TCK 95. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 95. maddesi şu şekildedir:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
Madde 95 – (1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Başlık
TCK’nın 95. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: İşkence ve Eziyet
Madde başlığı şu şekildedir: Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 95. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ
Madde 144. Maddede işkence eylemleri nedeniyle doğan “daimi malullük veya uzuv kaybı” veya “mağdurun ölümü” şeklindeki ağır sonuçlar göz önünde tutulmuş, cezaları da bu düzeyde yükseltilmiştir.
Böylece, her üç maddenin uygulamada hakime geniş yetki tanıdığı hususunda şüphe yoktur.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Madde metninde işkence suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri belirlenmiştir. Bu hükmün içeriğine ilişkin açıklamalar için kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine ilişkin gerekçeye bakılmalıdır.
TBMM Kabul Metni
95 inci maddeyi okutuyorum:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
MADDE 95. – (1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 95 inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Önemli bir konuyu tartışıyoruz, ortaçağdan bu yana tartışılan bir konu; işkence. Tabiî, burada, çok duygusal açıklamalar yapabilmek mümkün; fakat, bir de bunun hukukî yönünü değerlendirmemiz gerekir, hukukî yönünü açıklamamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, işkence, ne acıdır ki, bizim ülkemizde, insanlarımızdan çok uzak olabilmiş bir yasadışı, insanlıkdışı sorgu yöntemi değildir. İşkenceyi bir şeyle karıştırmamak lazım; işkence, basit bir kaba muamele, basit bir fena muamele değildir, işkence, sistematik bir şeydir. Gerçek, sanki, sizin adalelerinizin, sinirlerinizin, kemiklerinizin içindeymiş de oradan çıkarılmak isteniliyormuş gibi, sistematik bir biçimde, sözümona, orada aranmaktadır.
Şimdi, işkenceyle ilgili hayat tecrübelerimizi anlatsak -anlatmakla bitmez ama- hayat tecrübesi daha çok olanlara karşı saygısızlık olur; ama, bir şeyi söylemek istiyorum. Bir insanın kendi kendisinin suçlayıcısı olmasını istemek iddiası, çok korkunç ve gülünç bir iddiadır. Gerçek sanki onun adaleleri ve sinirleri içine gizlenmiş gibi, onu işkenceyle çıkarmaya çalışmak, vahşet ve budalalıktır.
İşkenceci, bir kişiyi, hâkimin hükmünden önce, peşin olarak mücrim ilan etmektedir, suçlu ilan etmektedir. Daha ortada bir hüküm yok, suçlu olup olmadığı belli değil; ama, işkenceci mantığında, o suçludur.
İşkence sonucu elde edilen mahkûmiyet, hâkimin mücrimiyeti ya da masumiyeti henüz anlaşılmamış bir kimse hakkında hüküm verebilmesi, ancak, kuvvete dayanan zorbalık sayesinde mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, suç, ya vardır ya yoktur. Siz, peşin bir kabulle, işkenceyle bunu karşılarsanız, ihtimal ki, masum bir kişiyi işkence altına alırsanız, o zaman, bu masum kişi, daha ağır bir cezadan kurtulmak için hafif bir cezaya rıza göstermek zorunda kalır ve onu daha ağır bir cezadan kurtarmak için hafif bir cezaya -masum olduğu halde- çarptırmış olursunuz. İkinci olarak, ihtimal ki, işkenceye aldığınız kişi mücrim olabilir. Onun da, daha ağır bir ceza alacağı yerde, daha hafif bir cezayla kurtulmasına yol açmış olursunuz. Bu, hukuken bir çelişki değil midir?! Mücrime de, işkenceye dayanarak cezadan kurtulma imkânını tanımış olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, işkenceciler, işkence sebeplerini “işte ne yapalım, cürmü meydana çıkaracağız” şeklinde açıklarlar. Bu bir zavallılıktır, bu bir teslimiyettir. Cürüm bu şekilde ortaya çıkarılamaz. Bunun hukukî çelişkilerini göstermeye çalışacağım. Cürmü meydana çıkarmaya çalışan ve suçluda ya da itham edilende gerçeği arayan kişi işkence uyguluyorsa, eğer itham edilenin iradesi, fizikî kudreti zayıf ise, o zaman, masum da olsa teslim olabiliyor, eğer iradesi, fizikî kudreti güçlü ise, mücrim de olsa, suçlu da olsa, itiraf etmeyebiliyor. Demek ki, bu bir yöntem değil. Çoğu zaman da, itiraf, işkencenin doğurduğu bir bezginlik ve ümitsizliğin eseri olabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, hatta, ilerlemiş ülkelerdeki hukuk doktrininde, işkence gören insanların ifadelerinin tümünü, sadece oradakini değil, diğer kabule dönük ifadelerini de yok sayıyorlar; bu bir ümitsizliğin eseri, bu geçici bir iradesizliğin eseridir diye yok kabul ediyorlar. İşkence bu kadar önemli bir şey.
Değerli arkadaşlarım, işkenceyi basit bir olay olarak düşünmeyin. İşkenceci, işkence altındaki insanı o hale getirir ki, ölümü özletir. İşkencede kabul ettiremeyeceği suç -sistemine göre- çok az kişide vardır ve bu şekilde, hayatlarının sona ermesiyle neticelenmiştir. Onun için, biz, ülkemizden bu bela, bu ilkellik, bu vahşet yok olsun diye ağır bir hüküm koyduk. Avrupa Birliği, şimdiye kadar Türkiye’yi işkenceden sabıkalı görüyordu, doğrusu, boş yere de görüyor değildi; yani, bunun haklı nedenleri de vardı. İlk defa, işkence hükümlerinin, Avrupa Birliği tarafından da ağır olduğu doğrultusunda bir eleştiri geldi. Burada, sırf tepkisel nedenlerle yapmadık bunu. Tepkimiz de var elbette ve tepkimizin de haklı nedenleri var; ama, böyle bir şeyin, yasak sorgu yöntemlerinin hukukumuzdan, kültürümüzden, tamamen ceza mevzuatımızdan çıkması için çaba sarf ettik. Umuyorum, uygulamada başarılı olur; umuyorum, beklenen sonuçlar elde edilir, yararlı olur; umuyorum, uygulamada faydalı olur.
Bu dileklerle, burada, huzurunuzda, sizler ve şahsım adına, tüm işkence mağdurlarını ve ulusumuzu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.