Türk Ceza Kanunu Madde 219

TCK 219. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 219. maddesi şu şekildedir:

Kamu Barışına Karşı Suçlar – Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma

Madde 219 – (1) İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve Devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunabilir.

(2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri işbu sıfattan bilistifade hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin vazifesi icabına karşı itaatsizliğe tahrik ve teşvik edecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adli para cezası ve müebbeden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükmolunur.

(3) Kendi sıfatlarından istifade ederek kanuna göre kazanılmış olan haklara muhalif iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılı ceza tertip olunur.

(4) Bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden başka bir cürüm işlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak şartıyla o cürüm için kanunda yazılı olan ceza ile mahkum olur.

(5) Şu kadar ki kanun işbu sıfatı esasen nazarıitibara almış ise cezayı çoğaltmaya mahal yoktur.


Başlık

TCK’nın 219. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – ÜÇÜNCÜ KISIM: Topluma Karşı Suçlar – BEŞİNCİ BÖLÜM: Kamu Barışına Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma


Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 219. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ

a) Madde 485. Madde, birinci fıkrasında, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan laiklik ilkesini koruyucu bir hüküm getirmiş bulunmaktadır. Dinsel görev yapanların, görevlerini yerine getirmeleri sırasında Devlet idaresini veya kanunlarını veya Hükümet icraatını kötülemeleri siyaseti mabetler içine sokacak etki yapabilir ve zararlıdır.

Maddenin ikinci fıkrası, medeni nikahı korumak amacı ile kaleme alınmıştır. Evlenme akdinin Türk Medeni Kanununa göre icrasından önce dinsel nikah icrası böylece suç haline getirilmiş olmaktadır.

Bu hüküm, Atatürk inkılaplarından önemli birisini oluşturan medeni nikah kurumunu güçlendirmek üzere Türk Ceza Kanunu’na konulmuştur. Bu konuda 330 uncu maddenin gerekçesine de bakılmalıdır.

b) Madde 486. Madde, Tasarının 294 üncü maddesinde yer alan halkı kanunlara uymamaya teşvik suçunun özel bir şeklini cezalandırmaktadır.

Suçun faili 485 inci maddede gösterilen din hizmetlileridir. Kötülemenin, görev sırasında değil ve fakat din hizmetlisi sıfatından yararlanılarak yapılması suçun oluşması için şarttır. Kötüleme; görev sırasında olursa 485 inci madde uygulanır. Halkı veya memurları kanun, nizam, emir ve görev gereklerine uymamaya tahrik ve teşvik ise, gerek görev sırasında gerek sıfattan yararlanılarak yapılabilir.

Maddenin son fıkrası, 485 inci maddede sayılanların görev sırasında veya sıfatlarından yararlanarak bu madde veya 485 inci maddede yazılanlardan başka bir suç işlemeleri halini ağırlaştırıcı bir neden saymıştır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Maddenin birinci fıkrası ile dini görev yapanlar, görevlerini yerine getirirken Devlet idaresini veya kanunlarını veya hükümet icraatını alenen kötülemeleri suç haline getirilmiştir.

İkinci fıkrada din hizmeti verenlerin görev sırasında olmasa da, sahip oldukları sıfattan yararlanarak ve alenen Devlet idaresini veya Kanunlarını veya hükümet icraatını kötülemeleri suç olarak belirlenmiştir.


TBMM Kabul Metni

219 uncu maddeyi okutuyorum:

Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma

MADDE 219. – (1) İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişiler, görevini yerine getirirken Devlet idaresini ve kanunlarını veya Hükûmet icraatını alenen kötülerse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu fiillerin, görev sırasında olmamakla birlikte, sıfattan yararlanı-larak ve alenen işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre cezaya hükmolunur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına, AK Parti Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 219 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

219 uncu maddenin birinci fıkrası, imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişilerin, görevini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını veya hükümet icraatını alenen kötülemesi halinde altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörmektedir.

İkinci fıkrası ise, görev başında ve görev mahallinde olmamakla beraber, sıfattan istifadeyle, aynı görevlilerin görev dışındaki yerlerde bu suçu işlemeleri halinde de aynı cezayı öngörmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu madde konusunda, eski metnin aynen konulması hususunda Cumhuriyet Halk Partisi ile AK Parti arasında bir mutabakat sağlandı. Ancak, bu konudaki Anayasaya aykırılıkları Yüce Meclisin huzuruna getirmek ve tutanaklara geçirmek için şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, mevcut haliyle de mutabakat şeklinde getirilen haliyle de Anayasamıza aykırıdır. Şöyle ki: Anayasanın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24 üncü maddesine göre, herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir; kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz. Anayasamızın 25 inci maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

(x) 664 S. Sayılı Basmayazı 14.9.2004 tarihli 119 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” denilmektedir. Yine, Anayasamızın 26 ncı maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” denilmektedir. Anayasamız, kişilere, düşüncelerini açıklama noktasında bir özgürlük getirmiştir.

Ben, burada bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum; maddenin içerisinde, alenen kötüleme suç kabul edilmektedir. Siz de gayet iyi bilirsiniz ki, kötüleme, içerisinde eleştiriyi barındıran bir kelimedir; eleştirmek de bir kötülemedir. Dolayısıyla, düşünce açıklaması olan eleştirme, hem Anayasamızın mevcut hükümleri çerçevesinde hem de Türkiyemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşmeler çerçevesinde suç değildir; ancak, maalesef, burada, toplumumuzda hizmet gören bir kesim için, düşünce ve kanaatlerini söylemek suç haline getirilmektedir. Bu, Anayasaya açık bir aykırılıktır.

Bir diğer husus; burada, Anayasamızın 10 uncu maddesine de bir aykırılık vardır. Bakın, Anayasamızın 10 uncu maddesi aynen şöyledir: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

Bu madde, hem Meclisimize hem de devletin bütün organlarına, vatandaşlara bakış ve muamele ve iş ve idare konusunda, bütün iş ve işlemlerinde, hiçbir ayırım yapılmaksızın, eşit davranmayı bir vazife olarak yüklemektedir. Bakın, burada, iki türlü eşitsizlik, iki türlü ayırımcılık vardır. Birincisi şu: Din hizmeti verenlerin dışındaki kamu görevlileri için bu suç olmazken, sadece din hizmeti verenler için suç haline getirilmesi bir ayırımcılıktır, bir eşitsizliktir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Örneğin, öğretmen konuşacak, suç değil; kamu görevi başında konuşacak, suç değil; bunları söyleyecek, suç değil; polis konuşacak, suç değil; kalem memuru konuşacak, suç değil; ama, din hizmeti veren konuşacak, bu, suç. Bu bir yanlış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İkincisi, aynı eğitimi almış, örneğin ilahiyat fakültesini bitirmiş, aynı fakültede akademisyen olarak görev yapan bir imamdan, hatipten, vaizden daha çok dinî bilgi ve görgüye sahip, ilmiye sınıfından bir zat konuşacak, suç değil; öte yandan, aynı fakülteden mezun bir arkadaş, gidecek, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapacak, konuşacak, suç değil; imam hatip lisesi mezunu birisi gidecek esnaflık yapacak veya sair kamu görevi, başka bir kurumda kamu görevi ifa ederken konuşacak, suç değil; ama, din görevlisi, din hizmeti veren birisi konuştuğu zaman suç olacak. Bu bir çelişki değil mi?! Bunun, hukuken, Anayasamıza göre, altında imzamız bulunan bütün sözleşmelere göre izahını yapabilmenin imkânı var mı?! Bunun hiçbir izahı yoktur.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, bu görevde bulunan insanların suç işlemeleri halinde, işledikleri suçların yaptırımsız kalması da söz konusu değildir; zira, bakın, devletin egemenlik alametleri aleyhine suç işlediği zaman bir maddeye göre cezalandırılmaktadır; suçu, suçluyu övdüğü zaman bir başka maddeye göre cezalandırılmaktadır; Türklüğün, cumhuriyetin, devletin kurum ve kuruluşlarının aleyhine konuştuğu zaman, ona, bir başka maddeye göre ceza öngörülmektedir; insanları kanunlara aykırı davranmaya davet ettiği zaman bir başka maddeye göre cezalandırılmaktadır; insanlar arasında din, dil, ırk ve sair konularda ayırımcılık yaparak birtakım sıkıntılar doğuracak işler yaptığında başka maddeye göre cezalandırılmaktadır. Yani, suç olan fiilleri işlediği zaman, işlediği fiiller için, hem meri Ceza Kanunumuzda hem de şu anda huzurunuzda bulunan, görüşmekte olduğumuz tasarının içerisinde, cezaî müeyyide öngören yeteri kadar madde vardır. Bu madde, belki, o maddelerden ceza almazsa boşta kalmasın diye konulmuş olabilir; ama, boşta kalan herhangi bir husus da yoktur. Onun için, bu madde neye aykırıdır; eşitlik ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen toparlar mısınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Toparlıyorum, bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir başka şey: Bu madde, Anayasamızın 2 nci maddesine de aykırıdır, hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmaz. Neden; bu madde, adama göre suç, adama göre cezanın yasalaşmış şeklini göstermektedir; halbuki, hukuk devletinde yasalar genel ve objektif olur, kişiye göre suç olamaz, kişiye göre ceza da olamaz. Eğer, yapılan bir fiil suç ise, aynı fiilî işleyen herkes için suç olmalı, suç değilse, aynı fiilî işleyen hiç kimse için suç olmamalıdır. (AK parti sıralarından alkışlar) Hukuk devletinde böylesi bir düzenlemenin yapılabilirliği var mı; yok.

Öte yandan, daha geçenlerde, uyum yasaları çerçevesinde bizim kabul ettiğimiz ve ondan daha öncesi, Anayasamızın mevcut şekliyle, 90 ıncı maddesi dikkate alındığında, uluslararası sözleşmeler kapsamında konu değerlendirildiğinde, bu yönüyle de Anayasaya aykırıdır.

Bir başka aykırılık; bizim, şu anda, görüşüp, kabul ettiğimiz kanunun 1 inci maddesine aykırıdır…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

İSMET ATALAY (İstanbul) – Sayın Başkan, 10 dakika oldu!.. Grup adına konuşma gibi oldu!..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu madde, bizim görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz Ceza Kanunu, daha işin başında, bizim çiğnemiş olma şeklimizi de yasalaştırmaktadır. Nasıl; bakın, biz, 1 inci maddede ne dedik; Ceza Kanununun amacını koyduk; uygulayıcılara, bu amaca uygun bu kanunun yorumlanması gerektiğini ihtar ettik. 3 üncü maddede de, bu kanunun uygulamasında din, dil, ırk vesaire gibi ayırım gözetmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesine göre, uygulamanın yapılacağını biz, burada, koyduk ve yüce oylarınızla da burada kabul ettik.

Şimdi, bu düzenlemeyle, biz, daha işin başında, kendi koyduğumuz ve kabul ettiğimiz maddeyi çiğnemeyi yasalaştırıyoruz; ondan sonra, dönüp, biz, uygulayıcılara, siz bu kanunu uygularken, 1 inci maddeye, 2 nci maddeye, 3 üncü maddeye dikkat edeceksiniz, bunları gözardı etmeyen bir uygulamayı ortaya koymayacaksınız diye nasıl diyeceğiz?! Biz, Meclis olarak bunu çiğniyoruz. Onun için, ben, Yüce Heyetinizin huzurunda, bunun, Anayasa açısından yanlışlığını, uluslararası sözleşmeler açısından yanlışlığını vurguladım, kabul ettiğimiz Ceza Kanunu açısından yanlışlığını vurguladım.

Son olarak, ikinci fıkrasına değinip, sözlerimi bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen…

İSMET ATALAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yeter artık; usule aykırı.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İkinci fıkrası da ayrı bir garabettir. Bir insanın, görevi başında olmaksızın, düğünde, dernekte, piknikte, aile ortamında konuşması dahi suç haline getiriliyor. Böylesi bir şey, özgürlüklere, temel hak ve hürriyetlere müdahale olmaz mı?! Hukuken nasıl izah edeceksiniz?! Piknikte de mi konuşamayacak insanlar?!

Saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Bozdağ, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce söz alan değerli milletvekilimizi ibretle ve üzüntüyle dinledim. Aynı milletvekilimiz, iki gün önce, bu kanun tasarısının tümü üzerinde görüşme yapılırken, geldi, burada aynen şunları söyledi; tutanaklardan çıkardım: “Biz öyle bir ceza kanunu yapıyoruz ki, bütün dünya, gelecek, bu ceza kanunumuzu bizden örnek alacak. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin nasıl bir ceza kanunu yaptığını herkes görecek. Biz, özgürlüklerin alabildiğine genişlediği, ifade hürriyetinin sonsuza kadar yer aldığı bir ceza kanunu tasarısı Meclise sevk ettik. Bu bir reformdur.” Konuşmasının bütün içeriği bu şekildeydi; ama, şimdi, geldi, her ne hikmetse, zevahiri kurtarmak için… Dikkat ettim, grup adına da konuşma yok. Gelin, buradan, AK Parti olarak, grup adına, 219 uncu maddeyle ilgili bir arkadaşımız konuşma yapsın.

Anayasaya açıkça aykırı olduğunu ifade etti; ben de hep onları söyleyecektim. O maddeleri çıkarmıştım. Getirilen bu 219 uncu maddenin insan haklarına, düşünce ve ifade hürriyetine, anayasal haklara aykırı olduğunu, kamu görevlileri arasında ayırımcılığa sebebiyet verdiğini… 2 500 000 kamu görevlisinin arasından 100 000’ini ayırıp “siz potansiyel tehlikesiniz; sizden, her an, bu rejime, bu devlete bir tehlike gelebilir” şeklinde, onları töhmet altında bırakmanın insafla, vicdanla, hukukla, adaletle, insan haklarıyla, insan hürriyetleriyle bağdaşması mümkün mü arkadaşlar?! Benim vicdanım sızlıyor. Yarın seçim bölgelerinize gittiğinizde, o kamu görevlilerinin yüzüne nasıl bakacaksınız?! Eğer, hükümet icraatlarını alenen kötülemek suçsa, bunu bütün kamu görevlileri en rahat bir şekilde yapabilir. Siz, niçin, sadece bir kesim kamu görevlisini alıp, sadece o kamu görevlilerinin böyle bir suçu işleyebileceğini bir yasa maddesi olarak, bir ceza unsuru olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriyorsunuz?!

Değerli milletvekilleri, hükümet icraatlarını herkes eleştirebilmeli, herkes hükümet icraatları hakkındaki görüşlerini ifade edebilmeli; ama, bu, kamu görevlisi ise, kamu görevini icra ederken yapmaması bizim de arzu ettiğimiz bir husustur; görevini yaparken bunlardan bahsetmesin; din görevlisi, görevini icra ederken bunlardan söz etmesin; biz de karşıyız; ama, görevini bitiren ve üç beş vatandaşla hükümet icraatlarını görüşen, örneğin, Tel Afer’de meydana gelen hadiseler karşısında hükümet icraatlarının pasif olduğunu, yanlış olduğunu söylese veyahut Amerika’nın Tel Afer’deki eylemini, bugün, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bundan haberi vardır” dedi; şimdi, bir kamu görevlisi çıkıp bunu dese, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Tel Afer’de olup bitenlerden önceden haberdar edildiğini ifade etse ve bu konuda eleştirse, bu kanun hükmüne göre bu kamu görevlisi hakkında işlem yapmak mecburiyetindesiniz veyahut cari açıkla ilgili 7 500 000 000 dolar tespit ettiniz; daha altı ay içerisinde bunu 10 800 000 000 dolara çıkardınız; hükümetin ekonomi politikası başarısızdır dese, hemen orada bununla ilgili suç duyurusunda bulunabileceksiniz veyahut dışticaret açığından bahsetse veyahut ihracatın ithalatı karşılama oranının, beğenmediğimiz 2000 yılındakinden bile kötü olma noktasına gittiğini ifade etse, yine onun yakasına yapışacaksınız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – “Veya”dan başka bir şey yok mu?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yine, et tüketiminin -evet, bunun altını çizmek istiyorum- 2002 yılında 0,9 kilogramdan 2003 yılında 0,6 kilograma düştüğünü söylese, vatandaşın ekonomik sıkıntılar içerisinde boğulduğunu ifade etse, yine, bu kamu görevlisi hakkında işlem yapacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SOYDAN (Hatay) – Onu siyasî partiler söyler zaten…

BAŞKAN – Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yine, bu kamu görevlisi dese ki, 2002 yılında, vatandaş, ayda 4,9 kilogram ekmek tüketirken, 2003 yılında bu 5,4 kilograma çıkmış; demek ki, artık, vatandaş ekmeğini katık yapmaya başlamış. Ekonomide ciddî manada bir sıkıntı vardır dese, yine, bununla ilgili işlem yapacaksınız. İşsizliğin, tarihin en büyük rakamlarına ulaştığını söylese, yine işlem yapmak durumunda kalacaksınız. Kişi başına millî gelirin, bu kadar abartmalara rağmen, 1999 rakamları 100 olarak baz alınsa 2003 yılında bunun 95 olduğunu ifade etse, televizyonda, basında, her akşam, ekonominin her geçen gün iyiye gittiği ifadeleri karşısında bunu ifade etse, yine bu kamu görevlisi hakkında suç duyurusunda bulunacaksınız. Geçmiş dönemlerde 2 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabiliyorduk; ama, bugünkü ekonomik şartlarda 5 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabiliyoruz; bu nasıl bir ekonomik faaliyettir, ekonomik programdır veyahut IMF’ye karşıydı bu hükümet, IMF politikalarını reddediyordu; ama, geldiği günden beri IMF politikalarını uyguluyor ve üç yıllık yeni bir stand-by anlaşmasına imza atmaya hazırlanıyor; nerede bu hükümetin millîliği dese, yine bu kamu görevlisiyle ilgili suç duyurusunda bulunmak mecburiyetinde kalacaksınız. Bir kamu görevlisi vatandaş Denizli merkezde otursa ve çiftçilikle iştigal etse, 2003 yılının doğrudan gelir desteğinin ikinci taksitinin hâlâ ödenmediğini veyahut 2003 yılının mazot desteğinin hâlâ ödenmediğini söylese, ifade etse, yine, bu vatandaşla, bu kamu görevlisiyle ilgili müdahale etmek durumunda kalacaksınız.

Değerli milletvekilleri, bu konuda daha söylenecek çok söz var; ama, bakınız, bugün Malatya’dan bir faks geldi elime, sizlere de gelmiştir; Malatya AK Parti İl Başkanı, belediye başkanvekili ve ilçe başkanlarının imzalarıyla; bu görüşülen Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla ilgili ne kadar olumsuz görüşler ifade ediliyor. Bakınız, basını ve televizyonu tarayınız… Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocamın yazı köşesinden bugün aldığım bir yazının bir bölümünü okumak istiyorum müsaade ederse. Şöyle bağlıyor yazısını: “Biz, halkımızın kahir bir çoğunlukla AK Partiyi iktidara getirip hükümet yaptığına inanıyorduk; yoksa, CHP’nin yedeğine mi girdik, CHP muhalefeti bizi esir mi aldı; göreceğiz.” (CHP sıralarından “doğru yolu öğrendiler” sesleri)

Ben de diyorum ki, göreceğiz, biraz sonra hep beraber göreceğiz.

Sayın Köksal Toptan, konuşmasında bu 219 uncu maddeden bahsetti, CHP ile anlaştığından bahsetti. Sayın Toptan, AK Partinin burada 368 milletvekili var, sizin, bu maddede CHP ile anlaşmaya ihtiyacınız yok. Bu madde bu haliyle geçerse, biraz önce de söylemiş olduğumuz gibi, Bekir Bozdağ arkadaşımızın da söylemiş olduğu gibi bir Anayasa ihlali söz konusudur, bir ayırımcılık söz konusudur, kamu görevlileri arasında farklı bir muamele söz konusudur.

Sözlerimi, dün akşam yapmış olduğum bir konuşmaya Sayın Adalet Bakanının vermiş olduğu bir cevapla bitirmek istiyorum.

Biz, daha önceki meşhur 312 nci maddeyle ilgili olarak, o maddeden dolayı Türkiye’de binlerce insanın mağdur olduğunu ifade ederek, yeni hazırlanan kanunun bu maddesinin, artık, bundan sonra kötüye kullanılmaması, bu maddeden dolayı vatandaşların mağdur olmaması için bir değişiklik önergesi verdik ve önergemizde de “açık ve mevcut tehlike” ibaresini kullandık; ancak, Sayın Adalet Bakanı, benim konuşmamdan sonra, çıktı “literatürde böyle bir ifade yoktur; bu, popülist bir yaklaşımla verilmiş bir önergedir” dedi. Ancak, ben, bu kanun tasarısının Meclise sevk edilirken gönderilen gerekçesini buldum, oradan okuyorum şimdi. Bu gerekçenin altında, Sayın Adalet Bakanının da imzası var.

BAŞKAN – Sayın Kandoğan… Lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bitiriyorum; son cümlem.

“Bu yaklaşım, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesinin geliştirdiği bir ölçüyle ‘açık ve mevcut tehlike’ kavramına da uygundur.” Sayın Adalet Bakanımızın dün akşamki ifadelerinden okuyorum: “Amerika Yüksek Mahkemesinin, hem de sık sık atıfta bulunduğumuz İnsan Hakları Mahkemesinin kullandığı kavramı buraya derc etmiş oluyoruz.” Hangisi doğru?! Biz “açık ve mevcut tehlike”yi getirmişiz; Amerika Yüksek Mahkemesinin de ifadesinin bu olduğu kanunun gerekçesinde yazılmış, Sayın Adalet Bakanı da altını imzalamış; dün akşamki ifadelerinde ise, bunun popülist bir yaklaşımla önerge haline getirildiğini ifade ediyor. Bu yanlışlığı ve çelişkiyi sizlerin takdirlerine sunmak istedim.

Bu vesileyle, 219 uncu maddenin değiştirilmesiyle ilgili bir değişiklik önergemiz vardır. Bunu, sizlerin takdirine sunuyorum. Gönlümüz arzu ederdi bu maddenin tamamen kaldırılmasını; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisiyle CHP’nin anlaştığını öğreniyoruz. En azından, bunun, ayırımcılık ve Anayasaya aykırılık olmaması için, bütün kamu görevlilerini içine alacak şekilde düzenlenmesini, takdirlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın Bakan Hükümet adına konuşacak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ceza Kanununun bazı maddeleri var ki, gerçekten, içinden geçtiğimiz süreç açısından üzerinde konuşulabilir, tartışılabilir, olmasaydı denilebilir. Biz de, nitekim, bu müzakereler sırasında bazı şeyler olmasın; bunu bir başka şekilde düzenledik, bir başka şekilde karşıladık; artık, bu neviden maddelere gerek yoktur dedik, demek istedik; ama, netice itibariyle, bu tasarının bir uzlaşma tasarısı olduğunu daha ilk günden ifade etmeye çalıştık. O sebeple, bazı maddeleri değerlendirirken, o izahatın ışığı altında değerlendirmek lazım; birincisi budur.

İkincisi, sanki, bu Ceza Kanunundaki tartışılan bazı maddeler ilk defa bu dönemde geliyor, bu dönemde düzenleniyor, daha evvel yokmuş gibi yeteri kadar bilgi sahibi olunmadığından ya da bir içtüketim malzemesi olarak kullanmak daha kolay olacağı için, o yol tercih edildiğinden dolayı, vatandaşımız da, haklı olarak, kendi binbir türlü derdi içerisinde, acaba, bugün burada konuşulan madde ya da bazı maddeler eski kanunda var mıydı yok muydu, bunu doğru dürüst araştırma imkânı da bulamadan belli bir noktaya doğru yönlendirilmek isteniyor. Onun için, bazı arkadaşlarımız da, bunu, burada, bir bütünlük içerisinde konuşmak yerine, ifade ettiğim gibi, içtüketim malzemesi yapmakta fayda görüyor. Hatta, bazı telgraflardan, yazılardan bahsediyor. Bizim, zannediyorum, Malatya’daki arkadaşlarımız, halen, Ümmet Beyi AK Partide zannediyorlar galiba; yanlış adrese gitmiş. O da işin bir başka yanıdır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Olmadı Sayın Bakan…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Olabilir, mahzuru yok, herkese gidebilir de; yeri gelmişken ifade etmek istedim.

Şimdi, tabiatıyla, demokratik süreç, demokratik standart bir gecede olmuyor, bir haftada olmuyor, bir iktidar döneminde olmuyor. Bunun, bölüm bölüm, parça parça ve olabildiğince sancısız, sükûnet içerisinde, soğukkanlılıkla sürdürülerek bir yere getirilmesi gerekiyor. Biz, parti olarak da, hükümet olarak da şu an üzerinde konuştuğumuz maddenin Ceza Kanunundan çıkarılmasında fayda gördük; çünkü, burada zikredilen hususların, Ceza Kanunu Tasarısının başka maddelerinde zaten karşılanabileceğini ifade etmeye çalıştık. Neticede, herkesin bu tasarıyla ilgili içine sindiği noktalar var, sinmediği noktalar var; ama, işin bu noktasında… Bu yasa tasarısını böylece geçiririz; belki, zaman içerisinde, bugün birlikte kabul ettiğimizi, yine birlikte yeni baştan gözden geçirme imkânımız olur.

Özellikle bu madde bakımından gözden kaçan bir husus var. 219 uncu madde, yürürlükteki Ceza Kanununun 241 ve 242 nci maddeleridir; 241 inci madde, görevin kötüye kullanılması, 242 nci madde, sıfatın kötüye kullanılmasıyla ilgilidir. Bunu, herkesin iyi bilmesi lazım; yani, ilk defa bu Hükümet, bu Parlamento döneminde böyle bir madde düzenlemesi yapılmıyor; çünkü, burada bir çarpıtma var, bu çarpıtmayı herkesin iyi bilmesi lazım, iyi anlaması lazım.

İkincisi, biraz evvel konuşan arkadaşımız, böyle bir maddeye gerek yoktur diye bir önerge vermiş olsaydı, sözlerini daha tutarlı bulurdum. Halbuki, verilen önergeye bakarsanız, orada, bu maddeleri metinden çıkarmak bir yana, üstelik, ilave bir unsur daha getiriliyor. Bakınız, orada deniliyor ki -şimdi, esas tezat da burada- “imam, hatip, vaiz, müftü, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişiler görevlerini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını alenen kötüler yahut hükümet icraatının veya herhangi bir siyasî partinin…” Herhangi bir siyasî partiyi de katıyor, 241 ve 242 nci maddelerde bu yok; bunu da getiriyor koyuyor. Şimdi, hani, özgürlüğü genişleteceğiz, herkes konuşsun derken, bu defa işi biraz daha daraltıyorsunuz. Kendi içerisinde bir tutarsızlık var; ama, tutarsızlık maddenin kendisinde; belki, onu, zaman içerisinde uzlaşarak kaldırmamız lazım. O da şuradadır: Giderek, kamu görevlilerinin de bir siyasî partiye üye olup olmaması tartışılıyor. Şu anda, kamu görevlilerinin sendikaları var; hatta, bir adım ötesi, grev yapma hakkına da sahip olarak sendika kurmasını öngörüyoruz; önümüzdeki dönem böyle bir sürece doğru gidiyor. Eğer, siz, siyasî partilere üye olmayı da kamu görevlilerine imkân olarak getirirseniz, zaten bu neviden maddelerin çok fazla bir anlamı da kalmayacak; ancak, bu bir süreç meselesi, bir zaman meselesi. Bunun kaldırılması şu an mıdır derseniz; uzlaşabilseydik bugün kaldırabilirdik, uzlaşamadığımıza göre, ümit ederim, kısa bir süre içerisinde, bunu ortadan kaldırmak gibi bir imkânı birlikte bulabiliriz.

Bir şey daha var, onu da söyleyeyim. Bizim, bugün, tasarıda yaptığımız düzenleme, bu söylediğim çerçevede, yürürlükteki 241 ve 242 nci maddelerden çok daha iyi bir düzenlemeydi; bunu samimî olarak söylerim; ancak, bu anlamda, sağdan soldan konunun o kadar çok çarpıtıldığı anlaşıldı ki, biz, iyileştirme yapacağız derken, mesele tümüyle başka bir istikamete doğru tartışılmaya başlayınca, biz de, dedik ki “herhalde maksadımızı anlatamadık. Diyelim ki, bu kanun yürürlükte yok, tasarıyı geri çektik, uygulanacak olan 241 ve 242 nci maddeler değil mi; o zaman, aynı maddeleri getirir, buraya derc ederiz; sistematiğine uymasa da, birkısım kavramlara uymasa da, biz, 241 ve 242 nci maddeleri getirip bu noktaya derc ederiz.” Bu, böyle bir mutabakatla geliyor.

Benim temennim, hepimizin temennisi, uygun bir sürede, birleşerek, uzlaşarak, anlaşarak, bu ve benzeri yasakları tümüyle ortadan kaldıran makul bir düzenlemeyi, bir demokratikleşme paketi içerisinde, herhalde Türkiye’nin gündemine getiririz; böyle düşünüyorum; ama, bunları yapabilmenin yolu, burada görev yapan insanları rencide etmeden, kurumları rencide etmeden, Türkiye’de gerginliklere de sebebiyet vermeden Türkiye’yi bir yere getirebilmektir.

Bence, gözardı ettiğimiz husus, belki başka maddelerde de gözönüne almamız gereken husus şu: Biz zannediyoruz ki, demokratikleşme, sadece ve sadece yasal düzenlemelerle olur. Bence, demokratikleşmenin, en evvel anlayışlarda olması lazım, zihinlerde olması lazım, sonra, onun maddelere yansıması lazım. Henüz o noktaya geldik mi derseniz; gelebilmiş olsaydık, bu maddeleri burada düzenlemek durumunda olmazdık. Böyle bir zaruretin olduğunu da ben takdirlerinize arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın hatip konuşmasında, şahsıma yönelik…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, hatibin şahsınıza yönelik ifadeleri olduğunu belirttiniz; çok kısa olarak açıklayın; sizi, kürsüye davet ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sataşmadı; hatip, konuşmasından alıntılar yaptı; bu, sataşma değil ki Sayın Başkan.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ümmet Kandoğan konuşurken, tasarının tümü üzerinde yaptığım konuşmaya atıfla benim çelişkiye düştüğümü söyledi, bu nedenle söz almış bulunuyorum.

Sizler de hatırlayacaksınız, ben konuşmamda mevcut Ceza Yasamızın özgürlükçü bir yasa olduğunu, dünyada şu anda, yapılmış, mevcut meri ceza kanunlarının pek çoğundan değil, tamamından ileride olduğunu ifade ettim. Bu doğrudur, bu yasa özgürlükçü bir yasadır, başında özgürlüklerle başlıyor, devamında bu özgürlükleri teyit altına alan maddeler içeriyor; ama ben sözümün devamında şunu da söyledim: Bütün bunlara rağmen bu yasanın içerisinde de bazı eksiklikler vardır. Ben arzu ederim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşmeler sırasında bu eksiklikleri giderir. Nitekim, şimdiye kadar da bazı eksiklikler giderildi, CHP ile yapılan mutabakat çerçevesinde bu madde ve bundan sonraki maddelerde de eksikliklerin giderilmesi hususunda çalışmalar devam ediyor, Meclis bunu olgunlaştıracaktır. Ben, bu yanlışlığı altkomisyonda da söyledim, Adalet Komisyonunda da söyledim, burada da söyledim. Olay bundan ibarettir, bir çelişki yoktur.

Saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay.

Sayın Yarbay, arada Bakan konuştuğu için, son söz milletvekilinindir kaidesine göre söz almış bulunuyorsunuz.

Buyurun Sayın Yarbay.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 219 uncu madde Anayasamıza aykırıdır, eşitlik ilkesine aykırıdır, kamu görevlileri arasında ayırımcılık yapmaktadır. Sayın Bakanın şu mazeretine de katılmıyorum: “Eskiden vardı, şimdi de devam ettiriyoruz”. O zaman kanun çıkarmaya gerek yok ki, eskiden varsa! Yani biz eski kanunları düzeltmek için buradayız, onun için iktidar olduk. Halk, iradesini Meclise yansıtıyor; ama, Meclis, iradesini kullanmaya gelince, yok efendim, anlaşma yaptık, mutabakat sağladık, şudur budur gibi gerekçelerle bu halkın iradesi kullanılmıyor.

Şimdi, halk sizi, din görevlilerini cezalandırın diye mi gönderdi buraya?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Söyleyin bakalım, din görevlilerini cezalandırın diye mi gönderdi?! Yani, ben din görevlilerinin savunucusu değilim, avukatı değilim. Din görevlileri, bütün insanlar gibi suç işler; yani, din görevlileri muaf değildir, masum değildir, din görevlileri çok büyük suçlar da işlerler, din görevlilerinin avukatı değilim ve din görevlilerinin savunulmaya da ihtiyaçları yok; ama, şunu vurgulamak istiyorum: Biz, hep eşitlik… Oturuyoruz eşitlik, kalkıyoruz eşitlik… O zaman, kamu görevlileri için bu maddeyi düzenlememiz gerekiyor. Kamu görevlileri, yani, bir doktor, bir subay, bir tapu memuru, bir öğretmen, hükümetin icraatlarını eleştiremez mi; eleştirir; bir din görevlisi de eleştirir. Yanlış yaptığımız zaman neden eleştirmesin, bu hükümet neden masun olsun?! Bu hükümet benim hükümetim; ama, yanlış yapıyor şimdi, ben eleştiriyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, yanlış yaptığı zaman, hükümet benim hükümetim, benim hükümetim yanlış yapıyor, onun için ben sesimi çıkarmayayım diye bir şey yok.

Sayın Başbakan, sayın bakanlar ister alınsınlar ister alınmasınlar, bu Ceza Kanunu şunu getiriyor: Bu kanunla önce bizi doluya yakalatıyor, ondan sonra, dolu çok sert oldu, o zaman sizi yağmura alıştıralım diyor, eski kanunu getiriyor. Biz, her ikisinden de şikâyetçiyiz, ben her ikisinden de şikâyetçiyim; eskisinden de şikâyetçiyim, yenisinden de şikâyetçiyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şunu da söylüyorum: Bakın, Adalet Bakanımız burada; bugün cezaevlerinde 56 000 mahkûm var. Biraz önce, Ulucanlar Cezaeviyle ilgili bir işim vardı, mahkûmlar “biz hepimiz hastayız” dediler. Mahkûmların hepsi insandır ve insan haklarının korunması gerekir. Neden hastasınız, neden rahatsızsınız… “Efendim, 500 kişilik hapishanede, altlı üstlü 1 200 kişi yatıyoruz” dediler.

Şimdi, bu kanunda suç çeşitleri o kadar çoğaltılmış ki, bu kanuna göre, sokakta yürüyen herkes suçludur. Bu kanun çok uzun ve çok karmaşık, cezalandırılan insanlar başka maddelerde tekrar cezalandırılıyor; yani, yetmiyor, mükerrer cezalandırılıyor. Dolayısıyla, bu kanun yürürlüğe girdiği zaman -dün de ifade ettim- ticaret odası mensupları, sanayi odası mensupları, işçiler, din görevlileri, memurlar, herkes bu kanuna göre suçlu.

Esas demokratikleşme nedir; kanun maddelerinin azaltılmasıdır. Bir meclisin çok çalışması demek -bunu çok önemsiyorum- eğer milletin aleyhine kanunlar çıkarıyorsa… Biz, burada, milletin refahı ve mutluluğu için kanun çıkarmalıyız. Biz eski kanuna razı olduktan sonra yeni kanuna ne gerek var?! Şimdi “mademki bu kanun iyi değil, eski kanunu getirelim o zaman” diyorlar. O zaman bir anlamı yok.

Şunu da söylemek istiyorum: Şimdi burada iki partiyiz, muhalefet partisi bu kanun tasarısına iyi diyor. Ben üzülüyorum; dışarıda yüzde 45’lik bir muhalefet grubu var ve onların burada temsilcileri yok. Cumhuriyet Halk Partisi onların da temsilciliğini yapması gerekirken, kendi kalesine gol atıyor. İktidar olmamak için, tekrar böyle küçük bir parti olarak kalmak için o da “AK Partinin yaptığı iyidir” diyor.

SALİH GÜN (Kocaeli) – Sana ne!

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Tekrar muhalefette kalmak için onlar da diyorlar ki… Halbuki, neden iktidar ve muhalefet var; iktidar her zaman olur, her yerde var iktidar. Bu maddelerin yanlışlığını söylemek için muhalefete ihtiyaç var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen varsın ya!

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – “Efendim, anlaştık, beraberce…” Şimdi, burada biz anlaşabiliriz, herkesi cezalandırabiliriz; ama, arkasından iki sene sonra veya ikibuçuk sene sonra -belli olmaz, burası Türkiye- bir seçim olur, biz gideriz, eleştirenler gelir; ama, korkuyorum, o eleştirenler de halkın iradesi doğrultusunda hareket etmezlerse, onlar da giderler; onun korkusu içerisindeyim.

Sayın Bakanım, siz hukukçusunuz, din görevlisinin görevi caminin içinde biter. 2 numaralı bentte “görev sırasında olmamakla birlikte” diyor; yani, dışarıda da, görevi sırasında olmasa da, yatarken, kalkarken, kahvehanedeyken, tarladayken konuştuğu zaman da cezalandırılır diyor. Böyle şey olur mu!

Şimdi, biz hükümetin icraatlarını… Kim eleştirmiyor hükümetin icraatını? İyi yaparsak eleştirmezler zaten, eğer kötü yaparsak herkes eleştirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarbay, lütfen toparlar mısınız.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Evet, bu maddenin, özellikle 2 nolu fıkrasının tasarıdan çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Ben, şimdiye kadar ret oyu kullanmadım; ama, bu maddedeki oyum da rettir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısının 219 uncu maddesinin başlığının “Görev sırasında siyaset yasağına aykırı davranma” biçiminde değiştirilmesini, son fıkranın metinden çıkarılmasını ve hükmün 2 fıkra halinde aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Ümmet Kandoğan

Dursun Akdemir

Emin Şirin

Denizli

Iğdır

İstanbul

E. Safder Gaydalı

Mehmet Tatar

Bitlis

Şırnak

Madde 219.- (1) İmam, hatip, vaiz, müftü, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişiler görevlerini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını alenen kötüler yahut hükümet icraatının veya herhangi bir siyasî partinin lehine veya aleyhine beyanda bulunursa, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Diğer memur ve kamu görevlileri, görevlerini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını alenen kötüler yahut hükümet icraatının veya herhangi bir siyasî partinin lehine veya aleyhine beyanda bulunursa, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN – Şimdi, en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 219 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Anadol

Orhan Eraslan

Faruk Çelik

İzmir

Niğde

Bursa

Ali Topuz

Haluk İpek

İstanbul

Ankara

“Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma

Madde 219 – (1) İmam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dinî reislerden biri vazifesini ifa sırasında alenen hükümet idaresini ve devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunabilir.

(2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri işbu sıfattan bilistifade hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin vazifesi icabına karşı itaatsizliğe tahrik ve teşvik edecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adlî para cezası ve müebbedden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükmolunur.

(3) Kendi sıfatlarından istifade ederek kanuna göre kazanılmış olan haklara muhalif iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve memurları hakkında dahi balâdaki fıkrada yazılı ceza tertip olunur.

(4) Bunlardan biri dinî sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden başka bir cürüm işlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak şartıyla o cürüm için kanunda yazılı olan ceza ile mahkûm olur.

(5) Şu kadar ki kanun işbu sıfatı esasen nazarı itibara almış ise cezayı çoğaltmaya mahal yoktur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Halen yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 241 ve 242 nci maddelerindeki suç unsurlarının içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın bir madde altında toplanmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, madde tamamen değiştiği için diğer önergeyi işleme koyamayacağım.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda 219 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir