Türk Ceza Kanunu Madde 82

TCK 82. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 82. maddesi şu şekildedir:

Hayata Karşı Suçlar – Kasten öldürme – Nitelikli haller

Madde 82 – (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) (Ek bend: 29.06.2005 – 5377 S.K/Madde 9) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Başlık

TCK’nın 82. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – BİRİNCİ BÖLÜM: Hayata Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Nitelikli haller

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ


a) Madde 135. Madde, insan öldürmenin, maddede ayrı ayrı gösterilen kimselere karşı işlenmesinin insan öldürmenin daha ağır bir halini meydana getirdiğini açıklamaktadır.

Failin müebbet hapis cezasına mahkumiyetini sonuçlayacak olan insan öldürmeler bu maddede şu suretle belirlenmiştir:

1. Öldürme fiilinin eşe karşı işlenmesi. Burada söz konusu olan, Türk Medeni Kanunu çerçevesinde eşliktir.

2. Kardeş deyiminden ana ve baba veya ana veya baba bir kardeşler anlaşılır.

3. Onsekiz yaşını bitirmemiş bulunan bir çocuğa ve küçüğe karşı işlenen adam öldürme, mağdurun fizik gücü itibarıyla direnme gücüne sahip olmamasından dolayı ağırlaştırıcı neden sayılmıştır.

4. Aynı suretle ileri yaşı, hastalığı, malullüğü veya ruhi veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan aciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlaki kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla ağırlaştırıcı neden sayılmıştır.

Ayrıca öldürme fiili, maddede sayılan veya genel olarak diğer kimselere karşı zehir kullanılmak suretiyle işlenirse olunursa aynı nedenle ceza müebbet hapis olarak saptanmıştır.

b) Madde 136. Maddede, insan öldürmenin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren halleri, dokuz ayrı bent halinde gösterilmiştir. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 450 nci maddesinde de bu haller hemen hemen aynı şekilde yer almaktadır. Ancak bu yeni maddeyle esaslı bir kısım değişiklikler yapılmıştır:

Bir kere maddenin (2) numaralı bendi kapsamına Devlet memurları sokulmuştur. Böylece Devlet memurlarına karşı işlenen öldürme fiilleri dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının hükmedilmesi, fiilin görevlerinden dolayı işlenmesi halinde söz konusu olabilecektir. Öldürme fiili memurluk görevi nedeniyle işlenmişse, memurluk sıfatı sona erdikten sonra da, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 57 nci maddesinde bu hususta hüküm bulunduğu için avukatlar bu bentte ayrıca belirtilmemişlerdir. Ancak maddenin uygulanmasında milletvekilleri de (2) numaralı bent kapsamındadırlar.

Maddenin (3) numaralı bendinde, yerleşmiş Yargıtay kararları da göz önünde bulundurulmak suretiyle, kan gütme saikiyle öldürme halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması halinde söz konusu olabilecektir.

Aynı bentte öldürmenin sadece azap verme maksadıyla işlenmiş olması, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren bir hal olarak yer almaktadır.

Maddenin (4) numaralı bendinde, öldürmenin, öldürme kararında ısrar ve sebatı gösteren taammüdle işlenmesi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren bir hal olarak belirlenmiştir. Taammüt konusu, gerek Yargıtay kararlarıyla gerek öğretide yeterli derecede işlenmiş ve uygulama bu bakımdan yerleşmiş (istikrarlı) bir yön almış bulunduğundan madde metninde taammüdün niteliğini açıklamaya yönelik ayrıntılara girişilmesine gerek görülmemiş ve taammüdün esas niteliğini oluşturan “öldürme kararında ısrar ve sebat”a yer verilmesi ile yetinilmiştir.

Maddenin (5) numaralı bendinde, Yargıtay kararları göz önünde bulundurulmak suretiyle birden fazla kimse hakkında işlenen öldürme halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının uygulanması, fiilin aynı neden ve saikle işlenmiş bulunması halinde kabul edilmiştir.

Maddenin (6) ila (9) numaralı bentlerinde yer alan haller eski hükümlerin tekrarından ibarettir. Bu hükümler Yargıtay içtihatları ile yerleşmiş bir anlama kavuşmuş bulunmaktadır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli halleri belirlenmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler halinde sıralanmıştır.

(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, bir nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.

(b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi bir nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Bent kapsamında iki seçimlik harekete yer verilmiştir.

Kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi halinde canavarca hisle öldürme söz konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmesidir. Kişinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalanarak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir.

Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kişiye eziyet çektirilerek öldürülmesidir. Bu durumda, kişi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin kişiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta öldürülmektedir.

(c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli hali olarak tanımlanmıştır. Genel tehlike yaratmak, başlı başına bir suç oluşturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle işlenmesi halinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleşmiş olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kişiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.

(d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli hali olarak tanımlanmıştır.

(e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malullüğü veya ruhi veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan aciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlaki kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hal sayılmıştır.

(f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun gebe kadına karşı işlenmesi halinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüştür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir.

(g) bendinde, suçun kamu görevlisine karşı ve görevini yerine getirmesi dolayısıyla işlenmesi, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. Suçun salt kamu görevlisine karşı işlenmesi yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi halinde de bu nitelikli unsur oluşacaktır.

(h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli haline yer verilmiştir. İşlenmiş olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmekte olan bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, kişi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç ilişkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli halinin oluşabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kişinin öldürülmesi yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleşmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleştirebilmek amacıyla öldürme suçunun işlenmesi halinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun gerçekleşmesi halinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.

(i) bendine göre; yerleşmiş Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması halinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koşullarının bulunduğu hallerde, bu bent hükmü uygulanamaz.

Nihayet, (j) bendine göre; töre saikiyle öldürme halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız tahrikin koşullarının bulunmaması gerekir.

TBMM Kabul Metni

82 nci maddeyi okutuyorum:

Nitelikli hâller

MADDE 82. – (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,

i) Kan gütme saikiyle,

j) Töre saikiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Gaye Erbatur; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA N. GAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu Tasarısının “Hayata Karşı Suçlar” bölümünde kasten öldürmeyle ilgili olarak “Nitelikli haller” başlığıyla yer alan 82 nci maddesi hakkında görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygı ve sevgiyle selamlarım.

Bu madde, pek çok genç kız ve kadınımızın yaşamına mal olan namus ve töre cinayetleriyle yakından ilgilidir. Bilindiği üzere, uzun tartışmalardan sonra, Adalet Komisyonunda, bu maddeye (j) bendi olarak “töre saikiyle” ifadesinin eklenmesi üzerinde uzlaşma sağlanmıştır; ancak, töre adına işlenen namus cinayetlerinin de bu maddenin kapsamı içinde olduğu konusunda netlik sağlamak gerekmektedir. Aslında, Türk Dil Kurumu da, Türkçe Sözlükte, töre ve namus cinayetlerini eşanlamlı deyimler olarak vermektedir; ama, yine de, töre cinayetleri, bazen ülkemizin yalnızca belirli bir bölgesiyle ilişkilendirilmektedir. Oysa, küreselleşen dünyada o yörenin insanları, bırakın ülkemizi, Avrupa’nın dört bir bucağına yayılmış bulunmaktadırlar. Kaldı ki, namus cinayetleri, hem ülkemizde hem tüm bölgelerde hem de dünyanın her yerinde işlenmektedir. Bu cinayetler gözardı edilemeyecek boyuttadır ve namus adına işlenen töre cinayetleri, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, tümü için caydırıcı ağırlıkta cezalar uygulanmalıdır.

Şu anda, Türkiye ve dünya hukuk tarihi açısından son derece önemli bir maddeyi tartışıyoruz. Tüm dünyada, namus, kıskançlık ya da tutku gibi gerekçelerle yoğun bir biçimde kadınlar öldürülüyor. Kadınlar, bazen kendi seçtikleri erkeklerle evlenmek istediği, bazen kocasından boşanmak istediği için ve bazen de sırf tecavüze uğradıkları için öldürülüyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik türden cinayetler, ne yazık ki, ülkemizin acı bir gerçeği. Töreler bahane edilerek sürdürülüyor bu cinayetler.

Bu kadın katliamının durdurulması için tüm dünya çalışıyor. Özellikle, Birleşmiş Milletlerin, namus cinayetlerinin durdurulması için yaptığı yeni düzenlemelerde, Türkiye, bugüne dek öncü bir rol oynadı. Bugün, artık, Birleşmiş Milletler, kadınlara ve kız çocuklarına karşı namus adı altında işlenen cinayetlere karşı uluslararası bir hukuk geliştiriyor. Birleşmiş Milletler, artık “kadınlara karşı işlenen cinayetlerde namus gerekçesi hiçbir biçimde savunma olarak dikkate alınamaz” diyor. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye, yine önemli bir adım atarak, töre cinayetlerini, haksız tahrik hükümleriyle indirime tabi tutulamayacak cinayetler olarak düzenliyor.

Son yıllarda artarak işlenen namus cinayetlerine karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonumuz da, kadın hareketinden, kamuoyundan ve hukuk çevrelerinden gelen talepleri de dikkate alarak bu düzenlemeyi yapmış ve töre, namus cinayetlerine en ağır cezayı getirme kararını almış bulunuyor. Namus ve töre birbirini besleyen, iç içe geçen, birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlar oldukları için, yasa koyucu irade olarak, şu anda, kadınların hayatları ve bedenleri hakkında özgürce karar verme hakları, en önemlisi, hayat hakları hakkında karar veriyoruz. Gerekçede de belirtildiği gibi, örneğin cinsel saldırıya uğrayan mağdur ya da yakınlarının bu haksız eylemin etkisiyle saldırgana karşı işlediği suçlar konusunda haksız tahrik hükümleri geçerli olacaktır. Haksız tahrik hükümleri uygulanırken ceza hukukunun dayanacağı kavramlar, artık, töre, namus değildir, yeni Türk Ceza Kanununun mantık ve sistematiğine uygun olarak, cinsel saldırıya uğrayan mağdurun bedensel ve cinsel dokunulmazlığının, bireysel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine karşı tepkisidir.

Daha önce anlattığım gibi, uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler kararlarında namus cinayetleri “namus adına işlenen suçlar” deyimiyle tanımlanmaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve ek protokolleri, Pekin Eylem Platformu gibi uluslararası düzeyde kadına karşı şiddetle ilgili çeşitli sözleşmelere taraf bir ülkedir. Bu nedenle, yasalarımızı yenilerken, kavramları, terminolojisi ve ruhuyla bu sözleşmelerde öngörülen evrensel değer ve ilkeleri yansıtmamız gerektiğini düşünüyorum.

Kadınların yaşama haklarını güvence altına almak için, Türk Ceza Yasasının ilgili tüm maddelerini en caydırıcı biçimde düzenlemenin yanında, başka önlemler de almak gerektiğini anımsatmak isterim. Tehdit altında olan veya namus cinayeti koşulları içine düşen kadınların yardım almak için başvuracakları danışma merkezlerine ve korunmak için gidecekleri sığınaklara büyük bir gereksinim var. Avrupa Birliği normlarına uygun biçimde, yani, her 7 500 nüfusa bir sığınma evi olmak üzere, bu evlerin süratle kurulması ve danışma merkezleri açılması gereklidir.

Avrupa Birliği kriterleri arasında kadın-erkek eşitliği yer almaktadır. Kendi bedeni üzerinde söz sahibi olamayan, cinselliğini kendi iradesiyle yaşayamayan, ailesindeki erkeklerin vesayetinde olan, namusu onlardan sorulan bir kadın, nasıl erkekle eşit olabilir?! Bu ataerkil kalıntıların toplumumuzdan silinmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Yaşama hakkı, en yüksek değerdir. İnsanlarımızın bir kısmı için bu en yüksek değeri koruyamıyorsak, kadınlarımızın, kızlarımızın yaşama hakkını güvence altına alamıyorsak nasıl başımızı dik tutabiliriz?! Bunu sağlayabilmek için elimizden geleni yapmalıyız.

Bu amaçla verdiğim töre cinayetleri konulu Meclis araştırması açılması önerime bu vesileyle değinmek isterim. Komisyonun bir an önce oluşturularak çalışmaları başlatacağını umut ediyorum. Kökleri yüzyıllara dayanan ve değer addedilerek yüceltilmiş bazı düşüncelerin, aslında değer olmadığının kabul edilmesi hiç de kolay değildir. Esas mücadele, işte bu beyinlerin dönüşümünü sağlama mücadelesidir. Bu, özenli, dikkatli bir çalışmayı, toplum mühendisliği yapmayı gerektiriyor. Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Bu sorunun yanıtını almak için, konu uzmanlarını davet ederek, konuyu masaya yatırmalı ve enine boyuna incelemeli, çözüm yollarını bularak uygulamaya geçirmeliyiz. Kadınlarımıza, kızlarımıza can korkusu duymaksızın kendi yaşamlarını, kendi iradeleri doğrultusunda sürdürebilme olanağını sağlamalıyız.

1994’te Kahire’de Nüfus ve Kalkınma Konferansında Eylem Programına taraf olan 179 ülke arasında biz de vardık. On yıl sonra, bu konferansta yirmi yıl sonrası için konulan hedeflere doğru tam da yolun ortasındayız. Kahire Konferansında bir dizi evrensel ortak değerler ve ilkelere dayalı olarak bazı hedefler belirlenmişti. İnsanların birey olarak kendilerini gerçekleştirebilmeleri için uygun toplumsal koşulların sağlanması gerekir. Kadın-erkek, tüm bireylerin kendi cinsellikleri üzerinde ve kurdukları evlilik, arkadaşlık gibi özel ya da kurumsal ortaklıklar konusunda özgür iradeleriyle karar alabilmeleri ve bu konularda sadece kendilerinin söz sahibi olmaları haklarıdır. Bu konunun tam olarak açıklığa kavuşturulabilmesi için, bu yasanın “tanımlar” bölümünde töre, namus cinayetleri tanımlanmalıdır; ancak, böylece kadın ve kız çocuklarının öldürülmesinin önüne geçebiliriz.

22 nci Dönemin Üçüncü Yasama Yılının başında verimli bir yıl daha geçirmemizi diler; kadınlarımızın, kızlarımızın yaşama haklarını güvence altına alma yolunda daha ileri adımlar atabilmemiz umuduyla Yüce Heyetinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

82 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir