Müdahalenin Men’i (El Atmanın Önlenmesi) Davasına Cevap Dilekçesi 1
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
ESAS NO:
KARAR NO:
İSTİNAFA CEVAP VEREN DAVACI:
VEKİLİ:
DAVALI:
VEKİLİ:
TALEP KONUSU : Davalı Belediye Başkanlığı tarafından verilen istinaf başvuru dilekçesine karşı cevap dilekçemizin sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR: Davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından belirtilen hususların tarafımızdan kabulü mümkün değildir. Şöyle ki:
1. Davalı Büyükşehir Belediyesi vekili sunmuş olduğu istinaf başvuru dilekçesinde; davanın hizmet kusuru nedeniyle tazminat niteliğinde olduğunu, davanın hizmet kusuruna dayanılarak idare aleyhine açılacak tam yargı davalarının idari yargıda görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu iddianın kabulü mümkün değildir.
Mah. Mevkiinde bulunan müvekkilimize ait ada parsel sayılı taşınmaz ile hissedarı olduğu ada parsel sayılı taşınmazlar arasında kadastro çalışmaları sırasında kadastro yolu bırakılmıştır. Ancak davalı tarafından yol çalışmaları kadastro yolu olarak ayrılan yerden değil de müvekkilimizin hissedarı bulunduğu ada parsel sayılı taşınmaz içinden geçirilmek suretiyle yapılmıştır.
İş bu dava müvekkilimizin mülkiyet hakkına, davalı tarafından yapılan haksız müdahale nedeniyle müdahalenin meni ve asfaltın kal suretiyle giderilmesi talebi ile açılmıştır. Dilekçemizde talebimizin ne olduğu açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Dilekçemizde açıkça el atmanın önlenmesi ve müdahalenin kal suretiyle giderilmesi talep edilmiştir. Müdahalenin meni davası niteliği itibariyle nisbi harca tabi olduğundan, dilekçemizde belirttiğimiz bedel harç hesabına esas olmak üzere belirttiğimiz tutardır. Yoksa bir zarar tazmini talebi değildir.
Mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan el atmanın önlenmesi ve eski hale getirilmesinin istendiği davaların görülme yeri konusu itibariyle Adli Yargı’ dır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 2. Maddesi düzenlemesine göre açmış olduğumuz davada görevli mahkeme ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİDİR. Davalı tarafın görevsizlik iddiası da yerinde değildir.
Davalı taraf davaya konu edilen yolun müvekkil idarenin sorumluluğunda olmayan bir yol olup, müvekkil idare tarafından açılmadığı; bu yolun Belediyesi sınırlarında olduğu gerekçesiyle davanın müvekkil idare yönünden reddine, Belediyesi Başkanlığı yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiği iddiasında bulunmuştur. Bu iddianın da kabulü mümkün değildir.
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada, davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kırsal Hizmetler Dairesi Başkanlığından dava konusu ada parsel taşınmazı üzerinde kamulaştırma kararı olup olmadığı, kamulaştırma kararı yoksa yol geçirmek suretiyle fiili müdahalede bulunup bulunmadığı, yolun kimin sorumluluk alanına girdiğine yönelik araştırılarak bilgi verilmesi istenmiştir. Davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kırsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından verilen cevap da ” ada parsel sayılı taşınmazın içinden geçen yol mülga İl Özel İdaresi sorumluluğunda iken 5216 sayılı Büyükşehir Belediye kanunun 7.maddesi (g) fıkrası ve Büyükşehir Belediye Meclisi’nin tarih ve 706 kararı uyarınca daire başkanlığımız sorumluluk alanına alınan yoludur.” denilmiştir.
Büyükşehir Belediye Meclisi’nin tarih ve kararıyla Mülga Özel idareye ait çalışmanın Büyükşehir Belediyesi tarafından devralındığı, hali hazırda mevcut kadastro yolu var iken herhangi bir kamulaştırma kararı olmaksızın mülga İl Özel İdaresi sorumluluğundan bulunan yolu adıyla davacıya ait Ada No’lu parselden yol geçirildiği karar tarihi itibariyle haksız müdahalenin devam ettiği açıkça görülmektedir.
Davalı taraf kamu yararına tahsis edilen taşınmaz ile ilgili olarak men’i müdahale talebinde bulunulamayacağı, men’ i müdahale kararı verilmesi halinde söz konusu yolun kapatılması ve ulaşımın aksaması sonucu doğacağı iddiasında bulunmuştur. Bu iddianın kabulü mümkün değildir.
Müvekkilimizin mülkiyet hakkına, davalı tarafça yapılan haksız müdahale nedeniyle müdahalenin meni ve kal talebinde bulunulmuştur. Müvekkilimize ait yere, Kadastro yolu var iken projeye aykırı olarak yol yapılmıştır. Burada kamu yararına yapılmış herhangi bir yasal işlem bulunmamaktadır. Burası ile ilgili alınmış bir kamu yararı kararı da yoktur.
Davalı taraf yerel mahkemenin vekalet ücreti ve yargılama giderleri hususunda usul ve yasaya aykırı davrandığını, davanın usulüne uygun şekilde ıslah edilmediğini ileri sürmüştür. Bu iddianın kabulü mümkün değildir.
Davamızın talep konusu dava dilekçemizde açık ve net bir şekilde izah edilmiştir. Yargılama aşamasında tarafımızdan yapılan kanun gereği dava konusu taşınmazın belirlenen bedeli üzerinden harcın tamamlanmasıdır. Bu nedenle davalı tarafın bu yöndeki beyanları hukuki dayanaktan yoksundur.
Mahkemece de tarafımıza eksik harcın ikmali için Harçlar Kanunu 16. ve 30. Maddelerine göre süre verilmiş ve kanuna ve ara karara istinaden tarafımızdan eksiklik ikmal edilmiştir.
Yukarıda açıkladığımız tüm bu nedenler ve dava dosyası içindeki tüm bilgi ve belgelere göre, Asliye Hukuk Mahkemesinin sayılı kararının gerekçesinde dayanılan delillerin değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davalı tarafın istinaf talepleri yerinde değildir. Yerel mahkeme tarafından verilen karar usul ve hukuka uygun olup, istinaf talebinin esastan reddini talep ediyoruz.
SONUÇ ve İSTEK: Yapılacak inceleme sonunda;
Yukarıda açıklanan ve re’sen göz önünde bulundurulacak hususlar dikkate alınarak davalı tarafın hukuki dayanaktan yoksun istinaf talebinin esastan REDDİNE karar verilmesini ve yargılama giderlerinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini vekâleten saygı ile arz ve talep ederim.
El Atmanın Önlenmesi Davası Cevap Dilekçesi 2
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO:
DAVAYA CEVAP VEREN DAVALI:
VEKİLİ:
DAVACILAR:
VEKİLLERİ:
KONU: Davaya karşı cevaplarımızın ve delillerimizin sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR
Yukarıda esas numarası belirtilen davada tarafıma gönderilen dava dilekçesi ve tensip zaptı 12.11.2020 tarihinde tarafıma tebliğ edilmiştir. Yasal süresi içerisinde davaya karşı cevaplarımızı ve delillerimizi sayın mahkemenize arz ediyoruz.
Davacı her ne kadar diğer apartman sakinleri ve müvekkilimin şahsına yönelik el atmanın önlenmesi ve zararlarının tazmin edilmesi için dava açmışsa da söz konusu olayla müvekkilimin hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Şöyle ki müvekkilim o apartmanda otururken BİM isimli market açılmıştır, marketin açılmasından 2 yıl sonra ise tayinin çıkması nedeniyle oradan taşınması gerekmiştir. Tayininin çıktığını gösterir belgeyi dilekçe ekinde sunuyoruz. Müvekkil taşındıktan sonra 4 yıl kadar daha söz konusu market orada faaliyetini sürdürmeye devam etmiştir. Dolayısıyla müvekkilin apartmanda oturduğu süre zarfında market ile ilgili herhangi bir problem olmadığından ve marketin 4 yıl daha orada kiracı olarak bulunmasından dolayı bu davayla hiçbir ilgisinin olmadığı açıkça ortadadır.
Müvekkil her ne kadar 11 yıldır orada oturmasa da apartmanda oturan kişilerle selamı sabahı vardır. Tebligat eline ulaştığında söz konusu apartmanda halen ikamet etmekte olan tanıdıklarına dava konusunu sorduğunda çit çekme işleminin ve bir komşunun evinin balkonunda pazardan aldığı civcivleri bakmasının BİM’in taşınmasından çok zaman sonra olduğunu, BİM isimli marketin taşınmasıyla dava dilekçesinde geçen hususların zamanlama olarak asla bağdaşmadığını, BİM’in oradan taşınma nedeninin dükkanın küçük ve yetersiz olmasından kaynaklandığını öğrenmiştir. Zaten logar sisteminde problem olan bir dükkanda gıda sektöründe faaliyet gösteren bir kiracının 6 yıl boyunca orada kalmaya devam etmesi de hayatın olağan akışına aykırıdır. BİM dükkandan her ne sebeple çıkarsa çıksın davacı taraf BİM firması ile imzalanan 10 yıllık kira sözleşmesine istinaden 4 yıllık eksik kira bedelini talep etme hakkına sahipken sözleşmenin tarafı olmayan müvekkilimden tazminat talep etmesi hukuka aykırıdır.
Ayrıca davacı her ne kadar dükkanını BİM’in oradan taşınmasından sonra hiçbir şekilde kiraya veremediğini söylese de yine aynı apartmanda oturan kişilerden öğrenildiğine göre bundan 2-3 yıl önce davacının söz konusu dükkanı birilerine depo olarak kullanmaları için kiraya verdiği, zaman zaman bu kişilerin gelip dükkana bir şeyleri getir-götür yaptıkları bu kişilerin dükkanın alçılarının dökülmesinde ve pislenmesinde rolü olduğu apartman sakinleri tarafından görülmüştür.
Kaldı ki müvekkilimin davayla ilgisi olsa dahi el atmanın önlenmesi davası açılması için davacının dava açma süresi zamanaşımına uğramıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 984. Maddesinde ”Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.
” hükmü bulunmaktadır. Kiracı 05.12.2013 tarihinde taşınmış, söz konusu dava ise 10.08.2020 tarihinde açılmıştır. Bu durumda zamanaşımı süresi çoktan dolmuştur.
Davacının ecrimisil ve buna bağlı tazminat talebinde bulunması da hukuken mümkün değildir onun da dava açma süresi zamanaşımına uğramıştır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/1519 E. 2018/5446 K. , 22.11.2018 tarihli kararı ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin , 2013/8377 E. , 2013/10479 K. , 24.06.2013 tarihli kararı bu doğrultudadır. Hukuk Genel Kurulu’nun , 2008/45 E. , 2008/103 K. , 06.02.2008 tarihli kararında ise ”25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup; bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.” denilmektedir. Eğer davacı tarafın o dönemki kiracısı olan BİM apartmandaki sorunlar nedeniyle dükkandan çıktıysa davacı bu durumdan 05.12.2013 tarihinden beri haberdardır. Bu durumda davacının dava açma süresi olan 5 yıl 05.12.2018 tarihinde son bulmuştur. Davacının bu tarihten sonra dava açma hakkı bulunmamaktadır.
Mahkemenizde görülmekte olan bu davanın açılmış olması usul ve yasaya aykırılık teşkil etmekte olup istenilen tazminatın ise hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan tüm bu sebeplerle davanın reddi gerekmektedir.
HUKUKİ NEDENLER: M.K.,T.B.K.,H.M.K. ve sair ilgili mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER: Tanık beyanı, bilirkişi incelemesi, tapu kayıtları ve her türlü yasal deliller.
SONUÇ ve TALEP: Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle;
Davacı tarafından zamanaşımına uğradığı halde haksız ve yersiz açılan davanın reddine,
Her türlü yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla bilvekâle arz ve talep ederim.
Cevap Veren Davalı Vekili
Müdahalenin Men’i (El Atmanın Önlenmesi) Davasına Cevap Dilekçesi 3
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVACI :
KONU : Davacının iddialarına karşı yasal süre içerisinde cevaplarımızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
Dava dilekçesi ve tensip zaptı müvekkile X tarihinde tebliğ edilmiştir. Yasal süresi içerisinde davalının iddialarına karşı cevaplarımızı ve delillerimizi sunmaktayız. Davaya konu X İli, Merkez İlçesi, X Beldesi X parsel no’lu taşınmaz Müvekkilim X tarafından X tarih ve X yevmiye numaralı işlem ile satın alınmıştır. Müvekkilin taşınmazı satın aldığı tarih olan X tarihinde TAPU KAYITLARINDA HERHANGİ KISITLAYICI BİR ŞERH BULUNMAMAKTADIR. Taşınmaz üzerinde herhangi kısıtlayıcı bir şerh olmaksızın temiz olarak tapuda satın alınmıştır. Müvekkilin taşınmazı satın alma tarihinden tam olarak X yıl, X ay, X gün sonra (dava açılış tarihi X) davacı komşunun taşınmaz üzerinde hak iddia etmesi gülünç, mantık dışı ve hiçbir hukuki temele dayandırılamayan fuzuli bir iddiadan ibarettir. Ayrıca davacı iddia ve taleplerini müvekkilime herhangi ihtar kanalıyla da tebliğ etmemiştir.
Bilindiği üzere TMK m. 1023’e göre; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”
Davacının iddialarının aksine müvekkil taşınmazı satın aldığı tarih olan X tarihinden dava tarihi olan X tarihine kadar taşınmaz üzerinde hiçbir şekilde inşai veya eklenti niteliğinde bir tasarrufta bulunmamış olup, bu nedenle de davacının taşınmazı üzerinde 20-30 m2’lik haksız bir işgalde de hiçbir şekilde bulunmamıştır. Davacının iddiaları mantık ve akıl dışıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.12.2010 tarihli ve 2010/5-662 E., K:2010/651 K. sayılı kararına göre; “Burada, davranışların haksız olması ve bir hakka dayanmaması yeterli olup, kusurun bulunması gerekli değildir. Malikin, mülkiyet hakkını, engellemenin varlığını ve nedensellik bağının bulunduğunu ispatlaması gerekli ve yeterlidir.” Ancak davacının iddiaları ile mevcut durum arasında herhangi bir nedensellik veya herhangi bir illiyet bağı bulunmamaktadır.
Davacının söz konusu iddiaları doğrultusunda tarafımızca Lisanslı Harita Kadastro Mühendislik Bürosu’na (“Lihkab”) başvuru yapılmış olup, Lihkab tarafından X tarihinde aplikasyon krokisi düzenlenmiştir. Lihkab tarafından hazırlanan aplikasyon krokisi doğrultusunda dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede ada ve parsel sınırlarının belirlendiği zamanda uygulanan teknikler ile günümüzün teknolojik imkanları doğrultusunda uydu sistemi kullanılarak taşınmazların ada ve parsellerin sınırları belirlenirken çeşitli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Ancak bu durum müvekkilin taşınmazını satın aldığı tarihten çok öncesine dayanmaktadır. Müvekkil TMK m. 1023 doğrultusunda tapu sicilindeki kayıtların doğruluna güvenerek söz konusu taşınmazı iyiniyetli bir şekilde iktisap etmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/186 E. , 2017/5475 K. Sayılı içtihat metnine göre; “Çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi davalarında teknik bilirkişilerin raporları, verilecek kararların en önemli dayanağını oluşturur. Bu itibarla teknik bilirkişilerin pafta ve çap uygulaması sağlıklı olmalı, ölçüm hatasız yapılmalıdır. Öte yandan, ölçümünün ve harita-kroki uygulamasının kadastro sırasında konan nirengi-poligon noktalarından yararlanılarak yapılması zorunludur. Zira, çap ve krokinin de içinde yer aldığı, harita bu nirengi noktalarına göre yapılan ölçüm sonucu hazırlanmıştır, ancak, poligon ve nirengi noktaları bulunamıyorsa kadastro sırasında var olan sabit sınır ve tesisler uygulamada dikkate alınmak ve bunlara poligon noktası niteliği verilerek ölçüm yapılması gerekmektedir. Somut olayda, mahkemece yapılan keşif sonucunda dosyaya sunulan ve hükme esas alınan 21.10.2013 tarihli bilirkişi heyeti raporunda 3426/45 no’lu Lihkap aplikasyon krokisinin dikkate alınarak davalıya ait 9599 parsel sayılı taşınmazdaki fabrikanın davacıya ait 282 parsel sayılı taşınmaza 10.00 m2 tecavüzlü olduğunun belirlendiği, davalı tarafından dosyaya sunulan 3426/104 no’lu Lihkab aplikasyon krokisinde ise rapora esas alınan 3426/45 no’lu Lihkap aplikasyon krokisinden daha farklı değerlerin belirtildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yerinde 3 kişilik harita mühendisi bilirkişi heyeti vasıtasıyla elektronik aletle ölçüm yapılarak varsa tecavüz edilen alanın miktarının belirlenmesi, infazda duraksamaya neden olmayacak biçimde diğer bilirkişi raporları da irdelenerek uygulamayı gösterir, denetime elverişli, infazı mümkün kroki ve rapor alınması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz uygulama ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.” Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere taşınmazların mevcut ada, pafta ve parsel sınırlarını belirleyen etken kadastrolama çalışmaları sırasında uygulanan teknikler ve yöntemlerdir.
Davacının iddialarını hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte şayet dava konusu olan taşınmaz ile davacının taşınmazının tapu ve kadastrolama işlemlerinin gerçekleştirildiği sırada eksik, kusurlu veya hatalı bir işlem yapılmış olsa dahi bunun sorumluluğu hiçbir şekilde müvekkile dayandırılamaz. Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 tarihli ve 2010/4-349 E. 2010/318 K. sayılı kararlarında; “tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi anlamında devletin sorumlu olduğunun kabulü gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türkiye Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi gözetilerek 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adli yargıda dava açabileceği ifade edilmiştir.” Halbuki müvekkil taşınmazını satın alma ve müteakip işlemleri, tapu siciline güven ilkesi dâhilinde gerçekleştirmektedir. Hal böyle olunca şayet tapu ve kadastrolama işlemleri sırasında eğer eksik, kusurlu veya hatalı bir işlem yapıldıysa bile bunun sorumluluğu hiçbir şekilde müvekkile atfedilemez. Davacının devlet aleyhine dava ikame etme yoluna gitmesi gereklidir.
Tapu müdürlüğünden söz konusu taşınmaza ilişkin kayıtların celbi halinde de müvekkilin dava konusu taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmaz üzerinde kısıtlayıcı yada açıklayıcı hiçbir şerh bulunmadığı açıkça görülecektir. Dolayısıyla dava konusu taşınmaz, müvekkil tarafından temiz olarak alınmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 1007. Maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur” denilmek suretiyle Devlete açıkça kusursuz sorumluluk izafe edilmiştir. Kadastro işlemlerinde yapılan hataların da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/4-349 E. Ve 2010/318 K. Sayılı kararında “Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi yada yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla, kadastro görevlilerinin dayanaksız ya da gerçek hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemelerini ve taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir.” denilmek suretiyle açıkça ifade edilmiştir.
Yukarıda izah etmekte olduğumuz sebeplerden ve Sayın Mahkeme tarafından resen gözetilecek nedenlerden dolayı müvekkilimin, X İli, X İlçesi, X Beldesi, X parsel no’lu kayıtlı taşınmazı hakkında haksız, hukuki mesnetten yoksun ve asılsız iddialara cevap vermemiz hasıl olmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : TMK, TBK, HMK, AİHS ve sair mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER : 1- X İli, X İlçesi, X Beldesi, X Parsel No’lu Taşınmazın Tapu Kayıtları, 2- Keşif, 3- Bilirkişi İncelemesi, 4- X tarihli Lihkab tarafından hazırlanan aplikasyon krokisi 5- Taşınmaza ait fotoğraflar, 6- İş bu davaya yönelik Yargıtay İçtihatları ve Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlar, 7- Tanık, 8- Yemin ve her türlü delil.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah edilen ve yargılama sırasında ortaya çıkacak tüm deliller ışığında fazlaya ilişkin dava ve tüm talep haklarımız saklı kalmak kaydıyla;
1- Dava dosyasına sunduğumuz veya sunacağımız deliller eğer sayın mahkeme tarafından yetersiz olduğu kanaat edilirse, uyuşmazlık konusu taşınmazların incelenmesi amacıyla dava dosyasına uzman bilirkişiye tevdii edilmesine,
2- HAKLI İDDİALARIMIZ DOĞRULTUSUNDA MÜVEKKİLİMİN İYİNİYETLİ OLDUĞUNUN KABULÜNE,
3- DAVACI TARAFINDAN İDDİA EDİLEN HAKSIZ VE HUKUKİ MESNETTEN YOKSUN İDDİALARIN REDDİNE,
5- MÜVEKKİLEME HAKSIZ VE HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE AÇILAN DAVANIN REDDİNE,
6- Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim.
DAVALI VEKİLİ