Eşlerden birisi diğeri adına sözleşme imzalayabilir mi? Bu yazımızda sizler için inceledik.
Yargıtay bu konuda emsal bir durumu şu şekilde açıklamıştır:
Özet: Kocası adına yapılan ücret sözleşmesinde, davalının eşine bu yönde bir temsil yetkisi verip vermediği veya davalının sözleşmeye icazeti bulunup bulunmadığı yönü üzerinde durulmalıdır.
Davacı avukat, davalı S.’nin kendisine müracaatla eşi K.S. aleyhine açılacak kamu davasında onun müdafiliğini yapmasını istediğini ve K. adına hareketle 17.10.1984 tarihli 20.000.000 TL’lik Avukatlık Ücret Sözleşmesini imzaladıklarını, mukavele hükümlerine göre ödemeleri gereken ilk etaptaki 12.500.000 TL’lik ücreti ödemekten kaçındıklarını, takibe de itiraz ettiklerini ileri sürerek, 12.500.000 TL. %15 inkâr tazminatı ile birlikte davalılardan alınmasını istemiştir.
Davalılar, akitte K.S.’nin taraf olmadığını, bu nedenle K.S. aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinde açılmış olan 1984/948 sayılı kamu davasının yazılı sözleşmede aslında olmayıp sonradan ilâve edildiğini, davacıya 2.500.000 TL. ödediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, 10.000.000 TL’nin dava tarihinden itibaren %30 faizi ile birlikte K.S.’den alınarak davacıya verilmesine, S.S. aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiş; hüküm davalı K.S. tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı avukatın ibraz etmiş olduğu 17.10.1984 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin aslında (Kocası K.S. adına hareketli S.S., sanık eşi) tarafından pul üzerine imza konulduğu ve keza pul dışında Avukat M.Y. vekil olarak ve C.A. adındaki kişinin de hazırun olarak imzalarının bulunduğu görülmektedir. Bu sözleşmenin 1. maddesinde “Avukatın üzerine aldığı işin İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinde 1984/359 Esas sayılı dava dosyasına ibraz edilen faturalarla ilgili olarak sanık aleyhine kovuşturma sebebiyle açılacak amme davası ile Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinde açılmış olan 1984/948 sayılı amme davasında sanığı temsil etmektedir.” diye yazılı bulunduğu ve 2. maddesinde de “Avukata 20.000.000 TL. ücret ödeneceğinin” yazılı olduğu görülmektedir. Gene 17.10.1984 tarihli olup davalı tarafından ibraz edilen Avukatlık Ücret Sözleşmesi fotokopisinde ise, sadece “İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki amme davası ile ilgili iş için” ücret sözleşmesi yapıldığı ve aynı Avukatla, aynı hazırun tarafından imza edildiği, fakat bu sözleşmede davalını veya eşinin imzalarının bulunmadığı, avukatın imzasının da pul üzerinde bulunduğu görülmektedir. Bu durumda aynı tarihi ve aynı miktarı taşıyan sözleşme aslı ile fotokopisinin, gerek yapılacak işin konusu yönünden ve gerekse imzalar yönünden birbirini tutmadığı görülmektedir. Bu durumda mahkemece, öncelikle sözleşme fotokopisinin aslının da ibraz ettirilerek her iki sözleşme arasındaki mübayenetin nereden ileri geldiği ve davacı avukatın her iki sözleşmedeki imzalarını kabul ediyorsa, ne için farklı iki sözleşme imza ettiğinin ve davalının eşinin imzaları bulunmayan ücret sözleşmesini ne sebeple sadece kendisi imza edip, davalı tarafa verdiğinin davacıya açıklattırılması gerekir. Böylece yapılacak inceleme ve araştırma sonucunda davacının bu sözleşmelerden hangisine dayanabileceği ve bu sözleşmeden hangisinin sahih ve geçerli olduğunun tespit ettirilmesi gerekir.
Öte yandan, her iki sözleşmede de, davalı asil K.S.’nin imzası yoktur ve eşi S.S.’nin de kocası adına ücret sözleşmesi yapmaya ve kocasını borçlandırmaya dair yetkisini içeren bir temsil belgesi veya vekâletnameside ibraz edilmemiştir. Diğer taraftan, davalı K’nın bu sözleşmeyi görerek icazet verdiğine dair herhangi bir delil de ibraz edilmemiştir. Adı geçen davalının Asliye Ceza Mahkemesindeki dava için, davacı Avukata vekâletname vermiş olduğundan, Avukatlık Ücret Sözleşmesine icazet verdiğini göstermez. Mahkemenin, davalının eşine bu yönde bir temsil yetkisi verip vermediği veya davalı K.’nin sözleşmeye bir icazeti bulunup bulunmadığı yönü üzerinde gereği gibi durmadan sadece sonradan vekâletname gönderilme olgusunu, başlı başına icazet olarak değerlendirmesi doğru değildir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan yönlerden yapacağı inceleme ve araştırma sonunda, sözleşmenin geçersiz olduğu sonucuna vardığı takdirde, davacının davalı K. adına Asliye Ceza Mahkemesinde takip ettiği işten dolayı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince ücrete müstahak olduğu gözetilerek buna göre hüküm kurması gerekir. Öte yandan, davalı K.’nın Ağır Ceza Mahkemesinde herhangi bir davacının bulunmadığı anlaşıldığından, Ağır Ceza Mahkemesindeki iş için bir ücret takdirine gerek bulunmadığı yönü dahi göz önünde tutulmalıdır.
Mahkemenin, davanın kabulüne dair vermiş olduğu kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA oybirliği ile karar verildi. (Y. 13. HD. 10.3.1992 T. 1350 E. 2305 K.)