✒ Velayet İstinaf Dilekçesi 1
İSTİNAF HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA
(Gönderilmek Üzere)
KOZAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
(Aile Mahkemesi Sıfatı İle)
DOSYA NO:
KARARA İTİRAZ EDEN:
DAVACI:
KONU: Velayetin Değiştirilmesi İsteminin reddedilmesine ilişkin 25/04/2017 tarihli kararının itirazen bozulması isteminden ibarettir.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil ile davacı eş arasında mahkemenizde görülen esası yazılı boşanma davasında, Ön İnceleme zaptı ile çocukların durumuyla ilgili olarak sosyal araştırmacı görevlendirilmiş ve de sosyal güvenlik uzmanı raporuna göre hareket edilerek verilen ara karar uyarınca müşterek çocuklar … ve …’ın velayetleri dava sonuna kadar anneye verilmiştir.
Ancak mahkemeniz tarafından söz konusu çocukların velayetlerinin annelerine verilmesinden sonra, anne tarafından velayet hakkı kötüye kullanılmak suretiyle çocuklar müvekkile haber verilmeden ikamet ettikleri … ilçesinden ve okulundan koparılarak İstanbul iline götürülmüşlerdir.
Müşterek çocuklar İstanbul iline götürüldükten sonra müvekkil söz konusu çocuklardan haber alamamış ve de yaptırmış olduğu araştırmalar sonucunda davacının çocukları abisine ait evde odalara kilitlediği ve de çocukların dışarı dahi çıkarılamadığı bilgisini almış ve de bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.
Ekte sunmuş olduğumuz YHGK kararında da belirtildiği üzere velayet; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 339-347. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklara bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile çocuğu istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Buna göre, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Velayet, kamu düzenine ilişkin olup, bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.1992 gün ve 1992/2-140 E. 1992/248 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, boşanma ile düzenlenen velayetin değiştirilebilmesi için velayet kendisine verilen tarafın ya da velayete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şart olup, ayrıca esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olması da gerekmektedir.
Velayetin anne ya da babaya verilmesi, daha çok çocuğu ilgilendiren, onun menfaatine ilişkin bir husus olduğuna göre, gerek yukarıda açıklanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3. ve 6.maddelerinde yer alan hükümler, gerekse velayete ilişkin yasal düzenlemeler karşısında, velayeti düzenlenen çocuğun, idrak çağında olması halinde, kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekir.
Gerçekten, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesi:
“Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.” hükmünü içermektedir.
Diğer taraftan, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin:
Çocuğun usule ilişkin haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3.maddesinde:
“…Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:
a)İlgili tüm bilgileri almak;
b)Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;
c)Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.”;
Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddenin (b) ve (c ) bentlerinde ise:
“b)…Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,…çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır, çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c)Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.” hükümleri yer almaktadır.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.
Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır.
Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği ve maddi durumun iyiliğinin tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmeyeceği hususu da mutlaka değerlendirilmelidir.
Arz ve izah edilen sebepler ve de Yargıtay içtihatları birlikte değerlendirildiğinde davacının sadece müvekkili cezalandırmak ve çocuklarını görmesine engel olmak için müşterek çocuklarının eğitim ve öğretimlerini akamete uğratmış, onları bilmedikleri ve daha önce hiç tanımadıkları insanların evine hapsetmiş Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre çocuklarına karşı velayet hakkını kötüye kullanmış bulunmaktadır.
Müşterek çocukların velayet hakkı Sosyal Araştırmacının tamamen tek taraflı raporuna dayanılarak verilmiş bulunmaktadır; Zira, Sosyal araştırmacı tarafından anne ile hiç görüşülmemiş velayetlerin anneye verilmesi durumunda çocukların nerede ve ne şartlarda yaşayacağı konusuna raporda yer verilmemiştir. Sosyal araştırmacı tamamen tek taraflı ve yanlı olarak sadece babaya ait evde incelemelerde bulunmuş ve söz konusu raporu vermiştir. Bunun doğal sonucu olarak da kendisine ait evi ve oturacağı herhangi ikameti bulunmayan anne de çocuklarını eğitim ve öğretim yılının ortasında okullarından alarak abisinin İstanbul ilindeki evinde sığıntı gibi yaşamaya mahkum etmiştir.
Sosyal araştırma raporu gerçeklere aykırı olduğu gibi yukarıda hükümlerini yazmış olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesine de aykırıdır. Zira 2006 ve 2007 doğumlu olan ve kendilerini açıkça ifade eden çocukların beyanlarına ve babalarının yanında kalmak istemelerine rağmen velayetlerinin zorla anneye verilmesi hukuka aykırıdır.
NETİCE VE TALEP:
Yukarıda arz ve izahına çalışılan ve mahkemece resen nazara alınacak sebeplerle davacı eşin velayet hakkını kötüye kullanmış olmasından dolayı özellikle çocukların eğitim ve öğretimlerine bir an önce geri dönmesinin sağlanması zorunluluğu bulunduğundan, Çocukların babalarının yanında kalmak istemelerinden dolayı ilk derece mahkemesi kararının bozularak, müşterek çocukların velayetlerinin anneden alınarak müvekkile verilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
Adana Barosu – Avukat Saim İncekaş -Velayet Avukatı
✒ Velayet İstinaf Dilekçesi 2 (Davacı Yönünden)
ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNE
Gönderilmek Üzere
ADANA AİLE MAHKEMESİNE
DOSYA NO:
İSTİNAF EDEN DAVACI:
VEKİLİ:
KONU: Reddine karar verilen davamızı yasal süresi içerisinde istinaf etme talebinden ibarettir.
AÇIKLAMALAR:
Yerel mahkeme tarafından 26/10/2021 tarihinde velayetin değiştirilmesi davamızın reddine karar verilmiş ve neticeten işbu kararı istinaf etme zaruriyeti hasıl olmuştur. Zira kanaatimizce verilen mezkur karara yasaya aykırı olduğu kanaatindeyiz. Şöyle ki;
A) Yeniden bilirkişi raporu alınması talebimizin hukuka aykırı bir şekilde reddedilmesi
Tarafların ekonomik, sosyal, psikolojik durumunu saptamak ve küçüğün bilgilerine başvurmak amacıyla yerel mahkeme tarafından bilirkişi görevlendirilmiş ve bilirkişi raporunda çocuğun davalı babada kalmasının daha uygun olduğu ifade edilmiştir. Mezkur bilirkişi raporunda yer alan olumsuzlukların davacı müvekkil tarafından öğrenilmesinin ardından davacı müvekkil annesi ile yaşamaya başlamış ve dava dışı … isimli şahısla ayrılmıştır.
Davacının yeni ikametgahında gerek ev konforu ve huzuru önceki evinden daha iyi durumdadır. Bu nedenle eski koşullara göre hazırlanan SİR raporuna dayanılarak hüküm verilmemesi gerekirken yeni SİR raporu alınması talebimizin reddedilmesi hukuka aykırıdır. Çünkü davamızın kabulü halinde çocuğun yaşayacağı ortam, davacı annenin şu anda yeni ikametgahında sürdürdüğü hayat koşullarıdır.
B) Küçüğün, velayeti kendisinde bulunmayan davacı anne ile görüştürülmemesi;
Gerek tarafımızca dinletilen tanıklar gerekse davalı tanığı, çocuğun davacı anne ile görüştürülmediğini beyan etmişlerdir. Küçük, dava esnasında dahi gereği kadar davacı anne ile görüştürülmemiştir. Bu durum dahi tek başına velayetin değiştirilmesi için haklı sebep teşkil etmektedir. Zira taraflar boşandıktan sonra çocuğun velayeti davacı anneye bırakılmış ve davacı anne, davalı baba ile çocuğun şahsi ilişkilerini asla engellememiştir.
Öte yandan davacı müvekkil, küçük ile uzun süreler görüşemediğinden dolayı görüntülü konuşma vasıtasıyla görmek istemiş ancak bu talep dahi karşılık bulamamıştır. Davalı baba ve ailesi “aramayın bizi, artık çocuğu göstermek yok size” minvalindeki sözlerle davacı annenin evlat yarasına tuz basmışlardır. Ne yazık ki bazı vakitler bu tür isteklere davalı tarafça hakaret içeren cevaplar dahi verilmiştir. Sürekli argo konuşulan, küfür edilen bir ortamda henüz 7 yaşında bulunan küçüğün psikolojik ve ahlaki gelişiminin olumsuz etkileneceği malumunuzdadır.
C) Davalının, küçüğün yetiştirilmesindeki görevlerini savsaklaması ve ağır ihmal göstermesi neticesinde küçüğün yaralanması;
Dava dilekçemizde de iddia ettiğimiz üzere; davalı baba, sık sık il dışına çalışmak amacıyla gittiği vakitlerde küçük X’i yanında götürmemiş ve onu anne babasının yanında bırakmıştır. Yaşlı olan davalının anne babası da küçüğe gerekli ihtimamı göstermemiştir. Burada davalı baba bir nevi küçüğü kendi kaderine terk ederek ona önem vermediğini göstermiştir.
Dava devam ederken küçük X, annesi olan davacı ile görüştürüldüğü istisnai vakitlerin birinde davacı anne, küçük X’in kolunun ve ayağının bir kısmındaki yanık izlerini görmüştür. Eline ne olduğu sorulduğunda küçük “BABAANNEM YEMEK YAPARKEN YAĞ DÖKTÜ” demiş ve davacı müvekkil adli birimlere giderek şikayetçi olmuş ve küçük hakkında sağlık raporu düzenlenmiştir. X Devlet Hastanesinden alınan Genel Adli Muayene Formunda “sol ön kol 3*4 cm yanıkla uyumlu lezyon, sağ ayak 1 metotars bölgesinde 1 cm’lik ekimotik lezyon, sol ayak 1 metotas bölgesinde ekimotik lezyon görüldü, btm ile giderilemez” şeklinde rapor tanzim edilmiştir.
Davalının soruşturma kapsamında alınan ifadesinde “ben evde yok iken annemin kömür soğutmak için kullandığı tenekeye kızım yanlışlıkla değdirmiş” diyerek aslında babalık görevini ihmal ettiğini beyan etmiştir. Buna ilişkin belgeler Ek’te sunulmuştur.
Öte yandan davalı taraf, cevap dilekçesinde küçük X’in bakımı ile ilgili gerekli özeni gösterdiğini ve çocuğun yetiştirilmesinde herhangi bir eksiklik bulunmadığını beyan etmiş olsa da somut olayda çocuğu, eşine değil de annesine bırakıp gitmesi çocuğa babaannenin baktığına delalet eder. Zira davalı baba, taraflar boşandıktan sonra yeniden evlenmiş ve kendi ailesi ile evlerini ayırmıştır. Eğer ki küçük X davalı ve onun eşi ile birlikte yaşasaydı hayatın olağan akışına göre çocuğa da yine davalının ikinci eşi bakacaktı. Ancak küçük X’in davalının anne babası ile ayrı bir evde yaşamasından dolayı mezkur kaza babaannesinin yanında vuku bulmuştur.
D) Velayetin tarafımıza verilmesine ilişkin;
Bilindiği üzere velayet hakkının kapsamı, “çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar” şeklindedir. Davalı baba, çocuğu yeteri kadar koruyup gözetememekte, velayet görevini gereği gibi yerine getirmediği gibi savsaklamakta, küçüğü koruma ve yetiştirme görevini ihmal etmektedir.
4721 sayılı TMK’nın konuya ilişkin 324. maddesi; “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Buna göre velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, çocuğun ihtiyaçlarına cevap verip veremiyor oluşu değerlendirilmelidir. Velayetin düzenlenmesinde asıl olan çocuğun üstün yararı ve çocuğun geleceğini güvence altına almaktır.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle istinaf başvurumuzun KABULÜ ile;
1- Adana Aile Mahkemesinin kararının KALDIRILARAK ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davanın KABULÜNE karar verilmesini;
2- Küçük için aylık 500 TL iştirak nafakası verilmesine,
3- Yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekalete binaen talep ederim.
İstinaf Eden Vekili