


YARGITAY İLGİLİ HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA

Sunulmak Üzere

ADANA SULH HUKUK MAHKEMESİNE

ESAS NO:

KARAR NO:

KARAR DÜZELTME TALEBİNDE BLUNAN DAVALI:

VEKİLİ: Adana İncekaş Hukuk Bürosu Avukatları

DAVACI:

VEKİLİ:

KONU: Yargıtay ilgili hukuk dairesince verilen 21 sayılı 21 tarihli onama kararının düzeltilerek Adana Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 11 tarihli esas ve karar numarası yazılı ilamın bozulması istemine ilişkindir.

AÇIKLAMALARIMIZ:

1) Müvekkilim Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesince12 Esas ve 13 Karar numaralı dosya ile görülen davada haksız bulunmuştur.

2) Bu hükmün temyizi üzerine Yargıtay ilgili Hukuk Dairesince 12 Esas ve 13 Karar no’lu kararı ile temyiz nedenlerimizi yerinde görmeyerek, temyiz isteminin reddi ile Yerel Mahkemenin kararının onanmasına karar vermiştir.

3) Kararın esasında etkisi olan iddia ve itirazlar karşılanmamış olup, Yerel Mahkemece anılan kararı ve Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinin bu kararı onaması usul ve yasaya aykırı olup büyük bir adaletsizlik yaratmaktadır. .

4) Müvekkilim temyiz dilekçesinde de belirttiğimiz gibi boş bir taahhütnameye imza atmıştır. Bu durumda tahliye taahhütnamesinin geçerli olması için şart koşulan serbest irade şartı gerçekleşmemiştir. Konut ihtiyacı olan müvekkilimin zor durumda olması nedeniyle serbest iradesine dayanmayan ve imzalanması için önüne konulan bir taahhütname söz konusudur. Bu suretle verilen tahliye taahhütnamesi mutlak şekilde geçersizdir. Bu hususlar temyiz dilekçemizde anılmasına rağmen serbest iradeye dayanmayan tahliye taahhütnamesinin geçersizliği göz ardı edilerek karar verilmiştir. Söz konusu taahhütnamenin geçerliliğinin kabulü kanımızca yanlış bir onama kararının tesisine neden olmuştur. Dolayısıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki 440 maddenin 4. fıkrası gereğince de kanuna ve usule aykırı bu kararın düzeltilmesi zorunluluğu hasıl olmuştur.

5) Ayrıca müvekkilim 01.02.2008 tarihinden itibaren bir yıllık kira sözleşmesine karşılık tahliye tarihi 01.03.2013 olan tahliye taahhütnamesi imzalatılarak zor durumda bırakılmıştır.

Yukarıda açıkladığımız taleplerle itirazlarımız karşılanmayarak yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan verilen ilk derece mahkemesinin kararını düzelterek bozulmasını talep ediyoruz.

SONUÇ: Yukarıda arz ve izah edilen ve saygıdeğer yüksek mahkememizce de resen nazara alınacak sebeplerle karar düzeltme talebimizin kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın düzeltilerek bozulmasına karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.

DAVALI VEKİLİ

Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana – Boşanma ve Ceza Avukatı

Karar Düzeltme Talebi Dilekçesi 3

YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİNE

Gönderilmek Üzere

ADANA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

DOSYA NO :

KARAR DÜZELTME İSTEYEN DAVACI-KARŞI DAVALILAR :

VEKİLİ :

DAVALI-KARŞI DAVACILAR:

VEKİLİ :

DÜZELTİLMESİ İSTENEN KARAR :

TEBLİĞ TARİHİ :

KONU : Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 15 tarihli onama kararına karşı karar düzeltme talebidir.

AÇIKLAMALAR :

Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davada Adana Asliye Ticaret Mahkemesi 2021 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Akabinde karar davalı-karşı davacılar tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/ E.,2017/ K. Sayılı ilamı yerel mahkemenin kararı müvekkiller aleyhine bozulmuştur. Daha sonra Adana Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/Esas,2020/Karar sayılı kararı ile bozma ilamına uyarak, davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir. Yerel mahkeme kararı müvekkiller tarafından temyiz edilmiş olup; Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 15 tarihli kararı ile onanmıştır.

Yerel mahkemece (Adana Asliye Ticaret Mahkemesi) asıl davanın kabulüne ilişkin karar usul ve yasaya uygun bir karar iken davalı-karşı davacıların gerçeği yansıtmayan temyiz başvurusu neticesinde Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda yerel mahkemenin( .. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/ Esas,2020/Karar sayılı kararı) verdiği ve Yargıtay’ca onanan karar eksik araştırma ve inceleme sonucu alınmıştır. Bu onama kararının hukuka aykırı olduğu kanaatinde olmakla birlikte süresi içinde karar düzeltme yoluna başvuruyoruz.

Dairenizce taraflar arasında düzenlenen ihtilaf konusu sözleşmenin .maddesi hatalı bir şekilde davalı-karşı davacılar lehine yorumlanarak onama kararı verilmiştir. Sözleşmenin ve ek sözleşmenin diğer maddeleri değerlendirme konusu yapılmayarak dikkate alınmamıştır.Bu karar hukuka ve hakkaniyete aykırıdır.

Davacı-karşı davalı, yargılama devam ederken vefat etmiş olup; bu durum davacı-karşı davalı vekilinin 5 temyiz dilekçesinde belirtilmiş olmasına rağmen taraflara süre verilerek vefat edenin veraset ilamının çıkartılması ve mirasçılarının belirlenmesi, dosyaya dahil edilmesi için yetki ve süre verilmemiştir. Bu haliyle taraf teşkili sağlanmadığından verilen karar usule ve yasaya aykırıdır.

Sonuç olarak dosya münderecatına alınan birden fazla çelişkili bilirkişi raporları, taraflar arasında düzenlenen dava konusu sözleşmenin ve ilgili maddesinin ve ilgili sözleşme maddelerinin Yargıtay’ca hatalı değerlendirilmesi, dosyadaki davacı-karşı davalının yargılama aşamasında vefat etmesi ancak mirasçılarının dosyaya dahil edilmemesi nedenleri karşısında onama kararının düzeltilerek kaldırılmasını ve yerel mahkeme kararının bozulmasını talep etme zorunluluğu hasıl olmuştur.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığımız nedenler dikkate alınarak;

Karar düzeltme istemimizin kabulüne,

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 15 tarihli kararının düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini vekaleten talep ederiz.

Karar Düzeltme Talebinde Bulunan

Davacı-Karşı Davalılar Vekili

Karar Düzeltme Dilekçesi (Ceza) 4

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI SAYIN MAKAMINA,

Gönderilmek Üzere

T.C. ADANA 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE,

İNFAZIN DURDURULMASI TALEPLİDİR.

DOSYA NO:

KARAR NO:

KARAR DÜZELTME TALEP EDEN HÜKÜMLÜ :

MÜDAFİİ :

KONU: Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 12 tarih, 13 Esas, 14 Karar sayılı ilamında hükme esas olabilecek itirazların cevapsız bırakılması ve Yargıtay’ın vermiş olduğu kararın hatalı olması nedeniyle düzeltilmesi yoluyla bozulma talebine havidir.

AÇIKLAMALAR:

1- Müvekkilim hakkında, Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas, 13 Karar ve 14 tarihli ilamı ile aleyhine mahkumiyet hükmü kurulmuştur.

Müvekkilim hakkında;

A- Sanık hakkında bina içinden hırsızlık suçunun sabit olması ve temel cezanın alt sınırından uzaklaşılmasını gerektirir bir hususun bulunmaması nedeniyle 6545 sayılı yasa ile değişik 5237 Sayılı TCK. nun 141 maddesi delaletiyle 142/2-h maddesi gereğince takdiren 5 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığın eylemini gece vakti işlemiş olduğu sabit olmakla 6545 sayılı yasa ile değişik 5237 sayılı TCK.143 maddesi gereğince cezasında yarı oranında artırım yapılarak 7 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA;

Sanığın eylemini zincirleme suç kapsamında gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmakla sanığa verilen cezadan TCK nın 43. maddesi gereğince 1/4 oranında artırım yapılarak NETİCETEN 8 YIL 16 AY HAPİS 15 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA;

Sanık hakkında TCK.62 maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına;

B- Sanığın üzerine atılı sabit olan konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 5237 Sayılı TCK’nın 116/1 delaletiyle TCK’nın 116/4 maddesi gereğince takdiren 1 Yıl Hapis Cezası ile Cezalandırılmasına,

Sanığın eylemini birden fazla kişi ile birlikte gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmakla TCK 119/1-c maddesi gereğince cezasında bir kat artırım yapılarak 2 Yıl Hapis Cezası ile Cezalandırılmasına;

Sanığın eylemini zincirleme suç kapsamında gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmakla sanığa verilen cezadan TCK’nın 43. maddesi gereğince 1/4 oranında artırım yapılarak NETİCETEN 2 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA;

Sanık hakkında TCK.62 maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına;

C- Sanığın üzerine atılı sabit olan mala zarar verme suçundan 5237 Sayılı TCK’nın 151/1 maddesi gereğince takdiren 120 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA;

Sanığın eylemini zincirleme suç kapsamında gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmakla sanığa verilen cezadan TCK’nın 43. maddesi gereğince 1/4 oranında artırım yapılarak NETİCETEN 150 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA;

Sanığın duruşmadaki saygın tutumu lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek TCK’ nun 62/1 maddesi gereğince cezasından takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak 150 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,

Sanığa verilen Adli para cezasının sanığın kişiliğine sosyal ve ekonomik durumuna göre 5237 Sayılı TCK. nın 52/2 maddesi gereğince beher günü takdiren 20 TL den hesap edilerek NETİCETEN 3000,00 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, …” şeklinde karar verilmiş,

Neticede YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ’NİN …. tarih, …. ESAS VE …… Karar sayılı ilamı ile kararın ONANMASINA, karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.

2- Müvekkilim ise halen Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda; hükümlü olarak verilen cezalarının infazını yerine getirmektedir.

3- Ancak Müvekkil aleyhine tesis edilen mahkumiyet kararı incelendiğinde, kararın usul ve yasaya aykırı bir mahkumiyet kararı olduğu, KARARIN MUTLAKA DÜZELTİLMESİ ve eksik hususların giderilerek, lehe olan delillerin de dikkate nazara alınarak hukuka uygun nitelikte bir karar verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Kararın Düzeltilmesi Talebimizle birlikte, mutlaka infazın ertelenmesi veya durdurulması ve mağduriyetin oluşmaması gerektiğinden bu hususa ilişkin de aciliyetle karar verilmesi gerektiği inancındayız.

4- Çünkü mevcut usul ve yasaya aykırı Yerel Mahkeme Kararına karşı müvekkilim temyiz kanun yoluna başvurmuş ise de söz konusu karar hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın ve hiçbir gerekçe belirtilmeksizin reddedilerek onanmıştır.

KARARIN DÜZELTİLMESİ TALEBİMİZE İLİKŞİN SEBEPLER;

1- Müvekkilim isnat olunan suçları işlemediğinden işbu olağanüstü kanun yoluna başvurulması için tarafımızdan talep de bulunmuştur.

2- Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere;

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi

Madde 308 – (1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.

(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.

(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” Demektedir.

Bu nedenle, bahse konu …….2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. Esas, ….. Karar ve ….. tarihli müvekkil aleyhine verilen usul ve yasaya aykırılık teşkil eden ilamına ve yine aynı kararın onanması nedeniyle Yargıtay tarafından verilen karara karşı; Anayasanın 36. maddesince verilen hak çerçevesinde aşağıda sıraladağımız nedenler ışığında; infazın durdurulmasını ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi gereğince itirazen kararın düzeltilmesini talep etmekteyiz. Şöyle ki ;

3- Müvekkil aleyhine haksız ve hukuka aykırı olarak mahkumiyet tesisi yoluna gidilen olayda hukuka kesin aykırılık teşkil eden ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. Madde uyarınca kararın itirazen düzeltilmesini gerektiren hususlar şöyledir;

A- Müvekkilim hakkında başlatılan soruşturmada, henüz Müvekkilime ulaşılmadan, MÜVEKKİLİMİN İFADESİ ALINMADAN, 11 tarihinde Görevli Polisler tarafından SSÇ yakalanmış ve buna ilişkin olarak 14 tarih ve saat 15:30’da Araştırma Tespit ve Yakalama Tutanağı düzenlenmiştir. Ancak işbu tutanak usul ve yasaya aykırı olup, bu tutanak ile başlayan soruşturma işlemleri de yasak ifade kapsamında hukuka aykırı delil niteliğinde olup, hak ihlallerine sebebiyet vermiştir. Bu nedenle hükme de esas alınmaması gereken bir belge niteliğindedir. Yani soruşturmanın en başında yapılan işlemler tüm dosyayı hukuka aykırı delillerle verilen usul ve yasaya aykırı bir karar haline getirmiştir. İşbu hukuka aykırı işlem de Müvekkilim aleyhine bir delil olarak kullanılmıştır. Şöyle ki;

Söz konusu tutanaktan anlaşılacağı üzere, dosya kapsamında SSÇ yani şüpheli olan birinin hem de çocuk olan birinin görüşme adı altında apaçık hukuka aykırı ifadesinin alınması, kendisine müdafii atanmadan çocuk şubeye teslim edilmeden bu şekilde aleyhinde ve yine Müvekkilim aleyhinde beyanda bulundurulması Ceza Hukuku Kapsamında usule aykırıdır.

Usul olmadan esas olmayacağı sabit olması nedeniyle usul ile başlayan hukuka aykırı işlemlerinde kabul edilmesi ve bu hususların müvekkilimin aleyhine kullanılması CEZA HUKUKUNA, CEZA HUKUKUNUN İLKELERİNE, YASALARA, CEZA HUKUKUNUN RUHUNA, ÇOCUK KORUMA KANUNUNA, ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRI OLDUĞUNDAN, Müvekkilim aleyhinde kullanılmış olması Müvekkilimin tüm haklarını da ihlal etmiştir. Ancak soruşturma ve kovuşturma ve istinaf mercii tarafından işbu hususlar hiçbir şekilde dile getirilmemiş resen araştırma ve hukuka uygun delillerle soruşturma ve kovuşturmanın yürütülmesi ilkeleri ihlal ve göz ardı edilmiştir. Kolluğa talimat verirken, gerek soruşturma makamı olarak gerekse kovuşturma makamı olarak, haklara dikkat ederek ve gerekli özenin sağlanması ile ve GEREK ŞÜPHELİ GEREKSE DE SSÇ HAKLARI KORUNARAK İŞLEM YAPILMASININ SAĞLANMASI GEREKECEĞİ İZAHTAN VARESTEDİR.

Bu nedenle bugüne dek göz önünde bulundurulmayan işbu belgenin hukuka aykırı olması ve bu belge sonrası yapılan tüm işlemlerinde zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir mantığı ile hukuka aykırı olması nedeniyle mutlak bir kararın düzeltilmesini gerektiren bir sebep olduğu aşikardır.

Yıllarda geçse eğer eksik ve usul ve yasaya aykırı bir yargılama yapılmış ise bunu hukuka uygun şekilde yapmak düzeltmek yine Sayın Mahkemelerin elindedir.

Bu sebeple mutlaka dikkate alınmasını ve Müvekkilimi mağdur eden işbu belgenin kararın düzeltilmesi noktasında göz önünde bulundurulmasını talep etmekteyiz.

EK 1: Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas ve 13 Karar sayılı dava dosyasına konu; 11.12.2014 tarih ve saat 15:30’da Araştırma Tespit ve Yakalama Tutanağı,

B- Yine dosya kapsamında, …. 1. Asliye Ceza Mahkemes’nin …. Esas ve ….. Karar sayılı dava dosyasının içinde bulunan, aynı dosyaya da itirazımıza konu olan 16.12.2014 tarihinde düzenlenen YAKALAMA VE GÜVENLİK ÜST ARAMA TUTANAĞI’da tıpkı, …. 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. Esas ve ….. karar sayılı dosyasına konu 11.12.2014 tarih ve saat 15:30’da düzenlenen Araştırma Tespit ve Yakalama Tutanağı gibi hukuka aykırı olarak düzenlenmiştir.

Müvekkilim işbu tutanak ile Görevli Polisler tarafından yapılan uygulama neticesinde faili firar olarak aranması nedeniyle yakalanmış, bu işleme ilişkin olarak bahse konu tutanak tutulmuş, Ancak işbu tutanak incelendiğinde, hukuka aykırı olduğu ve yine hukuka aykırı bir delil olarak kararda kullanıldığı görülmektedir.

İşbu tutanak ile, Müvekkilime hakları hatırlatılmadan, suç ve suç türlerinin birden fazla olduğu ve henüz tam olarak hangi suç ile isnat olacağı dahi tam olarak belli olmadan, şüpheli olarak hakları hatırlatılmadan, özellikle Müdafii hakkından yararlandırılmadan (bu hususta hiçbir şerh düşmeden), “… Şahısla yapılan ön mülakatta, … denilmek suretiyle HUKUKA AYKIRI OLARAK APAÇIK MÜVEKKİLİMİN İFADESİ ALINMIŞTIR.

BU BELGE İLE MAHKUMİYET HÜKMÜ KURULMASI USUL VE YASAYA AYKIRIDIR. BU BELGE DAVA DERDEST İKEN GEREK YEREL MAHKEME GEREKSE DE İSTİNAF MERCİİNCE DİKKATE ALINMAMIŞ VE BU HALİYLE MÜVEKKİLİMİN SAVUNMA HAKKI, ADİL YARGILANMA HAKKI, MÜDAFİİNDEN YARARLANMA HAKKI, HAK ARAMA HÜRRİYETİ, OBJEKTİF YASALARA UYGUN YARGILANMA HAKKI, ALEYHİNDE DELİL BİLDİRMEME HAKKI, ALEYHİNDE BEYANDA BULUNMAYA ZORLANMAMA HAKKI, SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLKESİ GEREĞİ TÜM HAKLARI İHLALİNE SEBEBİYET VERMİŞTİR.

İŞBU BELGE HUKUKA AYKIRI DELİL OLUP, KESİNLİKLE HÜKME ESAS ALINAMAYACAK NİTELİKTE BİR BELGE OLDUĞUNDAN, MUTLAKA KARARIN BU BELGE DOSYADAN ÇIKARTILARAK YAPILACAK BİR İNCELEME İLE NETİCELENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ İZAHTAN VARESTEDİR.

AYRICA TUTANAK İNCELENDİĞİNDE MÜVEKKİLİMİN HUKUKA AYKIRI OLARAK ŞÜPHELİ SIFATIYLA İFADESİ ALINMAMIŞ, ŞÜPHELİ OLMASINA RAĞMEN BİLGİSİNE BAŞVURULMUŞ VE HAKLARI HATIRLATILMADIĞI GİBİ MÜVEKKİLİME YAKALAMA BASKISI ALTINDA ALEYHİNDE BEYANDA BULUNDURULMUŞ, ÜSTELİK BİRDEN FAZLA KONUDA BEYANI ALINMIŞTIR. BU SEBEPLE SADECE BU DOSYA İÇİN DEĞİL DİĞER DOSYALAR İÇİNDE İŞBU TUTANAK, HUKUKA AYKIRI DELİL OLUP, MÜVEKKİLİN TÜM HAKLARINI İHLAL ETTİĞİNDEN RESEN DİKKATE ALINMASI GEREKMEKTEDİR.

EK 2: Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 esas ve 13 karar sayılı dosyasına konu, 16.12.2014 TARİH VE SAAT 00:30’DA DÜZENLENEN YAKALAMA VE GÜVENLİK ÜST ARAMA TUTANAĞI

C- YİNE DOSYA İNCELENDİĞİNDE, Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas ve 13 Esas sayılı dava dosyalarının da içinde bulunan, 16.12.2014 TARİH VE SAAT 07:30’DA DÜZENLENEN ŞÜPHELİ İFADE TUTANAĞI İNCELENDİĞİNDE MÜVEKKİLİM MÜDAFİ HAKKINDAN YARARLANMA HAKKI KULLANDIRILMADIĞI, TUTANAĞININ 2. SAYFASINDA EN ALT KISIMDA MÜDAFİİ (TALEP ETMEDİ) DİYE YER AÇILDIĞI ANCAK MÜVEKKİLİN İMZASININ BULUNMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR.

BU HALİYLE MÜVEKKİLİMİN MÜDAFİDEN YARARLANMA HAKKI İHLAL EDİLDİĞİ GİBİ, SÖZ KONUSU İFADE TUTANAĞI DA YİNE HUKUKA AYKIRI BİR DELİLDEN ÖTE DEĞİLDİR. NİTEKİM BU BELGEDEN DE İFADENİN GÖZALTI VE İFADE ALINMA SAATİ GÖZÖNÜNDE BULUNDURULDUĞUNDA YİNE ALEYHE BEYANDA BULUNMAYA ZORLANDIĞI, YORMA USULÜ İLE SAATLER SONRA İFADESİNİN ALINDIĞI, HAKLARININ İHLAL EDİLDİĞİ SABİTTİR.

BUNA BAĞLI OLARAK YAPILAN SORUŞTURMA VE YARGILAMANIN DA HUKUKA AYKIRI OLDUĞU AÇIKTIR. BU NEDENLE KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR. BU BELGELERLE HÜKÜM DE KURULAMAYACAĞI İZAHTAN VARESTEDİR. ÇÜNKÜ ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ DE ZEHİRLİDİR. YİNE BU BELGEDE HUKUKA AYKIRI OLDUĞUNDAN DOSYADAN ÇIKARTILMASI HUKUKA UYGUN OLARAK MÜVEKKİLİMİN İFADESİ ALINIP DOSYADA BİR KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ SABİTTİR. AYRICA MÜVEKKİLİMİN SAVCILIK HUZURUNDA ALINAN İFADESİNDE DE MÜDAFİDEN YARARLANMAK İSTEYİP İSTEMEDİĞİNİ AÇIKÇA GÖSTERİR BİR BEYAN VE İMZASININ BULUNMADIĞI DA SABİTTİR.

EK 2: 16.12.2014 TARİH VE SAAT 07:30’DA DÜZENLENEN ŞÜPHELİ İFADE TUTANAĞI VE 16.12.2014 TARİHLİ SAVCILIK HUZURUNDA DÜZENLENEN SORGULAMA TUTANAĞI

KISACA SOMUT OLAYDA; ifade alma işlemlerinde müvekkilimin üzerine atılı eylem ile ilgili ifade işlemlerinde Müdafiden yararlanma hakkı ihlal edilmiş, yasak yöntemlerle ifade alma yoluna gidilmiş, alınan ifadede de hukuka uygun olarak şüpheli sıfatıyla işlemler yapılmamış, şüpheli olmasına rağmen önce mülakat adı altında bilgisine başvurulmuş, ikarara sebebiyet verilmiş, müdafiden yararlanma hakkı ihlal edilerek alınan ifade 5271 sayılı CMK’ nın 148. maddenin 1. 3. ve 4. fıkralarına açıkça aykırılık teşkil etmiştir.

Müvekkilim hakkında yapılan soruşturma çerçevesinde soruşturma makamınca müvekkilimin kollukta alınan ifadesinde ve Savcılık makamı huzurunda alınan ifadesinde müdafi hazır bulunmaması hususu gözden kaçmış ve bu şekilde iddianame düzenlenmesi de, Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan Savunma ve Müdafiden Yararlandırma Hakkının ihlaline sebebiyet verilmiştir. 5271 sayılı CMK’ nın 160/2 maddesince müvekkilim yararına Maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi adil bir yargılama yapılabilmesi adına şüphelinin lehine ve aleyhine olan deliller toplanmamış, şüpheli müvekkilimin hakları korunmamıştır.

Müvekkilimizin savunma hakkının ve müdafiden yararlanma haklarının ihlal edildiği iddiamız ile ilgili olarak ;

4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:“Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:”1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, görülmesini isteme hakkına sahiptir.

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafin yardımından yararlanmak, eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;”

Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeger, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır. İddiaya karsı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).

Savunma hakkının sağladığı güvenceler, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70). Müdafi, şüpheli veya sanığın ceza yargılamasında savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmaktadır. Şüpheli veya sanığın müdafi aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma olanağına sahip olduğu hâllerde görev yapan müdafi, ihtiyari müdafi; görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2011/10-182, K.2011/204, 11/1/2011).

Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı bakımından başka bir önemi, suç isnadı altında olan kişinin bu haktan yararlandırılması yönünden devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğunun kabul edilmesidir. Anayasa’nın 36. maddesine göre suç isnadı altında bulunan kişinin ekonomik durumunun elverişli olmaması veya ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gerekli görülmesi hâlinde resen atanacak bir müdafinin yardımından yararlandırılması da gerekir. Dava konusunun karmaşıklığı ve isnadın ağırlığıyla bağlantılı olarak suçlamanın ciddiliği değerlendirilerek ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için suç isnadı altındaki kişiye müdafi atanması gerekebilir (Yusuf Karakuş ve diğerleri,§ 75). Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Ali gül Alkaya ve diğerleri (GK), B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 135; Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).

İddia ve taleplerimize konu ettiğimiz bu hukuka aykırılıklara ilişkin A.İ.H.M, AYM, Yar.C.G.K ve Yargıtay Emsal Kararlarını dilekçe ekinde takdirlerinize sunuyoruz.

Ceza muhakemesinin temel amacı maddi gerçeğin araştırılması olup, maddi gerçeğin araştırılması her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilemez. Bir başka ifade ile maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla faile insanlık onuru ile bağdaşmayacak herhangi bir işlem gerçekleştirilemez. Örneğin işkenceye tabi tutulamaz, iradesi başka suretle sakatlanamaz. Burada üzerinde duracağımız husus ifade ve sorguda yasak usullerdir. İfade ve sorguda yasak usuller Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde gereğince şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki yasak usuller ile ifade edilmek istenen hukuka aykırı delilden farklı olup, yasak usuller hukuka aykırılıktan önce gelir. Bir başka anlatımla yasak usul ile elde edilen delil hukuka aykırıdır. Bu sebeple hukuka aykırı olarak elde edilen deliller CMK m. 217 ve m. 289 gereğince hükme esas alınamaz. İfade alma; şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, sorgu ise şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini ifade etmektedir.

Şüphelinin direncini kıracak şekilde onun istemediği şekilde konuşmaya zorlanması amacıyla kendisine katı, sıvı, gaz, iğne ya da tablet şeklinde ilaç verilmesi ve bunun yanında kendisine uyuşturucu ya da alkol verilmesi ifade ve sorguda yasak yöntemdir. Yorma teriminden anlaşılması gereken şey şüpheli ya da sanığın bedeni yorgunluk ve bitkinliğinin amaçlanması ve bu şekilde iradesinin sakatlanmasıdır. Kanun burada şüpheli ya da sanığın ifadesinin kendisini bitkinliğe sürükleyecek dereceye kadar sürmesini yasaklamış olup, burada ilgili makamların yormasının dışında sanığın kendi davranışı ile yorgunluğa düşmesi dahi koruma altına alınmış olup bu durumda dahi ifadesi alınamaz. Şüpheli ya da sanığın saatlerce ifadesinin alınıp uykusuz bırakılması bu kapsamda değerlendirilmelidir. Aldatma, şüpheli ya da sanığın hür iradesinin sakatlanmak suretiyle ihlal edilip edilmediği hususunu ilgilendirir.[8] Şüpheliye yakalanan diğer şüphelilerin suçu itiraf ettiği, kendisinin de itiraf ettiğinin söylenmesi aldatma olarak değerlendirilmelidir. Kanuna aykırı vaatte bulunma tabirinden anlaşılması gereken şey ise kanunen ifasının mümkün olmadığı vaatlerin şüpheli ya da sanığa gerçekleştirileceğinin söylenmesidir. Örneğin kolluk kuvvetlerinin suçu ikrar etmesi sonucu kendisinin cezasını erteleyecekleri söylemeleri bu kapsamdadır çünkü cezayı erteleme yetkisi kanunda kolluğa verilmemiştir. Yukarıda açıklanan hususlar ifade ve sorguda yasak usuller olup bu yöntemlerden herhangi biri ile elde edilmiş beyanlar hukuka aykırı olacağından hükme de esas alınamaz. Kaldı ki yasak usullerle elde edilen ifade şüpheli ya da sanığın rızası ile verilmiş olsa dahi hükme esas alınamaz. Nitekim Yargıtay “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası´nın 38/6 maddesi uyarınca Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez hükmü ile 5271 sayılı CMK. nun 148/. ve 5. fıkralarında yer alan Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz ve şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir, hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraatı yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır.” diyerek bu husus çok net ifade etmiştir. Kısaca açıkladığım üzere ifade ve sorgu sırasında yasak usuller ile şüpheli ya da sanığın beyanı alınamaz, şayet alınmış ise CMK m. 217 ve m. 289 gereğince delilin hukuka aykırı olduğu göz önüne alındığında hükme esas alınamaz.(Yargıtay 6. Ceza Dairesi, E: 2010/30146, K: 2011/6501, T: 05.05.2011)

Müvekkilimin usul ve yasa hükümlerine aykırı bir şekilde göz altında iken ifade yerine önce mülakat adı altında resmen ifadesinin alınması yoluna gidilmesi alınan ifadede müdafiden yararlanma hakkının ihlal edilmesi ifade işlemlerinin usul ve yasaya aykırı tamamlanması, kollukça müvekkilim hakkında atılı eylemler yönünden fezleke hazırlanması neticesinde savunma hakkı kısıtlanmıştır.

Bu konuda ;Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM’e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması (Bkz. Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992 §§ 49-50) ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Bkz. Artico/İtalya, B. No: 6694/74, 13/5/1980 § 33).

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi’nin 15.12.2016 tarihli, 2016/257 E., ve 2016/247 K. sayılı kararında; “Anayasanın hak arama hürriyeti kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil yargılanma hakkı kenar başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, re’sen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkının bulunduğu, Avrupa İnsanları Mahkemesi, Colozza/İtalya, (No. 12 Şubat 1985) kararında, Sözleşmenin 6/(1). fıkrasında açıkça geçmediği halde, bu maddenin amaç ve gayesinin bir bütün olarak ele alındığında, “hakkında suç isnadı bulunan” bir kimsenin, yargılamada yer alma hakkı bulunduğunun anlaşıldığını, ayrıca Sözleşmenin 6/(3). fıkrasının (c), (d) ve (e) bendlerinin, ‘hakkında bir suç isnadı bulunan herkese’, ‘kendini bizzat savunma’, ‘tanıkları sorgulama veya sorgulatma’ ve ‘mahkemede kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa, bir tercümandan ücretsiz yararlanma’ haklarını güvence altına aldığının belirtmiş olması karşısında; müvekkilimiz aleyhinde usul ve yasaya aykırı şekilde yürütülen Soruşturma dosyasında ileri sürdüğümüz ve itirazlarımıza konu ettiğimiz Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bu haklar açıkça ihlal edilmiştir. DENİLMEKTEDİR.

D- YİNE 16.12.2014 TARİHİNDE SAVCILIK HUZURUNDA İFADESİ ALINAN MÜVEKKİLİMİN TUTUKLANMASI TALEBİYLE …… SULH CEZA HAKİMLİĞİNİN ….. SORGU SAYILI ZAPTI İLE SORGUSU YAPILIRKEN BU AŞAMADA SADECE ZORUNLU MÜDAFİİ ATANMASI İSE TAMAMEN HAKLILIĞIMIZI ORTAYA KOYMUŞ ANCAK BU NOKTADA MÜDAFİİ ATANMASI, MÜVEKKİLİME DAHA ÖNCE ALEYHİNDE BEYANDA BULUNDURULMASI NEDENİYLE VE SSÇ NİN HUKUKA AYKIRI İFADESİNİN ALINARAK MÜVEKKİLİM ALEYHİNE BEYANDA BULUNDURULMASI NEDENİYLE ANLAMINI YİTİRMİŞ, MÜDAFİİDEN ARTIK YARARLANMASI GEREKEN BİR NOKTA KALMADIĞINDAN HİÇBİR ANLAM İFADE ETMEMİŞTİR. NİTEKİM DAVANIN DEVAMINDA NİÇİN MÜDAFİİ ATANMADIĞI, SORGUSUNDA NİÇİN MÜDAFİİ ATANDIĞI İZAH EDİLEMEYEN BİR HUKUKA AYKIRILIK OLARAK DOSYADA YERİNİ ALMIŞTIR. FAKAT BU BAHSE KONU HUSUSLAR AİHM KARARALARINA TAMAMEN AYKIRILIK TEŞKİL ETMEKTE VE TÜM YASALAR ÇERÇEVESİNDE MÜVEKKİLİMİN HAKLARINA ZARAR VERİLDİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.

KEZA …. SULH CEZA HAKİMLİĞİNİN …. SORGU SAYILI TUTANAĞI İLE VERİLEN TUTUKLAMA KARARININ GEREKÇELERİ BİLE HUKUKA AYKIRI OLUP, OLAY YERİ İNCELEME RAPORU DOĞRULTUSUNDA, PARMAK VE AVUÇ İZİ TESPİT EDİLDİĞİ İÇİN TUTUKLAMA KARARI VERİLMİŞTİR. ANCAK BU KONUDA MÜVEKKİLİME BİR İTİRAZ VE SAVUNMA HAKKI, MÜDAFİİ DEN YARARLANMA HAKKI TANINMAMIŞ, İTİRAZ NETİCESİNDE ADLİ TIPTAN ALINACAK KATİ RAPORA GÖRE DE HÜKÜM KURMAKTAN İMTİNA EDİLMİŞTİR. AYRICA YİNE SULH CEZA HAKİMLİĞİ TARAFINDAN, İFADELERİN USUL VE YASAYA AYKIRI ALINDIĞI GÖZETİLMEDEN İKRAR VAR SAYILMIŞTIR. ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ DE ZEHİRLİ OLACAĞINDAN, TÜM DELİLLERİN HUKUKA AYKIRI OLUP OLMADIĞI TESPİT EDİLMEDEN MÜVEKKİLİM ALEYHİ

YİNE HUKUKA AYKIRI BİR DELİL NİTELİĞİNDE OLDUĞUNDAN İTİRAZLARIMIZA KONU BİR DİĞER BELGE NİTELİĞİNDEDİR.

EK 3: ….. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NİN ….. SORGU SAYILI TUTANAĞI

E- ZATEN DOSYA İNCELENDİĞİNDE;

Tüm bunlar göstermektedir ki, MÜVEKKİLİMİN TÜM HAKLARI İHLAL EDİLMİŞ VE USUL VE YASAYA AYKIRI İŞ VE İŞLEMLER VE BELGELERLE ALEYHİNDE YARGILAMA YAPILMIŞTIR. BU NEDENLE KARARIN MUTLAKA İTİRAZEN İNCELENMESİ VE KARARIN DÜZELTİLMESİ HUKUKA UYGUN BİR YARGILAMA YAPILARAK ADİL BİR KARAR VERİLMESİ VE SOMUT TEK BİR DELİL OLMAMASINA RAĞMEN ALEYHİNDE HÜKÜM KURULAN MÜVEKKİLİME BERAAT KARARI VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.

G- YİNE DOSYADA HAZIRLANAN 16.12.2014 TARİHLİ FEZLEKENİN DE HUKUKA AYKIRI OLARAK TANZİM EDİLDİĞİ SABİTTİR. TAHKİKATTA MÜVEKKİLİMİN YARARINA OLAN HİÇBİR HUSUS BEYAN EDİLMEMİŞ İHLAL EDİLEN HAKLARIN İADESİ HUSUSUNDA BİLDİRİM YAPILMAMIŞ TARAFLI OLARAK VE MÜVEKKİLİMLE HUKUKA AYKIRI OLARAK YAPILAN “”MÜLAKAT”” A İLİŞKİN BEYANLARI ÖNE SÜRÜLEREK ALEYHE FEZLEKE DÜZENLENMİŞTİR. OYSA Kİ MADDİ GERÇEĞE ULAŞMAK İÇİN NE PAHASINA OLURSA OLSUN MANTIĞIYLA HER TÜRLÜ İŞLEM VE YORUM YAPILAMAZ. BU HUSUS YARGITAY KARARLARI VE YARGITAY CEZA GENEL KURUL KARARLARIYLA SABİTTİR.

EK 5: 16.12.2014 TARİHLİ FEZLEKE

I-DİĞER SANIK VE SSÇ NİN MÜVEKKİL ALEYHİNDEKİ BEYANLARININ VEYA MÜVEKKİLİN HUKUKA AYKIRI İŞLEMLER İLE KENDİSİ ALEYHİNDE BULUNDUĞU BEYANLARIN HÜKME ESAS TEŞKİL EDEMEYECEĞİ ORTADADIR. SADECE BUNLARLA HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİNİN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKTİĞİ DE SARİHTİR.

AKSİ HALDE BAŞTA Müvekkilin masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ve kanıtların değerlendirilmemesi ve hükme esas alınmaması gibi bir çok hakkı ihlal edilmiş olacaktır ki, nitekim somut olayda baştan aşağıya müvekkilin hakları ihlal edilmiştir. Ancak hak ihlallerinden ziyade somut olayda maddi gerçeğin göz ardı edildiği ve somut hiçbir delil elde edilmediği halde tamamen varsayımdan yola çıkılarak ve adli sicil sabıka kaydı olması nedeniyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesi göz ardı edilerek, müvekkil aleyhine haksız bir yargılama ile usul ve yasaya aykırı İŞLEMLER YAPILARAK ceza verilmiştir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde pek tabi Müvekkilimin GEREKÇELİ KARAR HAKKI DA İHLAL EDİLMİŞ OLDUĞU SARİHTİR.

NİTEKİM DÜZENLENEN İDDİANAME BU HUKUKA AYKIRILIKLAR İLE BİRLİKTE DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE USUL VE YASAYA AYKIRILIK TEŞKİL ETMEKTE VE İDDİANAMENİN HİÇİBRYERİNDE HUKUKA UYGUN BİR DELİLDEN DE BAHSEDİLMEMEKTEDİR. ?????

YANİ TÜM İŞLEMLERİN HUKUKA AYKIRI YAPILMASI BİR TARAFTA, SIRF PARMAK İZİ TESPİT EDİLDİ DİYE DOSYA, CEZA KURULMASINI GEREKTİRECEK BİR HUKUKA UYGUNLUĞU KAZANMAMIŞTIR.

Müvekkilim aleyhinde mahkemenizin yukarıda esas numarası yazılı ceza dava dosyasından verilen HER karar; Anayasa’nın 141/1, CMK’nın 34, 230/1(b) ve 289/1 ( g ) maddelerine göre GEREKÇE içermemektedir. Bu husus 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin 1.fıkrasının ( g ) bendine açıkça aykırı olup, Hukuka Kesin Aykırılık nedenidir.

Bu husus, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 14/05/2015 tarihli, 2015/2165 Esas ve 2015/6446 sayılı kararın da açıkça vurgulandığı üzere;

Sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiillerinin ve bunların nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği ve hükümlerin CMK’nın 230. maddesine uygun şekilde gerekçe içermemesinin CMUK’nın 308/7. maddesinde kesin hukuka aykırılık hali olarak düzenlendiği gözetilmeden gerekçesiz hükümler kurulması isabetsizdir. (2709 S. K. m. 141) (5271 S. K. m. 34, 230)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, 5271 sayılı CMK’nın 34/1, 230 ve 1412 sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının, Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiillerinin ve bunların nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği ve hükümlerin CMK’nın 230. maddesine uygun sekilde gerekçe içermemesinin CMUK’nın 308/7. maddesinde kesin hukuka aykırılık hali olarak düzenlendiği gözetilmeden gerekçesiz hükümler kurulması Bozma nedeni olarak sayılmıştır. Anayasanın 141 ve 5271 Sayılı CMK’nın 34,, 230, 289 maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının denetimine imkan verecek şekilde açık ve gerekçeli olması, gerekçe bölümünde mevcut delillerin tartışılması, değerlendirilmesi, reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan delilerin neler olduğu ve nedenlerinin gösterilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle eldeki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği, tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat, suça sürüklenen çocuk ile sanıkların suç oluşturduğu kabul edilen eylemleri, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi ve CMK’nın 230. maddesinde belirtilen diğer unsurların bulunması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması HUKUKA AYKIRIDIR.

