Ağır Ceza Uyuşturucu Sanık İstinafa Cevap Dilekçesi

ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA

Gönderilmek Üzere

ADANA 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE

DOSYA NO:

KARAR NO:

İSTİNAF TALEBİNE CEVAP VEREN SANIK:

MÜDAFİİ:

SUÇ: Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama

İSTEM KONUSU: İddia makamının 15 tarihli istinaf dilekçesine karşı cevaplarımızın sunulmasından ibarettir.

CEVAPLARIMIZ

Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde müvekkilim Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama suçundan beraatine karar verilmiş ancak iddia makamının 22 tarihli dilekçesi ile bu karar aleyhine istinaf talebinde bulunulmuştur. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16 Sayılı ilâmının müvekkilimi ilgilendiren kısmı usul ve yasaya uygun olup, iddia makamının yerinde olmayan istinaf talebinin müvekkilim yönünden reddi gerekir. Zira;

Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde müvekkilim aleyhindeki tek delilin diğer sanık ….. atf-ı cürüm niteliğindeki beyanları olduğu anlaşılmaktadır. Suça konu uyuşturucu maddelerin bulunduğu araç sanık Ahmet’e aittir. Yine söz konusu uyuşturucu maddenin içinde bulunduğu paketler üzerinde yapılan parmak izi incelemesinde sanık Ahmet’e ait parmak izine rastlanmıştır. Tüm bu deliller karşısında sanık Ahmet, suç ve cezadan kurtulmak maksadıyla soruşturma ve kovuşturma aşamalarının tüm safhalarında çelişkili beyanlar vererek gerçeğe aykırı bir şekilde kendisinin müsnet suç ile bir ilgisinin olmadığı yönünde bir tablo çizmeye çalışmıştır. Müvekkilimin bu olaydaki tek hatası, daha önce aralarındaki arkadaşlık ilişkisine güvenerek sanık Ahmet’in aracı ile İstanbul’a gitmesidir. Müvekkilimin suça konu uyuşturucu maddenin temini ve nakli eylemlerine herhangi bir dahli bulunmamaktadır. Müvekkilim, tüm aşamalardaki istikrarlı anlatımlarında da ifade ettiği gibi, olay günü iş görüşmesi yapmak amacıyla İstanbul’a gitmeye karar vermiş ve sanık Ahmet de İstanbul’a gideceğini öğrenince sanıklar ile birlikte, aracıyla İstanbul’a doğru yola çıkmışlardır. Müvekkilim, iş görüşmesi için Hasan isimli şahısla buluşup görüşmüş, ardından diğer sanıklarla buluşarak Bursa İline doğru yola çıkmışlardır.

Her ne kadar müvekkilim, tanık Mehmet ile İstanbul’un Esenler İlçesinde buluştuğunu beyan etmesine karşılık, 16 tarihli bilirkişi raporunda, müvekkilin adına kayıtlı telefon hattının baz bilgilerinde, bu husus, teyit edilememiş olsa da, baz bilgisi alınan yerlerden olan İstanbul’un Eyüp İlçesi ile Esenler İlçesi arasındaki mesafe, sadece 10 km’dir. Bilirkişi raporu ile müvekkilin beyanları arasındaki bu çelişkinin, bu husustan kaynaklandığını düşünmekteyiz.

Her ne kadar iddia makamının 12 tarihli istinaf dilekçesi ile müvekkilimin üzerinde ele geçirilen ve daralı ağırlığı 0,28 gr geldiği belirlenen; bilahare yapılan kriminal incelemede ise 0,05 gr net ağırlıkta THC türü uyuşturucu maddeyi içerdiğini belirlenen maddeyi teslim etmiş olması, aleyhine istinaf sebebi olarak gösterilmiş ise de, müvekkilimin üzerinde ele geçen ve kullanım sınırları içerisinde kalan net 0,05 gr uyuşturucu madde ile yine olayda ele geçirilen ve yargılama konusu olan 3 ayrı poşet içinde yer alan ve net ağırlığı toplam 180,6 olan uyuşturucu madde arasındaki ilişkiyi rasyonel olarak ortaya koyma noktasında yetersiz kalmaktadır.

Dosyada müvekkilimin müsnet suçtan mahkumiyetine yetecek nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktır. Var olan ve gerçekleşip gerçekleşmediği kuşkulu hususlara dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesi; gerek ulusal mevzuatımızla, gerekse tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan bir ilke olan masumiyet karinesinin açık bir ihlâl örneğini teşkil eder.

Konuya ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.01.2017 tarih, 2016/6-1272 E.- 2017/28 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi; “…amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, davaya konu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. ” Yine Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 25/03/2021 tarih, 2021/64 E.- 2021/3769 K. sayılı ilâmında, soyut ve şüpheli durumların sanık aleyhine değerlendirilemeyeceği şu ifadelerle ortaya konularak sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir: “Sanıklar … ve … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde: Kendilerinde herhangi bir uyuşturucu madde ele geçirilemeyen, hiçbir aşamada suçu kabul etmeyen, olay mahallinde ve diğer sanık … üzerinde bulunan uyuşturucu paketleri üzerinde parmak izlerine rastlanmayan, dolayısı ile ele geçen uyuşturucu maddelerle ilgileri ve sanık … ‘ın eylemine iştirak ettikleri saptanamayan sanıkların, atılı suçu işlediklerine ilişkin soyut ihbar dışında her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi…”. AİHS’nin 6/2. maddesi ile de güvence altına alınan masumiyet karinesine ilişkin AİHM’in şu kararları da yol gösterici niteliktedir: Allenet de Ribemont-Fransa kararı (10 Şubat 1995, Seri A, No. 308, s. 16-17, paragraf 36-37 ve 41); Telfner-Avusturya kararı (Başvuru No. 33501/96, paragraf 15-20); Barberà, Messegué ve Jabardo-İspanya kararı (6 Aralık 1988, Seri A No. 146, s. 31 ve 33, paragraf 67-68 ve 77).

HUKUKİ NEDENLER: CMK, ilgili kanun maddeleri, her türlü delil ve ilgili mevzuat.

TALEP SONUCU: Yukarıda açıklanan ve mahkemenizin resen dikkate alacağı nedenlerle iddia makamının sunduğu 16 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen hususların hukuki dayanağı yoktur. Bu nedenle Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16 Karar sayılı ilamının onanmasına karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim.

Sanık Müdafii

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir