ADANA 2. İCRA HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
(Tedbir taleplidir)
(Evrak üzerinde tetkik istemlidir.)
DAVACI/3. ŞAHIS:
VEKİLLERİ:
DAVALI:
BORÇLU:
DAVA: İcra Muamelesini Şikayet
İcra Dosyası : Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas
TEBLİĞ TARİHİ: 2021 (UYAP öğrenme)
AÇIKLAMALAR:
1-) Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas Sayılı dosyasının borçlusu Ahmet hakkında, Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasında, 15 günlü tensip zaptındaki karara göre yazılan müzekkere ile ¼ oranında maaş haczine karar verilmiştir.
2-) Müvekkil/davacı tarafından, 2020 günlü maaş haczi bildirim müzekkeresi ile, borçlunun maaşından 1/4 oranındaki kesintinin Adana İcra Müdürlüğünün 15 dosya ile kesinti yapıldığı, 2. sırada ise, Adana İcra Dairesi’nin 2017 sayılı dosyada, 3. sırada ise Adana İcra Dairesinin 2019 esas sayılı dosyada ödemesinin yapılacağı, iş bu dosyaların borcunun bittikten sonra, dosyanız borçlusu hakkında, Adana icra Müdürlüğü’nün 2016 esas sayılı dosyasına ödeme yapılacağı bildirilmiştir.
Bu durum, Adana icra Müdürlüğü’nün 2015 esas sayılı dosyasında, 2021 günlü tensip zaptı ile sabittir.
2- Müvekkil/davacı tarafından, 2020 günlü maaş haczi bildirim müzekkeresi, 2021 günü PTT aracılığı ile iadeli-taahhütlü olarak gönderilmiş ve 2020 günü, Adana icra Müdürlüğü’nde görevli katip Mehmet’e teslim edilmiştir.
3- Bilahare, Müvekkil/davacı tarafından, dosyanız borçlusunun 2020 gününde işyerinden ayrıldığı bildirilmiştir.
4- İcra (ve iflas) işlerinde tebligat kural olarak PTT. vasıtasıyla yapılır (Teb. K. mad. 1; Teb. Yön. mad. 4)
7201 Sayılı Tebligat Kanunu ve ilgili yasal mevzuat gereği, PTT işyerlerinde ek hizmet talep edilmeden kabul edilen tebliğ evrakının muhatabına tebliğ edilmesi aynı il dağıtım sahası içerisinde ise en geç 5 iş günü, farklı il dağıtım alanında ise en geç 7 iş günü içerisinde yerine getirileceği hükmü yer almıştır.
4-) a- Hal böyle olunca; Müvekkil/davacı tarafından, 2020 günlü maaş haczi bildirim müzekkeresi, 2021 günü PTT aracılığı ile iadeli-taahhütlü olarak gönderilmiş ve 2020 günü, Adana icra Müdürlüğü’nde görevli katibe teslim edilmiş olup iş bu maaş haciz bildirim müzekkeresi UYAP sistemine taranmamıştır.
b- Diğer taraftan; Müvekkil/davacı tarafından, 2020 günlü maaş haczi bildirim müzekkeresi, 2021 günü PTT aracılığı ile iadeli-taahhütlü olarak gönderilmiş olmasına rağmen, 2020 günü İcra Müdürlüğü’ne teslim edilmesi, PTT idaresinden kaynaklanan gecikmedir.
c- Dolayısıyla; Müvekkil/davacı tarafından, 2020 günlü maaş haczi bildirim müzekkeresine, 2021 günü PTT aracılığı ile iadeli-taahhütlü olarak gönderilmiş ve 2020 günü, Adana icra Müdürlüğü’ne teslim edilmiş olmasına rağmen, gerek PTT’den kaynaklanan geç teslimden ve gerekse İcra Müdürlüğü görevlileri tarafından UYAP sistemine taranmamış olmasından kaynaklanan hatalardan Müvekkil/davacı sorumlu tutulamayacaktır.
d- Hal böyle olduğu halde; Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankası ve Türkiye Bankası hesabındaki paralara haciz uygulanmış, yine 15 plaka sayılı araca haciz uygulanmış ve yakalama şerhi konulmuş, yine Müvekkil/davacı adına kayıtlı olan Adana mevkiinde bulunan 227 ada 17 parsel, kat:1, No:3 bağımsız bölüm, Adana mevkiinde bulunan bodrum kat bağımsız bölümlerine hacizler konulmuştur.
5-) Bu nedenlerle; Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki 2021 günlü haciz kaldırma taleplerinin reddine dair işlemin iptali ile Müvekkil/davacının borçlu sıfatından çıkarılmasına;
a- Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankası ve Türkiye Bankası hesabındaki paralara hacizlerin kaldırılmasına,
b- 16 plaka sayılı araca konulan haciz ve yakalama şerhinin kaldırılmasına,
c- Müvekkil/davacı adına kayıtlı olan Adana mevkiinde bulunan 223 ada 15 parsel, kat:8, No:1 bağımsız bölüm, Adana mevkiinde bulunan bodrum kata konulan hacizlerin kaldırılmasını talep ediyoruz.
6-) Müvekkil/davacı adına borçlu sıfatlarının kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla;
Müvekkil/davacı tarafından, dosyanız borçlusunun 2020 gününde işyerinden ayrıldığı bildirilmiştir.
İşveren olarak, maaş haczinin tebliğ tarihinden itibaren borçlunun ayrıldığı tarih olan 2020 tarihine kadarki maaş aralığından sorumlu tutulması gerekmektedir.
İşveren olarak, Müvekkil/davacı maaş haczinin tebliğ edildiği tarih olan 2020 tarihinden itibaren borçlunun ayrıldığı tarih olan 2020 tarihine kadarki maaş aralığı olan maaşının 1/4 oranındaki tutarının toplamından sorumlu tutulması gerektiği halde, dosyanız borçlusu hakkında, Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki tüm borcundan sorumlu tutularak,
Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankası ve Türkiye Bankası hesabındaki paralara haciz uygulanması, yine 15 plaka sayılı araca haciz uygulanmış ve yakalama şerhi konulması, yine bağımsız bölümlere hacizler konulması usul ve yasaya aykırıdır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2015/32931 esas ve 2016/9706 karar sayılı ve 04.04.2016 günlü ilamında aynen “….Dava, haciz ihbarnamesi hakkında gereğini yapmayan üçüncü kişi hakkındaki haciz taleplerinin reddine dair işlemin iptaline ilişkindir. Alacaklı tarafından borçluya kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı ve takibin kesinleşmiş olduğu, 04.10.2013 tarihinde borçlunun maaşının 1/4’ünün haczi için üçüncü kişiye haciz müzekkeresi gönderildiği ve bu müzekkerenin tebliğ edildiği, adı geçen üçüncü kişiye ikinci kez müzekkere gönderilen 2013 tarihli haciz müzekkeresinin akıbetinin sorulduğu ve adı geçen üçüncü kişinin 11.2.2014 tarihinde verdiği cevapta, borçlunun 23.12.2013 tarihi itibariyle işten ayrıldığını, işten ayrılış tarihi itibariyle borçlunun hak ve alacağının bulunmadığını bildirdiği anlaşılmaktadır. Üçüncü kişinin 4.10.2013 tarihli haciz müzekkeresinin kendisine tebliğ edildiği tarih olan 23.10.2013 tarihinden başlayarak borçlunun işten ayrıldığı tarihe kadar olan dönemde borçlunun maaşından kesmediği veya kesip de göndermediği paradan sorumlu olduğu anlaşıldığından, adı geçen üçüncü kişiden sorumlu olduğu dönemle sınırlı olarak kesmediği veya kesip de göndermediği paranın tahsili için işlem yapılması yönünde hüküm tesisi gerekir….” şeklindeki ilamı ve benzeri içtihatları bu sonucu doğrulamaktadır.
7-) Müvekkil/davacı adına borçlu sıfatlarının kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla;
a- İşveren olarak, Müvekkil/davacı maaş haczinin tebliğ edildiği tarih olan 2020 tarihinden itibaren borçlunun ayrıldığı tarih olan 2020 tarihine kadarki maaş aralığı olan maaşının 1/4 oranındaki tutarının toplamından sorumlu tutulması gerektiği halde, dosyanız borçlusu hakkında, Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki tüm borcundan sorumlu tutularak haciz uygulanmıştır.
b- Sayın mahkemece de tetkik edildiğinde görüleceği üzere, müvekkillerin 1’den fazla gayrimenkulü haczedilmiş, bankalardaki paralarına hacizler konulmuş, araca haciz uygulanmıştır.
Mezkur hacizler neticesinde, haczedilen gayrimenkullerin ve aracın kıymet takdiri yapılmamıştır.
Bundan başka, asıl alacağı, ferileri ve takip giderlerini aşan ölçüde haciz uygulanmıştır. Bu husus da İİK 85/I’e ve Yargıtay İçtihatlarına aykırıdır.
Şöyle ki:
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2000/3575 esas ve 2000/3801 karar sayılı ve 15.05.2000 günlü ilamında aynen “….haczi mümkün taşınmazlar açısından değer tespiti yaparak, alacak miktarını karşılayacak taşınmazları belirlemek ve fazla hacizleri kaldırmak gerekir.…” şeklindeki ilamı dikkate alındığında; konulan hacizlerin hukuka aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
İcra takibine konu borcun dosya kapak hesabı, 10.000 TL olup Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankası hesabında 15.000 TL mevcut olup karar verilinceye kadar, Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankasındaki haczin muhafazası ile diğer hacizlerin tedbiren kaldırılmasını talep ediyoruz.
😎 Müvekkil/davacı adına borçlu sıfatlarının kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla; Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki Müvekkil/davacı adına çıkarılan ve 2020 Tarihinde Tebliğ Edilen tebligat hukuka aykırı olup geçersizdir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13., Tüzüğün ise 17. ve 18. maddeleri hükümlerine göre, tüzel kişilere iş yerine yapılan tebligatın yetkili mümessillerinden birine, bunların her hangi bir nedenle mutat iş saatlerinde işyerinde bulunamamaları ya da o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde görev itibariyle tüzel kişinin bu kişilerden sonra gelen yetkili memur veya müstahdemine veya evrak memuru gibi esasen bu işlerle görevli bir kişiye, bunların da bulunamaması halinde bu hususun mazbatada belirtilmesi koşuluyla tebligatın tüzel kişinin orada hazır bulunan diğer memur veya müstahdemine yapılması gerekmektedir.
Yine “Tebligat Kanununun 17. maddesine göre belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bu şekilde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için muhatabın o yerde bulunmadığının tebliğ evrakına yazılması gerekir. Gerekçeli kararın tebliği için davalı vekiline çıkartılan tebligatlar daimi çalışanlarına tebliğ edilmiştir. Söz konusu tebligatlarda muhatabın o yerde bulunmadığına dair bir kayıt yer almamaktadır.
Aynı Yasa’nın 20. maddesinde, anılan 12., 13. ve 17. maddelere atıf yapılarak, kendisine tebligat yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğinin belirtilmesi halinde, bu keyfiyet ve beyanda bulunanın hüviyetinin tebliğ mazbatasına yazılarak altının beyan yapan tarafından imzalanması zorunluluğu getirilmiştir.
Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukuki dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki Müvekkil/davacı adına maaş haciz müzekkeresi için çıkarılan ve 2020 Tarihinde Tebligat mazbatasında işyeri yetkilisi müvekkil/davacının işyerinde olup olmadığı hususu araştırılmayarak ve tebligat mazbatasına işlenmeyerek “..işyerinde çalışan… Mehmet imzasına tebliğ edilmiştir…” şeklindeki şerh hukuka aykırıdır.
Yani; Ayrıca Müvekkil/davacının tebligatı bizzat alamayacak durumda olup olmadığı veya işyerinde olup olmadığı tespit edilmeden ve bu durum tebligat parçalarına derç edilmeden, tebligat mazbatalarında işverenin adreste bulunup bulunmadığının yazılı olmadığı belirtilmeden, maaş haczine konu 2020 Tarihinde Tebligat mazbatası ile usulsüz ile tebligat yapılmıştır.
Aksi durumun, ilgililerin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, ihalenin sonuçlandırılabilmesi. öncelikle tarafların ihale gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi/kişiler, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, Tebligat Kanununda açıklanan usule uygun tebligatların yapılması ile Borçlu/davacı Şirket vakıf olabilecektir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Taraf ehliyeti konusu, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddenin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca dava şartlarındandır, davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtayca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.
Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir. Mahkemenin, dava dilekçesini ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amir hükmü gereğidir.
Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
a- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2009/14110 esas-2010/56 karar sayılı ve 11.01.2010 günlü ilamında aynen “….7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 12 nci ve 13 ncü, Tüzüğün ise 17 nci ve 18 nci maddeleri hükümlerine göre, tüzel kişilere tebligatın yetkili mümessillerinden birine, bunların her hangi bir nedenle mutad iş saatlerinde işyerinde bulunamamaları ya da o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde görev itibariyle tüzel kişinin bu kişilerden sonra gelen yetkili memur veya müstahdemine veya evrak memuru gibi esasen bu işlerle görevli bir kişiye, bunların da bulunamaması halinde bu hususun mazbatada belirtilmesi koşuluyla tebligatın tüzel kişinin orada hazır bulunan diğer memur veya müstahdemine yapılması gerekmektedir. Tebligat parçasında tüzel kişiyi temsile yetkili olan kişinin bulunamadığı tespit edilmeden ve bu husus tebligat parçasında belirtilmeden doğrudan daimi çalışana tebligat yapılması doğru değildir. Aynı Yasa’nın 20. maddesinde, anılan 12 nci ve 13 ncü maddelere atıf yapılarak, kendisine tebligat yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğinin belirtilmesi halinde, bu keyfiyet ve beyanda bulunanın hüviyetinin tebliğ mazbatasına yazılarak altının beyan yapan tarafından imzalanması zorunluluğu getirilmiştir.
Somut olayda, davalı şirketi temsile yetkili kişinin o sırada tebligatı bizzat alamayacak durumda olduğu veya iş yerinde olmadığı tespit edilmeden ve bu durum tebligat parçasına derç edilmeden, şirkette çalışan kişiye doğrudan tebligat yapılmıştır.
Anayasa’nın 36. ve HUMK. nun 73. maddelerinde, taraflar dinlenmeden, iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için davet edilmeden karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, mümeyyiz davalı şirket bakımından taraf teşkili yapılmadan, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle davanın kabulüne hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir…” şeklindeki ilamı,
b- Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2015/18282 esas-2016/11299 karar sayılı ve 27.09.2016 günlü ilamında aynen “….Somut olayda, dava 16.01.2013 tarihinde açılmış, dava dilekçesinin tebliği için çıkarılan davetiye davalı şirkete ” Tebliğ adresinde aynı işyerinde daimi çalıştığını beyan eden….imzasına tebliğ olundu” şerhiyle tebliğ edilmiştir. Davalıya çıkarılan duruşma gününü içerir tebligat ” Tebliğ adresinde aynı işyerinde daimi çalıştığını beyan eden Armağan Karhan imzasına tebliğ olundu” şerhiyle tebliğ edilmiştir. Bu haliyle Tebligat Kanununa göre davalıya yapılan geçerli bir tebligat söz konusu değildir.
Öyle ise, mahkemece; bu ilkeler gözetilerek, davalı tarafa usulünce tebligat yapılıp, taraf teşkilinin sağlanmasından sonra, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davalının yokluğunda yapılan yargılama sonucu hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre, tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir….” şeklindeki ilamı,
c- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/9-52 esas- 2009/105 karar sayılı ve 04.03.2009 günlü ilamında aynen “….Tarafların duruşmaya çağırılmadan, eş anlatımca; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasasının 36. maddesi ile HUMK.nun 73. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir ( Prof. Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt II sh.1876 vd ).
Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkat edilmesi gereken bir olgudur ve mahkemenin, bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun amir hükmü gereğidir. Yargıtay’ın bozma kararlarına karşı karar düzeltme yolu kapalı ise dava dosyası kendisine gönderilen mahkeme, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/2 maddesi uyarınca kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinledikten sonra karar verecektir.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir, tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde tutulmalıdır.
Somut olayda; davalı vekili Av. M. K. tarafından 25.01.2008 havale tarihli dilekçe ile yapılacak tebligatlara esas olmak üzere yeni adres bildirilmiş ve Özel Daire bozma ilamı ve duruşma günü davalı vekiline bildirmiş olduğu yeni adresinde yöntemince tebliğ edilerek yapılan yargılamada direnme kararı verilmiştir. Yerel mahkemenin direnmeye dair kararı Av. M. K. tarafından verilen yetki belgesi ibraz eden Av. İ. U. tarafından süresinde temyiz edilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu’nun 17.09.2008 günlü kararı ile yerel mahkeme kararı usuli gerekçe ile işin esasına girilmeksizin bozulmuştur.
Hukuk Genel Kurulu’nun bozmaya dair kararı sonrası, yerel mahkemece HUMK.nun 429. maddesi uyarınca dosyanın esasa kaydı yapılarak bozma ilamı ve duruşma günü taraf vekillerine tebliğe çıkarılmış ise de, davalı vekilinin 25.01.2008 havale tarihli adres değişikliği dilekçesi gözetilmeksizin eski adresine çıkarılan tebligatın bila ikmal iadesi üzerine mahkemece ilgili Baro’dan adres istenmiş ve Baro’ca bildirilen davalı vekilinin eski adresine 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesi uyarınca tebliğ yapılarak yeniden direnme kararı verilmiştir.
Mahkemece, davalı vekili Av. M. K. tarafından 25.01.2008 günlü dilekçe ile bildirilen ve daha önce özel daire bozma ilamının ve duruşma gününün tebliğ edildiği yeni adrese tebligat yapılması gerektiği hususu gözardı edildiği gibi, yargılama sırasında yetki belgesi ibraz edilen Av. İ. U.’na da tebligat çıkarılmaksızın, davalı vekilinin eski adresine yapılan tebligat ile davalı vekiline Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma gününün usulüne uygun olarak tebliğ edildiğine ilişkin bir belgenin varlığından söz edilemez.
Mahkemece dosyada, davalı vekili Av. M. Kuğay’ın Özel Daire bozma ilamının tebliğ edildiği adresine veya davalı vekili olarak yetki belgesi ibraz eden ikinci vekile değil de, Av. M. Kuğay’ın eski adresine tebligat esas alınarak, başka bir anlatımla; Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamı ve duruşma gününü bildirir davetiye, davalı vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmemesine karşın; Yerel Mahkemece duruşma açılıp savunma hakkını kısıtlar biçimde yargılamaya devam olunup taraf teşkili sağlanmadan önceki kararda direnilmesine karar verilerek istek davalı aleyhine karara bağlanmıştır.
Şu durumda; Hukuk Genel Kurulu bozma ilamı ile yeni duruşma günü davalı vekillerine yöntemince tebliğ edilmeden, dolayısıyla taraf teşkili sağlanmadan savunma hakkı kısıtlanarak direnme kararı verilmesi nedeniyle kararın bu usuli gerekçeyle bozulması gerekmiştir…” şeklindeki ilamı,
d- Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2006/11889 esas-2006/642 karar sayılı ve 02.02.2016 günlü ilamında aynen “….Karar: Tebligat Yasası’nın 12. ve 13. Tebligat Tüzüğü’nün 17. ve 18. maddeleri tüzel kişilere yapılacak tebligat hususunu düzenlemiş olup, anılan madde hükümlerine göre tebligatın tüzel kişinin salahiyetli mümessillerine yapılması, tebligat yapılacak kimselerin herhangi bir nedenle mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir durumda oldukları takdirde tebliğin tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılması gerekir.
Olayımızda, davalı şirket adına çıkarılan dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye borçlu şirketin yetkili temsilcilerinin hangi sebeple tebligatı alamayacak halde oldukları belirtilmeksizin <şirketin işçisi Z. S.> imzasına tebliğ edilmiştir. Bu halde davetiyenin Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğü hükümlerine göre usulüne uygun biçimde tebliğ edildiği kabul edilemez. Borçluya usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Hüküm bu sebeple bozulmalıdır…” şeklindeki ilamı,
e- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2017/455 esas-2017/1048 karar sayılı ve 03.02.2017 günlü ilamında aynen “….Somut olayda; dava dilekçesi ekli duruşma gününü bildirir davetiye, iş yerinde işçisi imzasına tebliğ edilmiştir. Davalı şirketin yetkili temsilcisi araştırılmadan ve işyerinde bulunup bulunmadığı belirtilmeden doğrudan çalışana yapılan tebligat, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereğince usulsüz olup söz konusu tebligata dayanılarak taraf teşkili sağlandığından söz edilemez. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27.maddesi hükmüne göre hakim davanın taraflarını dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hüküm veremez. Mahkemece dava dilekçesi ve duruşma gününün davalı şirkete usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek karar verilmesi doğru değildir.
Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” şeklindeki ilamı,
f- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2009/12981 esas-2011/14418 karar sayılı ve 25.10.2011 günlü ilamında aynen “….Somut olayda, davalı şirketi temsile yetkili kişinin o sırada tebligatı bizzat alamayacak durumda olduğu veya iş yerinde olmadığı tespit edilmeden ve bu durum tebligat parçasına derç edilmeden, şirkette çalışan kişiye doğrudan tebligat yapılmıştır.
1982 Anayasasının 36., 1086 sayılı HUMK’nun 73., 6100 sayılı HMK’nun ise 27 nci maddelerinde, taraflar dinlenmeden, iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için davet edilmeden, karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, mümeyyiz davalı şirket bakımından taraf teşkili yapılmadan, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” şeklindeki ilamı,
g- Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/17283 esas-2017/9187 karar sayılı ve 12.06.2017 günlü ilamında aynen “….Somut olayda, ödeme emrini şirket yetkilisi çarşıda olduğundan daimi işçisi …’nun tebliğ aldığı görülmüş olup, kendisine tebliğ yapılan daimi işçinin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcilerinden sonra gelen bir kimse ve evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olup olmadığı yöntemince araştırılarak tebliğ alan daimi işçinin bu kişilerden olduğu tespiti halinde tebligat usulüne uygun olacaktır, bu kişilerin de bulunmaması halinde, bu husus tebliğ mazbatasında belirtilip ve tebliğ, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılabileceğinden, bu kişilerin bulunmadığı tebliğ mazbatasında belirtilmediğinden bu durumda tebligat geçersiz olacaktır.
Sonuç olarak, mahkemece usulüne uygun yukarıda belirtilen bu hususlar araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile karar verilmesi isabetsizdir…” şeklindeki ilamı,
h-Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2013/11889 esas-2013/21768 karar sayılı ve 10.06.2013 günlü ilamında aynen “….Somut olayda borçlu şirkete gönderilen tebligat, Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13. maddeleri ile Tebligat Tüzüğü’nün 18. maddesine aykırı olarak tebligatı almaya yetkili olan şirket temsilcisinin tevzi saatinde iş yerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde olduğu tespit edilmeden doğrudan çalışan personele yapıldığından geçersiz ve dolayısıyla usulsüzdür.
O halde mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” şeklindeki ilamı,
k-Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/12510 esas-2017/3944 karar sayılı ve 16.03.2017 günlü ilamında aynen “….7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. maddesine göre, hükmi şahıslara tebligat selahiyetli mümessillerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Aynı Kanunun 13. maddesine göre de, tebliğ yapılacak bu kişiler, herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde, tebliğ orada hazır bulunan memur ve müstahdemlerinden birine yapılır. Tebligat Kanunu’nun uygulanmasına dair yönetmeliğin 21. maddesinde de, tüzel kişi adına, tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde tebliğin, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması lazım geldiği, bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla, o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda 89/1-2-3 haciz ihbarnameleri şikayetçiye,” Gösterilen adreste işyerinin daimi çalışanı … imzasına tebliğ edildi ” şerhinin yer aldığı görülmektedir. tebliğ işlemi yukarda açıklanan TK’nun 12 ve 13. maddeleri ile Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 21. maddesinde düzenlenen tüzel kişilere tebligat usulüne aykırı olarak borçlu şirketin yetkilisinin bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin daimi çalışana tebliğ gerçekleştirildiğinden yapılan tebligat usulsüzdür.
O halde mahkemece tebligatların usulsüzlüğü kabul edildiğine göre, TK’nun 32. maddesi uyarınca öğrenme tarihinin tespitiyle, 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinin bu tarihe göre düzeltilmesine ,usulüne uygun olarak 89/1 haciz ihbarnamesi çıkarılmadan 89/2 ve 89/3 haciz ihbarnameleri çıkarılamayacağından veya çıkarılmış olsa bile hükümsüz sayılacaklarından 89/2 ve 89/3 haciz ihbarnamelerinin iptaline ve hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” şeklindeki ilamı,
l-Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2017/15337 esas-2017/14918 karar sayılı ve 20.06.2017 günlü ilamında aynen “….7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13. maddeleri uyarınca, tüzel kişilere tebliğ yetkili temsilcilerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Temsile yetkili kişinin herhangi bir sebeple tebliğ yapıldığı sırada işyerinde bulunmaması veya bizzat alamayacak durumda olması halinde, kendisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürüne, bu da mümkün değilse, tüzel kişinin o yerdeki memur veya işçilerinden birine yapılmalıdır. Bu sıraya uyulması kanuni zorunluluk olup, aksi takdirde tebligat usulsüz sayılacaktır. Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun sebeplerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir
Davalı Belediye Başkanlığı temyiz dilekçesinde mahkemece dava dilekçesi ve tensip zaptına dair yapılan tebligatların usulüne uygun olmadığını, tebligatların müvekkiline ulaşmadığını ileri sürerek savunma haklarının kısıtlandığını beyanla kararın bozulmasını istemiştir.
Somut olayda meşruhatları içeren dava dilekçesi ekli tebligatın, dava dilekçesinde bildirilen adrese davalı şirkete ve davalı … için aynı adres olmak üzere gönderildiği, tebligatın davalı şirket çalışanına tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Dairemizce geri çevirme sonrası dosyaya ibraz edilen belgelerden davalı … Belediye Başkanlığı’na gönderilen dava dilekçesini tebliğ alan işyeri daimi çalışanı …’un davalı …Ş. çalışanı olduğu, yine yargılamanın çeşitli aşamalarındaki tebligatların hatta gerekçeli kararın dahi davalı şirket … Belde A.Ş. ‘nin Av….’e tebliğ edildiği, davalı belediyenin yargılama boyunca herhangi bir savunma,itiraz veya beyanına rastlanmadığı görülmüştür. Hal böyle olunca, yargılamanın taraf teşkili sağlanmadan, dava dilekçesi ile duruşma gününe dair tebligatların 7201 Sayılı Kanun’un 12. maddesine aykırı olarak tamamlandığı ve usulsüz olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılacak iş; dava dilekçesinin ve duruşma gününün davalı … Belediye Başkanlığı’na tebliğ edilip gösterdiği deliller toplanmalı,tanıklar dinlenmeli ve dosya yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak biçimde karar verilmiş olması usule aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” şeklindeki ilamı,
m- Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2013/4663 esas-2013/4841 karar sayılı ve 10.07.2013 günlü ilamında aynen “….7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. maddesinde <Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir> hükmüne; tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tebligat Tüzüğü’nün 17. maddesinde <Hükmi şahıslara tebliğ salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır. Vekaletlerin ve bunların teşkilatının, mülhak ve hususi bütçeli idarelerle belediyelerin, köylerin ve hususi kanunlarına müsteniden kurulmuş olan teşekküllerle, şirketlerin ve cemiyetlerin salahiyetli oldukları mümessilleri tabi kanunlara ve statülerine göre tayin edilir. Hükmi ve hakiki şahsa ait bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticarethanenin o muamelede salahiyetli ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.> hükmüne; 25.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 20. maddesinde de, <Tüzel kişilere tebliğ yetkili temsilcilerine, bunlar birden çok ise yalnız birine yapılır.> hükmüne yer verilmiştir. Aynı Yasa’nın 13. maddesinde ise <Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.> hükmüne; tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tüzüğün 18. maddesinde <Yukarı ki madde mucibince tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, hükmi şahsın yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle tavzif edilmiş bir şahıs olması lazımdır. Bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tesbit edildiği takdirde tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.> hükmüne; Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 21. maddesinde <Tüzel kişiler adına tebligatı almaya yetkili kişiler, herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmamaları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde olmaları durumunda tebliğ, tüzel kişinin o yerdeki sürekli çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Ancak, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gereklidir. Bu kişilerin de bulunmaması halinde, bu husus tebliğ mazbatasında belirtilir ve tebliğ, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.> hükmüne yer verilmiştir.
Dosyada bulunan Ticaret Sicil Memurluğu yazılarından davalı kooperatifin davadan önce tasfiyeye girdiği anlaşılmaktadır. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla TTK’nın 450 ve 219/1. maddeleri uyarınca, tasfiye halindeki kooperatif tüzel kişiliğini davalarda tasfiye memurlarının temsil etmesi gerekir.
Somut olayda, dava dilekçesinin kooperatif başkanına tebliğ edildiği belirtilmiş ise de; anılan 12 ve 13. madde hükümlerinde sözü edilen <tebligat almaya yetkili kişiler> tasfiye memurları olup, tebliğ mazbatasında tasfiye memurlarının tebliğ saatinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda oldukları hususunda bir açıklama bulunmadığı görülmüştür. Davalı kooperatif davaya katılmamıştır. Anılan Yasa ve Yönetmelik hükümlerine uyulmadığı anlaşılmakla davalı kooperatife yapılan dava dilekçesi tebliği usulsüzdür.
Ülkemizin de tarafı olduğu ve Anayasa’nın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. Dava ve tebliğ tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nın 73. maddesi <Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez> yasal kuralı içermektedir. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde ise adil yargılanma hakkının en önemli unsura olarak hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, bu hak yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut, açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Dava dilekçesinin tebliği ile davalı savunma hakkını kullanma olanağını kazanır ve cevap süresi işlemeye başlar. Esasa ve usule ilişkin savunma ve delillerini, dava dilekçesinin içeriğine göre ileri sürebilmesi için dava dilekçesinin tebliği zorunludur.
Açıklanan bu ilkeler doğrultusunda mahkemece, dava dilekçesi en son görevde olan tasfiye memurlarından birine Tebligat Kanunu’nun 12 ve 13. maddeleri ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 20 ve 21. madde hükümleri uyarınca tasfiye memurlarından ya da koşullan oluştuğunda memur veya müstahdemlerinden birine davalı kooperatif adına tebliğ edilerek, iddia edilen hususlar hakkında savunma hakkı verilip, varsa usule ya da esasa ilişkin savunma ve delilleri üzerinde durulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın yokluğunda dava görülerek, hüküm tesisi, anılan düzenlemelerin öngördüğü adil yargılanma hakkının ihlali ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan, doğru görülmemiştir….” şeklindeki ilamı,
n-) Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/22401 esas-2017/12922 karar sayılı ve 28.09.2017 günlü ilamında aynen “…Tebligat Kanununun 17. maddesine göre belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bu şekilde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için muhatabın o yerde bulunmadığının tebliğ evrakına yazılması gerekir. Gerekçeli kararın tebliği için davalı … ve davalı … vekiline çıkartılan tebligatlar daimi çalışanlarına tebliğ edilmiştir. Söz konusu tebligatlarda muhatabın o yerde bulunmadığına dair bir kayıt yer almamaktadır. Bu itibarla; davalı … ve davalı … vekiline yapılan tebligatlar usulsüz”dür….” Şeklindeki ilamı,
o-) Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/16002 esas-2016/17038 karar sayılı ve 15.06.2016 günlü ilamında aynen “…Şikayete konu tebliğ işleminin yapıldığı icra takip dosyasından şikayetçi borçlunun alacaklısı olduğu başka bir takip dosyasına haciz yazısı yazılmış olması, adı geçenin o hacizle ilgili dosyada talep açması ya da işlem yapması gibi somut bir durum söz konusu olmadıkça borçlunun haciz yazısının gönderildiği icra takip dosyasını öğrendiği anlamına gelmez.
Somut olayda, icra takip dosyasından şikayetçi borçlunun alacaklı olduğu . İcra Müdürlüğünün 2010/17062 Esas sayılı takip dosyasına 21.03.2016 tarihinde dosyaya verdiği dilekçeyle maaş haczi talebinde bulunduğu görülmüştür. Şikayetçi borçlunun alacaklısı olduğu icra takip dosyasına haciz talepli dilekçe vermiş olması dosyadaki tüm işlemleri öğrendiği anlamına gelmez. Kaldı ki, borçlunun şikayet tarihi haciz talebinde bulunduğu 10.05.2015 tarihinden önce olup, öğrenme tarihi olarak beyan ettiği 10.04.2015 tarihinden evvel anılan icra dosyasında herhangi bir işlem yapıldığına dair dosyada bir belge bulunmamaktadır.Bu durumda borçlunun usulsüzlüğünü iddia ettiği tebliğ işlemini beyan ettiği 10.04.2015 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerekeceğinden bu tarihe göre şikayetin İİK.nun 16. maddesinde öngörülen sürede olmakla mahkemece tebliğ işleminin usulsüzlüğüne dair şikayetin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmesi isabetsizdir….” Şeklindeki ilamı,
p- Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2018/153 esas- 2018/239 karar sayılı ve 02/04/2018 günlü ilamında aynen “…7201 sayılı Tebligat Kanununun 17. Maddesi uyarınca; belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlerin o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bu şekilde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için muhatabın o yerde bulunmadığının tebliğ evrakına yazılması gerekir.
Mahkememizce tüm dosya kapsamında yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Adana 1. İcra Müdürlüğünün 2011/8002 Esas sayılı dosyasında borçlu Hamza Yılmaz’ın ücret alacağının haczi için işvereni Mustafa Korkmaz’a gönderilen birinci haciz müzekkeresinin 03/05/2017 tarihinde “aynı konutta ehil işçisi Cansu Erdem imzasına tebliğ edildiği”, işveren maaş haciz ihtarına ilişkin tebligatın ise 06/10/2017 tarihinde yine aynı adreste daimi çalışan Cansu Erdem’e tebliğ edildiği, tebliğ mazbatalarında işverenin adreste bulunup bulunmadığının yazılı olmadığı, bu hali ile yapılan tebligatın usulsüz tebligat niteliğinde olduğu, şikayet eden-işverenin tebliğe konu husustan 18.10.2017 tarihinde haberdar olduğunu beyan ettiği ve bu tarih itibariyle ihtarlara cevap verildiği, usulsüz tebligat nedeniyle öğrenme tarihi olarak muhatabın bildirdiği tarihin esas alınması gerektiği, öğrenme tarihi olarak bildirilen tarihte de ihtara cevap verildiği anlaşılmış, şikayetin kabulü ile Adana 1.İcra Müdürlüğünün 2011/8002 Esas sayılı dosyasında Ahmet’in araçlarındaki ve bankalarındaki hacizlerin kaldırılması talebinin reddine dair icra müdürlüğünce verilen 2018 tarihli kararın iptaline karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Şikayetin KABULÜNE,
Adana 1. İcra Müdürlüğünün 2011/8002 sayılı dosyası üzerinden başlatılan takipte icra müdürlüğünce verilen 09/03/2018 tarihli kararının İPTALİNE,..” şeklindeki ilamı ve benzer içtihatları ile Bölge Adliye Mahkemesi kararları ve uygulamanın, söz konusu talebimizin doğruluğunu kanıtlamaktadır.
HUKUKİ SEBEPLER: İİK, TTK, HMK sair yasal mevzuat
HUKUKİ DELİLLER;
1- Adana İcra Müdürlüğü’nün 16 esas sayılı dosyaları (İcra müdürlüğünden celbedilmelidir.)
2-) PTT şubesi tarafından yapılan tebligat mazbataları (Dava dilekçesi ile ekli olup şubesinden celbedilmelidir)
3- Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyası,
4- Sayın mahkeme takdir ettiği takdirde bilirkişi incelemesi,
5- Tanık dahil her türlü yasal delil,
NETİCE-İ TALEP: Yukarıda açıklanan ve resen gözetilecek nedenlerle;
6100 Sayılı HMK’nın 320/1. maddesi ile İİK’nın 169/a-l. maddesi hükümlerine göre, sayın mahkemenizin duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar vermesi;
Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki Müvekkil/davacı adına maaş haciz müzekkeresi için çıkarılan Ve 16.01.2020 Tarihinde Tebligat mazbatasının geçersizliğinin tespiti ile;
1-) İcra takibine konu borcun dosya kapak hesabı, 10.000-TL olup Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankası hesabında 15.000 TL mevcut olup karar verilinceye kadar, Müvekkil/davacı adına olan Adalet bankasındaki haczin muhafazası ile diğer hacizlerin tedbiren kaldırılmasına,
2-) Adana icra Müdürlüğü’nün 2021 esas sayılı dosyasındaki 2021 günlü haciz kaldırma taleplerinin reddine dair işlemin iptali ile Müvekkil/davacının borçlu sıfatından çıkarılmasına;
3-) Müvekkil/davacı adına borçlu sıfatlarının kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla;
Müvekkil/davacı tarafından, dosya borçlusunun 2020 gününde işyerinden ayrıldığı anlaşılmakla;
İşveren olarak, maaş haczinin tebliğ tarihinden itibaren borçlunun ayrıldığı tarih olan 2020 tarihine kadarki maaş aralığından sorumlu tutulmasına,
4-) Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline, karar verilmesini bilvekale saygıyla arz ve talep ederim.
DAVACI VEKİLİ