TCK 135. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 135. maddesi şu şekildedir:
Kişisel verilerin kaydedilmesi
Madde 135 – (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Başlık
TCK’nın 135. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – DOKUZUNCU BÖLÜM: Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar
Madde başlığı şu şekildedir: Kişisel verilerin kaydedilmesi
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 135. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ
Madde 197. Çağımızda kişilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamlarına geçirilip muhafaza edilmesi uygulamasına bazı kurum ve kuruluşlar tarafından başvurulmaktadır; hastanelerde hastalara, sigorta şirketlerinde sigortalılara, bankaların ve kredili alış-veriş yapılan mağazaların müşterilerine ilişkin kayıtlar, böylece tutulmaktadır. Bilgisayarlarda veya fişliklerde yer alan bu bilgilerin amaçları dışında kullanılmasından veya herhangi bir şekilde üçüncü şahısların eline geçerek hukuka aykırı olarak yararlanılmasından dolayı hakkında bilgi toplanan kişiler büyük zararlara uğrayabilmektedirler. Bu itibarla, kişilerle ilgili bilgilerin bilişim sistemlerine yerleştirilmesi ve işlenmesiyle ilgili esas ve usullerin düzenlenmesi, bunlara uymayanlar hakkında ceza yaptırımlarının getirilmesi kişilik haklarının korunması ve yasal güvencelerin sağlanması zorunludur.
Mevzuatımızda kişilik hakkının korunmasına ilişkin kurallar Türk Medeni Kanununda yer almaktadır. Türk Medeni Kanununun 24 üncü maddesine göre, hukuka aykırı olarak şahsiyet hakkına tecavüz edilen kişi, hakimden tecavüze karşı korunmasını isteyebilir. Türkiye’nin 1954 yılında onayladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesinde, herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve muhaberatına saygı gösterilmesi emredilmektedir.
Genel nitelikteki bu kurallar, bilişim alanındaki gelişmeler karşısında, kişilik haklarının korunmasında yetersiz kalmıştır. Bu nedenle, Avrupa Konseyi 1970’li yıllarda, elektronik bilgi bankalarında işlenen veriler dolayısıyla, bireylerin özel yaşamının korunması için gereken ilkeleri belirlemek üzere bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmalar sonucu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 1973 ve 1974 yıllarında, özel sektör ve kamu sektöründeki elektronik bilgi bankalarında uygulanacak ilkeleri gösteren iki tavsiye kararı kabul etmiştir. Bunun üzerine, başta Almanya olmak üzere, Avusturya, Fransa, Danimarka, Norveç gibi Konsey üyesi devletler daha 1970’li yılların sonunda “Verilerin korunması” konularında özel yasalar kabul etmişlerdir. Avrupa Konseyi, daha sonra bir sözleşme hazırlamak amacıyla bu alandaki çalışmalarını sürdürmüştür. Çok gelişmiş telekomünikasyon araçlarıyla gerçekleştirilen ülkeler arasındaki hızlı sınır ötesi bilgi akışı karşısında, kişilik haklarının korunmasında üye devletler milli mevzuatının yetersiz kalması, bu alanda bir uluslararası sözleşme hazırlanmasını zorunlu kılmıştır. “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması”na ilişkin 108 sayılı Sözleşme, 28 Ocak 1981 tarihinde imzaya açılmış ve aynı tarihte diğer Konsey üyeleriyle birlikte Türkiye tarafından da imzalanmıştır.
Sözleşme ile öngörülen yükümlülükleri yerine getirmek için bazı devletler kanunlar hazırlamışlar ve bu konuda kişisel verilerin gerek elle gerek mekanik yollarla tutulması halinde meydana gelebilecek çeşitli hukuka aykırı fiilleri suç haline getirmişlerdir. İsviçre, Avusturya, Almanya ve Hollanda gibi bazı ülkeler ceza hükümlerini özel yasalarında düzenlemiş, Fransa gibi diğer bazı ülkeler ise bu hükümleri ceza kanunlarına almışlardır. Yeni Fransız Ceza Kanununda, özel hayata saldırı oluşturan bireye ve o bireyi tanımlamaya veya tanımlamaya yeterli bilgilere ilişkin kişisel verileri kendisine veya başkasına yarar sağlamak veya başkasına zarar vermek amacıyla hukuka aykırı olarak otomatik veya otomatik olmayan yöntemlerle toplama, kaydetme, düzenleme, depolama, uyarlama, değiştirme, değerlendirme, kullanma, açıklama, aktarma, elde etme, ayırma, birleştirme, dondurma, silme veya yok etme fiilleri suç haline getirilmektedir.
Tasarı da bu yöntemi benimsemiş ve kanuna aykırı olarak kişisel verileri toplama, verileri yetkili olmayanlara verme, imha etme, yok etme fiilleri bu madde ile suç haline getirilmiştir.
Maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafında, ilgili kişinin rızası olmaksızın veya kanunun öngördüğü şekil ve usullere uyulmaksızın kişisel verinin bilişim sistemine yerleştirilmesi veya işlenmesi eylemi suç haline getirilmektedir. Hakkında veri toplanan kişinin rızasının olması hukuka uygunluk nedeni sayılmaktadır.
Fıkranın ikinci paragrafında, verilerin hileli veya kanun dışı yollarla elde edilmesi halinde, ceza artırılmıştır.
Maddenin (2) numaralı fıkrasının birinci paragrafında, kanuna uygun olarak bilişim sistemlerine yerleştirilmek veya işlenmekle beraber korunmaları için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması nedeniyle kişisel verilerin başkalarının eline geçmesine, bozulmasına veya zarar görmesine neden olanlar hakkında hapis cezası verilecektir.
Fıkranın ikinci paragrafında fiilin taksirle işlendiği hallerde ise ağır para cezası uygulanması hükme bağlanmaktadır.
Maddenin (3) numaralı fıkrasıyla, kanunun öngördüğü haller saklı kalmak üzere, kişilerin ahlaki niteliklerini, siyasal, felsefi veya dinsel görüşlerini, ırki kökenlerini, sendikal bağlantılarını, cinsel yaşamlarını, sağlık durumlarını kişisel veri olarak sisteme yerleştiren veya işleyen kimseye hapis cezası verilmesi öngörülmektedir. Diğer ülke kanunlarında da özel niteliği olan bazı verilerin, ancak kanunların öngördüğü hallerde bilişim sistemine yerleştirilmesi veya işlenmesi ve bunlara aykırı davranışların suç oluşturması kabul edilmiştir.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Çağımızda kişilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamlarına geçirilip muhafaza edilmesi uygulamasına bazı kurum ve kuruluşlar tarafından başvurulmaktadır; hastanelerde hastalara, sigorta şirketlerinde sigortalılara, bankaların ve kredili alış veriş yapılan mağazaların müşterilerine ilişkin kayıtlar, böylece tutulmaktadır. Bu bilgilerin amaçları dışında kullanılmasından veya herhangi bir şekilde üçüncü şahısların eline geçerek hukuka aykırı olarak yararlanılmasından dolayı hakkında bilgi toplanan kişiler büyük zararlara uğrayabilmektedirler. Bu bakımdan, kişilerle ilgili bilgilerin hukuka aykırı olarak kayda alınması suç olarak tanımlanmıştır.
Suçun konusu, kişisel verilerdir. Gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi, kişisel veri olarak kabul edilmelidir.
Söz konusu suç tanımında kişisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bu bakımdan, söz konusu suç tanımı ile, Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de 28 Ocak 1981 tarihinde imzalamakla taraf olduğu “Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme”nin ilgili hükümlerine geçerlilik tanınmıştır.
Bu suçun oluşabilmesi için, kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde kayda alınması gerekir. Kişinin rızası ile, kendisiyle ilgili bilgilerin kayda alınmasının suç oluşturmayacağı muhakkaktır. Belirli nitelikteki kişisel verilerin kayda alınması kanun hükmünün gereği olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan, çeşitli kamu kurumlarında verilen kamu hizmetinin gereği olarak kişilerle ilgili bazı bilgiler ilgili kanun hükümlerine istinaden kayda alınmaktadırlar. Bu durumlarda, söz konusu suç oluşmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kayda almak, suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bunlardan kişilerin ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgilerin kayda alınmasına kanunlarda özellikle suçlulukla mücadele bağlamında, suç ve suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak amacıyla belli ölçüde izin verilebilir. Bu durumlarda söz konusu suç oluşmayacaktır.
TBMM Kabul Metni
135 inci maddeyi okutuyorum:
Kişisel verilerin kaydedilmesi
MADDE 135. – (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu, Grubum ve şahsım adına bir defa daha saygıyla selamlıyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Sendikal bağlantı var…
ATİLLA KART (Devamla) – Efendim?
ASIM AYKAN (Trabzon) – Sendikal bağlantı var, ona dikkat edin.
ATİLLA KART (Devamla) – Nerede sendikal bağlantı var?
ASIM AYKAN (Trabzon) – Maddenin sonunda…
ATİLLA KART (Devamla) – Tabiî, o da mutlaka değerlendirilmesi gereken, nazara alınması gereken bir husus; ama, herhalde, ondan evvel, şu yaptığım açıklamalar, yani, idarî ve adlî süreçteki delil toplama olayına müdahale çok daha önemli.
Bu, nedir değerli arkadaşlarım; bu, hukuk devletinin esasıdır. Siz, idarî ve adlî aşamada delil toplama sürecine müdahaleyi sağlayacak tek taraflı, hukukdışı bir delil toplama örgütlenmesini sağlıyorsanız, hangi Avrupa Birliği normunu getirirseniz getirin, hangi kurumu getirirseniz getirin, orada demokratikleşme ve özgürleşme adına hiçbir gelişme sağlayamazsınız. Bunun adını doğru koymak gerekiyor.
Anlattığınız konular, daha sonraki konular sayın milletvekili.
Değerli arkadaşlarım, bunları çok ayrıntılı bir şekilde anlatmaya devam edeceğim. Böyle bir sürecin, biraz evvel anlattığım sürecin yol açtığı ve bundan böyle de yol açacağı tahribatların olağanüstü olduğunu, bunun telafisinin mümkün olmadığını, olamayacağını tekrar vurgulamak istiyorum.
Böyle bir süreç beraberinde neyi getirecektir; böyle bir süreç, keyfîliği ve hukuksuzluğu önlenemez boyutlara ulaştıracaktır. Suç ve suçluyla mücadele etmek ve bireysel özgürlüklerin ihlal edilmesini önlemek mevkiinde olan Emniyetin, böyle bir yapılanma içinde özgürlüklere hizmet etmesi mümkün olamayacağı gibi, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede başarılı olmasını beklemek de söz konusu olamaz. Yapılanmadaki bu hukuksuz durum, zorunlu olarak beraberinde yeni suç ilişkilerini yaratacaktır değerli arkadaşlarım.
Bu sistemin ve yapılanmanın varacağı yol, varacağı süreç, keyfî ve otoriter bir yönetim anlayışı ve uygulamasıdır. Bu kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Ben “faşizan bir yönetim” ifadesini, ibaresini bu aşamada kullanmıyorum, yine, ihtiyatlı davranıyorum; ama, ne diyorum -şunu çok net olarak ifade ediyorum- Türkiye’de Avrupa Birliği konjonktürü içinde keyfî ve otoriter bir yönetim süreci başlamıştır. Avrupa Birliği konjonktürü kullanılarak, Türkiye’de keyfî ve otoriter bir yönetimin altyapısı hazırlanmaya başlanmıştır. Bu hukuksuz ve çarpık gelişmeyi bu vesileyle bir defa daha kamuoyunun ve Genel Kurulun dikkat ve takdirlerine sunuyorum.
Yukarıda açıkladığım süreç ve özellikle Yargıtay, MİT ve Çakıcı olaylarındaki hukuksuzluklar ve hukukdışı müdahaleler kamuoyunun gözü önünde âdeta naklen yayınlanırken, canlı ve naklen yayınlanırken hükümet ne yapıyordu, siyasî iktidar ne yapıyordu?.. Sayın Başbakan ve hükümet sözcüsü Sayın Adalet Bakanının ifadelerine göre -ki, aynı ifadeyi biraz evvel de ifade ettim, Sayın Başbakan da tekrarlamıştı- “bu konu hükümetin dışında gelişen ve devletin ilgili kurumlarını ilgilendiren bir konudur, bu sebeple de hükümet olarak yapabileceğimiz herhangi bir şey yoktur.”
Sayın milletvekilleri, bu ifade, bu açıklamalar, bu tavırlar sorumsuzluğu aşan tavırlardır. Bu tavırlar, maalesef, bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi amaçlayan tavırlardır. Tekrar ifade ediyorum; bu tavırlar, bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi amaçlayan tavırlardır. Yurtdışına kaçan ve aranan kişi durumunda bulunan bu şahıs, yurtdışına çıkarken, haberleşme imkânlarını, teknolojilerini kullanarak, yurtdışına çıkarken- teknik ifadesiyle söylüyorum, Emniyet kayıtlarındaki ifadesiyle söylüyorum, Emniyet dilindeki ifadesiyle söylüyorum- teknik takip ağıyla örülü olduğu, yani dört bir tarafı sarıldığı halde ve hangi mahallerde bulunduğu bilindiği halde ve bütün bu süreç siyasî ve bürokrat kesiminin bilgisi dahilinde olduğu halde neden yakalanmamıştır, neden görmezden gelinmiştir? Adı geçen şahısla bir ses sanatçısının ilişkileri ve bu ilişkilerin yansımaları ve bağlantıları neden ve özellikle soruşturma kapsamı dışında bırakılmıştır? Tekrar ifade ediyorum; bu şahsın, yani, yurtdışına çıkan şahsın, bir ses sanatçısıyla olan bağlantıları ve bunun siyasî yansımaları neden soruşturma kapsamı dışında bırakılmıştır? Kaçış süreci nazara alındığında ve kamu görevlilerinin iştiraki olmadan böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacağına göre, olamayacağına göre, kamu yetkisinin kullanılmasıyla doğrudan bağlantılı olan bu kayıtların, bu konuşmaların, bu soruşturma kapsamına alınması gerekmez miydi? Neden bu soruşturma kapsamı dışına çıkarılmıştır? Burada neyi görüyoruz; burada, bakın, şunu görüyoruz: Emniyet yapılanması ne kadar önemlidir derken bunu ifade etmek istiyorum. Böyle bir Emniyet yapılanması içinde birtakım konuşmaları, birtakım değerlendirmeleri soruşturma kapsamı dışında bıraktığınız zaman, orada yargı ne yapabilir; orada yargı bir şey yapamaz. Yargı, kendisine, Emniyetin teknik bir şekilde oluşturduğu, ulaştırdığı o dosya kapsamıyla sınırlı olarak görev yapacak; onun dışındaki değerlendirmeleri nazara almayacak. Siz, Emniyet yapılanmasında hukukdışı bir yapılanmaya yol açtığınız zaman, bu sonucun doğması, yani, Emniyetin kendi ilişkilerine göre, kendi sorumluluk anlayışına göre, kendi çıkar ilişkilerine göre, kendi siyasî ilişkilerine göre birtakım delilleri yok edip, birtakım delilleri de ilgili yargı merciine ulaştırması süreci başlayacaktır ki, burada, yargıdan beklenen amacın, yargıdan beklenen fonksiyonun gerçekleşmesi, herhalde söz konusu olamaz, herhalde mümkün olamaz.
Sayın milletvekilleri, burada, haberleşme özgürlüğü, bu özgürlüğün ihlali, bu ihlali yapan kamu görevlilerinin sorumluluklarıyla ilgili konuları ve maddeleri tartışıyoruz; 132 ve müteakip maddeler bu konuları düzenlemiş. Buna göre, yurtdışına çıkan Alaattin Çakıcı’nın vize ve pasaport almasıyla ilgili olarak basına yansıyan ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının 10 uncu maddesine göre gizli nitelikte olan bu bilgiler basına nasıl yansımıştır, nasıl sızdırılmıştır? Bir defa daha söylüyorum: Bakın ne yapıyorsunuz siz… Şu getirdiğimiz yasal düzenlemelerin benzerlerini, bir şekilde, zaten, daha evvel getirmişiz. Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında, bu şekilde gizli nitelikteki bilgileri basına ve kamuoyuna sızdıranlar hakkında cezaî müeyyideleri -ki, en başta kim geliyor; oradaki, o birimlerdeki kamu görevlileri geliyor- o kamu görevlileri ve daha da ötesi, bu bilgileri yayınlayan basın organları hakkında da o ilgili yasalarda sözü edilen müeyyideleri uygulamamız gerekirken, o görevliler hakkında idarî ve adlî süreci başlatmamız gerekirken neden başlatmıyoruz? Sorunun özü herhalde burada düğümleniyor.
Sonraki maddelerde bunları da anlatmaya devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, tekrar, hepinizi bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.