CMK Madde 2
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 2. maddesi şu şekildedir:
Tanımlar
Madde 2 – (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,
e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,
g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hakim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
l) Disiplin hapsi: Kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, ön ödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,
İfade eder.
Başlık
CMK’nın 2. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KİTAP: Genel Hükümler – BİRİNCİ KISIM: Kapsam, Tanımlar, Görev ve Yetki – BİRİNCİ BÖLÜM: Kapsam ve Tanımlar
Madde başlığı şu şekildedir: Tanımlar
Gerekçe
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 2. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
Maddenin (1) numaralı fıkrası Kanunun kapsamını göstermektedir. Bir suçun işlenmesiyle birlikte Devlet ile fail arasında, değişik evre ve aşamaları kapsayan, bir ilişkinin oluştuğu bilinmektedir. Bu ilişki suçun ve failinin saptanmasından başlayarak verilecek hükmün kesinleşmesine ve hatta bazı hallerde uygulanacak yaptırımların infazına kadar uzanmaktadır. Devletle fail arasında oluşan bu ilişkinin adil yargılama ilkesine tam uyularak sürdürülmesi, Anayasanın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve diğer uluslararası hukuk metinlerinin gereğidir. Bu hususlara maddenin izleyen fıkralarında daha ayrıntılı olarak değinilecektir.
Ceza muhakemeleri usulü kanunları, suç işleyenle Devlet arasındaki bu ilişkinin adil yargılama esaslarına uygun olarak yürütülmesini sağlayan bağlayıcı hukuk kurallarını içermektedir; vurgulanması istenen esas da budur. Böylece Tasarı kamu davası bakımından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun temel bir kanun olduğunu belirtmiş ve diğer kanunlarda yer alan özel usullerin ise saklı bulunduğunu açıklamıştır. O halde diğer kanunlarda yer alan özel usuller yönünden de, Tasarının hükümlerinin tamamlayıcı nitelik taşıyacağı böylece açıklanmak istenilmiştir. Yabancı kanunlarda da benzeri hükümler yer alıyor: Sözgelimi Fransız Ceza Usulü Kanununun 1 inci maddesinde “Cezaların uygulanması maksadıyla açılan kamu davası, hakimler veya kanunla yetkili kılınmış görevliler tarafından harekete geçirilir ve yürütülür. Bu dava, suçtan zarar görenlerce de, bu Kanunun belirlediği koşullar altında harekete geçirilebilir” denilmektedir.
Adil yargılama ilkesi ve cezanın amaçları yönünden ortaya çıkan yeni eğilimler nedeniyle ceza davasında yer alan organların, aktörlerin, ajanların sayısı artmıştır. Zira içerdiği değişik evreler ve aşamalar yönünden ceza davası daha karmaşık hale gelmiştir. Dava, hakime aynı zamanda yardım sağlayan savcılar, avukatlar, kolluk unsurları ve diğer elemanlar nedeniyle adeta ortak bir eser niteliğindedir. Madde bütün bu karmaşık mekanizmanın nasıl yürütüleceğini gösteren hükümlerin esas amacını belirtmektedir.
Maddenin (2) ila (4) numaralı fıkraları, Türk hukukunda ve hatta Batı hukukunda ceza usulü bakımından meydana getirilmiş gerçekten büyük bir yeniliği ve çağdaş hukuk düzenlerinde insan hakları ve özgürlükleri, suçsuzluk karinesi bakımından her zaman uyulması gerekli esasları göstermekte ve Kanunun uygulanmasında, uyulması zorunlu yorum direktiflerini açıklamaktadır. Madde bu şekliyle 15 Haziran 2000 tarihinde Fransız Ceza Usul Kanununun 1 inci giriş maddesinde gerçekleştirilen değişiklikleri, eklemeleri esas itibarıyla yansıtmaktadır. Avrupa ceza muhakemeleri usulü sistemlerinin hiçbirisinde, henüz belirtildiği biçimde bir ilkeler bütünü, bir giriş maddesi yer almış değildir. Bazı anayasalarda, şart’larda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve diğer hak sözleşmelerinde değişik yerlerde belirtilmiş ilkeler, bu suretle ana kanunun 1 inci maddesinde, bir “giriş maddesi” olarak yer almıştır. Yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı söz konusu hükme 1 inci maddesinde yer vermek suretiyle ceza usul hukukunda, Fransız hukukuyla birlikte büyük bir yeniliği gerçekleştirmiş ve Avrupa hukukuna göre öncelik kazanmış bulunmaktadır.
(2) numaralı fıkra, Kanunun uygulanmasında daima ne gibi esasların göz önünde bulundurulacağını açıklamaktadır: Bu esaslar adil yargılama, tartışmalılık, iddia ve savunma haklarının dengeliliği yani öteden beri kabul edilen terminolojisi ile silahların eşitliğidir. Bu ilkelerin uygulanması bakımından, elbette ki, Kanunda yer almış bulunan hükümler esastır ve bunlara uyulacaktır. Ancak yorum gerektiği bütün hallerde söz konusu ilkeler temel olacaktır.
(2) numaralı fıkranın ikinci paragrafında, ceza usulünün, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin mutlaka birbirinden ayrılması ve işlemlerin böylece meydana getirilmesi hususundaki temel ilke vurgulanmıştır. Bu itibarla soruşturma evresinde bir işlemi gerçekleştirmiş bulunan görevli, aynı suç nedeniyle kovuşturma evresinde herhangi bir işleme katılamayacaktır.
(2) numaralı fıkranın üçüncü paragrafı, ceza kanunlarının ve usul kanunlarının uygulanmasında uyulması gerekli ve insanlar arasında daima gözetilmesi zorunlu eşitlik ilkesini vurgulamıştır. Böylece bir bakıma, tabii hakim ilkesi de vurgulanmış olmaktadır. Ancak yargılama zorunlulukları nedeniyle kanunların kabul edebilecekleri istisnalar saklıdır. O halde istisnalar dışında bu konuda eşitlik kuralı mutlaktır.
Maddenin (3) numaralı fıkrasında, kamu davasının bütün aşamalarında mağdur haklarının saptanması ve güvence altında tutulması, görevliler ve adli merciler için temel bir görev olarak kabul edilmiştir; mağdurun hakları hem saptanacak ve hem de güvence altında tutulacaktır. İlgililer ve görevliler, iş ister kolluk ister savcılık veya yargı mercileri düzeyinde olsun, bu hususta gerekli dikkati ve özeni göstermekle yükümlü tutulmuşlardır. Bu itibarla, mağdur haklarının belirlenmesi sonucunda bunların kayba uğramamaları için dikkat sarf edilecektir.
Maddenin (4) numaralı fıkrasının birinci paragrafında, çağdaş anayasa hukukunun ve bütünüyle hukuk düzeninin insan hak ve özgürlükleri bakımından en büyük güvencesini oluşturduğu kabul edilen suçsuzluk karinesi vurgulanmaktadır. Suçsuzluk karinesinin sadece anayasalarda veya uluslararası hak beyannamelerinde veya sözleşmelerinde yer almış bulunması yeterli değildir. Fakat insan haklarının en başında gelen bu karineye başta basının, medyanın, Devlet ve siyaset adamlarının, adli yargı içinde yer almış bulunan herkesin saygılı olması, ihlallerin engellenmesi, bu hususta hukuki korumaların sağlanması ve yaptırımların ciddiyetle uygulanması gereklidir. Kişilerin, suçsuzluk haklarına yöneltilmiş saldırıların sebep olduğu zararlar giderilmeli ve bu hakkın ihlaline mani olunmalıdır. Fıkra, bu konudaki ilkeyi ve direktifi belirtmiş oluyor. İhlallerin ayrıca suç oluşturduğu hallerde ise, ilgili hükümlerin ve müeyyidelerin gerekli usullerine uygun olarak işlem yapılacaktır.
(4) numaralı fıkranın ikinci paragrafında, uygar ve insan haklarına saygılı bir ceza usulünün mutlaka uygulanması gerekli ilke ve direktiflerine yer verilmiştir. Şüpheli ve sanık hakları bakımından temel olan bu iki ilkenin birincisi şüpheli veya sanıklara, haklarındaki iddiaların usulü üzere bildirilmesi hakkındaki zorunluluktur. Adı geçenlere haklarındaki iddia açık olarak bildirilmedikçe hiçbir hukuk işleminin, kovuşturma veya soruşturmanın yapılamaması esastır. Bu kural, suça ilişkin her çeşit işlem veya girişim bakımından da zorunludur. Bir kimsenin, söz gelimi bir karakola davetinde de, hakkındaki iddia, isnat ve talebin usulü üzere bildirilmesi zorunludur.
İkinci temel ilke, kişinin dava veya usul işlemlerinin hangi aşamasında olursa olsun bir avukatın yardımından yararlanmasının hiçbir suretle engellenemeyeceğidir. Doğal olarak avukatın müvekkili ile görüşmesi, dosyayı incelemesi ve diğer işlemler yönünden Kanunun gösterdiği kurallar geçerlidir ve uygulanacaktır. Ancak, ne olursa olsun, bir şüpheli veya sanığın, müdafiinin (avukatın) yardımından yoksun hale getirilmesi olanaklı bulunmayacaktır.
(4) numaralı fıkranın üçüncü paragrafı, çağdaş uygar ceza hukukunun şüpheli veya sanıklar hakkında uygulanabilmesi olanağını verdiği zorlayıcı tedbirlerin ne gibi koşullar altında ve ne derecelerde geçerli olabileceğini göstermektedir. Böylece usul zorunlulukları, genel ölçüde belirlenmekte ve ölçüler açıklanmaktadır: Bu bakımdan ilk kural kanunların öngördüğü zorlayıcı tedbirlerin ancak hakim kararı ile ve ikinci olarak yine hakimlerin etkin denetimleri altında uygulanabilmesidir. Üçüncü olarak tedbirlere ancak kanun ve usullerin zorunlu kıldığı hallerde ve zorunluluk ölçüsüne sıkı biçimde ve özenle uyulması suretiyle başvurulabilecektir. Zorunluluk yoksa, zorlayıcı tedbirlere başvurulamayacaktır. Ancak zorunluluk hallerinde de, bu halin olanak verdiği ölçülere sıkı suretle uyulması koşulu gözetilerek uygulama yapılacak ve bu bakımdan her türlü özen gösterilecektir.
Diğer bir temel kural, uygulamanın dikkat ve özenle, makul bir süre aşılmadan sürdürülebilmesidir. Herhalde uygulamada kişilik onuru zedelenmeyecektir.
Nihayet (4) numaralı fıkranın son paragrafı mahkum edilen herkesin, kanunların belirlediği istisnalar dışında, hakkındaki hükmü diğer bir yargı merciinde inceletmek hakkına sahip bulunduğunu açıklamaktadır.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci paragrafı, kapsam bakımından hem yetersiz hem de karmaşık bulunmuş, bu yetersizliğin ve karmaşıklığın giderilmesi amacıyla, muhakeme sürecine katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin de bu Kanunda düzenleneceği ifadesine yer verilmiştir.
Birinci fıkranın ikinci paragrafının metinden çıkarılmasının nedeni, bir yandan Ceza Muhakemesi Kanununun temel kanun olması, diğer yandan ise, saklı tutulduğu belirtilen kanun hükümlerinin hemen hepsinin bu Kanun içerisinde düzenlenmiş olmasıdır.
Sonraki fıkraların tasarı metninden çıkarılmasının gerekçesi ise; buradaki düzenlemelerin anlaşılır olmaması ve ayrıca, burada sayılmayan başka ilkelerin, kanunun yorumunda uyulması gereken ilkelerden olmadığı gibi bir anlayışı beraberinde getirmesidir. Muhakkak ki, Ceza Muhakemesi Kanununun yorumunda uyulması gereken ilkeler tasarıda sayılanlardan ibaret olamaz. Bazı ilkelere diğerleri karşısında daha genel ve üstün bir konum verildiği izlenimi doğuran böyle bir tercihin tasarıda yer alması uygun görülmemiş ve tasarının 1 inci maddesi “Kanunun kapsamı” başlığı altında tek fıkra halinde yeniden düzenlenmiştir.
TBMM Kabul Metni
1 inci maddeyi okutuyorum:
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KİTAP
Genel Hükümler
BİRİNCİ KISIM
Kapsam, Tanımlar, Görev ve Yetki
BİRİNCİ BÖLÜM
Kapsam ve Tanımlar
Kanunun kapsamı
MADDE 1. – (1) Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Muzaffer Bey, şahsen de konuşma istemişsiniz; ikisinin süresini birleştirmek ister misiniz?
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) – Sayın Başkan, gerekirse, kişisel konuşma süresini de kullanacağım.
BAŞKAN – Peki.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iki yıldır, iktidarı ve muhalefetiyle, birçok tasarıyı, burada, bir uzlaşı içerisinde görüşerek kanunlaştırdık. Yaptığımız bu çalışmalar, aziz milletimizin çok uzun zamandan beri beklediği; ama, gerçekleştirilmesi, kanunlaştırılması bir türlü mümkün olmamış çalışmalardır ve bütün konuşmacı arkadaşlarımızın söylediklerine, gerek eleştiri anlamında gerekse katkı anlamında söylenilen bütün sözlere katılmakla birlikte, yaptığımız işler, düzenlediği alanın her birisinde, âdeta, milat olmuştur.
Bugün, burada çalışmalarını yaptığımız Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı da, inşallah, yürürlüğe girdiğinde, kendi alanında böyle bir nitelik arz edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu çalışmaları yaparken, elbette, Avrupa birliği müktesebatına uyum diye bir hedefimiz var. Zaman zaman, hazırlanacak olan rapor dolayısıyla, sıkıntı yaşadığımız, bazı konuları hızlıca görüşmek ve kanunlaştırmak gibi bir mecburiyeti yaşadığımız da oluyor; ama, bu değişiklikleri yaparken, bu yasaları burada hazırlıyorken, kabul ediyorken, inanıyorum ki, ben, iktidarıyla da muhalefetiyle de her zaman bir konuda hemfikir olduk; bu da, artık, üçüncü binyıla girdiğimiz bir dönemde bu temel hak ve hürriyetleri, yetmiş milyonuyla bizim milletimizin hak ettiğidir. Önümüzde bir Avrupa Birliği hedefi olmasa bile, bizim, bunları, acil bir şekilde, süratle yapıp bitirmemiz gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, peşpeşe değiştirdiğimiz bu temel kanunların tamamına yakını, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Batı hukukunun kabulüyle birlikte, çoğu da tercüme yoluyla, hukukumuza kazandırılmış ve birçoğu, hem o gün için hem bugün için bizim insanımızı esas itibariyle tarif etmeyen, zaman içerisinde yaşanan değişikliklere paralel olarak, bu kanunlar sosyal hayata uyum sağlayamamış ve bugün, hepsi, karşımızda, peşi peşine değiştirilmesi gereken bir zaruret içerisinde durmaktadır.
Toplumun önünü tıkayan, temel hak ve özgürlükleri olabildiğince kısıtlamış, âdeta, devleti milletten koruyan bir mantık içerisinde olan bu durumu, bu yapıyı kırıp, insanların daha özgür inandığı, daha özgür düşündüğü, daha özgür yaşadığı bir toplumsal yapıyı hep birlikte inşa edeceğiz ve bu süreci başlattık, birlikte de yürütmeye devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, eylül ayı içerisinde Türk Ceza Kanununu değiştirdik, gerek Türk Ceza Kanununda gerekse iki yıllık süre içerisinde birçok özel kanunda yaptığımız değişikliklerle ve şimdi de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısıyla, bireyi hukukun merkezine koyduk. Bireyin hukukun merkezine koyduk. Bireyin hukukunu her şeyin önüne aldığımız bir sistemi inşa ediyoruz. Bu, modern dünyanın her tarafında böyledir. Artık, insan hakları, çağımızın en önemli değerlerinden birisi haline gelmiştir ve bu insan hakları, temel hak ve hürriyetler, gerek uluslararası yargı tarafından gerekse ulusal yargı tarafından güvence altına alınmıştır ve tabiî ki, esas olan, aslolan, bu düzenlemelerin hukuk metinleri içerisine girmesi değil, bunların geniş bir uygulama alanına kavuşturulması, bir etkin güvence sistemine ulaştırılmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, iki yıllık döneme geriye dönüp baktığımızda, iktidar ve muhalefet olarak, ben, 22 nci Dönem Parlamentosunun, temel hak ve özgürlükler anlamında, üzerine düşeni yaptığını ve bu konuda iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum ve bu, sadece benim fikrim olarak da ifade edilmiş bir konu değildir; hem içeride hem de Avrupa Birliği nezdinde yaptığımız çalışmalar büyük bir takdirle takip edilmektedir; hatta, o kadar ki, Avrupa Birliği çevrelerinde, bizim iki yılda yaşadığımız bu değişiklik, bu hızlı süreci nasıl oluşturduğumuz onların bile kafasını karıştırır durumdadır; çünkü, onlar da, yıllarca, Türkiye’de, çok söz söyleyen “seçmene selam, yola devam” diyen bir mantıkla siyaset yapıldığını görmüşler, ona alışmışlar ve 22 nci Dönem Parlamentosundan da onu beklemişlerdir; ama, biz, bu konuda üzerimize düşen her şeyi yaptık ve bulunduğumuz noktayla, onurla, gururla iftihar edebiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir köklü değişiklikten, bir reformdan bahsediyoruz. Hiçbir yerde sancısız bir doğumun olduğu görülmemiştir; eğer, köklü değişiklikler varsa, orada, mutlaka, eleştiri olacaktır ve o geniş değişim içerisinde, mutlaka, eksik yapılan, yanlış yapılan işler olacaktır. Üzerine ne kadar titrersek titreyelim, ne kadar çalışırsak çalışalım, yine, eksik kalan bir yanı mutlaka olacaktır.
Hele, bu değişiklikler ceza hukuku alanıyla ilgili olursa, yani, Türk Ceza Kanunu gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gibi, Ceza İnfaz Kanunu gibi, yaşlısıyla genciyle, fakiriyle zenginiyle, amiriyle memuruyla toplumun bütün toplumsal kesimlerini ilgilendiren bir temel yasa ise, bu eleştirilerin olması kaçınılmazdır ve söylediğim gibi, ne kadar üzerinde uzun süreli çalışırsak çalışalım, yine, bu eksikler olmaya devam edecektir.
Az önce, Sayın Bakanımız da ifade ettiler. Keşke, biz, bugün, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak, peşpeşe bu değişiklikleri yapmak zorunda olmasaydık. Zamanında, günü geldiğinde bu değişiklikler yapılmış olsaydı da, biz de, bugün, tasarılar üzerinde daha uzun tartışarak, daha uzun çalışarak tasarıları kanunlaştırma imkânına sahip olsaydık. Ama, az önce Bekir Bey ifade etti; elli yıldır bu ülkenin gündeminde olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun değişikliği ancak bu Parlamentoya nasip olmuştur; Türk Ceza Kanunu da yıllardır tartışılmasına rağmen bu Parlamentoya nasip olmuştur.
Bir sayın milletvekilimiz, eleştiri adına dedi ki: “Meclise hiç gelmemiş, elli yıldır bu Parlamentoda gelip gelip gidenler var.” Söyledikten sonra, acaba cevap verilir mi diye beklemeden dışarıya çıkmış beyefendi arkadaşımız. Keşke, önceden yapılsaydı, önceden yapılsaydı da, biz, bugün, Meclis tarihinin hiç tanık olmadığı bir yoğunlukla, bu tartışmaları, bu çalışmaları yapmak zorunda olmasaydık.
Değerli arkadaşlarım, Anamuhalefet Partimizin de, aceleye getirilmiş bir yasa tasarısı olduğu, panik tasarısı olduğu yönünde eleştirileri vardır; ama, vakti çok iyi kullanmak gibi bir mecburiyetimiz var. Hukukçu olan arkadaşlarım uzunca bir zamandan beri biliyorlar, hukukçu olmayan arkadaşlarım da parlamenter olarak çalışmaya başlayınca gördüler ki, yasa tasarılarının hazırlanmasında çok uzun sürelerin geçmesi, ne yazık ki, onların çok olgun, sosyal yaşamda çok faydalı olacak, hukuk alanında çok faydalı olacak tasarılar olduğu anlamına gelmiyor. Öğrencilik yıllarımdan hatırlıyorum; Sulhi Dönmezer Hoca, Türk Ceza Kanunuyla ilgili hemen her hafta Ankara’ya gelirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sürenizi uzatalım mı, 10 dakikayı dahil edelim mi?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) – Lütfen Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) – Ama, gelinen nokta o olmuştur ki, yapılan bütün çalışmalar, harcanan bütün emekler bir tarafa bırakılmış ve bugünün ihtiyaçları neyse, bugünün gerekleri neyse ona göre bir Türk Ceza Kanunu hazırlanmıştır. Aynı şey bu tasarı için de söz konusu; eğer, biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısını bugün gündeme getirip de bir yıl sonra Genel Kurula getirseydik, emin olun, bundan çok daha uzun bir mesafe kat etmiş olmayacaktık.
Değerli arkadaşlarım, zamanı iyi kullanmak zorundayız. “3 Kasımdan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye sizin de, bizim de meydanlarda verdiğimiz söze, Parlamento çalışmaları da dahildir ve bunu da çok güzel bir örnek olarak ortaya koyduğumuza inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konu da, AK Parti milletvekillerinin, komisyon çalışmalarında, polis devleti ile hukuk devletini karıştırdıkları iddiasıdır. Değerli arkadaşlar, bu isnat, en fazla AK Parti milletvekillerini üzer; çünkü, biz, bu tür uygulamaların, yani hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun tesis olunduğu belli bir dönemde bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödedik. Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımız, okuduğu şiir yüzünden siyasî yasaklı haline getirildi. Mahkemenin kararını tartışmıyorum; ama, cezasını çekip, yasal süresi dolduktan sonra sicilden terkin için başvurması üzerine, yerel mahkemenin verdiği kararı, usulde böyle bir yöntem de olmadığı halde, Yargıtay Başsavcısı telefonla Ankara’ya isteyip, yine, usulde olmadığı bir şekilde bozarak, seçimlere girmesinin önüne geçmişlerdir. İşte, polis devleti budur ve bunun bedelini, en ağır şekilde, AK Parti olarak biz ödemişizdir. Onun için, bu iddiayı kabul etmiyoruz; zaten, komisyon çalışmasında vermeye çalıştığımız, sizin tekliflerinize, önergelerinize vermeye çalıştığımız katkıyla da, böyle bir düşünce içerisinde olamayacağımızı ifade ettiğimizi, ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye’yi, bir hukuk devleti yapmaya çalışıyoruz. Yine altını çiziyorum, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte yapıyoruz; ama, adaletini hiç kimsenin tartışmadığı bir ülke haline gelmeden de, hukuk devleti olduğumuzu söyleyebilmemiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun kaynak kanunu olan Alman Usul Kanununda, 1960 yılından beri, çok değişiklik yapılmıştır ve bizim kanunumuz buna uyum sağlayamamıştır. Şimdi, Alman Usul Kanununu tamamen Türkçeye çevirerek inceledik, Fransız Usul Kanununun tamamına yakınını Türkçeye çevirerek inceledik, İtalyan sistemini inceledik, common law sistemini inceledik; yetmedi, uluslararası 5 enstitü tarafından yapılan sempozyumlardaki raporları inceledik ve mukayeseli bir çalışmayla, Askerî Yargıtayımızın ve Yargıtayımızın yerleşik kararlarını da dikkate alarak bu tasarıyı önünüze getirdik. İnanıyorum ki, çok daha demokratik, özgürlüklerin çok daha güvence altına alındığı, zarurî halin olmadığı, gecikmesinde sakınca bulunan halin olmadığı durumlarda, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısını birlikte hazırlayarak takdirlerinize sunduk.
Daha özgürlükçüdür, bireyin hürriyetini daha esas almıştır, adil yargılamayı temel karakter olarak bünyesinde barındırmaktadır ve bu yapılırken bir taraftan da hukukun evrensel ilkelerine, temel ilkelerine dikkat edilmiştir ve o temel kavramların zedelenmemesi için azamî gayret gösterilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Külcü, toparlayın lütfen.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bu amacı sağlayabilmek için, bir temel kanunun hazırlanması için yapılması gereken çalışma ne ise onu yapmaya gayret gösterdik. İnanıyorum ki, bu tasarının kabulüyle birlikte, milletimiz, devletiyle daha fazla kucaklaşacak, hürriyetlerini daha güvence altında görecek, kendisini daha özgür hissedecek, daha özgür düşünecek, daha özgür yaşayacaktır.
Bu duygularla, tasarının hayırlı olmasını ve kanunumuzun kabul edilmesiyle birlikte hukuk dünyamıza ve bütün Türkiyemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.