TBK 55. Madde
Türk Borçlar Kanunumuzun 55. maddesi şu şekildedir:
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri; Sorumluluk; Özel durumlar; Ölüm ve bedensel zarar – Belirlenmesi
Madde 55: Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.
Başlık
TBK’nın 55. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – İKİNCİ AYIRIM: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
Madde başlığı şu şekildedir: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri – Sorumluluk – Özel durumlar – Ölüm ve bedensel zarar – Belirlenmesi
Gerekçe
Türk Borçlar Kanunu’nun 55. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
ADALET KOMİSYONU RAPORU
– Tasarının 54. maddesinden sonra gelmek üzere Tasarıya aşağıdaki gerekçelerle yeni bir 55 inci madde eklenmiştir.
Önerge gerekçesi aynen şöyledir:
“Borçlar Kanununda, ölüme ve vücut sakatlığına bağlı zararlar ayrı hükümler halinde düzenlenmiştir. Ayrı düzenleme, kodifikasyon tarihi itibariyle bu zararların mahiyetinden, yeni kanunumuz bakımından ise, ek olarak bu zararların insan hakkı niteliklerinden kaynaklanmaktadır.
“İnsan Zararları” olarak da kavramlaştırılabilecek olan bu zararların hesabında Borçlar Kanunu, özellikle yeni 49-52 madde hükümleri, diğer özel yasalar ve sorumluluk hukuku ilkeleri gözetilecektir. Destekten yoksun kalma ve iş-göremezlik tazminatları, bu yönüyle takdir temelinden daha çok, bağımsız bir yapı özelliği kazanmış metrik temele (tazminat metriğine) dayanır (YHGK. 21.3.1990 T, 4-586/199-E/K; YHGK. 21.3.1990 T, 10-688/191-E/K. Any. m.19/ son fıkra,”…tazminat hukukunun genel prensipleri…” ibaresi). Bu zararların belirlenmesinde ortaya çıkan farklı uygulamaları yeknesaklaştırıcı yeni ve özel hükümler öngörülmüştür. Bu hükümlerin sevkinde tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri, zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınma ve sorumluluk hukukunun diğer ilkeleri esas alınmıştır.
Sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bir kural gereği rücu edilemeyen (emekli sandığı maaşı, malüllük aylığı, ölüm sigortası aylığı) sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam-kaçınılmazlık halindeki ödemeler ve benzeri ödemeler bu tazminatlardan indirilemeyecektir. Aynı şekilde prensip olarak rücu edilebilen sosyal güvenlik ödemelerinden bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyecektir. Zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemeyecektir.
İnsan zararlarına ilişkin tazminat hakkının, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ve ifa amacını taşımayan diğer edinimlerle bir bağı ve bağlantısı yoktur. Bu nevi ödemelerin denkleştirilmesi, zarar vereni ödüllendirme anlamına gelir. Rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemelerinin, sorumluluk hukuku ile koruma altına alınan tazminatı ikame veya telafi fonksiyonları bulunmamaktadır. Tazminata, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile yahut ifa amacı taşımayan diğer ödemelerle karşılanmayan zarar biçiminde bir yaklaşım, ne onun kaynağı ile ve ne de onun işlevi ile bağdaşmaz. Bu yönüyle sorumluluk (tazminat) hukuku ile sosyal güvenlik hukuku arasında bir mahiyet farkı bulunmaktadır. Öte yandan rücu edilemeyen sosyal güvenlik hak ve ödemelerinin oluşmasında zarar verenin bir katkısı olmadıktan başka, rücu edilen ödemelere nazaran zarar verenin mükerrer ödemesi de yoktur. Rücu edilememe durumunda denkleştirmenin kurucu unsuru olarak illiyet bağı koşulu da gerçekleşmemektedir.
İfa amacı taşımayan ödemeler, tazminattan indirilemeyecektir. Zarar veren yahut üçüncü kişi tarafından ödeme kastı dışında kalan saiklerle yapılan ödemeler (sözgelimi yardımlar ve benzerleri) denkleştirilemeyecektir.
Zarar görenin mamelekine yukarıda belirtilen türden dahil olan ödemelere, tazminat hakkını veya destek ilişkisini çökerten bir etki tanınamaz. Tersine bir yaklaşım, sorumluluk hukukunun önleyici (tenkil) karakteri ile de bağdaşmaz. Yasa koyucu bu tercihi ile farklı uygulamaları hak ekseninde bütünleştirmiştir.
Tasarının 49-52 hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanan insan zararı kökenli tazminata, hakim, genel takdir hakkı (TMK m.4) yahut hakkaniyet (818 sayılı BK m.43) kurallarına dayanarak müdahale edemeyecektir. Tazminat, azlığından bahisle takdiren artırılamayacak, çokluğundan bahisle takdiren indirilemeyecektir. Zarar görenin hafif kusuru ile müzyakaya düşme (yoksullaşma)nin bir arada gerçekleşmiş olması (Tasarının 52/II, 818 sayılı BK m.44) hali ve Tasarının m.52/I hükmündeki özel haller ile denkleştirme dışında, uygulamada adlandırıldığı şekliyle “çokluk indirimi/hakkaniyet indirimi yahut azlık artırımı/hakkaniyet artırım” yolu kapatılmıştır. Yürürlükteki hukuka göre objektif veri ve ölçütler temelinde belirlenen tazminat (hakkı), iktisadi görünümü itibarıyla ayrıca bir mülkiyet hakkı karakterindedir. Bu yönüyle tazminat, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 Nolu ek-protokolün 1 inci maddesi kapsamında özel koruma görmektedir (Any.m.90). Yasaya ve hesaplama ilkelerine uygun olarak belirlenen ve denkleştirilen tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın ve nesafet hukukunun mahiyeti ile bağdaşmaz. Tazminatın hesaplama sonunda az veya çok çıkması, yargının yahut yargıcın sorunu değildir. Tazminatın önleyici işlevi, kriterlere ve verilere uygun olarak belirlenen sonuca (miktara), alacaklı ve borçlu dışında bir özne tarafından dokunulmamasına bağlıdır. Bu, hakim de olsa…
Vücut bütünlüğünün bozulmasına veya ölüme bağlı zararların idarenin sorumluluk sebeplerinden doğmuş olması halinde dahi bu Kanun hükümleri uygulanacaktır. Doğrusu, insan zararlarında farklı hukuk düzenlemelerinden bütüncül bir düzenlemeye ve yargı birliğine geçmektir. Teklif, bu amaca yönelik ön-adım niteliğindedir.”
Madde belirtilen gerekçeyle kabul edilmiş ve Tasarının sonraki maddeleri buna göre teselsül ettirilmiştir.
Bu Maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen artırma veya azaltma yasağı, sorumluluk hukukunun öngördüğü hesaplama yöntemiyle ortaya çıkan miktarla ilgilidir. Başka deyimle yöntemine göre belirlenen tazminatın çok az çıkması halinde artırılması, çok yüksek çıkması halinde azaltılması, hakimin bu yolla belirlenen miktara müdahale yetkisinin bulunmadığı vurgulanmaktadır. Bünyevi istidat, kaçınılmazlık, hatır taşıması gibi hesaplama yöntemiyle ilgili bulunmayan nedenler, hakkaniyet hukukunun gerekleri içinde elbette ki birer indirim nedenleridir. Hakimin, bu hallerde 818 sayılı Borçlar Kanununun 43 (Tasarı m.51) ve Türk Medeni Kanununun 4 üncü maddeleri kapsamında takdir hakkı vardır. Düzenleme ile amaçlanan husus, yöntemince belirlenen tazminatın miktarı esas alınarak, azlığı yahut çokluğuna dayalı bir takdir hakkının bulunmadığı hususudur. Önergenin gerekçesinde vurgulandığı üzere yasa, yüksek bir miktar içermesi halinde tazminattan indirimi, borçluyu aşırı ekonomik zorluğa düşürmüş olması hali ile sınırlamıştır. Bu halde dahi borçlunun kusurunun hafif olması ve hakkaniyetin indirimi gerekli kılması kurucu unsurdur (818 sayılı Borçlar Kanunu m.44/II, Tasarı m.52/II). Yoksullaşmaya dayalı indirim kuralının insan zararlarında da (m.55) uygulanacağı tabiidir (m. 52/II).
Bilirkişi raporlarının sorumluluk davalarındaki delil işlevi diğer davalardakinden farklı değildir. Hakim tazminat hesabında temel alınan varsayımları, yöntemleri ve hesap işlemini denetleyebilir. Ayrıca tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporu, diğer davalarda olduğu gibi sorumluluk davalarında da hakimi bağlamaz.
TBMM Tartışma ve Kabul Metni
55’inci maddenin başlığını okutuyorum:
c. Belirlenmesi
MADDE 55-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri sırasıyla okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 55. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve sorumluluk hukuku ilkelerine” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
Maddenin 1. fıkrasında yer alan “İfa amacını taşımayan ödemeler” ibaresinden önce gelmek üzere “zarar veren tarafından yapılan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal
Mehmet Şandır
Behiç Çelik
Konya
Mersin
Mersin
Akif Akkuş
Mümin İnan
Osman Ertuğrul
Mersin
Niğde
Aksaray
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 55. maddesinin kenar başlığındaki “belirlenmesi” kelimesinin “ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklinde; madde metninin de;
Madde 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre belirlenir. Kısmen veya tümüyle rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile zararı karşılama amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya ödence miktarından indirilemez. Belirlenen ödence, miktar esas alınarak hak ve adalete uygunluk düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idarî eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer nedenlerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tümüyle yitirilmesi ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.”
şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk
Turgut Dibek
Ali İhsan Köktürk
Mersin
Kırklareli
Zonguldak
Rahmi Güner
Atila Emek
İsa Gök
Ordu
Antalya
Mersin
Kemal Demirel
Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, “ölüm ve bedensel zarar” kavramları o bölümün 53’üncü maddesinin üst matlabında yer aldığı için gereksiz tekrara yer verilmemesi düşüncesiyle katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Rahmi Güner, Ordu Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.
Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 55’inci maddesinin kenar başlığındaki “Belirlenmesi” kelimesinin yerine “Ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklinde değiştirilmesini talep ediyoruz. Bu değiştirme talebimizdeki gerekçemizi dilekçemizde belirttik. Bu şekilde, “ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklindeki değişiklik, belki bazı aydınlanamaması durumlarında bir aydınlanma durumu gerekeceği düşüncesindeyiz.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz kanun Türkiye’nin en önemli kanunlarından birisi, temel kanundur.
Burada iki üç gündür biz hukuk tartışmaları yapıyoruz. Bu Mecliste, insan yaşamının, insanların geleceğinin ne kadar daha düzgün, ne kadar daha aydınlık, ne kadar daha iyi olması gerektiği şeklinde arkadaşlarımız görüşlerini belirtmektedir. Bu kanunların da insan yaşamına, insanların geleceğine daha uygun bir şekilde tatbikinin kolaylaşması için bu kanunun görülmesinde yarar görüyoruz. Onun için bazı değişiklikleri sunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bana bu Parlamentoda konuşmalar, bu Parlamentonun dışında iktidar partisinin uygulamaları “Türkiye’de acaba tarih tekerrür mü ediyor?” şeklinde bir durumu anımsatmaktadır. Değerli arkadaşlarım, geçmişte tek parti iktidarında mahkemeler, o iktidarın baskısında o iktidarın dediğini yapma durumundaydı. Eğer yargıçlar o iktidarın dediğini yapmadıkları takdirde ya sürgün ediliyordu ya görevden alınıp ve Yargıtay üyeleri dâhil birçokları meslekten ihraç ediliyordu. O zamanki iktidar o kadar ileri gitti ki değerli arkadaşlarım, yasama organı yargı görevini yapma durumuna geldi. Bu yasama organının içinden tahkikat komisyonları kuruldu. Siyasiler, basın mensupları tutuklama ve yargılama görevi yapmaya başladı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi yaşadığımız birçok olay bana bunu anımsatmaktadır. Sayın Başbakan “Ben savcıyım.” diyor ve müdahale ediyor, diyor ki: “Bu belge yerindedir.” O belgeyi derhâl tatbik edin demek istiyor, yargılayın diyor o belgeyi ve o belgeye göre karar verin diyor.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de -61 Anayasası dâhil- yargı, yürütme ve yasama organlarının ayrılığı kabul edilmiştir, kuvvetler ayrılığı kabul edilmiştir. Bize hukukta ilk defa fakültede bunu öğrettiler değerli arkadaşlarım.
Dikkat ederseniz tek parti iktidarı… Hukuk yok oluyor, yargıçlar ihraç durumuna getiriliyor, yargıçlar Türkiye İletişim Başkanlığının bulunduğu bir kurum tarafından dinleniyor ve Başbakanlığa bağlı değerli arkadaşlarım. Bir mahkeme hâkimi gidip tespit yapıyor ama oradan belgeler verilmiyor. Kimlerin dinlendiği, kimlerin dinlenmediği şeklinde bir rapor sunamıyorlar değerli arkadaşlarım. İşte, şunu söylüyorum: Tarih tekerrür mü ediyor acaba?
Biz, bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarım, evvela hukukun üstünlüğünü savunacağız. Hukukun olmadığı yerde ne açılım olur ne demokrasi olur ne insan yaşamının geleceği olur ne hürriyet olur ne de insanca bir yaşama olur. İşte, biz öncelikle demokratik yoldan, demokrasinin gereği olan bu sistemi getirmek zorundayız. Hukukun üstünlüğünü getirmek zorundayız. Biz keyfî tutuklamalara, keyfî yargılamalara Türkiye Parlamentosu olarak, Mustafa Kemal’in Parlamentosu olarak evvela “Dur” diyeceğiz değerli arkadaşlarım.
Biz buna “Dur” demeliyiz çünkü bir yürütme organının başı -gazetelerden okuduğumuza göre- yasama organına “Neden tatbik etmiyorsun?” diye baskı kurma durumuna giriyor. Nerede kaldı kuvvetler ayrılığı sistemi değerli arkadaşlarım? Yürütme organının başı yasama organının başı mı? Yürütme organının başı yargı organının başı mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen tamamlayınız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz bunu düzeltmek zorundayız. Biz bu Türkiye’deki demokrasinin en iyi şekilde yürümesini sağlamak durumundayız. Onu da sağlamanın yolu hukukun üstünlüğünden geçer, yargı bağımsızlığından geçer. Onun, demokrasinin en iyi unsurlarından olan hukukun üstünlüğü yargı teminatından, yargıç teminatından geçer ve biz bunu sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım; eğer sağlamazsak bu Borçlar Kanunu’nun da bir anlamı yok, Anayasa’nın da bir anlamı yok, Ceza Kanunu’nun da bir anlamı yok. Biz bunu sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım; ama beraber yapacağız, sizle beraber yapacağız.
Ben, bu teklifimizin kabul edilmesini talep ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Kılıçdaroğlu.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
321 sıra sayılı Tasarı’nın 55’inci maddesi üzerinde verilen, Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 55. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve sorumluluk hukuku ilkelerine” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
Maddenin 1. fıkrasında yer alan “İfa amacını taşımayan ödemeler” ibaresinden önce gelmek üzere “zarar veren tarafından yapılan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, uygulamada bir tereddüde mahal verilmemek bakımından açıklıyorum ki, ifa amacını taşımayan ödeme zarar veren tarafından da yapılsa, üçüncü kişi tarafından yapılsa, tazminattan indirilmemektedir. Onun için “zarar veren” kaydı daraltır.
Teşekkür ediyorum.
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Faruk Bal, Konya Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.
Buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Sayın Bakanlığın katılmadığı önergenin AKP Grubu tarafından vicdanlarına göre değerlendirilmeyeceğine tecrübeyle şahit olduğumuz içindir ki, önergemizdeki gerekçeyi kayıtlara geçmiş olması sebebiyle bir kenara koyuyorum ve bugün gazetelere yansımış olan bir hususu Sayın Bakanın, burada bulunan Sayın Adalet Bakanlığının bürokratlarının ve değerli milletvekillerinin dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün bir gazetede hâkim, savcı ve bu meslekten sayılanların sınırsız olarak ucu açık bir şekilde dinlenileceğine dair bir Bakanlık soruşturma olurunun fotokopisi yayımlandı. Ben de bu gazeteden bu fotokopiyi aldım. Burada “Ümraniye” diye başlayan, talihsiz bir şekilde, Türk tarihinde, kültüründe önemli bir tanım olarak bulunan “Ergenekon” ile devam eden, ancak kurunun yanında yaşı, yaşın yanında kuruyu da yakan pek çok usulsüzlükleri, pek çok hukuk ihlallerini içeren bir soruşturmaya dayalı olarak hâkim ve savcılarla ilgili bir soruşturma izni verilmiştir.
Şimdi, bu iznin asıl olan kısmını, son cümleyi birlikte okuyalım: “Bu bakımdan Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında, Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında, Veli Küçük’ün ajandasından ele geçirilen notlarda, İşçi Partisinin Ankara merkezinde yapılan aramada bulunan ve üzerinde Nusret Senem yazılı CD’de adı geçen ve -buradan sonrasına dikkat edin- 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan cumhuriyet başsavcısı, cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen konularla ve inceleme sırasında ortaya çıkabilecek hususlarla ilgili olmak üzere keyfiyetin Adalet müfettişlerince incelenmesi.”
Şimdi, bunu okuyan;
1) Bu soruşturma kapsamında olan kişileri anlar.
2) “Ve” ibaresinden sonra hâkim ve savcıların ucu açık bir şekilde, sınırsız bir şekilde dinleneceğini düşünür.
Nitekim, gazeteye yazılan haber de ucu açık bir şekilde dinleneceğini ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, soruşturma izni “efradını cami, ağyarını mâni” dediğimiz bir tarzda yazılır. Yani, soruşturma izninde kim soruşturulacak, onun ismi yazılır; hangi konu soruşturulacak, o konu yazılır. Yani, soruşturma izni, konu ve kişi ile sınırlıdır.
Burada konu ve kişi sınırlaması yoktur. Olmayınca aklımıza ihtimaller geliyor.
Birinci ihtimal… Adalet Bakanlığının değerli bürokratları bunu bilmiyorlar mı? Hayır, bilirler. Böyle bir ihtimali elimine etmek istiyorum çünkü Adalet Bakanlığının bürokratları, bilgi, beceri ve tecrübeleri itibarıyla bunu bilir ya da bilmesi gerekir.
İki: Acaba bu soruşturma izni tüm hâkim ve savcıları kapsayacak bir tarzda mı verilmiştir? Bu ihtimali de parlamenter demokrasi, hukukun üstünlüğü, hâkim teminatı, yargı bağımsızlığı gibi kavramlarla değerlendirdiğimde buna da ihtimal veremiyorum. Benim demokratik anlayışım buna müsait değil. Onu da elimine ediyorum.
O zaman, üçüncü bir ihtimal kalıyor: Adalet Bakanlığı Ergenekon soruşturmasına teslim mi oluyor? İşte, meselenin bam teli burada Sayın Bakanım. Yapacağınız bu soruşturmayı nereye vereceksiniz? Bu soruşturmayı kimler yapacak ve bu soruşturma, tüm hâkim ve savcıları dinleyerek, hâkim ve savcılardan yandaş yaratılamamış olanların üzerinde tehdit aracı olarak mı kullanılacak? Bu soruşturmayı yaptığınız zaman -vereceğiniz- o Ergenekon soruşturmasını yapanlar sizden önce basına mı sızdıracak? Köşe yazarı, sizden önce, hangi hâkimin, hangi savcının tutuklanacağını, bir hafta, on gün önce ilan mı edecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) – Ve böylece, Türkiye’ye, bağımsız hâkimin güvencesinde olan yargıyı silah olarak kullanarak bir korku imparatorluğunun aracı olarak mı kullanılacak?
Sayın Bakanım, üçüncü ihtimal daha ağır bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor çünkü bu Hükûmetin Adalet Bakanlığı, kendisini frenlemek, kendisini sınırlamakla görevli Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, bir basın bildirisiyle, “Bu görevini yaparken fonksiyon gasbında bulunmuş bir kurul.” olarak ilan ettiğine göre, üçüncü ihtimal doğrudur diye düşünüyoruz. Bunun altında siz de kalırsınız, Türkiye de kalır, yargı da kalır ve Türkiye’nin parlamenter demokrasisi de kalır.
Bu düşüncelerimi bu önerge vesilesiyle yüce Meclisin bilgilerine arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.