Türk Ceza Kanunu Madde 6

Not: Bu sayfada yer alan “Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesi” direkt olarak “mevzuat.gov.tr” isimli Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının paylaşıldığı resmi web sitesinde yer aldığı gibi aynen paylaşılmaktadır. Maddeyi etkileyen kanun değişiklikleri takip edilmekte ve tarafımızca güncellenmektedir.

Sayfa içeriği:

  14 Dakikalık Okuma

TCK 6. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 6. maddesi şu şekildedir:

TCK Madde 6:Temel İlkeler ve Tanımlar – Tanımlar

(1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;

a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,
d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler, adli ve İdari mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi,
f) Silah deyiminden;
1. Ateşli silahlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,
g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,
h) İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi,
i) Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi,
j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi, anlaşılır.

Maddenin bağlı bulunduğu Türk Ceza Kanunu başlıkları şu şekildedir:

Birinci Kitap:Genel Hükümler
Birinci Kısım:Temel İlkeler, Tanımlar ve Uygulama Alanı
Birinci Bölüm:Temel İlkeler ve Tanımlar
Madde başlığı:Tanımlar

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ


Madde 4. Bu maddede, Tasarının değişik maddelerinde geçen bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Tasarıda yer alan kavramlardan önemlileri ve sık karşılaşılanları bu maddede yer almıştır.

Böyle bir maddeye Tasarıda yer verilmesinin amacı, tekrarlardan kaçınmak, önemli kavramlara açıklık getirmek ve kanunun uygulanmasını ve yorumunu kolaylaştırmaktır; bu maksatla bazen varsayımlar da meydana getirilmektedir.

Tasarı, maddedeki tanımları yaparken, belirli varsayımlar kabul etmiştir. Bu bakımdan maddede yer alan tanımları, Tasarının kabul ettiği varsayımlar çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Bu maddede yer alan tanımlar, sadece Kanunun uygulanmasında kolaylık sağlamak üzere tertiplenmiş metinler olarak algılanmalıdır. Bu itibarla tanımlar üzerinde ayrıca açıklamalar yapılması gerekli olmamakla birlikte; her türlü duraksamayı gidermek için aşağıda bazı kavramlara değinilmiştir:

Tasarı, tekerrürün bir türünü oluşturan özel tekerrür hallerini kaldırmıştır. Bununla beraber “aynı türden suç” kavramı bu maddede tanımlanmıştır. Örneğin suçla korunan ve ihlal edilen yarar göz önüne alınarak, 4 üncü maddenin (A) fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan suçlar aynı türden suç olarak kabul edilmiştir. Aynı türden suç kavramı sadece tekerrür bakımından değil ve fakat örneğin “itiyadi suç” gibi diğer ceza hukuku kavramları bakımından da önemlidir.

Örgüt kavramı Tasarının değişik maddelerinde bazen müstakil suç, bazen suçun kurucu unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olarak yer almaktadır. Örgüt, aslında birden fazla kişiler arasında bir anlaşmadır. Ceza hukukunda eylemsiz anlaşma bazı hallerde bir tehlike suçu olarak yer almaktadır; aslında sadece anlaşma suç oluşturmaz. Bu nedenle örgüte müstakil suç veya ağırlaştırıcı neden olarak kanunda yer verildiğinde, anlaşmanın saptanması gereklidir. Ayrıca iştirak hali ile örgütün de birbirine karıştırılmaması gereklidir. Bu nedenle tanımda “yapılanma” ve “birleşmenin dıştan gözlemi yapılabilecek biçimde oluşturulması” gereklerine yer verilmiştir.

Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde 11/2/1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sırada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır.

“Yargı görevi yapan” deyiminin, bu Kanunun uygulanmasında, yani suçun unsurunu veya ağırlaştırıcı nedeni veya mağdurunu oluşturduğu hallerde savcıları da kapsayacağını açıklayan Tasarı, bu suretle savcıları da ceza hukuku uygulaması bakımından hakimler hakkındaki hükümlere tabi kılmak istemektedir. Maddede suç unsuru, ağırlaştırıcı veya hafifletici neden olarak bu deyimin yer aldığı hallerde, böylece savcılar da deyimin kapsamı içinde kalmış olacaklardır. Dikkat edilmelidir ki, burada hukuki ve bilimsel bakımdan “yargı görevi”nin tarifini yapmak söz konusu olmayıp amaç, gereken yerlerde savcıları da belirli hükümlerin kapsamı içine almaktır.

Bütün görsel ve işitsel iletişim araçları “basın ve yayın yolu ile” deyiminin kapsamı içinde bulunmaktadır. Buna internet de dahildir. Dolayısıyla internet marifetiyle işlenen suçlarda da Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Maddede yer alan ve Kanun ve uygulamalarda anlamı duraksamasız belirtilmiş bulunan diğer hususlarda, ayrıca açıklama yapılması gereksiz sayılmıştır.

1. fıkra (b) bendi

Madde 100. Tasarının Birinci Kitabının Beşinci Kısmının 100 ila 127 nci maddeleri yeni bir “Türk Çocuk ve Küçük Ceza Hukuku” sistemini kurmuş bulunmaktadır. Böylece Tasarı, büyüklere ve çocuk ve küçüklere özgü olmak üzere iki ayrı ceza hukuku sistemi getirmiştir. İşte bu madde, çocuk ve küçüklere özgü ceza hukuku bakımından, birinci fıkrasında önce temel ilkeyi koymaktadır: Suçu işledikleri sırada onsekiz yaşını doldurmamış bulunanlar hakkında Beşinci Kısımdaki hükümler uygulanacaktır. Kanunun diğer kitap ve kısımlarında yer alan hükümler, bu Kısımda ayrı hüküm bulunmadığı hallerde uygulanacaktır. Söz gelimi bu Kısmın 120 nci maddesinde cezanın ertelenmesi kurumu ayrıca yer almış bulunduğundan Tasarının 82 inci maddesinde düzenlenmiş bulunan erteleme hükümleri onsekiz yaşını doldurmamış olanlar hakkında uygulanmayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrası da, aynı yöntem çerçevesinde ceza ve tedbirler bakımından bu esası tekrarlamakta ve Tasarının 34, 73, 74 ve 78 inci maddeleri saklı kalmak üzere suç işlemiş ve suçu işlediği sırada onsekiz yaşını bitirmemiş olanlar hakkında ancak Beşinci Kısımda öngörülmüş ceza ve tedbirlerin uygulanabileceğini açıkça belirtmektedir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, Beşinci Kısımdaki hükümlerin uygulanması bakımından “çocuk” ve “küçük” deyimlerinin tanımı yapılmaktadır. Çocuk, suçu işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş olup onbeş yaşını bitirmemiş olanlardır. Küçük deyiminden ise, suçu işlediği sırada onbeş yaşını bitirmiş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş olanlar anlaşılacaktır. Böylece bu Kısma dahil olan maddelerde gereksiz tekrarlarda bulunmak sorunu giderilmiş olduğu gibi ayrıca 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanuna göre önemli bir değişiklik yapılarak sorumsuzluk ve sorumluluk yaş sınırı değiştirilmiş olmaktadır.

1. fıkra (h) bendi

Madde 45. Madde, özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan birini oluşturan itiyadi suçlunun genel bir tanımının yapılması gerektiği görüşünden hareketle düzenlenmiş bulunmaktadır.

Buna göre, itiyadi suçlu, aynı türden birden fazla taksirli olmayan suçu farklı zamanlarda ancak bir yıl içinde işleyen suç failidir.

Burada üzerinde durulması gereken önemli konu itiyadi suç ile itiyadi suçlu kavramlarının birbirine karıştırılmaması gerektiğidir.

İtiyadi suç, kanunun, bir defa işlenmesi halinde suç saymadığı fiildir. Suçta itiyadın bazı hallerde, ağırlaştırıcı neden sayıldığı görülmektedir. Oysa, itiyadi suçlu daima kanuna karşı sapıcı bir eylem içinde olan kişidir; toplum için tehlikeli bir tiptir. Nitekim kriminolojik bakımından itiyadi suçlu bu şekilde tanımlanmaktadır.

Maddede itiyadi suçlu tanımı, kriminolojik tanıma uygun biçimde yapılmış olup, hep aynı türden suç işleyen kişileri ifade etmektedir.

Madde, itiyadi suçlu hakkında, ceza ile birlikte 94 üncü maddenin (A) fıkrasının (2) numaralı bendine ve 97 nci maddenin (2) numaralı bendine göre denetimli serbestlik tedbirine de başvurulacağını kabul etmiş bulunmaktadır.

1. fıkra (j) bendi

Madde 47. Maddede, özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan bir diğerini oluşturan örgüt mensubu suçlu tanımı yer almaktadır. Bu tür suçlulara işledikleri fiilin cezası, ihlal eyledikleri kanun hükümlerine göre verilecek ve ayrıca haklarında güvenlik tedbirlerinden birinin uygulanması hüküm altına alınacaktır.

Maddede belirtilen tanımda suçlunun örgütü kurması, yönetmesi veya örgüte katılması veya örgüt adına diğerleri ile birlikte veya tek başına suç işlemesi halinde kendisine “örgüt mensubu suçlu” denileceği belirtilmiştir. Tanım bakımından ön koşul örgütün varlığıdır. Örgüt mensubu suçlunun, suçu tek başına veya diğer üyelerle birlikte işlemesi arasında bu maddenin uygulanması itibarıyla fark gözetilmemiştir.

Tabii olarak diğer kanunlarda örgütlü suçlu hakkında yer almış bulunan hükümler saklıdır.

1. fıkra (i) bend

Madde 46. Madde, özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan bir diğerini oluşturan suçu meslek edinen kişinin tanımının yapılması gerektiği görüşünden esinlenerek düzenlenmiştir.

Buna göre, kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış kişi suçu meslek edinen kimsedir. Başka bir deyişle suçu meslek edinen kişi, suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını (mutaden) elde etmiş bir kimsedir. Başka kazanç kaynağı olsa da, ne olursa olsun her türlü suçu kazanç sağlamak için işleyen kişi suçu meslek edinen kimsedir.

Maddede bu tür suçlulara kanunda karşılığı olan cezanın verilmesi ve ayrıca haklarında güvenlik tedbirlerinin uygulanması öngörülmüştür.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Bu madde metninde, kanunda kullanılan bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Ancak, bu maddenin Tasarıdaki sistematiği değiştirilmiştir.

Suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaması dolayısıyla, “kadın” ve “örgüt” tanımları Tasarı metninden çıkarılmıştır. Tekerrüre ilişkin olarak sistem değişikliği yapıldığı için “Aynı türden suç” tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle “Cebir ve şiddet” tanımı metinden çıkarılmıştır.

Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sırada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, “Çocuk” deyiminden henüz onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin anlaşılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, Tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.

Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddi karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.

Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

Tasarı maddesinde yer alan “Yargı görevi yapan” deyimine ilişkin tanım, avukatları da kapsayacak şekilde değiştirilmiştir.

“Gece vakti” ve “silah” deyimleri, ayrıca açıklamaya gerek bırakmayacak şekilde tanımlanmıştır.

“Basın ve yayın yolu ile” deyimine ilişkin tanım, sadece kitle iletişim araçlarını kapsayacak biçimde değiştirilmiştir. Tasarıdaki bireysel iletişimi de içine alacak şekilde ifade edilmiş olan tanımın oluşturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değişiklik yapılarak “kitle iletişim araçları” ifadesine vurgu yapılmıştır.

Tasarının 45, 46 ve 47. maddelerinde yer alan “İtiyadi suçlu”, “Suçu meslek edinen kişi” ve “Örgüt mensubu suçlu” deyimlerine ilişkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıştır.

TBMM Kabul Metni

6. maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 6. – (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;

a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,

b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,

c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,

d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hâkimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,

e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi,

f) Silâh deyiminden;

1. Ateşli silâhlar,

2. Patlayıcı maddeler,

3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,

4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,

5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,

g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,

h) İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi,

i) Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi,

j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi,

Anlaşılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 6 ncı maddesiyle, bu yasa tasarısında yer alan, önemli sayılan yaklaşık 10 kavrama tanım getirilmiştir. Bir kanunun veya kanunun maddelerinin anlaşılabilir olması, çok önemli bir konudur. Sadece anlaşılabilir olmasının ötesinde, herkesçe aynı anlaşılabilmesi, belki daha önemli bir konudur; çünkü, kanunun çeşitli tarafları vardır; kanunu yapan var, yorumlayan var, uygulayan var, hakkında uygulanan var… Kanunun dört bir tarafında duran kişilerin o kanun maddesini, metnini, gerekçesini, lafzını incelediklerinde aynı sonuca ulaşmaları çok önemli bir konudur.

Tabiî, kanunu uygulamak, başlıbaşına bir sorundur. Uygulamada, kanun metni bazen yeterli olmamakta; uygulayıcılar, kanun metninden sonuca ulaşamadığında kanunun gerekçesine bakmaktadırlar; hatta, kanunun gerekçesinde de amacı tespit edilemezse, sonuçta, kanun yapıcının neyi kastettiğini incelemektedirler. O anlamda, biraz önce konuşan bir milletvekili arkadaşımızın ve Sayın Bakanımızın dediği gibi, buradaki konuşmalardan bile sonuca ulaşmak mümkün olabilmekte veya buradan da bir sonuca ulaşılamadığında, artık, uygulayıcılar, kendilerini kanun koyucu yerine koyarak, bir sonuca, adaletli, hakkaniyetli bir sonuca ulaşmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, işte, kanunda adaleti, eşitliği, hakkaniyeti sağlamak için, bu kadar zorlu süreci geçerken bazı tanımlara ihtiyaç vardır. Öncelikle, kanun metinlerinin anlaşılabilir olması, sade olması, tekrardan kaçınmış olması gerekmektedir.

Bu noktada, tasarının 6 ncı maddesi, hem kanun tekniği açısından hem de bu tasarının sistematiği açısından, bence önemli bir ihtiyacı gidermiş ve şu anda yürürlükte olan 765 sayılı Yasada daha önce sistematik olarak oluşturulmayan, bazı maddelere dağılmış olan bu önemli kavramlara tanımlar getirerek, ortak anlayışın gerçekleşmesine önemli katkı sağlamıştır.

Değerli arkadaşlar, ceza kanunu, o ülkenin, belki, bir sıralama yaparsak, ikinci derecede önemli kanunudur; anayasadan sonra gelen, hukuk alanını düzenleyen kanunla eşit veya onun da önünde önemli bir kanundur. Ceza kanunlarının sonuç olarak toplumsal ihtiyacı gidermek için düzenlenmesinin, amaçlanmasının yanında, bence, toplumun çok uzağında olmamakla beraber, bir adım önünde, amaçları da gerçekleştirmek için düzenlenmesi lazımdır.

Ceza kanunlarında, basit tanımıyla, kişi hak ve özgürlüğü ile kamu hakları, kamu düzeni, kamu güvenliği arasındaki denge gözetilir; ceza kanununun temelinde bu vardır. Eğer, bu denge ne kadar kişi hak ve özgürlükleri aleyhine olursa, o düzen, o siyasî düzen totaliterdir, antidemokratik düzendir, ne kadar kişi hak ve özgürlüklerine geniş imkân tanınmışsa, o kadar da demokratiktir. O anlamda, artık Türkiye’nin ihtiyacını karşılamayan ve 19 uncu Yüzyıldan kalan ve artık sistematiği de bozulmuş olan, üzerinde 60’ın üzerinde değişiklik yapılan bu mevcut yasayla, 765 sayılı Yasayla, ülkemizi bir yere götürme imkânımız yoktur. Tabiî, burada, en kötü karar kararsızlıktan iyidir demek istemiyorum; ama, bu Meclis, 22 nci Dönem, bence çok önemli bir görev yapmıştır. İyisiyle kötüsüyle, günahıyla sevabıyla bu yasayı çıkarmak zorundayız. Biz, muhalefet partisi olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hiçbir zaman yarım gönülle bu işe girmedik; hem altkomisyon çalışmalarında hem komisyon çalışmalarında, bugüne kadar bu Mecliste yaptığımız gibi, ülkenin ihtiyacını gidermek için her türlü özveriyi gösterdik. Bu anlamda, takdir edileceksek, belki muhalefete de bu takdirden pay düşer; ama, eleştirileceksek, biz, meydandan kaçmıyoruz, eleştiri varsa, bunu da muhalefet olarak göğüslemekten kaçınmayacağımızı da söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, belki yirmi yıllık bir çalışma süreci -Sayın Bakanımız ve Komisyon Başkanımız da anlattı- bunun sonucunda bu yasa Meclise geldi denildi; ancak, mevcut 1985 yılındaki tasarılar, komisyona gelen hükümet tasarıları ile altkomisyondan gelen ve komisyondan çıkan tasarıları karşılaştırdığımızda, çok çok önemli farkları da görürüz.

Bir kere, şu sıra sayılı kitapçığı, tasarıyı incelediğimizde, en son sayfasına bakarsanız, en son sayfalarında, tasarı maddesiyle, yani hükümet tasarısıyla komisyonda kabul edilen metin karşılaştırması yapılmıştır. Değerli arkadaşlar, hükümet tasarısının 108 maddesi metinden çıkarılmıştır. Geri kalan maddeler içerisinde çok ciddî değişiklikler yapılmıştır; bazı maddeler birleştirilmiş, bazı maddeler ise, artırılmıştır. O anlamda, tabiî ki, bir siyasal süreç, bir hukuk sürecinin de, mutlaka geçmiş yirmi yıllık dönemin de, tasarıların da bu işe katkısı var, ama, sonuçta, çok ciddî değişiklikler yapılmış altkomisyonda.

Bu noktada, ben, bir özeleştiri yapmak istiyorum. Aslında, Sayın Bakanımıza ve Komisyon Başkanımıza vicdanen sorsak, Avrupa Birliği süreciyle ilgili bir sınırlamamız olmasaydı, bu 7 Ekimdeki görüşmeler gibi bir tarih olmasaydı, ben inanıyorum, Sayın Bakanımız ve Komisyon Başkanımız da, bu tasarının altkomisyondan geldikten sonra, komisyonda görüşülmeden önce, en azından bu yasama yılına kadar, ekim ayına kadar herkes tarafından, ilgililer tarafından, barolar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, bilimadamları tarafından, diğer partiler tarafından incelenerek olgunlaştırılıp komisyonda öyle tasarı haline getirilmesinin daha uygun olacağını kabul edeceklerdir veya etmişlerdir. Bilemiyorum, buradaki açıklamalarında bu sonucu pek alamadım; ama, böyle de düşündükleri kanaatindeyim; ama, işte, bu Avrupa Birliği herhalde bizi bir cendereye soktu, böyle bir aceleye getirdik. Ben, bir tek bu noktayı acele sayıyorum. O nedenle, bundan sonra, şu bir haftalık çalışma sırasında eğer bu eksiklikler giderilir, katkı sağlanırsa… Biz, herkese açığız…

Tabiî, biraz da eleştiri yapacağım; yani, bu özeleştiriyi yaptım, bir de eleştiri yapacağım. Bugün bir hukukçu arkadaşım beni arıyor “efendim, biz, hafta sonu bir çalışma yaptık, kitap haline getirdik, yasayı eleştiriyoruz, size bu konudaki kitapları vermek istiyoruz. Biliyorsunuz, Meclise istenilen zamanda kitap giremiyor, dağıtılamıyor.” Yani, bu, bugün mü olmalıydı dedim? “Haklısın, teşbihte hata olmaz, biz, cenazeyi kaldırmaya geliyormuş gibi davranıyoruz” dedi. Evet, bu, cenazeyi kaldırmak değil; bu, cenaze değil, burada bir hata yapmayalım; ama, katkı bugün sağlanmaz ki; ama, yine de varız. Yani, bir yıldır Meclisin gündeminde olan bir tasarı var ve buna katkı sağlamak için son günü bekliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesi ve gerekçesine baktığımızda, bu tasarının mevcut yasamızdan daha özgürlükçü, daha demokratik bir yasa olduğunu, ihtiyacı daha gideren bir yasa olduğunu görüyoruz. Demin dediğim gibi, ceza yasası bir ülkenin en önemli ikinci yasası sayılıp, o ülkenin aynasıdır, anayasasına yakın önemde bir yasadır. Bu anlamda, ceza yasasının, demin dediğim gibi, bizi bulunduğumuz noktadan bir adım daha öne götürmesi gereken bir yasa olmasını isterdim. Bazı noktalarda ilerici düzenlemeler var -teferruata girmiyorum- bazı noktalarda kişi hak ve özgürlükleri açısından daha olumsuz düzenlemeler var; ancak, bunu, anayasalarla ilgili örneklersek, biliyorsunuz, 1961 Anayasası için “efendim, Türk toplumuna bol geldi, biraz ileri bir düzenleme” denildi, yine, 1982 Anayasası için de “Türk toplumunun gerisinde” denildi. Evet, doğrudur, bu tanımlamalara da katılıyorum. Bu Meclisin, belki de bu dönemin en önemli görevlerinden biri -bunun mutlaka yapılması lazım- bu yasa çıktıktan sonra, Türk toplumunun ihtiyacını da karşılamayan, Türkiye’yi gerilere götüren ve bana göre, bize hiç yakışmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Tamamlamaya çalışayım Sayın Başkanım, fazla uzatmayacağım.

… 1982 Anayasasını da yeniden düzenlemek ve çağdaş Türkiye’nin önünü açan, hatta, bulunduğumuz insan hak ve özgürlükleri sınıfının daha önünde -çünkü, eksiklerimiz yine var- bir anayasayı düzenlemektir.

Değerli arkadaşlar, son söz olarak, bu katkı noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcülerinden Sayın Orhan Eraslan’ın sözlerinin bir kısmı alınarak, bir sayın sözcümüz tarafından, Doğru Yol Partisi üyesi Sayın Ümmet Kandoğan tarafından eleştiri konusu yapıldı. Sayın Kandoğan “Sayın Eraslan, bugüne kadar Genel Başkan düzeyinde bile sahip çıkıyordunuz bu yasaya, ne oldu da, şimdi, en az zararla kurtarmaya çalışıyoruz gibi, bu yasanın kıyısından bile tutmuyorsunuz” gibi bir eleştiri yaptı. Ben, bu eleştiriyi yapan Sayın Milletvekilimize ve onun partisine de şunu söylemek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu, buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, özür dilerim.

Siz, 1950 yılından sonra onlarca yıldır Türkiye’yi yöneten Demokrat Partinin, Adalet Partisinin devamı olan bir Doğru Yol Partisi olarak, artık, Türkiye için ihtiyaç olan Türk Ceza Yasası Tasarısına ne katkı sağladınız, yazılı veya sözlü olarak ne katkı sağladınız da, gelip burada bir taraftan tutup, Anamuhalefet Partisi sözcüsünü ve Cumhuriyet Halk Partisini eleştiriyorsunuz?! Önce katkıyı sağlayın, önce emek verin, ondan sonra eleştiri hakkınızı kullanın; ama, yine de, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, her türlü eleştiriye açığız, bu saatten sonra da en iyisinin yapılması konusunda elimizden geleni yapmaya hazırız diyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çorbacıoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İlgili Kanunlar

  • Türk Medeni Kanunu

Yargıtay Kararları

  • Güncellenecek.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sayfa Dizini

İçindekiler