Davayı Kabul Hak Düşürücü Süreden Önce Gelir – Yargıtay Kararı

Davayı Kabul Hak Düşürücü Süreden Önce Gelir

  • Kabul; hak düşürücü süreden önce gelir. Bu sebeple davayı kabul edenlerin beyanlarına değer vermek gerekir.

İlgili yargıtay kararı şu şekildedir:

H. K. ve müşterekleriyle H. Ü. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Develi Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 23.2.2012 gün ve 690/149 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
 
KARAR : Davacılar vekili, davaya konu imar 1204 ada 1 ve 6 ile 1237 ada 1 Sayılı parsellerin vekil edenlerinin miras bırakanı tarafından kardeşleri A., Z., M. ve H.’ten satın aldığını, karşılığında mal ve para verdiğini açıklayarak anılan parsellerin tapu kayıtlarının iptaliyle vekil edenleri adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
 
Davalılardan İ., M., A. Y., S. K. ve F. Ö.’ın verdikleri dilekçeleriyle davayı kabul ettiklerini beyan etmişler, diğer davalılardan N. Ö., P. Ö. , Y. Ö., H. V., P. T. ve M. S. ( A. ) ise paylarına düşecek kısmı almak istediklerini bu sebeple davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
 
Bunlar dışında kalan davalılara duruşma günü tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamışlardır.
 
Mahkemece, “…bir kısım mirasçılar tarafından davacılar yararına verilen vekaletname örneklerinin incelenmesinde bu kişilerin H. K.’na yetki verdikleri, daha sonra taşınmazın satışıyla ilgili olarak H. K.’nu yetkili kıldıklarını, bu vekaletnamelerin kullanılması halinde tapuda kayıtlı olan ve davaya konu edilen taşınmazların üzerindeki payların satışının mümkün olacağı, daha doğrusu kendisine yetki verilen H. K.’nun bu yetkiye dayanarak kendisini yetkilendiren kişiler adına satışı gerçekleştireceği gibi, bu vekaletnamenin tek başına miras paylarının devredildiği anlamına gelmediğinin açık olduğu, satın alma olgusunun doğrulanmadığı ve kanıtlanamadığı, tapulu taşınmazların satışının Tapu Sicil Müdürlüğü’nde yapılacak resmi satışla geçerli olabileceği, harici satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
 
Dava, harici satın alma ve miras payının devri hukuksal sebeplerine dayalı olarak T.M.K.nun677 maddesi gereğince açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
 
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de, Mahkemenin bu görüşüne kısmen katılma olanağı bulunmamaktadır. Her ne kadar, davacılar vekili dava dilekçesinde davaya konu 1204 ada 1, 6 ve 1237 ada 2 Sayılı parsellerde malik görünen ortak miras bırakan M. H. K.’nun mirasçılarından A., Z., M. ve H.’ten miras paylarının vekil edenlerinin babaları ve miras bırakanı M. K. tarafından satın alındığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş ise de, bu satışların kadastro tespitlerinin yapıldığı tarihten önce olduğu, anılan imar parsellerinin esası olan 597 ada 89 ve 90 Sayılı parsellerin kadastro tutanaklarının 1983 yılında kesinleştiği, o tarihten davanın açıldığı 30.10.2010 tarihine kadar kadastrodan önceki hukuki sebepler bakımından 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. fıkrasındaki 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşıldığından, bu hukuki sebep bakımından davanın reddi doğrudur.
 
Ne var ki, muris M. H. K.’nun mirasçılarından İ., M., A., Y. S. K. ve F. Ö.’ın dosyaya sundukları dilekçelerle davayı kabul ettiklerini, satılan taşınmazların bedelini daha önce aldıklarını açıkladıklarından Mahkemece, bu husus üzerinde durulması gerekirdi. Kabul; hak düşürücü süreden önce gelir. Bu sebeple davayı kabul edenlerin beyanlarına değer vermek gerekir. Ancak, davayı kabul edenlerin sundukları dilekçeler Mahkemece, kendilerine ait olduklarına dair herhangi bir onay yapmamıştır. Bu bakımdan adı geçenlerin yargılama oturumuna çağırılması, dosyaya sunulan dilekçelerin kendilerine ait olup olmadığının sorulması, kabul beyanını içeren dilekçelerin kendilerine ait olduğunun belirlenmesi halinde, beyanlarının altına imzalarının alınması ve kabul beyanları doğrultusunda miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
 
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün sadece davayı kabul eden mirasçılar yönünden 6100 Sayılı H.M.K.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı H.U.M.K. 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca H.U.M.K.nun388/4. ( H.M.K.m.297/ç ) ve H.U.M.K.nun440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz eden davalılara iadesine, 11.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (T.C.YARGITAY8. HUKUK DAİRESİE. 2013/8821K. 2013/8911 T. 11.6.2013)

Aynı yönde bir diğer yargıtay kararı şu şekildedir:

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın usülden reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Selman Peçe’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
 
Dava, aşırı yararlanma (gabin) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
 
Davacı, dava dışı kızının maddi sıkıntıları nedeniyle gerekli araştırmayı yapmadan gerçek değerinden çok düşük bir bedelle paydaşı olduğu 1651 parsel sayılı taşınmazdaki 1/5 payı dava dışı Nevzat’a, onun da davalı arkadaşı Ramazan’a satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
 
Davalı, davayı kabul ettiğini belirtmiştir.
 
Mahkemece, 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
 
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının, çekişme konusu 1651 parsel sayılı taşınmazdaki 1/5 payını 24.12.2014 tarihinde dava dışı Nazmi’ye, Nazmi’nin de 05.09.2013 tarihinde davalı Ramazan’a satış suretiyle devrettiği, davalı vekilinin vekaletnamedeki yetkisine dayanarak 01.07.2015 tarihli dilekçe ile davayı kabul ettiklerini belirttiği, mahkemece hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
 
Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 sayılı HMK.nun 308/2. maddesinde, “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur.”; 309/2. maddesinde, “Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.” ve 311. maddesinde; “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
 
Dava hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmış olsa bile, davalının davayı kabul etmesi halinde mahkemece hak düşürücü süre kendiliğinden gözetilerek davanın bu nedenle reddine karar verilemez.
 
Ayrıca eldeki dava, niteliği itibariyle kamu düzeni ile ilgili bulunmadığına ve davada taraf olmayan kişilerin haklarını etkilemeye yönelik bir istek de içermediğine göre, yukarıdaki düzenlemeler gözetilmek suretiyle davalının kabul beyanına değer verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
 
Hal böyle olunca, davanın kabul edilmesi yerine reddedilmesi doğru değildir.
 
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (1. HD. 27.09.2018 T. E: 2015/15852, K: 12928)

Bir diğer yargıtay kararı şu şekildedir:

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 03/09/2015 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 28/04/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
 
_ KARAR _
Dava, inanç işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
 
Davacı dava konusu 101 ada 156 parsel sayılı taşınmazda 1/2 payının bulunduğunun tespitini ve bu tespit uyarınca taşınmazın tapu kaydındaki 1/2 payın iptali adına tescilini talep etmiştir.
 
Davalı, açılan davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.
 
Mahkemece, yapılan yargılama sonunda “Hukuki yarar yokluğundan” davanın reddine karar verilmiştir.
 
Hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
 
HMK’nin 308. ve devamı maddelerinde düzenlenen davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur.
Kural olarak tarafların dava konusu üzerinde tasarruf yetkileri bulunduğundan, yani medeni usul hukukunda taraflarca tasarruf ilkesi uygulandığından, davanın açılmasından sonra hüküm kesinleşinceye kadar davanın kabulü mümkündür. Yine belirtmek gerekir ki kabul karşı tarafın rızasına bağlı değildir. Etkisini onun yapanın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları da bu yöndedir.
 
Bir davada hakim tarafların istemleri ile bağlı olup, bu istemlere göre bir karar vermesi gerekir. Nitekim, “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı HMK’nin 26. maddesinde “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
 
Diğer yandan, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi 5578 sayılı Kanunla değiştirilerek; tarım arazileri; doğal özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılmıştır. Taşınmazların belirlenen parsel büyüklüğünün; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamayacağı, tarım arazilerinin bu büyüklüklerin altında ifraz edilemeyeceği, bölünemeyeceği veya küçük parsellere ayrılamayacağı düzenlenmiştir. Tarım arazisinin hangi sınıfa girdiği, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerine sorulmak suretiyle veya ilgilisi tarafından alınacak yazı ile belgelendirilmesi gerekir.
 
Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinde oluşmuş hisselerin üçüncü şahıslara satılması devredilmesi yasaklanmakta olup bölünemez büyüklükte ve birlikte mülkiyetin söz konusu olduğu tarım arazilerinin, paydaşlarının veya iştirakçilerinin tamamının birlikte katılımı ile üçüncü kişiye satışı yapılabilir, devredilebilir.
 
Somut olayda; davacının dava konusu taşınmazın yarı hissesinin iptaline ilişkin davayı davalı kabul etmiştir. Buna karşın davacının temyiz aşamasında sunmuş olduğu Tapu Sicil Müdürlüğünün cevabi yazısında, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi uyarınca tarla niteliğindeki dava konusu taşınmazda hisse satışının mümkün olmadığı bildirilmiştir.
 
Dava konusu taşınmazda 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazda hisse devrinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davanın bu nedenle reddi gerekirken hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru değil ise de; davanın reddi, sonucu bakımından doğru olduğundan HUMK’nun 438/son maddesi gereğince hükmün gerekçesinin değiştirilerek belirtilen gerekçe ile onanmasına karar vermek gerekmiştir.
 
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün gerekçesinin yukarıdaki şekilde DEĞİŞTİRİLEREK DÜZELTİLMİŞ bu gerekçe ile ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.01.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. ( 14. Hukuk Dairesi 2016/14818 E. , 2020/732 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi)

Kaynak: https://www.yargitay.gov.tr/

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir