Hukuk yargılamasında maddi vakıaları bildirmek yanlara, hukuki sebebi belirlemek ise mahkemeye aittir. Keza, dava ehliyetine sahip olma koşulu ile bir kimsenin ancak kendi adına dava açması olanaklı olup, başkaları adına dava açması olanaksızdır. Örneğin, mirasçıların birbirlerini davada vekil olarak temsil etmesi mümkün değildir. (7. HD. 23.12.2008-6361/5562)
Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetleri ve delillerin nelerden ibaret olduğunu belirtmesi gereği HUMK m. 179/3’te belirtilmiş; 180. maddede de konuyla ilgili takip eden işlemler düzenleme altına alınmıştır. Aynı Yasanın 195 vd. maddelerinde esasa cevap düzenlenmiş olup; davalının varsa karşı delillerini bildirmesi gereği, 200. maddede 179 ve 180. maddelere atıfla açıkça belirtilmiştir. (HGK 24.01.2007-3/29-19) (YKD 2007/12 sf. 2204);
Usulün 73 ve onu izleyen maddeleri hükmüne göre, genel olarak bir davada maddi vakıaları bildirmek taraflara, hukuki sebebi belirlemek hakime, zararın varlığını kanıtlamak ayrık haller dışında davacı tarafa, zararın miktarını belirlemek hakime aittir… Hakkın özünü, yasanın sözüne tercih etmenin, yargıyı daha adil sonuçlara ulaştıracağı kuşkusuzdur. Kaldı ki, ayrık hallerde, usul, hakka vusuldür. 7. HD. 20.06.2006-2017/2017 (YKD 2007/2 sf. 253);
Mahkemece dayanılan gerekçeler incelendiğinde, hem usulden hem de esastan reddedildiği anlaşılmaktadır Oysa ki bir davada usulü ret sebepleri varsa öncelikle davanın esasına girilmeden usulden reddedilmesi zorunludur. Bir başka deyişle, davada hem usulden (zamanaşımı süresinden) hem de esastan (gabin sübjektif unsuru oluşmadığından) ret sebeplerine dayanılarak davanın reddi şeklinde karar verilmesi olanaksızdır. (13. HD. 25.12.2008-15038/15742) (Terazi D. 2009/33 sf. 207);