Davacılar, davalının dava dışı şirketten çeke dayalı alacağının tahsili için avukatı olarak icra takibi yaptıklarını ve haciz uygulattıklarını, davalının borçlu ile anlaşıp kendilerini devre dışı bırakarak haksız olarak azlettiğini, ücret sözleşmesi gereğince vekalet ücretinin ödenmediğini, tahsili için yapılan takibe de haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, azlin haklı olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 27.140 YTL. üzerinden itirazın iptali ile % 40 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı avukatlar tarafından davalı ile yapılan 22.01.2007 tarihli ücret sözleşme ile davalının alacaklı olduğu çekler nedeni ile dava dışı borçlu şirket aleyhine 23.1.2007 tarihinde icra takibi yapıldığı, 05.02.2007 tarihinde borçlunun İl Özel İdare Müdürlüğü nezdindeki istihkakları üzerine haciz konulmasını talep ettikleri ve 27.2.2007 tarihinde de konulan bu haczin kaldırılmasını talep ettikleri ve haczin kaldırıldığı bilahare davalının yeni avukatı vasıtasıyla aynı haczin 05.03.2007 tarihinde yeniden konulup, 13.03.2007 tarihinde davalı ile dava dışı borçlusu arasında anlaşma protokolünün imzalandığı ve haczin de 14.03.2007 tarihinde kaldırıldığı, davalı tarafından 05.03.2007 tarihinde de davacı avukatların vekaletten azledildikleri dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Davacılar azlin haksız olduğunu ileri sürmüşler, davalı ise davacı avukatların hiç bir bilgi ve talimat almadan, borcun ödenmesi de beklenmeden borçlunun istihkakları üzerine konulan haczin kaldırılmasını talep ettikleri, talimat dışı hareket ettiklerinden azlin haklı olduğunu savunmuşlardır.
Vekil, Borçlar Kanununun 392. Maddesi hükmüne göre, yaptığı iş sırasında, vekil edenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerin hesabını müvekkiline vermek zorundadır. Bu nedenle azlin haklı olup olmaması, salt Avukatın üzerine aldığı iş ve davaları gerektiği şekilde takip edip etmemesine göre değil, yaptığı işin hesabını tam ve eksiksiz verip vermemesine, bu yolda müvekkilinin güven duygusunu sarsıp, sarsmamasına göre de değerlendirilmelidir.
Davalı davacı avukatların talimatları olmadan hiçbir bilgi ve muvafakat almadan icra dosyasında haczin kaldırılmasını talep ettiklerinden güvenini sarstıklarını ve azlin bu nedenle haklı olduğunu savunmuş olup, davacı avukatlar haczin kaldırılmasında davalının talimatı ve izni bulunduğunu ispatlayamamışlardır.
Davalı ile dava dışı borçlu arasında imzalanan anlaşma protokolünün de yeniden konulan hacizden sonra olduğu gözetildiğinde, davacı avukatların azlinin haklı olduğunun kabulü zorunludur. Avukatlık kanununun 174. Maddesine göre, avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir ancak, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, yani azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez. HGK’nın 23.9.1987 gün 87/3-188 esas 87/657 karar sayılı ilamında da açıklandığı gibi, haklı olarak azledildiği halde, azle yol açan davranışının davalı aleyhine herhangi bir sonuç doğurmayan, kötü niyetli olmayan ve azle neden olan davranışı iş sahibine zarar vermeyen avukatın, azil tarihine kadar sarfettiği mesaisine karşılık adalete uygun bir avukatlık ücretinin ödenmesi hakkaniyet gereği olarak kabul edilmelidir.
Mahkemece, davacı avukatların azil tarihine kadar, mesai ile yapılan işin önemi ve işin bulunduğu aşama göz önünde bulundurularak, yaptığı hizmetleri değerlendirilerek, hakkaniyete uygun bir ücret takdir edilerek karar verilmelidir.
Yanlış değerlendirme ile azlin haksız olarak kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hükmün BOZULMASINA, karar verildi. (Y. 13.HD. 04.12.2008 – 7738 E. / 14598 K.)
0 Yorum