ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE
Dosya No :
Davaya Cevap Veren Davalı :
Vekili :
Davacı :
Vekili :
Konu : Cevaplarımızın sunulmasından ibarettir.
Açıklamalar :
Yukarıda numarası yazılı mahkemeniz dosyasında dava dilekçesi ve tensip tutanağı Müvekkil Ahmet’e 15 tarihinde tebliğ edilmiş olup yasal süre içerisinde işbu davaya karşı cevaplarımızı sunuyoruz.
İşbu dava haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilmiş olup reddi gerekmektedir. Şöyle ki;
1. BORCA DAYANAK YAPILAN KEFALET İLİŞKİSİ GEÇERLİ BİR ŞEKİLDE KURULMAMIŞ OLUP DAVALI MÜVEKKİLİN SÖZ KONUSU BORÇ NEDENİYLE HERHANGİ BİR SORUMLULUĞU BULUNMAMAKTADIR.
Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde, kefalet sözleşmesinin kurulabilmesi için gerekli olan şekil şartları açıklanmış olup somut olayda bu şekil şartları sağlanmamıştır. Dolayısıyla, geçerli olarak kurulmuş bir kefalet ilişkisinin varlığından söz edilemeyeceğinden, davalı müvekkilin kefil sıfatı ile icra takibine konu edilen borçtan sorumlu tutulması suretiyle kendisine husumet yöneltilmesi mümkün değildir.
Yine kefalet sözleşmelerine ilişkin Borçlar Kanunu’nun 584. maddesinde, “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükmü yer almaktadır. Somut olayda ise, icra takibine konu edilen Kredi Sözleşmesi incelendiğinde, kefil olarak imza attırılan bölümde veya adi yazılı olarak ayrı bir belgede, eş rızasına yönelik imza bulunmadığı görülmektedir.
Dolayısıyla, şekil şartlarının yanı sıra kanunda ayrıca ve özel olarak aranan “eş rızası” da mevcut olmadığından bu yönüyle de usulüne uygun olarak kurulmuş, geçerli bir kefalet ilişkisi söz konusu değildir ve bu nedenle müvekkilin icra takibine ve dolayısıyla işbu davaya konu edilen borç nedeniyle hukuki sorumluluğu bulunmamaktadır.
Bu doğrultuda, HUZURDAKİ DAVADA DAVALI MÜVEKKİL TARAF SIFATINI HAİZ OLMADIĞINDAN DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE DAVANIN USULDEN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
2. KEFALET BORCU KURAL OLARAK İKİNCİL (TALİ) BİR BORÇTUR. BU İLKE UYARINCA ALACAKLI, BORÇLUYA BAŞVURMADAN KEFİLE BAŞVURAMAZ. BUNA RAĞMEN DAVACI TARAF KONKORDATODA OLAN ŞİRKETTEN OLAN ALACAĞINI, DOLAYLI YOLDAN VE MÜVEKKİL İBRAHİM DURMAZ ÜZERİNDEN TAHSİL ETMEYE ÇALIŞMAKTADIR.
…………… İcra Müdürlüğü’nün ………….. E. sayılı dosyasındaki ilamsız icra takip dosyasına konu borca dayanak olarak, ………….. tarihli Kredi Sözleşmesi ve …………… 1. Noterliği’nin ………………… tarih ve ………………… yevmiye numaralı ihtarnamesi gösterilmiştir. Anılı Kredi Sözleşmesinin asıl borçlusu …………….. Şti. olup icra takibinin muhatabı olan müvekkil ………………. borç ilişkisinde kefil konumundadır.
Kefalet sözleşmesinde amaç alacağın teminat altına alınmasıdır. Kefalet sözleşmesinin asli amacını, hukuki sebebini bu teminat fonksiyonu oluşturmaktadır. Bundan dolayıdır ki, kefilin bu sözleşmeden doğan borcunun hukuki sebebi teminattır. Bu durumda, borçlu borcunu ifa etmediği takdirde alacaklı kefile başvuracaktır. Yani kefil alacaklı karşısında ikinci bir borçlu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, kefile başvuru için öncelikle asıl borçluya başvurulmuş olması ve fakat borcun tahsil edilememiş olması gerekmektedir. Yani müteselsil kefalette kefilin borcu ikincil (tali) niteliktedir.
Asıl borçlu ………………………………….Şti. konkordato ilan etmiş ve ………………… Hukuk Mahkemesi’nin ………….. E. sayılı dosyasının ………………. tarihli kararı ile konkordato talebinin kabulüne ve konkordato projesinin tasdikine karar verilmiştir. Dolayısıyla davacının kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı, asıl borçlu ………………………. Şti. tarafından, mahkeme kararı ile tasdik edilen konkordato projesi dahilinde ödenecektir. Böylece davacı, tasdik edilen konkordato projesine aykırılığın vuku bulması halinde kefile başvurma hakkına sahip olacaktır.
Konkordato projesi tasdik olan asıl borçlu ……………Şti.’nin, proje doğrultusunda ödeme yapmasıyla birlikte, tasdik olan projedeki borç da tasfiye olacak ve kefil olan müvekkiln tali nitelikteki sorumluluğu da tümüyle ortadan kalkmış olacaktır.
Buna rağmen, konkordato sürecinde bulunan şirketten alacağını henüz tahsil edemeyen davacı, kötü niyetli bir şekilde ve dolaylı yoldan müvekkil İbrahim Durmaz üzerinden kefalet ilkesine aykırı davranmak suretiyle alacağını tahsil etmeye çalışmaktadır. Davacı tarafın kötü niyetli bu yaklaşımının, açıklamış olduğumuz diğer hususlarla birlikte değerlendirildiğinde kabul edilmesi düşünülemez.
3. GENEL KREDİ SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMLERİ, SÖZLEŞMEDE ZAYIF OLAN TARAFIN KORUNMASI PRENSİBİNE BAĞLI OLARAK MÜVEKKİL ALEYHİNE YORUMLANMAMALIDIR.
Davalı Müvekkil ……………………. ile davacı banka arasında akdedilen “Genel Kredi Sözleşmesi” Türk Borçlar Kanunu anlamında genel işlem koşulları içeren bir sözleşmedir.
Genel Kredi Sözleşmeleri, diğer sözleşmeler gibi, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. En önemli ödevlerinden biri olarak sıkça kredi kullandıran bankaların, genel kredi sözleşmeleri önceden, tek taraflı ve kredi müşterisinin kişiliğinden bağımsız olarak düzenlemeleri uygulamada karşılaşılan yöntemdir. Genel kredi sözleşmesinin bankalarca tek taraflı olarak önceden düzenlenmiş olması irade özerkliği kuralıyla arasında çelişkiler barındırmaktadır. Kredi müşterisinin irade beyanı, sözleşmenin imzalanma anında ortaya konulmaktadır.
Taraflar sözleşme yaparken yaptıkları sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyememekte, banka önceden hazırladığı matbu sözleşmeyi adeta alelacele müşteriye imzalatmaktadır. Bunun Sözleşme özgürlüğü prensibinin bir sonucu olduğu düşünülse de kanaatimizce içerisinde birçok çelişki barındırmaktadır. Bahsedilen durum sözleşme özgürlüğü kapsamında değerlendirilse dahi bu özgürlük sınırsız değildir. Sözleşmeler kanundaki emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olamaz (TBK md.27). Genel Kredi Sözleşmeleri de diğer sözleşmeler gibi bu hükme uymadığı halde kesin hükümsüzlük yaptırımıyla karşılaşır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 20. maddesine göre, Genel İşlem Koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Kanun koyucu tarafından yapılan tanım gereği, genel kredi sözleşmeleri hazırlanış şekilleri itibariyle Genel İşlem Koşulları hükümlerine tabidir. TBK’da yer alan Genel İşlem Koşulları hükümleri, Genel İşlem Koşullarını önceden öneren tarafın, genellikle, bu öneriyi kabul eden taraftan daha güçlü konumda bulunması nedeniyle, öneriyi kabul edeni koruyacak şekilde düzenlenmiştir. Kanun koyucunun zayıf olan tarafı koruyan diğer düzenlemelerinde olduğu gibi bu düzenlemeler de emredici nitelikte olup aksine düzenlemeler taraflarca ortaklaşa olarak dahi kararlaştırılamaz. Söz konusu düzenlemeler TBK madde 20-25 Genel İşlem Koşulları başlığı altında yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre sözleşmede yer alan kanuna aykırı bir düzenlemenin yaptırımı, yazılmamış sayılma olacaktır. Dolayısıyla TBK md.20 gereği banka tarafından kredi kullanıcısı aleyhine düzenlenen ve genel kredi sözleşmesinde yer alan hükümler, banka tarafından kredi müşterisine açıkça belirtilmediği, içeriğinin öğrenilmesine imkân verilmediği ve kredi müşterisi tarafından kabul edilmediği sürece yok hükmündedir. Genel kredi sözleşmesinde yer alan ancak söz konusu sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan koşulların da yazılmamış sayılacağı aynı maddeyle hükme bağlanmıştır.
Bankanın önceden ve tek taraflı düzenleme imkanına sahip olması ve TBK md.23 dolayısıyla Genel Kredi Sözleşmeleri yorumlanırken, zayıf olanın korunması prensibine bağlı olarak açık veya anlaşılır olmayan ifadeler kredi kullanıcısı lehine yorumlanır.Somut olayda davacı taraf dava dilekçesinde, Genel Kredi Sözleşmesi’nin 6.I. Delil Başlıklı maddesine dayanmıştır. İşbu madde; “Müşteri ve kefiller, Banka ile aralarında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta tarafların defter ve kayıtları ve mikro filmlerden, mikrofişlerden alınan kopyalar, elektronik ya da manyetik ortamlardan çıkarılan bilgileri içeren belgeler ile CD ROM, kamera kayıtları, telefon ses kayıtları, bilgisayar ve benzeri kayıtlar ile ATM kayıtlarının müstenitli olsun ya da olmasın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 193. Maddesi uyarınca yegane geçerli, bağlayıcı ve kesin delil olacağını kabul ederler.” şeklinde olup sözleşmede zayıf taraf olan Müvekkilin irade beyanlarının aksine zorlayıcı ve dayatıcı hükümler içerdiği çok açıktır.
Yine davacı, taraflar arasında akdedilmiş olan Genel Kredi Sözleşmesi’nin 6.I Maddesine atıf yapmıştır. İlgili madde; “İhtilaf halinde Banka defter ve kayıtlarının muteber olduğunu, delil anlaşması çerçevesinde öncelikle kabul etmiştir.” biçiminde olup ilgili hükmün taraflararası eşitlik ilkesine de aykırı olduğu apaçık ortadadır.
TÜM BU NEDENLERLE, HAKSIZ VE HUKUKA AYKIRI OLARAK İKAME EDİLEN İŞBU DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ AÇIKTIR.
Hukuki Deliller: …………………. Hukuk Mahkemesi’nin ………………… E. sayılı dosyası, ………………………. tarihli Kredi Sözleşmesi, ……………….. İcra Müdürlüğü’nün …………………… E. sayılı dosyası, bilirkişi incelemesi ve sunulması mümkün her türlü yasal delil.
Hukuki Sebepler: HMK, İİK, TTK, TBK ve ilgili yasal mevzuat.
Sonuç ve istem: Yukarıda açıklanan nedenlerle, haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen işbu DAVANIN REDDİNE, takibinde haksız ve kötü niyetli olan alacaklı hakkında takip konusu alacağın yüzde 20’sinden az olmamak üzere TAZMİNATA MAHKUM EDİLMESİNE, ARABULUCULUK VEKALET ÜCRETİ İLE YARGILAMA GİDERİ VE DAVA VEKALET ÜCRETİNİN KARŞI TARAF ÜZERİNDE BIRAKILMASINA karar verilmesini saygıyla bilvekale talep ederiz. 2021
Cevap Veren Davalı Vekili