TCK 102. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 102. maddesi şu şekildedir:
Cinsel saldırı
Madde 102 – (Değişik madde: 18.06.2014 – 6545 S.K/Madde 58)
(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Başlık
TCK’nın 102. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – ALTINCI BÖLÜM: Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar
Madde başlığı şu şekildedir: Cinsel saldırı
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ
a) Madde 315. Bu madde, aslında kişilerin cinsel hürriyetlerini müdahalelerden korumaktadır. Fakat fiilin aynı zamanda toplumun ortak edep törelerini ihlal edici nitelik taşıdığı hususunda da şüphe yoktur. Tasarı, suçun cinsel özgürlüğü ihlal eden diğer suçlarla bir arada bulunmasının teknik yönden ve yollama bakımından sağlayacağı yararı göz önünde bulundurmuş ve bu Bölüme koymayı tercih etmiştir. Diğer bir kısım Batı kanunları da bu tasnif şeklini uygulamaktadırlar.
Maddenin birinci fıkrası cebir ve şiddetle veya tehdit kullanılması suretiyle onsekiz yaşını bitirmemiş kişilerle, rızaları bulunmadan cinsel ilişki teminini cezalandırmaktadır. Yine mağdurda var olan akıl veya beden hastalığı nedeniyle, mağdurun cinsel saldırıya karşı koyamayacağı bir durumun varlığı halinde ilişki ırza geçme sayılmıştır. Mağdurun başka bir nedenle fiile karşı koyamayacak durumda bulunması nedeniyle direnç gösterememesi halinde elde olunan cinsel ilişki de ırza geçmek sayılmıştır.
Mağdurun kendisine karşı kullanılan hileli vasıtalar nedeniyle fiile karşı koyamaması halinde de ırza geçme suçu gerçekleşmiş olacaktır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan ırza geçme, maddenin son fıkrasında tanımlanmıştır; buna göre “hangi nitelikte olursa olsun bir kişiye cinsiyet organının ithali” ırza geçmedir. Böylece cinsel organın bir kadının vajinasına sokulması ırza geçme teşkil ettiği gibi, kadın veya erkeğin ağzına (oral seks) veya anüsüne (ferç-anal seks) ithal hallerinde de suçun maddi unsuru gerçekleşmiş olacaktır. Cinsel salgının, ne yolla olursa olsun, bedenin içine akacak kadar cinsel organın ithali halinde suç tamamlanmış olur; inzal şart değildir. Suçun mağduru, kadın, kız veya erkek olabilir.
Maddi unsurun gerçekleşmesi hususunda belirtilen koşul dolayısıyla bu suça tam teşebbüsün söz konusu olmayacağı açıktır. Suçun işlenmesinde yardımcı nitelikteki hareketi oluşturan cebir ve şiddet veya tehdit veya hilenin derecesine göre tam teşebbüsü kabul etmek olanaklı değildir.
Suçun manevi unsuru, cinsel ilişkiye yönelik olarak kasttır. Cinsel ilişkinin herhangi bir saik ile gerçekleştirilmesi, suçun oluşması bakımından önemsizdir. Fail suçu, mağduru tahkir, örneğin kocasından intikam almak maksadıyla işlemiş bulunsa da maddi unsur gerçekleşmiş olur.
316 ncı madde gereğince, cinsel ilişki bu maddenin birinci fıkrasında gösterilen suretlerden herhangi birisi var olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş ve fakat onsekiz yaşını bitirmemiş bir küçüğün rızasıyla gerçekleştirilmiş bulunsa da fiil suç teşkil etmektedir ve fail hakkında maddede yazılı cezalar uygulanacaktır.
Ancak, adı geçen küçüğün bu maddenin birinci fıkrasında yazılı suretlerle cinsel ilişkiye tabi kılındığı takdirde ceza ağırlaşacaktır. Böylece onsekiz yaşını bitirmiş olanlar bakımından suçta unsur oluşturan haller küçükler bakımından nitelikli hal sayılmıştır.
Aynı suretle onbeş yaşını bitirmemiş olanlarla rızalarıyla cinsel ilişki 316 ncı maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılmaktadır. Bu yaş sınırı içinde bulunan küçükler bakımından cinsel ilişki maddenin birinci fıkrasında gösterilen suretlerle elde edildiğinde verilecek ceza artırılmaktadır. Böylece Tasarı, Batı kanunlarının çoğundan farklı olarak; “cinsel ilişkiye ehliyet” yaşını, onsekiz yaşın bitirilmesi olarak belirlemiştir.
Üçüncü fıkraya göre, maddede yazılı fiillerin birinci fıkrada belirtilen hal ve suretlerle kendisine karşı yapılmasını sağlayan kimseye de aynı ceza verilecektir. Böylece, bu fıkra çerçevesinde ve koşulları içinde kadınlar da ırza geçme suçunda fail olabilmektedirler.
Maddenin dördüncü fıkrasında, bazı yabancı memleketler kanunlarında kabul edildiği üzere, ırza geçmenin onsekiz yaşını bitirmiş bulunanlara karşı işlenmesi halinde kovuşturma şikayete tabi kılınmıştır. Bu hüküm Tasarının suç ve ceza siyaseti unsuru olarak benimsediği, mağdurun korunması ilkesinin bir uygulamasını oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, ırza tecavüze muhatap olan kişiler kovuşturmada zorunlu usul kuralları ve savunmanın müdahaleleri nedeniyle bazen fiilen mağdur haline düşürülmekte ve ayrıca sosyal çevrelerinde ağır itibar kayıplarına uğramaktadırlar. Bu nedenle soruşturma ve kovuşturmayı tahrik yetkisinin mağdurun kendisine tanınması bakımından ve mağduru korumak yönünden gerekli sayılmıştır. Ancak bu halde şikayetten vazgeçme olanaklı değildir; tabii olarak 326 ncı maddenin sağladığı olanak her halde geçerlidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/6/1996 tarih ve E.1996/4409, K.1996/5504 sayılı kararında kocanın, karısının rızası hilafında ters cinsel ilişkide bulunmasını ırza geçme saymayarak 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 478 inci maddesini ihlal eden bir fiil saymış bulunması karşısında maddeye bu hususta açıklık getirilmesine gerek görülmemiştir.
b) Madde 317. Bu madde ve 318 inci madde, yerleşmiş terimi ile “ırza tasaddi” cürmünü cezalandırmaktadır. Irza tasaddi deyimi, eski olmakla birlikte terim olarak artık yerleşmiş bulunduğu için değiştirilmesi uygun görülmemiştir.
Suçun maddi unsurunu, ırza tasaddi oluşturan hareketlerin mağdur üzerinde işlenmesi oluşturmaktadır. Irza tasaddi hareketleri, bir kimse üzerinde doğrudan doğruya işlenen ve cinsel ilişkiye varmayacak şehevi nitelikte ve şehveti tatmin edecek doğada eylemlerdir. Bu hareketler pek çok şekiller alabilir. Burada dikkat edilecek husus hareketlerin objektif olarak şehevi nitelikte bulunmalarının suçun oluşması için yeterli olduğudur; yoksa failin fiilen şehvetini tatmin etmesi veya bu maksatla işlemiş olması gerekmez.
Bu itibarla suç özel bir kastı gerektirmekte değildir. Kastın objektif yönden şehvani nitelik gösteren hareketlere yönelmiş olması yeterlidir. Ancak fail yaptığı hareketlerin müstehcen, ahlak dışı olduğunu bilmelidir. Kast objektif olarak şehvani nitelikteki hareketlerin mağdur üzerinde doğrudan doğruya yapılmasına yönelik olacaktır.
Verilen açıklamalar çerçevesinde bu suçta tam teşebbüsün değil ve fakat eksik teşebbüsün söz konusu olabileceği anlaşılmaktadır.
Suçun faili, erkek veya kadın olabilir; mağdur da erkek veya kadın olabilir. Fiilin kadın tarafından başka bir kadın üzerinde işlenmesi de olanaklıdır.
Suç unsurları, belirli yaş sınırları içinde bulunan mağdur grupları itibarıyla, aynen 315 ve 316 ncı maddelerde dengeli olarak düzenlenmiştir. Bu husustaki gerekçeler için de söz konusu maddelere bakılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ırza tasaddi eylemlerinin birinci fıkrada belirtilen hal ve suretlerle kendisine yapılmasını sağlayan kimseye de, aynı ceza verilecektir.
Maddenin son fıkrası, 315 inci maddenin üçüncü fıkrasındaki hükmü tekrarladığından, gerekçesi için aynı maddenin gerekçesine bakılmalıdır.
c) Madde 319. Madde, ırza geçme ve ırza tasaddi suçlarına ait ortak ağırlaştırıcı nedenleri göstermektedir. Söz konusu ağırlaştırıcı nedenler maddede birinci fıkranın üç ayrı bendinde toplanmış bulunmaktadır:
Bunlardan birincisi, (1) numaralı bentte yer almıştır ve suçun en az iki kişi tarafından işlenmesidir.
Maddenin (2) numaralı bendinde, suçun mağdurla belirli ilişki içinde bulunan kimseler tarafından işlenmesi ağırlaştırıcı neden sayılmıştır. Zira bu halde, faillerin mağdur üzerinde belirli bir nüfuza sahip bulunmaları dolayısıyla suçun işlenmesinde kolaylık söz konusu olacağı düşünülmüştür. Ayrıca bu gibi hallerde fiilin ahlak dışı oluşu daha da yoğunlaşmaktadır. Eşler arasında ırza geçme suçunun olmayacağı 315 inci maddenin gerekçesinde belirtilmiştir.
Maddenin (3) numaralı bendinde ise, suç dolayısıyla mağdurun yaşamında, sağlığında veya bedensel vasıflarında bir noksan veya zaaf meydana gelmiş olmasını belirleyen haller ağırlaştırıcı neden sayılmıştır. Maddede geçen “mağdurun sağlığında diğer büyük noksan” ibaresi bedensel, ruhsal ve akli hastalıkları veya zaafları kapsar olarak anlaşılmalıdır. Burada dikkat edilecek husus noksanın “büyük” olmasıdır. Ufak tefek sıyrıklar, telaşlar, hemen geçebilecek ruhsal normal olmayan oluşumlar ağırlaştırıcı nedenin oluşmasına olanak vermeyecektir.
Kızlığın bozulması ise mayubiyet teşkil edecektir.
Maddenin son fıkrasında, ne suretle olursa olsun, örneğin AİDS bulaştırmak suretiyle ölümün meydana gelmesi halinde faile müebbet hapis cezası verileceği belirtilmiştir.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Cinsel dokunulmazlık, kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunulması suretiyle ihlal edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukuki değer, kişilerin cinsel dokunulmazlığıdır. Bu Bölümde yer alan suçlar, esasen kişiye karşı işlenmiş olan suçlar olması itibarıyla, İkinci Kitabın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısım altında düzenlenmişlerdir.
Maddenin birinci fıkrasında, cinsel saldırı suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi gerekir.
Suçun temel şekline ilişkin maddi unsuru, kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel ilişkiye varmayan cinsel davranışlar oluşturmaktadır. Suçun oluşması için, gerçekleştirilen hareketlerin objektif olarak şehevi nitelikte bulunmaları yeterlidir; failin şehevi arzularının fiilen tatmin edilmiş olması gerekmez.
Söz konusu suç, farklı cinsten kişiye karşı işlenebileceği gibi, aynı cinsten kişiye karşı da işlenebilir.
Suçun temel şekline ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdurun şikayetine bağlı tutulmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında, cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, bu suçun nitelikli hali olarak tanımlanmıştır. Suçun bu nitelikli hali için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel şeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli halinin oluşabilmesi için, gerçekleştirilen davranışın cinsel arzuların tatmini amacına yönelik olması şart değildir.
Cinsel saldırı suçunun nitelikli halini oluşturan bu fiiller, eşe karşı da işlenebilir. Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin cinsel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, evlilik birliği içinde bile, cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukuki sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırların ihlali suretiyle eş üzerinde gerçekleştirilen ve cinsel saldırı suçunun nitelikli halini oluşturan davranışlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. Ancak, bu durumda soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdur eşin şikayetine bağlı tutulmuştur.
Üçüncü fıkrada, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları tanımlanmıştır. Buna göre, suçun, a) beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, b) kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı, d) silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek cezanın belirtilen oranda artırılması gerekmektedir. (d) bendinde, cinsel saldırının birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, bu suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, söz konusu suçun örneğin bir başkası tarafından azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iştirak ederek işlenmesi halinde, sadece bu nedenle (d) bendi hükmüne istinaden cezada artırım yapılamayacaktır.
Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluşturan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleştirilmesidir. Mağdura karşı cebir veya tehdit ya da hile kullanılabileceği gibi, örneğin bilincinin yitirilmesine neden olmak veya örneğin uyku hali dolayısıyla bilincinin kapalı olmasından yararlanmak suretiyle de bu suçlar işlenebilirler. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, bu suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda, ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir.
Beş ve altıncı fıkralarda cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri düzenlenmiştir. Bu itibarla, cinsel saldırı suçunun işlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, cinsel saldırı sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda, netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koşulların gerçekleşmesi gerekir.
TBMM Kabul Metni
102 nci maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar
Cinsel saldırı
MADDE 102. – (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN -Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.