Bu hususta yine; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ nun 11/10/2016 tarihli, 2015/23-1232 Esas ve 2016/351 sayılı kararın da ise; Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması zorunlu olduğuna ilişkin yerleşik içtihadı bulunmaktadır.

Müvekkilimiz aleyhinde ise hükme esas olan ilk derece ve İSTİNAF merci yüksek mahkemece kurulan hükümlerde, olaylar arasında herhangi bir illiyet bağı gösterilmeksizin, neden ceza verilmesi ya da verilen cezanın Onanması gerektiği yasal gerekçeleri ile birlikte gösterilmemiştir. Anayasa ve Uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan Gerekçeli Karar Hakkı, Adil Yargılanma Hakkını bir parçasıdır.

Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak görülen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması, bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

Anayasa Mahkemesinin Başvuru No: 2013/6355 ve 19/11/2015 tarihli kararında da vurgulandığı üzere; Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucularca

dile getirilmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularında başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).

Müvekkilimiz aleyhinde gerek ilk derece mahkemesi ve gerekse temyiz incelemesini yapan Yargıtay Dairesi’nin ilamında yasa da, Anayasa’ da ve Uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan Adil Yargılanma Hakkı kapsamında ki “GEREKÇELİ KARAR HAKKI” İHLAL edilmiştir. Bu husus 5271 sayılı CMK’ nın 289/1 g bendi gereğince Hukuka Kesin Aykırılık nedenidir.

Müvekkilim hakkında yargılamasına ve hükme esas olan fiilleri işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı, somut ve açık bir ispata dayalı, başka türlü oluşa imkan vermeyecek ölçü de maddi delil bulunmayıp, müvekkil hakkında verilen hüküm ise Kanaate ve olası kanıya dayalı verilen hükümdür.

Bu bağlamda davasız yargılama olmaz ilkesinin bir anlam ifade edebilmesi için isnadın dava açan belgede açıkça ve etraflıca açıklanması ve mahkemenin de dava açan bu belgedeki fiil ve fail ile bağlı olması gerekir. Aksi takdirde davasız yargılama olmaz ilkesinin ihlal edilerek dava konusu yapılmayan bir fiil ve fail hakkında yargılama yapılıp karar verilmesi durumunda iddia edenle yargılayan aynı makamda birleşmiş olacağından yapılan yargılamanın adil bir yargılama olduğundan da söz edilmez. AYRICA benzer olayda aynı konu ile ilgili FARKLI İKİ İÇTİHATIN VAR OLMASINA NEDEN OLUNMASI ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI İLE ADİL YARGILANMA HAKKININ AÇIK BİR İHLALİDİR.

Müvekkilimin söz konusu dosyada HUKUKİ dinlenilme hakkı, objektif yargılanma hakkı, LEHE DELİLLERİ BİLDİRME, ALEYHİNDE BEYANDA BULUNMAYA ZORLANMAMA GİBİ EN TEMEL HAKLARI tamamen göz ardı edilmiştir. ÜSTELİK SOMUT HİÇBİR DELİL OLMAMASINA RAĞMEN DOSYADAKİ TÜM İŞLEMLER HUKUKA AYKIRI OLMASINA RAĞMEN BU İŞ VE İŞLEMLER NEDENİYLE TUTUKLANMIŞ VE ÜZERİNE DE CEZA ALMIŞTIR.

Bilindiği üzere; hukuka aykırı delil, hem tutuklamaya hem de esasa ilişkin karara esas teşkil edemez. Bu şekilde hukuka aykırı delil Anayasanın 38/6, CMK’nın 206/2-a, 217/2 ve230/1-b maddelerine aykırılık teşkil etmiş ve müvekkilimin adil yargılanma, savunma, lekelenmeme gibi tüm anayasal hakları ihlal edilmiştir.

AİHM’nin 25.03.1983 tarih, Minelli-İsviçre Kararı’nda, açıkça vurgulandığı üzere; “şüpheli veya sanığın suçlu olduğu kanıtlanmadan verilen bir yargısal kararda kendisinin suçlu olduğu görüşünün yansıtılması masumiyet karinesinin açıkça ihlal sebebi görülmüş” lekelenmeme hakkına atıfta bulunulmuştur.

Bu husus da Sayın Mahkemenizce de taktir edileceği üzere, Yargıtay, YCGK ve Anayasa Mahkemesi Kararları bulunmaktadır.

*Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ‘‘kaçak rakı’‘ya ilişkin 17.11.2009 tarih ve E.2009/7-160 ve K.2009/264 sayılı kararında ise, arama işleminin hukuka aykırı olması nedeniyle, hem aramada ele geçirilen delillerin hem de bu arama sonrası sanığın ikrarının “”””hukuka aykırı””””” olmaları nedeniyle hükme esas alınamayacağını belirterek ‘‘zehirli ağacın meyvesi zehirlidir’’ ilkesini de benimsemiştir. (keza olayda adli arama kararı ve tespit edilen suça yönelik de hiçbir delili bulunmamaktadır.ikrarın da ceza hukuku kapsamında hukuka aykırı olarak elde edildiği sabittir.)

Anayasa’nın 138/1 maddesi uyarınca yargı mensupları Anayasa ve kanunlarla bağlıdır. Hukuka aykırı yöntemler ile ele geçirilen delil kanuna aykırı olacak şekilde ele geçirilen delildir.

Yargıtayın Hukuka aykırı delile ilişkin uyuşturucu dosyalarında verdiği kararlar aşağıdaki gibidir; emsal niteliğinde Sayın Mahkemenizcede dikkate alınmasını talep etmekteyiz. ;

Adli arama kararı olmaksızın yapılan aramalarda elde edilen delilin hukuka aykırı olduğuna ve hükme esas alınamayacağına ilişkin emsal kararlar;

A)Yargıtay C.G.K’nın 2013/610, 2014/512, 2013/841, 2014/513 ve 2014/166-514 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatları,

B)Yargıtay 10. CD’nin 03.07.2015 tarih, 2015/3106 Esas ve 2015/3099 karar

C)Yargıtay 20. CD’nin 07.07.2015tarih, 2015/4553 Esas ve 2015/3099 karar

D)Yargıtay 7. CD’nin 03.07.2013 tarih, 2013/5127 Esas ve 2013/1754 kararı şeklindedir.

Yukarıda esas ve karar numarası yazılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Daire kararlarında adli arama kararı olmaksızın yapılan aramaların hukuka aykırı olduğu ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağını, bu yolda elde edilen delillerin ise Anayasanın 38/6 CMK 206/2 (a), 217/2 ve 230/1 (b) maddeleri uyarınca hükme esas alınmayacağı acıkça vurgulanmıştır.

Bu hususların elde bir delil olmadan da yapılan bir soruşturmada dikkate alınması gerektiği kanaatindeyiz.

Kaldı ki Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır.

Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.

Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir.

Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.

İşbu açıklamaları somut olayımızda düşündüğümüzde müvekkil hakkında verilen kararın her koşulda hukuka aykırı olduğu izahtan varestedir.Yani maddi gerçeğe ulaşmak için Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 2015/3106 esas 2015/32079 karar sayılı kararında da belirtildiği gibi; maddi hakikate ve adalete ulaşmak bahaneleriyle insan hak ve hürriyetlerinin ayaklar altına alınıp çiğnenmemesi gerekir.

DELİLLERİN HUKUKA UYGUN OLUP OLMADIĞI BAŞKACA LEHE KANUNLARIN OLUP OLMADIĞI TARTIŞILMAMIŞ ADLİ SİCİL SABIKA KAYDINA GÖRE YORUM YAPILARAK TÜM HAKLARI GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR.

ESASA VE VERİLEN CEZAYA İLİŞKİN İŞBU USUL VE YASAYA AYKIRI TANZİM EDİLEN BELGELER VE HUKUKA AYKIRILIKLARLA DOLU YARGILAMA KAPSAMINDA ANCAK HUKUKA UYGUN İŞLEMLER YAPILDIĞINDA EK SAVUNMALARI YAPACAĞIMIZI BİLDİRİR; BU HALİYLE TÜM LEHE KANUN VE KHK LERİN MÜVEKKİLİM YÖNÜNDE TEKRAR DEĞERLENDİRİLMESİ VE BUNUNLA BERABER ADİL BİR YARGILAMA İÇİN YENİDEN TALEPLERİMİZİN DEĞERLENDİRİLMESİNİ TALEP ETMEKTEYİZ.

Ayrıca verilen kararda konut dokunulmazlığını ihlal ve nitelikli hırsızlık suçuna taktiri indirim uygulanmamış, mala zarar verme suçuna taktiri indirim uygulanarak, mahkemenin kendi içinde çeliştiği ispat olunmuştur.

Oysa ki müvekkilimin yargılandığı sırada sadece 2 tane HAGB’si olduğu, yargılamanın her safhasında, pişmanlığını dile getirdiği ve iyi halli olduğu sabittir. Buna rağmen kabul etmemekle birlikte verilen cezalarda bile tutarlılık bulunmadığı, ayrıca niçin zincirlemeden cezanın arttırıldığı dahi gerekçelendirilmemiştir. Müvekkilimin ifadesi dahi bir an için dikkate alınsa (hukuka uygun olduğu düşünülse) zaten 2. Kez girdiklerini ancak valizi almadan çıktıklarını beyan etmişlerdir. Bu sebeple zincirlemeden ceza verilmesi hayatın olağan akışına ve ceza hukuku sistemine aykırılık teşkil etmiştir. Herhalde isnat olunan ve hüküm verilen iddiaları kabul etmediğimizi bildirir; söz konusu kararın ve karara etki eden delil ve tutanakların hukuka aykırı olması nedeniyle tümden davanın yeniden yapılması gerektiği ortada olduğundan ve

Kararın düzeltilmesi istemimize ilişkin talep ve itirazlarımız ; Savunma Hakkının Kısıtlanması, Usul ve yasa hükümlerine aykırı şekilde ifade alınması, Müdafiden yararlandırma hakkının ihlal edilmesi, Masumiyet Karinesi ve Lekelenmeme hakkının ihlali nedenleri çerçevesinde 5271 sayılı CMK’ nın 308. maddesi uyarınca dosyada bugüne dek farkedilmeyen hukuka aykırı deliller ve bu hukuka aykırı deliller

nedeniyle ceza verilmiş olması nedeniyle ve sunmuş olduğumuz emsal ve benzeri kararlarda gözönüne alınarak mutlaka kararın itirazen düzeltilmesi yoluna müracaatımız zorunlu hale gelmiştir. İşbu izah edilen sebepler ve dosya kapsamına göre Sayın Mahkemenizden; Belirtmiş olduğumuz SEBEPLER ve araştırılması gereken hususların huzurunuzda değerlendirilmesini ve usul ve yasaya aykırı mahkumiyet kararının emsal nitelikteki ve bağlayıcı kararlarda dikkate alındığında; müvekkilin daha fazla mağdur olmaması açısından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. Maddesi uyarınca, kararın düzeltilmesi ve infazın durdurulmasına karar verilmesini talep etme zorunluluğumuz doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER: İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa, CMK ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği ve ilgili tüm yasal mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER:

Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas, 13 Karar sayılı dava dosyasının tamamı;

16.12.2014 TARİH VE SAAT 00:30’DA DÜZENLENEN YAKALAMA VE GÜVENLİK ÜST ARAMA TUTANAĞI

Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas, 13 Karar sayılı dosyasının tamamı,

16.12.2014 TARİH VE SAAT 07:30’DA DÜZENLENEN ŞÜPHELİ İFADE TUTANAĞI

16.12.2014 TARİHLİ SAVCILIK HUZURUNDA DÜZENLENEN SORGULAMA TUTANAĞI

ADANA SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NİN 12 SORGU SAYILI TUTANAĞI

FEZLEKE VE İDDİANAME

Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12 Esas ve 13 Karar sayılı dava dosyasının 11.12.2014 tarih ve saat 15:30’da Araştırma Tespit ve Yakalama Tutanağı

İtiraz ve taleplerimize konu emsal A.İ.H.M , AYM, Yar. CGK, Yargıtay ve İstinaf Mahkemesi Kararları. ile ikamesi mümkün her türlü yasal deliller.

NETİCE-İ TALEP: Sayın Mahkemenizden, İzah ettiğimiz nedenler ışığında ve resen dikkate alacağınız sair hususlar ile birlikte; söz Konusu usul ve yasaya aykırı Yargıtay Kararının kaldırılması ve bozulması amacıyla, kararın itirazen düzletilmesini, müvekkilim hakkında verilmiş olan mahkûmiyet kararının kaldırılıp, hakkında beraat kararı verilmesini ve bununla birlikte daha fazla mağdur olmaması için infazın durdurulmasına karar verilmesini, emsal kararların ve Anayasa Mahkemesi Kararlarının dikkate alınmasını saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.

Kararın Düzeltilmesini Talep Eden Hükümlü Müdafii

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir