Özel Hastane/Doktora Karşı Tazminat Davası Dilekçesi -1-
ADANA ( ) NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DAVACI :
ADRES :
VEKİLİ :
DAVALI :
ADRES :
KONU : Özensizlik , meslek kurallarına aykırılık, kasti zarar ile kişi yaratılan elem ve maddi kaybın tanzimi için Şimdilik …TL maddi , … TL manevi olmak üzere toplam …TL’nin davalılardan alınması hak.
AÇIKLAMALAR
Müvekkilim eksik dişlerimin tamamlanması ve köprü tedavisi yaptırmak amacıyla 06.02.2013 tarihinde Gaziosmanpaşa SSK Nevbahar Diş Hastanesine müracaat etmiştir.Bu hastanede yapılan tetkikler sonucu 11 adet dişinde kesim yapılıp ve köprü tedavisi için ölçü alınmıştır.Diş hekimi her ne kadar özenli ve mesleğin saygınlığına yakışır bir şekilde tedaviye başlamışsa da hastanenin çok kalabalık olması, tedavinin uzun işlemler gerektirmesi ve tedavi sürecinin çok sancılı olması nedeniyle müvekkilim kendi isteği ile tedaviye özel poliklinikte devam etme kararı almıştır
Bu kararı üzerine 11.02.2013 tarihinde Özel DİŞ POLİKLİNİĞİ’nemürcaat eden Müvekkilim, İlk işlem olarak Bakırköy’de ……..GÖRÜNTÜLEME MERKEZİ’negönderilerek diş röntgen filmlerim çektirilmiş, bu filmler Acar Diş Polikliniği’ne e-mail olarak gönderilmiştir. Röntgen filmlerini inceleyen Ahmet ACAR ve elemanları “dişlerin sağlam olduğunu, kanal tedavisi ve akabinde köprü tedavisine başlayabilecekleri” söylemişlerdir. Ancak 1 hafta sonra tedavinin başlaması için gidildiğinde ise “dişlerinin öldüğünü, köprü tedavisinin mümkün olmadığı” söylenmiş sadece amacı para almaktan öte gitmeyen Doktorlar dişleri kurtarmak yerine maddiyat düşüncesiyle müvekkilimin sağlığıyla oynamış, önceden öngörüp tedavi edilebilecek olan dişler için “Cenaze ne olur?Kaldırılıp gömülür.Bu dişler de aynı, çekilmeleri gerek.” diyerek müvekkilime psikolojik de baskı yaparak tedavi yöntemini değiştirerek implant yapılacağı hususuna değinmişlerdir.
Bir yapay dişin, çene kemiğine eklemlenmesini yani tabiri caiz ise “çakılmasını – gömülmesini – ekilmesini” sağlayan kısmı “implant” olarak adlandırılır.Diş alanında bilgisi olmayan müvekkilim doktorlara itimat etmiştir. Bu hususta uzman doktorları bulunduğunu ve ….’ın bunun kursunu aldığını, yine de bir profesör ile ortak çalıştıkları” söyleyerek bu sancılı sürece başlanmıştır
İmplant tedavisinin başlamış olmasına binaen 2013 Şubat ayı sonlarına doğru 11 dişi çekimini bitirip, Mayıs ayına kadar iyileşme sürecinin beklenmesi gerektiğini ve 20-25 Mayıs gibi implantların yapılabileceği belirtilmiş,Müvekkilim 18 Mayıs 2013 tarihinde tekrar röntgen filmi için DENTTOM’a gitmiştir. Yapılan tetkikler sonucu tedavinin artık başlanabileceğine karar verilmiştir.Bunun üzerine 20 Mayıs 2013 tarihinde 9.400,00 USD ve 1.000,00 TL elden nakit olarak ödeme yapılmıştır. Tedaviye profesörün geleceği söylenerek 25 Mayıs 2013 sabah saat 09.00’da klinik için randevu verilmiştir. Belirtilen tarihte bahsi geçen profesör anestezi yaparak tedaviye başlamış; ancak o esnada klinikte çalışan ….. isimli diş hekimi elinde bir aletle içeriye girerek ve profesöre hitaben “Hocam lazerle kansız oluyor” diyerek kendisi tedaviye el atmıştır. Çok acele ve özensiz bir biçimde 5 dakika içerisinde üst çenesinde 6adet delik açılmış, bu özensizliği fark eden Profesör, …..’a“deliklerin simetrisine dikkat eder misin? ‘Bir de delikler çok büyük oluyor” diyerek kendisini uyarmıştır. Ancak kendisi aynı özensizlikle ve baştan savma bir şekilde bu işlemi tamamlamıştır.
Objektif olarak belirli bir meslek kuralına aykırı hareket ettiği ispatlanan hekimin, kusurlu olduğu varsayılır (TBK gereği) Somut olayın özelliklerine göre kendisine herhangi bir kusur isnat edilemeyeceğini iddia eden doktor, bu iddiasını ispatlamak mecburiyetindedir.
Lazer tedavisi uygulandığı için müvekkilimin diş etleri 1,5 yıl sızlama ve zonklama yapmış ve Aynı zamanda deliklerin simetriden yoksun olması nedeniyle bu durum halen dişlerine hala rahatsızlık vermektedir.
Tedavi masasından kalktıktan sonra …… yazıcıdan çıkmış bir kâğıt uzatarak müvekkilime imzalamasını söylemiştir.Müvekkilim ne olduğunu kendisine sorunca; rutin bir prosedür olduğunu, müvekkilin şahsını doğrudan etkilemediği söylenmiş ve müvekkilimin ameliyat sersemliği ve güven duyma çaresizliğindeyken bu belge kendisine imzalatmıştır.Kendisinden belgenin fotokopisini istenmesine rağmen belgenin fotokopisi dahi verilmemiştir
Aydınlatılmış onam uygulamasının asgari şartlarından biri hastanın özgür iradesini kullanıyor olmasıdır. Bu nedenle uygulama esnasında hastaya baskı altında kalmadan yeterince düşünmesi için fırsat tanınmalı ve bu fırsatın kendisine tanındığına yönelik bir ifade yazılı formun içinde bulunmalıdır. Onam formunun altına hasta kendi el yazısıyla “bilgilendirildiğini ve baskı altında kalmadan onam verdiğini” yazacak olursa hekimin yasal açıdan korunması güçlenmiş olur. ( HEKİMLER VE TABİPLER ODASI YÖNETİCİLERİ İÇİN MEVZUAT)
Oysa burada bilgilendirilme yapılmaksızın müvekkilime zoraki Doktor kendi sorumluluğundan kurtulmak ve doğacak zararları hasta üzerine yıkabilmek adına kâğıdı imzalatmıştır.
Ardından 15dk ara ile alt çeneye 5, üst çeneye 6 adet implant yapılmış ve utanç tablosu yarılarak müvekkilim sağlam dişlerinin de zayiatına sebebiyet verilmiş ve toplamda4 adet sağlam dişağzında bırakılmıştır.
İmplant diş tedavisinde implantların yerleştirilmesi iki şekilde olabilir. Birinci olarak hemen yükleme de denilen ve dişin çekilmesinin hemen ardından implant dişin yerleştirilmesidir. İkinci yöntem ise dişin çekilmesinden en az 2 ay sonra, o bölgede yeterli miktarda kemik yapısı oluştuğuna emin olduktan sonra, implant dişin yerleştirilmesi şeklindedir. Sağlıklı olan ise bir süre beklenilmesidir. (MSc.Dt.AhmetÖrgev) (Hacettepe Diş Fakultesi, Hasta Bilgilendirme Prosedürü)
08.05.2014 Tarihinde röntgenlerin profesör tarafından incelenip implantların üzeri açılacak denilmiş Ve ağızda yapılan implantlarının bir kaçının yamuk kaynadığı ve çenede kapak unutulduğunu görülmüştür.Kapağı dişleri yaparken çıkarmayı başaramamışlar ve bilgisizliğinden yararlanıp; ‘ mühim değil zaten titanyum kalsın ağzında dediler’. Keza çekilen röntgenlerde de bu durum bellidir.
İmplant yapılan dişi vidalayarak çene kemiğine ekme işlemine implantasyon denir. Diş implantının üretildiği madde titanyum elementidir.Tİtanyum diş implantının uygulanması ertesinde yara yeri iyileşmesi için geçmesini beklediğimiz 3-6 aylık süreç içerisinde kemik ile entegrasyona giderek, çene kemiği ile kaynaşmaktadır. Ancak bu madde bir yıl sonra çıkarılmak istenmiştir. Titanyum Çok farklı alanlarla insanın önünden, arkasından, sağıdan ve solundan yaklaşan bu teknoloji atomaltı işlem gerçekleştirebilmektedir. DNA’yı etkiler ve değiştirir. Karıştığı maddeyi bölüp parçalayabilir.Hücrelerin yapısını değiştirerek işleyişini kontrol altına alabilecek güçte bir tehlikedir.( Ankara Nüversitesi,Bilimsel Makaleler. DT. Aysun İĞNELİ )
TİTANYUM BİR KEZ SİSTEME(VÜCUDA) GİRDİĞİNDE, VÜCUT BUNLARI DIŞARI ATAMADIĞI İÇİN FARKLI ORGANLARDA BİRİKMEYE BAŞLAR. BOYUTLARI ÇOK KÜÇÜK OLDUĞU İÇİN DE HÜCREDEN HÜCREYE, ORGANDAN ORGANA GEÇEBİLİR VE HÜCRE İÇİNDE GERÇEKLEŞEN MEKANİZMALARI ETKİLEYEBİLİR. BURADA DA İNSAN HAYATINI HAFİFE ALDIKLARI VE MESLEĞİN İTİBARINI HİÇE SAYDIKLARI , BİR İNSAN HAYATINI NE KADAR ÖNEMSİZ KILDIKLARI AŞİKARDIR.
Profesör tarafından ağzıma bakıldığında sağlık açısından ayıp yapıldığını beyan ederek ‘ 1.5 YIL BÖYLE Mİ KALDI HASTANIN AĞZI GEÇİÇİ DİŞ YAPMADINIZ MI? Diyerek durumun hassasiyetini gözler önüne sermiş ve amacı sağlık olmayan sadece maddiyat olarak gördükleri bir denek olan müvekkilimin yanlış bir tedaviye maruz bırakıldığını beyan etmiştir. ( mahkemece tanık olarak celbi istenebilir.)Yamuk yapılan implant için rica ederek yeniden yapılmasını gerekirse parasını tekrar ödeyeceğini beyan eden müvekkilime …., BİRŞEY OLMAZ ÖNEMLİ BİR DURUM DEĞİL YANDAKİ DİŞTEN DESTEK ALIR ‘diyerek dişleri çıkarmamış ve ayıbını düzeltmemiştir. Yamuk olan bu implant ağrı yapmaya devam ederek müvekkilimde bir ızdırap yaşatmıştır. Bu süre boyunca sürekli antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanan müvekkilimin bedenime gereksiz kimyasal yüklemesi yaptığı da aşikârdır. Ardından ağrı şikâyetlerim durmayınca müvekkilim bu durumu kendilerine ilettim. ….. , ‘ağrıyı yapan senin kendi dişin diyerek bir de yetmezmiş gibi müvekkilime hakarettebulunarak senden bıktım artık bitse de kurtulsak’ diyerek sağlam olan dişimi de keserek kanal tedavisi yapacağını beyan etmiştir.
05.2014 Mayısında tekrar kontrol için gittiğinde ise Sağlam kalan dört diş için kanal tedavi ön gören doktorlar bu dişler içindeimplantyapılması gerektiğini söylemişlerdir. Müvekkilim artık bu eleme dayanamayarak ağlamış ve itiraz etmiştir. Onca verilen para ve geçim şartları da kolay olmayan müvekkilime hep eşi destekçi olmuştur. ( Tanık olarak mahkemece celbi istenecektir.) ….. benden iyi mi bileceksin KADIN ben 40 yıllık doktorum diyerek müvekkilimin üzerine yürümüş ve hakaret dolu konuşmasını devam ettirirken başkaları tarafından dışarı çıkarılmıştır. Ancak o gün eşi de yanında olmadığından büyük bir panik ve korku ne yapacağını bilememiştir. 20 ay boyunca bu vicdansız insanların elinden çektiği bu kötüniyetli muameleden ötürü yıpranmış olan müvekkilim İmplanta devam etmek için gittiğinde eşini de yanında götürmüştür. Eşi bu dişleri onların tamamlamaması gerektiğini beyan ederek eşinin dişlerini profesöre tamamlatmak istemiştir. 20.09.2014 Tarihinde DİŞ KLİNİĞİ’NE tekrar gidip 7 ay sürekli çektiği sıkıntı ve elemi beyan ettiğinde ‘biz bu kadar yapabiliyoruz, bize işimizi öğretmeyin demişler. Çok ağrı yapan implantısöktüp ve öylece bırakarak ilaçlara devam etmesi söylenmiştir.Eşiyle bir karar alarak artık acar diş polikliniğine gitmemeye karar vermiş Profesör aracılığıyla eğer kabul ederse bundan sonra onunla devam etmek istemişler ve Profesörle yapılan görüşmeler sonucu Tedaviye başlanmış ve alt köprüye 1200 dolar ödenmiştir.İmpanlatlarla ilgili düzenlemeler yaparak Toplamda bu işlemler içinde 5.800 TL ödenmiş biraz da olsa müvekkilimin ağrıları dinmiştir.Buna sebebiyet veren DİŞ POLİKİNİĞİ’Nİ arayarak bu durumu onlara anlatarak yapılan yanlışların düzeltildiğini ve düzgün yapmadıkları implantların hatalı olan köprülerin yenilendiğini ve haksız alınan bu bedelin tarafına ödenmesi gerektiğini beyan etmiştir. Bunun hakkaniyete uygun olamadığını, implatılan belgenin fotokopisini de vermekten imtina ettiklerini ve onu da istemediğimi söyleyen müvekkilime hiçbir bildirimde bulunmamışlardır.Kaldı ki başka bir tedavi ve masraf yaptıran, gereği gibi işini özenle görmeyen bu doktorların zararı tazmin etmesi gerecektir.
Bu süre zarfında olan bu acı tecrübelerinden oğlu ile etkilenmesin diye paylaşmayan müvekkilimin oğlu ancak uzun süren bu tedavinin farkına varıp sorduğunda müvekkilim her şeyin izahını yapmıştır. Ancak ödeme hususunu beyan edememiştir. Taksitle ödediklerine oğluna beyan etmiş oğlu da kalan bedelleri ödemeyi üstlendiğini söylemiştir. Müvekkilim oğlunun araması korkusundan acar diş polikliniğini arayarak ve onlara oğlumun ödeme yapacağını tarafına paranın iade olunarak gönderilmesi beyan etmiştir. Ekim ve kasım ayı için oğlum her ay için 750 TL olmak üzere toplamda 1500 TL yatırmışlardır.
Öncelikle uzlaşmaya yoluna gitmek isteyen müvekkilim … aramış ancak Davalı Benim ona verecek borcum yok ben de alacağı da yok. Gerekirse evine gidip hesap soracağım. Para alamadım hayrıma yaptım sadece 1500 TL aldım’ diyerek tehditler savurmuştur.Bu olayın ardından İSTANBUL DİŞ HEKİMLERİ ODASINA şikâyette bulunulmuştur.
Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Hukuka uygun tıbbi müdahalenin varlığı için gerekli olan 4 madde bulunmaktadır.
√- bir müdahale, el atma fiili bulunmalı,
√-bu fiilli kanunen yetkili ve ehliyetli kişiler icra etmeli
√-meşru amaçla gerçekleştirilen müdahalede, hastanın hukuka uygun rızası alınmış olmalı,
√-müdahale, mevcut tıp bilim ve tekniği ile ilgili güncel literatüre uygun olmalı, dikkatli ve özenli olarak gerçekleştirilmelidir.
Tıbbi müdahale hatasının oluşabilmesi için, müdahaleyi gerçekleştirecek kişinin normal şartlarda sahip olması gereken bilgi ve yeteneğe sahip olmaması veya bilgili, yetenekli olduğu halde o andaki dikkatsiz ve özensiz tavrı sonucunda müdahaleyi, yapılması gerektiği şekilde yapmaması sebep olmaktadır. Olayımızda dikkatsiz ve özensiz davranışlar had safhadadır.
Dünya Tabipler Birliğinin 1992 yılında ki Tıpta Yanlış Uygulama Konulu 44. Genel Kurulunda yayınlandığı duyuruda TIBBI UYGULAMA HATALARI, “HEKİMİN TEDAVİ SIRASINDA STANDART UYGULAMAYI YAPMAMASI, BECERİ EKSİKLİĞİ VEYA HASTAYA TEDAVİ VERMEMESİ İLE OLUŞAN ZARAR” olarak tanımlanmıştır.
Tıbbi standart, hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmektedir. Ve bunlar tıp biliminin genel olarak tanınıp bilinmiş kurallarıdır.
Hatalı tedavi ya da tıbbi ihmal şeklinde de isimlendirilen tıbbi hata, Türk Tabipler Birliği Etik İlkelerinin 13. Maddesinde“hekimliğin kötü uygulanması” olarak belirtilmiş ve “bilgisizlik, deneyimsizlik yada ilgisizlik nedeniyle hastanın zarar görmesi olarak tanımlanmıştır.
- Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 06.07.2006 gün 2006/5518 E. 2006/11185 K.kararında aynen “Vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır.” ifadelerine yer verilmiştir.
- Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 04.03.1994 gün 8557 E. 2138 K kararında aynen “Hasta ile doktorun meslek ilişkisi vekillik sözleşmesine dayanır. Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Hekimlerin meslekleri gerekleri dikkatli ve özenli davranmaları gerekmektedir. Dikkat ve özen yükümlüğüne aykırı davranmaları halinde TCK’nın ilgili maddeleri uyarınca Taksirle davranışlarının neticesi olarak cezai sorumluluklarına gidilmektedir.
Hekimlikte taksirli suçlar “Hatalı hekimlik uygulaması” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hekimliğin kötü uygulanması veya yaygın deyişle MALPRAKTİS olarak nitelendirilmektedir. Daha açık bir tanımla, hekimin tanı ve tedavide standart belirlenmiş davranış biçimlerinden farklı davranması (hatalı davranış) veya görevi ihmal suçu, hastada geçici sağlık bozulmasından ölüme kadar giden değişkenlikte zarara neden olmasıdır. ( Dr. Faik ÇELİK makalesi)
YERLEŞİK YARGITAY KARARLARI VE TCK’NIN İLGİLİ MADDESİ UYARINCA; HEKİMİN STANDART BELİRLENMİŞ DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ EKSİK UYGULAMASI SONUCU CEZAİ SORUMLULUĞUNA GİDİLECEĞİ ORTADADIR. BELİRTMİŞ OLDUĞUMUZ ÜZERE MÜVEKKİLİMİN İHMAL VE ÖZEN YÜKÜMLÜĞÜNÜN İHLAL EDİLMESİ NETİCESİNCE MÜVEKKİLİM DİŞLERİNDE AĞRI ACI VE YANLIŞ TEDAVİ İLE SAĞLAM DİŞ KAYBINA SEBEP OLAN, ACAR DİŞ POLİKİLİNİĞİ DOKTORLARININ VE YETKİLİLERİNİN CEZAİ SORUMLULUKLARININ BELİRLENMESİ GEREKMEKTEDİR.
- Yargıtay 4. Ceza dairesinin 1997/10728 E., 1997/11390 k. Sayılı kararında aynen “ cerrah hekimin hastanın yarasının derinliğini ve enfeksiyonu teşhis edemeyip tedavide de gecikmesi sonucu hastanın bacağın kesilmesi durumu oluşmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir…..tedavi eden hekimin kusurlu olduğunun belirtilmesi karşısında sanığın yanlış tedaviden kaynaklanan organ kaybından sorumlu tutulamayacağı ve katılanı bıçakla vurup on beş gün iş ve güce engel olacak şekilde yaralamaktan ibaret olan eyleminin TCY’nin 456/1 maddelerine uyacağı gözetilmeden aynı yasanın 456/3, 457/1, 458. Maddeleri ile hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” ifadelerine yer verilmiştir.
Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin E: 1999/004007, K: 1999/003868, 03.11.1999tarihli kararında; “………Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Dava, davalı doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (BK. 386-390). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğu ve ilişkin kurallara bağlıdır (BK. 390/2). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (BK. 321/2). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan hafif dahi olsa bütün kusurları sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören ve doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır…………..” [1]
Müvekkilimin yaşadığı elem ve keder tarifsizdir. Defalarca bir oyun hamuru edasıyla sağlıksız ve özensiz bir şekilde ağzıyla uğraşılan ve bir denek olarak görülen müvekkilimin maddi manevi her türlü zararının tazmini gerekmektedir. İş bu sebeplerden ötürü bu davayı açmak hasıl olmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : HMK, TBK ve her türlü yasal mevzuat
HUKUKİ DELİLLER : Hasta kayıtları ,Diş röntgenleri ,Gaziosmanpaşa SSK Nevbahar Diş Hastanesine ait hasta kayıtları, Alanında uzman bilirkişi , Tanık,Yasal ikamesi mümkün her türlü delil
NETİCE-İ TALEP :
Yukarıda açıkladığımız ve Sayın Mahkemenin re’sen göz önüne alacağı nedenlerle; fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik … TL maddi tazminat ve müvekkil için …000 TL olmak üzere manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan tahsil edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
DAVACI VEKİLİ
Özel Hastane/Doktora Karşı Tazminat Davası Dilekçesi -2-
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
Fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklıdır.
Davacı :
Vekili :
Davalılar :
1 … Sağlık Hiz.San.Tic.Ltd.Şti
2 … Tıp Merkezi adres
Dava konusu : Maddi ve manevi Tazminat(Ölüm ve cismani zarardan kaynaklanan)
Talep Konusu :Fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklı kalmak şartıyla 5.000 TL maddi ile 30.000 TL manevi olmak üzere toplam 35.000 TL maddi ve manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilsen tahsili ile yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davalılara yükletilmesi talebidir.
Harca Esas Değer :35.000 TL
OLAYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR:
Olayın Oluş Şekli:
1.)Müvekkil ………….., ……………….. tarihinde rahatsızlığından dolayı ……………Tıp merkezi acil polikliniğine gitmiş ve rahatsızlığını dile getirmiştir. Ancak müvekkile herhangi bir fiş kesilmeden bilgi işlem çalışanı ……… tarafından sol kalça tarafından DİKLORON adlı bir iğne yapılmıştır. Söz konusu kişinin iğne yapma yetkisi yoktur.
2.)Müvekkilim ………….; bu iğnenin yapılmasından sonra ayağında bir hissizlik hissetmiş ve acil polikliniğinde görevli olan Dr. ………….’in yanına gitmiştir. İlgili kişi müvekkile ARVELES adlı bir iğne yapıp iyi olmadığı zaman tekrar gelmesini söylemiştir.
3.)Olaydan bir gün sonra yani ………… tarihinde müvekkil tekrar ………Tıp merkezine gitmiş ve fizik doktoruna sevk edilmiştir. Fizik doktoru kontrolünde yaklaşık 3 ay tedavi gören müvekkil daha sonra Ankara’ya sevk edilmiştir. Müvekkilin Ankara’da yapılan tedavisi sonucunda bacağındaki hissizliğin 16-17 ay devam edeceği ve bacağının kısmen iyileşeceği ancak %20 ile %30 arasındaki bir rahatsızlığın sürekli devam edeceği şeklinde beyanda bulunulmuştur. Müvekkil Ankara’da ……………… hastanesinde de tedavi olmuştur. Ayrıca ………….üniversitesi Tıp fakültesi Noroloji A.D. Klinik Norofizyoloji bölümünde de tedavi oluştur. Yine ………..Sağlık Hiz.San.Tic.Ltd.Şti İle ………Devlet hastanesine de tensiple birlikte müzekkere yazılarak tedavi evraklarının istenmesini diliyoruz.
4.)Olayla ilgili olarak, ……….. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından …………. hazırlık numarası ile soruşturma açılmıştır. Soruşturma sonunda savcılık makamı …… 2.Asliye Ceza Mahkemesinde Dava açmıştır. Söz konusu davanın esas numarası ……….. tür. Söz konusu dosyanın da tensiple birlikte celbini talep etmekteyiz.
5.) Müvekkil ……….Devlet hastanesi Sağlık kurulundan %5 oranında malullük raporu almış ancak söz konusu rapordaki malullük oranı ile gerçek malullük oranı farklıdır. Mallüllük oranının daha yüksek olduğu kanaatindeyiz. Kaldı ki Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre malullük oranın tespiti ile görevli olan birim Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kuruludur.
6.)Davacının yaşına, aktif ve pasif dönem yaşam süresine, beden gücü kayıp oranına göre, davalıların asli kusuruna ve yargılama sırasında toplanacak delillere göre fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak belirlenecek olan maddi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle; kalıcı sakatlığın yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar ile davacının genç oluşu ve davalıların kusur durumu da gözetilerek istenilen manevi tazminat tutarlarının olay tarihiden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsili dileğinde bulunuyoruz.
KUSURA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR
1.)Davalıların kusurlu ve sorumlu olduğu açık ve kesindir. Dilekçemiz ekinde sunduğumuz tedavi evrakları ile malullük raporu ve ………. 2.Asliye Ceza Mahkemesi ………. esas sayılı dosyasındaki bilgi sahipleri ile sanık ve şüphelilerin verdiği ifadelerden de açıkça anlaşılacağı üzere davalıların kusuru sabittir. Ayrıca Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına bakıldığında Hastane ve doktorlar, çalıştırdıkları personelin kusurundan sorumludur. Gerekli özen ve dikkati göstermeleri gerekmektedir. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin, 8.7.2005 tarihli,
2005 / 3645 Esas sayılı kararı)
2.)Dosya kapsamında alınacak bilirkişi raporları da davalıların kusurlu olduğunu belirtecektir. Müvekkil kuaför olarak çalışmaktadır. Buna ilişkin vergi levhası örneği dilekçemiz ekindedir. İşi gereği genelde ayakta kalmaktadır. sol bacağından dolayı otururken veya çalışırken, fazla ayakta kalırken rahatsız olmaktadır. Bundan sonraki yaşam süresinde bu rahatsızlık sürekli olarak devam edecektir.
3)Hastane işleticisi, hastanesinde istihdam edeceği tıbbi ve tıbbi olmayan personeli seçerken özenli hareket etmek zorunda olduğu gibi bunları yeni gelişmelere uygun hale getirmekle de yükümlüdür. O, bu amaçla mesleki yayınları getirtmeli, hizmet içi kurslar tertiplemeli veya personelinin, bu nevi bilimsel konferanslara katılmasını sağlamalıdır. Yeni gelişmeleri takip mecburiyeti, hastane tekniği bakımından da söz konusudur. Davalılar ilgili mevzuat ve yönetmeliklere aykırı davranarak özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirtmemiştir.
HUKUKİ SEBEPLER :TCK, CMK,B.K,
DELİLLER : Tedavi evrakları, sağlık raporu, ……. 2.Asliye Ceza Mah……… esas sayılı dosyası. CBS ……….. Soruşturma sayılı dosyası, tanık, dosya kapsamında alınacak olan bilirkişi raporları. vergi levhası
SONUÇ ve TALEP :Yukarıda açıklanan gerekçelerden ötürü;
1.)Hukuka uygun davamızın KABULÜ ile ,
2.) Fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklı kalmak şartıyla 5.000 TL maddi ile 30.000 TL manevi olmak üzere toplam 35.000 TL maddi ve manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan TAHSİLİNE,
3.)Yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde BIRAKILMASINA,
4.)………..2.Asliye Ceza Mahkemesi ………… esas sayılı dosyasının İSTENMESİNİ saygı ile arz ve talep ederiz.
Davacı vekili
Ekli belgeler:
1)Vekaletname
2)Tedavi evrakları
3)Sağlık kurulu malullük raporu
4)vergi levhası
Özel Hastane/Doktora Karşı Tazminat Davasına Cevap/İtiraz Dilekçesi -3-
ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)
DOSYA NO :
CEVAP VEREN
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVACI :
VEKİLİ :
KONU : Dava dilekçesine karşı itiraz, defi ve cevaplarımızı içerir dilekçedir.
DAVA ÖZETİ :
Davacı taraf ……………. Hastanesine nefes almada güçlük çekme rahatsızlığı ile gelmiş X tarihinde müvekkil Op. Dr. ………….. tarafından ameliyata alınmıştır. İşinde gayet başarılı isim yapmış özverili ve basiretli bir doktor gibi davranan müvekkilim her ameliyat ve muayenede olduğu gibi bu ameliyatı da gerekli özen ve dikkati göstermiş ve başarılı bir operasyon gerçekleştirmiştir.
Fakat bu başarılı ameliyatın ardından X ve Y tarihlerinde burunda ki delikli silikon tamponları çıkarmak ve burun ucunda ki dikişleri açmak için gelen davacının sol burun deliğinde ki tamponun alınmasının unutulmuş olduğu iddia edilmiştir. Bu aşamadan sonraX ve X tarihlerinde ameliyat sonrası ağrılarının hala devam ettiği şikayeti ile müvekkil tarafından yapılan gerekli kontrol ve tetkikler neticesinde minimal ödem mevcut olduğu iddiası ile davacı taraf yaklaşık olarak 5 buçuk ay sonra aynı şikayet ile X tarihindeX devlet hastanesine gitmiş ve davacı yanı muayene eden Op. Dr. ……………. sol burun deliğinde tampon olduğunu tespit edip burun deliğinde ki tamponu çıkarmış olduğu gerekçesi ile dava cihetine gitmiştir.
AÇIKLAMALAR :
Davacı tarafından vekalet ilişkisinden kaynaklı özen borcuna aykırı davranılması sebebiyle tarafımıza yöneltilen manevi tazminat davasının kabulü mümkün değildir. Haksız ve kötü niyetli açılan işbu manevi tazminat davasının hukuki dayanağı olmamakla beraber davanın reddi gerekmektedir. Şöyle ki;
A-) USUL BAKIMINDAN İTİRAZLARIMIZ
- GÖREVLİ MAHKEMEDE DAVA AÇILMALIDIR.
Belirtmek gerekir ki, hasta ile doktor arasında ki hukuki ilişki Yargıtay’ın da öteden beri değişme göstermeyen kararları kapsamında vekalet akdi olarak değerlendirilmekte olup, bu bağlamda eldeki davanın da vekalet ilişkisi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
6502 sayılı yasanın ilgili hükümleri doğrultusunda vekalet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Tüketici Yasasının uygulanması gerekmekte olup, bu nedenle vekalet ilişkisinden doğan uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. ( Yargıtay 13. H. D. 2014/30305 Esas, 2014/35473 Karar )
- ZAMANAŞIMI İTİRAZINDA BULUNUYORUZ.
Uygulamada tarafımıza yöneltilen dava Malpraktis davası olarak nitelendirilmektedir. Malpraktis davasının temeli haksız fiile dayanmaktadır. Kanun koyucunun dava açmak için öngörmüş olduğu süre zarfı içerisinde açılmamış dolayısıyla zamanaşımına uğramıştır. Zira haksız fiil nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunmak için ilgili 6098 sayılı yasa hükümleri tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörmüştür.
Yargıtay’ın da kararlarına yansıdığı gibi, ‘Zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç, zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır.’ Diyerek haksız fiilden kaynaklı tazminat davasının hangi koşullarda ve hangi zaman dilimi içerisinde açılabileceğine açıklık getirmiştir. (Yargıtay 4 H.D. 26.01.1987 gün 7582/485 sayılı ilamı)
Davacı taraf dava konusu edilen burun deliğinde unutulan tamponu 25.11.2013 tarihinde öğrenmiştir. Davacı söz konusu somut olay sebebiyle 25.11.2013 tarihinde zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında dava açma hakkı doğmuştur.
Zamanaşımına uğramış bir talep söz konusu ve kabulü mümkün değildir. Söz konusu dava zamanaşımına uğramış olduğu için davanın usulden reddi gerekmektedir.
- DAVANIN İHBARI GEREKMEKTEDİR.
Müvekkilim …………….., X SİGORTA ŞİRKETİ NEZDİNDE TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI ( EK-1 ) X POLİÇE NUMARASI ve X MÜŞTERİ NUMARASI İLE SİGORTALIDIR. İşbu sebeple ilgili sigorta şirketine davanın ihbarı gerekmektedir.
- DAVACININ DAVA AÇMADA HUKUKİ YARARI YOKTUR.
Davacının dava açma da hukuki yararı yoktur. Şayet davacı taraf gerçekten şiddetli elem ve üzüntü içerisinde olmuş olsa idi dava açmak için yaklaşık 5 yıl beklemiş olmazdı. Açıkçası davacı tarafın ne koparsam kar mantığıyla hareket ettiği kanaatindeyiz. Kanun kötü niyeti korumaz. 6100 sayılı yasanın 114/1-h hükmü gereği davacının dava açma da hukuki yararı yok ise davanın usulden reddi kararı verilmesi gerekir.
B-) ESAS BAKIMINDAN İTİRAZLARIMIZ
1-) MÜVEKKİL BASİRETLİ BİR VEKİL GİBİ DAVRANMIŞTIR.
Müvekkil ile Davacı arasındaki hukuki ilişkinin adı Türk Borçlar Yasasına göre Vekalet sözleşmesidir. Müvekkilim Türk Borçlar yasasının ilgili hükümlerine uygun bir şekilde basiretli bir vekil gibi davranmıştır. İlgili 6098 sayılı yasanın 506. Maddesine göre ve teamül gereği ifa yardımcısı kullanmıştır.
MADDE 506- Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.
Dünyanın hiçbir yerinde uzman bir hekim pansuman, dikiş sökme ve benzeri iş ve işlemleri bizzat kendisi ifa etmez bu tarz iş ve işlemlerde ifa yardımcısı kullanabilir. Müvekkilim basiretli, özen ve sadakat yükümlülüğüne uygun başarılı bir operasyon gerçekleştirmiş. Ameliyattan sonra ki yaklaşık 20 gün sonra burunda oluşan ödem ve henüz ameliyatın taze olmasını da değerlendirecek olursak burun deliğinde unutulmuş bir tampon olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira tamponlar kişinin sağlık durumu dikkate alınarak belirli bir iyileşme sonrasında çıkarılmaktadır.
Davacı kendisine izah ve açıklanan şekilde kontrollerine ve pansumanlarına gelmiş olur ise iyileşme sağlandığı halde tamponların çıkarılacağı hususu izah edilmiş ancak kendisi gelmemiştir.
Kaldı ki davacı müvekkilimin bilgisizliği, deneyimsizliği ve ihmali sonucu zarar görmemiş ameliyatın üzerinden 5 yılı aşkın zaman geçmesine rağmen davacının burnu ile alakalı tek bir şikayet veya nefes almada herhangi bir rahatsızlığı kalmamıştır. Bu nedenle müvekkilim ile alakalı hekimliği kötü uygulamış iddiasında bulunmak haksız ve acımasız bir eleştiriden öteye gidemez.
Davacı tarafın iddia ettiği gibi müvekkilimin hastayı başından savdığı sabırlı olması gerektiği hiçbir tetkik ve tedavi yapmadığı maddi gerçeklikle örtüşmemektedir. Soyut, asılsız ve mesnetsiz hukuki dayanağı olmayan çamur at izi kalsın mantığıyla sarf edilmiş sözlerdir. Ameliyat sırasında ve sonrasında doktor hatası veya ihmali söz konusu olmamakla beraber kusurlu olduğunun kabulü mümkün değildir.
2-) MALPRAKTİS DAVASININ ŞARTLARI OLUŞMAMIŞTIR.
Hekimin bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ziyadesi ile tedaviyi aksatması neticesinde oluşan zararı tazmin etmek amacıyla açılan maddi veya manevi tazminat davaları malpraktis ( doktor hatası ) davası olarak nitelendirilir.
Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 13. Maddesine malpraktis kavramını; “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulanmasıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Dünya Hekimler birliği tanımına göre ise malpraktis; “Hekimin tedavi sırasında standart, güncel uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavisini vermemesiyle oluşan hasardır.”
Yukarı da arz ve izaha çalıştığımız Türkiye Tabipler Birliği ve Dünya hekimler birliğinin doktor hatası bu şekilde tanımlanmıştır. Somut olayımız açısından ameliyat sırasında ve sonrasında hatta bugüne dek tek bir şikâyeti kalmamakla beraber davacı tarafın doktor hatası var iddiası ile açtığı işbu dava malpraktis davasının şartlarını bünyesinde barındırmıyor. İşbu davanın esastan reddi gerekmektedir.
3-) ZARAR İLE FİİL ARASINDAKİ İLLİYET BAĞI KOPMUŞTUR.
Zarar veren fiil ile zarar arasında illiyet bağının olup olmadığı sayın mahkemenizce tespiti gerekmektedir.
Ameliyat sonrası tamponlar kişinin sağlık durumu dikkate alınarak belirli bir iyileşme sonrasında çıkarılmaktadır. Davacı kendisine izah ve açıklanan şekilde kontrollerine ve pansumanlarına gelmiş olur ise iyileşme sağlandığı halde tamponların çıkarılacağı hususu izah edilmiş ancak kendisi gelmemiştir. Bu halde aradaki illiyet bağı kopmuş bulunmaktadır. Artık yapılan işlemden kaynaklı bir kusur ve ihmal değil hastanın zamanında gelmemesinden kaynaklı bir kusur söz konusu olmakla müvekkile kusur izafesi ile tazminata hükmetmek mümkün değildir.
Ayrıca davacı yanın iddia ettiği gibi söz konusu fiilin günlük hayatını çekilmez kıldığı, burundan sürekli gelen kötü kokular, öğrencilerinin arasında alay konusu olması, yaşam kalitesinin düştüğünü, yaz kış sürekli mendille gezmek zorunda kaldığını ve benzeri birçok soyut iddiayı Yasa ve Yargıtay’ın oturmuş içtihatlarına göre ispat etmesi gerekir. Bu arada yaz kış mendille gezdiğini iddia eden davacının rahatsızlığı ve söz konusu ameliyat ve rahatsızlık kış ayına denk gelmemiştir.
Buradan da anlaşılacağı üzere dava dilekçesi hazırlanırken birçok noktada manevi tazminat alabilmek veya gerçekten davacı elem ve ıstırap çekmiş gibi göstererek sayın mahkemeyi yanıltmak adına mübalağa yapıldığı kanaatinde olmakla beraber takdir sayın mahkemenindir.
Davacı tarafın dava dilekçesinde söz ettiği gibi burnundan sürekli akıntı gelmesi, kötü kokular veya günlük hayatının çekilmez hal aldığı gerçeklikle örtüşmemektedir. Zira sağ burun deliği açık ve rahatlıkla nefes alıp vermektedir. Davacı yan tek burun deliğinden rahat nefes alıp veremediğini öyle bir şekilde betimlenmiş ki sanki davacının tüm hayat fonksiyonları zarar görmüş gibi izah edilmiştir. Davacı taraf bu soyut iddialarını ispat ile mükelleftir.
TBK Madde 50- Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.
4-) CEZA DOSYASI KARARI HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAZ.
6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının, Ceza Hukuku ile ilişkisinde kenar başlıklı 74. Maddesi şöyledir. “ Hakim zarar verenin kusurunun olup olmadığını, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken ceza hukukunun sorumluluk ile ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi ceza hakimi tarafından verilen beraat kararı ile de bağlı değildir. Aynı şekilde ceza hakiminin kusurunun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da hukuk hakimini bağlamaz. “
İki mahkeme arasında ki ilişki genel itibari ile değerlendirildiğinde iki mahkemenin farklı yargılama sistemlerine sahip olması, delil takdiri noktasında ki farklı sistemlerinin olması ve sorumluluk kaynağının farklı olması nedeni ile iki mahkeme arasında böyle bir bağımsızlık öngörülmüştür.
Mahkumiyet kararının, kararda kabul edilen kusur ve derecesi açısından da hukuk hakimini bağlamayacağı kabul edilmektedir. ( Tekinay /Akman / Burcuoğlu / Altop, s. 711, 712; Eren, Borçlar Hukuku, C. 2, s. 429, 430. Yargıtay 19. H. D. 19.03.1993, 4893/ 2199. Bunun sonucu olarak, hukuk hâkimi ceza mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemeleri esas almayıp, özellikle taraflardan birinin talebi üzerine, ayrı bilirkişi incelemesi yaptıracaktır: Yargıtay HGK 28.02.1979, 15 298/ 189 (İKİD 1979, s. 6837, 6838); 15. HD. 4.11.1991, 1495/ 5197 (YKD 1992/ 3, s. 411)
Yüksek mahkemenin son içtihatlarında akademik görüş alınması öngörülmekle dosyanın konusunda uzman anabilim dalı başkanlığının olduğu üniversiteye gönderilerek bilimsel görüş aldırılması gerekmektedir.
Yukarı da arz ve izaha çalıştığımız sebeplerden ötürü hukuk mahkemesinin önüne gelen işbu manevi tazminat davası nedeniyle ceza mahkemesinin vermiş olduğu karar ile bağlı olmayıp karardan bağımsız hareket etmesi gerektiğini kanun koyucu belirlemiştir. Sayın mahkemenin delilleri serbestçe takdir edip aldıracağı bilirkişi raporu ve diğer sair delilleri inceleyip değerlendirdikten sonra ceza mahkemesi kararından bağımsız şekilde hüküm kurması hukuki açıdan daha sağlıklı ve adalet duygusunu tatmin edici olacağı kanaatindeyiz.
5-) MANEVİ TAZMİNAT CEZALANDIRMA ARACI DEĞİLDİR, OLMAMALIDIR.
Manevi tazminatı maddi tazminattan ayıran nokta, ekonomik değil psikolojik bir tazminat çeşidi olmasıdır. Yani manevi tazminatta asıl amaç mağdur üzerinde oluşan elem ve ıstırabı veya hasarı eski haline getirebilmesi en azından hafifletilebilmesidir.
Yargıtay uygulamasında ve doktrinde baskın olan görüş tazminatın özel hukuk niteliğini taşıdığıdır. Manevi tazminatın özel hukuk niteliğini savunan bu görüşe göre manevi tazminatta asıl amaç duyulan acı ve elemin hafifletilmesi ve manevi huzurun yeniden tesis edilmesini sağlamaktır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 16.06.1977 tarihli ve 1976/9690 E. 1977/7016 K. Sayılı Kararı: “ (…) Esasen manevi tazminat ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde belirtildiği gibi, ceza da değildir; çünkü davacının yararı düşünülmeksizin sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük değildir. Mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği için de gerçek anlamda bir tazminat sayılmaz. Manevi tazminat yukarıda da belirtildiği vehiçle mağdurdan veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu doğurmalıdır. Manevi tazminatta temel olan ana düşünce budur.” Demek suretiyle, manevi tazminatın bir ceza olmadığı kabul etmiştir.
Davacı tarafın mübalağa yaparak izah etmeye çalıştığı gibi bir acı elem ıstırap veya manevi zarar içerisinde olmadığı kanaatinde olmakla beraber davacı yan aksi kanaatte ise bu durumu ispat etmesi gerekmektedir. İspat yükü kendisinde olan taraf iddialarını ispat etmek ile mükelleftir. Zira davacı taraf dile getirdiği gibi acı, elem, ıstırap, manevi çöküntü veya kişilik haklarının saldırıya uğradığını düşünmüşse neden yaklaşık 5 yıl dava açmak için beklediğini merak etmekteyiz. Davacı tarafın bu kadar uzun süreden sonra hala manevi zararının olduğunu iddia etmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Şöyle ki aşağıda değindiğimiz Yargıtay kararında tespiti yapıldığı gibi zarara uğrayanda manevi huzur gerçekleşmiş, tatmin olmuş ise manevi tazminata hükmetmek usul ve yasaya aykırılık teşkil etmektedir.
Yargıtay 13. HD. 2009/6708 Esas. 2010/149 Karar. ”(…) Hâkim manevi tazminat miktarını belirlerken Medeni Kanun’un 4. maddesi gereğince hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır(…)”
Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerden ötürü davacı tarafın iddiası ziyadesi ile mübalağa içermekte ve manevi kaybının olmadığı aşikardır. Şayet manevi zararı söz konusu olmuş olsa dahi bu kadar uzun süreden sonra hala manevi kaybının varlığından söz edilemez. Zira manevi tazminatın esas amacı manevi yönden üzüntü ve elem içerisinde olan tarafa manevi tazminat ile tatmin olmasını sağlamaktır. Davacı tarafta üzüntü elem ve ıstırap kalmadığına göre manevi tazminata hükmetmek usul ve yasaya aykırılık teşkil edecektir.
Davacının sosyo ekonomik durumu ile olay sebebi ile iddia ettiği gibi bir sosyal ve manevi etki altında kalıp kalmadığının tespiti ile yapılacak inceleme üzerine değerlendirme yapmak gerekmekle bu konuda araştırma yapılmasını talep etmekteyiz.
İş bu sebeplerle sayın mahkemeye müracaat zorunluluğu hâsıl olmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası, 6100 sayılı HMK, İlgili sair mevzuat hükümleri.
HUKUKİ DELİLLER :
1-) Hasta Ekspertiz Dosyası
2-) Hastane Kayıtları
3-) Bilirkişi
4-) SGK Kayıtları
5-) Bilimsel inceleme raporları
6-) Tanık
7-) Yemin
😎 Adli Tıp İncelemesi
9-) Temini mümkün sair yasal delil.
TALEP SONUCU :
Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerden ötürü, kanun koyucunun kanun yapmakta ki amacı, Doktrin ve Yargıtay’ın içtihatları ve sayın mahkemenin resen dikkate alacağı sebeplerle tarafımıza yöneltilmiş haksız ve usulsüz davanın öncelikle usulden reddine, sayın mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davacı yana tahmiline karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz. tarih
Devlet Hastanesi/Doktora Karşı Tazminat Davası Dilekçesi -4-
Olumlu netice aldığımız bir başka doktora karşı tazminat dilekçesi ise şu şekildedir:
X İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
KONU : Doktorun hatalı teşhis ve tedavisi sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemimizden ibarettir.
DAVA DEĞERİ: … – TL.
AÇIKLAMALAR:
1-) Müvekkilemiz, …/…/… tarihinde göğsündeki rahatsızlık nedeniyle … Hastanesi’ne başvurmuştur. (EK 1) Muayenesini yapan diğer davalı Dr. … …, müvekkilemizi gerekli tahlillerin yapılması için …’ te bulunan diğer davalı … Laboratuvarı’na sevk etmiştir. (EK 2)
2-) … Laboratuvarında ../../…. tarihinde müvekkilemizin göğsünden parça alınmış ve incelenmiştir. Daha sonra müvekkilemiz … Laboratuarı’ndan almış olduğu ../../…. tarihli patoloji raporunu (EK 3) Dr. … …’ya götürmüştür. Davalı doktor yapmış olduğu inceleme sonucunda müvekkilemize meme kanseri teşhisi koymuş ve hastalığın ilerlemiş olduğu gerekçesiyle ameliyat olması gerektiğini söylemiştir.
3-) Bunun üzerine yine aynı doktor tarafından ../../…. tarihinde yapılan ameliyatla müvekkilemizin göğsü alınmıştır. (EK 4) Ameliyattan sonra müvekkilemizin alınan göğsü ../../…. tarihinde yeniden … Laboratuvarı’nda incelenmiş ve ../../…. tarihinde patoloji raporu verilmiştir. (EK 5) Bu raporu da inceleyen doktor kanser teşhisinin doğru olduğunu söyleyerek müvekkilemizi radyoterapi tedavisi için …/…/… tarihinde … Eğitim Hastanesi Onkoloji ve Nükleer Tıp Merkezi’ne sevk etmiştir. (EK 6)
4-) … Hastanesi’nde müvekkilemizin tedavisine başlanmadan önce müvekkilemize yeni testler yapılması gerektiği ve bunun içinde kendisinden alınan materyalleri getirmesi gerektiği söylenmiştir. Bunun üzerine … Laboratuarı’ndan alınan materyaller incelenmek üzere … Hastanesi’ne götürülmüş ve Hastane Laboratuvarında incelenmiştir.
5-) Muayene ve test sonuçları neticesinde …/…/… tarihinde … Hastanesi Onkoloji Kliniği Doktoru müvekkilemize kanser olmadığını beyan etmiştir. (EK 7) Kanser olmadığını ve yanlış teşhis sonucu göğsünün alındığını öğrenen müvekkilemiz büyük bir şok yaşayarak mağduriyetinin farkına varmıştır.
6-) Müvekkilemiz bu gelişmeler neticesinde hem bedensel hem de ruhsal anlamda büyük bir çöküş yaşamıştır. Eşi ve çocukları da bu olayın neticesinde olumsuz etkilenmişler, aile olarak üzüntü ve huzursuzluk yaşamışlardır. Bu konuda dava esnasında dinletmek üzere şahitlerimiz hazırdır. (EK 8) Müvekkilemiz henüz … yaşında olup ileride yaşayacağı hayatında gereksiz yere alınan göğsünün acı ve elemini yaşayacağı, eksikliğini hissedeceği açıkça ortadadır.
7-) Ayrıca müvekkilemizin hastane, ilaç, yol gibi çeşitli masraflar yapmasıyla maddi anlamda da kayıpları olmuştur. (EK 9) Müvekkilemiz gereksiz olarak alınan göğsünün yerine hiç olmazsa estetik olarak görünümünü düzeltmek amacıyla protez göğüs yaptırmak ihtiyacını duymaktadır. Bunun maddi yükünü müvekkilemizin karşılaması mümkün değildir. Bu nedenle maddi tazminat talep etme zorunluluğumuz doğmuştur.
😎 Bu gelişmelerin sorumluluğu iki defa ardarda hatalı rapor veren … Laboratuarı ve bu laboratuarın verdiği ilk rapor üzerine hiçbir yeni tetkik ve teste gerek duymadan ameliyatı yapan doktorun bağlı olduğu hastaneye aittir.
9-) Yanlış teşhis ve tedavi sonucunda müvekkilimizin uğramış olduğu maddi ve manevi zararın tazmin edilebilmesi ve müvekkilimizin acılarının bir nebze hafifleyebilmesi için Mahkemenize başvurma zorunluluğu tarafımızca hasıl olmuştur.
HUKUKİ NEDENLER : 6098 S. K. m. 49, 54, 55, 56, 66, 2577 S. K. m. 3, 12, 13, 36
HUKUKİ DELİLLER :
1-) Müvekkilimizin … Hastanesi’ne giriş yaptığını gösteren kayıt belgesi.
2-) Doktorun müvelkkilimizi … Laboratuar’ına sevk etiiğini gösteriri sevk yazısı.
3-) … Laboratuarı’ndan alınan../../…. tarihli patoloji raporu.
4-) … Hastanesi’nde müvekkilemizin göğsünün alındığını gösterir ameliyat raporu.
5-) ../../…. tarihinli … Laboratuvarı’ndan verilen patoloji raporu.
6-) …/…/… tarihli … Eğitim Hastanesi Onkoloji ve Nükleer Tıp Merkezi’ne sevk yazısı.
7-) …/…/… tarihli … Hastanesi Onkoloji Kliniği Doktoru tarafından verilen ve müvekkilimizin kanser olmadığını gösterir rapor.
😎 Müvekkilemizin hastane, ilaç, yol gibi çeşitli masraflar yaptığını gösterir faturalar.
9-) Bilirkişi İncelemesi.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığımız nedenlerle fazlaya ilişkin talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydıyla ……….TL maddi ve müvekkilimizin uğradığı manevi zararın tazmini için (tahkikat sonucunda manevi zararının değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere) asgari ……..TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ederiz. (tarih)
EKLER :
1-) Müvekkilimizin … Hastanesi’ne giriş yaptığını gösteren kayıt belgesi.
2-) Doktorun müvelkkilimizi … Laboratuar’ına sevk etiiğini gösteriri sevk yazısı.
3-) … Laboratuarı’ndan alınan../../…. tarihli patoloji raporu.
4-) … Hastanesi’nde müvekkilemizin göğsünün alındığını gösterir ameliyat raporu.
5-) ../../…. tarihinli … Laboratuvarı’ndan verilen patoloji raporu.
6-) …/…/… tarihli … Eğitim Hastanesi Onkoloji ve Nükleer Tıp Merkezi’ne sevk yazısı.
7-) …/…/… tarihli … Hastanesi Onkoloji Kliniği Doktoru tarafından verilen ve müvekkilimizin kanser olmadığını gösterir rapor.
😎 Müvekkilemizin hastane, ilaç, yol gibi çeşitli masraflar yaptığını gösterir faturalar.
9-) Bilirkişi İncelemesi.
10-) Bir adet onaylı vekaletname örneği.
Davacı Vekili
Özel Hastane/Doktora Karşı Tazminat Davası Dilekçesi -5-
Bir başka olumlu netice aldığımız doktora karşı tazminat dilekçesi ise şu şekildedir:
X İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
ESAS NO :
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
KONU : Cevap dilekçesine karşı beyanlarımızdan ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
USULE İLİŞKİN İDDİALARA CEVAPLARIMIZ:
Her ne kadar davalı kurum İYUK madde 13 ‘e atıfta bulunarak zamanaşımı itirazında bulunmuş olsa da bu itirazın hukuki zeminde herhangi bir karşılığı olmayıp somut delillere dayanmamaktadır. Dosya kapsamı bir kül halinde incelendiğinde haklı davamızın İYUK 13. Maddesinin sürelerine riayet edilerek açılmış olduğu Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacaktır. Bu açıdan biz davalı kurumun süre aşımı itirazının davayı uzatmak maksadıyla yapıldığını düşünmekle beraber reddini talep ediyoruz.
ESASA İLİŞKİN İDDİALARA CEVAPLARIMIZ:
Davalı kurum cevap dilekçesinde özetle müvekkilimizin çocuklarının ameliyat sürecindeki tıbbi geçmişini özetle anlatmıştır.
CEVAP DİLEKÇESİ DİKKATLİCE İNCELENDİĞİNDE DAVALI KURUMUN MÜVEKKİLLERİMİZİN MÜŞTEREK ÇOCUĞUNUN AYAĞININ KIRILDIĞINI İKRAR ETTİĞİ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖRÜLECEKTİR.
11.09.2019 Tarihinde davalı kurumca verilen cevap dilekçesinde müvekkilimizin çocuğunun ameliyattan sonra ayağının kırıldığını ve tedavi edildiğini belirtmiştir. Ayak kırığına yol açan olayı davalı cevap dilekçesinde kayıtlarda herhangi bir şikayet olmadığından bahisle geçiştirerek üzerini kapamaya çalışmıştır. Önemle belirtmek isteriz ki müvekkillerimizin çocuğu (hasta çocuk) engelli ve yardıma muhtaç durumdadır. Müvekkillerimiz bu durumu belirterek dikkat edilmesi konusunda davalı kurum çalışanlarını defalarca uyarmışlardır.
HASTA ÇOCUĞA UYGULANAN TEDAVİ İLE BACAĞININ KIRILMASI ARASINDA UYGUN BİR İLLİYET BAĞI YOKTUR, HERHANGİ BİR KOMPLİKASYON SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
Bu husus yine davalının cevap dilekçesinde açık bir şekilde ikrar edilmiştir. Hasta çocuk kendisine uygulanan ameliyat ve operasyonlardan sonra yoğun bakım ünitesine nakil edilmiştir. Müvekkillerimiz yoğun bakımdaki hastane personellerini çocuklarının engelli olduğundan ve bu bağlamda azami dikkat edilmesi gerektiğinden bahisle sözlü olarak uyarmış ama bunun karşılığında ilgisizlik, alakasızlık görmüş ve hastane personelleri tarafından azarlanmışlardır. Müvekkillerimizin tek amacı hizmetin eksiksiz ve tam olarak yerine getirilmesi hususuyla sınırlı olup karşılığında hak etmedikleri bir muameleye maruz kalmışlardır. Tüm bu uyarıla karşın ayağında hiçbir sorun olmayan engelli ve hasta çocuğun yoğun bakıma naklinden sonra ayağında kırık meydana gelmiştir.
HASTANE PERSONELLERİNİN ÖZENSİZLİĞİ, ACEMİLİĞİ VE KUSURU YÜZÜNDEN MÜVEKKİLERİMİZİN MÜŞTEREK ÇOCUĞU YATAĞINDAN DÜŞMÜŞ VE DÜŞME SONUCU AYAĞINDA KIRIK MEYDANA GELMİŞTİR. ÇOCUKTA MEYDANA GELEN BU KIRIK AĞIR HASTANE PERSONELLERİNİN AĞIR HİZMET KUSURU NETİCESİNDE MEYDANA GELMİŞ OLUP ARASINDAKİ İLLİYET BAĞI AÇIKTIR. BUNA İLİŞKİN TÜM RAPORLAR DAVA DİLEKÇESİNİN EK’İNDE MEVCUTTUR.
Hasta çocuk düşme sonucu ayağını kırmıştır. Bu düşme neticesi hastane personelinin ihmali ve ağır kusuru neticesinde meydana gelmiştir. Ağır hizmet kusuru mevcuttur. Yoğun bakım gibi hayati bir bölümde çok daha dikkatli ve özenli olunması gerekirken hastane personeli bu hususta kendisine yüklenen sorumluluğa uygun davranmamıştır. Her ne kadar davalı cevap dilekçesinde şikayet olmadığından bahisle hastane personeline kusur atfedilemeyeceğini belirtmiş olsa bile müvekkillerimiz sözlü olarak şikayetini dile getirmiştir. Müvekkilerimiz , çok ciddi bir ameliyat geçiren engelli çocuklarının üzüntüsünü yaşarken bir de çocuklarının ayağının kırılması onları derin bir eleme sürüklemiştir.
YOĞUN BAKIMA AYAĞI SAĞ GİREN HASTA ÇOCUK AYAĞI KIRIK BİR ŞEKİLDE ÇIKMIŞTIR.
Hastane personelinin hizmeti ağır kusurlu gerçekleştirdiği açıktır. Hasta çocuk gerekli önlemler alınmış olsaydı ayağı kırılmadan hastaneden çıkacaktı. Dava dilekçemizde ayrıntılı bir şekilde Hasta Hakları ve sair yönetmeliklerine değindiğimiz için ilgili yönetmeliklere burada atıfta bulunmakla yetiniyoruz.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda ayrıntılı bir şekilde izah etmeye ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerle ; öncelikle davalı kurumun haksız zamanaşımı itirazının reddine ve haklı davamızın kabulüne karar verilmesiyle birlikte yargılama ve avukatlık ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. (tarih)
Davacı Vekili
Uygulama Hakkında Bilgiler ve Yargıtay Kararları
Malpraktis Tartışması
- Ebenin bebeği çekerken bebeğin kolunda zedelenme olması komplikasyon olarak kabul edilmiştir.
- Doktor olmadan ebenin doğurttuğu çocuğun ölümü malpraktis kabul edilmiştir.
- Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin yerleşik hale gelen içtihatları var. 13. HD özetle şöyle diyor. “Adli Tıp kurumunca verilen raporda, raporu düzenleyenler malpraktise konu alanda uzman değiller. O nedenle Adli Tıp raporuna itibar edilemez. Dosyanın Üniversitede ilgili alanlarda (kadın doğum, çocuk ve ortopedi) uzman 3 kişilik heyetten oluşan bilirkişi kuruluna gönderilmesi gerekmektedir.”
- Adli Tıp Kanununa gore UNIVERSITE HASTANELERINden de rapor alabilirsiniz..
Bu yönde yargıtay kararı:
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/3276
K. 2016/6289
T. 1.3.2016
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden M. T. ‘ün 14.01.2013 tarihinde, davalı kadın doğum uzmanı H. Y. ‘ın müdahalesiyle, davalı Özel G… Hastanesi’nde sezaryenle doğum yaptığını, davalı doktorun doğumun çok iyi geçtiğini belirtmesine rağmen doğumdan hemen sonra, bebeğin aşırı derecede inlemeye başladığını, bu durumun yedi saat boyunca devam ettiğini, bebeğin yeni dünyaya gelmesi nedeniyle durumun normal olduğunun söylendiğini, hiçbir doktorun ilgilenmediğini, sadece ebe hemşirenin geldiğini, onun da ne yapacağını bilemediğini, akabinde bebeğin hızlı ve inlemeli solunum teşhisiyle Özel T… Hastanesi’ne sevk edildiğini, yapılan kontroller sonucunda bebeğin sağ ayağında kemik kırığı meydana geldiğinin tespit edildiğini, bebeğin 9 gün boyunca yenidoğan ünitesinde yattığını, bu durumun müvekkilleri davacıları çok üzdüğünü, derin bir acı yaşadıklarını, davalıların gerekli özen ve titizliği göstermediklerini ileri sürerek her bir müvekkili için 20.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı doktor ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları neticesinde; davacıların bebeğinin sağ ayağında kemik kırığı meydana gelmesi, bebeğin doğumdan itibaren inlemesine rağmen durumun davalılar tarafından fark edilmemesi, akabinde Özel T… Hastanesi’ne sevk edilen bebeğin kontrollerinin burada yapılarak bebekte kemik kırığının tespit edilmesi iddiası nedeniyle istenilen manevi tazminata ilişkindir. Davalılardan H. Y. ; sağlıklı bir doğum gerçekleştirildiğini, doğum esnasında anne ve bebeğin durumunun iyi olduğunu, söz konusu duruma birçok faktörün sebep olabileceğini, kırığın doğum sonrasında taşıma sırasında, çocuk bölümünde, T… Hastanesi’nde ya da herhangi bir aşamada meydana gelmiş olabileceğini; davalı hastane vekili ise anne ve bebeğin kontrollerinin tam ve eksiksiz yapıldığını, yapılan tetkiklerde bebekte doğum nedeniyle oluşan sıvının atılmadığı için akciğere bağlı solunum sıkıntısı yaşandığından bahisle bebeğin Özel İzmir T… Hastanesi’ne sevk edildiğini, hata veya kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece; yargılama esnasında İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan 14.05.2014 tarihli rapora göre küçükte sezaryenle doğum esnasında oluşan femur kırığının herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmale izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği, bu nedenle davalıların kusurunun bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506)
Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; davacılardan Meral’in davalı H. Y. ‘ın müdahalesi ile davalı Özel G…. Hastanesi’nde 14.01.2013 tarihinde sezaryen ile doğum yaptığı, doğumun 18.45’de sonlanarak davacı Meral’in bebeğini dünyaya getirdiği, davalı hastaneye ait Günlük Gözlem Kağıdı başlıklı belgeye göre; saat 21.00’de, bebeğin inlemeye devam etmesi nedeniyle kuvöze alındığı, 15.02.2013 tarihi saat 02.30 sıralarında ise bebeğin Özel T… Hastanesi’ne sevk edildiği, burada yapılan tetkikler sonucu 16.01.2013 tarihinde “sağ femur saft frakürü mevcut” tanısı ile bebekte kırık teşhis edildiği anlaşılmıştır. Yargılama sırasında İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmıştır. 17.07.2014 havale tarihli raporda; doğum eylemi esnasında bebekte doğum travması niteliğinde elle müdahaleler ve çekmeler sonucu yumuşak doku hasarı, kemik kırığı ve sinir zedelenmesi oluşabileceği, sezaryenle doğumlarda uzun kemik travması riskinin devam ettiği, femur kırıklarının sezaryenle doğumlarda çok nadir de olsa görülebildiği, kişiye konulan sezaryen endikasyonu ve yapılan ameliyatın güncel tıbbi uygulamalara uygun olduğu, sezaryen esnasında uygulanan işlemler nedeniyle femur kırığının oluşabileceği, bunun ise herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmale izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği belirlenmiştir. Mahkemece Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun raporuna itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olup davacı rapora itiraz etmiştir. Rapor incelendiğinde; davaya konu olayın sadece ameliyat safhasının incelendiği ve hüküm kurmaya elverişli olmadığı görülmektedir. Bundan ayrı Mahkemece davacı yanın itirazlarını karşılayan bir rapor da alınmamıştır.
Bununla birlikte; 14.01.2013 tarihinde saat 18.45’te doğan bebeğin saat 21.00’de inlemesinin devam ettiğinin kaydedildiği, bu tespite göre; bebeğin doğum sonrasında inlemeye başladığının anlaşıldığı, davacılar tarafından İzmir Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’ne yapılan şikayet üzerine; davalı hastane mesul müdürü doktor A. A. tarafından; İl Sağlık Müdürlüğü’ne hitaben verilen 12.02.2013 tarihli yazıda; çocuk hekimin tek olması nedeniyle sözlü bilgi verildiği, bebeğin acil hekimi tarafından değerlendirildiği, yine İzmir Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’nün 13.01.2014 tarihli yazısına göre de; bebeğin doğumu sırasında ve sonrasında bir pediatri uzmanı tarafından değerlendirildiğine dair kayda rastlanmadığının belirtildiği, gerçekten de dosya içerisinde yer alan belgelere göre, bebeğin davalı hastanede bir pediatri uzmanı tarafından değerlendirilmediği görülmüştür. Doğumdan sonra bebeğin inlemesine ve bunun uzun saatler boyunca devam etmesine rağmen, çocuk hekiminin tek oluşu gerekçe gösterilerek sadece telefonla çocuk doktorundan sözlü bilgi alınmak suretiyle bebeğin tedavi altına alınmaya çalışılması, yeni doğan bir bebeğin çocuk doktoru yerine acil hekimi tarafından değerlendirilmesi, tüm bu olaylar esnasında ise bebeğin inlemeye devam etmesi bir bütün olarak değerlendirilerek, Mahkemece; üniversiteden, itirazları karşılayan, aralarında yenidoğan konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, davalıların bebek ile ilgili gereken tüm kontrolleri yapıp yapmadığı, yapıldıysa bu işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 01.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Malpraktis İdari Başvuru Dilekçesi
KAMU HASTANELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
TALEPTE BULUNAN:
VEKİLLERİ:
TALEP KONUSU: Müvekkil …………….. tarihinde Müdürlüğünüz bünyesinde yer alan … Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doğum yapılması için tedavi altına alınmış doğumu için yatış işlemleri yapılmış ve normal doğum yaptırılmış ve müvekkillerin müşterek çocukları vefat etmiştir. Müvekkillerim müşterek çocuklarının ölmesinde Hastane personelinin yanlış tedavi ve müdahalesi sonucu ölmesi nedeniyle … çocuklarının desteğinden yoksun kalmışlardır. Uygulanan yanlış tedaviden ve müdahaleden dolayı maddi ve manevi tazminatın tarafımıza ödenmesi istemidir.
OLAYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR :
… tarihinde … Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hamile olan … doğumu için yatış işlemleri yapılmış ve normal doğum yaptırılmış ve müvekkillerin müşterek çocuğu vefat etmiştir. Doğumdan önce tedavi için müvekkillerin sürekli gittikleri hastane olan … Merkezinde kontroller yapılınca çocuğun 4. Kg üstünde olduğu bu nedenle normal doğum yapılamayacağı, sezaryenle doğum yapılması gerektiği taraflarına bildirip, hastanelerinde sezaryenle doğum yapılması için gerekli teçhizatın ve ekipmanın bulunmadığından … Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkleri yapılmış, … Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doğum yapılması gerektiği taraflarına bildirilip, söz konusu hastaneye sevkleri sağlanmıştır. Ancak çocuk Makrozomi (İri Bebek) olmasına rağmen normal doğum ile doğum yaptırılmış ve müvekkillerin müşterek çocuklarının ölmesine neden olmuştur.
Sezaryen uygulamasına ilişkin olarak;
24/04/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 153. Maddesinde(6354 sayılı kanunla yapılan değişiklikle) düzenlenmiştir. Söz konusu madde metnine göre; “Devletin resmi müesseselerinde doğum yardımı meccanidir. (Mülga cümle:4/7/2012-6354/1 md.) (…) (Ek fıkra: 4/7/2012-6354/1 md.) Gebe veya rahmindeki bebek için tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilir. (Ek fıkra: 4/7/2012-6354/1 md.)
Kanun lafzından da anlaşılacağı üzere, tarafların talebi ve ya hekimin kendi isteği ile sezaryen doğum yapılamaz. Sezaryen doğum yaptırılabilmesi için anne veya çocuk için tıbbi bir zorunluluk bulunması gerekmektedir.
- Tıbbi bir zorunluluk kavramından ise;
Bebeğin rahim kanalına başla ilerlememesi: Bebeğin doğum kanalına yan, makat veya çapraz olarak gelmesi normal doğumda problemler yaratabilir. Normalde tüm gebeliklerin %95’inde bebek başla ilerlerken, diğer durumlar %5 oranında görülür. Bu tür durumlarda bebeği riske atmamak için pek çok hekim tarafından sezaryen uygulanmaktadır.
Plasenta (eş) kısmının rahim ağzını tamamen kapatması: Bu durumda bebeğin doğum kanalında ilerlemesi kanamaya bağlı problemler yaratacak ve hem anne hem de bebek hayatını riske atacaktır.
Plasentanın (eş kısmının) erken ayrılması: Plasentanın bebeğin doğumundan önce rahim duvarından ayrılmasına “ablasyo plasenta” ya da “plasental dekolman” adı verilir. Böyle bir durumda bebeğe oksijen ve besin kaynaklarının akışı bozulur. Kanamaya bağlı anne ve bebek hayatının riske girdiği için bu durumda acil olarak bebek doğurtulmalıdır.
Makrozomi (İri Bebek): Ultrasonda bebeğin tahmini ağırlığının normalden fazla olması durumudur. Özellikle ilk gebeliklerde, doğuma yakın zaman içinde bebeğin tahimi ağırlığının 4000 gramdan fazla olarak saptanması durumunda, bebek normal doğum riskine atılmayarak direkt olarak sezaryen planlanabilir.
Bebeğin kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk (Sefalopelvik uygunsuzluk): Bu durum halk arasında ‘çatının dar olması’ olarak adlandırılmaktadır. Annenin kalça kemiğinin anatomik yapısı ve bebeğin başının bu bölgeye uygunluğu doğum şeklinin kararını etkiler. Kalça kemik çatısının dar olduğu veya çatının normal olmasına rağmen bebeğin kafa çapının geniş olduğu durumlarda yine seçilecek olan yöntem sezaryendir.
Çoğul gebelikler: Şart olmamakla bu tür gebeliklerde sezaryen tercih edilir. Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa normal doğumdan kaçınılır.İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadaki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.
Bebekle ilgili bazı anormallikler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal bazı anormalliklerin varlığında da sezaryen gerekliliği olabilir. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç organlarının dışarıda olduğu “gastroşizis” ve “omfalosel” durumlarıdır. normal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir.Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz (siyam ikizleri) varlığında da sezaryen uygulanır.
Rahimdeki myomlar: Doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.
Ikınmanın riskli olduğu durumlar: Bazı durumlarda anne adayının doğum sırasında ıkınması kendi sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir.Benzer şekilde beyin anevrizması gibi problemlerde de ıkınma sakıca yaratacağından sezaryen tercih edilir.
Annede herpes enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla düşünülmez
.Annenin önceden geçirdiği bazı ameliyatlar: Daha önceden geçirilen sezaryen, myomektomi (rahimden myom alınması), bel fıtığı veya vajinal ameliyatlar nedeni ile sezeryen gerekebilir.
Bebeğin sıkıntıya girmesi: Doğum eylemi (travay) izlemi sırasında veya daha öncesinde yapılan NST incelemelerinde bebeğin sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında acil sezaryen gerekli olabilir. Bebeğin rahim içinde gelişme geriliği durumunda sıkı gebelik izlemine gerek vardır. Bebeğin sıkıntısının daha da artması acil sezaryeni gerektirebilir.
Amniyon sıvısının mekonyumlu olması : Bebeğin barsak içeriğine (dışkısına) “mekonyum” denir. Bebeğin doğum eylemi (travay) sırasında mekonyumunu yapması sıkıntıda olduğunu gösterir.Eğer bebek mekonyumunu yutarsa doğum sonrası akciğer enfeksiyonu gelişebilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.
Doğum eyleminin (travayın) ilerlememesi: Rahim kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması veya bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumlarında sezaryen gerekliliği ortaya çıkar.Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girememesidir. Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda da sezaryen gerekir.
Kordon sarkması veya kordonun önde gelmesi: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir, bu duruma “kordon sarkması” denilir. Son derece acil olan bu durumda kordon sıkışarak bebeğe giden kanın kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir.Kordon, su kesesi açılmadan elle muayenede önde geliyorsa bu duruma “kordonun önde gelmesi” denir. Yine yapılacak işlem sezaryen operasyonudur.
Durumları anlaşılmaktadır.
Müvekkilerin beyanları, 1593 sayılı kanunun emredici hükümleri ve hastane kayıtları dikkate alındığında; Çocuğun normal kiloda olmadığı, doğuma engel olacak bir ağırlıkta olduğu hastane kayıtlarında mevcuttur. Keza çocuk 4.8 kg ağırlığındadır. Çocuğun normal doğum için uygun ağırlıkta ve boyutta olmadığı hastane kayıtları ile de sabittir.Tüm bu hususlar dikkate alındığında tıbbi bir zorunluluk bulunduğu ve bu sebeple sezaryen uygulanmasının bir zorunluluk olduğu son derece açıktır.
Ayrıca … Tıp Merkezi normal doğum olmaz dediği ve müvekkillerin hastaneye gittiği ilk andan itibaren normal doğum yapılamayacağını, çocuğun iri bebek olduğunu bu sebeple sezaryenle doğumun yapılmasını istedikleri halde müdahaleyi yapan doktor ve diğer personel tarafından normal doğum yaptırılmıştır. Kaldı ki 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 153. Maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, sezaryen uygulanmasında rıza geçerli değildir. Ancak Tıbbi zorunluluk halinde hekim sezaryen uygulayabilmektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere çocuğun Makrozomi (İri Bebek) olduğu hastane kayıtlarında da görülmesine rağmen bu konuda sezaryen tıbbi bir zorunluluk olmasına rağmen normal şekilde doğum yaptırılmıştır.
Söz konusu bu olayda müvekkillerin büyük beklentisi olmasına rağmen bu şekilde Hastane personeli tarafından yanlış tıbbi müdahale sonucunda çocuklarının vefat etmesi müvekkiller nezdinde büyük üzüntülere neden olmuştur. Müteveffanın ailenin ilk ve tek erkek çocuğu olacağı, ilerde meslek sahibi olacağı ve ailesine bakacak kişi olması hususları da göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılmalıdır. Müteveffanın ölümü ile davacı anne ve babası destekten yoksun kalmışlardır.
Yanlış Müdahale sonucunda çocuklarını kaybeden müvekkiller derin acı ve elem duymuştur. Çocuklarının ölmesi, duygusal değerlere saldırı kapsamı içine girdiği şüphe bırakmayacak kadar acıktır. Duygusal kişisel değerler, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. Bu haklar, kişinin bizzat şahsına bağlı olmayıp özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerdir. Müşterek çocuklarını kaybeden müvekkillerin duygusal değerlerinin ihlal edildiği ve bozulduğu, böylece aile birliği içinde korunması gereken gönül bağlılığının zarar gördüğü aşikârdır. (Y.4.HD, 21.9.1998 T, 1998/6744 E, 1998/6945 K).
5-) Tüm bu yaşananlar müvekkilleri manen yaralamış, müvekkiller zor günler geçirmiştir. Müvekkillerimizin bir nebze de olsa duymuş olduğu manevi acının dindirilmesi için açıklanan nedenlerle maddi ve manevi tazminat davası açmadan önce kurumunuza idari başvuru yoluna başvuruyoruz.
NETİCE VE TALEP: Yukarıda anılan sebeplerle;
- Müvekkil … için,
- Uygulanan yanlış tedavi ve müdahaleden dolayı 300.000,00 TL maddi tazminat,
- Duymuş oldukları acı ve ıstırap için 200.000,00 manevi tazminat,
- Toplam 500.000,00 maddi ve manevi tazminatın müvekkilimizin çocuklarını kaybettiği … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle beraber tarafımıza ödenmesi ve tarafımıza bu husus ile ilgili bilgi verilmesi vekaleten talep olunur.
Talep Eden Vekili
EKİ:
- Vekâletname Fotokopisi (aslı gibidir)
- Yetki Belgesi
- Hastane Kayıtları
- Ölüm Raporu
Avukat Saim İNCEKAŞ – Seyhan/Adana 01010 – Ziya Algan İş Merkezi
av-saimincekas.com