YARGITAY İLGİLİ HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA
Gönderilmek Üzere
ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ’NE
TEMYİZ EDEN :
VEKİLİ :
TEMYİZ OLUNAN KARAR : Adana 2. Hukuk Dairesinin X tarihli kararı
TEMYİZ NEDENLERİ:
Müvekkile ait;
X Ada X Parsel X Bağımsız Bölüm No’lu taşınmazın muvazaalı olarak satarak davacı alacaklı bankadan mal kaçırma kastı ile hareket ettiği iddia edilmiş ise de;
Davacı bu iddiasına dayanak olarak; diğer davalılar ile önceden tanışık olduklarını, beraber çalıştıkları, borçlarını bildiği bilebileceği gibi tamamen yoruma dayalı iddialar ortaya atmıştır. Öncelikle müvekkilin yaşadığı X ilçesi zaten şehir nüfusu 30000-40000 dolaylarındadır. Özellikle ticaretle uğraşan kimseler ilçede zaten bilinmektedir. Tarafların sadece birbirini tanıyor olması nedeniyle muvazaa kanıtlanamaz.
Bir diğer husus ise söz konusu satışların davacının iddiasının aksine farklı bedeller üzerinden yapıldığı noktasındadır. Günümüzde Sayın Mahkemenin de malumu olduğu üzere yüksek tapu harçlarından kaçınmak adına taraflar tapuda satış bedelini düşük göstermekte, fakat gerçekte farklı bir bedelden satış yapmaktadır. Huzurdaki dava ön alımdan kaynaklı tapu iptal tescil davası değildir, yapılan satış işlemini tümüyle iptal etmeyecek, sadece haciz yetkisi verecektir. Bu halde Sayın Mahkeme sadece tapudaki satış değeriyle bağlı değildir. Tarafların satış bedeli ve bu bedelin ödenmesi konusundaki beyan ve delilleriyle değerlendirmelidir.
Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/14623 Esas 2018/6393 Karar sayılı, 26.06.2018 tarihli içtihadında özetle; “Somut olayda, davalı X’in borçlunun İİK’nın 278. madde kapsamında akrabası olduğu veya İİK’nın 280. maddesi gereğince borçlunun aciz halini ve alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini bilen veya bilmesi gereken şahıslardan olduğunu gösteren somut delil ileri sürülmemiş ve ispat edilmemiştir. Anılan davalı taşınmazı 110.000,00-TL’ye aldığı, ileri sürülmüştür. Gerçekten de taşınmazın satışının yapıldığı X tarihinde davalı X hesabından 100.000,00-TL çekilmiş tapuda satış bedeli 18.500,00-TL olarak belirtilmiştir. Dairemizin istikrar kazınmış görüş ve uygulamalarına göre aynı gün çekilen paranın ödeme yerine geçtiği kabul edilmektedir. Bilirkişi taşınmazın değerini 120.000,00-TL olarak belirlediğinden, davalı X’in dava konusu taşınmazı rayiç bedelden aldığını ispatladığından bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde içtihat getirmiştir.
Davacının dayanmış olduğu İİK 280. Maddesi “Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.” Hükmü gereği yukarıda açıkladığım nedenlerle diğer davalının mal kaçırma veya zarar verme kastı olup olmadığını bilmemekle birlikte bilebilecek durumum da kesinlikle yoktur.
Ayrıca Tasarrufun iptali davalarında, gerek Yargıtay içtihatları gerekse doktrin alacaklının alacağının kısmen veya tamamen alamamış olması gerektiğini kabulle, davanın açılabilmesi için alacaklının elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunması şartını aramaktadır.
Geçici aciz vesikası hususunda Yargıtay’ın yerleşik içtihatları “İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olarak alacaklının bu davayı açabilmesi için elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunması gerekir. Bu husus dava koşulu olduğundan mahkemece re’sen gözetilmelidir.” ilkesini kabul etmektedir.
Buna ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/13-304 Esas ve 2011/438 Karar sayılı 22.06.2011 tarihli kararı “İİK 105/1. maddesine göre haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143. maddedeki aciz vesikası hükmündedir. Görüldüğü üzere, borçlunun gösterilen adresinde yapılan hacizde, haczi kabul malın bulunamamış olması halinde ilke olarak tutulan tutanak aciz vesikası hükmündedir. Ne var ki, belirtilen ilkenin yasal sonuçlarını doğurabilmesi için, borçlunun malvarlığına ilişkin yapılan araştırmadan olumlu bir sonuç alınamaması ve haciz yapılan yerdeki adresi ile bağını koparmamış olması gerekir. Borçlunun malvarlığına ilişkin yapılacak araştırma şekli olmaktan uzak olmalı; malvarlığının bulunması ihtimal dahilinde olan yerlerde esaslı bir araştırma yoluna gidilmelidir. Ayrıca borçlu haciz yapılan adresten ayrılmış ve başka bir adreste yaşadığı biliniyorsa, borçlu haciz yapılan yerde bulunamadığı için haczi kabil mala rastlanmamasına ilişkin tutanak şekli olup, yasanın aradığı anlamda kesin aciz vesikasının yasal sonuçlarını doğurmaya elverişli kabul edilemez. Bunun yanında, borçlunun adresini terk etmesi, çevreden sorulduğunda tanınıp bilinememesi ve benzeri nedenlerle haciz yapılan adresi ile ilgisini kestiğinin anlaşılması halinde, tutulacak olan haciz tutanağı aciz vesikası hükmünde sayılamaz.” Şeklindedir.
Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/1581 Esas ve 2017/12138 Karar sayılı 26/12/2017 tarihli kararı “ Somut olayda, borçlunun adresinde yapılmış bir haciz bulunmamaktadır. Bu durumda 105. madde kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde bir haciz olmadığı gibi, İİK’nın 143. maddesi gereği alınmış bir aciz belgesi de sunulmadığından davanın, dava koşulu bulunmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” Şeklindedir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/18745 Esas ve 2017/8851 Karar sayılı 11/10/2017 tarihli kararı “ Borçlunun mernis adresinde yaşadığı sabit olup, bu adreste yapılmış bir haciz ve İİK’nın 105. madde kapsamında alınmış bir geçici aciz belgesi bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.” Şeklindedir.
Yukarıda açıklanan nedenler ile Adana 2. Hukuk Dairesinin onadığı yerel mahkeme kararının müvekkil lehine bozulmasını talep ederiz.
SONUÇ : Yukarıda arz ve izah ettiğimiz sebeplerle re’sen dikkate alınacak hususlar da dikkate alınarak yerel mahkeme tarafından verilen hükme yönelik ADANA Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2. Hukuk Dairesi X Sayılı kararının bozulmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesini arz ve talep ederim.
Temyiz Kanun Yoluna Başvuran davalı