TCK 117. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 117. maddesi şu şekildedir:
Hürriyete Karşı Suçlar – İş ve çalışma hürriyetinin ihlali
Madde 117 – (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adli para cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Başlık
TCK’nın 117. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – YEDİNCİ BÖLÜM: Hürriyete Karşı Suçlar
Madde başlığı şu şekildedir: İş ve çalışma hürriyetinin ihlali
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 117. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ
Madde 167. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 48 inci maddesinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğunu ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğunu açıklamıştır. İşte bu madde ile söz konusu temel hürriyetin yaptırımı getirilmiş bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının cezalandırdığı fiil, çalışma, sanat veya ticaret serbestliğini engellemek ve ortadan kaldırmaktır; bu sonucu verecek her türlü eylem suçun netice unsurunu meydana getirir. Ancak, bu eylemlerde cebir ve şiddet veya tehdit kullanılmış olması temel koşuldur. Bu itibarla suç bağımlı hareketlidir. Faildeki kast neticeyi ve cebir ve şiddet veya tehdidi kapsamalıdır. Bu fıkradaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında yazılı halde ise suç re’sen soruşturulacak ve kovuşturulacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlar içinde bulunan kimseleri rızaları ile de olsa, sömürerek insan onuruna aykırı biçimde ve koşullar altında çalıştırmak suç haline getirilmiş ve böylece Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan sosyal devlet olmak niteliğini koruyan ve vurgulayan değerlerden çok önemli birisi ceza himayesi altına alınmıştır.
İş ve çalışma hürriyetinin kullanılışında kişilerin insan onuruna uygun koşullar içinde çalıştırılmaları esastır. Demokratik toplum kişilerin çaresizliğinin sömürülmesine dayalı bir serbest piyasa sisteminin uygulanmasıyla, elbette ki, bağdaşamaz. Bu nedenle maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır.
İkinci fıkrada yer alan suça kişilerin çalışmalarının sömürülmesini engellemek amacı ile Tasarıda yer verilmiştir. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kişilere çeşitli nedenlerle bağımlı kişi, onun bu halinden yararlananlar sömürücü kişiler tarafından insanlık dışı durumları kabule veya bazı koşullara katlanmaya sevkedilebilmektedirler ve suçun maddi unsurları şunlar olmaktadır:
1- Ücretsiz olarak çalıştırma (Bir zamanlar Ülkemizde besleme olarak adlandırılan küçük kız çocuklarının durumu gibi),
2- Sağlanan bir hizmet ile açık bir şekilde orantısız bir ücret ile alıştırma,
3- Kişinin, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konuklama koşullarına tabi kılınması.
Bu üç eylem biçimi birbirlerine göre seçimliktir, yani üç hareket birlikte yapılsa da faile tek ceza verilecektir. Aslında çalışan kişi duruma rıza göstermektedir, ancak rızanın nedeni; mağdurun çaresizliği, söz gelimi duruma razı olmasa açlığa mahkum olması, kimsesizliği yani elinden tutacak hiçbir kimsesi olmaması veya çeşitli nedenlerle, akrabalık veya kültürel nedenlerle faile olan bağlılığıdır. Fail bu durumları sömürmektedir.
Suç, halen Avrupa ülkelerinde insan ticareti yapanlar tarafından çok sayıda işlenmektedir. Bu gibi fiilleri önlemek amacı ile maddenin üçüncü fıkrasında, kişileri ikinci fıkrada belirtilen duruma düşürmek üzere tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakil fiilleri de suç sayılmıştır. Kişileri, ikinci fıkrada belirlenen hale düşürmemek için söz konusu hazırlık hareketlerini cezalandırmak yerindedir.
Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı olan bu fiiller üçten fazla çalışana yani grup halinde insanlara karşı işlendiğinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılmakta ve bu halde suç re’sen takip edilmektedir.
Dördüncü fıkrada yer alan suç iş hürriyetine bir tür saldırıyı cezalandırmaktadır.
Suçun oluşması için failde özel bir kastın varlığı şarttır. Fail, belirtilen amacın gerçekleşmesi için cebir ve şiddet veya tehdidi, işçiyi veya iş sahiplerini yevmiyeleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlama maksadıyla kullanacaktır. Ancak fıkrada ayrıca suçun oluşması için bir cezalandırma koşulu da kabul edilmiştir.
Belirtilen maksatla cebir ve şiddet kullanılması bir işin tatiline veya sona ermesine veya tatilin devamına neden olmuş bulunmalıdır. Belirtilen neticeler meydana gelmeden cebir ve şiddet veya tehdit kullanılması yoluyla serbestliği engelleyen veya ortadan kaldıran kişi birinci fıkra gereğince cezalandırılır.
Maddenin altıncı fıkrasında, birinci ve beşinci fıkralarda yer alan suça ait ağırlaştırıcı nedenler gösterilmiştir. Bu nedenler:
1. Fiillerin silah ile,
2. Failin kendini tanınmayacak hale koyması suretiyle,
3. İkiden fazla kişinin iştiraki halinde,
4. Var olan veya var sayılan örgütlerin tehdit gücünden yararlanılarak işlenmesidir. Bu hallerde ceza artırılmaktadır. Söz konusu kavramlar için 156 ncı maddenin gerekçesine de bakılmalıdır. Tabii olarak bu konuda özel kanun hükümleri saklıdır. Söz gelimi 30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı Kanun uygulanmakta devam edecektir.
Fiiller sonucu malzeme ve binalarda tahribat meydana gelmiş olması cezanın artırılmasını gerektiren bir nedendir. Böylece suça ilişkin olmak üzere netice nedeniyle ağırlaşan bir hal oluşmaktadır. Failde tahribata yönelik kastın varlığı gerekmez.
Maddenin altıncı fıkrasında söz konusu fiiller birlikte işlendiğinde elebaşılar yani cebir ve tehdidi düzenleyip örgütleyenlere ve azmettirenlere verilecek cezanın artırılacağı ifade edilmiş olmaktadır.
Bu maddede yer alan hususlardan dolayı özel tüzel kişiler de sorumludur.
484 üncü maddenin gerekçesine de bakılmalıdır.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğu ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu açıklanmıştır. Bu suç tanımı ile, söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suç olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşması için, bu ihlalin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlıdır.
Maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlar içinde bulunan kimseleri rızaları ile de olsa, sömürerek insan onuruna aykırı biçimde ve koşullar altında çalıştırmak suç haline getirilmiş ve böylece Devletin Anayasada belirtilen sosyal devlet olmak niteliğini koruyan ve vurgulayan değerlerden çok önemli birisi ceza himayesi altına alınmıştır.
İş ve çalışma hürriyetinin kullanılışında kişilerin insan onuruna uygun koşullar içinde çalıştırılmaları esastır. Demokratik toplum kişilerin çaresizliğinin sömürülmesine dayalı bir serbest piyasa sisteminin uygulanmasıyla, elbette ki, bağdaşamaz. Bu nedenle maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır.
İkinci fıkrada yer alan suç, kişilerin çalışmalarının sömürülmesini engellemek amacını taşımaktadır. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kişilere çeşitli nedenlerle bağımlı kişi, onun bu halinden yararlananlar sömürücü kişiler tarafından insanlık dışı durumları kabule veya bazı koşullara katlanmaya sevkedilebilmektedir.
Bu gibi fiilleri önlemek amacı ile maddenin üçüncü fıkrasında, kişileri ikinci fıkrada belirtilen duruma düşürmek üzere tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakil fiilleri de suç sayılmıştır. Kişileri, ikinci fıkrada belirlenen hale düşürmemek için söz konusu hazırlık hareketlerini cezalandırmak yerindedir.
Maddenin dördüncü fıkrasında ayrı bir suç tanımına yer verilmiştir.
Söz konusu suçun oluşması için, cebir veya tehdit kullanılarak, işçi veya işverenlerin ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlanması ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olunması gerekir.
TBMM Kabul Metni
117 nci maddeyi okutuyorum:
İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli
MADDE 117. – (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlâl eden kişiye, mağdurun şikâyeti hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tâbi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, öncelikle, Türk Ceza Yasası Tasarısının bu görüşmelerini sürdürürken, belki, ilk kez, bu tasarıda, çalışma yaşamına ilişkin birtakım müeyyidelerin girmiş olmasını sevinçle karşılıyorum. Her ne kadar 4857 sayılı Yasa görüşülürken, işverenlerin çalışma yaşamına ilişkin kurallara uymaması durumunda uygulanmak istenen para cezalarının azlığını, 50 000 000, 100 000 000 gibi para cezalarının caydırıcı olmayacağını söylemiş olmamıza rağmen gerekli duyarlılık gösterilmemişse de, Ceza Yasamızda buna yönelik düzenlemenin yapılmasını sevinçle karşılıyorum. Tabiî ki burada, herhalde biz, Türkiye Cumhuriyetinde çalışan insanlarımızın ya da işverenlerimizin ilişkilerini düzenlerken, kendi insanlarımızın ihtiyaçlarından çok, başkalarının, yani Avrupa Birliğine uyum süreci nedeniyle böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duymuşuz, belki bireysel olarak pek çok çekincelerim olmasına rağmen, Avrupa Birliğinin böyle bir düzenlemeyi bize göstermiş olmasını da sevinçle karşılıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bir kanun yapılırken, yasa yapma tekniklerinin son derece iyi olması gerekir. Bu 117 nci maddede “cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla” diye başlayan cümle -yani, 112 nci maddede de var “hukuka aykırı bir başka davranış” ibaresi- gerçekten kanunların netlik ilkesine pek uygun değil, muğlak, neyi içerdiği çok anlaşılabilir değil; o nedenle, düzenlemenin daha açık ve net bir dille yapılmasında yarar vardı.
Tabiî, bizim iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline ilişkin bu düzenlememiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23, Avrupa Sosyal Şartının 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri ve cebrî ya da zorunlu çalışma üzerine ILO’nun 29 sayılı Sözleşmesine de uygun hale getirilmiş; ama, demin de değindiğim gibi, esas çalışma yaşamının ihlaline ilişkin düzenlemeleri yine de tam olarak içerdiğini söylememiz mümkün değil.
Tabiî, işyerlerinin teftiş ve denetimi Türkiye’de tam olarak yapılamamakta. İşte en son, Kastamonu’nun Küre İlçesinde 19 işçi arkadaşımızın yaşamını yitirdiğini hepimiz üzülerek öğrendik. Biz parti olarak, oraya arkadaşlarımızı görevlendirdik, neden bu iş kazasının meydana geldiğini araştırdık. Tabiî, bunlara iş kazası demenin olanağı yok, bunlar iş cinayeti! Para ve kâr hırsı ile işçiyi bir kefeye koyup, aynı gözle bakma mantığının doğal sonucu!
Bugün işyerlerimizde 4857 sayılı Yasayla getirilen yeni çalışma koşullarıyla birlikte ve de özellikle kayıtdışı ekonominin olabildiğince yaygınlaşması nedeniyle, çalışma koşulları ve çalışma hürriyeti alabildiğine ihlal edilmektedir; yani, bugün işyerinin yasal gereklerini yerine getirip getirmediğini bildirmeyen işverene 50 000 000 lira para cezası uygularsanız, öyle bir işyerinin olup olmadığını da bilemezsiniz. Buna ilişkin düzenleme açık değil; yani, 4857 sayılı İş Yasamızdaki 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107 nci maddelerde, işverenlere uygulanan, daha doğrusu yasalara uymayan, uymamakta ısrar eden, niyeti işi ve işçiyi korumak olmayan, ülkesinin kalkınmasından çok kısa yoldan, kestirme yoldan zengin olmayı hedefleyen art niyetli işverenlere bile cezaî müeyyideden kaçınırsak, dün Kastamonu’da yaşadığımız iş cinayetini, önümüzdeki günlerde, aylarda -hiçbirimiz arzu etmeyiz ama- Türkiye’de pek çok işyerinde duyacağız ve yine, üzüntümüzü belirtmekten öte bir işlem yapmayacağız.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu maddenin 2 numaralı fıkrası son derece güzel; yani, çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya belirlenen ücretin altında çalıştıran işverenlere hapis cezası öngörülmüş; altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası.
Gerçekten “veya” kelimesi yerine “ve” desek; yani, cezadan amaç ıslahsa, caydırıcılıksa, birtakım önlemleri almayan ya da yasadışı çalıştırma yoluna teşebbüs eden işverene uygulanacak ceza para cezası olursa ve onun kazancı, ödeyeceği cezanın çok çok üzerinde ise, hiçbir caydırıcı etki yapmaz. Cezadan amacı caydırmak olarak algılıyorum ve o nedenle, burada 2 numaralı fıkrada belirtilen “… veya yüz günden az olmamak üzere adlî para” kelimelerinin çıkarılması, bu maddenin daha da güzelleşmesine neden olur; yani, ülkemizde insanların istismar edilmesine engel olacak bir düzenleme konumuna gelebilir.
3 numaralı fıkra, gerçekten işçi simsarlığıyla ilgili. Biz, tasarıda, 2 numaralı fıkraya atıfta bulunarak, işçileri bu duruma düşürmek isteyen işverenlere ceza uygulamaya kalkıyoruz; ama, burada da, İş Yasamızdaki çalışma ilişkileriyle ilgili açık çelişkilere dikkatinizi çekmek istiyorum. 4857 sayılı Yasamızda, iş ve çalışma hürriyetinin ihlal edilmesiyle ilgili her türlü suç para cezasıyla cezalandırılıyor; o para cezası da çok önemli değil, 50 000 000 lira, 250 000 000 lira, 150 000 000 lira, 100 000 000 lira gibi komik cezalarla geçiştirilmiştir. Şimdi, burada da yeni bir düzenleme getiriyoruz -tabiî, ben hukukçu değilim, her ne kadar hukuk alanında kısmen tahsil yapmışsam da, hukukçu arkadaşlarımdan af dileyerek konuşmak istiyorum- iki yasa arasında bir çelişki varsa… Örneğin, 4857 sayılı Yasanın 105 inci maddesinde, işçi sağlığı ve işgüvenliğiyle ilgili gerekli önlemleri almayan işverenlere, her bir önlem için 50 000 000 lira ceza öngörülüyor. Şimdi, Kastamonu’nun Küre İlçesinde, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması sebebiyle, işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğündeki önlemlerin alınmaması nedeniyle 19 işçimizin yaşamını yitirmesine neden olan işverene, bakın ne ceza veriliyor: Eğer bir tek önlem almamış ise, geçtiğimiz yıl İş Yasasında öngördüğümüz ceza 50 000 000 lira. Şimdi, burada da para cezasıyla birlikte hapis cezası tehdidi var. Yani, bunun netleştirilmesinde yarar var. Her şeye rağmen, böylesi, iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline ilişkin bir düzenlemenin Türk Ceza Yasasına, eskiye oranla açık ve net bir dile yakın bir düzenlemeyle girmiş olması, yetersiz de olsa bir ileri aşamadır; ama, yasa tasarısının bütünü bize dün burada toplandıktan sonra verildi, üzerinde yeteri kadar çalışma olanağı bulamadık. Keşke biraz zamanımız olsa da bu düzenlemeyi Türkiye’nin koşullarına uygun, Avrupa Birliği normlarına ve uluslararası çalışma normlarına yakın hale getirebilsek, elin kuruluşları bize şurayı düzeltin, burayı düzeltin diye talimat vermese.
Yine de emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; Türk Ceza Yasası Tasarısının 117 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten -bölgemden bugün geldim- Sayın İzzet Çetin’in de ifade ettiği gibi, çok acı, vahim bir olay yaşadık. Yaklaşık altı yedi ay önce özelleştirilen Küre Bakır Madenlerinin ÇEKA firması tarafından alınmasından sonra, hiç yeni bir yapılanmaya gidilmeden, eski tas eski hamam anlayışıyla üretime devam edilmesi ve gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle de ocakta çıkan yangında yaşları 23 ile 37 arasında olan, 9’u Kastamonulu, 10’u, Antalyalı, Adanalı, Tokatlı ve Bartınlı olmak üzere, 19 işçi kardeşimizi kaybettik. Ülkemize ve ölenlerin yakınlarına başsağlığı diledik. Sayın Başbakanımız Kastamonu’ya geldi, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yerinde incelemeler yaptı. Acıyı sırtladık; ama, ihmal doruk noktada.
Yeni bir yasa yapıyoruz, çalışma hürriyetini konuşuyoruz. Tasarıyı irdelediğimizde, incelediğimizde, gerek 240 ıncı maddede gerekse 117 nci maddede, bu konuların kapsam içerisine girmesi gerektiğini düşünüyoruz; ama, tasarı kapsamına sokamıyoruz.
Peki, kaza saat 10.30’da meydana geliyor, Kastamonu Valisi Sayın Mustafa Kara’ya saat 11.45’te bilgi veriyorlar, Sayın Mustafa Kara İçişleri Bakanlığına saat 12.00’de haber veriyor; saat 12.00’de haber alan İçişleri Bakanlığı ve yetkililerinin, acil olarak helikopterlerle müdahale etmesi gerekirken, saat 17.20’de, Zonguldak’tan TTK’nın kurtarma ekibi, tahlisiye ekibi ancak olay yerine geliyor ve oradan -maalesef, yaya diyeceğim; çünkü, bu çağda yaya demek doğru olur- karayoluyla ekip çıkıyor, daha sonra yapılan çalışmalarla, Jandarma Genel Komutanlığına bağlı helikopter, saat 16.00’da gidip, saat 17.20’de onları alıyor.
Değerli milletvekilleri, ilk defa saat 15.20’de 5 insan çıkardık. Saat 15.20’de çıkarılan 5 insanın 3’ü eks olmuştu, 2’si ağır yaralıydı. Kurtulan bir kişi “ben, ağzıma atletimi sardım, öyle kurtuldum” diyor.
Eğer işyerinde, yeraltı madenlerinde, özel sektör 3 tane “S”yi yasaklamışsa, sendika yoksa, sosyal güvenlik yoksa, dinlenmek için sandalye yoksa, biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde millet adına, emek adına görev yapan milletvekilleri olarak, bu durumu yasamıza aktarmak zorundayız. Bunları düşünmüyorsak, Avrupa seviyesinde ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi çerçevesi içerisinde, o noktadaki bir yaşam biçimine uygun yeni bir yasayı hep birlikte yapıyoruz diyemeyiz.
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, hep birlikte bu tasarıya el koyuyoruz, hep birlikte uğraş veriyoruz ve bu yasayı hep birlikte çıkaracağız. Peki, Kastamonu – Küre’deki vatandaşlarımız çıkaracağımız bu yasanın neresinde, bu Ceza Kanunu Tasarısının neresine sığdırıyoruz; 117 nci maddeye bakıyoruz yok, 240 ıncı maddeye bakıyoruz yok! Peki, bunlar nerede olacak?! Orada görevini ihmal eden müdür, proje müdürü, firma yetkilisi görevi validen aldıktan sonra İçişleri Bakanı görevi savsaklamış olmayacak mı?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız eksüreniz içerisinde.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, başlangıcından sonuna kadar olayın içerisindeydik. O insanlarımın yaşadığını aynen yaşadık. İnanın, içeriden insanlar çıktıkça feryat ediyorduk; ama, bu feryatların oluşmaması için, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için yaptırım gücünü artıralım diyorum ve hem ülkemize geçmiş olsun hem ülkemizin başı sağ olsun diyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Bizler de, ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz.
117 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.