Türk Ceza Kanunu Madde 132

TCK 132. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 132. maddesi şu şekildedir:

Haberleşmenin gizliliğini ihlal

Madde 132 – (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 02.07.2012 – 6352 S.K/Madde 79) İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.

(4) (Mülga fıkra: 02.07.2012 – 6352 S.K/Madde 79)

Başlık

TCK’nın 132. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – DOKUZUNCU BÖLÜM: Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Haberleşmenin gizliliğini ihlal

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 132. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ


a) Madde 188. Madde, aslında muhabere hürriyetini korumaktadır. Dilimizde bugün yerleşmiş terimiyle haberleşme hürriyeti denildiğinde, kitle haberleşme araçlarıyla haber, düşünce ve fikirlerin yayımlanması anlaşılmaktadır. Ancak, Anayasanın 22 nci maddesinin başlığı olarak “haberleşme hürriyeti” terimi kullanılmış ve bu maddede muhabere hürriyeti belirlenmiştir. Halen kitle haberleşme araçlarıyla haber, fikir ve düşünceleri yayımlama serbestliği karşılığı olarak “iletişim hürriyeti” terimi kullanılmaktadır. Bununla birlikte Anayasaya uyularak bu maddenin başlığı olmak üzere haberleşme hürriyetinin ihlali sözcükleri kullanılmıştır.

Haberleşme hürriyetinin ihlalini cezalandıran bu madde, aynı zamanda, bireylerin sır mahremiyetinin ihlalini cezalandırmış olmaktadır.

Suçun maddi unsuru, failin içindekini öğrenmek maksadıyla kendisine gönderilmiş olmayan bir mektup, telgraf, kapalı zarf veya koliyi açması veya eline geçirmesidir. Suçun faili herkes olabilir. Ancak suçun oluşması için failin fiili icra hususunda hak ve yetkisinin bulunmaması gerekir. Anayasanın 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla değişik 22 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hakim kararıyla, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emriyle söz konusu mektup, telgraf, kapalı zarf veya koli ele geçirildiğinde fiil suç oluşturmayacaktır.

Tasarının 195 inci maddesi, bu husustaki hukuka uygunluk nedenini göstermiş bulunmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkradaki suç işlenerek ele geçirilmiş veya açılmış olan şeylerin içeriğinin ifşa edilmesi veya kullanılarak her ne suretle olursa olsun yarar sağlanması hali suçun nitelikli bir şeklini oluşturmaktadır.

Maddenin üçüncü fıkrası mevzuatımızda yer alması gerekli yeni bir hüküm ve özel hayatın dokunulmazlığı ilkesinin yeni bir yaptırımını getirmektedir. Fıkraya göre yeni suçun faili herkes olabilir.

Suçun maddi unsuru telekomünikasyon yolu ile yapılan haberleşmelere girmek ve içeriğini öğrenmektir. Bu itibarla herkese açık olmayan bilgisayar ağları ile yapılan haberleşmeler de bu dokunulmazlıktan yararlanabilecektir. Elektronik posta da, fıkranın kapsamı içindedir. Bilgisayar ağları ile yapılan haberleşmelerin özgürlük koşullarını, bazı yabancı ülkelerde olduğu gibi, ayrı ve özel kanunlarla düzenleme ihtiyacı vardır.

Suçun hukuka aykırılık unsuru, maddi unsurun kanunların verdiği yetkiye dayanmadan gerçekleştirilmesidir; yetkili kişi tarafından kanunların verdiği yetki usul ve koşullarına uyularak ve kanunun izin verdiği halde kullanıldığında fiil suç oluşturmayacaktır.

Maddenin son fıkrasında suçların kamu görevlileri tarafından işlenmesi cezayı artırıcı bir neden olarak saptanmıştır.

b) Madde 189. Maddede yer alan suçun maddi unsuru, başkası tarafından gönderilmiş bir mektup veya telgrafı, gönderenin rızası olmadan yayınlamak veya açıklamaktır. Ancak suçun kovuşturulması cezalandırabilme koşuluna bağlanmıştır. Yayınlama veya açıklama sonucu bir maddi veya manevi zarar olasılığı söz konusu olduğu takdirdedir ki, cezalandırma olanaklıdır. Burada bir cezalandırabilme koşulu söz konusu olduğundan, failde zarara yönelik bir kastın varlığı aranmayacaktır.

Zarar olasılığının oluşması için meydana gelmesi aklen olanaklı görülen zararın mutlaka maddi olması gerekmez, şan, şeref veya şöhret bakımından zarar olasılığı da yeterlidir. Olasılıktan maksat, hal ve koşullara göre zararlı bir durumun gerçekleşebilecek olması, bu hususta bir tehlikenin varlığıdır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Madde metninde, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlali suç olarak tanımlanmaktadır.

Söz konusu suç, belirli kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin öğrenilmesiyle işlenmektedir. Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Bu haberleşme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleşmenin belirli kişiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleşmenin tarafı olmayan kişi işleyebilir.

Haberleşmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlal edilmesi, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlalinin, haberleşme içeriklerinin yani konuşulanların veya yazılanların kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Örneğin telefon konuşmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması halinde, suçun bu nitelikli hali gerçekleşmektedir.

Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin belli bir suça ilişkin soruşturma kapsamında Anayasa ve kanunların belirlediği koşullar çerçevesinde öğrenilmesinin veya kayda alınmasının hukuka uygun olduğu muhakkaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Fıkra metninde bu ifşanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıştır. Bu bakımdan örneğin kişiler arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada açık bir şekilde dinlenmesi veya okunması halinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, henüz soruşturma aşamasında iken, kişiler arasındaki konuşma içeriklerinin, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması halinde, bu suç oluşacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa etmek suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal etmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, ifşanın alenen yapılması gerekir. Bu bakımdan, örneğin kişi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dışında bir başkasına okutması halinde, bu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dışında alenen okunması, başkaları tarafından okunmasını temin için bir yere asılması veya basın ve yayın yolu ile yayınlanması halinde, söz konusu suç oluşacaktır.

Dördüncü fıkrada, kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması halinde, ikinci veya üçüncü fıkralara göre verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür.

TBMM Kabul Metni

132 nci maddeyi okutuyorum:

DOKUZUNCU BÖLÜM

Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar

Haberleşmenin gizliliğini ihlâl

MADDE 132. – (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(4) Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 132 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, komisyon metninde, 132 ile 140 ıncı maddeler arasında düzenlenen maddelerde haberleşme gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, verileri yok etmeme hallerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu konuların hepsi demokratikleşme ve özgürlük adına son derece olumlu olan düzenlemelerdir. Somut, ayrıntılı ve yararlı düzenlemeler yapılmıştır. Bu konular, her ne kadar, mevcut Ceza Kanunumuzda “Sırrın masuniyeti aleyhinde cürümler” başlığıyla 195 ve müteakip maddelerde düzenlenmiş ise de, bu düzenleme yeterli bir düzenleme değildi değerli arkadaşlarım. Bunu, çok açık bir şekilde ifade ediyorum.

Komisyon metninin bu yönden de, ihtirazî kayıtla ifade ediyorum, amaca ve uygun olarak kullanılması kaydıyla özgürlüklere ciddî bir şekilde katkı sağlayacağına olan inancımı bir defa daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın Türkiye’deki uygulamasında güvenlik güçlerinin, bu meyanda, Emniyet ve MİT’in (Millî İstihbarat Teşkilatı) hukuka uygun bir şekilde yapılanmış olup olmadığı çok önemlidir. Haberleşme olayında, doğrudan veya dolaylı olarak görevli olan diğer kamu görevlileriyle birlikte bu birimlerin üst düzeydeki görevlileri de bu hükümleri pekala ihlal etmektedirler.

Komisyon metninin “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen maddeleri, tekrar ifade ediyorum, biraz sonra açıklayacağım sebeplerle çok önemli.

Diğer maddelerdeki düzenlemeler daha çok hukukî tavsif yoluyla yargı mercilerinin değerlendireceği konular. Biraz daha açmak gerekirse, orada, suçun niteliğine yönelik, suçun hukukî değerlendirmesine yönelik olarak yargı makamlarının yapacağı değerlendirmeler önemli, hukukî tavsifler önemli. Her ne kadar, yargıya yönelik olarak hukukdışı müdahaleler bu dönemde yoğunlaşmış ise de, yargının, denetim mekanizmaları içinde bu müdahaleleri zamanla etkisiz hale getireceğine yürekten inanıyoruz.

132 ve müteakip maddeler yönünden ise, tekrar ifade ediyorum, durum çok farklıdır. Bu maddeleri doğrudan uygulamak mevkiinde olan kurumlar yargı değil, Emniyet ve MİT’tir, bu maddelerin doğrudan muhatabı bu kurumlardır. Emniyet birimlerinin hukuka uygun yapılanması ve denetimi, hukuk devleti kurumsallaşmasına ulaşmanın temel ayağını teşkil etmektedir. Bu yapılanmada hukukdışı ilişkilerin bulunması, tekrar ifade ediyorum, Emniyet yapılanmasında hukukdışı ilişkilerin bulunması, bu ilişkiler sebebiyledir ki, kıdem ve liyakat ilişkilerine uyulmaması, bunun yerine, siyasî veya cemaat ve tarikat ilişkilerine ağırlık verilmesi halinde, hukuk devleti yapılanmasını gerçekleştirmek mümkün olamayacağı gibi, Avrupa Birliği normlarına ulaşılması da, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, mümkün olamaz.

Mevcut yapılanma içinde, Emniyet birimlerinin bu özelliği sebebiyledir ki, mahkemelerin hukuka uygun karar vermeleri de gitgide güçleşmektedir. Hukuka aykırı bir şekilde örgütlenen bir Emniyet yapılanması içinde delil toplama sürecine müdahalenin başlaması kaçınılmaz olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, tesis olunan yargı kararlarının sıhhati de tartışmalı hale gelecektir. Yargının mevcut yapılanmasından kaynaklanan sorunlar bir tarafa, Emniyet örgütünün, delil toplama sürecine müdahale ederek hazırlayacağı bir hazırlık soruşturmasından hukuka uygun sonuç beklemek söz konusu olamaz. Yargı ne kadar özenli davranırsa davransın, maddî gerçeğe ulaşılması, uygun hüküm kurulması, haberleşme özgürlüğünü ihlalle mücadele edilmesi mümkün olamaz değerli arkadaşlarım. Gerçekçi değerlendirme yapmak adına bunları söylüyorum.

Bakın, delil toplama sürecine müdahale, sadece Emniyette başlamadı. Delil toplama sürecine müdahale, başka kurumlarda da başladı; hem idarî aşamada başladı hem de adlî aşamada başladı değerli arkadaşlarım. Yargıda delil toplama fonksiyonunu yerine getiren kurumlardan birisi de, biliyoruz ki, Adlî Tıptır. Adı üstünde; Adlî Tıp; uzman bir kurum; ama, neyi görüyoruz, neyi yaşıyoruz, neyi biliyoruz; bu uzman kurumda bile uzmanlıkla ilgisi olmayan, niteliksiz ve vasıfsız bir kadrolaşmanın gerçekleştirildiğini biliyoruz. Uzman bir kurumda, hiçbir uzmanlığı olmayan bir doktorun, orada sağlıklı bir şekilde görev yapması mümkün olamaz. Bunu, aslında, Kızılay olayında da yaşıyoruz, TÜBİTAK olayında da yaşıyoruz. Böyle bir yapılanma içinde, idarî ve adlî süreçte delil toplama sürecine müdahale dönemi başlamış ise, orada siz, hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız yapın, hukuk devleti yapılanmasını ve demokratikleşmeyi gerçekleştirmeniz ve birey özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmanız mümkün olamaz.

Sayın milletvekilleri, tekrar ifade ediyorum; Emniyet Teşkilatı mensupları, yasaları doğrudan uygularlar. Bu meslek, tam bir disiplin mesleğidir. Disiplini ayakta tutan temel ilke ise, kıdem ve liyakat esasına göre, hiyerarşiyi oluşturmaktır; ancak ve maalesef, yukarıda açıkladığım gerekçeler sebebiyledir ki, Emniyet Teşkilatı içinde disiplin ve verimlilik büyük ölçüde zedelenmiş ve hiyerarşi altüst olmuştur.

Biraz daha somut ifade edeyim; doğaldır ki, “bunları biraz daha açın, biraz daha somut anlatın” diye bekliyorsunuz; bunların soyut ve dayanaksız bir şekilde ifade edilmemesi gerekiyor. O sebeple biraz daha somut olarak açıklamak istiyorum. İlgili mevzuata göre, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Merkez ve Yüksek Değerlendirme Kurullarının, rütbe terfilerinde herhangi bir yetkileri olmadığı halde, kıdem ve liyakat listesini gösteren kıdem kitabındaki sıralamanın dışına çıkılarak… Ki, o kıdem kitabı, o kıdem ve liyakat listesi onüç onbeş yıl içerisindeki başarı durumlarına göre, disiplin durumlarına göre, ceza durumlarına göre oluşturuluyor. Siz ne yapıyorsunuz; 284 üncü sıradaki kişiyi alıp, 1 inci sıradaki kişinin önüne koyuyorsunuz ve 81 kişi içerisinde sadece 2 veya 3 kişi için kıdem ve liyakat listesine uygun görevlendirme yapıyorsunuz. 78-79 kişinin tamamı ilk 150’den sonraki kişilerden oluşturuluyor.

Böyle bir hukukdışı yapılanma içerisinde sağlıklı bir şekilde delil toplanabileceğini, haberleşme özgürlüğüne müdahale edilmeyeceğini iddia edebilir misiniz; bu, mümkün değildir. Böyle bir yapılanma içerisinde böylesine hukukdışı ilişkilerin ve delil toplama sürecine müdahalenin başlaması, gelişmesi, yaygınlaşması kaçınılmaz bir haldir.

Tabiî, enteresan ve üzücü olan, bu kadrolaşma; yani, biraz evvel sözünü ettiğim hukukdışı ilişkiler ağı içerisinde terfi işlemlerinin yapılması ve kararlılıkla sürdürülmesi olayı aynen devam etmektedir.

Ben, bu konuyla ilgili değerlendirmelerimi sonraki maddelerde biraz daha somutlaştırarak, biraz daha ayrıntılarıyla anlatmaya devam edeceğim. Bu aşamada Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

  • İlk yayınlanma tarihi: 21 Mayıs 2021

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçindekiler
Bize WhatsApp'tan ulaşın!