Türk Ceza Kanunu Madde 309

TCK 309. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 309. maddesi şu şekildedir:

Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar – Anayasayı ihlal

Madde 309 – (1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.


Başlık

TCK’nın 309. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – DÖRDÜNCÜ KISIM: Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler – BEŞİNCİ BÖLÜM: Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Anayasayı ihlal


Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ

Madde 363. Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;” şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu düzeni hukuka aykırı saldırılardan koruma amacını güden bu madde, Anayasa düzenini soyut olarak ve statik anlamda korumaktadır. Bu itibarla, madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkeler ve istemlerdir.

Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak, sadece metin olarak Anayasayı ifade eden ve 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146 ncı maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.

Anayasanın müsaade ettiği usul ve yollarla Anayasa düzenine aykırı bir netice doğduğunda Anayasa Mahkemesine başvurulmak suretiyle düzeltilmesi mümkün olan bu hallerin suç oluşturmayacağı göz önüne alınarak, yürürlükteki maddedeki (cebir) unsuru yerine (Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hükümlerine aykırı olarak ve Anayasanın müsaade etmediği usullerle) ibaresi kullanılmış, böylece cebri de içine alan hukuka ve kanuna aykırı her türlü yollar ifade edilmiştir. Bu suretle ayrıca cebir unsurunun var olup olmadığı, maddi ve manevi cebir gibi, 27 Mayıs 1960’dan sonra ortaya çıkan tartışmaların da giderilmesi arzulanmıştır.

Maddede, maddi unsur olarak “teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye Anayasanın hükümlerine aykırı ve Anayasanın müsaade etmediği bir usulle icraya başlama cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan vasıtanın neticeyi elde etmeye elverişli olmasından daha çok tehlikenin doğmasına elverişli olup olmadığı göz önünde bulundurularak hakim tarafından takdir edilecektir.

1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun, Tasarının bu maddesini karşılayan 146 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına benzer hükümlere maddede yer verilmesi uygun görülmemiştir. Tasarının iştirake ilişkin 42 ve 43 üncü maddeleri karşısında bu hükümlere esasen gerek yoktur. Bilindiği üzere 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146 ncı maddesinin üçüncü fıkrası, 27 Mayıs hareketinden sonra yargılamaya tabi tutulan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin çok ağır hüküm içeren 146 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü dışına çıkarılması için metne eklenmiştir.

Anayasal düzeni ortadan kaldırma ve bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacına yönelik olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine saldırı söz konusu olduğunda esasen bu madde uygulanacağından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini engelleme niteliğindeki fiillerin ayrı bir maddede düzenlenmesi uygun olacağı düşüncesi ile yürürlükteki maddenin ikinci cümlesi maddeye alınmamıştır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;” şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.

Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.

Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriği, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146. maddesinin kaynağını oluşturan 1889 İtalyan Ceza Kanununun 118. maddesi, 146. maddede olduğu gibi, cebir (“Violentemente”) unsurunu taşımaktaydı. Ancak, 1930 faşist İtalyan Ceza Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen 283. maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıştı. Faşizmin etkisiyle kaleme alınan bu 283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değiştirilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiştir.

Maddede, maddi unsur olarak “teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elverişli olup olmadığının hakim tarafından takdir edilmesi gerekir.


TBMM Kabul Metni

310 uncu maddeyi, 309 uncu madde olarak okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar

Anayasayı ihlâl

MADDE 309. – (1) Cebir veya tehdit kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN – Madde üzerinde 1 adet önerge vardır… Önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 309 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki “cebir veya tehdit” ifadesinin “cebir ve şiddet” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Topuz

Faruk Çelik

Orhan Eraslan

İstanbul

Bursa

Niğde

Haluk Koç

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Samsun

Ankara

Yozgat

İlhan Albayrak

Ali Yüksel Kavuştu

Ünal Kacır

İstanbul

Çorum

İstanbul

Alim Tunç

Mustafa Nuri Akbulut

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Uşak

Erzurum

Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, bu madde vesilesiyle bir iki hususu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türk Ceza Kanunu Tasarısını Mecliste görüşmeye başladığımız günden bu yana birkısım vatandaşlarımız, olağanüstü dönemlerde yaşanan gayri hukukî uygulamalar sebebiyle ileride de benzer uygulamalar olabileceği endişesini de taşıyarak, bu ve devam eden bazı maddelerde bir değişiklik ihtiyacını gündeme getirmişlerdir. Şüphesiz gayri hukukî uygulamalar, Türkiye’nin, genellikle, olağanüstü dönemlerinde yaşanmaktadır. Arzu edilen husus, Türkiye’nin o neviden uygulamalara meydan verecek şartları hazırlamaması. Böyle bir dönemin artık sonuna gelinmiş olması gerekir.

Bu yasayı getiren bizler kaç günden beri çok yoğun bir çalışma yapıyoruz. Bu yasayla ilgili yaptığımız konuşmalarda, her defasında şunu söylemeye çalıştık ki, ceza kanununu biz Türkiye’de özgürlükleri kısıtlamak için değil, tam tersine, özgürlüklerin teminat altına alınması ve daha iyi kullanılabilmesini temin etmek için getirdik. Şüphesiz, karşılaştığımız her somut olayda bu kanun maddeleri uygulanırken, uygulayıcıların şunu hiçbir zaman gözardı etmemeleri lazım: Kanun koyucunun bu maddeleri düzenlerken muradı nedir denilir ise, muradı özgürlüklerdir, özgür bir Türkiye meydana getirmektir; hukukun egemen olduğu bir Türkiye’nin meydana gelmesidir. O sebeple, bu değişikliği, bu tereddütler meydana gelmesin diye, bu müesseseye güven olsun diye, kanun tasarısının bu maksatla getirildiğini vurgulamak adına biz de, Hükümet olarak uygun buluyoruz; ama, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Demokrasiler, sadece kanunlarla kurulmuyor; olağanüstü dönemler, kanunlara rağmen, anayasalara rağmen o ülkeye geliyor zaman zaman. O sebeple, eğer, biz bu kanunda neyi yazarsak yazalım, tek başına kanunlarla demokrasiyi, hukuk devletini tesis etmek mümkün olsaydı, birçok ülkenin hukuk devleti olması çok kolay olurdu. Onun için, esas mesele şudur: Belki, olağanüstü dönemlerde karşılaştığımız bu hukuka uygun olmayan davranışların bir daha meydana gelmemesi, keyfî uygulamaların söz konusu olmaması için, herkesin bu Parlamentoya güvenmesi lazım; Türkiye’nin en itibarlı kurumunun burası olması lazım; herkesin, ülkenin sorunlarının çözümünü bu müessesede araması lazım. Bu müessesenin dışındaki sorun çözme anlayışları ve beklentileridir ki, keyfî uygulamalara kapı aralıyor demektir.

Bunu, bu vesileyle ifade etmek istiyorum ve temenni ediyorum ki, bundan sonra, hiçbir zaman, bu yasa tasarısının 309 uncu maddesi -arzumuz hiçbir maddesinin uygulanmamasıdır- Türkiye’de hiç uygulanmasın. Bu temenniyle, biz de bu önergeye, evet, uygundur diyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasamızda güvence altına alınmış olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kullanılan hakların, Anayasayı ihlal suçu kapsamında değerlendirilemeyeceğinin daha açık bir biçimde vurgulanması ve bu bakımdan ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi için böyle bir değişikliğin yapılması gerekli görülmüştür.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Kabul edilen önerge doğrultusunda 309 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir