Yargılama sırasında davacının (davacıların) vefat etmesi halinde mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması gerekir. Öte yandan vekalet ilişkisi kural olarak ölümle son bulacağı için, davacı vekiline mahkemece, mirasçıların da vekili olduğunu yeni vekaletname ibraz etmesi için olanak tanınması zorunludur. Bu suretle taraf teşkili tamamlanıp davanın sürdürülmesi usul hukuku gereğidir.
Nitekim 14 HD 26.6.2014-7407/8645 s, kararı da benzerdir: “6100 s. HMK 72. maddesi hükmü gereğince, davanın vekil aracılığıyla açılması ve takip edilmesinde kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak üzere Borçlar Kanununun temsile dair hükümleri uygulanır. Buna göre 6098 s. TBK 513. maddesi ve mülga BK 397. maddesi hükmü gereğince, sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekalet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur.
Somut olayda, yargılama sırasında davacı F.Y. 3.8.2010 tarihinde, mirasçılarından İ.Y. 19.1.2012 tarihinde, A.Y.30.10.2011 tarihinde, davacı M.A, ise 8.2.2012 tarihinde vefat etmişlerdir. Davacıların vefat ettiği temyiz aşamasında ileri sürülmüş olup, hüküm vekillerine tebliğ edilmiştir.
Bu durumda mahkemece, vekalet kural olarak ölümle son bulacağından davacıların mirasçılarının davaya katılmalarının sağlanması, davacı vekili, mirasçıların da vekili ise, vekaletnamesini ibraz etmesinin istenilmesi ve bu suretle taraf teşkili tamamlandıktan sonra davaya devam edilmesi gerekirken, vekillik görevi sona eren vekilin davada yer alması ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
Keza ölü kimse adına dava açılamaz:
Vekil, müvekkili sağ iken aldığı vekaletname ile dava açamaz. Taraf değişikliği yönüyle HMK m. 124 koşullarının göz önünde tutulması gerekir. Yargıtay 20 HD 30.10.2014-7123/9002 s. kararında da konu şu şekilde ifade edilmiştir:
“Müvekkilin ölümüyle davaya vekalet de son bulduğundan, müvekkilin, sağlığında düzenlediği vekaletname ile yetkili kıldığı vekili (avukatı) müvekkilinin ölümünden sonra onun adına dava açamaz. 4.5.1978-4/5 s. İBK’da belirtildiği üzere; davadan önce ölen kişiye karşı dava açıldıktan sonra; ölü kişinin mirasçılarına karşı davayı yöneltmek suretiyle davanın yürütülmesi veya ıslah yolu ile dahi davaya devam edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak HMK 124. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre, bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu hükümlerle davacının davalı tarafın açık rızası ile taraf değişikliği yapabileceği, yani görülmekte olan davanın davalısından bir başka kişiye davayı yöneltip, yeni davalıya karşı yürütmesi imkanı, maddi hukuk esasları çerçevesinde öngörülmüştür. Açık rızadan söz edilmek suretiyle, hakimin davalı tarafa taraf değişikliği konusunda, rızasının bulunup bulunmadığı hususunu açıkça sorması esası da düzenlenmiş olmaktadır… Yeni düzenlemeyle;
Davacı, davalı tarafın açık rızası ile taraf değişikliği yapabilecek; yani görülmekte olan davanın davalısından başka bir kişiye davayı yöneltip, yeni davalıya karşı davayı yürütebilecektir.
Maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi karşı tarafın rızasın aranmaksızın hakim tarafından kabul edilecektir.
Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya (mesela kısa süre önce işlem yapılmış ya da vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi halinde, mirasçılara değil, ölen kişiye dava açılmasında olduğu gibi dayanıyorsa (ki yanılma diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukuki işlemin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir) hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilecektir.
Taraf değişikliği yapılması halinde, davanın tarafı olmaktan çıkartılan kimse, eğer hatalı şekilde kendisine dava açılmasına sebebiyet vermemişse, lehine yargılama giderlerine (ve bu arada vekalet ücretine) hükmedilecektir. Zira, ortaya çıkan durumda bir kusuru olmadığı gibi, aslında muhatap olmaması gereken bir yargılamayla uğraşmak durumunda kalmıştır.
Konuyla ilgili olarak YHGK’nın 11.9.2013-14/612-1297 s. ilamında belirtildiği üzere, davacı kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen, davalının sağ olup olmadığını tespit edememiş ise, ya da tespit edememe durumu bir yanılgıya dayanıyor ve bu durum dürüstlük kuralına açıkça aykırılık arz etmiyorsa, bu dava ilişkisinde, daha sonra da kendilerine karşı dava açılması muhtemel olan mirasçılara, yani gerçek taraflara karşı davaya devam edilmesi mümkün olmalıdır…”