Özet: Vekilin kendisine verilen vekâlet görevinin dışına çıkmasının yasal dayanağı yoktur.
HUMK’un 74 ve onu izleyen maddelerine göre, maddi olayları açıklamak ve bu olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uyuşmazlığı çözerek yasa hükmünü ve kurallarını belirlemek Hakime ait görevdir. Mahkemece olaylar yanlış değerlendirildiği için soruşturma yönteminde de varılan sonuçta da yanılgıya düşülmüştür.
Saptanan olguların (vekâlet görevini kötüye kullanma) hukuksal nedenine ilişkin iddiaya dayanak teşkil ettiğinin ve hukuki nitelendirmenin de bu yolda yapılması gerektiğinin kabulü zorunludur. Diğer yönden olayda aktif rol oynayan vekil E.G.’de bu davanın kadrosu içerisine alınmasında zaruret vardır. Çünkü onun vekâlet görevini kötüye kullanıp kullanmadığı soruşturulacak, kişiliği ile ilgili bir hüküm kurulacaktır. Savunması alınmadan, göstereceği kanıtlar toplanmadan verilecek bir karar temel hukuk kurallarına aykırı olur.
O halde vekil, E.G.’de davaya katmaları için bir davacılara önel verilmeli, uyuşmazlığın belirlenen niteliği göz önünde tutularak yanların tüm delilleri toplamalı, özellikle tanıklar dinlenmeli, bilirkişi incelemesi yaptırılmalıdır.
Borçlar K.’nın gerek temsil gerekse vekâlet bağıtına ilişkin hükümlerinden anlaşılacağı üzere, vekâleten temsil yetkisi kural olarak vekâlet verenin yararına kullanılmalıdır. Eğer vekil vekâletnameye dayalı temsil yetkisini kasten vekâlet verenin zararına, kendisinin ya da iş ve elbirliği yaptığı anlaşılan başka birinin yararına kullandığı takdirde, yapılan işlem temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalmış olsa bile vekâlet vereni (temsil olunanı) bağlamaz. Böyle bir davranışıyla vekil, vekâlet görevini kötüye kullanmakta, yetkisini kötüye kullandığını bilerek vekil ile sözleşme yapanda hakkını kötüye kullanan kişi durumuna düşmektedir. Bu itibarla, anılan nitelendirme çerçevesinde yapılacak iş, toplanan delillerin hayatın olağan akışına, yanların durumlarına ve olayın kendisine özgü yönlerine uygun düşecek şekilde değerlendirilip, yukarıda değinilen ilke gözetilerek varılacak sonuca göre bir hüküm kurulmasından ibarettir.
Gerçekten 298 ada 54 ve 55 parsellerin birleştirilmesi nedeniyle davalı A.F.’nin kaybının söz konusu olup olmadığı, davalı A.F. dışındaki diğer davalıların MK’nın 931. maddesinin koruyuculuğu altında bulunup bulunmadıkları kesin bir biçimde ortaya çıkarılmalı, bu yönlerdeki iddia ve savunmanın kanıtlanması açısından taraflara olanak tanınmalıdır. Aksine düşüncelerle ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile açıklanan nedenlerden ötürü hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi (Y. 1. HD. 3.12.1990 T. 1990/12786 E. 1990/13961 K.).
0 Yorum