TCK 94. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 94. maddesi şu şekildedir:
İşkence
Madde 94 – (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6) (Ek fıkra: 11.04.2013 – 6459 S.K/Madde 9) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.
Başlık
TCK’nın 94. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: İşkence ve Eziyet
Madde başlığı şu şekildedir: İşkence
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ
a) Madde 142. Maddeyle, Anayasanın 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” ilkesinin yaptırımı getirilmiş olmaktadır. Hukuk sistemimizde, bu ilke 1961 Anayasasında da dikkate alınmış ve nitekim, Anayasa Komisyonunda, “Temel hak ve hürriyetlerin başta geleni, şahsın kendi bedeni üzerinde sahip olduğu hak ve hürriyetidir. Can emniyeti ve bedeni bütünlüğün masun kalması, bütün hürriyetlerin ilk şartıdır. Can masun olmadıkça ve beden üzerinde hürriyet sağlanmadıkça, ferdin iç huzura kavuşması ve diğer bir çok hürriyetlerin fiilen gerçekleşmesine imkan yoktur.” (1961 Anayasa Komisyonu Raporu, S: 14) şeklinde ifade edilmiştir.
Tasarı, yürürlükteki yasalar açısından var olan boşluğu doldurmak ve yetersizliği gidermek amacıyla, işkence eylemlerini herhangi bir kimsenin işleyebileceği bağımsız bir suç haline getirmiş, basit ve nitelikli şekillerini ağır cezalarla karşılamıştır. Böylece şimdiye kadar bazı suçlarda ağırlaştırıcı bir neden oluşturan işkence eylemlerinin kendisi suç haline getirilmiş olmaktadır.
İşkenceyi müstakil suç haline getirmiş bulunan Fransız Kanunu hakkındaki Bakanlık genelgesinde “Bu hükümlerle, bundan böyle kişinin bütünlüğüne karşı saldırıları nitelendirmek için, sadece mağdurun maruz kaldığı zararın önemi değil ve fakat aynı zamanda, sonuçlarından bağımsız olarak bu saldırıların ağırlığı göz önüne alınmıştır. Böylece etkili eylemlere teşebbüsü cezalandırmak hususundaki olanaksızlıktan doğan sakıncalar giderilmiş olmaktadır.” şeklindeki açıklamayla yasal düzenlemedeki önemli boşlukların doldurulduğu vurgulanmıştır.
Tasarıda işkence eylemleri deyimi ayrıca tanımlanmamıştır. Halen mahkeme içtihatlarında ağırlaştırıcı neden olarak işkence tanımları yer almaktadır. Bu kapsamda; “… el ve ayak parmaklarıyla tenasül organlarına cereyan vermek, sabaha kadar dövmek, sövmek, ayakları demire dayalı ve havada, başları yerde, elleri arkasında olacak şekilde durdurmak, yere düşeni döverek başına tekme atmak, hayaları kıvırmak, penisinden tutup sağa sola çekiştirmek, su havuzuna başını sokup havasız bırakmak, içine çok miktarda tuz konulan sulu bulamacı coplamak ve dövmek suretiyle direnmeyi kırıp kusturuncaya kadar zorla yedirmek, bir kaptan diğer kaba su boşaltarak su arzusunu kamçılamak …” (YCGK.4.4.1983-64/156). “… ayaklarına falaka takıp sopa ile vurmak suretiyle etkili eylem uygulamak …” (Y.1.CD.6.10.1976-3053/3167), “… elbiselerinden tamamen tecrit ettikten sonra üzerine soğuk su dökerek copla dövmek, kıçlarına cop sokmaya yeltenmek, vücutlarının göbek nahiyesi de dahil sigara ateşiyle yakılarak dağlamak …” (YCGK.22.3.1976-100/133) gibi davranışlar işkence olarak ifade edilmektedir.
21/4/1988 tarihli ve 3441 sayılı Kanunla onaylanan “İşkence ve Diğer Zalimane; Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1 inci maddesinde tanımlanan hareketler de genel olarak işkence eylemleri sayılabilir.
Tasarıyla, işkencenin kendisinin cezalandırılması sağlanmıştır.
Tasarı işkenceyi, kim tarafından icra olunursa olunsun insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğüne karşı işlenen bir insanlık suçu olarak belirtirken, geniş ölçüde olmak üzere, 1994 yeni Fransız Ceza Kanununun 221-1 ve izleyen maddelerinden esinlenmiştir. İşkence, Fransız Kanununda da ayrıca tanımlanmamış, yerleşmiş içtihatlara atıf yapılmıştır. Aslında yukarıda sözü edilen “İşkence ve Diğer Zalimane Gayriinsani Veya Küçültücü Muamele Veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1 inci maddesi iç hukukumuz bakımından uygulanması zorunlu tanımı vermektedir. Buna göre “Bir kişide şiddetli fizik veya ruhi ızdırap husule getirmek için kasten uygulanan her türlü eylem” işkencedir. Sözleşme bu hareketin failini kamu görevlisi olarak belirlemek suretiyle mahsus bir suç ihdas ettiği halde 142 nci madde işkenceyi genel bir suç haline getirmiştir.
Bu suç ile neticesinden müstakil olarak, neticesi ne olursa olsun, şiddet ifade eden eylem cezalandırılmaktadır. Etkili eylemle olan farkı da bu özellik oluşturmaktadır.
Suçun maddi unsuru; bir kimsenin bir başka kimseye maddi veya manevi ağır acı veya ızdırap veren eylemlerde bulunması, fiilin eziyet etme, eza verme bilinç ve isteği ile kasten işlenmesi temel koşuldur.
b) Madde 143. İşkence eylemleriyle ilgili cezalar belirlenirken “Beden Bütünlüğüne Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “Basit ve nitelikli etkili eylemler” ve bunlara ilişkin “cezayı ağırlaştırıcı diğer nedenler”le uyum ve dengeler gözetilmiş, ancak, işkence eylemlerinin “ağır azap ve ızdırap verici”, “insan onurunu kırıcı” nitelikleri bakımından daha ağır cezalar öngörülmüştür.
Maddenin fıkralarında ve bu fıkraların bentlerinde işkence eylemlerinin nitelikli halleri duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açık, ayrıntılı ve aşamalı olarak gösterilmiştir.
Maddenin (A) ve (B) fıkraları Tasarının 146 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki cezayı artırıcı nedenleri kapsadığı gibi, halen 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 243 üncü maddesindeki suça daha da genişletilerek yer vermiş, ayrıca işkence eylemlerinin “Bir tanığa, mağdura veya davaya katılan kimseye karşı, olayları bildirmesini engellemek, şikayette veya ihbarda bulunmasını önlemek yahut tanıklıkta veya şikayet veya ihbarda bulunmuş olması nedeniyle,” “Bir cinsel saldırı ile birlikte,” işlenmesi nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
Cinsel saldırı deyimi, “Cinsel Özgürlüğe ve Edeb Törelerine Karşı Suçlar”dan ırza geçme dışında kalan eylemleri kapsamaktadır. İşkence eylemleri yanında ırza geçme suçu da işlenirse, ayrı ayrı ceza verilecektir.
(C) fıkrası, bir küçüğe karşı, maddede sayılan yakınlarınca işkence eylemlerinin uygulanmasında cezayı ağırlaştırmıştır.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Madde metninde işkence suçu tanımlanmıştır.
Türkiye, taraf olduğu Milletlerarası Sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir.
Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5. maddesine göre; “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.”
Bu uluslararası metinlerden 4 Kasım 1950 tarihli “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”nin 3. maddesine göre; “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz.”.
10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1. maddesinde işkence kavramı tanımlanmış ve kapsamı belirlenmiştir. Buna göre;
“”İşkence” terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez.” (f. 1)
“Bu madde, konu hakkında daha geniş uygulama hükümleri ihtiva eden herhangi uluslararası bir belge veya milli mevzuata halel getirmez.” (f. 2)
Sözleşmenin 2. maddesinde, hiçbir hal ve şartta işkencenin meşru ve mazur gösterilemeyeceği hüküm altına alınmıştır:
“Hiç bir istisnai durum, ne harp hali ne de bir harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez.” (f. 2)
“Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez.” (f. 3)
Sözleşmenin 4. maddesinde taraf devletlere işkence fiillerinin suç olarak tanımlanması yönünde bir yükümlülük getirilmiştir:
“Her Taraf Devlet, tüm işkence fiillerinin kendi ceza kanununa göre suç olmasını sağlayacaktır. Aynı şekilde, işkence yapmaya teşebbüs ve işkenceye iştirak veya suç ortaklığı yapan şahsın fiili suç sayılacaktır.” (f. 1)
İşkence ile ilgili olarak bu Sözleşmede taraf devletlere yüklenen yükümlülüklerin “işkence derecesine varmayan diğer zalimane, gayniinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi fiiller” açısından da geçerli olduğu kabul edilmiştir (madde 16).
Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi”ni onaylamıştır.
Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasada da işkencenin yasak olduğu kabul edilmiştir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” (madde 17, fıkra 3).
“Hiç kimse kendisini … suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” (madde 38, fıkra 5).
Bu taahhütler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerekmektedir. Bu düşüncelerle, işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.
İşkence suçu ile korunan hukuki değer, karma bir nitelik taşımaktadır. İşkence teşkil eden fiiller, bir yandan buna maruz kalan kişilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı niteliği taşımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, işkenceye maruz kalan kişi, irade serbestisi bertaraf edildiği için ve hatta, algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu acı ve elemin etkisiyle gerçek dışı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle, belli bir suça ilişkin ikrar veya sair delil elde etmek için başvurulan işkence, gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin gerçekleşmesine engel olucu bir etki de doğurabilir. Böylece işkencenin ayrı bir suç olarak cezai yaptırım altına alınması, ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleştirilmesine de hizmet eder.
İşkence olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.
Madde metninde, işkence suçunun mağduru, sadece suç şüphesi altında olan kişi ile sınırlı tutulmamıştır. Tanık ve hatta bir kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilir.
Bu suçun faili bir kamu görevlisi olabilir. İşkence, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmektedir. Ancak, suçun işlenişine kamu görevlisinin yanı sıra diğer kişiler de iştirak etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, kamu görevlisi olmayan kişilerin sadece bu nedenle yardım eden olarak sorumlu tutulmalarının önüne geçebilmek amacıyla, maddenin dördüncü fıkrasına bir hüküm konulmuştur. Buna göre, bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır.
Maddenin ikinci fıkrasında, işkence suçunun nitelikli unsurları belirlenmiştir. Bu unsurlara ilişkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Üçüncü fıkraya göre, fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu hükmün uygulanabilmesi için, mağdur üzerinde gerçekleştirilen fiillerin cinsel saldırı boyutuna ulaşmamış olması gerekir. Aksi takdirde, işkence suçunun yanı sıra, ayrıca cinsel saldırı suçundan dolayı da cezaya hükmetmek gerekecektir.
İşkence suçunun işlenişine kamu görevlisi olmayan kişiler de iştirak edebilir. Dördüncü fıkra hükmüne göre, bu durumda kamu görevlisi olmayan kişilerin de kamu görevlisi gibi sorumlu tutulmaları gerekecektir.
İşkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlilerinin zımni muvafakatiyle gerçekleştirilmektedir. Başka bir deyişle, amir konumundaki kamu görevlisi, kendi gözetim yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruşturma işlemi sırasında kişilere işkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle işkence yapılmasına zımnen rıza göstermiş olabilir. Maddenin beşinci fıkrasına göre; bu gibi durumlarda, amir konumundaki kamu görevlisi, ihmali davranışla işkence suçunu işlemiş kabul edilecek ve bu nedenle cezasında indirim yapılmaksızın sorumlu tutulacaktır.
TBMM Kabul Metni
94 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İşkence ve Eziyet
İşkence
MADDE 94. – (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısının dünden itibaren başlayan görüşmeleri içerisinde belki de en önemli maddelerinden birini biraz sonra yasalaşma sürecinde oy vererek tamamlamış bulunacağız.
Türkiye’nin yakın siyasî tarihine bakacak olursak, Türkiye’de işkence, çok derin acılara, çok derin sıkıntılara, sorunlara konu olmuş bir uygulamadır. Bu gerçeği, milletin kürsüsünden, bir siyasetçi göreviyle, Türkiye’nin özeleştirisi olarak söylemek durumunda olduğumuzu bildirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, maddenin gerekçesinde belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin, çeşitli uluslararası sözleşmelerin işkenceye karşı getirdiği müeyyideler olmasına rağmen, Türkiye, maalesef, öyle bir siyasî süreç yaşadı ki, halen de sivil uygulamada ya da değişik noktalardaki uygulamada, bu sözleşmelere Türkiye taraf olmasına rağmen, işkenceyle ilgili olumsuz konulara muhatap olmaktan kendini kurtaramıyor. Şimdi, getirilen bu madde çok net ve açık. Ben, kısaca, isterseniz, bazı konuları hatırlatmak istiyorum.
Bakın, Türkiye, 1961 Anayasasından sonra 12 Mart 1971’i yaşadı, Türkiye, 12 Eylül 1980’i yaşadı ve Türkiye’de demokrasi olağanüstü dönemler geçirmek zorunda bırakıldı, demokrasi kesintiye uğratıldı. Bu süreç içerisinde bütün hak ve özgürlüklerle beraber işkence konusu Türkiye’nin alnına yapışmış bir kara leke olarak kaldı değerli arkadaşlarım. Türkiye’yi esenliğe çıkaracağını vurgulayarak bu hareketi yapanlar, bir faşist darbenin altyapısını Türkiye’ye dayatanlar, Türkiye’nin daha sonraki küreselleşme sürecinde ne şekilde yönetileceğinin önünü açanlar, maalesef, 12 Eylül 1980 sonrasında bu kara sayfanın en önemli eserlerini bıraktılar Türkiye’de, eser denebilirse.
Binlerce insan mağdur oldu değerli arkadaşlarım, binlerce insan. Sağ ve sol görüşten binlerce insan 12 Eylül 1980 sonrasında işkenceden geçti. Bunların bir kısmı yaşamını yitirdi, bunların çoğu sosyal konumlarını kaybetti, psikolojik sorunları altında ailelerini kaybetti, işlerini kaybetti, ezildi. Şimdi sene 2004, Türkiye farklı bir noktaya gidiyor, Türkiye farklı bir noktaya giderken, yaşadığımız süreci bu madde gerekçesiyle bir kere daha ben anımsatmak istedim.
59 uncu hükümet, Sayın Başbakanın deyimiyle “işkenceye sıfır tolerans” sözüyle, deyimiyle yola çıktı; gönülden destekliyorum, hepimiz destekliyoruz; ama, uygulamada yapılacak olan hatalara da göz yummamamız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Burada iktidar ve muhalefet partilerine ortak bir görev düşüyor; işkence bir insanlık suçudur, işkence, maddenin gerekçelerinde yazıldığı şekliyle, mutlaka karşılığını bulmak zorundadır. İşkence failleri, işkenceye sebep olanlar, yapanlar, müdahale etmeyenler, tanık olanlar, dolaylı dolaysız katılanlar, mutlaka bu yeni ceza yasasındaki madde karşılığında cezalarını görmek zorundadırlar.
Onun için, bu maddenin, ben, Türk Ceza Yasasında önemli bir madde olduğunun altını çizmek için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu konuda, sadece yasa çıkararak, kâğıt üzerinde bırakmama niyetimizi de, umarım, hem iktidar hem muhalefet; Türkiye’deki uygulamalar noktasında sonuna kadar takip edeceğimizi de, yine, milletin kürsüsünden, Türk Milletine burada duyurmayı ortak bir görev sayıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 94 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz aldım; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz her madde, yani, 94 üncü maddeye kadar her madde, gerçekten, Türkiye’de, önemli demokratik açılımları ve değişimleri, Ceza Kanununda da reform sayılabilecek önemli bir değişikliği ifade etmesi, yerine getirmesi açısından çok önemlidir; ancak, belki, uzun yıllar Türkiye’nin gündeminden düşmemiş; ama, bir türlü de hukukî ve yasal mevzuatla halledemediğimiz ve insanlık suçu olarak kabul edilen işkence uygulamaları ve işkence saikleri için, insanların bedenleri üzerinde fizikî, ruhî, psikolojik etki bırakabilecek şekilde işkence yapanlar için bu maddeyle, umut ediyoruz ve inanıyoruz ki, artık, bu fiilleri işlemeye cesaret edemeyecekleri kadar ağır hükümler getiriliyor.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Koç da ifade etti, Türkiye, işkenceyle ilgili uluslararası bütün sözleşmelere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine imza koymuş olmasına rağmen, maalesef, Türkiye’nin gündeminden işkence bir türlü kalkmadı, failleri bulunamadı; sorumluları bulunamadı, raporlar istenilen şekilde tanzim edildi, işkence gördüğü halde, işkence görmedi diye raporlar yazıldı; insanlar, aileler, toplum bundan ciddî şekilde mustarip oldu.
Bu 94 üncü maddede yapılan düzenleme çok önemli bir düzenlemedir. Gerçekten, bu, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla muhalefetiyle, insanlara karşı işlenen suçlar noktasında, önyargısız olarak ne kadar kararlı davrandığının, samimî davrandığının çok önemli bir göstergesidir. Umut ediyoruz, inanıyoruz, inşallah, bu, Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde yazılı olarak kalmaz, uygulayıcıların da, buna, bu yasayı buraya getiren, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirme iradesini gösteren, kararlılığını gösteren Parlamento kadar kararlı ve duyarlı davranacaklarını umut ediyorum. İnşallah, bundan sonra, insan onurunu çiğneyen, insanı üzen, insanı rencide eden, karalayan, aşağılayan bu tür uygulamalar, bir daha bu ülkenin gündeminde yer bulmaz. Samimî kanaatimle, bu maddenin, Türkiye’nin demokratik açılımına, insan hak ve hürriyetlerinin eksiksiz korunmasına vesile olması temennisiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fatsa.
Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek söz istemişlerdir.
Sayın Bakanım, izninizle, süremiz doldu.
Saygıdeğer arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasının bitimine kadar Genel Kurul çalışmalarımızın uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir önemli maddeyi konuşuyoruz. Türkiye, bu maddede düzenlenen suçlar sebebiyle, uzun süre, dış dünyada, gerçekten çok konuşulan, çok tartışılan bir ülke haline geldi. Özellikle, Türkiye’nin dış itibarı açısından, geçmişte yaşanan pek çok olay, Türkiye’yi sıkıntıya soktu; katıldığımız hemen hemen pek çok uluslararası toplantıda, Türkiye’nin, âdeta, bir işkenceler ülkesi, işkenceciler ülkesi gibi algılanmasına sebebiyet verdi
Hep beraber bu Parlamento döneminde çıkardığımız yasalarla -ki, bunların bir kısmını uyum yasası sadedinde, o paketler içerisinde getirdik; şimdi, bir temel yasa olan Türk Ceza Kanununda da bu konuyu yeni baştan düzenlemiş oluyoruz- bu konuda, siyasî irade olarak, Parlamento olarak, Hükümet olarak, işkence konusundaki kararlılığımızı, tavrımızı çok net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz.
Göreve geldiğimiz günden beri, işkence konusunda hiçbir toleransın sahibi olmadık, bu konuda hiçbir himayekâr tavrın içerisinde olmadık ve gerçekten, bu kararlılığımızın sonucu olaraktır ki, bir tarafta yasalarda işkenceyle ilgili hükümleri, özellikle, dava zamanaşımını ve ceza zamanaşımını yükseltmek suretiyle işkenceyle ilgili suçluların acilen yargılanması, acele mevattan işler olarak adlî tatilde de bunların yapılabilmesi maksadıyla; ayrıca, işkence suçlarıyla ilgili olarak hiçbir indirici sebebin, cezayı hafifletici sebebin kullanılmamasını gündeme getirmek suretiyle, işkence konusunda gerçekten sıfır bir toleransa sahip olduğumuzu ifade etmeye çalıştık.
Bunu söylemekle de kalmadık, eğer, Türkiye’de bir işkence iddiası varsa, bize ulaştıysa, Hükümetimize ulaştıysa, bunun üzerine de gerçekten gittik. Senelerce sürüncemede kalan davalar neticelendi, suçlularıyla ilgili, mahkemelerimiz gerekli kararları verdi ve sonuçta cezaların infazlarına da başlandı. Münferit bir olayda değil, pek çok olayda bu kararlılığımızı gösterdik.
Bunu söylemiş olmamın sebebi şudur: Geçtiğimiz günlerde, yine bir Avrupalı yetkilinin “Türkiye’de sistematik işkence vardır” tarzında, çok da gerçeği yansıtmayan; ama, birkısım çevrelerde de istifhamların doğmasına sebebiyet veren bir beyanı oldu.
Kesinlikle ifade ediyoruz ki, Türkiye’de sistematik bir işkence yoktur; her Avrupa ülkesinde olduğu gibi bizde de, zaman zaman, münferit olarak bu neviden suç işleyen kamu görevlileri olabilir, olması da muhtemeldir. İşte, bu ihtimalleri tümüyle ortadan kaldırmak adına da 94 üncü maddede çok önemli bir düzenlemeyi birlikte yapıyoruz. Bu konuda, münferit dahi olsa, bunların tümüyle ortadan kaldırılabilmesi ve Türkiye’nin gerçekten bir hukuk devleti olması noktasında elimizden gelen her türlü gayreti ve kararlılığı göstermeye çalışıyoruz. Bunun böyle bilinmesi lazım, hem içeriden hem de dışarıdan bu konunun böyle anlaşılmış olması lazım.
Esasen, Türkiye, bir siyasî irade olarak, devlet olarak bu konudaki kararlılığını çok önceden bildirmiştir; uluslararası sözleşmeleri imzalamıştır, milletlerarası sözleşmelere taraf olmuştur. Bütün mesele, bunun sıfır noktaya getirilmiş olması gerekir.
Hep ifade etmeye çalıştık, mesele sadece yasa düzenlemesiyle mümkün olsaydı… İşkence dün de suçtu, bugün daha büyük bir kararlılıkla ifade ediyoruz ki, suçtur, hem cezası ağırlaştırılmaktadır hem de takibi bakımından birçok kolaylık getirilmektedir; ama, kabul etmemiz gerekir ki, bu neviden suçların, maalesef, eğitim yetersizliğinden veya eski alışkanlıklardan veya başkaca sebeplerden dolayı, bir gecede önünün alınmasının mümkün olmadığını da bilmiş olmamız gerekir. Sizlerin, bizlerin kararlılığı, Meclisin bu noktadaki iradesi, Hükümetin kararlılığı ve toplumumuzun bu konuya göstermiş olduğu duyarlılık, ümit ediyorum ki, zaten sistematik olmayan münferit olayların da sonunun gelmesine imkân hazırlayacaktır diye düşünüyorum.
Bu konuda, Hükümet adına ben de, sizlerin burada dile getirdiğiniz hassasiyete katıldığımızı ve bu konudaki kararlılığımızı ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 94 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.